03 Nisan 2012, 18:48 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İmparatorluk Teknikleri Genel olarak imparatorluk hükümetlerinin temel yöntemlerinin tümünün de, İ.Ö. onsekizinci yüzyılın Tunç Çağı istilalarından önce eski Mezopotamya’da ortaya konduğu söylenebilir. Bürokratların, yani kudretlerini kişiliklerinden çok makamlarından alan idarecilerin egemen olduğu bir siyasal düzen, Hammurabi zamanında iyice gelişmişti. Aynı bürokrasi ilkesi Asurlularca canlandırıldı ve önemli bir değişiklik yapılmaksızın Perslerce benimsendi. Atanmış memurlardan oluşan örgüt, yere, kendini güven içinde duyacak kadar sağlam basar durumda değildi. Oldukça geniş toprak parçalarını yönetmekle sorumlu bir krallık valisi, yönetimi kendisine emanet edilen eyaletin her yerinde olup bitenleri gözetleyemez ve denetleyemezdi. Gerçekte çok çeşitli yerel otoritelerle -tapınak rahipleriyle, kent memurlarıyla, küçük taşra prensleriyle, kabile şefleriyle ya da herhangi bir yerel iktidar sahibi seçkinler takımıyla- iş görmek zorundaydı. Bu tür ilişkilerin çoğu, görenek tarafından oldukça sıkı bir biçimde belirlenmişti. Yerel makamların valiye verecekleri herhangi bir verginin miktarı ve türü, kralın, valinin, yerel makamların yargılama haklarına ilişkin yetki alanları, tanrılarla iyi ilişkileri sürdürmek için gerekli olan dinsel ve öteki törensel uygulamaların neler olacağı, kısacası memurları yerel yaşamla karşı karşıya getiren herhangi bir konu, görenek yoluyla kalıplaşma eğilimi gösterdi. Bir kez kalıplaştıktan sonra iki taraf da bunu kolay kolay değiştiremedi. Bu, hem kralın ve valilerin tüm toplumun kaynaklarını savaş ya da öteki herhangi bir amaç için harekete geçirebilme yeteneklerinin sınırlandırılması demekti, hem de geleneksel vergiler ve hizmetler, her yıl yeniden pazarlık konusu edilmeden ya da kuvvete başvurarak toplama gereği doğmadan önce az çok bilinebileceğinden, imparatorluk hükümeti için bir denge güvencesi sağlaması anlamına geldi. Bu tür hükümet ilkeleri, İ.Ö. birinci binyılda, yeni geliştirilmiş şeyler değildi; yeni olan, Babillilerin, Medlerin ve Perslerin bunları o zamana kadar görülmemiş büyüklükteki ülkeler üzerinde ve uzun zaman süreleri boyunca uygulamalarıydı. Bu yoldaki başarılarının başlıca nedeni, büyük ülke yöneticilerinin küçük rakipleri karşısında sahip oldukları askeri üstünlüktü. İmparatorlukların ağır basmalarının gerisinde, ordu yönetimi alanında gerçekleştirilen önemli gelişmeler yatıyordu. Örneğin Asurlular, meslekten subay yetiştirme yoluna gittiler; onar kişilik ve yüzer kişilik düzenli birlikler kurdular. Başarılı bir subay, üstlerinin isteğiyle ve uygun görmeleriyle daha düşük bir komuta düzeyinden daha yüksek bir komuta düzeyine çıkma umudu besleyebilirdi. Böyle bir sistem içinde radikal bir akılcı tutum, sivil yönetimdekinden çok daha geniş uygulama alanı bulacaktı. Ayrıca her yıl ya da hemen hemen her yıl sefere çıkılması, bıçak kemiğe dayanınca çareler arama durumunda olan bir yerel direnişi kolaylıkla kırma ve sınırların ötesindeki uzak bölgelerden gelebilecek çoğu tehlikeleri korku yaratarak önleme yeteneği sağlayarak, imparatorluk ordusunu iyi bir savaş düzeninde tutuyordu. Akadlı Sargon zamanında (İ.Ö. 2350 dolaylarında) çok sayıda birliğe yetecek kadar mal tek bir yerde toplanamadığı için, sürekli bir ordunun bakımında çok büyük güçlüklerle karşı karşıya kalındı. Silahlı adamların ülkenin yiyecek bulunabilecek yerlerine yayılması ise, merkezi gücün dağılması tehlikesini doğurdu. Sargon bu ikilemi, ordusunu ele geçirdiği ülkeleri sürekli yağmalamakla besleyerek çözmeye çalıştı. Hammurabi, askerlerini kendilerine verdiği topraklara yerleştirdi ve bunlardan her birinin askeri yükümlülüklerini saptayan dikkatli kayıtlar tutarak düzenli bir askerlik hizmeti sağlamayı denedi. Asurlular ve Persler zamanında da bu eski ikilem çözülemedi; ama ulaştırma ve iletişim alanlarındaki gelişmeler, ikilemin boynuzlarını törpüledi. Bu tarihlerde imparatorluk sarayının, büyük bir birliği -krallık koruma ordusunu- her zaman beslemeye yetecek kadar malı toplama olanağı vardı. Tüm imparatorluk ordusu sürekli silah altında tutulamazdı; iki sefer arasında onu ülkeye dağıtmak zorunluydu ve gereksinim duyulduğunda yeniden göreve çağrılıyordu. Fakat krallık koruma (muhafız) ordusunun büyüklüğü ve profesyonellik derecesi, Perslerin on bin “ölümsüzler” birliği boyutlarına varınca, merkezdeki imparatorluk otoritesi, sıradan düşmanlara karşı kendiliğinden bir askeri üstünlük kazandı. Böylesine büyük bir koruma ordusunun yalnızca varlığı bile, herkes bir başkaldırının tez elden ve büyük bir karşılık göreceğini önceden bildiği için, uzak eyaletleri bile İmparatorluğun asker göndermeleri yolundaki buyruklarına boyun eğmeye zorladı. Yalnızca İ.Ö. yedinci yüzyıldaki İskitlerin süvari akınları ya da İskender’in İ.Ö. dördüncü yüzyılda İran’a soktuğu çok iyi örgütlü Makedonya ordusu gibi oldukça olağanüstü büyüklükteki güçler, bu tür imparatorluk birliklerinin genellikle sahip oldukları üstünlükleri sarsabildi. Asur ve Pers siyasal-askeri başarılarının sırrı burada yatar. Ve dünya tarihinin daha geniş bir çerçevesinden bakıldığında, seferlerde yarı profesyonel bir milis gücüyle desteklenen sürekli ordu gibi bir kudret aracının gelişmesinin, siyasal evrim alanında da kuşkusuz büyük bir dönüm noktasının işareti olduğu görülür. Hem Roma hem de çağımızın Avrupa orduları, ilk olarak eski Asurlular ve Persler tarafından ortaya konan bu yönetim ilkelerine dayandı. Profesyonel ve sürekli bir ordunun doğuşunun gerisinde, silah altındaki çok sayıda insanı uzun yıllar beslemeye yetecek kadar malın bir merkezde toplanmasına olanak veren ekonomik ve teknolojik ilerlemeler yatar. Asur ordusu, düzenli olarak tekerlekli araçların kullanılmasına uygun karayolları yaptı. Bu da askeri birlikler için gerekli ikmalin yapılmasını kolaylaştırdı ve birliklerin İmparatorluğun uzak bölgelerine yürüyüşlerini geniş ölçüde hızlandırdı. Yollar, barış zamanında insanların ve malların taşınmasını da ucuzlatıp, ulaşımı çabuklaştırdı. Bunlara ek olarak, tacirlerin haklarıyla ve ayrıcalıklarıyla ilgili bir dizi yasal ve geleneksel kural, oldukça uzak bölgeler arasında ve karşılıklı olarak birbirine yabancı, birbirine güvenmeyen topluluklar arasında ticaret ilişkilerini kolaylaştırdı. İ.Ö. iki bin yıllarında bile Babil hukuku, tacirlerin gereksinimlerini göz önüne almıştı ve imparatorluklarının büyüklük dönemlerinde Asurlular ve Persler tacirlere önemli yasal korumalar sağlamayı sürdürdüler. Örneğin tacirler askerlik hizmetinden bağışık tutulmuşlardı. Tacirlerin ve zanaatçıların yaşadıkları önemli kentler, verdikleri haraç karşılığında, şaşılacak genişlikte bir kendi kendini yönetme hakkından yararlandı. Daha da önemlisi, imparatorluk hükümeti yollarda -uygulamada her zaman değilse bile ilke olarak- kolluk görevini üstlenmişti. Geçen kervanları yağmalamaya kalkışan herhangi bir haydutun, yerel garnizonların komutanlığını yapan imparatorluk görevlilerince ya da orduya bağlı bir birlik tarafından cezalandırılması beklenebilirdi. Bölgeler arası ticaret yapanlar ve imparatorluk orduları, böyle az çok bilinçli ve amaçlı bir ittifakla birbirlerini desteklediler. Bu iki grup, İ.Ö. 1700-500 yılları arasında eski Ortadoğu toplumunun başlıca gelişme noktalarını oluşturdu. alıntı | |
|
Etiketler |
teknikleri, İmparatorluk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kağıthane İmparatorluk sarayı | Dedecan61 | Antikacı | 2 | 22 Mart 2022 20:12 |
İlber Ortaylı, Son İmparatorluk Osmanlı. | PySSyCaT | Kitap Tanıtımları | 0 | 15 Mart 2016 15:41 |
Denetim teknikleri, kanıt toplama teknikleri | Burce | Ödev ve Tezler | 0 | 24 Mayıs 2014 16:08 |
İmparatorluk Mutfağının Laboratuarları | Zen | Tarih | 0 | 16 Mayıs 2014 20:46 |
İmparatorluk ve İnsan... | Nickolas | Serbest Kürsü | 0 | 09 Mart 2010 12:02 |