Sonra gittik bir kır kahvesine oturduk bizimmiş gibi bütün güneşler bahçelere gelincik döşüyordu ilkbahar takmış baca temizleyicilerini koluna çay bardaklarına değirdik yenilemek için dudaklarımızı eski aşklarımızdan söz ettik, yitik kuş seslerinden kapının yanında bekleyen bavullardan "kanatlara inanmak için çok geç," dedin "bu kadar kırılıp dökülmüşken yatak odaları, hızla soğuyan bir çorbaya benziyor yaşam, bazı geceler zamanın kokusunu duyuyorum birden uyandığımda bazı sabahlar ayın çatladığını, yalnızlığın bembeyaz gözleri var çalar saatimin üstünde uyuyor şimdi görülmeyen bir düş gibi"
sözden çok yazıyı sevdiğin için kendimi şiir bilip sustum ve yeniden okudum karda koşan atların sırtında dolaştırdığın sözcükleri: "Eşyalarım yerleştirilmişti otobüse, yolcular yerlerini çoktan almıştı. Uğurlamaya gelen güzel insanlarla da konuşmuyorduk o sırada, bir sondu yaşadığımız an. Bense seni bekliyordum; bir yaşama, bir kente ve hepinize veda ederken en çok seninle kucaklaştığımda anlayacağımı biliyordum, geri dönüşsüz bir yolculuğa çıktığımı. Gözyaşlarımı bekliyordu, şimdi değildi sırası, biraz sonraydı. Oturduğum koltuktan, akıp giden görüntülerin uzaklığında yüzümün anlamlarının yitip gittiğini seziyordum. Sevgiliye duyulan özlem kadar büyüktü seninle vedalaşmaya duyduğum da. Gelmedin, bilmeliydim... Ben de gelemezdim. O günden sonra, söz verdiğin mektubu bekler oldum, boşluğunu doldursun diye; yazmadın."
mektup dağıtan bir postacıya rastladıktan sonra gittik bir kır kahvesine oturduk bizimmiş gibi bütün kuşlu zarflar kırıklarla dolu olsa da kanatlar sevgili Berna yeniden uçmak için küçük bir rüzgâr yeter ve fısıldar bize ilkbahar
'' yürekten yüreğe savrulan bir çiçektozudur aşk.. ''