24 Mart 2012, 14:33 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Denge - İclal Aydın Rengin Soysal’ın geçen ay Taraf Gazetesi’nde bir makalesi yayınlandı. Yazıyı kestim, cüzdanımda saklıyorum. Böyle garip teyzeleşmeler başladı bende, evet. Cüzdanda yazı, kitap arasında evlat ve kedi fotoğrafı saklama; gün batarken, gün doğarken, yürürken uzun uzun dua etme, tanımadığım çocukları sevme, başlarına şapkalarını takma filan... Daha da ileri gidip sümük silmeye de kalkacağım yakında... Neyse konuyu dağıtmayayım... O güzelim yazıdan söz edecektim size... Diyor ki bir yerinde: “Sürekli iyimser, hep kendinden emin olmayı, asla öfkelenmemeyi, daima engin bir hoşgörü ve anlayış içinde bulunmayı, kısaca ‘tek tip’ ruh halini öneren öğretilere şüpheyle yaklaşmalı. Oluşumuzda bütün hâller var çünkü. Korku olmadan ümide, üzüntü olmadan sevince, kırılıp kızmadan affetmeye yer yok. Yaradılışa aykırı olan ne kadar gerçek ve samimi olabilir ki?” Ah nasıl da güzel söylemiş... Ah, nasıl da bazen böyle bir cümle okuyunca “Ben de, ben de bunu demek istiyorum” diye milletin yakasına yapışasım geliyor... (Öyle anlardan biri bu an.) Oluşumuzda bütün hâller var, evet... Diyor ki yazısının sonunda: “tahterevallinin dengesi ancak ‘eşit ağırlıkta’ olanlar arasında kuruluyor ve oyunun zevki ‘sırayla’ karşısındakinin alçalıp yükselmesine izin verince çıkıyor. Keşke herkes, henüz çocukken, ileride yaşanacak ikili ilişkilerine dair hoş bir ders çıkartabilse bu oyundan.” *** Rengin Soysal’ın bu yazısı, dediğim gibi, cüzdanımdaydı haftalardır. Bugünlerde yazmaya ara verdiğimde Prof. Dr. Kemal Sayar’ın “Terapi” isimli kitabını adeta su gibi içiyorum... Günümüz düzeninin dayattığı “bireyci”yaşam anlayışı içinde çıkış yolları arayan kendine takıntılı insandan söz ediyor Sayar hoca... “Başka bir dünyanın mümkün olduğuna hep inandım” demiş kitabının önsözünde... Farklı toplumlarda, farklı öğretilerde yaşanan sorunlara gösterilen çözüm yollarını, terapi yöntemlerini tartışmaya açmış... Kitabın ilk bölümünde J. F. Schumaker’in bir makalesine de dayanarak şöyle bir tespitte bulunmuş: “(...) sosyal bilinç yerine kişisel bilincin yükselmesi, kişilerin kendileriyle ahlaki sözleşmeler yapması demek. Ahlaki davranışa rehberlik edecek sosyal kurumlar görünürde yoksa ahlaken uygun davranışın adı ‘kendine iyi olmak’ şeklinde yorumlanıverir. Bu durum ahlaken anlamlı ilişkilerin yıkılmasıyla pekişir. Dostlukların son günü gelip çatar ve artık dostluklar da simgeseldir. (...) Pazar kapitalizminin mantığı insan etkileşiminin her biçimine bulaşmış durumda: İlişkilerimize yatırım yapıyor, iş dilini-partnerimizi- yatak odamıza taşıyoruz. Aşk da bu değiş tokuştan nasipleniyor ve ‘ben bu ilişkiden ne alıyorum? İhtiyaçlarım karşılanmıyor’ yollu yakınmalar onu da şüphecilikle zehirliyor. Cinsellik ise başkalarını kendi amaçlarımız için kullanmamıza dönüşüyor. İnsan etkileşimine dair anlayışımız çok banal. Gerçek insani tatmin sağlayan yerden, kaçınılmaz ve derin bağımlılıktan fersah fersah uzaktayız. Günümüzde benlikle bu aşırı uğraşı çağımızın ahlaki dekadansının onulmaz bir kimlik arayışı halinde tezahürüdür. Kendimize takıntılı hâlimiz, kendimizi yüceltme arzumuz bir arayıştan ibarettir. Aradığımız ise aidiyet, emniyet ve amaç duygusu; çünkü içinde yaşadığımız çağ bize bunların hiçbirini sunmuyor.” *** Kitapta birkaç sayfa geri gideceğim ama altını çizdiğim satırlardan biri de şu bölümdü: “(...) Günümüzün iyi insanı bir işte iyi olan kimsedir. Dolayısıyla başarabilecek kadar donanımı olan kişi iyidir. Doğru olanı yapmanın yerini, doğru teknik ve çözümleri bularak başarıya ulaşmak almıştır. Başarının ilk elde toplumsal ifadelerle tanımlandığı geleneksel kültürlerin aksine, yeni başarı hikâyesi, özel zaferlere dair bir masaldır.” *** Ülkemden hayli uzaktayım... Telefonları ve kahve alırken kasadaki birkaç kelimeyi saymazsak günlerdir hemen hemen kimseyle konuşmadım desem yeridir. Yani gerçekten tam bir yalnızlık ve “tek” olmak hâli. Sadece kelimeler ve anlamları var... Ve düşünmek için yeterince zaman. Okuduğum her kitabın, her satırın bana tuhaf bir biçimde aynı yolu gösteriyor olması ve benim size yazı yazmak için bilgisayar başına oturduğumda “birden kalabalıklaşmamız” tesadüf olabilir mi? Zira gece yatmadan önce de Isabel Allende’nin “Günlerin Getirdiği” isimli romanını okuyorum. Kızı Paula’nın ölümünden sonra ona destek olan iki Hıristiyan, iki Yahudi, bir Budist arkadaşı ve bir de henüz bir karara varamamış olan kendisi, yirmi yıl boyunca devam ettirdikleri bir dua grubunu anlatıyor... “Gökyüzünde mühürlenmiş bir kardeşlik kulübü bu” diyor. Dünyanın dört bir yanında yaşıyorlar. Farklı inançlarda, farklı hayatlarda kadınlar... Ama birlikte olmanın, ait olmanın, iletişimi, aidiyeti asla koparmamanın gücüne inanıyorlar... Ve şahit oldukları küçük mucizeleri anlatıyor Allende... *** İnsanın oluşunda her hâl var, doğru... Ama asıl doğru, “Ben bunu hak etmiyorum” hırkasını derhal üzerimizden çıkarmak... Kemal hoca ne güzel söylemiş: “Toplumsal iyinin bireysel iyiye yeğlendiği bir dünya özlüyorum ve böyle bir dünyaya inanıyorum.” İclal Aydın | |
|
Etiketler |
denge, iclal |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
S u s t u m . . . - İclal Aydın | Sevda | Şairler ve Şiirleri | 1 | 05 Aralık 2012 17:35 |
Bir Gölge - İclal Aydın | Liaaa | Şairler ve Şiirleri | 0 | 26 Mayıs 2012 18:03 |
Konuşamıyoruz Biz - İclal Aydın | Liaaa | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 24 Mart 2012 14:34 |
Kar - İclal Aydın | Sevda | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 26 Aralık 2011 04:37 |
Umutsuz Aşk.. | İclal Aydın | Hesna | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 14 Temmuz 2009 00:20 |