13 Mayıs 2014, 18:32 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Zeki Faik İZER Biyografisi Eserleri Zeki Faik İZER (1905- 1988) Çağdaş Türk sanatının önemli isimlerinden birisi olan Zeki Faik İzer, Cumhuriyet’in ilk kuşak sanatçıları arasında yer almaktadır. Bu kuşaktan diğer meslektaşları gibi, Cumhuriyet’in modernleşme ideali paralelinde gelişen bir sanat anlayışının biçimlenmesinde rol oynamış ve yeni bir sanat görüşünü temsil etmiştir. Zeki Faik, 1905 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiştir. Sanata ilgi duyan bir aile ortamında küçük yaşta desenler çizmeye başlamış, henüz ilkokuldayken hocası Agah Efendi’den ilk resim derslerini almıştır. Resimle ilişkisi sonraki yıllarda da devam etmiştir: “Yağlıboya malzemeyi ona 1922’de Küçük Kemal tanıttı. Ve bir süre resimlerini de eleştirdi. Bu tavsiye ve eleştirilere en ilkel bilgilerden fırçanın nasıl tutulacağına kadar daha çok şey giriyordu. Çocukluk döneminden itibaren biçimlenen bu resim ilgisi, Vefa Sultanisi’nde ortaöğrenimini tamamladıktan sonra, 1923’de Sanayi-i Nefise Mektebi Alisi’ne girmesine zemin hazırlamıştır. Burada, önce galeride Hikmet Onat’ın ve ardından 14 Kuşağı’nın bir diğer tanınmış sanatçısı İbrahim Çallı’nın öğrencisi olmuştur. Çallı, güçlü bir sanatçı olmanın ötesinde hareketli ve yeniliğe açık kişiliğiyle öğrencileri üzerinde derin etkiler bırakan bir hocadır. İzer, yıllar sonra hocasını şu şekilde değerlendirecektir: “Çallı iyi hocaydı. Öğrencinin çalışmasını kendi tabiatına bırakan yumuşak bir öğretimi vardı. O zaman için Türkiye şartlarında söylenebilecek herşeyi söylüyordu Ancak Zeki Faik için gerçek anlamda eğitim, burslu olarak gittiği ve 1928- 1932 arasında kaldığı Paris’te, Türkiye şartlarının kısıtlı birikim ve olanaklarını aşan bambaşka bir dünyada olacaktır. Burada, Paris’in genel sanat ortamı, müzeler, sergiler ve sanat yayınlarının önünde açtığı ufuklar dışında Andre Lhote ve Othon Friesz gibi önemli sanatçıların atölyelerinde eğitim almıştır. Ancak Lhote’un onun üzerindeki etkisi çok daha belirgindir: “Lhote her sene tedrisatını yenilerdi. Yerleşmiş bir eğitimi yok. Paris’teki diğer sanat okulları gibi A. B. C.’den başlamıyordu. O esnada Paris’teki akımlar, kuvvetli sanatkarlar, cereyanlar ne ise onları kendi estetiği içinde inceliyordu. Bu estetik rönesansa dayanıyordu. Bunun yanı sıra primitiflerin de, modernlerin de üzerinde duruyordu. Lhote’daki bu eğitim gündüz muayyen sanatkarların estetikleri ve pek az da teknikleri üzerineydi. Öğleden sonra da Halil Dikmen’le müzeleri dolaşıyor ya da büyük ressamların desenlerini kopya ediyordum. Paris’te o dönemin en önemli sanat merkezinde geçen yaklaşık üç yılın ardından, 1932 yılı içerisinde Türkiye’ye dönen İzer, bir süre Ankara Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye Enstitüsü’ne resim öğretmeni olarak atanmıştır. Bu dönemde, kendisi gibi yurtdışında eğitimlerini tamamlayarak dönen pekçok genç meslektaşı gibi, sergiler açmak ve sanatını toplumla paylaşmak istemektedir. Sanatçı bu düşüncelerle, İstanbul Cihangir’deki Yavuz Apartmanı’nın beşinci katında bulunan evinde beş sanatçı arkadaşıyla kafa kafaya vererek sanat üzerine çözümler üretmeye çalışmış ve böylece d Grubu’nun temelleri atılmıştır: “O zamanlar yılda bir defa Türk Ressamlar Cemiyeti sergisi açılıyordu. Biz, hocalarımızdan farklı sergiler açalım dedik. Avrupa’daki tahsilimiz, gördüklerimiz, edindiğimiz fikirler yeni ufuklar açmıştı. Sık sık sergi açmayı istiyorduk. Jüri olmayacaktı. Herkes kendi düşüncesine, isteğine göre resim yapacaktı. Elif Naci, hiç Avrupa’ya gitmemişti, fakat bizlere katılıyordu, çünkü bizlere inanıyordu.” Böylece; Zeki Faik İzer, Elif Naci, Nurullah Berk, Abidin Dino, Cemal Tollu ve heykeltraş Zühtü Müridoğlu’nun kurdukları d Grubu’nun temelleri İzer’in evindeki toplantılarda atılmıştır. Türk resmi açısından halen tartışılmakta olan bu sanatçı birliği, 8 Ekim 1933 tarihinde İstanbul Beyoğlu’nda Narmanlı Yurdu’ndaki boş bir mağazada resmin alfabesi olarak kabul ettikleri desenlerinden oluşan ilk sergilerini açmışlardır. Aynı sırada, sanatçılardan modern Türkiye’nin kültürel kimliğini biçimlendirmelerini bekleyen devlet de, bir sergi etkinliğine girişmiş ve ilki Cumhuriyet’in onuncu yılı olan 1933’e denk gelen İnkılap Sergisi’ni düzenlemeye başlamıştır. Cumhuriyet’in onuncu yılında bir yandan genç sanatçılar d Grubu’nu biçimlendirirken diğer yandan devlet İnkılap Sergisi fikrini ortaya atmaktadır. Zeki Faik İzer, bu süreçte hem d Grubu içerisindeki çalışmalarını sürdürmekte hem de İnkılap Sergisi için Cumhuriyet ilke ve inkılaplarını ifade eden bir çalışma üretmeye yoğunlaşmaktadır. İnkılap Sergisi için hazırladığı 1933 tarihli İnkılap Yolunda, Delacroix’nın ünlü Halka Önderlik Eden Özgürlük adlı resminin yerel bir konuya uyarlanarak farklı üslupta değerlendirilmesidir. Bu yönüyle resim, devletin beklentileri paralelinde ele alınan bir konunun yeni üslup ölçütleriyle yorumlanışını ifade etmektedir. Buna karşılık bu çalışma, İnkılap Sergisi’nin içeriğine uyma gereğinin sanatçıyı karşı karşıya bıraktığı zorluğun yarattığı gerilimi yansıtmaktadır. İzer’in kendisi de, eserini değerlendirirken bu gerilimin üzerinde durmaktadır: “Delacroix’dan mülhem olmuştum. Aslında bu fikri bana heykeltraş Ali Hadi (Bara) vermişti. ‘Çaldı!’ dediler. Açıktı oysaki durumumuz... Bizim teknik gücümüz inkılabın bir sahnesini ifade edecektir. İzer, 1934- 1936 arasında ikinci kez Paris’te bulunmuştur. Burada, hem eski ustaların eserlerinden kopyalar yaparak çalışmayı sürdürmüş hem de yeni sanat gelişmelerini izleme imkanını bulmuştur. Bu süreçte, Almanya’daki Nazi iktidarından kaçarak Türkiye’ye gelen Leopold Levy, Akademi resim bölümünün başına getirilmiştir. Akademi’deki yeni kadrolaşmada d Grubu sanatçıları ağırlıklı bir yer edinmeye başlamıştır. Zeki Faik İzer de, dönüşünde Akademi’de fotoğraf ve afiş hocalıkları yapmıştır. D Grubu’nun 1939 yılında Akademi salonlarında açtığı sergiye katılmış olan İzer, aynı yıl C.H.P. tarafından halkevleri aracılığıyla yürütülen Yurdu Gezen Ressamlar uygulaması çerçevesinde Eskişehir’e gitmiştir. İkinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi üzerine kendi kuşağının pekçok sanatçısı gibi ikinci kez askere alınmıştır. Savaş yıllarının zor koşullarında sanat ortamının en önemli etkinliği, ilki 1939 yılında gerçekleştirilen Devlet Resim ve Heykel Sergisi’dir. İzer, 1942 yılındaki dördüncü sergide birincilik ödülünü kazanmıştır. 1945 yılında savaşın sona ermesiyle tüm dünyada ve savaşa katılmadığı halde Türkiye’de de toplumsal yaşamda bir ferahlama sürecine girilmiştir. Bu koşullarda, sanatçılar sergiler açmak ve bireysel etkinliklerde bulunmak arzusundadır. Seramik sanatçısı İsmail Hakkı Oygar’ın Beyoğlu Karlman Pasajı’ndaki atölyesini sanatçı arkadaşlarının bu arzularına çare olmak amacıyla bir sanat galerisine çevirdiği görülmektedir. D Grubu’nun 12. sergisi Mart 1945’de burada açılmıştır ve Zeki Faik İzer de bu sergiye katılmıştır. Aynı yılın sonlarında Kasım 1945’de ise, bu galeride ilk kişisel sergisini düzenlemiştir. Bir sanatçı için ilk kişisel sergi, olgunluk döneminde olsa bile, oldukça önemli bir deneyim olsa gerektir. Sergi için hazırlanan davetiyenin yazısını ise, ünlü edebiyatçı Ahmet Hamdi Tanpınar hazırlamıştır. Tanpınar, onun sanat anlayışını başka bir yazısında şu şekilde yorumlamaktadır: “Mesela Zeki Faik de kendisini tenkit eder; fakat hayran olduğu tabiat karşısında. ‘Denizin öyle güzel mavisi vardı ki... bir türlü bulamadım.’”[TANPINAR, Ahmet Hamdi; s.437] 1948- 1952 arasında Güzel Sanatlar Akademisi müdürlüğü görevini yürüten sanatçı, 1946’da UNESCO’nun Uluslar arası Modern Sanat Sergisi’nde komiser olarak görevlendirilmiş, 1951 yılında ise Türk Sanat Tarihi Enstitüsü’nün kuruluşunda görev almıştır. Bütün bu resmî görevler arasında, sanatını yenilemeye, üretmeye ve sergiler açmaya devam etmektedir. 1948 yılında İstanbul Fransız Konsolosluğu’nda ikinci kişisel sergisini açmıştır. Bu sergi aynı zamanda, onun sanat anlayışı olarak d Grubu’ndan kopuşunu ifade etmektedir: “1948 sergisi ile d Grubu’ndan hem şahsen hem de fikirlerim itibarıyla ayrılmış oldum. Bu süreç, sanatında bir arayış ve yenilenme dönemidir. Çeşitli sebeplerle, yurtdışında bulunduğu sıralarda batı sanatındaki gelişmeleri de takip etmektedir. 1950’li yıllar ile birlikte, Türk resminde, savaş sonrasında batıda yaygınlaşan soyut sanata yönelik bir ilgi biçimlenmektedir. Zeki Faik İzer de, bir süre sonra soyut anlatım biçimlerine yönelecektir: “Zeki Faik İzer, abstre resme geç girdi. Çünkü sanat akımlarını izleyerek resim yapmıyor, kendi yapısına uygun olanı veriyordu. Abstre resimlerini yapmaya başlaması da çok sanatçımızda olduğu gibi, çıkmazda olduğunu anlayıp, hemen orada keserek abstraksyonun kurtarıcı kollarına atılmak şeklinde olmamıştır.”[ALTAN, Özdemir; s.33] 1950’li yıllarda figür soyutlamasına dayanan eserler üreten İzer, 60’larla birlikte lirik tarzda soyutlamaya dayanan non- figüratif bir anlayışa yönelmiştir. Bu resimler, çizgi ve leke değerinin ön plana çıktığı hareketli, dinamik fırça vuruşlarıyla tanımlanan renkçi çalışmalardır. İzer, resmin her türlü teknik ve malzeme olanaklarından yararlanmayı ve araştırmayı seven bir sanatçıdır. Fresk ve duvar halısı üzerine de çalışmalar yapmıştır. 1983’de Akademi’nin yüzüncü kuruluş yılı nedeniyle Osman Hamdi Onur Ödülü’nü alan Zeki Faik İzer, Türk resminin öncü sanatçı ve eğitici kimliklerinden birisi olarak, kendisinden sonra gelen nesillerin oluşumuna da önemli katkılar sağlamıştır.
__________________ | |
|
26 Şubat 2024, 16:50 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Zeki Faik İZER Biyografisi Eserleri [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
__________________ Eğer benim ölmem gerekiyorsa, benim hikâyemi anlatmak için yaşamalısın” sei dolorosamente bella |
|
Etiketler |
biyografisi, eserleri, faik, İzer, zeki |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Eşref Üren Biyografisi Eserleri | AftieL | Ressamlar | 1 | 28 Şubat 2024 12:29 |
Hoca Ali Rıza Biyografisi Eserleri | AftieL | Ressamlar | 1 | 28 Şubat 2024 12:15 |
Namik Ismail Biyografisi Eserleri | AftieL | Ressamlar | 1 | 28 Şubat 2024 08:03 |
Nurullah Berk Biyografisi Eserleri | AftieL | Ressamlar | 1 | 27 Şubat 2024 17:56 |