Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Immanuel Kant (22 Nisan 1724 – 12 Şubat 1804) Alman filozof. Alman felsefesinin kurucu isimlerinden biri olmuş ve felsefe tarihinin kendisinden sonraki dönemini belirleyici olarak etkilemiştir. Kant, eleştirel felsefenin babası olarak kabul edilir.
Modern felsefenin gelişim seyrine uygun olarak bilgi kuramını ön plana çıkartmıştır. Kant'ın gözünde bilim, liderleri kesin olan ve yöntemleri, ancak Hume'unki gibi felsefi bir kuşkuculuk benimsendiği zaman sorgulanabilen evrensel bir disiplindir. Bilim yansızdır ve nesneldir.
O, felsefedeki ilk ve temel misyonunun bilimi temellendirmek, daha sonra da ahlakın ve dinin rasyonelliğini savunmak olduğuna inanmıştır. Bu amacı gerçekleştirmek için, hem Descartes'ın rasyonalizminden ve hem de Hume'un empirizminden önemli gördüğü öğeleri alarak, transsendental epistemolojik idealizm diye bilinen kendi bilgi kuramını geliştirmiş, yükselen bilimin felsefi temellerini gösterdikten sonra, özgürlük ve ödev düşüncesine dayanarak Hristiyan ahlakını savunma çabası vermiştir. O, fenomenal gerçeklikle, yani bizim duyular aracılığıyla tecrübe ettiğimiz dünya ile numenal gerçeklik, yani duyusal olmayan ve hakkında bilgi sahibi olunamayacak dünya arasında bir ayrım yapmıştır.
Kant, öğretisiyle bilimsel bilginin olanaklı olduğunu göstererek, Newton fiziğini temellendirir.
Eserleri
Saf Aklın Eleştirisi (1781)
İki şey var ki, ruhumu hep yeni, hep artan bir hayranlık ve müthiş bir saygıyla dolduruyor: Üzerimdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası.
Aydınlanma Nedir? (1784)
Aydınlanma, insanın kendi suçu ile düşmüş olduğu bir ergin olmama durumundan kurtulmasıdır. Bu ergin olmayış durumu ise, insanın kendi aklını bir başkasının kılavuzluğuna başvurmaksızın kullanamayışıdır. İşte bu ergin olmayışa insan kendi suçu ile düşmüştür; bunun nedenini de aklın kendisinde değil, fakat aklını başkasının kılavuzluğu ve yardımı olmaksızın kullanmak kararlılığını ve yürekliliğini gösteremeyen insanda aramalıdır. Sapere Aude! "Aklını kendin kullanmak cesaretini göster!" sözü şimdi Aydınlanmanın parolası olmaktadır.
Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.[1]
Hayır, aydınlanmış bir çağda değil, fakat aydınlanmaya giden bir dönemde,'bir aydınlanma döneminde yaşıyoruz.
Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi (1785)
Kant’ın üstün ahlak ilkesi ‘Koşulsuz Buyruk’ (Ketegorik İmperatif)’un değişik çevirileri:
Genel bir yasa olmasını isteyebileceğin bir maksim'e (kişisel ilkeye) göre davran.
Bütün dünya için güven içinde bir yasa olabilecek bir hareket ilkesine göre davran.
Ahlâk Metafiziğinin Temellendirilmesi
Tanrıyla konuşmayı dilemek saçmadır. Kavrayamadığımızla konuşamayız; ve Tanrı’yı kavrayamayız; O’na sadece inanabiliriz. İşte bu yüzden duacının davranışları özneldir. Königsberg’de bir konferans (1775), Antik ve Çağdaş Kaynaklardan Tarihsel İlkeler (1946), H. L. Mencken, s. 955
Mutluluk mantıksal bir ideal değil bir imgelemdir. Ahlak Metafiziğinin Temellendirilmesi (1785)
İyilik bir görevdir. Etiğin Metafizik Elementleri (1780)
Beden bir tapınaktır. Königsberg’de bir konferans (1775), Antik ve Çağdaş Kaynaklardan Tarihsel İlkeler (1946), H. L. Mencken, s. 1043
İnsan anlamayacak... ki insan; insanlara olan görevini yerine getirdiğinde Tanrı’nın komutlarını da yerine getirmiş olacak ve bunu yerine getirdiklerinde sonuç olarak daima Tanrı’nın hizmetinde olmuş olacak. İnsanın hareketleri ahlaksal olmadığı sürece başka türlü Tanrı’ya hizmet etmeleri de olanaksızdır. German Thought, The Seven Years' War To Goethe's Death : Six Lectures (1880), Karl Hillebrand, s 207
Dogmanın ölümü ahlakın doğumudur. Faith Or Fact (1897), Henry Moorehouse Taber, s. 86
Greklerin şu sözünü unutarak filozoflar bile savaşı insanlığı yücelten bir şey olarak övgüleyecekler: Savaş öldürdüklerinden daha fazla neden olduğu şeytanilikler yüzünden kötüdür. Philosophical Perspectives on Peace: An Anthology of Classical and Modern Sources (1987), Howard P. Kainz, s. 81
Kaynaksız
Aydınlanma; kişinin kendi aklını kullanmaya cüret etmesidir.
Başkalarını kendi amaçlarını gerçekleştirmek için araç olarak görme.
Bilgi deneyle başlar ama deneyden doğmaz.
Bizler sırlarla dolu bir evrende bir rüyanın rüyasını görmekteyiz. Gerçekte bildiğimiz hiçbir şey yoktur. Bildiğimizi sandığımız şey sadece olaylardır. O olaylar ki, bilmediğimiz bir objeyle asla bilemeyeceğimiz bir süjenin birbirlerine olan ilgisinden doğmuştur.
Bütün sahip olduğumuz bilginin tecrübe ile başladığına şüphe yoktur.
Dogmalar ve kurallar, insanın doğal yetilerinin akla uygun kullanılışının ya da daha doğru bir deyişle kötüye kullanılmasının bu mekanik araçları, erginleşme ve olgunlaşma için sürekli bir ayakbağı olurlar.
Eğitim toplumun şimdiki aşaması için değil, o toplumun daha iyi geleceği için olmalıdır.
Hayatın çeşitli güçlüklerine karşı üç şey hediye edilmiştir: ümit, uyku ve gülmek.
Her ne kadar inanmasam da bir tanrının varlığını kabul etmek gerekir.
İnanca yer açmak için bilgiyi bir kenara bıraktım.
İnsanın yaratıldığı böyle yamuk odundan düzgün hiçbir şey yapılamaz.
İnsanlar ışığı görmez, ışıkla görür.
Ne var ki her yandan «düşünmeyin! aklınızı kullanmayın!» diye bağırıldığını işitiyorum. Subay, «Düşünme, eğitimini yap! », maliyeci «düşünme, vergini öde! », din adamı «düşünme, inan! » diyorlar.
Uçarken havayı kesen ve onun direncini hisseden kuş, bunu havasız (vakum) yerde daha iyi yapabileceği kanısına kapılabilir.