18 Ağustos 2012, 23:10 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | İstanbul’da Bayramlaşma Adetleri İstanbul’da Bayramlaşma Adetleri Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. “Bayram” sözcüğü, Türklerde çok eski çağlardan beri kullanılan bir kavram olmakla beraber, tarihî kayıtlara göre, Türklerin, Hunlardan beri bayram ve festival türünden birçok tören ve faaliyetlerinin bulunduğu bilinmektedir. Göktürk ve Uygurlarda da toplumun her kesiminden insanların katıldığı çeşitli tören ve kutlamalar yapılmaktaydı. Türklerin İslâmiyet’ten önce Orta Asya'da kendilerine has bir hayat tarzları ve inançları olduğu gibi, yine kendilerine has bayramları ve festivalleri olmuştur. Ancak genel itibariyle bakıldığında eski Türk bayramlarında değişmeyen dört unsur görüldüğü ve bunların, ritüel değeri taşıyan davranışlar, hayatlarında rol oynayan nesneler, eğlence ile ilgili unsurlar, giyim, süslenme ve süsleme ile ilgili unsurlar şeklinde sıralanabileceği söylenmektedir. Arapça ve Osmanlıca' da “muâyede” olarak bilinen "Müslümanların, en önemli sevinç günleri olan ve bizzat Hz. Peygamber tarafından ilân edilen Ramazan ve Kurban bayramlarında birbirlerini tebrik etmelerine", Türkçe' de “bayramlaşma” denilmektedir. İlk dönem Müslümanlarının bayramlaşma şekli hakkında yeterli bilgi olmamakla birlikte, bayramlarda "Allah mübarek etsin" şeklindeki dileklerle tebrikleştikleri, bu tebrikleşmenin Emevîler devrinde de sürdürüldüğü bilinmektedir. Abbâsîler döneminde, başta Bağdat, Kudüs, Şam gibi büyük şehirler olmak üzere çeşitli merkezlerde canlı bir şekilde yapılan bayramlaşma ve kutlamalar sırasında tatlı ikram etme uygulaması Fâtımîler zamanında bir gelenek halini almış. Selçuklular zamanında da bayram kutlamalarına büyük önem verilmiştir. Bayramlaşma sırasında gerçekleşen el sıkışma, küçüklerin büyüklerin ellerini öpmesi, yemek ve tatlı ikram etme, hediyeleşme gibi uygulamalar zaman içerisinde halk arasında benimsenerek bir gelenek halini almıştır. İstanbul’da ise bayramların kutlanması elbette Türklerden daha önceki dönemlere dayanmaktadır. Bizans döneminde İstanbul’da günlük yaşamı renklendiren unsurlardan biri olan bayramlardan bazıları dinsel olayların yıldönümü, bazılarıysa imparatorluk düğünleri, zaferler ya da doğal afetlerden sonra yapılan çeşitli törenlerden oluşurdu. Panegryreis (panayır) denen bu önemli günler, 1166’da, I.Manuel tarafından yapılan listeye göre 66 panayır ve 27 ana bayramdan oluşmaktaydı. İstanbul’da pek çok bayram imparatorun katılımıyla gerçekleştirilirdi. İ. Hrisostomos’a göre dinsel bayramlar 4.yy’dan beri İstanbul’da kutlanıyordu. Türklerin İstanbul’a yerleşmesinden sonra, Türkiye’de ve İslam dünyasının her tarafında olduğu gibi İstanbul’da da saygı ve sevinçle karşılanan dini günler ve bayramlar yaşanmaya başlanmıştır. İslam dünyasında kutsal sayılan Mevlit, Regaip, Miraç, Berat geceleri “kandil geceleri” olarak anılmış, İstanbulluların birbirlerinin kandillerini kutlamaları birer gelenek halini almıştır. Bu gecelerde camilerin minareleri kandillerle donatılır, bu günlerde hayır işlemeye oldukça önem verilir, birçok insan bu kutsal günleri oruç tutarak geçirir. Kandil günleri ve geceleri mümkün olduğu takdirde İstanbullu kadın ve erkekler camilere gider, türbeleri ziyaret eder, lokma döktürüp veya helva pişirip konu komşuya dağıtırlar. Eski İstanbul’da yoğun bir şekilde hissedilen bu kutlama havası İstanbul’un manzarasını bir anda değiştirir. Bazı hayır sahipleri damacanalarla su alarak bunu çarşılarda, meydanlarda “sebil, sebil” diye bağırılarak halka hayır için dağıtırdı. Günümüzde de devam eden adetlerden biri olan kandil simidi yahut kandil çöreği fırınlarda, pastanelerde, sokak başlarında süslenmiş paketlerle satılırdı. Kandil gecelerinde evin reisi kandil çöreği yahut şekerleme almadan evine gitmez. Eve gelindiğinde tüm aile bireyleri kendi aralarında birbirlerini öperek kandilleşir, komşuların kapısı çalınarak, akrabalar, yakın dostlar aranarak kandil geceleri tebrik edilirdi. İstanbul halkı kandil günlerinde hayır işlemek ve günahtan kaçınmak için ayrı bir çaba gösterir, işledikleri günahlar için bu gecelerde Allah’ın affına ve merhametine sığınırlardı. Bununla beraber İstanbul halkı bu gecelerde edilen duaların kabul olunacağına inanırdı. İstanbul halkı Ramazan ayının en önemli ay olduğuna inanır ve bu ay için “On bir ayın sultanı” denilirdi. Verilen ehemmiyetin büyük olması sebebiyle İstanbul şehrinde ve evlerin içerisinde Ramazan hazırlıklarına haftalar öncesinden başlanır. Evler, camiler, dükkânlar temizlenip süslenir, mahyalar asılır, gece konserleri, Ramazan programları, iftar davetleri düzenlenir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bayram kutlamalarına bayram namazından sonra başlanır. Bayram namazı Cuma namazı kılınan yani minbere ve hatibe sahip olan camilerde kılınırdı. Bayram namazına yalnızca erkekler gider, namazdan sonra cemaat birbirleriyle bayramlaşır, erkekler eve geldiklerinde küçükler büyüklerin ellerinden öper, büyükler de onlara değişik hediyeler verirlerdi. Erkekler bayram namazında iken kadınlar ve çocuklar bayramlık elbiselerini giyerek süslenir. Bayram sabahı kahvaltısı için evin hanımı tarafından bayram çöreği yapılırdı. Bayram kahvaltıları İstanbul halkı için büyük önem taşır eğer yakında ise aile büyükleri, yakın akrabalar yaşı en büyük olan kişinin evinde toplanarak özenle hazırlanan sofralarda bayram kahvaltısı hep birlikte yapılırdı. Aile büyükleri hayatta değilse arife günü ikindi namazından, bayram günü ise bayram namazından hemen sonra aile kabirleri ziyaret edilirdi. Mahallelerde komşular birbirlerine giderek bayram tebriğinde bulunur, evleri ilk olarak bekçiler ziyaret ederlerdi. Bekçiler gittikleri her kapıda bir bayram manisi söyleyerek davul çalarlardı. Davulu daha çok mahalle bekçilerinin en genç olanı çalar, yaşlı bekçiler de kapıdan bahşiş toplarlardı. Bekçilerden birinin elinde sırık durur, o sırık evlerden birinin penceresine uzatılır, içeriden de sırığın üzerine basma, mendil ya da değişik hediyeler bağlanırdı. Tulumbacıların bahşiş alması da eski İstanbul’a has bir adetti. Tulumbacılar kapıları klarnet, darbuka gibi bir çalgı eşliğinde dolaşır, bahşişler fenerin ya da borunun içine toplanılırdı. Ramazan Bayramı’nın birinci günü özellikle akşamcılar için ayrı bir önem taşımaktaydı. Bir ay boyunca kapalı olan meyhaneler bayram geldiği zaman açılır. Hatırı sayılır müşterilere gedikli meyhane sahipleri tarafından bayram sabahı midye ya da uskumru dolması gönderilirdi. Bu dolmaya ise “unutmabeni dolması” denilirdi. İstanbul’da Ramazan ziyaretlerinde şeker ikramı adet olduğu için bu bayrama eskiden yaygın olarak “Şeker Bayramı” denilmekteydi. İlk günü Cuma’ya rastlayan bayrama bir günde iki hutbe okunduğu ve Cuma günü de bir bayram sayıldığından “büyük bayram” anlamına gelen “id-i ekber” denilirdi. Bayram gecesi konaklarda bahşişler keselere, çamaşırlar bohçalara konularak dolaplara yerleştirilir, haremden selamlığa gönderilirdi. Selamlıktan da haremliğe un kurabiyesi uzatılması eski adetlerdendi. Bayramlarda temiz elbise giymek ve bayramlık adıyla bir kenarda temiz elbise bulundurmak İstanbullular için günümüzde de varlığını devam ettiren bir gelenektir. Eski İstanbul’da bu bayramlık elbiselere “adamlık” adı verilir, bayramlık elbiselerin alınması özellikle çocuklar için ayrı bir önem taşırdı. Bayram gününden önce alınmış olan elbiseleri, ayakkabıları çocuklar yastıklarının altında saklar, bazıları ise ertesi güne sabredemeyip hemen giyerlerdi. Bunlara “arife çiçeği” ya da “arife böceği” denilirdi. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Çocuklar bayramlarda ellerinde bir poşet yahut bir çantayla kapı kapı dolaşarak komşuların bayramlarını tebrik ederler. Ancak bu eylem çocuklar tarafından “bayramlaşma” yerine daha çok “şeker toplama” olarak adlandırılırdı. Aile büyükleri ve yakınları tarafından çocuklara şeker yerine bayram harçlığı verilir. Bu bayram harçlıklarıyla çocuklara bayram doyasıya yaşatılmaya çalışılırdı. Bayram harçlığı yalnızca çocuklara değil çalışmayan yahut durumu olmayan gençlere, yetişkinlere de verilmektedir. Bayram günlerinde yoksulları, düşkünleri sevindirmekse ayrı bir önem taşımaktadır. Bayramlarda küskünler barışır, eş dost, akraba bir araya gelir, böylece sosyal bağlar güçlendirmeye çalışılır. Bayram ziyaretlerine ise öncelikle en yaşlılardan başlanır ziyaret için gidilen her eve ufak hediyeler, bayram şekerleri, çikolataları götürülür. Uzakta olanların bayramlarda birbirlerine tebrik kartları yahut mektupları göndermesi de günümüzde internet ve telefon yoluyla devam etmekte olan adetler arasındadır. Kurban Bayramı ise Müslümanlar tarafından Hicri takvime göre Zilhicce ayının onuncu gününden itibaren dört gün boyunca kutlanan dini bir bayramdır. İslam dinindeki Ramazan Bayramı ile beraber en önemli iki bayramdan birisidir. Adını, “Müslümanların Allah rızası için büyükbaş veya küçük baş hayvan kurban etmesi” uygulamasından alan bu bayramda,İbrahim Peygamber'in, oğlu İsmail Peygamber'i kurban etmek istemesi üzerine Allah tarafından kurbanlık hayvan gönderilmesi olayı hatırlanır. Aynı zamanda İslam âleminin her yıl Mekke'de hac farizasını ifa ettikleri vakittir. Zilhicce ayı yaklaşınca İstanbul’da maddi durumu iyi olan her hane sahibi kendisine olduğu kadar eşine, çocuklarına, vefat etmiş anne ve babasına, yine vefat etmiş zevce ve evlatlarına birer güçlü ve büyük koyun alır, onları en az üç beş gün konağının ahır kısmında besletirdi. Koyunların dişi olmamasına ve organlarının eksik bulunmamasına özellikle dikkat edilir. Hane sahibi bir tekkeye mensupsa oraya da adak adıyla gereği kadar kurbanlık gönderilirdi. Kurban Bayramı gelmeden evvel kurbanlık hayvanlar güzelce yıkanır, tüyleri taranır, boynuzları yağlanır, temiz otlar üstüne yatırılarak bayram gününe kadar iyice bakılıp beslenirdi. Bayramdan sonra evlenecek gelin veya damadın koyunlarının boynuzları sarı altın varaklarla süslenir, tüylerinin üç beş yerine kurdele bağlanır henüz düğünü yapılmamış geline damat tarafından bir koç hediye edilirdi. Eski İstanbul’da hane sahibinin kurbanı evin erkeği tarafından kesilir. Kurban keserken beline yeni ipekli önlük kuşanan hane sahibi bıçaklarını kesmeye başlamadan evvel tekrar tekrar bileylerdi. Hayvanın gözlerini bağlamak için özel olarak beş on parça astar hazırlanırdı. Bayram namazından sonra daha kahvaltı yapılmadan kurban kesme işlemine başlanır. Kurban sahibi kendi kurbanını kendi kesemeyeceği takdirde vekâletini kesecek olan kişiye verir bundan sonra tekbirler eşliğinde kurbanlar kesilirdi.Hayatta olmayan kişiler adına kesilen kurbanlarda kesilen kişinin ruhuna Fatiha gönderilirdi. Günümüzde de kurban kesme âdeti bu şekilde devam etmekle beraber, genellikle kurbanlar, belediyelerce düzenlenen kurban kesme yerlerinde belli bir ücret karşılığında kasaplara kestirilmektedir. Kesilen kurban etleri parçalara ayrıldıktan sonra evlere taşınır ve İstanbul evlerinde genellikle kadınlar tarafından bu etler paylaştırılarak fakir, yoksul kimselere yahut kurban kesemeyen yakınlara gönderilir. İstanbul’da yapılan bayram ziyaretlerinde, Kurban Bayramı adetlerini Ramazan Bayramı’ndan ayıran en belirgin fark, misafirliklere tatlı ikramından önce kurban eti ikram edilmesidir. Bunun dışındaki bayram hazırlıkları ve bayramlaşma gelenekleri Ramazan Bayramı’ndaki adetlerle aynı mahiyettedir. Her iki bayramda da tüm bu gelenekler uygulandıktan sonra ailece bayram gezmelerine gidilir. Eskiden bunun için şehrin büyük meydanlarında bayram yerleri kurulur, bu yerlerde beşik salıncaklar, kayık salıncaklar, arabalar, atlıkarıncalar, cambazlar, at ve eşek binme yerleri, nişan yerleri gibi eğlenceler bulunurdu. Bayramlıklarıyla bu meydanlara gelen çocukları eğlendirmek için baloncular, düdükçüler, macuncular, oyuncakçılar birbirleriyle adeta yarış ederlerdi. Şehzadebaşı, Fatih, Sultanahmet camilerinin avluları ve Unkapanı, Kadırga, Kasımpaşa’da kurulan bayram meydanları eski İstanbul’un en meşhur bayram yerleriydi. Günümüzde de tüm yoğunluğuyla devam eden bayram gezmeleri belli meydanlarda olmasa da lunaparklarda, mesire yerlerinde, çarşılarda, tarihi camiler ve meydanlarda tüm renkliliğiyle devam ettirilmektedir. Bayram adetleri ise halkın yaşayış tarzına göre farklılaşmakla beraber hala coşkuyla devam ederken bir diğer adet de yaşlılar arasında “Ah ah nerde o eski bayramlar” diye iç geçirilmesidir. Şule Yaver Kaynak: Alıntılar | |
|
Etiketler |
âdetleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Kına gecesi adetleri nelerdir biliyor musunuz? İşte her yörede kabul gören kına adetleri | Sanem | Örf ve Adetler | 1 | 10 Mayıs 2018 11:47 |
İstanbul Yöresel Örf Ve Adetleri | Sır | Örf ve Adetler | 0 | 25 Nisan 2018 12:18 |