28 Şubat 2009, 01:24 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Eski insanlar mı daha mutlu günümüz insanımı? Sayın Jüri ve Sevgili Arkadaşlarım; ßugün burada sizlere günümüz insanının mı yoksa eski insanlarının mı daha mutlu olduğunu savunmak için toplandık. ßiz grup olarak eski insanların daha mutlu olduğunu savunacağız. Sevgili arkadaşlarım, yalnızlıklar ve mutsuzluklar çağının tedirgin ve mutsuz insanları olarak gün geçtikçe mutsuzluğumuz artıyor. İnsanlar artık mutsuz. Asık suratlı, paylaşımdan uzak ve gittikçe öz değerlerinden uzaklaşıyor. İçinde bulunduğumuz mutsuzluk ve huzursuzluk o kadar arttı ki, dünya yaşanacak bir yer olmaktan gittikçe uzaklaşıyor. Gün geçtikçe insanın edindiği bilgi ve teknoloji başdöndürücü boyutlara ulaşmasına rağmen, ruhlardaki ve kalplerdeki boşluk ve mutsuzluk artmıştır. O kadar ki insanlık ve mutluluk diye bir kavram kalmamış gibi görünmektedir. Peki, ‘’insan’’? İnsan nedir arkadaşlar? ßizler kendimizi nasıl tanımlarız? İnsan: ruh ve beden bütününden oluşan akıl, duygu, düşünme ve iş yapabilme yeteneğine sahip en baskın canlı türüdür. İnsan diğer canlılardan farklı olarak: düşünme, akıl yürütme ve karşılaştırma yapabilme kabiliyetine sahiptir. ßu yönüyle insan evreni ve kendini yorumlar. Mutluluk ise tanımı en zor olan kavramlardan biridir. Çünkü her bireyin mutlu olduğu şeyler farklıdır.Kimine göre mutluluk paradır.Kimine göre makamdır, mevkidir. Kimine göre ise aşk ve sevgidir. Özetle dünyadaki kalp sayısı kadar mutluluk tarifi vardır. Ancak bu tariflerin birleştiği ortak bir nokta vardır. Kısacası mutluluk sevdiklerinize ve arzuladıklarınıza yakın olmaktır. İnsanoğlu ne kadar ilerlediyse ne kadar çağ atladıysa ve yenilikler yaparak yaşamını kolaylaştırmışsa da, manevi anlamda da o kadar gerilemiştir. ßu manevi gerilik ise gün geçtikçe artarak insanı öz değerlerinden uzaklaştırarak mutsuzluğa sürüklemiştir. ßu mutsuzluk ise günümüz insanını sevdiklerinden iyice uzaklaştırmıştır. Peki, günümüzde sevdiklerimize ne kadar yakınız? ßence adım adım sevdiklerimizden uzaklaşıyoruz. Uzaklaştıkça da mutsuzlaşıyoruz. ßunu yaşamımızdaki her alanda görebiliriz. Bozulma ve dağılma öncelikle aile kurumunda görülmüştür. İnsanın gerçek anlamda mutlu olabileceği en canlı ortam ailesidir. Aile kurumu temelden sarsılmıştır. Aile evlilikle başlar. Şimdiki evlilikler ne kadar sürüyor? Peki nerde aşk, nerde sevgi, nerde dayanışma? Şimdiki insanlar iki günde tanıştıkları kişiyle evlenip iki gün sonra boşanıyorlar. Onu da bırakın 20-25 yıl aynı yastığa baş koyan karı-kocaları bir düşünün. O kadar yıl aynı yastığa baş koyan çiftler hiçbir şeyi düşünmeden bir hiçten dolayı boşanıyorlar. Arkadaşlar yoksa bir yastıkta kocamak deyimi anlamını kaybetmekte mi? Eski insanlar hep dayanışma ve kardeşlik içindelerdi. Çünkü insan icadı olan teknoloji henüz doğaya hakim olmaya yetmiyordu. Birinin hayatı tehlikedeyse diğeri kendi hayatını vermeye hazırdı. Şimdi böle bir durum söz konusu bile değil. Aslında biraz düşündüğümüzde çağdaş insanın yani günümüz insanının mutlu olamamasının temel sebebinin sevgiden ve kardeşçe yaşamdan uzak olmasından kaynaklandığını anlayabiliriz. Martın Luther King’in söylediği gibi: ‘’Kuşlar gibi uçmayı balıklar gibi yüzmeyi öğrendik, ancak bu arada çok basit bir sanatı unuttuk… Kardeşçe ve insanca yaşamayı’’. Kardeşçe ve insanca yaşamın unutulduğu günümüzde insanlarımız gittikçe mutsuzluğa doğru yol aldığı tartışmasız bir gerçektir. Özetle eski insanlar bizden daha mutluydular. Eski insanlardan daha mutlu olabildiğimiz yarınlara kavuşmak dileğiyle… Beni dinlediğiniz için teşekkürler!... Sayın Jüri ve Sevgili Arkadaşlarım; İnsanoğlu var olduğu günden beri mutluluğu aramıştır. İnsanlık şuan 21. yüzyılı yaşıyor olmasına rağmen özlemini duyduğu mutluluğu henüz bulamamıştır. Aksine çağlar geçtikçe mutluluktan iyice uzaklaşmıştır. ßizler şuan 21. yüzyılın insanları yani günümüz insanı olarak öylesine mutsuzuz ki. Çünkü 21. yüzyılın yaşam koşulları öylesine ağır ki… Günden gün, aydan aya, yıldan yıla katlanarak ortaya çıkan gelişmeler bizleri şaşkına çeviriyor. Çoğumuz ise bu zamana ayak uydurmakta zorlanıyoruz. ßu zorluğun nedeni ise insan ilişkilerinde görülen yozlaşmadır. Günümüzde insanlarımız birbirlerine karşı adeta; sağır ve dilsizler. İnsanlarımız gittikçe robotlaşıyor. Üstelik çoğunluk bunun bilincinde bile değil. Ruhsal eğitimsizlik ve insanlar arasındaki iletişimsizlikler yüzünden ise, insancıl değerler unutulmuş ve yüreklerdeki sevgi kaynakları kurumuş adeta. Aslında günümüz insanının duygu ve düşüncelerini en iyi anlatan kavramlar; bencillik, kıskançlık, aç gözlülük, saldırganlık gibi kavramlardır. ßu kavramlar ise gün geçtikçe insanı zararlı bir diken gibi sarmaktadır. Kimi yüreklerde yeşermeye başlayan sevgi filizleri ise bu yüzden kurumaktadır. Günümüzde olan bu sevgisizlik, insanların doğal yapısını da değiştirmektedir. Dünyada sevgi sembolü olan anneler bile yavrularını geçmişte olduğu gibi yürekten sevemiyorlar. Günümüzün katı koşullarından kaynaklanan bu sevgisizlik anne sütünün tadını bile neredeyse bozmaktadır. Çocuklar ise artık; annelerine, babalarına, kardeşlerine ve çevrelerine karşı öylesine sevgisiz ve duyarsız ki… Eskiden böyle bir durum söz konusu bile değildi. Çünkü herkes birbirine sevgi ve saygı duyuyordu. Herkes güven ve barış içinde yaşıyordu. Çünkü güven ve barış toplumu oluşturan en temel unsurdu. Eski insanlarımız ise bu gerçeğin bilincindeydi. Şu anda hiçbirimiz bunun farkında bile değiliz. Hepimizin belirgin amacı; teknolojinin getirdiği, yaşam hızına, yaşam biçimine ve yaşam koşullarına ayak uydurabilmek değil mi? ßu da ancak para ile sağlanabiliyor. ßu nedenle bizler şuanda adeta paraya tapmaktayız. Günümüzde tüm çabalar para için değil mi? Şu anda para yüzünden artmadı mı hırsızlık? Yine para yüzünden artmadı mı sefalet? İnsanlarımız bu zamana ayak uydurabilmek için paranın kölesi olmadılar mı? Evet oldular. Günümüzün koşulları insanları değiştirmektedir. ßu değişiklik ise insanı mutsuzluğa sürüklemektedir. ßir de eski zamana baktığımızda o zamanlar insanlar daha mutlu yaşıyorlardı. Para diye bir kavram vardı vardı ama onunla birlikte gelen o kadar sorun yoktu. Günümüzde para yüzünden insan insanı öldürmekte. ßu koşullara baktığımızda eski insanlarımız bizden daha mutlu değil miydi? Evet, bizden daha mutluydular. Kısacası insanlar zihinsel yönden nice evrimler geçirdilerse de ruhsal yönden de öylesine gerilemektedirler. ßizler 21.yüzyılın insanları olarak o kadar mutsuzuz ki… Eskiden herkes sevgi ve saygı çerçevesinde yaşıyordu. Yüzyılımız ise bu değerlerin rafa kaldırıldığı dönemdir. Mutluluğun yerini korku ve kaygı almıştır, Saygının yerini terbiyesizlik almıştır. Hoşgörünün yerini acımasız rekabet almıştır. Paylaşımın yerini ise bencillik almıştır sayın jüri! ßu da günümüz insanını mutsuz etmeye yetmektedir. Eski insanlar ise bu değerler iflasının ve kokuşmuşluğun özünden, uzaklaşmışlığın yaşandıklarını görmedikleri için daha mutludurlar. ßu olumsuzlukları görüp de günümüz insanının mutlu olduğunu nasıl söyleyebilir siniz? Söyleyebileceğinizi hiç düşünmüyorum. Gerçek yaşamın kaldırıldığı bir dönem bizi hiçbir zaman mutluluğa ulaştıramaz. Şu anda her ne kadar ümitli olmasam da sizlere mutluluklar diliyor ve konuşmamı burada bitiriyorum. ßizi Dinlediğiniz İçin Teşekkür Ederiz!... Sevgili jüri üyeleri ve konuklar, Dünya hızla değişmekte ve gelişmektedir. Bunu sağlayanda dünya üzerinde en büyük zekâya sahip olan insan gerçekleşmektedir. İnsanın ilk çağlardan itibaren başlayan doğayı ve kendini keşfetme merakı zaman ilerledikçe daha da büyümüş ve bugün kimine göre insanlık için büyük adım kimine göre ise insanlığın sonunu yaklaştırmaktadır. Ama gerçekçi olmanın bilimin verdiği uyuşturucudan uzaklaşıp sağduyu ile düşünmemiz gerekmektedir. Bugün Nasıl doğum günü bize kendi faniliğimizi hatırlatıyorsa on yılların, yüzyılların geçmesi de durup toplumumuzun gitmekte olduğu yönü düşünmemizi sağlamakta ve geçmişi yâd ile anmamıza vesile olmaktadır. Bin yıllık dönemin sona erişi ise kaygılarımızı, çağların uygarlıkların kaderine çevirmektedir. İnsan bilgisi ve yeteneği giderek ilerlemektedir. Bu durdurulamaz ve durdurulmamalıdır da. Yirmi birinci yüzyılda bu süreç hızlanmış göze çarpar hale gelmiştir. Evet, görüyoruz hızla ilerliyoruz! Eğitimli ya da eğitimsiz insanlar inançlarını, davranışlarını isteklerini bu ilerleme kavramına çabucak ve tereddütsüz uydurmaktadırlar. Ama her nasılsa hiç kimse ilk akla gelmesi gereken soruyu sormamaktadır. Teknolojik ilerleme ama hangi konuda? İlerlemenin insan hayatın tüm yönlerini ve tamamını içereceği hevesle varsayılmıştır. Ama Yanıldık… İlerleme sadece teknolojik uygarlık alanında gerçekleşmektedir. Özellikle de insanların konforu ve askeri alanda olmaktadır. Konfor yaratılarak İnsanların rahatı sağlanacağı ve mutlu olacağı varsayılmıştır. Ayrıca en iyi silahın en öldürücü silahın geliştirilerek kendi ülkelerinde mutluluğun korunabileceği sanılmıştır. Ve bu konuda en büyük yatırımlar yapılmıştır. Ülkelerin bütçelerinde savaş malzemelerini iyileştirmek ve geliştirmek için ayrılan pay ne yazık ki hepsinden fazla olmuştur. Ülkelerinde ve dünyada Binlerce insan zamanını bu konuya ayırmıştır. Peki, bu neden kaynaklanmaktadır? Elbette Bazı ülkelerin sadece kendi çıkarlarını düşünmesi kendi benliklerine göre hareket etmesi buna yol açmıştır. Bu ülkelerdeki bireyselciliği sağlayan da günümüz teknolojisinin ve bilimin bir eseri değil midir? Sadece insanın maddiyatına yönelen günümüz çağı, maneviyatı boşlamış ve bunu sonucunda insanlığın Mutsuzluğu tatması normal karşılanmalıdır. Sadece konforla insanın mutlu olabileceğini savunmak onun sadece et ve kemikten oluştuğunu düşünmektir ve ruhunu hiçe saymak olmuştur. İlerleme gerçektende görkemli bir biçimde sürmektedir. Ama bir önceki kuşağın asla öğrenemeyeceği bir takım sonuçları mutsuzlukları da beraberinde getirmeye devam etmektedir. Son dönemde gözden kaçırdığımız ilerlemenin gezegenimizin sınırlı kaynaklarıyla olmayacağıdır. Artık bilmeliyiz ki Doğanın fethedilmekten çok desteklenmeye ihtiyacı vardır. Biz ise bize tahsis edilen çevreyi başarıyla yiyip bitirmekten başka bir şey yapmıyoruz. Peki, bunu nasıl başarıyoruz? Yaşadığımız doğayı teknolojinin insanoğluna armağanı olan nükleer bombalar, atıklar ve çeşitli doğaya zarar verici gazlarla bu sağlanmaktadır. Böyle bir yıkım içinde yaşarken nasıl çevremize gülücükler dağıtabiliriz ve geleceğimize umutla bakabiliriz. Oysa bunların hiçbirine maruz kalmayan sadece hayatta kalma adına savaş veren ve bunu doğanın sağladığı nimetlerle en iyi şekilde sağlayan ilk insanların mutlu olmasına engel olacak hiçbir durum söz konusu değildi. Onlar sonsuz gibi görünen doğayı öğrenirken her keşifte en büyük mutluluğu yaşıyorlardı. O dönemde yaşayan insanları her biri birer keşiftiler ve yeni şeyler keşfettikçe hayata daha sıkı sarılıyorlar ve yaşamdan zevk alıyorlardı. Bugün unuttuğumuz en önemli hususlardan birisi de yazık ki insan ruhu olmuştur. İsteklerimizin sınırsız büyümesine izin verdik. Şimdi ise onları nereye yönelteceğimiz konusunda kararsızız. Ticari şirketlerin yardımıyla yeni istekler yaratılmakta bunların çoğu da son derece yapay şeyler olmaktadır. Biz de kitle halinde onların peşinde koşmakta fakat bir türlü tatmin olamamaktayız. Asla olamayancağızda. Şimdi söyler misiniz bu bitmek tükenmek bilmeyen tatminkârsızlık içinde nasıl mutlu olabilir siniz? Bugün zorunlu ihtiyaç diye gördüğümüz bir takım teknolojik ürünler amacından saptırılmış insan boşta kalan ruhunu bunlarla doldurmaya çalışmaktadır. Örneğin Araba alan birey daha o arabanın borcunu ödemeden yoldan geçen daha güzel bir arabayı gördüğünde iç geçirmekte ve kaderine belki de isyan etmektedir. Evine yeni eşya alan bir aile eşyaların yenisi çıktıkça gözü ve aklı hep orada kalmakta ve isteklerini sınırlayamamaktadır. Bu isteklerin ihtiyaçtan çok bilimin getirdiği ruhsal çöküntünün oluşturduğu bir açgözlülükten başka bir şey değildir. Arkadaşlar söyler misiniz bu bitmeyen tatminkârsızlık ve aç gözlülük içinde siz mutluluğu yakalayabilir misiniz? Peki, kim söyleyecek ilk insanların bu sebeplerden dolayı mutsuzluk yaşadığını? Oysa Onların evleri hep aynıydı. Evlerini yenileme düzenleme gibi bir dertleri yoktu. Hallerinden de şikâyetçi değildiler. Hep aynı tür yiyeceklerden yararlanıyor moda peşinde koşmuyor aynı şeyleri paylaşıyor ve doğal olarak paylaşmanın verdiği mutluluğu yaşıyorlardı. Evet arkadaşlar, zaman ilerledikçe teknoloji de gelişmekte ama insanoğlunu ruhu hiç büyümediği görülmektedir. Tam tersine sonu daha sığ hale gelmektedir. Kültürümüz yoksullaşmakta, matlaşmaktadır. Manevi hayatımız daralmakta küçülmektedir. Bunu inişi içi boş yeniliklerle boğmaya çalışsak da sonuç değişmemektedir. Canlıların konforu ortalama bir insan için iyileşmeye devam ederken ruhsal bir gelişme görünmemektedir de durağanlaşma yaşanmakta ve manevi yönden insanlığımız çökmektedir. Bu ruhsal çöküntü ne yazık ki apaçık ortadır. Bunu somut verilere de dayandırabiliriz. Biliyorsunuz artık insanların sadece bedensel sağlıklarıyla ilgili sorunlar oluşmamaktadır. İnsanların Ruhsal ve sinirsel yönleriyle ilgili sorunlarını çözmede psikologlar yardım etmektedir. 1990–2000 yılları arasında İstanbul’da toplam 89 psikolog özel işyerlerinde hizmet vermekteyken 2000–2006 yılları arasında bu rakam 1055 olmuştur. Gördüğünüz gibi arkadaşlar insanların artık bilimle gelen bedensel hastalıklara bulduğu çözümler çare olmamış bu sefer de ruhsal hastalıklar inanılmaz şekilde artış göstermiş ve bu yönde bir iş alanı dahi inanılmaz bir şekilde büyümüştür. Aşırı şekilde teknoloji tıkınmak, yüreklere bir hüzün sokmakta bunca zevkin ve yeniliğin hiç bir şekilde tatmin getirmediği anlaşılmaktadır. Hatta çok geçmeden bu teknoloji nimetlerinin bizi boğacağı da sezilmektedir. Arkadaşlar, uygarlığın zaferi teknoloji aynı zamanda içimize manevi bir güvensizlik tohumu da ekmemiş midir? Günümüzde gelecekten emin olan kaç insan bulabilirsiniz? Gelecekten emin olamazsınız ama bu emin olmama beraberinde korkuyu günümüzde bilimle teknoloji getirmiştir. Bu korkunun size mutluluk verdiğini hiçbir yerde görülmemiştir. Kendisini ve ailesini bakmakta yükümlü bireyler işsiz olarak sokaklarda dolaşmakta ve çeşitli suçlara bulaşmaktadır. Sokaklar karnını doyurmak isteyen ve bunu yapabilmek için başka insanların yaşamına kıyan bireylerle dolmuştur. Kendine ailesine bakabilmek için başka insanların mutluluklarını öldürmek kimi insanlarca normal karşılanır hale gelmiştir. Oysa eskiden ailesini bakmak için birbirinin canına kıyan insan var mıydı? Olması imkânsızdır çünkü doğa onlara her şeyi verecek kadar cömertti. İşte savunduğunuz teknoloji neden bunlara çare bulamamaktadır. Neden insanlığını kaybedenleri özüne döndürememektedir? Oysa en uygar denilen milletlerde bile bu yamyamlık, acımasızlık hızla artmaktadır. Uygarlığın bilimin armağanı bizi ruhen zenginleştirmemekte tam tersine kendine köle etmektedir. Her şey çıkarla ilgili olmuştur. İçimizden bir ses de bize saf yüce kırılgan bir şeyi kaybettiğimizi fısıldamaktadır. Göremez ve duyamaz duruma gelmiş bulunmaktayız. Lütfen biraz daha eğilin ve duymaya çalışın. Her yenilik bizleri kendine çekmekte onun kölesi yapmakta geri kalmamaktadır. Her şeyimize onun yarattığı yeniliklerle karar vermekte ve irademizi zayıflatmaktadır. Kabul edelim ve yalnız kendimizin duyabileceği bir fısıltıya tekrar kulak verelim: “Hayatı böyle çılgın bir hızla yaşarken ne uğruna yaşıyoruz biz? ”Bence sadece bitmek tükenmek bilmeyen bir tıkanma uğruna yaşıyoruz. Sürekli tüketiyoruz ve tükettikçe haz almaya çalışıyoruz ama onu da beceremediğimizden mutsuzluğu yaşamamız kaçınılmaz olarak gerçekleşmektedir. Peki, ilk insanlarda ne fark vardı? Onların hiçbir derdi yoktu. İşten çıkarılma düşüncesi onları üzmüyordu, Her yeniliğin peşine takılıp tatmin olmaya çalışmıyorlardı. Akşam olunca stres içinde eve girmiyorlardı. Karınlarını doyuruyor sonra da hiçbir endişenin ve üzüntünün olmayışının verdiği rahatlıkla uyumakta ve ruhen sapasağlam kalmaktaydılar. Bilim insanlığa birçok armağan verdiği ve vermeye bıraktığı muhakkaktır. Bunlardan bazıları da hayatımızın bir parçası olan internet, telefon ve televizyondur. Bunlar birçok yenilik gibi Bilinçsiz bir şekilde kullanılmaya devam edilmektedir. Zamanımızın bütünlüğünü parçalamış bizi hayatımızın doğal akışının dışına fırlatmıştır. TV başlarında sohbeti unutmuş bireyler birbiriyle ilgilenmekten vazgeçmiş adeta tv de görünen kurmaca hayatlara kendilerini kaptırmışlardır. Size bu konuda çarpıcı bir örnek vermek istiyorum. Biliyorsunuz ABD ülkesinde çeşitli sebeplerden dolayı geçtiğimiz yıllarda bir haftalık elektrik kesintisi yaşandı. Bu kesinti oradaki halkın ilk başta büyük tepkisini çekmiş ve hatta insanlar isyan etmiştir. Ancak daha sonra yapılan bir araştırmada aslında durumun hiç de görüldüğü gibi olmadığını gözlenmiştir. ABD halkı o günleri hiç unutamamaktadır. Çünkü aileleriyle en fazla vakit geçirdiği dönem bu bir haftalık süre olduğu söylenmiştir Bu eyalette bir haftalık süreç içinde aileler daha birincil ilişkiler yaşamış komşuluk ilişkileri kaynaştığı açıklanmıştır. Evli çiftler arasındaki boşanmayı düşünenlerden tam 8790 aile bu davalarından vazgeçmiştir. Yanlış duymadınız bir araya gelerek sorunlarını çözemeyen aile bireyleri bu dönemde bir arada olmanın verdiği fırsatı en iyi şekilde gerçekleştirmiştir. ABD üniversitelerinde bu bir haftalık dönemi konu alan 765 tez çalışması yapılmıştır. Bu ailelerle birebir görüşülmeye çalışılmıştır. Ayrıca bu bir haftalık dönemin bir artısı da aile içinde mutluluğun kaynağı olarak gösterilen çocuk doğumlarında tam %14 artış olmuştur. Arkadaşlar ailelerimizin büyük çoğunluğu günümüzde çeşitli sorunlar yüzünden mutluluk kavramına uzak kalmıştır. Oysa milletlerin toplumların oluşmasında en önemli yere sahip olan ailenin bu durumda olması kaygı vericidir. Teknoloji her şeyde olduğu gibi ailede de büyük çöküntülere sebep olmuştur. Ailenin konforu sağlanınca mutluluğun geleceği zannedilmiştir. Metropol hayatın getirdiği olumsuzluklar sonucunda birbirinden uzaklaşan aile bireyleri bu dönemde en mutlu günlerini yaşadıklarını özellikle vurgulamışlardır. İşte size ilk insanların bir haftalık değil uzun süre yaşadıkları mutluluğun kaynağının nerede olduğunu buradan da yakalayabilirsiniz. İnsanlar arasındaki yatay bağlantılar artık kopmuştur. Siyasal ve sosyal hayatın cıvıl cıvıl ve capcanlı görünmesine karşılık başkalarına karşı uzaklaşma yabancılaşma ve duygusuzluk insan ilişkilerinde güçlenmiştir. Komşuluk ve yardımlaşma duygusu inanılmaz bir şekilde azalmış dostluk denilen ve insana manevi huzur veren bu ilişkiler yok olmuştur. Komşusunu arkadaşını eşini seçerken değişik kriterler bugün ne yazık kı insanlara sadece yapay mutluluk getirmiştir. Yapay mutluluklar belli bir süre sonra son bulmuş daha büyük ruhsal bunalımların baş göstermesine yol açmıştır. Maddesel çıkar peşinde koşmaktan tükenen insanlar ancak korkunç bir yalnızlık bulabilmektedir. Bu da ne yazık ki mutsuzluğun anahtarı olmuştur. Bu zamanımızın elinde oyuncak olamayız. Onun gücünü iyiliklerin devamı için kullanıp o doğrultuda yönlendirmeliyiz. Yoksa ruhun bitişi ve mutsuzluk başını alıp gidecektir. Yaratılışımızdaki uyumu bu zamanda kaybetmiş durumdayız arkadaşlar. iyilik ve kötülük kavramlarının güçlendirilmesi yarı yarıya ilkesi tarafından bir kenara fırlatılmasından önce sahip olduğumuz manevi huzuru mutluluğu kaybetmiş durumdayız. Bu manevi çaresizliğimizin en açık göstergelerinde biri de ölüm karşısındaki o net ve sakin tutumumuzu kaybetmiş olmamızdır.Çağdaş insanın rahatı ne kadar yerindeyse ruhundaki o dondurucu ölüm korkusu da o kadar derin yaralar açmaktadır.Bu yarayla siz gülümseyerek dolaşabilir misiniz?Yatağınıza mutlu bir şekilde uzanabilir misiniz?Bu kitlesel korku eskilerin bilmediği bizim doymak bilmez gürültülü tempolu hayatımızdan doğmuştur.Yaşlanmak istemeyen insanların ameliyat masalarına yatmaları, genç kalabilmek için özel çaba sarf etmeleri onların gelecekle ilgili kaygılarını bir göstergesi olmuştur.O zaman gelecek kaygısı olan bireyin ruhsal durumunun pek iç acıcı olduğu söylenemez. Bu zamanda her şeyi bilimsel açıdan yaklaşarak halletmeye çalıştığımız konulardan biri de şüphesiz İnsanoğlunun doğallıktan uzaklaşıp yapay ürünlerle çevresine güzel görünmek istemesidir. Kendi ile barışık olamayan bireyler zaman içinde güzellik uğruna ameliyat masalarına yatmakta ve güzellik uğruna elindeki kimyasal boyalarla ayna karşısında vaktini öldürmektedir. Bunları güzel görünmek uğruna yaptığını söylemekte fakat ayna karşısında o yapay boyalardan arındığında acı gerçekle yüz yüze gelmektedir. İnsanoğlu kendisi serbest iradeye sahip olsa bile yine de evrende sınırlı bir nokta olduğu duygusunu kaybetmiştir. Kendisini çevresinin merkezi olarak görmeye başlamış, dünyaya uyum sağlayacağı yerde dünyayı kendine uydurmaya kalkmıştır. Elbette kendini bu şekilde gören insanın aklına ölüm gelince mutsuz olmaya başlaması normaldir. Yirmi birinci yüzyılın başında hepimiz de nükleer tehdit korkusunu yaşmaya başladığımız görünmektedir. Hiçbir şeyin önemi kalmadı. Nasılsa yok olacaktık o halde neden istediğimiz gibi yaşamayalım. İşte arkadaşlar bu büyük tehdit aynı zamanda insan maneviyatının gelişimini de durdurmuştur. Yakın komşumuz olan İran tanıyoruz. Nükleer silah yapmaktadır. En kısa zamanda da savaş çıkaracak gibi görünmektedir. Bir başka değişle Siz yanı başınızda bir patlamasıyla yüz binlerce insanın ölebileceği ülkenin en yakın komşusu olmaktasınız.Şimdi böyle bir dönemde çocuklarınızla eşinizle akşam rahat bir şekilde yatıp sabah mutlu bir şekilde kalkmaya devam edeceğini söylüyorsanız sizin için de hiçbir şeyin önemi kalmadığını yani teslimiyetçi bir tavır sergileyerek kendinizi avuttuğunuzun bir göstergesidir.Artık teknolojinin bir gün sizi can evinizden vuracağını kabul ediyorsunuz demektir. Hangimiz hayatımızdaki o önemli sınıra sevinçle umutla varmak istemeyiz ki? Çoğumuz yirmi birinci yüzyılın bir mantığın yükseleceği yüzyıl olarak karşılamıştık. Ama getireceği yamyamca dehşeti hiç kimse beklememiştir. Bu yüzden Yirmi birinci yüzyıl insanoğlunda maneviyat mutluluk açısından bir büyüme oluşturmamıştır. Buna karşılık bilimin hediyesi olan son teknolojik silahlarla kan dökülmesi daha önce eşine rastlanmamış çapta oldu. Kültür kesin bir düşüş gösterdi maneviyat geriye gitti. Bu durum bizi fazla şaşırtmamış olmalı çünkü bilim ne yazık ki bunlara yoğunlaşmakta. bu silahı nasıl değiştirirsem Saniyede kaç mermi daha fazla atar, bu füzenin menzili ne kadar uzatılabilir. Bu bomba bir anda kaç kişiyi daha fazla öldürebilir gibi çalışmalara ülkelerde binlerce bilim adamı çalıştırılmakta ve bu çalışmalara kaynak verilmektedir. Eski ile karşılaştırmaya gerek bile duymuyorum arkadaşlar. Elinde mızrağı ile nasıl karnını doyurmayı ya da ailesini nasıl koruyabileceğini düşünen ilk insanların bizden daha mutsuz olduğunu mu söyleyeceksiniz? Evet, o zamanlar da savaşlar yaşanırdı ama asla günümüzdeki gibi yaşadığı doğayı da yok savaşla ilgisi olmayan insanları yok edebilecek kadar olmazdı. Günümüzde teknolojinin geliştirdiği silahlar yine bu çevrenin en büyük düşmanı olmaktadır. Bu nasıl bencillik ve hırstır ki kazanma uğruna tüm dünyayı ve insanları etkileyecek bir silah yaptırabilsin ve onu kullandırabilsin. Çevresel çöküş de tüm hızıyla yaşanmaktadır. Nükleer atıklar ve denemelerin yanında insanoğlunun kullandığı ürünler yaşadıkları çevreyi en acımasız şekilde yok etmektedir. Ve hala büyük hızla kullanmaya tüketmeye devam etmekteyiz.Bunu sadece ilerlemenin insanda yarattığı bencillikle açıklayabiliriz. Gelecek artacak olan ekolojik kriz iklim kuşaklarını değiştirmektedir. Bir zamanlar bol suyu ve ekilebilir toprakları olan yörelerde bunlar kıtlaşmıştır. Bu da gezegenimiz de yeni ve tehlikeli çatışmaları savaşları başlatması yakındır. İnsanlar artık temiz su içebilmek için ve karınlarını doyurabilmek için savaşlara girmektedir. Görüldüğü gibi teknoloji hayatımıza bu kadar kolaylık sağlamış fakat savaşların çıkmasına engel olacak bir çözüm getirmemiştir. Tam tersine çözümü güçlendirecek sorunlar yaratmıştır. Eski çağlarda ise yiyecekleri en doğal şekilde tüketen suyunu bolca bulabilen insanın bu gibi dertleri yoktu. Günümüzde suyu bile pet şişelerde çeşitli katıklı maddelerle beraber içerken bile ilk insanların nasıl bir suyu içtiğini düşünmek bizi imrendirmeye yetmektedir. Arkadaşlar ve sevgili jüri üyeleri Artık isteklerimiz sınırlama günü gelmiştir.Ve bu durum acil olarak yapılmalıdır.Kendimizi fedakarlık noktasına özümüzü inkar noktasına getirmek zordur.Çünkü toplumda ve özel yaşamımızda kendimizi frenlemenin altın anahtarını çoktan okyanusun dibine düşürmüş bulunmaktayız.Ama özgürlüğümüzü kazanmış insan için kendini frenleme en temel ve en bilge amaçtır.Ayrıca onu başarıya zafere götürecek en güvenli yolda budur. Bu şekilde eğer arzu ve taleplerimizi kesin sınırlamayı öğrenemezsek çıkarlarımızın manevi kriterlere boyun eğmesini sağlayamazsak biz insanlar yine insan tabiatının en kötü yönlerinin sivri dişleri arasında yok olup gideceğiz.Yani kendi kendimiz yok edeceğimiz kesindir. Eğer bir kişilik kendinden daha yüksek değerlere yönelmiyorsa yozlaşma ve çürüme eninde sonunda Hakim olacaktır.Bugün kendini frenleme bize hiç kabul edilmez bir şey gibi hatta iğrenç gibi görünmektedir.Çünkü biz yüzyıllar boyunca atalarımız için gereklilikten doğmuş olan alışkanlığa alışmışız.Ancak zaman değişti Artık baki olmanın tek gerçek yolu ne yazık ki kendimiz sınırlamaktır. Eski insanların doğayı güzel şekilde kullanırken aldığı hazı biz bugün teknoloji ile almaya çalışmamız asla mümkün olmayacaktır. Bilim devrimi yavaş yavaş dinsel hayal gücünü de aşındırmıştır. Kendini maddiyata veren insanların belki de tek sığınağı olabilecek bu dinsel güçte ilerleme ile sarsılmıştır.Yani insanların madde ile dolan bedenlerine ruhsal maneviyatı yükleyememiştir. Bilimin ilerlemesi aslında gençleri de mutsuz etmiştir. Okulda bilimsel düşünceyle eğitilen çocuklar sokağa çıktığında bilimin armağanlarında gözleri kalmakta ve ona sarılmaktadırlar. Bu ihtiyaçları karşılamadığında ise ruhsal ve bedensel sorunlar yaşanmaktadır. Günümüzde Beton erme binaların arasında sıkışıp kalan ruh kendini bireyin eski saydığı değerlere sarılmak için aslında fırsat kollamaktadır.Fakat bunu yapması teknolojinin işine gelmemekte ve sürekli olarak onu engellemektedir. Dışa doğru patlayan yayılan genişleyen bilimsel fikirlerle ekonomik planlarla siyasal ihtiraslarla kültürel ifadelerle kaynayan uygarlıklar bir de içe doğru patlayan çöken ekonomik siyasal ve sosyal krizlerle dolu olmuştur. Bu dışa dönük ve içe patlayan dünya modern çağ ötesi günümüz tarif etmekte olan medyadan ötürü küçülmüş, bağlar öyle çoğalmış ki bu da korkuyu tüm dünyamıza yaymıştır. Arkadaşlar şimdi biliyoruz ki artık sağduyu ile pişmanlık bir dengesizlik duygusu içimize sızmış bulunuyor. Ozon tabakasını yok olmaya başlaması, dünya atmosferinin ısınması nükleer atıklar bunlar hep pişmanlık oluşturmaya başlamıştır. Biliyorsunuz ülkemizde de bu sorun son yılarda açık bir şekilde tartışılmaktadır.Birey maddiyat uğruna sadece kendisini düşünerek binlerce insanın hayatına son verebilmeyi göze alabilmektedir.İşte teknolojini armağanı İstanbul’da bulunan kimyasal variller ve yıllarca acısını çektiğimiz Çernobil olaylarıdır. Bugün yaygın olan duygu geleceğin bizim beklediğimiz gibi olmadığıdır. Günümüzde savunulan düşüncelerden biri de ulaşım araçlarının sürekli olarak geliştiği ve insanların hayatlarını kolaylaştırdığıdır. Teknolojideki her yenilik insan hayatını kolaylaştırmak için onun konforu için yapıldığı söylenmektedir. Ama bu kaş yapayım derken göz çıkarmaya benzemektedir.Bir yandan yeni araçlar piyasa sürülürken ve sürekli olarak tüketilirken ,Trafik tıkanıklıkları nasıl azalır havadaki kurşun düzeyi nasıl düşürülür gibi sorunlara çözümler daha yavaş ilerlemektedir.Bu araçların yaptığı kazalarda insanların hayatında ayrı bir yara açmaktadır. Arkadaşlar Hayal gücümüz değişmek zorunda ve saatlerimiz ona göre ayarlamak zorundayız. İnsanlar bitki yetiştirmeyi hayvan beslemeyi öğrendiğinden beri hep doğayı kontrol etmeye yada fethetmeye çalışmıştır. Ve bu fetih sürecinde kendini diğer canlılardan üstün görmeye başlamıştır. Uygarlık ormanları mahvetmekle başlamıştır. Sümerlerin Gılgamış destanındaki Kral Gılgamış 5000 yıl önce bugünkü Irak’taki ormanları ilk kentsel uygarlığı kurabilmek için orman tanrılarını öldürmek zorunda kalmıştır. Ve Bugün kurak bir yer olan bu uygarlıklar beşiğinin bir zamanlar ormanlarla kaplı olduğuna inanmak insana zor gelmektedir. Yoksul güney ülkelerinde yaşayan milyonlarca kadın erkek ve çocuğun kameralarımızın karşısında hala ölmeyi beklemesi nasıl kabul edilebilir? Elbette teknolojinin insan hayatında oluşturduğu bencilliğin bir sonucudur bu. Eğer gezegenimizi yalnızca bir avuç insan için yaşanılabilir yer yapma hayaline kapılırsak bu gezegen tümüyle yaşanmaz yer olacağı kesindir. 21.yy teknoloji devrimiyle ortaya çıkan olağan üstü değişim kendi çekirdeği içinde devrimini sürükleyip geliştirmiş ve devam etmektedir. Ancak yeni teknolojileri ne yapmak gerektiği konusu bugüne kadar bizi en çok kaygılandıran konu olmuştur. Geleceğini düşünen insanlar kendilerinin güçsüzlüğünün hemen fark ederler. Çünkü gelecekte neler olacağını bilemezler. Kesin olan bir şey vardır.21yyda artık elinde yayla okla topla tüfekle yer bulma avlanma kaygısı gerilerde kalmıştır. Arkadaşlar Avlanma mevsimi bitmiştir. Ama insanlık bunun farkına varmamakta direnmektedir. Bu yüzyılda insanlık hiç bilmediği koşullarla karşılaşmaktadır. Ama yazgısında var olan rolü oynaması ancak zamanla mümkün olacaktır. Saygıdeğer jüri üyeleri ve sevgili konuklar, Burada günümüz insanları ile eski insanları karşılaştırmaya çalıştık. Evet, günümüz insanı birçok acıdan çok şanslı olarak görünmektedir. Ama teknoloji nimetlerinin günümüz insanoğluna mutluluğu veremediği çok aşikârdır. Bilim ve teknoloji en uç noktalarda gittikçe bireyin de buna ayak uydurabileceği sanılmıştır. Ve insanoğlunu tatmin edebilmek için onun her türlü konforu teknoloji sayesinde sağlanmaya çalışılmıştır. Ama bilimin insanoğlunda dokunamadığı müdahale edemediği bir köşesi kalmıştır. İnsanoğlunun bu köşesi daima daralmış, içtene içe küçülmüş stresi ve bunalımı beraberinde getirmiştir. Oysa insanı mutlu edecek olan gececi hevesler değildi. Araba, ev, giysiler, eşya onu mutlu edemezdi. Onu mutlu edecek olan her şey yüreğinin her yerinden izler bırakan değerler olabilirdi. İşte zamanla önlenemez bir şekilde yükselen ve gelişen teknoloji insanoğlunun bu yanını boşlamıştır. Sadece olumlu bir müdahaleyi bırak geliştirdiği her şeyle onda önemli yaralar açmış ve onu boğmuştur. Günümüzde şehir hayatıyla betonarme binalar arasında sıkışıp kalan insan ruhu yalnız kalmış ve insanoğlunun tüm manevi değerlerinin yerinden oynamasını sağlamıştır. Arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi insanı manevi açıdan doyum sağlamasına yardımcı olana bu ilişkiler teknoloji ile daha içli dışlı oldukça yüzeyselleşmiş ve kopma noktasına gelmiştir. Günümüz yaşantısıyla beraber insan ilişkileri sığ kaldı ve duygusal derinlik kayboldu. Tatminkârsızlık bireysel düşünce ile birlikte hayatımıza girdi. Kendini düşünen ve çevresinden bihaber bireyler ölü ruhlar ya da birer robot gibi yaşamaya başladı.Oysa insanoğlu elinde ne kadar imkan olursa olsun nasıl bir hayat yaşarsa yaşasın sosyal bir varlık olmanın gereği olarak çevresiyle iletişim kurabildiğinde insan olabilme niteliklerini tamamlamış oluyordu.Yani tek başına birey asla mutluluk denilen kavramı yakalaması imkansızdı. Aklı ile teknolojiyi yaratan insanoğlu doğaya tüm gücü ile hükmetti ve onu egemenliği altına aldı. Fakat bu egemenlik barbarca yapılan ve zaman içinden sadece bugününü düşünen bireyin yaptığı bir egemenlikti. Doğayı kirletmek, onu bilirsizce kullanmak marifet sayıldı. Ozan tabakasına zarar veren, soluduğumuz havayı kirleten yenilikler gün geçtikçe hayatımızı sarmaya başladı. Yaşadığımız ortama zarar verdiği bile bile nükleer denemeler yapıldı. Ve en tehlikeli silahlar gerçekleştirildi. Ormanlarımız yok edildi, sularımız denizlerimiz nükleer atıklarla kirletildi, yediğimiz yiyeceklere kimyasal maddeler karıştırmaktan da geri kalınmadı. Anlayacağınız hem bizim için konforlu ve albenili yenilikler üretilirken bir yandan da bize en büyük kötülükler yapıldı.Bir bakıma çocuğa mızmızlanmayı kesmesi için verilen şeker,çikolata gibi.Onlarla bizleri kandırmaya çalıştırlar. Arkadaşlar insanoğlu armağanı seven bir karaktere sahiptir. Bizde teknolojinin bize verdiği her türlü hediye paketini iyi mi kötü mü olduğunu bilemeden açtık. Kötü olanla da karşılaştık iyi olanla da. Ama sonuçta hiçbiri mutluluk getirmedi. Sonunda o hediye paketleri içinde boğulmaya ve bunalımlar geçirmeye başladık. Bunların içinde sadece bazıları hayatımızda kolaylık sağladı. Ne yazık ki bununla da kalmadı sevgili jüri üyeleri ve arkadaşlar. Resmen o teknolojik hediyelerin kölesi olmaya başladık. Televizyon, internet, telefon kullanım amaçları dışına taştı ve insanoğluna zarar vermeye başladı. Teknolojinin nimetlerini bilinçli bir şekilde kullanamayan birey daha büyük zarar görmüştür.Siz köle olan bir insanın mutlu olduğunu düşünebilir misiniz? Elbet insanoğlunun bu armağanlardan bedava bir şekilde yararlanmasına izin verilmemiştir. Toplum içinde yaşayan birey bir maddi güce ulaşmak zorunda bırakılmıştır. Birey bu maddi güce ulaşabilmek için çalışmak zorunda kalmış ya da işsiz kalmıştır. İşsiz kalan birey de suca yönelmiş ve zaten huzurlu olmayan toplumda daha büyük sarsıntılara vesile olmuştur. Şehirleşme ile beraber birbirinden uzaklaşan bireyler kültürel değerlerden de uzaklaşmış sadece kendini düşünür, bencil hale gelmişlerdir. Oysa kültürel değerler insanı insan yapan ve onu manevi acıdan doyuran bir kaynak değil miydi? Günümüzde sosyal hayatın cıvıltılı ve capcanlı oluşu aslında gerçeklerden uzaklaşmak isteyen bireylerin oluşturduğu bir sığınak olmuştur. Gündüz işten ve karmaşadan bunalan insanoğlu akşamları eğlence yerlerinde, kafaları çekip ondan uzaklaşmak istemiş fakat bu onların bataklık içinde daha dibe çökmesini sağlamıştır. Ayrıca bu toplum içinde ruhsal bir çöküntü yaşanmasını da sağlamıştır. Zaman içinde doğallıktan uzaklaşan bireyler bu açığı bilimin ve teknolojinin verdiği nimetlerle kapatmaya çalışmışsa da başaramamıştır. Günümüzde doğal hiçbir şey -çevremizi, insanlığımızın ruhunu kirleten- teknoloji sayesinde kalmamıştır. Kısacası arkadaşlar, zmanımızda teknolojinin elinde oyuncak olmuş durumdayız. Hayatımzı bir yandan yıkıp perişan ederken, diğer yandan da tamir etmeye çalışmaktadır. Saygıdeğer jüri üyeleri ve sevgili konuklar, Burada günümüz insanları ile eski insanları karşılaştırmaya çalıştık. Evet, günümüz insanı birçok acıdan çok şanslı olarak görünmektedir. Ama teknoloji nimetlerinin günümüz insanoğluna mutluluğu veremediği çok aşikârdır. Bilim ve teknoloji en uç noktalarda gittikçe bireyin de buna ayak uydurabileceği sanılmıştır. Ve insanoğlunu tatmin edebilmek için onun her türlü konforu teknoloji sayesinde sağlanmaya çalışılmıştır. Ama bilimin insanoğlunda dokunamadığı müdahale edemediği bir köşesi kalmıştır. İnsanoğlunun bu köşesi daima daralmış, içtene içe küçülmüş stresi ve bunalımı beraberinde getirmiştir. Oysa insanı mutlu edecek olan gececi hevesler değildi. Araba, ev, giysiler, eşya onu mutlu edemezdi. Onu mutlu edecek olan her şey yüreğinin her yerinden izler bırakan değerler olabilirdi. İşte zamanla önlenemez bir şekilde yükselen ve gelişen teknoloji insanoğlunun bu yanını boşlamıştır. Sadece olumlu bir müdahaleyi bırak geliştirdiği her şeyle onda önemli yaralar açmış ve onu boğmuştur. Günümüzde şehir hayatıyla betonarme binalar arasında sıkışıp kalan insan ruhu yalnız kalmış ve insanoğlunun tüm manevi değerlerinin yerinden oynamasını sağlamıştır. Arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi insanı manevi açıdan doyum sağlamasına yardımcı olana bu ilişkiler teknoloji ile daha içli dışlı oldukça yüzeyselleşmiş ve kopma noktasına gelmiştir. Günümüz yaşantısıyla beraber insan ilişkileri sığ kaldı ve duygusal derinlik kayboldu. Tatminkârsızlık bireysel düşünce ile birlikte hayatımıza girdi. Kendini düşünen ve çevresinden bihaber bireyler ölü ruhlar ya da birer robot gibi yaşamaya başladı.Oysa insanoğlu elinde ne kadar imkan olursa olsun nasıl bir hayat yaşarsa yaşasın sosyal bir varlık olmanın gereği olarak çevresiyle iletişim kurabildiğinde insan olabilme niteliklerini tamamlamış oluyordu.Yani tek başına birey asla mutluluk denilen kavramı yakalaması imkansızdı. Aklı ile teknolojiyi yaratan insanoğlu doğaya tüm gücü ile hükmetti ve onu egemenliği altına aldı. Fakat bu egemenlik barbarca yapılan ve zaman içinden sadece bugününü düşünen bireyin yaptığı bir egemenlikti. Doğayı kirletmek, onu bilirsizce kullanmak marifet sayıldı. Ozan tabakasına zarar veren, soluduğumuz havayı kirleten yenilikler gün geçtikçe hayatımızı sarmaya başladı. Yaşadığımız ortama zarar verdiği bile bile nükleer denemeler yapıldı. Ve en tehlikeli silahlar gerçekleştirildi. Ormanlarımız yok edildi, sularımız denizlerimiz nükleer atıklarla kirletildi, yediğimiz yiyeceklere kimyasal maddeler karıştırmaktan da geri kalınmadı. Anlayacağınız hem bizim için konforlu ve albenili yenilikler üretilirken bir yandan da bize en büyük kötülükler yapıldı.Bir bakıma çocuğa mızmızlanmayı kesmesi için verilen şeker,çikolata gibi.Onlarla bizleri kandırmaya çalıştırlar. Arkadaşlar insanoğlu armağanı seven bir karaktere sahiptir. Bizde teknolojinin bize verdiği her türlü hediye paketini iyi mi kötü mü olduğunu bilemeden açtık. Kötü olanla da karşılaştık iyi olanla da. Ama sonuçta hiçbiri mutluluk getirmedi. Sonunda o hediye paketleri içinde boğulmaya ve bunalımlar geçirmeye başladık. Bunların içinde sadece bazıları hayatımızda kolaylık sağladı. Ne yazık ki bununla da kalmadı sevgili jüri üyeleri ve arkadaşlar. Resmen o teknolojik hediyelerin kölesi olmaya başladık. Televizyon, internet, telefon kullanım amaçları dışına taştı ve insanoğluna zarar vermeye başladı. Teknolojinin nimetlerini bilinçli bir şekilde kullanamayan birey daha büyük zarar görmüştür.Siz köle olan bir insanın mutlu olduğunu düşünebilir misiniz? Elbet insanoğlunun bu armağanlardan bedava bir şekilde yararlanmasına izin verilmemiştir. Toplum içinde yaşayan birey bir maddi güce ulaşmak zorunda bırakılmıştır. Birey bu maddi güce ulaşabilmek için çalışmak zorunda kalmış ya da işsiz kalmıştır. İşsiz kalan birey de suca yönelmiş ve zaten huzurlu olmayan toplumda daha büyük sarsıntılara vesile olmuştur. Şehirleşme ile beraber birbirinden uzaklaşan bireyler kültürel değerlerden de uzaklaşmış sadece kendini düşünür, bencil hale gelmişlerdir. Oysa kültürel değerler insanı insan yapan ve onu manevi acıdan doyuran bir kaynak değil miydi? Günümüzde sosyal hayatın cıvıltılı ve capcanlı oluşu aslında gerçeklerden uzaklaşmak isteyen bireylerin oluşturduğu bir sığınak olmuştur. Gündüz işten ve karmaşadan bunalan insanoğlu akşamları eğlence yerlerinde, kafaları çekip ondan uzaklaşmak istemiş fakat bu onların bataklık içinde daha dibe çökmesini sağlamıştır. Ayrıca bu toplum içinde ruhsal bir çöküntü yaşanmasını da sağlamıştır. Zaman içinde doğallıktan uzaklaşan bireyler bu açığı bilimin ve teknolojinin verdiği nimetlerle kapatmaya çalışmışsa da başaramamıştır. Günümüzde doğal hiçbir şey -çevremizi, insanlığımızın ruhunu kirleten- teknoloji sayesinde kalmamıştır. Kısacası arkadaşlar, zmanımızda teknolojinin elinde oyuncak olmuş durumdayız. Hayatımzı bir yandan yıkıp perişan ederken, diğer yandan da tamir etmeye çalışmaktadır. Oysa bunu yaparken yine maneviyatı ihmal etmektedir. Yeni ortaya çıkan bir teknolojik bir armağanın yazarı yanında zararını bilip de kullanmak zorunda kalan insanoğlu ne yazık ki trajedilerin en büyüğünü yaşayıp mutsuz olmaktadır. DEVAM Saygı değer jüri üyeleri ve sevgili konuklar, İnsanlık günümüzde teknoloji ve bilim alanlarında oldukça ileri gitmiştir.İnsanlar da bu gelişmeleri yakında takip etmekte ve bunları tüketmekte geç kalmamaktadır.Peki bu tüketim insanları ne kadar mutlu etmektedir. Bize göre hiçbir şekilde onları tatmin etmemekte tam tersine uyuşturucu gibi onu kullandıkça bağımlısı olmakta ve insan olma ruhunu kaybetmekteyiz. Sadece kendini düşünen bireyselciğin ön palana çıktığı, çıkar çatışmaların sürekli yaşandığı bireyler kendilerini çağın maddesel anlayışına uygun davranmayı marifet sanmaktadırlar. İnsanlık çok açık bir şekilde medeniyet açısından ilerledikçe ruhsal ve maneviyat açısından günden güne eriyip bitmektedir. Günümüz de bilim sadece insanların konforunu rahatını düşünmüş onların bu istekleri karşılanınca mutlu olabilecekleri sanılmış ve o bedeni insan yapan ruh hep geri planda tutulmuştur. O ruh insanların kentleşme kavramını tanıdıktan sonra çöküş dönemine girmiş artık çıkamayacağı bir bataklığa saplanmıştır. Peki insanlığın hayatını kolaylaştırırken manevi yönden çöküşe sürükleyen sebepler nedir? İnsanların merakı doğayı keşfetme arzusu hiçbir zaman bitmemiştir. Ama insanlar doğayı keşfettikçe yeni keşifler yaptıkça merakı daha da artmış ve azgın bir boğa gibi bu arzu peşinde koşmuş koştukça da mutluluğunu huzurunu kaybetmiştir. Bilimin sunduğu armağanlarını açgözlülük göstererek sürekli isteyen bireyler sonunda kendi sonlarını hazırladıklarını fark etmişler fakat bu bağımlılıktan yine kurtulamamışlardır. “İlerleme” adı altında ortaya çıkan her şey insan hayatında önemli değişiklikler getirirken içerisinden çok şeyleri de alıp götürmüştür. İnsanların bu teknolojik gelişmelerle beraber duyguları istekleri, düşünceleri de değişmiştir. Bireysel düşünen kendi egosunu tatmin etmeye çalışan bireyler toplumumuzda çoğalmıştır. Bu teknolojik gelişmeleri takip etmek kullanmak ve onun maddesel hayatına ayak uydurmak ilk başta insanlığı tatmin etmiştir.Fakat belli bir süre sonra birey yalnız kalmış ve mutluluk denilen kavramın kendisi için çok yabancılaştığını görmeye başlamıştır. Peki, ilk insanlar neden mutlu olduğunu söylemek daha doğrudur diyebiliriz? Çünkü bu maddesel anlayış onlarda hiçbir zaman olmadığını anlamak için o devirde yaşamak gerekmiyor. Günümüzde çok açık bir şekilde görmekteyiz ki maddi durumu iyi olan bireyler bilimin armağanlarını en iyi şekilde kullanırken maddi durumu kötü olan birey ise ona sürekli olarak imrenmekte ve belki de onun gibi olmak istemektedir. Yatağına yatarken onun gibi bir evi, arabası ve yatı olmasını hayal ederek uykuya dalmaktadır. Bunların gerçekleşmesinin zor olduğunu düşündükçe ise hayal kırıklığı kendini göstermekte ve ruhsal olarak çöküntü yaşamaktadır. Arkadaşlar ne kadar yeni arabanız eviniz elbiseleriniz olursa olsun sokakta geçerken bunlardan birinin sizinkinden güzel olduğunu düşündüğünüzde ne hissediyorsunuz? Belki de daha borcu bitmemiş arabanızı evinizi değiştirmeyi planlamıyor musunuz? İşte size sonu gelmeyen istekler arzular ve tatminkârsızlık örnekleri… İlk insanlarımız atalarımız bunları yaşıyor muydu? Modayı mı takip ediyorlardı, hangi yanında yaşayan insanın mağarasını mı imreniyorlardı, yoksa avlanmak için elinde bulunan bir aleti… Hayır, hiçbirini çünkü günümüz insanları için saydığımız şeyler kentsel hayata geçme ile birlikte kendiniz göstermiştir. Günümüzde insanların mutlu olmasını sağlamak sadece bilimin verdiği armağanları kullanılarak mümkün olacağı düşünülmektedir. Kültür denilen kavramın yozlaşması ve yüzeyselleşmesi yine bunun sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Evrensel bir dünya derken sadece birbirine benzeyen aynı şekilde düşünen aynı şekilde giyinen insanlar mı kastedilmişti? Medeniyetin amacı yoksa sadece bu muydu? Aşırı şekilde bilimin zamanın verdiklerini yutan hazımsızlaşmış bireyler… İnsanlar günümüzde ilerleme ile birlikte doğal olan şeylerin çok değerli odlunun farkına vardığı zamanlar da yok değildir arkadaşlar. Fakat bu doğal olanı bulmak o kadar kolay olmamaktadır günümüzde. İnsanlar bile doğallıklarını kaybetmeye başlamış ameliyat masalarında kendilerine şekil verilmesini istemektedirler. Kimisi daha güzel gürünüzse daha mutlu olacağını kimisi yaşlı görünmekten kurtulursa mutlu olacağını düşünmüştür. Bu bireylerin siz mutlu bir hayat sürdüklerini ve sağlıklı bir karar aldıklarını söylerseniz pek de doğruyu bulmuş sayılmazsınız. Belki burnunu düzelten yüzünü gerdiren birey ilk başta mutluluk denilen kavramın tadına vardı ama sonra günümüz insanı içine işleyen tatmin olmama duygusu onu da sardı ve bu istekleri ona mutsuzluğun büyüğünü getirmeye başladı . Size yapılan bir araştırmayla devam etmek istiyorum. Ankara Hacettepe Üniversitesinin yapmış olduğu çalışma sonrasında estetik ameliyat olan 14300 bireyin; 5200 yapılan ameliyattan sonra gelip tekrar yenisinin yapılmasını istemiş 1800 tanesi yapılan ameliyattan memnun olmamış 1200 tanesi de sağlık sorunları yaşamış. Siz şimdi bu insanların ilk ameliyat olduktan sonra bilimin armağanını kullanıp kendilerini yeniden şekillendirdikleri halde neden tekrar bunlara ihtiyaç duyduğunu söyler misiniz? Ayrıca bu tür ameliyatların insan yaşamına süre katmayıp tam tersine insan yaşamından süre çaldığını bazı bilim adamları açıklamalarıyla gündeme getirmektedir. İlk insanlarımızın bu gibi dertleri olmadığından bu insanlarımızdan çok çok mutlu oldukları kesindir zaten. Bugün ne yazık arkadaşlar sağlıklı bir şekilde beslenmemiz bile mümkün olmamaktadır. Evlerimizde mutfağımızda yemek yerken bile huzur içinde olamıyoruz. Hormonlu sebzeler ekmeğimizdeki kanser yapıcı maddeler her tarafta karşımıza çıkmaktadır.İnsanlarımız artık Organik tarımın nimetlerinden yararlanmak için özel caba sarf etmek zorunda kalmaktadır.Şimdi siz evinizde katkısal kimyasal sebzelerle yapılan bir yemeği çocuklarınızla beraber yerken mutlu ve huzurlu olabilir misiniz? Çocuklarınızın gelecekte bu yediklerinden zarar göreceğini bile bile onlara masa da gülücükler atabilir misiniz? Oysa eskiden bunarın hiçbirinin olmadığını her şeyin doğal olarak tüketildiğini biliyoruz. İnsanlık ilerleme ile doğayı tüketmiş ve sonunda her şeyin yapay olanını insanlığa sunmaya başlamıştır. Günümüzün ilerlemesi insanlığın hep zararına olmakta onları köreltmekte ve duygularında samimi olmayan bireyler yapmaktadır. Arkadaş, komşu ve eş seçiminden artık maddiyet ön plana çıkmış her şey çıkar üzerine kurulmuştur. Bugün ulaşımda büyük kolaylık sağlayan araçlar hızla gelişmekte ve toplum da bunları tüketmektedir. Fakat bu araçların çevreye verdiği zarar bilinen gerçektir. Bazı kolaylıklar uğruna ve sadece kendimizi düşünmenin sonucunda gelecek nesillerimizi nasıl bir dünyanın beklediğini düşünmek bizi korkutmaktadır. Eksiden bu ulaşım araçları olmadan insanlar mutsuz mu oluyorlardı? İnanın hiçbir şekilde mutsuz olduklarını sanmıyorum. Ama günümüzde bu araçların verdiği zararlar kazalar insanları fazlasıyla mutsuz etmektedirler. Gezmek isteyen insanlar o devirlerde de bunu en iyi şekilde gerçekleştirmektedirler. Örneği ise EVLİYA ÇELEBİ. Günümüzde hastalıklara çare bulunduğu söylenmektedir. Bunların ise insanı mutlu etmediği mi düşünülebilir? Arkadaşlar bu hastalıkların çoğu günümüzün şartlarında ortaya çıkmış bulaşıcı ya da öldürücü hastalıklardır. İnsanoğlu bilimi kullanarak yarattığı hastalıklara şimdi bilim vasıtasıyla çare aramaktadır. İnsanlar günümüzde daha çok ve çeşitli hastalıklarla karşı karşıya kalmış ve bunlarla savaşmak zorunda kalmıştır.Bunların çoğu yine bilimin ilerlemenin insanoğluna armağanından başka bir şey değildir. Örf ve adetlerimizdeki tükeniş insanların bireylerin kendisine ve topluma olan da saygısını bitirmiştir. Büyüklerimizin öğütlerini bugün o dediklerin geçmiyor diyerek kabul etmeyen bireyler belli bir zaman sonra duvara toslamaktadırlar. Bunların sebebi hep aynı yerden ortaya çıkmaktadır. Aile içinde yeni okula başlayan bir çocuk bile moda diyerek sürekli olarak isteklerde bulunmakta ve arzularını dile getirmektedir. Moda diye insanlara empoze edilen her şey sadece üzüntüden başka bir şey vermemektedir. Çünkü en güzeli giyinen kullanan bireyleri büyük çoğunluk sadece ağzı sulanarak izlemekte ve gıpta ile bakmaktadır. Bu sonu gelmeyen istek ve arzular insanlarda stres yaratmakta ve beden olarak sağlam gibi görünen birey ruhen ise çökmektedir. Toplumuzdaki olumlu gelişmelerin yaşanması bunların gölgesinden kalmış ve bireya mutluluk getirmemiştir. Günümüzde gezegenimizin her yönden sınırlı olduğu muhakkaktır. Size bir örnek vermek istiyorum 1800–1900 yılları arasında bilim adamları 100 binden fazla önemli buluşa imza atmışken 1900–200 yılları arasında bu oran bu oranın %65 i gerçekleşmiştir. Bu da gösteriyor ki bilimin dahi artık insana yeni şeyler sunmakta zorlandığını göstermektedir. Siz ilk tekerleği bulan insanın mutluluğunu tahmin edebiliyor musunuz? Ama günümüzde artık hiçbir buluş insanı mutlu edecek kadar önemli görünmemektedir. Evet günümüzde ilerle ile insanoğlunun sonu gelmez bir yola girdiği kesindir.Zaten kıyamet senaryoları şimdiden yazılmakta zamanı ise tahmin edilmektedir.Anlayacağınız insanoğlu da sonunu beklemektedir.Oysa ilk insanlarda böyle bir son kaygısı yoktu Değerli arkadaşlarım ve sayın jüri;Eski insanlar gerçekten günümüz insanlarından daha mutluydu. Çünkü mutluluğun tarifini düşündüğümüzde mutluluğun hedeflerimize ulaşmak veya ihtiyaçlarımızı karşılamak amacına dayandığını görürsünüz. Günümüz insanın ihtiyaçları imkanlarından daha fazladır. Mutsuzluğumuzun asıl sebebi budur. Çünkü günümüz insanı doymak bilmeyen, bir ihtirasa sahiptir. Sürekli yarışın ve ihtirasın hakim olduğu günümüzde mutluluk gittikçe bizden uzaklaşmaktadır. İhtiras ; yani doyumsuzluk hastalığı yaygın bir hastalık gibi hemen hemen bütün insanlara bulaşmıştır. Eskiden ‘’bir lokma bir hırka’’ insanları mutlu ederken günümüz doyumsuz insanını kocaman bir ev, lüks bir araba özetle yatlar, katlar bile mutlu edememektedir. Oysaki bir evdeki mutluluk ve huzurun, o evdeki oda sayısı veya eşyaların lüks olması ile ilgisi yoktur. Bu nedenle eski insanlar günümüz insanından daha mutluydular. Mutsuzluğumuzun en önemli sebepleriden biri de toplumsal hayatın olmazsa olmazlarından olan birlik, beraberlik ve dayanışmanın yerini acımasız rekabetin ve sürekli yarış temposunun almasıdır. Bu amansız yarış ile ilgili olarak en basit örneğimiz SBS sınavıdır. Salondaki öğrenci arkadaşlarıma sormak istiyorum. SBS sınavı olmasaydı, istediğiniz okula sınavsız girebilseydiniz daha mutlu olmaz mıydınız? Peki ya SBS ye hazırlanırken kaybettiklerimiz, hayatamızın en güzel günleri masa başında test çözerek geçmiyor mu ? Eğer SBS olmasaydı kesinlikle daha mutlu olurduk. Çünkü o zaman çoktan seçmeli bir sınav yerine daha anlamlı şeylerle bilimle, sanatla uğraşır, anlamsız yarışın figüranları olmazdık. Arkadaşlar! Çok eskiden böyle miydi? Bundan 25-30 sene önce isteyen herkes istediği okula sınavsız girebiliyordu ve orada okuyabiliyordu. Özetle bizden 30 yıl önceki ortaokul öğrencileri bizden daha mutluydular. Şimdi bazı arkadaşlarımız o zamanlarda insanların sefalet içinde bütün teknolojik imkanlardan uzak yaşadıklarını düşünerek onların, mutsuz olduklarını sanabilir. Oysaki mutluluk dış etkenlerden çok insanın temel değerlere "sevgi,hoşgörü,birlik,beraberlik,dayanışma" duygularına sahip olması ile ilgilidir. Değerli arkadaşlarım; ben insanlığın bu durumunu gördükçe -kimse kusura bakmasın -mutlu olduğumu söylemeyeceğim. 20. yüzyıl bilgi teknoloji yüzyılından çok katliam yüzyılı olmuştur. Hiroşima ve Nagasaki de birkaç dakika içinde 250 bin insanın acı çekmeye bile fırsat bulamadan yok olduğunu bilmek beni mutsuz ediyor arkadaşlar. Hiroşima’da benim gibi, sizin gibi savaşın ne olduğunu bilmeyen çocuklar vardı arkadaşlar.. Orada anne karnında ölen bebekler vardı. Afganistanda Vietnamda Ruanda da milyonlarca insanın bir hiç yüzünden katledildiğini bilmek, Felluce de babasız kalan kolu, bacağı kopmuş bebekleri görmek beni insan olduğumdan utandırıyor. Ve hiç mutlu olmuyorum. İşin korkunç noktası nedir arkadaşlar biliyor musunuz sayın jüri? Bir gün bu acıları benimde maruz kalabilme ihtimalim beni mutsuz ve tedirgin ediyor. O halde günümüz insanı olarak ben nasıl mutlu olabilirim ? İsterseniz kafamızı kuma gömelim, görmeyelim üstümüze gelen felaketleri.. Bağdat’ta onbinlerce yaşıtımız hatta bebekler öldürülürken, biz günümüz insanı olarak mutluluk içinde yaşayalım. Eski insanların mutlu olmalarının en önemli sebebi, bu acıları çekmiş olmamaları ve bunlar yüzünden tedirgin olmamalarıdır. Aklı ve bilinci yerinde olan herkes çağımızda az çok tedirgin olmaya mahkumdur sayın jüri.Keşke insanlık eskiye dönebilse ve eskiden olduğu gibi öz değerlerinden uzaklaşmadan mutluluğu yakalayabilse. Geleceğin-çokta ümitli olmasam da- hepinize mutluluk getirmesini diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Sevgileri yarınlara bıraktınız Çekingen, tutuk, saygılı Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı Bitmeyen işler yüzünden Siz böyle olsun istemezdiniz Bir bakış bile anlatmaya yeterken her şeyi Kalbinizi dolduran duygular Kalbinizde kaldı Büyük şair Behçet Necatigil bu şiirinde çağımızın karmaşası içinde bunalan ve duygularını ifade etmeye bile fırsat bulamayan insanı ne güzel anlatmış değil mi? Belkide insanı mutsuz eden anahtar sözcük karmaşadır. 21 yüzyıl aynı zamanda karmaşanın yüzyılıdır. İnsanların karmaşası, kentlerin karmaşası, değerlerin karmaşası, kalabalıklar içinde yalnızlığa sürüklemiştir insanı. Bu da insanı mutuz etmiştir. Son 30 yılda dünya nüfusu bir kat daha artmıştır. Artık Dünya daha kalabalık bir hal almıştır. Yaşamak için gerekli kaynakları daha çok insanla paylaşmak zorundayız. Hızlı nüfus artışı nedeniyle artık insanlar birkaç katlı binalarda değil, gökdelenlerde oturuyorlar. Normal şartlarda insanların birbirleriyle daha çok kaynaşması, sevdiklerinin sayısının daha çok artması gerekir. Ancak burada tersine bir durum söz konusudur. Çeşitli nedenlerle fiziksel olarak birbirine yaklaşmış olan insanlar, ruhsal olarak birbirinden o kadar uzaklaşmıştır. Aynı apartmanda oturan insanlar bile birbirlerini tanımamakta ve hiçe saymakta ve selam bile vermemektedir. İnsanların birbirlerine saygısı gitikçe azalmaktadır. Saygı ve sevginin bulunmadığı bir ortamda mutluluktan ve huzurdan bahsedilemez. Buradan da şöyle bir sonuca ulaşabiliriz. Çağımız mutluluk ve huzur değil, bunalım ve huzursuzluk çağıdır. Çok ta eskilere gitmeye gerek yok. Bundan 50-60 yıl önceki İstanbul'unu büyüklerimizden duymuşsunuzdur. Herkesin birbirini tanıdığı, güzel komşuluk ilişkilerinin olduğu, dostluğun samimiyetin ve güvenin hakim olduğu İstanbul'da insanlar daha mutlu değil miydi? Elbetteki daha mutluydular ve huzurluydular. Değerli arkadaşlar. İnsanlık tarih içinde yol alırken özünden uzaklaşıyor, değerlerini kaybediyor. Sevgi, bağlılık, paylaşım gibi insani duygular gittikçe aşınmaktadır. İnsanlar vahşi bir çıkar savaşın içine ister istemez girmiştir. Daha çok para,daha çok mal,daha çok konfor bütün bu değerlerin üzerindedir. Bu durum özünde sevgi,bağlılık ve paylaşımın olan insanı mutsuz eder. Refah içinde yaşamak başka bir şey mutlu olmak başka bir şeydir. Günümüz toplumunda ne kadar insancıl olduğun değil ne kadar malın mülkün olduğu önemli hale gelmiştir. Değerli arkadaşlarım cebinizdeki para değil,yüreğinizdeki güzellikler sizi mutlu eder. Öz değerlerinden uzaklaşmış insanlar belki zengin olabilirler ama mutlu olamazlar.Eski insanlar bu karmaşayı ve bu acımasızlığı daha az yaşadıkları için bizden daha mutluydular. Doğrudur biz çocuklar için eskiden bilgisayar yoktu, pilesteyşın yoktu ama kardeşçe oynayabileceğimiz ve rekabet kadar paylaşımı ve dayanışmayı esas alan oyunlarımız vardı. Bugünün çocukları gibi televizyon ekranının karşısında uyuşturulmuş gibi saatlerce oturmuyorduk. Doğayla iç içe kardeşçe oyunları oynuyorduk. Belkide mutsuzluğumuzun esas nedeni bedenlerimiz gibi hayallerimizin de büyük şehirlerin betonları arasına sıkıştırılmasıdır. Günümüz insanı bu öz değerlerinden uzaklaştıkça daha mutsuz olmaya mahkumdur. Sevginin,paylaşımın, güvenin olmadığı bir yerde mutluluktan nasıl söz edebilirsiniz?!! Günümüzde bu değerler elimizden alınmadı mi? Öyleyse nasıl günümüz insanının daha mutlu olduğunu savunuyorsunuz? Oysa ki bizi mutlu edecek her şey yüreğimizde yani özümüzde vardır. Mutsuzluk çağının insanı olarak hepinize teşekkür ediyor, konuşmamı burada sonlandırıyorum BENİ DİNLEDİĞİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER Alintidir..
__________________ Rakı geçmişe, bira şimdiye, şarap geleceğe içilir.. | |
|
Etiketler |
daha, eski, gunumuz, günümüz, insanimi, insanlar, mutlu |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Çevrenizde tek takılan insanlar mı daha fazla yoksa sevgilisi olan insanlar mı? | Sarya | EylulFM Paylaşım | 0 | 30 Temmuz 2023 13:39 |
Mutlu günümüz Den kareler. | KartaL | Üye Resimleri | 17 | 15 Eylül 2020 00:00 |
Zeki insanlar az insanla daha mutlu | Ebru | Sağlık Köşesi | 1 | 09 Nisan 2016 14:15 |
Mutlu insanlar | Tufan | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 19 Ekim 2014 18:09 |
Mutsuz insanlar TV izliyor, mutlu insanlar kitap okuyor | tiNa | Serbest Kürsü | 1 | 01 Eylül 2013 22:21 |