03 Temmuz 2014, 19:19 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanlış bir tavrı yanlış olduğunu bile bile kasten ve özellikle yapmak Kasten yapmamak önemli bir mazerettir; böyle bir durumda kızgınlığa kapılmak değil hoşgörüyle yaklaşmak esastır... İnsanların çoğu çevrelerindeki kişilerde bir hata ya da eksiklik gördükleri zaman refleks olarak önce kızgınlık hissine kapılma eğilimindedirler. Genellikle bu gibi durumlarda önce konunun detaylarını araştırmaktansa hiç soruşturmadan karşı tarafı haksız bulurlar. Henüz çocuk yaşta bir insan bile istemeden bir tabak ya da bardak kırdığında büyüklerisuçu hemen çocukta bulup onu azarlamaya yeltenirler. Yetişkin biri bir hata yaptığında ise bu kişiye kızma konusunda kendilerini alabildiğine haklı görürler. Oysa ki hata yapan kişinin içerisinde bulunduğu şartlar öğrenildiğinde çoğu zaman bu tavrın altında bir kasıt olmadığı ortaya çıkar. Ve tavrı her ne kadar yanlış olursa olsun bir kişinin yaptığı hatada kasıt gözetmemiş olması ise ona karşı kızgınlık duyulmaması için çok geçerli ve önemli bir sebeptir. Elbetteki hatalar hatırlatılmalı düzeltilmeye telafi edilmeye çalışılmalıdır. Eğer bu hata kişinin bir ihmalkarlığındandüşüncesizliğinden irade göstermemesinden sorumsuzca davranmasından ya da umursamamasından kaynaklanıyorsa bir daha tekrarlanmaması için bu konuda gereken her türlü tedbir de alınmalıdır. Ancak şu önemli gerçek hiçbir zaman için unutulmamalıdır: Öncelikle bir insana hata yaptıran Allah'tır. Allah dilediği için o kişi yanlış bir tavır gösterir. O insan o anda yalnızca kaderinde kendisi için takdir edilene uymaktadır. Dolayısıyla bu her kim olursa olsun hata karşısında kızgınlık duyulmaması için yeterli bir sebeptir. Bunun yanı sıra Allah insanı ‘hata yapacak bir varlık’ olarak yaratmıştır. Bunun aksi bir beklenti içerisinde olmak çok yanlış olur. Elbetteki her insan hayatı içerisinde küçük ya da büyük mutlaka pek çok hata yapacaktır. İnsan ne kadar tedbir alsa da ne kadar irade kullansa da Allah'ın takdir ettiği bu gerçeğin önüne asla geçemez. Dolayısıyla bu da hata yapan bir insana kızgınlık duyulmasını ortadan kaldıracak ikinci bir önemli sebeptir. Ayrıca bir başkasında hata gördüğünde buna karşı kızmaya hazırlanan insan kendisinin de sık sık hata yaptığını unutmamalıdır. Onun hataları da başkalarında çeşitli rahatsızlıklar oluşturmaktadır. Ancak insan hiçbir zaman için kendisine karşı kızgınlık duyulmasını istemez. Öyleyse bu insan kendisine yapılmasını istemediği kendi canını yakankendini rahatsız eden bir şeyi başka hiçkimseye de yapmamalıdır. Kendisi bu tarz bir durumda iken nasıl ki mazeretleri olduğunu düşünüyor ve çevresinden kendisine şefkatle sevgiyle ve anlayışla yaklaşılmasını bekliyorsa o da herkese aynı hoşgörü ile bakmak durumundadır. Bir de Allah insana ‘affediciliği bağışlamayı hoşgörülü olmayı şefkat ve merhametten ayrılmamayı’ emretmiştir. Demek ki hayat içerisinde insanın karşısına bu ahlakı göstermesi gereken insanlar ve durumlar çıkacaktır. Eğer insanın çevresindeki tüm insanlar mükemmel ve kusursuz olacak olsaydı insanın bu ahlak özelliklerini göstermek gibi bir sorumluluğu da olmazdı. Ancak Allah insanları kusurlu yaratmış ve birbirlerine karşı bu ahlakı göstererek birbirlerinin bu kusurlarını telafi etmelerini emretmiştir. Buraya kadar sayılanlar hata yapan bir insana gösterilmesi gereken bakış açısının özellikleridir. Bir de ‘hata yapanancak bunda hiçbir kasıt ya da kötü niyet gözetmeyen’ bir insanı değerlendirirken unutulmaması gereken gerçekler vardır. Yanlış bir tavrı yanlış olduğunu bile bile kasten ve özellikle yapmak Kuran ahlakıyla asla bağdaşmayacak ve Allah'ın beğenmediğini bildirdiği bir ahlaktır. Eğer bir insan vicdanı kendisine doğruyu göstermesine rağmen şuurlu bir şekilde kötülükten yana bir karar alıyorsa bu en başta Allah Katında bu kişiye çok büyük bir sorumluluk yükleyecek bir tavırdır. Bu tür bir durumda insanlar bu kişiye karşı kızgınlık duymasalar da Allah bu ahlakın karşılığını ona zaten verecektir. Ancak elbetteki müminler de Allah'ın beğenmediği bir tavra karşı ‘Kurani bir buğz hissi’ duyarlar ki bu da zaten onların imanlarının ve Kuran ahlakını yaşadıklarının bir göstergesidir. Ancak eğer bir insan kasıt gözetmeden; düşünemediği akledemediği ya da unuttuğu için tecrübesizliğindenbilgisizliğinden ya da yanlış anlamış olmasından dolayı bir hata yapıyorsa bu durumda bu kişiye karşı gösterilmesi gereken tavır ‘şefkatle merhametle güzel ahlakla doğruyu göstermek’ olmalıdır. Ayrıca eğer bir insan hata yapıyorsa ama bu durumunu açıklayabileceği mazeretleri varsa bunları öğrenmeden bu kişiyi hiç dinlemeden hakkında peşin bir hüküm vermek ve kızgınlığa kapılmak da çok yanlıştır. Öne süreceği mazeretler gerçekten bu kişinin hatasını mazur gösterecek sebepler içerebilir. Böyle bir durumda insanın sırf nefsinin bu yönde teşvik etmesinden dolayı bu kişiye karşı kalbinde bir öfke duyması Kuran ahlakına uygun değildir. Bunların yanında insan karşısındaki kişinin ancak sözlerine göre bir kanaat edinebilir. Ancak elbetteki kalbinde gerçekten bir kasıt olup olmadığını bilemez. İşte insan bu noktada da yine Kuran ahlakıyla düşünmek ve ‘hüsn-ü zan etmek’ durumundadır. Çünkü mümin için karşı tarafın ‘sözü ve tavrı’ esastır. İnsanların kalplerinde olanı yalnızca Allah bilebilir. Bu nedenle eğer mümin karşısındaki kişinin hatasına karşı öne sürdüğü mazeretlerde samimiyet ve haklılık görüyorsa ona mutlaka itimad etmelidir. Tüm bunların sonucunda gerçekten kasten yapılmadığına kanaat getirilen bir hata olduğunda ise bu duruma affedicilikle anlayışla merhametle yaklaşılmalıdır. Müminb öyle bir duruma karşı kızgınlık duymaktan Allah'a sığınmalıdır. Ancak elbetteki her hata gibi kasten yapılmayan yanlış bir tavrın da oluşturacağı maddi manevi çeşitli zararlar söz konusudur. İşte müminin böyle bir durumda dikkatini asıl yoğunlaştırması gereken konunun bu kısmı olmalıdır. Eğer bir kişi kasıt gözetmeden de olsa istemeden çevresine zarar verebilecek şartlara yol açıyorsa bu durumda müminin göstermesi gereken en akılcı tavır ‘tedbir almak’ olacaktır. Bu kişinin ‘düşünememesi akledememesi unutması yanlış anlaması’ gibi durumların bir daha oluşmaması için gereken tüm önlemler uygulanmalıdır. Eğer buna rağmen bu kimsebu eksikliğini telafi edemiyorsa ve tekrar tekrar unutabilecek düşünemeyecek yanlış anlayabilecek bir karakter gösteriyorsa bu durumda oluşabilecek tahribatın önlenmesi için elbetteki bu kişiye karşı çok daha temkinli davranılması gerekebilir. Ancak bu temkinin sebebi öfke değil yalnızca ‘Allah rızası’dır. Mümin bu kişinin yaptığı hatalarla çevresine zarar vermesi önleyebilmek için ona karşı -Allah rızası için- temkinli ve tedbirli davranır. Ancak buhiçbir zaman için kızgınlık dolu bir yaklaşım değildir. Müslüman istemeden hataya düşen bir insanın acizliğini görmekten dolayı ona karşı şefkat ve koruma duygularıyla yaklaşır. Bir yandan şefkat duymak bir yandan da tedbir alarak zararı engellemek mümin için Kurani bir yükümlülüktür. Ve mümin bu ahlakı hayatının her anında gösterdiği tüm tavırlar gibi bir ibadet olarak yerine getirir. (makale Harun Yahya) | |
|
Etiketler |
bile, bîr, kasten, olduğunu, tavrı, ve, yanlış, yapmak, özellikle |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Nazan Öncel - Canım Bir Yanlış Yapmak İstiyor | Amelia | M, N, O, Ö, P | 0 | 03 Mayıs 2014 11:28 |
Ünlüler Gibi Makyaj Yapmak Yanlış! | Zen | Makyajın Püf Noktaları | 0 | 22 Mayıs 2013 15:45 |
* Yanlış Olduğunu Bildiğimiz Halde Yaptığımız Şeyler... | Hesna | IF Anket Arşivi | 10 | 19 Nisan 2011 02:55 |
Yanlış Seçimler, Yanlış Adamlar… | Candy | Serbest Kürsü | 0 | 25 Eylül 2010 18:01 |
Ünlüler Gibi Makyaj Yapmak Yanlış! | Kralice | Makyajın Püf Noktaları | 1 | 28 Mayıs 2008 13:36 |