24 Nisan 2022, 20:25 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Arapçada Çokanlamlılık ve Kur'an-ı Kerim Çokanlamlılık, bir kelimenin iki veya daha fazla farklı manaya delalet etmesidir. Arap dilinde ve Kur'an'da çokanlamlılık olgusunun varlığı her ne kadar bazı dilci ve usulcü tarafından münakaşa konusu yapılmış olsa da lügatçilerin ve usulcülerin çoğuna göre inkâr edilemez bir gerçektir. Çokanlamlılık olarak tanımladığımız lafz-ı müşterek, mutlak manada tek bir lafzın birden çok anlama delalet etmesi şeklinde tanımlanacak olursa bu tanıma uygun olarak eşadlılık, zıt anlamlılık ve bunun dışında kalan mecaz, istiare, lehçe farklılıkları gibi tüm olguları müşterek lafız içerisinde ele almak mümkündür. Kur'an lafızları sadece bir manaya delalet etmemektedir. Bilakis zikredilmiş oldukları yere, siyak ve sibaka göre muhtelif manalara gelebilmektedirler. Nitekim vucûh ve nezâir ile ilgili eserler tetkik edildiğinde bunun çok örnekleriyle karşılaşmak mümkündür. İşte dildeki bu çokanlamlılık olgusu, Kur'an'ın anlaşılmasında ayetlerin bağlamını, siyak ve sibakı iyi bilmenin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Bir kelimenin çokanlamlı oluşu, bazılarının iddia ettiği gibi dilin bir kusuru değil, aksine söz konusu dilde bulunan anlatım gücünün güçlü bir tezahürüdür. Çokanlamlılık sayesinde kelimeler bir tür esneklik kazanmakta, zaman içerisinde yeni anlamlara delalet etmektedir. Sınırlı kelimelerle sınırsız varlık ve olguyu ancak bu şekilde ifade etmek mümkün olur. Bu çalışmamızda Arap dilinde çokanlamlılık olgusunu ele alıp lehte ve aleyhteki görüşlere kısmen yer vererek konuyla bağlantılı olarak Kur'an'da çokanlamlılık olgusu üzerinde durmak istiyoruz. Makalemizden hedeflediğimiz, Arap dilindeki çokanlamlılık olgusunun tespiti ile her hangi bir metnin veya Kur'an'ın okunması sırasında karşılaşılan çokanlamlı kelimelerin anlamlarının tayini hususunda doğru tercihte bulunmaya yardımcı olabilmektir. Çokanlamlı kelimeleri anlamlandırma aşamasında bağlamı göz ardı edip kelimenin delalet ettiği anlamlardan herhangi birini keyfi olarak tercih etmek doğru olmaz. Çünkü bu tutum metni anlamak değil metne anlam yüklemek demektir. Zira bir kelimenin sağlıklı bir anlam oluşturabilmesi için her bir kelimenin önceki ve sonraki kelimelerle belli bir anlam ilişkisi içerisinde olması gerekir. Dolayısıyla söz konusu kelime komşu kelimelerle birlikte değerlendirilmeli ve cümle bütünlüğü içinde anlaşılmaya çalışılmalıdır. Makalemiz başlıca dört kısımdan oluşmaktadır: Birinci kısımda Arap dilinde çokanlamlılık konusu ele alınmış, lehte ve aleyhte olanların görüşlerine işaret edilmiş ve çokanlamlılığa dair örnekler verilmiştir. Çokanlamlılık Arap dilinde ve özellikle usulcülerin ıstılahında lafz-ı müşterek kavramı ile ifade edildiğinden bu ifadenin tanımı üzerinde durulmuştur. İkinci kısımda Kur'an-ı Kerim'de çokanlamlılığı ele aldık, konu ile ilgili farklı yaklaşımlar gündeme getirdik. Kur'an'da çokanlamlı kelimeleri ele alıp inceleyen ilim adamları çalışmalarını genel olarak “vucûh ve nezâir” ile ilgili kitaplarda derledikleri için çalışmamızın üçüncü kısmını bu konuya ayırdık, vucûh ve nezâir kavramından özetle bahsettik ve bu alandaki çalışmaların belli başlı olanlarına işaret ettik. Çalışmamızın son kısmını Kur'an'da çokanlamlı kelime örneklerine ayırıp makalemizin konusu olan çokanlamlılığın Kur'an'daki tezahürünü birkaç örnekle izah etmeye çalıştık. A- Arap Dilinde Çokanlamlılık “Çokanlamlılık” olarak ifade ettiğimiz müşterek lafızdan maksat, bir kelimenin iki veya daha fazla manaya delalet etmesidir. Yukarıdaki tanımdan anlaşıldığı üzere müşterek lafzın asıl unsuru, manaya delalettir. Çünkü çokanlamlılığa delalet eden unsur tek olan lafızdır. Bir lafzın konulduğu ilk anda bir manaya delalet ettiğini, daha sonra bu lafızdan diğer manaların neşet ettiğini tahmin etmek zor olmasa gerek. Söz konusu edilen bu anlam genişlemesi aniden ortaya çıkmaz, bilakis ağır ve yavaş olur. Tedrici surette ortaya çıkan bu anlam değişiklikleri zamanla kelimeyi anlama yakın olan başka manalara kaydırır. Böylece üçüncü ve dördüncü anlam derken, bazen olur ki kelime ilk anlamından bir hayli uzaklaşır. Kelimelerin ek manalara gelmeleri mucâvere (yakınlık) ve muşâbehe (benzerlik) gibi iki olgudan hareketle meydana gelir. Yakınlıktan dolayı ortaya çıkan anlam değişiklikleri bazen mekân yakınlığı nedeniyle olur ki, kelimesi bu türden bir kelimedir. Asıl anlamı itibarı ile bu kelime “hevdec içerisindeki kadın” manasında iken zamanla hevdec manasında ve hevdec'in üzerinde bulunduğu binek manasında kullanılmıştır. Söz konusu yakınlık bazen de zamanla ilgilidir. Nitekim kelimesindeki anlam dönüşümü böyle olmuştur. Bu kelime asıl itibarı ile henüz anne karnında olan çocuğun başındaki tüyler manasında iken daha sonraları doğan çocuğun başındaki tüyleri tıraş edince kesilen kurban manasına gelmiştir. Benzerlik nedeniyle ortaya çıkan anlam dönüşümlerine şu örnekleri vermek mümkündür. kelimesinin asıl manası devenin sütünün az olması iken daha sonra, akıl azlığı ve başıboşluk için kullanılmaya başlanmıştır. kelimesi de ilk başta hayvanın karnının yem ile dolmuş olması manasında iken daha sonraları kerem ve cömertlik manasında kullanılmıştır. Arapçada lafızların zamanla delalet ettiği manaların gelişimi, çokanlamlılıkla ilgili bir husustur. Önceleri kelime genel bir manaya delalet ederken zamanla daha önceki anlam unutulmaya yüz tutar ve aynı kelime daha özel manada kullanılır. İslam dini ile birlikte kullanılan itikat ve ibadetle ilgi mümin, kâfir, münafık, salât, savm, rukû, sucût gibi kavramların tümü böyle bir süreçten geçmişlerdir. Örnek olarak salât, asıl itibarı ile dua manasında iken daha sonra namaz manasında kullanılmaya başlanmış, zamanla bu ikincil mana bir önceki asıl mananın önüne geçmiştir. Hacc kelimesi de asıl anlamı itibarı ile bir şeyi kastetmek, bir yere yönelmek manasında iken sonraları Kabe'ye yönelme manasında kullanılmış ve zamanla belli bir ibadet şekli olarak anlaşılmaya başlanmıştır. Yukarıda zikrettiğimizin aksine bazen de kelime ilk başta özel bir manada kullanılırken zaman içerisinde daha geniş manalarda kullanılmaya başlanmıştır. Örnek olarak kelimesi asıl itibarı ile savaş manasında iken daha sonra içinde şiddet unsuru olan her şey için kullanılmaya başlanmış ve genel mana önceki özel mananın önüne geçmiştir. Arap dilinde çokanlamlılık kavramının karşılığı olarak kullanılan lafz-ı müşterek konusu lügatçiler arasında üzerinde ittifak edilen bir husus değildir. Lügatçilerin bir kısmı çokanlamlılığı ret ederken diğer bir kısmı kabul etmiştir. Her görüş sahibinin kendince bir bakış açısı ve yorumu vardır. Mezkûr konuda görüş beyan eden ilim adamlarından her biri kendi görüşünü serdettikten sonra onu destekleyecek deliller sunmuşlardır. Bu, ortaya bir şeyler koymanın doğal sonucudur. Ancak çokanlamlılığı kabul edenlerin, bazen kelimenin anlamını fazla geniş tuttuklarını, kelimenin asli manası ile ilişkilendirilebilecek bazı manaların dışına çıktıklarını, çokanlamlılık olgusunu kabul etmeyenlerin ise kelime ile ilgili tüm manaları asli bir manaya döndürme zorunluluğu hissettiklerinden dildeki genişliği daralttıklarını söylemek mümkündür. Çokanlamlı bir kelimenin temel anlamını esas alarak her geçtiği yerde aynı manaya çekme girişimi nasıl ki bir anlama problemi doğuracak ise, kelimenin taşıdığı manalarının hepsine her kullanımda delalet edebileceğini söylemek de anlama problemine neden oluşturacak bir husustur. Çünkü bu durumda da mezkûr kelime aslında çok anlam taşıyor olsa da hiçbir manaya delalet etmiyor demektir. Arap dilinde çokanlamlılığı kabul etmeyen dilcilerin önde gelenlerinden olan İbn Dürsteveyh (v. 347/958)'in görüşlerini şöyle özetlemek mümkündür: Arap dilinde çokanlamlılığın olduğunu düşünmek doğru değildir. Çünkü dil anlamları açığa çıkarmak için kullanılmıştır. Şayet bir kelime, iki veya daha fazla manaya delalet etmiş olsa dilin anlamları açığa çıkarma işlevi gerçekleşmiş olmaz, aksine anlamlarda bir kapalılık ve kargaşa ortaya çıkar. Dolayısıyla Arap dilinde çokanlamlılığın varlığını kabul edenler hata etmişlerdir. Arapçada farklı iki manaya delalet eden lafızların (lafz-ı müşterek) bulunması birbirinden farklı iki dil ve lehçe veya kelamda gerçekleşen hazf ve ihtisardan kaynaklanmaktadır. Arap dilinde ve Kur'an'da çokanlamlılık olgusu her ne kadar bazı dilci ve usulcüler tarafından münaka şa konusu yapılmış olsa da lügatçilerin ve usulcülerin çoğuna göre inkâr edilemez bir gerçektir. Bazı çağdaş dilciler de çokanlamlılığın birçok dilde var olduğunu söylemişlerdir. Arap dilinde çok anlamlılık olgusunu yok saymanın ve bütün bu kelimelerin anlamlarını teke indirgeyecek yorumların doğru olmadığı kanaatindedirler. Çünkü bunlar arasında öyle kelimeler vardır ki, anlamları arasında yapılan tevilleri geçerli sayacak türden hiçbir bağlantı, ilişki ve benzerlik bulunmamaktadır. Ayrıca bir kelimenin çokanlamlı oluşu, dilin bir kusuru ve eksikliği değil, aksine söz konusu dilde bulunan anlatım gücünün özlü bir ifade tarzı ve olumlu bir yönüdür. Dildeki müşterek lafızların varlığını ilk olarak gündeme getirenlerden birisi Halil b. Ahmet (v. 175/791)'tir. Zira o, lafzını tek kafiyeli beyitlerde farklı anlamlara gelecek şekilde kullanmıştır. Söz konusu beyitlerde üç defa geçen lafzı incelendiğinde birinci beyitte kullanılan kelimenin “güneşin batma anı”, ikinci beyitte “içi dolu büyük kap/kova”, üçüncü beyitte ise “alçak ve basık arazi” manasında kullanıldığı görülür. Bilindiği kadarı ile dilsel bir olgu olarak müşterek lafızlardan açıkça ilk bahseden kişi, Sibeveyh (v.180/796)'tir. O, nahiv ilminin ilk kaynağı olarak kabul edilen el-Kitâb isimli eserinde kelime/kelam kısımlarından bahsederken şöyle demektedir: “Arapların konuştukları kelamda, iki farklı anlam için, iki farklı lafız (mütebâyin), iki farklı lafız için tek bir anlam ifade eden(müterâdif) ve iki farklı anlam için iki lafzın birlik oluşturması (müşterek) vardır. Daha sonra müşterek lafzın tanımına uygun olarak; lafzının; kaybolan bir şeyi bulmak, sevmek, kızmak ve sinirlenmek gibi anlamlara delalet ettiğinden ve bu tür müşterek kelimelerin Arap dilindeki çokluğundan söz etmektedir. Sibeveyh'in lafz-ı müştereke dair açıklamalarından, onun eşadlılığı/eşsesliliği kastettiği anlaşılmaktadır. Zira iki farklı anlam için iki farklı lafzın birlik oluşturması sadece farklı kelimelerin zahiren bir veya aynı imiş gibi gözükmelerini ifade etmektedir. Ancak tüm ilklerde olduğu gibi Sibeveyh de müşterek lafızların sınırlarını çizen herhangi bir tanımlama getirmeksizin, bu olguya sadece işaret etmekle yetinmiştir. Sibeveyh'ten yaklaşık iki asır sonra yaşamış olan İbn Fâris (v. 395/1004), Sibeveyh'in yaptığı gibi lafz-ı müştereki kelamın kısımları arasında göstermiştir. Daha sonra es-Sâhibî isimli eserinde lafz-ı müştereke ayrı bir bölüm ayırmış ve orada lafz-ı müştereki “bir kelimenin iki veya daha fazla anlama delalet etmesidir.” şeklinde tanımlamış ve Kur'an'dan örnekler vermiştir. Öyle anlaşılıyor ki ilk dönem uleması, lafz-ı müştereki hiçbir kayıt ve şarta bağlamadan bir lafzın birçok manaya delalet etmesi şeklinde anlamıştır. Kurrâu'n-Neml Ebu'l-Hasan Ali b. Hasan'ın (v. 310/922) el-Münecced fi'l-Luğa isimli eseri Arap Dilinde çokanlamlılık sahasında yapılmış en kapsamlı çalışmadır. el-Munecced'i bu sahada yapılmış diğer çalışmalardan daha önemli kılan unsur, bu kitabın daha şümullü, sistematik olarak yazılmış olması ve kelimeleri telif ederken alfabetik bir sıralama izlemiş olmasıdır. Bu esere baktığımızda lafzın delaleti noktasında hakikat-mecaz ayırımı yapmaksızın farklı manalara delalet eden tüm lafızları müşterek lafızlar kapsamında değerlendirmiş olduğunu görürüz. Örneğin o, kelimesini az yağan yağmur, yaşlı adam, aciz, düşkün ve kadın gibi manalara geldiği için müşterek lafızlardan saymıştır. Diğer bir dilbilimci İbn Cinnî (v. 392/1002) ise, isim, fiil ve harfler arasında hiçbir fark gözetmeksizin, çok anlamlılığı kabul etmekte olup şu şekilde tanımlamaktadır: “Lafz-ı müşterek; lafzı aynı anlamları farklı olan isim, fiil ve harflerdir.” Erken dönem Arap dilbilimcilerinin müşterek lafızları tanımlamada çok geniş bir çerçeve çizdiklerini, bu tanımlamalar arasına kelimenin bütün mecazi anlamları ile üslup ve terkiplerden doğan anlam farklılıklarını da koydukları görülmektedir. Buna göre lafz-ı müşterekten anladıkları şey hiçbir şart ve sınırlama getirmeksizin, salt lafız birliği ve anlam çokluğuna dayanan genel bir anlayıştır. Bu anlayış lafızları bir araya toplayan ilim adamlarının çalışmalarına yansımıştır. Örneğin, Firûzâbâdî (v. 817/1415), el-acûz kelimesinin 77 manasını kitabında zikretmiş, Zebidî (v.1205/1790) de aynı kelime için Firûzâbâdî'nin değinmediği 20'den fazla başka anlamı eklemiştir. Modern dilbilimcilerin de bu konuya önem atfettikleri görülmektedir. Ullmann ve onu takip eden Muhammed b. Said b. İbrahim, lafz-ı müşterek ifadesini homonymy (eşadlılık), teaddudu mana ifadesini ise polysemy (çokanlamlılık) olarak tercüme etmektedirler. Oysaki teaddudu mana ifadesi daha çok multiple meaning, yani salt olarak anlam çokluğunu ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Lafz-ı müşterek, mutlak manada tek bir lafzın birden çok anlama delalet etmesi şeklinde tanımlanacak olursa bu tanıma uygun olarak eşadlılık, zıt anlamlılık ve bunun dışında kalan mecaz, istiare, lehçe farklılıkları gibi tüm dilsel olguları müşterek lafzın alt başlıkları olarak ele almak mümkündür. Eşadlılık, “başka bir adla aynı form ya da sese sahip olan, fakat anlam bakımından farklılık gösteren, gösterilenleri ayrı, ama gösterenleri özdeş olan sözcükler; aynı şekilde telaffuz edilen ya da okunan fakat farklı etimolojileri ve dolayısıyla farklı anlamları olan ifadeler için kullanılan sıfattır.” Birçok dilde birbirinden tamamen ayrı iki ya da daha çok kavramın, ses veya yazım açısından aynı nitelikteki kelimelerle dile getirildiği görülmektedir. Örneğin Türkçede birinci tekil şahıs zamiri olan 'ben' ile insan vücudundaki ufak leke ya da kabartmayı gösteren 'ben' sözcüğü eşadlıdır. Yine katıksız ve saf anlamındaki 'arı' sözcüğü ile bal yapan böcek anlamındaki arı sözcükleri; bir renk belirten 'kara' sözcüğü ile toprak parçası anlamındaki 'kara' sözcükleri birer eşadlılık örneğidir. Arapçada eşadlı kelimelere örnek olarak kelimesi zikredilebilir. Bu kelime annenin erkek kardeşi yani dayı manasına geldiği gibi yüzdeki ben ve leke anlamında da kullanılmaktadır. Bu iki anlam arasında en ufak bir ilinti ve bağlantının olmadığı aşikârdır. Dolayısıyla bu kelime, eşadlılık özelliğine sahiptir. Çokanlamlılık ile eşanlamlılık arasında farkı şöyle izah etmek mümkündür: Eşadlı sözcüklerde, ses ya da biçim açısından aynı olan göstergeler arasında anlam açısından hiçbir ilişki bulunmazken, çokanlamlılıkta aynı sözcüğün değişik anlamları arasında mutlaka bir ilişki bulunmaktadır. Söz konusu edilen bu fark modern dilbilim çalışmalarında bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak günümüzde de çokanlamlılığın eşadlılığı kapsayacak şekilde en geniş anlamıyla hala kullanılmakta olduğu aşikârdır. Çokanlamlı kelime olarak ifade ettiğimiz müşterek kelimesinin bu geniş manada kullanımının daha yoğun olduğu gibi daha uygun olduğunu söylemek de mümkündür. Çokanlamlılığın bir türü olarak kabul edebileceğimiz ezdâd'ın dildeki varlığı ile ilgili farklı görüşler bulunmaktadır. İbn Sîde (v. 517/1123) ve İbn Dürsteveyh gibi dilbilimcilerin ezdâd'ın varlığını kabul etmedikleri görülmektedir. Kabul etmeme gerekçeleri müştereki kabul etmeme gerekçeleriyle büyük oranda örtüşmektedir. Ancak dilbilimcilerin büyük bir bölümü ile genelde usulcüler ezdâd'ın varlığını kabul etmiş ve onu müşterek lafız içerisinde mütalaa etmişlerdir. Nitekim eşadlı da olduğu gibi ezdâdı da müşterek kapsamında kabul etmenin daha doğru ve karmaşıklığı önleyici olduğu söylenebilir. Sonuç olarak diyebiliriz ki, bir kelime birden fazla manaya delalet ediyorsa, ister manalar arasında hakikat-mecaz gibi bir ilişki olsun, ister zıddiyet bulunsun, isterse eşadlı sözcüklerde olduğu gibi hiçbir ilişki olmasın, o kelimenin çok anlamlı bir kelime olduğunu söyleyebiliriz. Konuyu daha fazla uzatmamak için Arap dilindeki çokanlamlılık olgusuna dair yukarıdaki bilgilerle iktifa edip, çokanlamlılığın Kur'an-ı Kerim'deki yansımalarına geçmek istiyoruz. B- Kur'an-ı Kerim'de Çokanlamlılık Kur'an'da çok çokanlamlı kelimelerin mevcut olup olmadığı hususunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Dilde çokanlamlılığın olmadığını benimseyenler farklı mülahazalarla Kur'an'da da çokanlamlı kelimelerin bulunmadığını iddia etmişlerdir. Bu görüş sahipleri, çokanlamlı kelimeler insanların gündelik konuşmalarında olsa bile ilahi kelam için söz konusu olamaz demişler ve bu görüşlerini çokanlamlı kelimelerin anlamayı engellediği veya geciktirdiği gerekçesine dayandırmışlardır. Yukarıdaki görüş sahiplerine göre, insana beyanı öğreten, sizin için ayetlerini beyan eden ve Resulünü beyan etmek için gönderen Allah (c.c.)'ın kelamında anlamayı engelleyen unsurlar olduğunu iddia etmek, gerçekle bağdaşmamaktadır. Çünkü Allah kelamının en bariz özelliği açık ve anlaşılır olmasıdır. Kur'an'da çokanlamlı kelimelerin bulunması, tıpkı günlük dilde olduğu gibi anlamayı engelleyici nitelikte değildir. Zira kelimenin bağlamı anlamayı tayin edici bir özelliğe sahiptir. Hatta bir metinde çok anlamlı kelimelerin bulunuyor olması anlamı zenginleştiren bir unsur olarak da görülebilir. Ayrıca bir kısım âlimlerin çokanlamlılık olgusunun insanların kullandığı dilde bulunduğunu kabul ettikleri halde Allah'ın kelamına yakıştırmamaları da Kur'an'ın dil yapısı ile çelişir bir durum teşkil etmektedir. Çünkü Kur'an nazil olduğu dönemde Arapların konuştuğu dilin özelliğinden olan hakikat, mecaz, âmm, hâs.. gibi unsurlar Kur'an'da da büyük ölçüde kullanılmıştır. Nasıl ki Kur'an'da ilk bakışta hemen anlaşılamayan unsurların varlığı onun anlaşılmasına engel değilse, çokanlamlı kelimelerin bulunması da Kur'an'ın anlaşılmasına mani bir unsur değildir. Müşterek kavramından çokça söz eden İbn Teymiye (v. 728/1327) de Arap dilinde çokanlamlılığa dair muhtelif değerlendirmelerde bulunmuş ve kendi tercihini çokanlamlılıktan yana koymuş ve Arap dilinde olduğu gibi Yüce Allah'ın kelamında da çokanlamlılık olgusunun var olduğuna dair kanaatini birçok kitabında dile getirmiştir. Genel olarak dilde çokanlamlı kelimelerin varlığını kabul edenler, Kur'an'da da çok anlamlı kelimelerin olduğunu benimsemişlerdir. Fahreddin er-Razi, (v. 606/1209) Kur'an-ı Kerim'de çokanlamlı kelimelerin mevcudiyetini imkân dâhilinde görmüştür. Şevkânî de çokanlamlı kelimelerin dildeki varlığını kabul edip Kur'an'daki varlığını kabul etmeyenler ile hem dilde hem de Kur'an'da çokanlamlılık olgusunu kabul etmeyenlerin görüşlerine itibar etmemek gerektiğini belirtmiş ve çokanlamlılığın inkârı mümkün olmayan dilsel bir gerçek olduğuna vurgu yapmıştır. Kur'an'da çok anlamlı kelimelerin varlığını kabul edenlerin dayandığı delillerin başında Kur'an'ın bizzat kendisi, gönderildiği kavmin dili ile Arapça bir kitap olarak gönderilmiş olması gelmektedir. Birçok ayette ifade edildiği gibi Kur'an Arapça olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla Arapçanın özelliklerini yansıtıyor olması gerekir. Çokanlamlılık da bu dilde yaygın olarak kullanıldığına göre o üslubu Kur'an'ın kullanması da doğaldır. Kur'an'da farklı anlamlara delalet eden kelimelerin mevcudiyeti Kur'an'da çokanlamlılık olgusunun işlendiğine delildir. Ancak bu kelimelerin ne olduğu ve söz konusu kelimelerin hangi manalarda kullanıldığı hususu müelliflere göre farklılık arz edebilmiştir. Sırası gelmişken Kur'an'daki çokanlamlı kelimelerin ele alınarak incelendiği “Vucûh ve Nezâir”den özetle bahsetmek ve bu alandaki çalışmaların belli başlı olanlarına işaret etmek uygun olur. C- Vucûh ve Nezâir Vucûh, vech/ kelimesinin çoğuludur. Kelime asıl itibarıyla çok anlamlı bir kelime olup, yüz, cephe, yüzey, çehre, cihet, taraf, her hangi bir şeyin ön tarafı, yön, yol, şekil, makam, mevki, bir şeyin bizzat kendisi, bir toplumun önde geleni… gibi anlamlara gelmektedir. Kelimenin çoğulu, gibi şekillerde gelir. Tefsir usulü ve Kur'an ilimleri alanında bir usul terimi olarak vucûh; Kur'an-ı Kerim'de kullanılan herhangi bir kelimenin birden fazla anlamda kullanılmasıdır. Vucûh ve nezâir terkibinin ikinci kelimesi olan nezâir/ ise, kökünden gelen nazîr/kelimesinin çoğuludur. Kelimenin kökü olan nazara/bakmak, görmek, gözetmek, düşünmek, benzer, denk, aynı… gibi anlamlara gelirken; bu kökten türeyen nazîr/ kelimesi ise sözlükte bir şeyin eşi, benzeri, dengi, mukabil, karşılık… gibi anlamlara gelmekte olup her türlü söz ve davranış benzerliklerini ifade etmektedir. Nezâir kelimesinin terim anlamı ile ilgili olarak genelde şu tanım yapılmaktadır: Birden çok kelimenin aynı manayı ifade etmesine veya birbirine muvafık, benzer lafızlara nezâir denir. Ulumu'l-Kur'an'ın bir alt disiplini olarak kabul edilen vucûh ve nezâir için şöyle tanımlar yapılmıştır. Mesela Suyuti (v. 911/1505)'nin tanımı şöyledir: Ümmet lafzı gibi birden fazla anlamlarda kullanılan müşterek lafzın anlamlarına vucûh, birbirine benzer olan lafızlara ise nezâir denir. Bu tanıma göre vucûh manalarda, nezâir lafızlarda olur. İbnu'l-Cevzî (v. 597/1201) ise vucûh ve nezâir kavramını şöyle tanımlamıştır: Bir kelimenin aynı lafız ve hareke ile Kur'an'ın birçok yerinde zikredilmesi ve geçtiği her yerde farklı bir anlamın kastedilmesidir. Bir yerde geçen herhangi bir kelimenin lafzı, başka yerlerde geçen kelimenin lafzıyla nazîr, farklı yerlerde geçen bu lafızların anlamları ise vucûh diye isimlendirilir. Bu tanıma göre nezâir, bu lafızların ismi, vucûh ise manaların ismi olmaktadır. Vucûh ve nezâir kitaplarının yazılışındaki temel maksat da bu olguyu ortaya koymaktır. Birçok ilim adamının ve araştırmacının yaptığı tarife bakılınca nezâir kavramını “farklı kelimelerin aynı manayı ifade etmesi” şeklinde tanımladıkları görülür. Ancak bu tanımlamanın nezâir kavramıyla tamamen örtüştüğü söylenemez. Zira söz konusu tanımlama müteradif (eşanlamlı) kelimeleri ifade etmek içindir. Oysa vucûh ve nezâir ismini taşıyan kitaplara bakıldığında bu eserlerin müteradif kelimelerden bahsetmediği açıkça görülür. Netice olarak, vucûh manaların ismi, nezâir ise lafızların ismi olarak alındığında bu iki terimin birlikte lafz-ı müşterekin ifade ettiği anlama delalet ettiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla vucûh ve nezâir ifadesi bir terkip olarak, Kur'an lafızlarındaki müşterekliği ifade etmektedir. Arapçada çokanlamlılıkla ilgilenen ilim adamlarının çalışmalarına baktığımızda çalışmalarını başlıca iki şekilde yaptıklarını görürüz. Onlardan bir grup Kur'an'da müşterek lafızları tespit etmiş, kendi üsluplarınca telif etmiş ve bu çalışmalarını vucûh ve nezâir ilmi altında ele almışlardır. Bu sahada çalışma yapan bazı ilim adamları ise çokanlamlılık ile ilgili meseleleri irdelemişler ve konunun Kur'an-ı Kerim ve onun i'cazı ile bağlantı kurmuşlardır. Biz çalışmamızın boyutlarını göz önünde tutarak konumuzla doğrudan ilgili olan vucûh ve nezâir sahasında yazılmış çalışmaların sadece bir kısmına işaret ettikten sonra Kur'an'da çokanlamlılık olgusunu örneklerle izah etmek istiyoruz. 1. el-Eşbâh ve'n-Nezâir fi'l-Kur'ani'l-Kerim: Mukatil b. Süleyman (v. 150/767). 2. et-Tasarîf: Yahya b. Sellam (v.200/815). 3. el-Eşbâh ve'n-Nezâir: Abdulmelik b. Muhammed es-Seâlibî (v.429/1037). 4. İslâhu'l-Vucûh ve'n-Nezâir fi'l- Kur'ani'l-Kerim: Hüseyin b. Muhammed ed- Dâmiğânî (v. 478/1085). 5. Nuzhetu'l-A'yuni'n-Nevâzir fi İlmi'l-Vucuh ve'n-Nezâir: İbnu'l-Cevzî (v.597/1201). 6. Muntehabu Kurreti'l-A'yuni'n-Nevâzir fi İlmi'l-Vucûh ve'n-Nezâir: İbnu'l-Cevzî (v.597/1201). 7. Keşfu's-Serâir fi Ma'na'l-Vucûh ve'l-Eşbâh ve'n-Nezâir: İbnu'l-İmâd (v.8871482). D- Kur'an'da Çokanlamlı Kelime Örnekleri Çokanlamlılık olgusunu Kur'an-ı Kerim ile ilişkilendirdiğimizde ayetlerin sıyak ve sibakı mucibince bazı manalar ön plana çıkmaktadır. Bir ayette bir mana ön plana çıkarken, başka bir ayette ayetlerin akışına ve cümle yapısına göre diğer bir mana ön plana çıkabilmektedir. Örnek olarak, kelimesine baktığımızda “Ne kadar memleket halkı varsa hepsini kıyamet gününden önce ya helak edeceğiz, ya da şiddetli bir azapla cezalandıracağız.” ayetinde kelimesi, memleket halkı ve kavim manasında kullanılırken, “Elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjdeyi getirdiklerinde, “Biz bu memleket halkını helak edeceğiz, çünkü oranın ahalisi zalim kimselerdir” dediler.”ayetinde ise aynı lafız ile kavmin ikamet etmiş olduğu memleket ve yer kastedilmiştir. Her iki ayetin siyakı bizi doğru manaya ulaştırmaktadır. Çokanlamlılık olgusunun Arapçada ne kadar önemi haiz olduğu ve konunun Kur'an-ı Kerimde nasıl işlendiğini anlamak açısından çokanlamlı olarak kabul edilen ümmet, hamîm ve ba'l kelimelerini incelemek suretiyle konuyu vuzuha kavuşturmak istiyoruz. a- Ümmet /Kelimesi kelimesi ve bu kökten gelen kelimeler Kur'an-ı Kerim'de onlarca yerde geçmektedir. el-Vucûh ve'n-Nezâir kaynakları kelimesi için farklı manalar zikrederler. Bu manaları şöyle sıralamak mümkündür: Topluluk, millet, yıllar, kavim, sınıf, geçmiş milletler, Hz. Muhammed (s.a.s.) ümmetinden olan Müslümanlar ve Hz. Muhammet (s.a.s.) ümmetinden olan kâfirler. Rağıb el-İsfahanî, yukarıda zikrettiğimiz bütün bu manaları muhtasar bir ifade ile şöyle cem etmiştir: Ümmet, bir din, bir zaman veya bir yerde bir araya gelmiş olan topluluk için kullanılan bir lafızdır. Bir araya toplanma işleminin dış bir etki ile veya ihtiyari olması sonucu değiştirmez. Yukarıda sıraladığımız anlamlara baktığımızda söz konusu manaların er-Rağıb'ın tanımına bir şekilde uyduğu söylenebilir. Şimdi bu kelime ile ilgili başlıca farklı manaların kastedildiğini ayetlerden örnekler vererek anlaşılmasını sağlamaya çalışalım. 1- kelimeleri hemzenin harekesi damme ve kesra olursa; hal, durum, yöntem, metod ve yol anlamına gelmektedir. “Şüphe yok ki biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de elbette onların izlerinden gitmekteyiz” ayetinde kelimesi “din, yol ve gidişat” manasındadır. 2- belli bir süre manasındadır. “Andolsun, biz onlardan azabı belirli bir süreye kadar geciktirsek…” ayetinde ümmet kelimesi müddet, belli bir zaman anlamında kullanılmıştır. İbn Abbas, Mücahit, Katade ve müfessirlerin çoğu ümmet kelimesinin aslında cemaat manasında olduğunu söylemişler, yıl ve zamana delalet etmesini de aynı mana ile irtibatlandırarak “insanlar zaman içerisinde yaşadıklarından dolayı ümmet kavramı böyle bir anlama da gelmektedir” demişlerdir. Ümmet kelimesinin belli bir süre manasında kullanıldığı ayetler yukarıdaki ayetle sınırlı değildir. 3- Cemaat, topluluk anlamındadır. “Medyen suyuna varınca, suyun başında (hayvanlarını) sulamakta olan bazı insanlar gördü.” ayetinde olduğu gibi daha birçok ayette mezkûr kelime, kalabalık cemaat, topluluk manasında kullanılmıştır. “” “Yeryüzünde gezen her türlü canlı ve (gökte) iki kanadıyla uçan her tür kuş, sizin gibi birer topluluktan başka bir şey değildir.” ayetinde de ümmet kavramı, soy, sop ve nesilden müteşekkil topluluk manasında kullanılmıştır. 4- Hz. Muhammed (s.a.s.) ümmetinden özellikle Müslümanlar kastedilmiştir. “” “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz.” Ayrıca “” “her nebinin ümmeti” ifadesi ile ister mümin ister kâfir olsun kendilerine peygamber gönderilen kimseler kastedilir. Pekçok ayette söz konusu kelime bu manada kullanılmıştır. 5- Diğer dinlere muhalif olan başka bir din üzere olan kimse için de aynı lafız kullanılmaktadır. bazı müfessirler böyle değerlendirme yaparken, bir kısmı da buradaki ümmet kavramının, imam, lider ve önder anlamında olduğu kanaatine varmışlardır. Kelimesi hemzenin fethasıyla olunca sözlükte “yönelmek” manasına gelmektedir. Nitekim “…O zaman temiz bir toprağa yönelin.” ayetinde bu manada kullanılmıştır. Kelimesi de bir şeyin kökeni ve aslı manasındadır. Nitekim bu anlamla ilişkili olarak, “” ayetinde ümm kelimesinden maksat, levh-i mahfuz'dur. Çünkü levh-i mahfuz, Kur'an'ın asıl kaynağı olarak kabul edilmiştir. Aynı kelimeden müştak olan kelimesi de açık yol anlamına gelebilmektedir. b- Hamîm/ Kelimesi Hamîm kelimesi sözlükte, yakın ve samimi dost, sıcak su, yaz sıcağı, yerküre ısındığında yaz günü yağan yağmur gibi manalara gelmektedir. Bazı ilim adamlarına göre kelime ezdâd kavramlardandır. Dolayısıyla kelime, hem sıcak su hem de soğuk su manalarına gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'de “yakın ve samimi dost” ve “sıcak ve kaynar su” olmak üzere iki manada kullanılmıştır. “(Kıyamet günü) hiçbir samimi dost, dostunu sormaz.”, “Candan bir dostumuz da yok.” ve “Sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” ayetlerinde kelimesi yakın ve samimi dost manasında iken aşağıdaki ayetlerde sıcak ve kaynar su manasında kullanılmıştır: “Bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilirler”, “Başlarının üstünden kaynar su dökülür.” Başka birçok ayette söz konusu kelimenin aynı manada kullanıldığını görmekteyiz. Netice olarak zikrettiğimiz ayetlerde görüldüğü gibi kelime, Kur'an'da iki farklı manada kullanılmıştır. c- Ba'l/ Kelimesi Vucûh ve nezâir'e dair kitaplar ba'l kelimesi için iki anlam üzerinde durmuşlardır. Onlardan biri erkek eş, diğeri bir put ismidir. İbnu'l-Cevzi, hocasının şöyle dediğini naklediyor: Ba'l kelimesinin asıl anlamı yükseklik demektir. Kocaya ba'l denmesi kadın üzerinde idareci olmasındandır. er-Râğib de aynı paralelde şöyle demiştir: “Eşlerden erkek olanına ba'l denir. Bu isimlendirme erkeğin kadın üzerinde yönetici ve idareci olması hasebiyledir. Nitekim “Şu kocam yaşlanmış birisidir.” ayetinde erkek eş manasında kullanılmıştır. Başkasına üstünlüğü var kabul edilen her şey ba'l diye isimlendirilmiştir. Bu anlamdan hareketle Araplar kendilerini Allah'a yaklaştıracaklarına inandıkları putlarını da ba'l diye isimlendirmişlerdir. Nitekim şu ayette kelime put anlamında kullanılmıştır. “O en güzel yaratanı bırakıp da Ba'l (put)'a mı tapıyorsunuz?” Kur'an-ı Kerim'de yedi ayette geçen kelime zikrettiğimiz bu ayette put ismi olarak kullanılmış, bunun dışındaki tüm ayetlerde erkek eş manasında kullanılmıştır. Bütün bu anlattıklarımızdan anlaşılmaktadır ki, Kur'an lafızları sadece bir manaya delalet etmemektedir. Bilakis zikredilmiş oldukları yere, siyak ve sibaka göre muhtelif manalara gelmektedirler. İşte bu olgu Kur'an'ın anlaşılmasında ayetlerin bağlamını, siyak ve sibakı iyi bilmenin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. O halde kelimelerin muhtelif manalarını bilmenin yanı sıra kelimenin zikredildiği bağlamı iyi anlamak durumundayız. Sonuç Çalışmamızı temelde Arap dilinde çokanlamlılık olgusuna ve Kur'an'daki yansımalarına ayırdık. Çokanlamlılık, bir kelimenin iki veya daha fazla farklı manaya delalet etmesidir. Bir lafız, konulduğu ilk anda bir manaya delalet ederken daha sonra bu lafızdan başka manalar neşet eder. Bir dilde söz konusu edilen bu anlam genişlemesi aniden ortaya çıkmaz, bilakis ağır ve yavaş olur. Tedrici surette ortaya çıkan bu anlam değişikleri zamanla kelimeyi anlamca yakın olan başka manalara kaydırır. Böylece üçüncü ve dördüncü anlam derken bazen olur ki kelime ilk aslından bir hayli uzaklaşır. Arapçada lafızların zamanla delalet ettiği manaların gelişimi, çokanlamlılıkla ilgili bir unsurdur. Önceleri kelime genel bir manaya delalet ederken zamanla daha önceki anlam unutulmaya yüz tutar ve aynı kelime daha özel manada kullanılır. İslam dini ile birlikte kullanılan itikat ve ibadetle ilgili, mümin, kâfir, münafık, salât, savm, rükû, sücut gibi tüm kavramlar böyle bir süreçten geçmiştir. Örnek olarak salât, asıl itibarı ile dua manasında iken daha sonra namaz manasında kullanılmaya başlanmış, zamanla bu ikincil mana bir önceki asıl mananın önüne geçmiştir. Hacc kelimesi de asıl anlamı itibarı ile bir şeyi kastetmek bir yere yönelmek manasında iken sonraları Kabe'ye yönelme manasında kullanılmış ve zamanla belli bir ibadet şekli olarak anlaşılmaya başlamıştır. Arap dilinde ve Kur'an'da çokanlamlılık olgusu her ne kadar bazı dilci ve usulcü tarafından münakaşa konusu yapılmış olsa da lügatçilerin ve usulcülerin çoğuna göre inkâr edilemez bir gerçektir. Ayrıca bir kelimenin çokanlamlı oluşu, bazılarının iddia ettiği gibi dilin bir kusuru değil, aksine söz konusu dilde bulunan anlatım gücünün özlü bir ifade tarzı ve olumlu bir yönüdür. Lafz-ı müşterek, mutlak manada tek bir lafzın birden çok anlama delalet etmesi şeklinde tanımlanacak olursa bu tanıma uygun olarak eşadlılık, zıt anlamlılık ve bunun dışında kalan mecaz, istiare, lehçe farklılıkları gibi tüm olguları müşterek lafzın alt başlıkları olarak ele almak mümkündür. Yani bir kelime birden fazla manaya delalet ediyorsa ister manalar arasında hakikat-mecaz gibi bir ilişki olsun, ister zıddiyet bulunsun, isterse eşadlı sözcüklerde olduğu gibi hiçbir ilişki olmasın çokanlamlılığın varlığından söz etmek mümkündür. Kur'an'da çok çokanlamlı kelimelerin mevcut olup olmadığı hususunda iki farklı görüş bulunmaktadır. Genel olarak dilde çokanlamlı kelimelerin varlığını kabul edenler, Kur'an'da da çok anlamlı kelimelerin olduğunu benimsemişlerdir. Fahreddin er-Râzî, Kur'an-ı Kerim'de çokanlamlı kelimelerin mevcudiyetini imkân dâhilinde görmektedir. Şevkânî de çokanlamlı kelimelerin dildeki varlığını kabul edip Kur'an'daki varlığını kabul etmeyenler ile hem dilde hem de Kur'an'da çokanlamlılık olgusunu kabul etmeyenlerin görüşlerine itibar etmemek gerektiğini belirtmiş ve çokanlamlılığın inkârı mümkün olmayan dilsel bir gerçek olduğuna vurgu yapmıştır. Kur'an'da çok anlamlı kelimelerin varlığını kabul edenlerin dayandığı delillerin başında Kur'an'ın bizzat kendisi, gönderildiği kavmin dili ile Arapça bir kitap olarak gönderilmiş olması gelmektedir. Birçok ayette ifade edildiği gibi Kur'an Arapça olarak gönderilmiştir. Dolayısıyla Arapçanın özelliklerini yansıtıyor olması gerekir. Çokanlamlılık da bu dilde yaygın olarak kullanıldığına göre o üslubu Kur'an'ın kullanması da doğaldır. Kur'an'da farklı anlamlara delalet eden kelimelerin mevcudiyeti Kur'an'da çok anlamlılık olgusunun işlendiğine delildir. Ancak bu kelimelerin ne olduğu ve söz konusu kelimelerin hangi manalarda kullanıldığı hususu müelliflere göre farklılık arz edebilmiştir. Çünkü dildeki değişmeler süreklilik arz etmektedir. Dolayısıyla Kur'an'ın nazil olduğu dönemde çok anlamlı olmayan bir kelime zamanla farklı anlamlarda kullanılmışsa araştırmacıların yapması gereken şey, kelimenin zamanımızda delalet ettiği anlamlardan hangisinin o dönemde kullanılmakta olduğunu tespit etmektir. Aksi takdirde nuzül döneminden sonra kelimenin kazanmış olduğu manalarla nüzul dönemini anlamaya çalışmak bizi doğru sonuca ulaştırmayacaktır. Çokanlamlılığı Kur'an-ı Kerim ile irtibatlandırdığımızda karşımıza vucûh ve nezâir kavramları çıkmaktadır. Dolayısıyla Kur'an'daki kelime ve kavramlarla ilgili çalışma yapan herkesin vucûh ve nezâir ile ilgili eserleri tetkik etmesi gerekmektedir. Zira bu kelimeler bir kelimenin hangi ayette hangi manada kullanıldığına dair önemli bilgiler ihtiva etmektedir. Vucûh ve nezâir kitaplarını yazan ilim adamları bu eserleri yazarken benzer (nazîr) lafızlarının anlamlarının farklı olduğunu, ayrı yerlerde kullanılan bu lafızların bulundukları yere göre farklı manalarda kullanıldığını ispat etme cihetine gitmişlerdir. Birçok ilim adamının ve araştırmacının yaptığı tarife bakılınca nezâir kavramını “farklı kelimelerin aynı manayı ifade etmesi” şeklinde tanımladıkları görülür. Ancak bu tanımlamanın nezâir kavramıyla tamamen örtüştüğü söylenemez. Zira söz konusu tanımlama müteradif (eşanlamlı) kelimeleri ifade etmek içindir. Oysa vucûh ve nezâir ismini taşıyan kitaplara bakıldığında bu eserlerin müteradif kelimelerden bahsetmediği açıkça görülür. Netice olarak, vucûh manaların ismi, nezâir ise lafızların ismi olarak alındığında bu iki terimin birlikte lafz-ı müşterekin ifade ettiği anlama delalet ettiğini söylemek mümkündür. Dolayısıyla vucûh ve nezâir ifadesi bir terkip olarak Kur'an lafızlarındaki müşterekliği ifade etmektedir. Buna göre bir kelimenin birden fazla anlamda kullanılması vucûh, bu kullanımlardan aynı anlama gelen iki farklı kullanım ise nezâirdir. Bütün bu anlattıklarımızdan anlaşılmaktadır ki, Kur'an lafızları sadece bir manaya delalet etmemektedir. Bilakis zikredilmiş oldukları yere, siyak ve sibaka göre muhtelif manalara gelebilmektedirler. İşte bu olgu Kur'an lafızlarının kullanıldıkları yere göre farklı manalara gelebiliyor olması Kur'an'ın anlaşılmasında ayetlerin bağlamını, siyak ve sibakı iyi bilmenin zorunluluğunu ortaya koymaktadır. Sonuç olarak diyebiliriz ki, çokanlamlılık sayesinde kelimeler daha esnek bir hal almakta, zaman içerisinde yeni yeni anlamlar kazanmaktadır. İnsanoğlu sınırlı kelimelerle sınırsız varlık ve olguyu ancak bu şekilde ifade imkânı bulabilmektedir. | |
|
Etiketler |
çokanlamlılık, kelime, kur'an, vucûh ve nezâir. |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Meşayih Ne Demek? Osmanlıca Ve Arapçada Meşayih Ne Anlama Gelir? | Dedecan61 | Genel İslami Konular | 1 | 17 Şubat 2022 19:10 |
Arapçada Kavram Oluşturma Yolları - Derya Adalar Subaşı | Liaaa | Kitap Tanıtımları | 0 | 15 Mayıs 2012 02:12 |
Kur’an-i kerim | Swat | Genel İslami Konular | 0 | 06 Şubat 2012 21:09 |
Kur'an-ı Kerim | PopSy | İslamiyet | 4 | 10 Mart 2009 05:13 |