Büyük İslam mütefekkiri ve mutasavvıf Mevlana Celaleddin Rumi’nin annesi Mümine Hatun aslen Horasanlı olup Harezm Türklerindendir. Bu gün Afganistan toprakları içerisinde bulunan Belh şehrinde dünyaya gelmiştir. Belh Emiri Sultan Rukneddin’in kızıdır. Mevlana’nın babası Sultan-ül Ulema Bahaeddin Veled Belh şehrinin ileri gelen alimlerinden Hatipoğulları soyuna mensup Hüseyin Hatibi’nin oğludur. Bahaeddin Veled ilim ve ahlaki olgunluğu ve büyüklüğü nedeni ile Sultan-ül Uleme (Alimler Sultanı) lakabı ile tanınmış ve öyle çağrılmıştır. Sultan-ül Uleme aynen dedeleri gibi Belh şehrinin medrese ve camilerinde çevresine toplanan halka ve talebelere ilim öğretmiş ve mürşitlik yaparak insanlar tarafından çok sevilmiştir.
Bu durumunu çekemeyen bazı kişilerin emire şikayet etmeleri üzerine yanına aldığı iki oğlu Mehmet Celaleddin (Hz. Mevlana) ile Muhammet Alaeddin (Mevlananın Abisi) ve çevresine aldığı bir grup sevenleri ile birlikte Belh’ten çıkmış, Bağdat, Hicaz (Mekke-Medine), Şam ve Halep yoluyla Erzincan’a (Akşehir) gelerek yerleşmiştir. İki yıl kadar burada kaldıktan sonra, tekrar göç hazırlığı yaparak , Erzincan’dan hareket etmiş ve Larende’ye (Karaman’a) gelerek yerleşmiştir.
Mevlana Celaleddin Rumi Larende’ye geldiği zaman 11-12 yaşlarında bir çocuktu. Annesi Mümine Hatun H.621, M.1224 yılında vefat ettiği için, çocukluk çağından çıkıp gençlik çağına giren Hz.Mevlana ve ağabeyi Muhammed Alaaddinin mürüvvetlerini göremeden genç denileck bir yaşta gözlerini dünyaya kapamıştır.
Hz. Mevlana, annesini genç yaşta kaybetti. Ölüm yılı Ankara İl Halk Kütüphanesi yazma eserler bölümündeki” Vefiye Meşahir-i Islamiye” adli kitabdaki kayda göre H. 621, M.1224 yılı olarak gösterilmektedir. Mümine Hatunun vefatının arkasından Mevlana’nın ağabeyi Muhammed Alaaddin’in de vefatı hem Mevlana’yı hem de babası Sultan -ül Ulema’yı derinden üzmüştür. Karaman Beyi Emir Musa tarafından kendileri adına yaptırılan Medreseye defnedilmiştir. Bu medrese, daha sonra Karamanogulları tarafindan cami olarak yeniden yapılmış ve Mader-i Mevlana (Aktekke) Camii olarak güzel bir eser halinde günümüze kadar gelmiştir. Aktekke (Mader-i Mevlana) Camii’nin iç kısmının sol tarafında kubbe köşesinde Mevlana’nin annesi Mümine Hatun’un türbesi, kapıdan girince soldan birinci kabir, agabeyi Muhammed Alaeddin ve diger yirmi kabir de Mevlana’nin diger yakınlarına aittir.
Hz.Mevlana babası Sultan-ül Uleme Bahaeddin Veled ve diğer yakınları ile birlikte Karaman’da yedi yıl kaldıktan sonra , Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubat’ın ısrarlı daveti üzerine Annesi Mümine Hatun ve diğer yakınlarını bırakarak Konya’ya hicret etmiştir. Hz. Mevlana ve babası Muhammed Alaaddin’in kabirleri Konya’da Mevlana Türbesi içerisindedir.
Hz. Mevlana’nın Babası Bahaeddin Veled’in devrinin en büyük alimlerinden biri olmasında annesinin payı çok büyüktür. O, iki yaşına bastığında, babası vefat edince Horasan ülkesinin padişahı Harizimşah’ın kızı olan annesi elinden tutarak babası Hüseyin el Hatibi’nin kütüphanesine götürüp : “Beni babana bu eserler yüzünden verdiler. O bu eserleri okumakla dünya ve mana ilimlerini öğrenmiş İslam alemindeki müstesna yerini almıştır. Diyerek oğlu Bahaeddin Veled’in daha sonra” Sultan- ül Ulema” diye anılmasına sebep olan kıvılcımı yakmıştır.
Bu hadise, Hz.Mevlana ailesince bir gelenek olarak benimsenmiş, asirlar boyunca kadına özel değer verilmesine sebep olmuştur. Hiç süphesiz, Mevlana’nın yetişmesinde, babasının ve çevresinin etkisi oldugu kadar annesi “ Mader-i Mevlana” Mümine Hatun’un da çok büyük etkisi olmuştur. Hz.Mevlana eserlerinde, kadına önce insan olarak deger vermiştir.
Ona göre “ Kadın - Erkek farkı dünyada vardır. Ruhlar aleminde şekil olmadığından aralarında bir ayırım yoktur. Hz. Mevlana aynı zamanda iki kadınla birlikte evli olmamış, ilk eşi Gevher Hatunun vefatından sonra Kerra Hatunla evlenmiştir. Toplumun iyi kötü diye tanımladığı her kadına fark gözetmeksizin hitap etmiştir. Eserlerinde sık sık kadın- erkek ilişkilerinden bahsederek halkı aydınlatmıştır.
Mevlana hayatı boyunca kadınlara da ders vermiş, onlarla sohbet etmiş, düzenledikleri toplantılara gitmiş, kendi aralarında sema törenleri düzenlemelerine izin vermiştir. Tarihte ülkemizin çeşitli yerlerinde Konya ‘da, Kütahya da, Tokat ta, Mevlevi Halife ve Şeyhligi yapmış sayısız hanıma rastlanmaktadır. O’nun kültüründen, ilminden, ve irfanindan faydalanıp yetişen erkeklerin yanında kadınların da aynı derecede varlığına şahit olmaktayız.
Hz.Mevlana’nın Fihi Ma Fih adlı eserlerinde gizli şeylerin insanin ilgisini uyandıracagından “Şehir sokakları ekmekle dolu olsa köpekler dahi yemekten kaçınsalar sarılarak gizlenmiş bir ekmeğin herkesin ilgisini çekeceği” Örneğini vererek şöyle buyurur :
“Halk koltuğuna sakladığın, vermemeye, göstermemeye çalıştığın o ekmeğe öylesine düşer ki bu düşkünlük haddi sınırını aşar gider ; Çünkü insan men edildiği şeye düşer. Kadına ; gizlen diye emrettikçe onda kendini gösterme isteği çoğalır durur. Kadın ne kadar gizlenirse, onu görme isteği o kadar artar. Şu halde sen oturmuşsun, iki tarafında isteğini artırıyorsun, sonrada bunu doğru düzen bir şey sanıyorsun ; oysa ki bu iş bozgunculuğun ta kendisi ; yapma etme, görünme deme, isteğini artırır; ancak bir işe yaramaz.”
“Ayran kasem önümde oldukça, kimsenin balını düşünmem... Azıksızlık, ölümle kulağımı bursa bile, hürriyeti kulluğa satmam ben” diyerek hürriyete büyük önem veren Mevlanamız bir rubaisinde kadın-erkek ayırımı yapmaksızın: “Her insanın bedeninde, bir hürriyet dünyası gizlidir” buyurur. Demek oluyor ki, zorlama yaratılışındaki insan yapısına aykırı düşüyor. Kuvvetli bir içgüdüye sahip olan kadın, insanına göre hareket etmesini bilir. Hz Mevlana aklın kılavuz olması gerektiğini nefsin arkadan geldiğini söyler...
Baskı ile örtünerek veya yalnız örtünmekle iffet muhafaza edilmez. Mevlana kadını Allahın yaratıcı kudretinin dünyadaki en mükemmel temsilcisi ; yüce yaratanın en büyük tecellilerinden birisi olarak tanımlamıştır. Kadına verdiği değeri “Kadın hak nurudur, sevgili değil... sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil” vecizesinde anlamak mümkündür.
Alıntı: karaman
Azıksızlık, ölümle kulağımı bursa bile, hürriyeti kulluğa satmam ben” diyerek hürriyete büyük önem veren Mevlanamız bir rubaisinde kadın-erkek ayırımı yapmaksızın: “Her insanın bedeninde, bir hürriyet dünyası gizlidir” buyurur. Demek oluyor ki, zorlama yaratılışındaki insan yapısına aykırı düşüyor.
Kuvvetli bir içgüdüye sahip olan kadın, insanına göre hareket etmesini bilir. Hz Mevlana aklın kılavuz olması gerektiğini nefsin arkadan geldiğini söyler...
Baskı ile örtünerek veya yalnız örtünmekle iffet muhafaza edilmez. Mevlana kadını Allahın yaratıcı kudretinin dünyadaki en mükemmel temsilcisi ; yüce yaratanın en büyük tecellilerinden birisi olarak tanımlamıştır. Kadına verdiği değeri “Kadın hak nurudur, sevgili değil... sanki yaratıcıdır, yaratılmış değil” vecizesinde anlamak mümkündür.
Süper paylaşımdı zevkle okudum. Tekrar teşekkürler.. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]