IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  sohbet odaları

Etiketlenen Kullanıcılar

2Beğeni(ler)
  • 1 Post By SpinoZi
  • 1 Post By Dedecan61

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08 Şubat 2024, 06:57   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Manisa Kırkağaç Tarihi Geçmişi




Yakın çevrede bu olaylar olurken, her iki beyliğin kuzey ve güney sınırındaki Türkmen aşiretleri; yaylakları, ormanları, sular! bol olan yaylalarında yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Kalbuzoğulları, Içilli Oğulları, Yeğen Oğulları vb. gibi aşiretler, bıraktıkları izlerle kentleş meye doğru adım adım yürüdüklerini kanıtlamışlardır. Örneğin Bakır Dağı üzerindeki güzel bir yaylada, bu aşiretlerin kalabalık boylarından Kalbuzoğulları’nın ulu kişilerindçn “Abid Dede” nin ve diğerlerinin mezarları bulunmaktadır. Her yıl baharın belli bir gününde ziyaret edilir, dualar okunur ve başlarında hayır yemekleri yapılır. Kırkağaç’ın güneybatı sırtlarındaki “Sıra Kayalar” ve “Kalbuz Mevkii’nde” yapılan çeşme yüzyıllardır akmaya devam etmektedir. Çeşmeye su veren kuyunun bulunduğu teras zeytinlikler bugünkü sahiplerine atalarının mirasıdır ve tüm kullanıcıları Kalbuzoğulları soyundan gelen kişilerdir. Çoğunun soyadı da Kalbuz’dur. Şimdilerde mülk sahipleri değişmiş olsa da, eski tapuların incelenmesi halinde bu durum açıkça görülecektir. Yine bu soydan gelenlerin yaşlı bireylerinden çocuklu ğumuzda sık sık işittiğimiz bir söz vardır: “Kırkağaç’ın banisi (kurucusu) bizim dedelerimizdir; evvela Üren (Ören) tarafına inip, evler kurmuşlar, daha sonraları da Sarı Hoca’ya iltihak etmişlerdir”


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.



Bu konu ile ilgili olarak rahmetli Cemal Evran’ın eski yazı ile tutulmuş notlarından aldığım aşağıdaki bilgilerin bir kısmı 1964 yılında Ufuk Gazetesi’nde tarafımdan yayınlanmıştır. “Ören Camii’nin şimdi yerinde olmayan kitabesinde caminin inşa yılı olarak hicri 786 tarihi mevcut idi. Bu da miladi olarak 1383 yılının karşılığıdır. Yani Sarı Hoca Camii’nin inşaından 49 yıl önce yapılmıştır. Ahşap olan kapısı Türk ağaç oymacılığının bir şaheseri idi. Ama Yunan işgali sırasında o harap haliyle bile göze hattı ve bir gece \erinden sökülüp götürüldüğünü duyduk”. Kırkağaç’ın tarihiyle ilgilenen, anı ve belgelerini yazıya döken ama basılmadan kalan ve notları günümüze kadar ulaşan diğer rahmetli hemşerilerimiz Rahmi Eken ve M. Emin Küçük Bey’lerin notları incelendiğinde Cemal Evran’dan yukarıda aktarılan bilgilere rastlanmaz. Bu caminin minaresi geçtiğimiz yıllarda hiç de aslına uygun olmayan bir restorasyon geçirdiği için elimizdeki eski fotoğraflarından yaptığımız değerlendirmelere göre gerek inşaat işçiliği, gerek stiliyle Beylikler Dönemi mimarisine benzerlik göstermektedir.

Büyük olasılıkla o yıllardaki bir deprem sonucu harap olan bu yapı, Sarı Hoca Camii’nin ve çevresindeki komplekslerin tamamlanmasından ve ilerideki satırlarda daha ayrıntılı anlatacağımız nedenlerden dolayı işlevini yitirmiş ve öylece bırakılmıştı. Halkımızca “Üren” veya “Ören” olarak anılan, yaklaşık 620 yıllık bu caminin ismiyle ilgili olarak, Cemal Evran’ın anılarında: “Muhtemelen yapıldığı yıllarda ismi bu değildi; bulunduğu semtin ve yerleşik aşiretin ismi ile anılıyordu. Yerleşim yeri aşağılara doğru inince, bakımsız ve harap vaziyette kaldığından Arapçadaki (harabe) kelimesinin Türkçe karşılığı olan Ören’in halk dilindeki söylenişiyle Üren diye isimlen-dirilmiş olmalıdır” denmektedir. Caminin karşısında bulunan, suyun 200 m. yukarısındaki, yüzyıllardır akan Kalbuz kaynağından gelen Yörük Çeşmesi’nin de cami ile yaşıt olduğunu sanıyoruz. Onun kitabesi de yerinden sökülmüştür. Ondördüncü yüzyılın ortalarına gelirken yöremiz de dahil olmak üzere, Anadolu’nun büyük bölümünü yurt olarak tutan Türkmen aşiretleri, güçlü bir duruma gelen Osmanlı Devleti’nin bazı yaptırımlarından huzursuz olmaya başladılar. Bunun sebeplerini kısaca verelim: 14. ve 15. yüzyıllarda şehirli, köylü, göçer aşiretler ve azınlıklar gibi halk tabakaları arasında bazı farklılıklar belirmeye başladı. Kent ve kasabalarda yaşayanlara mülk sahibi olabilme hakkı verildiği halde köylü ve göçerlere bu hak tanınmıyordu.

Kent ve kasaba kökenliler, kendilerinden istenen vergileri vermekle yükümlüydüler. Kent dışında köylü gibi toprağı ekip biçerlerse ü yerin sahibine aşar (onda birlik ürün vergisi) ödemek zorundaydılar. Buna karşılık köylünün işlediği toprak kendi mülkü değil, devletin malıydı. Reaya, burada geçici tapu ile bulunur, toprağı işlediği sürece bu araziden yararlanma hakkı çocuklarına ve torunlarına geçerdi. Geçici tapu ile elinde bulunan toprağı işleyen köylüler ve göçerler bunun her türlü vergisini doğrudan devlet hazinesine değil, devletin o vergileri toplamaya yetki verdiği kişi (mültezim) veya vakıf gibi kuruluşlara öderlerdi. Aşiretler ise genellikle göçer bir hayat yaşadıkları için, Osmanlı kolluk kuvvetlerinin denetimi, yaylalardaki bu önemli güçten hem askerlik ve hem de vergi yönünden yararlanmaya yeterli olamıyordu. Bu önemli gücü, çok iyi bildikleri hayvancılığın yanı sıra tarım alanlarına, yani yerleşim birimlerine çekme çabası başlatıldı. Bu nedenlerle Osmanlılarda bir kısım halk; ya tamamen yada bölüm bölüm her çeşit vergiden bağışık tutuldu. Bazı yörelerde saray tarafından vakfedilen zaviye, tekke vb. gibi din kuruluşlarının şeyhleri, gelip geçenlere bakmak, yatırıp, yedirip içirmek, yakın çevrede konumlandırıp oturmalarını sağlamak şartıyla bu bağışıklıktan yararlandırıldılar. Bu ayrıcalık torunlarına bile uygulandı.

Aynı muafiyet Kırkağaç’ın kentleşmesini sağlayan Sarı Abdullah Efendi’ye de tanındı. Sarı Hoca’nın engin din bilgisi ve usta yöneticiliği ile etrafına daha önce sözünü ettiğimiz aşiretleri de alarak, ismini taşıyan cami çevresinde yapısal bir örgütlenmeye gittiği anlaşılmaktadır. Osmanlı Devleti’nin büyüyüp gelişmesinde katkısı inkar edilemeyecek bir isim olan İİ. Murat’ın parasal yardımı ile inşa edilen Sarı Hoca Camii bu sebeple “Sikkei Mevlana”, yani “devlet ödeneği” kitabesi taşır. Kırkağaç ile ilgili yaptığımız söyleşide Hakkı Öktem’ den dinlediklerimiz şöyle idi (U. E.): Padişah İİ. Murat Manisa’dan Bursa’ya gitmektedir. 0 sırada maiyetten bir hamile hanımın rahatsızlanması üzerine Yayılgan’ da otağ kuruluyor ve Sarı Hoca’ya haber salınıyor. 0 da gelenlere bir kağıda yazdığı duayı veriyor. Gelmesine gerek olmadığını ve o hanımın bu duayı bir suya atıp içmesini öğütlüyor. Bir oğlu olacağını söylüyor. Dedikleri de gerçek çıkıyor. Bir rivayete göre de bu çocuk daha sonra Fatih Sultan Mehmet diye tanıyacağımız şehzadedir. Bunun üzerine İİ. Murat, Hocayı çağırtıyor ve dileğini soruyor. 0 da bütün o civarın çıplak, otlak olduğunu ve padişah tarafından vakfedilmesini diliyor. Ayrıca cami ve vakfiye için parasal yardımda bulunuyor. Daha sonra Soma’nın Evciler Köyü’nde mola verildiğinde padişah bu vakfiye fermanını yazıyor. Bu fermanın Evciler Köyü’nde yazılmış olması nedeni ile, Evciler de Vakıf kapsamına alınmış.

Yine Hakkı Öktem’den dinlediğimize göre, Gazozcu Mustafa efendi bu fermanı şahsen görmüş ve okumuş. Bugün kayıp olan bu ferman o dönem Türk ocakları’nda imiş. Orada, yada Halk evleri’nde kaybolmuş olması olası imiş. Kırkağaç’a bu vakfiyeden sonra ilk yerleşenlerin Sındırgı’lı yedi kardeşten ikisi miralay Hacı Yakup Bey ve Yakup Bey ve Mustafa Bey olduğu, bunların da hayvancılık ve çiftçilik yapmak üzere Siledik altında ovayı kendi kullanımları için ikiye böldükleri biliniyor.

Kırkağaç adının verilmesi ile hiçbir belge yoktur. Ayrıca bu ismin ilçeye uzaklığı 6-7 km. kadar olan atası antik Khliara’nın adı ve anlamı ile de bir yakınlık göstermez. Rahmi Eken Bey’in arşivimizdeki anılarında bu konuda şöyle denilmektedir: “Kırkağaç isminin nereden geldiği, kimin tarafından nasıl ve ne zaman konulduğu kati olarak malum değildir. Her ne kadar İİ. Murat’ın vakfiyesi üzerine Sarı Hoca’nın etrafına Yeğen oğulları, Kuruculu, İçilli ve Kalbuzoğulları gibi göçebelerin gelip cami civarındaki ağaçlar altına çadır kurmalarından ve ev bark yapmalarından bu ismin verildiğine ve idari bakımdan Saruhan Beyliği’nin Tarhanyat şehrine bağlandığına...” denmekteyse de, anılardaki bilgiler ışığında olayı değerlendirirsek, isimlendirilme konusunda bazı gerçeklere yaklaşıldığını söylemek gerekir ama son cümledeki “... idari bakımdan Saruhan Beyliği’nin Tarhanyat şehrine bağlandığına ...“ ifadesi tarihi olaylarla çelişmektedir. Saruhan Beyliği’ ne 1410 yılında Çelebi Mehmet tarafından son verilmiştir. İİ. Murat’ın. saltanat yılları bu tarihten sonradır. Büyük olasılıkla Rahmi Eken Bey, “Saruhan Sancağı” diyecek yerde “Beyliği” sözcüğünü kullanmış olmalıdır.

Kırkağaç’ın ismiyle ilgili bir saptamaya, dostumuz ve hemşerimiz Kemal Y. Düzel’in “Akan Sular” isimli romanında rastladık. Kırkağaç’ın önündeki ovanın güzel bir mevkiinde, Manisa Beyi hanımının zor doğumunu gerçekleştiren “Karakeçili Yörük Obası’ nın” bilge kişisine armağan olarak bu yöreyi ve yaylaları vakfettiğini söylüyor ve ekliyor: “Kırk çadırlı Kara keçeli Yörüklerime bağışladığım bu yerlerin adı KIRKAĞAÇ olsun. Ulu ağaçlar gibi kök salsınlar. Dalları ulusumuzun her yanına uzansın, ünleri duyulsun. Dünya var oldukça onlar da var olsunlar. Bizden buyruk, Allah’tan hayır vesselam” 1940’lı yılların ortalarından itibaren belleğime yerleşen Kırkağaç; kaç yüzyıllık oldukları bilinmeyen ulu çınarlar, çitlembikler, selviler, kayınlar, dutlar ve çamlarla bir ağaç cenneti görünümündeydi (S. 5.). Bunların en görkemlileri Ören, Sarı Hoca, Orta Camii ve Namazgah gibi semtlerde bulunmaktaydı. Ayrıca şehir merkezindeki Eski Bahçıvan Pazarı, Karaosmanoğlu Camii çevresi ve büyük hanların avluları bu ağaç zenginliğinden nasiplerini alan yerlerdi. Bazıları doğal edenlerle ama büyük çoğunluğu 1950’li yıllardan başlamak üzere yerel yöneticilerin ilgisizliği sonucu yok edildiler.

Bugün Sarı Hoca Camii’nin önündeki mezarlıkta, minber minareli tek camimiz olan Satıoğlu Camii yakınında, bulunduğu sokağa Dut önü” adını verdiren, neredeyse kuruluşla yaşıt dut ağacı ve selviler, doğal anıtlar olarak bizlere geçmişimizden bir şeyler anlatmaya çalışmaktadırlar. Zaten Kırkağaç’ın adındaki “kırk”ın da kırk adet ağacı, kırk çeşit ağaçtan yapılıp II. Murat’a sunulan künde kari beşiği anımsatmak :n değil, Hadisi Erbainler (Kırk Hadisler)’de de geçtiğinden kutsal kabul edilmesi nedeni ile deyim ve isimlerdeki gibi “Birçok veya Pek çok” anlamında kullanıldığı düşünülmelidir. Türk Halk Edebiyatı’nda da kırk sayısı sık sık yinelenir. Dede Korkut kitabında beylerin yanlarındaki onlarca yiğit “Kırk yiğitler” olarak, yine ünlü masal kişilerini oluşturan bir sürü haydut da “Kırk Haramiler” olarak anılırlar. Düğünler kırk gün, kırk gece sürer. “Kırk anahtarlı” denilince de malı mülkü pek fazla olan kişiler akla gelir.Belleğimizi zorlarsak bu örnekleri daha da çoğaltabiliriz. Sosyal ve ekonomik çabaların, yeni yerleşen aşiretlerin de katkısıyla yoğun olarak gösterildiği meydandadır. 0 yıllarda daha çok bataklık ve sazlık, yer yer de koruluklarla kaplı olan bu araziyi verimli bir ovaya dönüştürmek için salt insan ve hayvan gücünün kullanıldığı o devirler göz önünde canlandırılırsa, tarım bilgileri az olan geçimlerini hayvancılıkla sürdürebilen göçerlerin, yavaş yavaş toprağı işlemeğe alışmalarının kim bilir kaç yıllarına ve nice emeklere anlamak mümkün olabilir.

Tarımsal konularda bu beden gücü harcanırken, Sarı Abdullah Efendi gibi İslamiyet’in her konusuna tüm yönleriyle vakıf bir din bilgininin önderliğindeki halk, manevi yönden de kuvvetlendirilmiş, Sarı Hoca Camii genişletilerek civarı tekke ve medreselerle dolmaya başlamıştır. Kasaba büyüdükçe yeni semtler ve mahalleler oluşmuş, bunlara genellikle aşiret ve halk arasında sözü dinlenen saygın kişiler oldukları bilinen Hıdır Ağa, Kara Ali, Zor Ağa, Hacı Himmet gibi önderlerin isimleri verilmiştir. Bu aşamada kasaba halkına Rum, Ermeni ve Musevi gibi Müslüman olmayan Osmanlı vatandaşları da azımsanmayacak bir sayıda katılmışlar, Anadolu’nun genel mozaiğine uygun olarak 1922 yılına kadar İslamiyet’in emrettiği derin hoşgörü içerisinde beraberce yaşamışlardır.


Rahmi Eken Bey’in anılarında kuruluşla ilgili olarak:

“Kırkağaç’ın kurucusu Sarı Abdullah Efendi, Kayadibi ile Bakır Köyleri arasında o zamanlar mevcut Taş Köy’ünde ikamet ve imamet ettiği tarihlerde Padişah II. Murat’ın bir yolculuğu sırasında Hoca ile bu köyde buluşup görüştükleri, Abdullah Efendi’nin Türkçe’ye tercüme ettiği Mevlana Celalettini Rumi’nin Mesnevi’sini görüp beğendiği, bu hizmetinden dolayı takdir ve taltif ifadesi olarak Sarı Hoca Camii’ni inşa ettirip kendisine hediye ve vakfettiği fakat gerçeğe daha yakın bir diğer rivayete göre padişahın eşinin yolda rahatsızlanıp Sarı Hoca’nın dua etmesiyle şifa bulduğu, bu nedenle cami ve yakınında küçük bir ev yaptırarak hocaya hediye ettiği, vakfiyesinde kendisine katılanları bütün vergilerden muaf tuttuğu nesilden nesile tevatürden anlatılmaktadır. Bu bilgiler hakkında hiçbir vesika yoktur” demektedir.

Sözü geçen olay, II. Murat’ın Aydınoğlu Cüneyt Bey’in başlattığı isyan hareketini bastırmak üzere Edirne’den Ayasuluğ’a (Selçuk) yaptığı seferin tarihine denk düşmektedir. 1424 yılındaki bu olayda padişah, Edirne, Kale-i Sultani (Çanakkale), Bergama ve İzmir üzerinden Ayasuluğ gelmişti. Cüneyt Bey’in isyanını önledikten sonra başkent Edirne’ye dönüşünde, oğlu şehzade Mehmet’in vali bulunduğu Saruhan Sancağı’nı (Manisa) ziyaret etmesi ve antik çağlardan beri kullanılan Efes, Ayasuluğ, İzmir, Manisa, Akhisar, Kırkağaç, Bergama, Çanakkale yolunu kullanarak Edirne’ye ulaşması ve bu yolculuk sırasında da yukarıda anlatılanların gerçekleşmesi olasıdır. Zira daha sonraki yıllarda padişah Avrupa seferine çıkmıştır. Üstelik II. Muradı, sanatkarları ve ulemayı çok koruyan, kıymet bilir bir padişah olarak tanınır. Gerçekten de onun devrinde, ülkede fen ve dini bilimlerde birçok değer yetişmiştir. Pek kıymetli eserlerin yazılmasına ve çok sayıda ilim kurumlarının oluşmasında yardım ve desteği bilinmektedir. Şunu da ilave etmek gerekir ki, şiirleri ilk defa kayda geçirilen padişah İİ. Murat’tır.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
size="2">dan alıntıdır.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Alt 08 Şubat 2024, 07:43   #2
Çevrimiçi
# Forum Dedesi #
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Manisa Kırkağaç Tarihi Geçmişi




Her beldenin kendine göre bir özelliği ve ünü vardır be adamım.. Buranında kavunu pek meşhurdur inanmazsan araştır emi ...
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.

__________________
Yahudi mi dediniz? onlar yumurtalarini pisirmek icin dunyayi atese vermekten cekinmeyen LANETLILERDIR!!!
Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir.
 
Alıntı ile Cevapla

Alt 08 Şubat 2024, 09:09   #3
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Cevap: Manisa Kırkağaç Tarihi Geçmişi




Dedecan61 Nickli Üyeden Alıntı
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.
Her beldenin kendine göre bir özelliği ve ünü vardır be adamım.. Buranında kavunu pek meşhurdur inanmazsan araştır emi ...
Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Kırkağaç kavunu olsadaaa yesekkk: )) Teşekkür ediyorum bilgiler için üstad.

 
Alıntı ile Cevapla

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Manisa Akhisar Tarihi Geçmişi SpinoZi İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 2 08 Şubat 2024 09:16
Manisa Gördes Tarihi Geçmişi SpinoZi İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 0 08 Şubat 2024 06:53
Manisa Alaşehir Tarihi Geçmişi SpinoZi İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 0 08 Şubat 2024 06:42
Manisa Ahmetli Tarihi Geçmişi SpinoZi İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 0 08 Şubat 2024 06:34
Manisa Şehzadeler Tarihi Geçmişi SpinoZi İl ve İlçelerimizin Tarihçesi 0 08 Şubat 2024 06:32