18 Aralık 2011, 13:45 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak YARAN (YAREN) Anadolu Yâran’ını yani sohbet (muhabbet) âlemlerini anlatmaya geçmeden önce, bu sosyal müessese ile irtibatı olduğu bilinen Ahilik müessesesinden, İnsanların birbirlerine kuvvetle itimat etmeleri ve birbirlerini dil, din, ırk ve mezhep ayrımı gözetmeksizin sadece "kul", "insan" oldukları için sevmeleri gibi temel kaideler bilinir. Ahiliğin, bilinen altı şartı vardır. Bu altı şart, "açık" ve "kapalı" olmak üzere ikiye ayrılır. Açık olması gereken "alın, kalp ve kapı"dır. Ki, alın açıklığından, başkalarının yanında yüz karası bulunmamak, kalp açıklığından her insana sevgi beslemek, kapı açıklığından da kendisine yardım istemeye gelen ve muhtaç olan herkese kapısını açık tutmak kastedilir. Kapalı olması gerekenler ise "el, dil ve bel”dir. El'in kapalı olmasından kasıt, hiç kimsenin hak ve hukukuna tecavüz etmemek, dil'in kapalı olmasından kasıt, hiç bir kul hakkında kötü söz söylememek, dedikodu yapmamak, bel'in kapalı olmasından kasıt ise, hiçbir ferdin namusuna tecavüz etmemektir. Dil konusunda ayrıca, "sır saklamanın da şart olduğu" kastedilmektedir. Dede Korkut’tan alınan ve Çankırı’mızda atasözü olarak kullanılan: “ Kız anadan öğrenir sofra düzmeyi Oğlan babadan öğrenir, sohbet gezmeyi “ Yaren Orta Asya kökenli olup, özellikle Oğuz boylarında ve Uygur Türklerinde çok yaygındır. İslamiyet’in kabulü ile birlikte daha da anlam kazanarak, Ahilikle birleşip bütünlenmiştir. Yarenlik tam anlamıyla çok yönlü ve sosyal bir kurumdur. Millilik özelliği olan ve Türk’e has bir gelenekler zincirdir. Teşvik edilmesi şarttır. Yarenlikteki genel uygulanan kurallar; gelenekler, yargılama, sosyal, kültürel ve eğlence yönleriyle çok önemli ve emsalsiz unsurlardır. Sosyal değişme fazla uğramayan yöremizde bütün milli değerlerimizle birlikte, geleneklerimizde çok iyi bir şekilde yaşatılmaktadır. Türkler gezmeyi, eğlenmeyi, oynamayı ve müziği çok severler. Ama ne hikmetse müzik aleti çalma ve halk oyunları ihmal edilmiştir ki bu anlaşılmaz bir durumdur. Yarenlik bir esnaf ve sanatkârlar birliği olan Ahiliğin karşılığı olarak kullanılagelmiştir. Birçok mutasavvıfın ve onun müritlerinin Anadolu da yaptığı yaren sohbetleri ile irşat edilerek bu milli geleneği iyice kökleştirmişlerdir. Oğuzlar 24 boy olup, Hanlar hanı bir boya, Beylerbeyi de öbür boya mensuptur. Diğer 22 boyunda ayrı ayrı birer beyleri vardır. Bu beylerin toplantıları Oğuz Töresine göre yapılırdı. Her şölen diğer bir beyin otağında gerçekleştirilirdi. Hanlar hanının otağındaki toplantı çok muhteşem olup, dillerde destanlaşırdı. Dede Korkut'un söylediği gibi; ''Göller gibi kımız sağılır, dağlar gibi et yığılır, ozanlar gelir kopuz çalar, boy boylanır, soy, soylanırdı.'' O devirlerdeki hanlar hanı bugünkü '' Başağa'' yerine geçmektedir. Hak, Hukuk ve Adaletten ayrılmadığı müddetçe Başağa, yaren meclisinin tek hâkimidir. Meclisin 2.inci adamı '' Küçük Başağadır.” Yaren meclisinde her şey 24 Oğuz boyunu temsilen tek usul, tek kılıç, tek bayraktır. Ayrılık ve gayrılık asla olamaz. Her konuda birlikte hareket ederler. Yaren Meclisinde, kötülük ve art düşünce hayal bile olunamaz. Yar: Dost, sevgili, arkadaş ve tanıdıktır. Yaran: Sadık arkadaşlar, can dostlar, sevgililer, Yaren: En yakın arkadaş. Yarenlik: Muhabbet, dostluk, sohbet, şakalaşma, söyleşi, Yarenlik Etmek: Birlikte eğlenmek, muhabbet etmek v. s. Yaren Yemeği: Yarenliklerin bir arada yedikleri yemeklerdir. Bu yemekler yarenlikler arasında sıra ile de yenilen yemekler olabilir. Buna bazen sıra yemekleri de denilir. YARAN NEDİR? Sevgi ve kardeşlik hamurunun, birlik ve dayanışma potasında yoğrularak, İslam ahlak ve fazileti ile şekillenmesinden meydana gelen kişilerin belirli ilke ve kurallar üzerine inşa ettiği, özel mekânlarda yaşanan milli kültür mirasımızın bir müessesesi, Oğuzlardan günümüze ulaşan ilim ve irfan yuvası milli ahilik kuruluşudur. YÂRAN’IN KISA ÖZ GEÇMİŞİ: Yaran Oğuzlardan günümüze kadar çeşitli şekil değişiklikleri yaşayarak gelen, fakat özdeki temel ilke ve anlamları değişmeyen tarihi kültür mirasımızdır. Yaşayışları itibarı ile çok hareketli olan Oğuzların birbirlerine güç vermek, destek olmak ve sorunlarını çözümlemek gayesi ile belli zamanlarda belli boy beyliklerinde toplanarak meselelerini hallederek aynı zamanda yemekli eğlencelerde yaptıkları toplantıların günümüze yansımasıdır. Oğuzların Müslümanlığı kabul etmelerinden sonrada yine aynı şekilde yaşadıkları bilinmektedir. Kaşgarlı Mahmut'un Divan-ı Lügat'ü Türk'ünde 24 Oğuz boyundan bahis edilmekte olup, sadece 22 Oğuz boyunun adı verilmektedir. İlhanlı tarihçisi Reşüdüddin tarafından 24 boyun isimi ise tam olarak verilmiş olup, Selçuklu tarihçileri tarafından da doğrulanmıştır. Her bir yaran bir Oğuz beyini temsil etmektedir. Oğuzhan'ın 6 oğlundan bozoklar kolu ve boyları şöyledir. GÜNHAN OĞULLARI GÖKHAN OĞULLARI Kayı (Sağlam) Bayındır (Niğmeti bol yer) Bayat (Ekmeği bol) Beçene (Çalışkan) Karaevli (Kara çadırlı) Çavuldur (Ünü yaygın) Alkaravlı (Başarılı) Çepni (Savaşkan) YILDIZHAN OĞULLARI DENİZHAN OĞULLARI Yazır (Ülke hami ) Salur (Kılıncı iyi çalar) Döğer (Toplu olmak) Eymür (Zengin, gani) Dodurga (Hanlık yapmak) Ata-Yuntlu (İyi hayvanlı) Yaparlı (Yapıcı olmak) Üreyir (Düzen kurucu) AYHAN OĞULLARI DAĞHAN OĞULLARI Avşar (Çevik, Çaylak) Yiğdir (İyilik, Yiğitlik) Kızık (Kuvvetli) Büğdüz (Mütevazı) Bey-Dili (Aziz) Yiva (Üstün dereceli) Karkın (Doyuran aş) Kınık (Aziz) Daha sonraları Selçuklu ve Osmanlı döneminde bu dayanışma toplantıları şekil değiştirmiş, esnafların teşkilatlanmalarına da ışık tutmuş ve öncü olmuştur. Koydukları kurallarla toplumda kanunen yasak olmadığı halde, yayılması ahlak ve maneviyat açısından sakıncalı her şey yasaklanmıştır YARENLİĞİN İLKELERİ Yarenlikte vazgeçilmez İlkeler şunlardır. A- ) Açık olan İlkeller: 1- Alın 2- Kalp 3- Kapı B- ) Kapalı 0lan İlkeler: 1- El 2- Beden 3- Dil A grubundaki ilkeler; Alın açıklığı; başkalarının yanında yüz karası olmamayı, kalp açıklığı; hemen herkesle ayırım yapmadan muhabbet etmeyi, sevgi göstermeyi, düşkün ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi ve kapı açıklığı da; özellikle sofralarının cümle âleme açık olmasını ve yardıma muhtaç herkese ayırım yapmadan yardım etmeyi ifade eder. B grubundaki ilkeler ise; El, hiç kimsenin hakkına ve hukukuna tecavüz etmemeyi, Bel ise; uzak, yakın hiç kimsenin namusuna kem gözle bakmamayı, Dil ise; tanısın tanımasın hiçbir Allah kulu hakkında dedikodu yapmamak ve laf taşımamak, diline sahip çıkarak sır saklama ve kırıcı konuşmamanın çok önemli olduğunu vurgulamaktadır. Yaren Muhabbetleri kış aylarında daha yoğun bir şekilde yaşanmaktadır. Bilhassa Çankırı’mızın hemen her köyünde, beldesinde, ilçesinde ve merkezinde “Yaran Ocakları” yakılmaktadır. Yaren geleneği Türk Milli Kültürünün en zengin, en güzel ve en orijinal geleneğidir. Anadolu’daki yaren; çok boyutlu bir kültür yumağıdır. Bu eğlence, sosyal dayanışma, musiki ve edebiyat, eğitim, yardımlaşma gibi her birisi kendi başına birer değerler manzumesi olan bir kültür kesitidir. Türkiye'de ve Türklük Dünyasında Çankırı kadar yaran (yaren) geleneğini sürdüren hiçbir yer ve bölge yoktur. | |
|
18 Aralık 2011, 13:58 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak Sohbet Odaları: Çankırı yaran sohbetinin özel bir odası bulunur ve odaların planı tipik Çankırı mahalli ev mimarisi özelliğini taşımaktadır. Sohbet odasının tavanı işlemeli, şerbetlikleri sanat eseri olur. Sohbet odasına daracık bir koridordan geçilerek girilir. Oda, uzunca ve büyük bir salon halindedir. Sohbet odasına girilen kapının tam karşısında “ocak” bulunur. Ocağın üst tarafında “şerbetlik” denilen ve lambaların konulduğu yer vardır. Ocağın karşı tarafında ve koridorun solunda ikinci şerbetlik vardır.Buraya da yine lamba ve sigara ile içerisinde sigaraların yakılması için ateş bulunan küçük bir mangal konulur. Sohbet odasının sağında bir basamakla çıkılan "şahnişin" yahut "şahinci" denilen ve üzerinde makatlar (sedir) bulunan özel bir yer vardır. Burada çalgıcılar oturur. Odanın sol yanı sedirle döşenmiştir.Üst tarafında ise çok sayıda lamba, süslü tabak ve sahan gibi eşyaların konulmasına müsait özel bir yer bulunur. Görüldüğü gibi Çankırılılar sohbet odalarının oldukça süslü ve sanatlı bir şekilde döşenmesine özel itina göstermektedirler. Sohbet odalarının zevkli ve sanatkarane inşası yanında buralarda yapılan sohbet alemleri de tam bir zevk ve sanat şaheserleridir zaten. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Sohbet odasında 20-30, hatta 50 kadar gaz lambası yanar ve oda gözleri kamaştıracak derecede aydınlık tutulurdu.Şimdilerde aynı aydınlık, lamba yerine ampullerle sağlanmaktadır. Sohbetlere katılanlar, sohbete gelirken en temiz, en güzel elbiselerini giyerler. Her yer son derecede temiz olur. Ocak gürül gürül yanar. Ocağın sağ ve sol taraflarına yere "sevai-kutnu" minderler konulur ve buralara büyük ve küçük başağalar oturur. Sohbet odası, göze hitaben zengin ve çok çeşitli unsurları taşıyan sanat şaheseri durumundadır. Sohbete İlk Teşebbüs: Çankırı sohbetleri, mutlaka kış mevsiminde yapılır. Soğuk kış aylarında sohbet tertip etmek isteyen birkaç arkadaş bir araya gelirler ve bir sohbet alemi (teşkilatı) kurmak için sözleşirler. Bu arkadaşların hepsi aynı yaşta olurlar. Sohbetler, her yılın kış mevsiminde ve Aralık ayının 15'inde başlamak kaydı ile mevsim boyunca devam eder. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bir araya gelip teşkilatı kurmayı kararlaştıranlar, ilk önce Büyük Başağa ile küçük Başağa ve Yaran Kahyası'nı seçerler. Seçilen bu sohbet idarecilerinin onayı alınarak ta, diğer yaran ve bir de çavuş seçilir. Daha sonra çalgıcılar, sohbette yenilecek yemekler, yakılacak ışıklar tespit edilir. Yaran sayısı çavuş ve çalgıcılar hariç olmak üzere toplam 24 kişidir. Ki, bu sayının, 24 Oğuz Boyu'nu temsil ettiği söylenmektedir. Yaran'ın Vazifeleri: Sohbet teşkilatına katılacak olan herkese "yaran" denilir. Bunlar da üç yaş kısmına ayrılır. Bir kısmı 18-20 yaşlarındaki gençlerden, bir kısmı 30-35 yaşlarındakilerden, diğer kısmı da biraz daha yaşlılardan teşekkül eder. Son kısmı oluşturanların sayısı ise 5-6 kişiyi geçmez. Bunların vazifesi Büyük ve Küçük Başağaların gözcülüğünü yapmak olup, gençlerin başıboşluğuna meydan verilmemesini sağlamak ve her iki yaş grubunu da idare etmektir.Yani bunların vazifeleri bir bakıma sohbet meclisinin müşavere üyeleri olmaktır. Çünkü Başağalar meclisin işleyişini ellerinde tuttuklarından, birazcık baskı gösteren davranışları eğer gençlerin tahammül gücünün sınırını aşacak şekilde ise, son yaş grubuna dahil olanlar böyle durumlara müdahalede bulunabilirler. Buna rağmen, hiçbir yarandan da farkları yoktur. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Mecliste otururken yaş sırası esas olduğundan, yaşlılar Başağaların etrafında bulunurlar, en gençleri de en aşağıda oturur. Her yaran diğer yaranın gözcüsü, hepsinin baş gözcüsü de Başağadır. Yaranın bir "Yolsuz" durumu görülünce, suçlu olana ihtar ve tembih görevi Büyük ve Küçük Başağa’nındır. Eğer aksaklığı onlar görmezse, ihtar ve tembih görevi çavuşa düşer. Ve bu ihtarlara itaat etmek şarttır. Aksi taktirde ceza verilir. Yaran, mümkün olduğu kadar arkadaşlarının ceza almasını gerektirecek hareketlerden kaçınır. Hatta yarandan birisinin bir kabahat işlediğini bir diğeri görse bile Başağaların bu durumu görmemesi için elden gelen fedakarlık gösterilir. Çünkü cemiyet içinde ceza görmek çok ağır bir durumdur. Öyleki; bazı suçların cezası memleketten sürülmeye kadar vardırılır. Küçük Başağa, sohbetin güzel idaresine ve çalgıcıların yaranı şenlendirmek için her türlü maharetine, hal ve hareketine dikkat eder. Ocak sahipleri (sohbetin kurulduğu evin sahibi) ocak yaktıkları günün (sohbetin başladığı) akşamı, çalgıcılara yemek verir. Küçük Başağa akşama bir saat kala, yanında çavuş ve ocak sahibi olduğu halde eve gelir, noksanları tespit eder, gider. Akşam yemeğinde sadece ocak sahipleri bulunur. Yarandan ne bir kişi ve ne de başağalar bulunur. Şayet bulunacak olur iseler, ocak sahibi ve yemeğe gelenler de "erkan" edilir. Çünkü eşitliğin ihmal edilmemesi gerekir. İlk Adap: Ocak olduğu gece bütün yaran akşam ezanından bir saat sonraya kadar sohbet yapılacak eve gelmeye mecburdur. Eğer mazereti varsa biraz geç gelmesi gerekirse mutlaka Başağalardan birisine (genellikle Küçük Başağaya) bildirmesi lazımdır. Küçük Başağa yaranın hepsinden önce gelir ve yaran gelmeden bir kere daha eksiklikleri kontrol eder, varsa şayet,tamamlar. Her şey tamam olunca da köşesine diz çöküp oturur. Bu sırada çalgıcılar “Çuhacıoğlu Peşrevi” denilen peşrevi çalmaya başlarlar ki bu peşrev saatlerce de sürebilir. Peşrev çalınırken, yaran da yavaş yavaş gelmeye başlar. Yaranın geldiğini ocak sahibi veya çavuş, "Başağam, yaran geliyor.." diye yüksek sesle haber verir. Kapıdan içeriye giren her yaran, odanın ortasında ve odada bulunan herkese, sağ elini göğsüne koymak suretiyle "selamünaleyküm” diye yüksek sesle selam verir. Büyük Başağa da, aleykümselam karşılığı ile selamını alır. Yeni gelen yaran, boş bulduğu sedir veya minderlerden birine iki dizi üzerine oturur. Odaya Giriş: Yaran ilk defa içeriye girerken başağalar dahil olmak üzere, bütün yaran ayağa kalkar. Yaranın toplu halde içeri girmesi caiz değildir. Her yaran geldikçe biraz bekler, kapıyı vurur, içeriye haber verilir, ayağa kalkış ve selamlaşmadan sonra yerine oturur. En son yaran geldiğinde bile içerideki bütün yaran aynı şekilde ayağa kalkıp selamlaşırlar. Her yaran bu şekilde içeri girip oturduktan sonra, önce Büyük Başağa sonra da Küçük Başağa tarafındakiler ayrı ayrı “merhaba...efendi ağa..”derler. Bu merhabalar da sağ eller sol göğüs üzerine konularak yapılır. Gelen her yarana hemen bir kahve bir sigara ikram edilir. Kahve sigara ikramını yapan ocak sahibi veya çavuş, bu işi yaparken sol dizini yere koyup oturur vaziyeti alır Bu esnada bir başka yaran daha gelmiş ise, ayağa kalkmak gerektiğinden hemen iki kahve fincanı ve sigarayı yere koymak şarttır. Elinde kahve veya sigara ile ayağa kalkmak yasaktır. Bu şekilde bütün yaranın gelip yerini alması bir saat kadar sürer. Bu süre içinde herkes iki dizi üzerine oturur ve sakin bir şekilde peşrevi dinler, asla konuşmazlar. Yaranın sonu gelip, herkes tamam olduğu zaman Küçük Başağa Büyük Başağaya "başağam yaran tamam olmuştur" diye bağırarak haber verir. Her iki başağa arasındaki ocak devamlı surette yanar ve güğümler kaynar. Yaranın sayısına göre ocak sahibi tarafından fincan bulunması gerektiği için herkesin kahvesi aynı anda pişirilir, önce Büyük Başağaya sonra Küçük Başağaya ve sonra da Büyük ve Küçük Başağa tarafındaki yarana verilir. Bu kahve çalgıcılara verilmez. Kahve dağıtımı herkese yapıldıktan sonra bu durumu gözleyen Büyük Başağa fincanını ağzına götürür ve içmeye başlar. Dağıtım işleri tamamlanıncaya kadar kimse kahvesini içmez. Büyük Başağayı takiben Küçük Başağa ve sıra ile sağ ve sol taraftakiler birbirlerini takiben kahvesini içmeye başlarlar. Kahve içimi tamamlandıktan sonra yine aynı şekilde evvela Büyük ve Küçük Başağalar, sonra sağ ve sol taraftaki yaranlar fincanları iade ederler. Bu iş de yarım saat kadar sürer. Oturma Adabı: Kahve içildikten beş on dakika sonra küçük başağa büyük başağaya "Başağam, müsaade buyurunuz da biraz dizimizi kaldıralım" der ve Büyük Başağa da "münasiptir" diyerek sağ dizini kaldırır. Onu takiben Küçük Başağa ve sağ-sol taraftakiler ancak sağ dizlerini kaldırabilirler. Biraz sonra aynı şekilde sol dizleri için izin alınır ve sağ diz indirilip sol diz kaldırmaya müsaade edilir. Otururken ayak uzatmak, arkadaşına arkasını dönüp oturmak, bağdaş kurmak kesinlikle yasaktır.Yalnız, yoruldukça dizlerini veya yerlerini değiştirebilirler. Fakat yer değiştirmek için de her halükarda dışarıya çıkıp tekrar içeriye girerek boş bulduğu yere oturabilirler. Dışarı çıkmadan yer değiştirmek olmayacağı gibi çıkarken de arka arkaya çıkmak şarttır. Oturma merasimi sona erdiğinde, sazlar da peşrevi değiştirirler. Fasılalar başlar. Yaran içinde eğer musiki bilen varsa, bunların bir kaçına küçük başağa işaret eder, onlarda aynı merasimle dışarıya çıkarlar, tekrar gelir ve çalgıcıların oturduğu şahnişine geçerler. Şahnişinde oturmak birazcık serbest olduğu için bağdaş bile kurulabilir. Yaranın da katılması ile saz heyeti (eskiden gırnata, santur, keman, oniki telli saz, darbuka sonraları ut) tamam olur. Çalgıcıların sohbetine devamı süresi içinde para ile çalmak üzere sadece sohbet için seçilirler. Çalgıcılar o gece kesinlikle bir başka yere gidemezler. Şahnişine geçen yaranlar ancak ses çıkaran aletlerden zili, defi, kaşık, zilli maşa gibi aletlerini çalabilirler. Yarandan hiçbirisi, çalgıcıların sazlarını bilseler dahi çalmağa izin alamazlar. Çünkü kesin surette yasaktır. İlk Fasıl: Ses çıkaran çalgılardan çalmak üzere şahnişine geçen yaranın da katılması ile tamam olan çalgı takımı ilk olarak "akşam oldu" gibi çok gürültülü bir şarkıyı çalmaya başlar. Devam ile "Yüzüğümün allı pullu kaşı var", "Evlerinin önü çepçevre avlu", "Aşkın çakmağını sineme çaldın", "Sabahın seher vaktinde görebilsem yarimi", "Girdim yarin bahçesine", "Kalk gidelim Karataşa Üzüme” gibi türküler söylenir. Bu şarkı ve türküler gibi mahalli ve milli havalar, hemen hemen bir saat sürer. Bu esnada da ocak sahibinin ahbaplarından ve dostlarından oluşan misafirler de gelmeye başlar. Gelen misafirler şayet sohbet adap ve erkanını bilirse münasebetsiz durumlara rastlanmaz. Ocak sahibi tarafından başağaya haber verilerek veya başağa tarafından bizzat davet edilen bu misafirler iki kısımdır. Bir kısmı sadece kahve içmeğe davet edilir. Diğer bir kısmı ise sabah vaktine iki-üç saat kala yenilen yemeğe kadar ağırlanırlar. Misafirler: Misafirlerin sayısı sınırlı değildir. Ocak sahibi istediği kadar davet edebilir. Ama çoğunun gelmediği bilinir. Misafir sohbet yerine geldiğinde, dışarıda bulunanlarca çavuşa yahut ocak sahiplerinden birisine haber iletilir. Haberi olan içeri girer ve büyük Başağaya hitaben ve herkesin duyacağı şekilde "Başağa misafir geliyor" diye haber verir ve hemen misafirin yeri hazırlanır. Şayet misafirin oturacağı bir yer yoksa, yarandan bir kaçı dışarıya çıkarılır. Misafir odaya girişte, herkese hitaben, elini göğsüne koyarak "selamünaleyküm" diye selam verir. Bu sırada bütün yaran ayağa kalkar ve sadece yaranbaşı "aleykümselam" diye selamı alır. Misafir boş bir yere oturur. Hemen büyük başağa ve sonra küçük başağa tarafından başlayarak sağ ve sol taraftakiler sıra ile "merhaba" derler. Ardından, hemen sigara ve kahve ikram edilir. Yaran dan birisi misafiri hemen söze tutar, misafirin sohbet odasındaki noksan vaziyetleri tespit etmesine fırsat vermez. Şayet misafir, kazara tanımadığı birisinin yanına oturmuş ise o kişi hemen kalkıp dışarı çıkar. Tanıdığı birisi gelip oturur ve lafa tutar. Misafir öyle meşgul edilir ki bir yandan sazların türlü nağmeleri, bir yandan edilen lafların etkisiyle misafir ayrıldığı zaman bir tatlı hayalden öte hiçbir şey hatırlayamaz. "Kalk Git" Kahvesi: Saz faslı devam ederken, bitiş zamanını yaranbaşı veya küçük başağanın verdiği bir işaret tayin eder. Ve hemen misafire "kalk git kahvesi" denilen kahve verilir. Misafir kahvesini içince kalkar ve merasimle uğurlanır. Eğer misafir kahveyi içince kalkmaz ise, bu defa küllü bir kahve verilir. Kül boğazını gıcıklayacağı ve öksürteceği için, öksüren bir kimse de cemiyet içinde duramayacağından mecburen kalkar. Daha da gitmez ise misafirin ayakkabıları önüne getirilir. Şayet yine kalkmayı akıl etmez direnir ise kolundan tutup kapı dışarı edilir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Misafir eğer hürmet gösterilen bir zat ise saz takımı uğurlama sırasında "Cezayir Marşı”nı çalar. Orta Oyunları: Kahve misafirleri uğurlandıktan sonra kapılar kilitlenir, kapı dışına asılmış olan fenerler içeri alınır (şimdi dışarıdaki lambalar söndürülür) artık misafir kabul edilmez ve orta oyunları başlar Orta oyunlarına "yemek misafirleri" de katılabilir. Bu oyunların başlıcaları şunlardır. 1- Tura oyunu 2- Şildir şip 3- Yüksük oyunu 4- Samıt (samut, samt) oyunu Tura oyunu oynanırken, önce bir tura yapılır, Büyük Başağının önüne konulur. Büyük Başağa bir beyit söyleyerek Küçük Başağanın ellerine turayı hafif hafif vurur. Küçük Başağa da aynı şekilde yaranın en yaşlısına vurur ve bu şekilde seslice beyitler ve o anda düzülen tekerlemeler söylenerek devam eder. Bu şekilde vakit geçerken bir el şamdanına mum dikilir ve orta yere konulur. Herkes bu mumun etrafına halka olur diz üstü oturur. Ebe ne yaparsa herkes aynısını yapmaya mecburdur. Oyun yanıltma ve şaşırtmalar üzerine kurulmuştur. Yanılan veya ebenin yaptığını yapamayanlar cezalandırılır. Cezaların mahiyeti de genellikle kalkıp oynamaktan ibarettir. Bu sebeple sohbet yaranı mahalli oyunları bilmek zorundadır. Bu mecburiyet sebebiyle Çankırı mahalli oyunlarının herkes tarafından bilinerek yaşatılması sağlanmaktadır. Ceza alanların oynamaları bütün yaranın yanılması tamamlanınca başlar. Oyunlar tamamen mahalli oyunlardır. Bazıları şunlardır. "Kömür gözlüm” "Mahi" "Genç Osman" "Kavağın dalın budadım yoluna canlar adadım"... gibi. Oynamalar tamam olunca tekrar oturulur ve oyunlara devam edilir. En önemli oyunlardan birisi hiç şüphesiz ki "Şildir şıp" oyunudur. Yine aynı derecede önemli olan diğer oyun ise "Samut" oyunudur ki bu oyuna girenler kayıtsız şartsız ebeye iradelerini teslim ederler. Ebe ne yaparsa aynısını yaparlar. Oyuncular birbirlerini çok şiddetli tokatlarlar. Hatta soyunup bir don ile kaldıkları olur. Yüzlerine karalar çalarlar. Soğuk kış gecelerinde kar altında kalırlar, eksi 15-20 derecede soğuk sulara girerler, yıkanırlar, sırtlarına buzlar yüklerler. Bu halde iken diğer sohbet ocaklarına giderler. Samut oyunu birkaç saat devam edebilmektedir. Yüzük oyunu, diğerlerine nazaran daha tipik bir özellik taşır. Yaran bu oyunda iki tarafa ayrılır. Bir tarafa Büyük Başağa, diğer tarafa da Küçük Başağa başkanlık eder. Ortaya 11 parça mendil atılır. İyi yüzük saklayanlardan birisi bir tarafın önünde yüzüğü saklar. Sakladığı mendil ya ilk defada yahut en son kaldırılmalıdır. Yüzüğü saklayanda maharet olduğu kadar, bulabilende de üstün bir zeka ve dikkat gerekir. Oyun, ellibir sayısında biter. Fakat saatlerce devam eder. Bir tarafın sayısı 26'yi geçince, öbür tarafa hücuma geçer. Hücum edenlerin eziyeti çok olur. Oyunlardan Sonra: Bu oyunlardan sonra Küçük Başağanın teklifi ile herkes yerine oturur, kahveler içilir. Bu esnada yarandan sesi güzel olanlar sadece saz ve tef eşliliğinde genellikle Mısır'ın Napolyon tarafından işgalini anlatan tarihi türkü, Sivastopol, Osmanlı-Rus Harbi, Kozanoğlu, Şam Hadisesi, 1312 Yunan Seferi, Sultan Aziz'e ait türküler ve Köroğlu gibi ezgiler söylerler. Bazen de kalın sesli bir yaran ile ince sesli bir yaran tarafından Arzu ile Kamber de söylenir. Artık sabah yaklaşmak üzeredir. Ve son fasıl da saba makamında yapılır. Bu fasıl gazel, beyit koşma, kalenderi ve müstezatlardan ibarettir. Daha sonra yemek hazırlanmış olduğu için Küçük Başağa Büyük Başağaya yemeğin hazır olduğunu yüksek sesle duyurur. Merasimle eller yıkanır, sofra bezleri serilir ve herkes sofraya oturur. Yemekten önce gelmiş geçmiş yaranların ruhları için "fatiha" okunur. Yemekte pilav ortaya konulduğu zaman büyük Başağa çavuşa "Yollumuz yolsuzumuz var mı?" diye sorar. Çavuş da “Adettir başağam.” diye cevap verir. Bazen suçlunun önüne pilav içine kaşık dikilir. Suçlu bu vaziyet karşısında zor dakikalar yaşar. Yemek bittikten sonra tekrar aynı merasim ile eller yıkanır, herkes yerine oturur. Kahveler pişerken, yaranın en yaşlısı herkese bir yemek ismi verir. Sonra Büyük Başağa bu isimleri söyleyerek sahiplerini kaldırır, oturtur. Sonunda birisi Büyük Başağanın yemek ismini söyler. Büyük Başağa da "Bütün yarana kalktım" diyerek herkesi ayağa kaldırır, sonra oturtur. Bu böyle bir kaç defa tekrar eder ve böylece yemeğin hazmı yapılmış olur. Arap Verme Usulü: Sohbette zilli maşa ile tefin ismi "Arap'tır. Bunlar, ortalığa, yani herkese aittir. Ocak kimde ise, yani sohbetin yapılacağı oda sırası kimde ise bunlar bütün hafta boyunca onda kalır. Çavuş, elinde uzun bir şamdan ile öne dikilir, Büyük Başağanın önüne gelir. 12 telli saz, gırnata, keman, tef, zilli maşa ve kaşıktan oluşan saz takımı çalıp söylemeye başlar: Fakirim geldi meydane Elinde gül dane dane Başağam izin kime İç ağam afiyet olsun Sohbetin mübarek olsun Yeniçeri yeniçeri Belinde gümüş hançeri ..... Ağa al arabı gir içeri İç ağam afiyet olşsun Paşam sohbetin mübarek olsun Başına bağlıyor astar Başağam cemalin göster Yaran sohbetin ister İç ağam afiyet olsun Paşam sohbetin mübarek olsun Kalk gidelim bizim bağa Selam verelim sağa sola Yaran başı, izin kime? İç ağam afiyet olsun Et padişahım sohbetin kutlu olsun Ardından, yarandan sırasını geçiren ile, sırası gelen ocak sahipleri Küçük Başağanın önüne gelince bir halka çevirerek otururlar. İki de kahve pişer. Şamdan da ortaya konulur (şimdi şamdan yoktur). Hep bir ağızdan şunlar söylenir. Hacı hacı canım hacı yar malım yar Başındadır altın tacı ah ağam ah Sohbet tatlı sonu acı İç paşam sohbetin şen olsun "İç paşam" derken kahve yeni ocak sahibine uzatılır, geri çekilir, sonra tekrar uzatılır verilir. Arkasından, sohbetin eziyeti ve ağır olduğuna dikkat çekilen nasihatleri dile getiren ezgiler okunur. Burada yemeklerin çok nefis olması gerektiğine dikkat çekilir. Bir sonraki ocağı yakacak olan ev sahibine arap verilir ve bunların iyi muhafaza edilmesini nasihat eden şu türkü söylenir. Arap seni gezdirirler areyi areyi Yazarlar aklar üstüne karayı ... ağa yaptı savdı sırayı Et paşam sohbetin sırandan kalma Arap seni beslesinler bal ile Dört yanını sarsınlar gül ile Edep ile erkan ile yol ile Et paşam sohbetin, sırandan kalma Çavuş ağa davet eder getirir Kadir mevlam eksiğini yetiri Başağalar her işleri bitirir Et paşam sohbetin, sırandan kalma Bu esnada kahveler verilir. En son olarak ta şu beyit söylenir: Git çarşuya yağın acısın alma Akşama kadayıf geceye helva.. Bütün bu deyişler ile ocak sahibine vazifeleri teker teker sıralanmış ve sayılmıştır. Evinin sağlam olması, baş ağaların her türlü zorlukları halletmesi, edep erkan dairesinde ocakların yakılması, hatta pilav yağının bile acı olmaması gerektiğini sıkı sıkı tembihlemiştir. Muhakeme Usulleri: Çalgıcılar da dahil olmak üzere yemek misafirleri giderler. Bunları küçük Başağa kapıya kadar uğurlar. Odada yarandan ve çavuştan başka kimse kalmaz. Perdeler iner, kapılar kilitlenir, hatta dinleyen var mıdır diye dışarısı iyice gözetlenir. Çünkü artık yaranın "sır" saatleri başlamıştır. Muhakemenin son derece gizli tutulmasına bilhassa dikkat edilir. Daha beş on dakika önce neşeli kahkahalar atılan sohbet odasına ani bir sakinlik ve sessizlik çöker. Suçluların benizleri uçmuş haldedir. Şayet o hafta hiç suçlu (yolsuz) yok ise bir aşr-ı şerif okunur, gelmiş geçmiş yaranın ruhlarına fatiha çekilir. Geçen bir hafta içinde yarandan birisi hata işlemiş ise (mesela sarhoşluk, fahişeye gitmek, arkadaşlarına karşı edepsiz davranışta bulunmak... gibi) bunu bilen gören varsa muhatap olan var ise hemen ayağa kalkar. Arkası kapıya yüzü ocağa dönük olarak kapıya gider, sonra gelir ve Büyük Başağaya eğilerek selam verir. İki diz üzerine çöker, meydanda oturur. Büyük Başağa: "-Ne dileğin var... ağa?" diye sorar. O da "... ağadan davacıyım " der demez, adı anılan hemen ayağa kalkar ve evvelki yaptığı hareketlerin aynısını tekrarlayarak, davacının sol tarafına iki diz üzerine oturur. Davacı olan şahıs davasını açıklar. Gerekirse şahitler dinlenir. Suç sabit olduğu takdirde, Büyük Başağaya hitaben "-başağa, ne diyorsunuz" diye sorar.Küçük Başağa da "-Madem ki bu işi .... ağa yapmış yolsuzdur ve erkanı lazım gelir" diye mütalaasını açıklar. Büyük Başağa, önce kendi tarafındakilere, sonra da Küçük Başağa tarafındakilere sorar. Kimisi lehte, kimisi aleyhte iddia ve beyanı onayladıktan sonra, ekseriyetle veya ittifak ile yargılanan şahsın masumiyetine veya mahkumiyetine karar verilir. Hüküm Büyük Başağa tarafından ilgiliye “yolsuzluğunuz görülmemiştir” veya "..... sen bu işi işlediğinden dolayı erkansın.." diye tebliğ edilir. Karar kesin olup itiraz söz konusu değildir. Davacı kalkar evvelki yerine, yolsuz çıkan da şahnişine oturur. Yolsuz çıkanın dostlarından birisi şahnişine geçerek "Yolun açmaya beni vekil ettin mi?" diye sorar O da "Vekilimsin" der. Vekil de evvelkilerin merasimini aynen tekrar ederek, Başağanın huzuruna diz çöker oturur: "-Başağa ... ağanın yolunu açacağım.. Her ne emrederseniz yapacağım" der. Başağa da Küçük Başağaya "... ağanın yolunu açalım, filan gün bütün yaranı hamama götürsün, tıraş ettirsin, hamamda yağlı yedirsin, çalgı getirsin, akşam da evine götürsün.. Yarana takım yemeği yedirsin, gece yemeği de versin..." diyerek çok ağır bir ceza hükmü verir. Yapmazsa şayet, sohbetten ihraç memleketten ihraçtan daha ağır bir cezadır. Çünkü "sen iyi bir adam olsaydın, sohbetten kovulmazdın" şeklinde insanın değerlendirmesi yapılır... Hatta, bu yüzden memleketi kendi isteğiyle terk edip gitmek zorunda kalanların bile olduğu anlatılır. Öyle ki bu tür cezaların getirdiği sosyal bir nizam ahengi vardır ve her yaranın en ufak bir kötülük yapmaktan daima kaçınır. Şayet elinde olmayarak yapmış olsa dahi, sohbete intikal etmemesine azami dikkat gösterirler. Şayet, cezalının cezası hafif ise Küçük Başağa: "-Başağa, hamamı bağışlayınız" ricasında bulunur. O da etrafına danışır ve uzun süren mütalaadan sonra ceza, bir defaya mahsus olmak üzere affedilirdi. Şayet suçlu biraz serkeş ise yolunu açmazlar; ta ki yolunu açıncaya kadar ne dava eder, ne de kendisinden dava olunur ne de müzakereye iştirak ederdi. Her müzakerede yaran diz çöktüğü zaman bu da şahnişine geçer, yalnızca muhakemeyi dinler. Eskiden yolu açılıncaya kadar ocak ta vermezler, ocağa da davet edilmezmiş... Başağaların Muhakemesi: Başağaların erkanı, çok zaman yaran üzerindeki hak riyasetini hakkıyla yerine getirememesinden, yaranın herhangi bir ferdinin şerefine lakayt kalmasından, yani yaranın ilk gelişinde ayağa kalkmamak, "merhaba" dememek, umum kahvelerini yaranın tamamı almadan içmek, yarana karşı dürüst hareket etmemek, misafirlere kayıtsız kalmak gibi hallerinden kaynaklanır. Eğer Başağalar dan birisi yolsuzluk yapar ise, hakkında aynı şekilde dava açılır. Aynı akıbetler Başağalar için de geçerli olur. Mahkemede tarafsız hareket etmezlerse, yahut müşterek suç sahibi bulunursa, her ikisine de dava açılır. Bu davayı aralarında reissiz hallederler. Eğer yaran hükmüne başağalar itiraz ederlerse, o sırada memlekette kaç tane yaran varsa, bunların en yaşlı Büyük Başağalarına, mahkum başağalar yaranın haksızlığından dava ederler. Böyle davalarda başağaların ikisinin de mahkum olması şarttır. Yalnız, Küçük Başağa ise Büyük Başağa; Büyük Başağa ise, Küçük Başağa dışarıya duyurmaksızın davayı halleder. Dava olunan başağa o sene ne kadar sohbet varsa onların büyük ve küçük başağalarını bir yerde toplar, mahkum başağaların yaranına haber gönderirler. Onlardan davacılarla beraber 7-8 yaran da dinleyici sıfatı ile beklerler. Mahkum başağalar dertlerini yeni heyete arz eder, onlar da olayı tetkik ederler. Yaran yolsuz ise yaranın tamamı, yaranın tamamı haklı ise başağalar yolsuz çıkar (erkan ederler). Bu erkanı mahkum başağalar kabul ederler ise taraflarından vekil gönderirler. Bu vekillerin taahhütleri ile yaranın yeniden hükmedeceği cezayı gelecek ocağa kadar yerine getirirler. Sonra da sohbet mevkilerine geçer otururlar. Davalı başağalar müşterek başağaların verdiği hükmü kabul etmezlerse, Esnaf teşkilatının reisi olan Ahi Baba'ya müracaat ederler idi. Ahi Baba'nın verdiği hüküm kati ve hüküm de "yollu" yahut "yolsuz" diye neticelenirdi. Şimdilerde Ahi Baba olmadığı için davalar bu derece uzatılmamaktadır. Yarandan Evlenenler Olur İse: Yarandan birisi evleniyorsa, baş donanma gecenin canlılığı, güveyi gezdirmesi yarana aittir. Düğün yanaştığı vakit evlenen zengin ise yaran ve evlenen fazla masraf eder. Başdonanması gecesi hizmet ve damadı eğlendirmek yarana ait olduğundan, gerek başağalar, gerek yaran canı gönülden çalışır, her hizmeti hallederler. 25 kişilik yaran ekibi, kayıtsız şartsız damadın emrindedir. Baş donanma gecesi sabaha kadar yaran ayrılmaz, ertesi gün hamamda yine aynı şekilde beraberdirler. Hamamdan sonra da beraber gezerler, gerdeğe kadar ayrılmazlar. Başağaların Ocak Yakması: Başağaların yaran üzerindeki fiili tesirleri sohbetin bitimine kadar devam ettiği gibi bazen de senelerce sürer. Haklarında ömür boyu bir hürmet beslenir. 25 kişilik yaran heyetinden ikisi başağalığa, ikisi başağa yamaklığına, üçü çalgıya ayrılır ki son beşi ocak yakmaz. Sadece çalgıcıların ücretini öderler. Çalgıcılar sohbet sonuna kadar tutulur. Yedi kişi bu şekilde ayrılınca, geriye kalan on sekiz kişi dokuz hafta, iki hafta da başağalarınki olmak üzere sohbet onbir hafta devam etmiş olur. Küçük Başağanın sırası gelince: Küçük Başağaya ocak yakma sırası gelince, bütün yaranı hamama götürmek, tıraş ettirmek, hamamda yağlı yedirmek, çalgı ile gezdirmek, akşam ve gece takım yemeği vermek şarttır. Önceden aralarında "fazla masraf yaptırmamak" sözü verilmiş ise, o gün öteden beri oturdukları yerde toplanırlar. Tıraş olurlar, hamam ve diğer masraflar yapılmaz. Büyük kısmı mor fesleri üzerine allı yemeni sararlar. Al renkli kumaşlardan mintan giyerler. Bellerine de Acem ve Trablus şalvarı sararlar. Bacaklarında zıpka, sırtlarında cepken olduğu halde ikişer ikişer dizilerek yollarını çarşıya tesadüf ettirmek suretiyle "Kuşhaneye" çıkarlar. Orada gırnata ile şen havalar çalıp, türküler çağırarak eğlenirler ve daha sonra ocak evine gelirler. Sıra Büyük Başağada ise: Büyük Başağaların ocağında da aynı hareketler yapılır. Küçük Başağa ne yaptı ise Büyük Başağa da bunun iki mislini yapar. Sona Doğru: Sıra küçük Başağaya gelince, dava usulleri kalkar. Artık cezalar yoktur. Fakat üç ay devamlı bir harekete alışmış olan bir şahıs tabi ki bir günde huyunu değiştiremeyeceğinden, dışarıya karşı mahcup olmamak için bu üç aylık disiplinin tesiri tabii bir müddet daha muhafaza ederler. Artık kendilerine serbestlik verilmiş iken dahi eski disiplini bozamazlar, bozmak isteyen olsa bile hemen önüne geçerler. O gecelerde birbirlerine karşı daha şen ve bağlı bulunurlar. Son Geceleri, Veda: Sohbetin son gecesi olan Büyük Başağanın ocağında aynı tertip üzerinde hareket edilir, gece yemeğinden sonra (bu yemek hemen hemen sabah ezanına yakın verilir) misafir kalmaz. Sadece yaran ve çalgıcılar kalır. O sırada herkes ayağa kalkar. Sazlar Cezayir Marşı'nı vurur. Bu marş Çankırı'da hüzün ve matem ifade eder. Ayrılık gecesi olduğu için yaranda bir hüzün başlar. Marşı ayakta dinlerler. Bu sırada Küçük Başağa yerinden ayrılarak Büyük Başağanın önüne çöker. İki elini öper. Büyük Başağa da onu alnından öperek kucaklaşırlar. Küçük Başağa yerine çekilir. Büyük ve küçük Başağa tarafındaki yaran sıra ile büyük ve küçük başağaların elini öper ve kucaklaşırlar. Sonra birbirlerini öperek kucaklaşır veda merasimi yaparlar. Cezayir Marşı'nın hüzünlü havasının uyandırdığı ve ayrılığın verdiği tesirle zayıf kalpli olanlar ağlamaya başlarlar. Bunu takiben, hepsi birden ağlamaya başlarlar. Sohbetin Son Buluşu: Doksan gün gibi uzun bir müddet başağaların baba şefkati ile yaranı idare etmeleri ve yaranın kardeş muhabbeti, gece-gündüz bir arada bulunmaları ruhlara derin tesirler bırakacağı için bu ayrılık herhalde matem havası içinde gerçekleşir. Bu şekilde veda merasimi biter bitmez doksan gün hizmetlerinde bulunan çavuşağa gelir, cümlesinin ellerini öper. Çalgı da marşı keser ve sıraya girerler. Başağa birer kahve ısmarlar. Sohbet esnasında geçirdikleri günleri anmakla, sağ olurlarsa gelecek sene yine bu şekilde sohbet yiyeceklerini ve şimdiye kadar olduğu gibi, bundan sonra birbirleriyle kardaş gibi görüşüp sevişmelerini ve birbirlerinden dava esnasında kırılanlar var ise haklarını helal etmelerini isterler. Bu nasihat devresini de takiben, bir “Aşr-ı Şerif” okunur, "Fatiha" çekildikten sonra, sohbet son bulur. |
|
18 Aralık 2011, 14:12 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak Yaran meclislerinde icra edilen bütün sarki ve türkülerin tamami ilimize ait parçalardir bunlarin kendilerine göre ayri ayri çalinip söylenme ve oynanma sekilleri vardir bunlari kisim kisim belirli basliklar altinda toplamak mümkündür. AKSAM HAVALARI Bu havalar yaran meclisi toplanip selamlasma ve kahve içiminden sonra ocagin açilmasiyla baslanarak söylenir.Sesi güzel yaranlar çavus tarafindan kaldirilir bu yaranlar yüzleri yaranlara dönük olarak yere iki diz üzeri yan yana çökerler sazende ve yaranlarinda eslik etmesi ile iki yana yaylanarak ve el çirparak söylenir: Ah yine aksam oldu Ezan sesi var Dost sabah olmayinca kapi açilmaz Ayva dibi serin olur yatmaya Karatas Karsida harar durur Samsun iskele basi MAHALLI OYUN HAVALARI Bu oyunlar degisik figür ve tarzlarda oynanan estetik içerikli oyunlardir Çarsilardan üç mum aldim yakmaya Kahve yemenden gelir Kömür gözlüm Mahim Duvara vurdum kazmayi ( üç ayak) Mineler Ark altinda bendim var Fatmam Kürdün kizi Bir gömlek giyer kisarak Genç Osman Kaleden kaleye sahin uçurdum DAHA HIZLI SÖYLENEN VE OYNANAN OYUNLAR Bu oyunlarda serbest sekilde oynanan kesin yapilmasi gereken figürleri olmayan herkesin degisik sekillerde oynaya bildigi oyunlardir. Imaret Yildiz Tepe tarla Askinla perisan yari görünce Çira çattim yanmadi Hanci Osman Fadimem Merdiven altinda bir lira buldum Yas kiremitten su damlar Bahçelerde pirasa Sol yüce dagdan bir yol asar Su gelir millendiri Mese meseye benzer Bulguru kaynatirlar Kaynana Affe Güllü Kahveci OTURAK HAVALARI Bu havalarda çay, kahve içerken oyun aralarinda yaranlar dinlenirken mahalli oyunlarin aralarinda sazende tarafindan çalinip söylenir yaranlarda eslik ederler. Iki geyik bir dereden su içer Binbasinin adi Halim Atimi bagladim ben bir meseye Aksam oldu pencereye aller gerildi. Yüzügümün allida pullu kasi var. ORTA OYUNLARI Bu orta oyunlari Çankiri merkez de ve köylerinde ayni veya degisik adlarla oynanir her oyunun bir oynanma sekli vardır |
|
18 Aralık 2011, 14:25 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak Belli yaş gurubundan arkadaşlar bir araya gelerek bu sene yenecek yaran için sözleşirler ve kendi yaş gruplarından 25 arkadaşı tamamlayınca bir büyük Başağa, bir Küçük Başağa ve bir Yaran Reisi seçerler. Bu arkadaşlar hali vakti ocak yaymaya elverişli olmayan fakat yarana gönül vermiş çevik becerikli bir kişiyi de Yaran Çavuşu seçerler. Böylece yaran teşekkül etmiş olur. BÜYÜKBAŞAĞA Bayındır Boyu'nun beyini temsil eder. Hali vakti yerinde, idareciliği üstün seviyede yaşça yaranın hemen hemen en büyüğüdür ve yaranın da en büyük idarecisi ve söz sahibidir. KÜÇÜKBAŞAĞA Kayı Boyu'nu temsil eder. Hali vakti yarandan iyi olan idarecilikte Büyükbaşağa'dan sonra söz sahibi olan yaranın ikinci büyük idarecisidir. YARAN REİSİ Dedekorkut'un da boyu olan Bayat Boyu'nu temsil eder. Söz ve sohbetine itibar edilen yaşça büyük, Başağalar'dan sonra yarende söz sahibi olan idarecilerdir. YARANLAR Her biri bir Oğuz beyi temsilcisidir. YARAN ÇAVUŞU yarana gönül vermiş fakat maddi imkânları sınırlı olduğu için ocak yakamayan becerikli ve çevik bir kişidir. Yaranın bütün hizmetlerini yerine getirir. Başağa müsaade etmedikçe Çavuş oyunlara katılmaz veya yarana tura bile vuramaz. Fakat sürekli yaranla iç içe olduğundan yaranlardan da ayrı tutulmaz. Yapmış olduğu bu hizmetler Başağalar tarafından ödüllendirilir, çavuş un haklarının helalliği dilenir. Sazendeler yaran değildir. Para karşılığında hizmet eder, kendilerine ayrılan bölümde (Şahnişi) icra-i sanat ederler. Başağalar izin vermedikçe oyunlara katılmaz ve muhakeme sırasında odada bulunamazlar. YARAN EVİ'NİN TANZİMİ Ocak yakılacaklar Köy odasında yapılır. Buraya köydeki ve Çankırı ve dışarıdan teşrif edenler katılırlar, Yaran odasının duvarları ve yerleri halı ile kaplıdır. Dışarı penceresi varsa bile kapalı bulundurulur. Girişte odanın tam karşı ortasında temsili de olsa bir ocak bulunur. Bu ocağın sağ tarafı Büyükbaş ağa’ya sol tarafı ise Küçükbaşağa'ya aittir. Ocak bulunmayan mekânlarda ocak yakılıyor ise Büyük ve Küçükbaşağaların bir adım önlerinde ayaklı şamdanlardan ocak boyunca yanan mumlarla sembolize edilir. Yaran odasının üç tarafında sedir veya divanlar yerleştirilir. Bunların üzerine şilte, minder veya günümüzde olduğu gibi sünger yataklar konulur. Üzerlerine gene halılar döşenir. Yaslanılacak kısımlara da bindallı işlemeli veya halı kaplamalı hasır yastıklar konulur. Başağaların oturduğu yer diğer yaranlardan biraz daha yüksekçedir. Üst üste iki üç minder konulur ve yaslanılacak kısımlara işlemeli büyük yastıklar takviye edilir. Odanın ve yaranın tertip ve düzeninden Küçükbaşağa sorumludur. Küçükbaşağa bütün yarandan önce bu eve gelir eksiklikleri varsa tamamlatır. Sazendeler ise kapıya yakın ve rahat oturabilecekleri bir şekilde oturtulurlar. Oturma düzeninde ise yarana uymazlar, fakat aykırı oturmazlar. YARAN'IN GİYİMİ Yaranların misafirlerden ayırt edilebilmeleri için hemen her dönemde tek tip bir kıyafet uygun görülmüş olup atalarımız tarafından milli kıyafette diye bileceğimiz bir giyim tarzı seçilmiştir ayakta beyaz yün çorap pantolon yerine giyilen sim veya sırma işlemeli arka tarafı körüklü bir zıvga üzerine de içlikte denilen yakasız renkli gömlek zıvga üzerine bele sarılan püskülleri bir taraftan sarkan uzun bir kuşak, bunların üzeri ne giyilen sim veya sırma işlemeli cepken başa giyilen fes boyuna veya fes üzerine bağlanan poşudan oluşmuştur. Ne var ki günümüzde bu kıyafetleri temin etmek çok pahalı ve meşakkatli olduğu için beyaz çorap, siyah pantolon beyaz gömlek, kırmızı kravat renkli veya siyah yelek olan bir giyim tarzı uygulanmaktadır bu uygulamalar genelde yenilen yaranlarda daha çok göze çarpar ve her yaranında içlik, cepken, zıvga, kuşak ve poşudan oluşan bir mahalli kıyafetine bulunur bu kıyafetleri özel gün ve gecelerde veya reis, Küçükbaşağa, Büyükbaşağa ocaklarında giyerler .Köylerde ve kazalarda yakılan yaran ocaklarında maddi imkansızlıklar nedeni ile Maalesef bu uygulama yapılamamaktadır ancak gönlümüz onlarında bu şekilde giyine bilmelerinden yanadır. YARAN ORTA OYUNLARI OYUNUN ADI NASIL OYNANDIĞI (AÇIKLAMASI) Oyunların başı giriş MUM DİBİ OYUNU Çavuş Başağalardan aldığı direktifler doğrultusunda orta oyunu oynayacakları belirler ve tura ile oyuncuların önlerine yere vurur bu kişiler bilirki çavuş seslendiği zaman oyuna çıkacaklardır.Çavuş yüksek sesle oyunların başı giriş diye seslenir,oyuncular hemen odanın ortasında daire şeklinde yere iki diz üstü otururlar.Her oyunun bir sevk ve idarecisi vardır genelde buna ebe denilir.Orta oyunlarına yaranlar dışında misafir agalarda katılabilir veya misafir agalarda oyun çıkarabilir ancak buda Başağaların izni ile mümkündür.Artık orta oyunları başlamıştır,ebe oyunculara ellerini kullanarak benim yaptığımı yapacaksınız der,ortaya bir şamdan konulur ve oyunların başı giriş diye seslenerek elini şamdana doğru uzatır bütün oyuncularda ebenin yaptığını yaparlar sonra ebe çıkş diye seslenir ve elini geri çeker bu hareketleri tekar ederek oyuncuları hem yanıltmaya çalışır hemde diğer oyunlara hazılıklı olmalarına yardımcı olmuş olur.Ebe girmeyiş veya çıkmayış gibi yanlış terimler kullanarak oyuncuları yanıltır yanılan oyuncuların ellerine tura ile vurularak veya hayvan taklitleri yaptırılarak cezalandırılırlar.Ebe oyuncuların artık diğer oyunlara hazır olduğunu anlarsa hemen oyunu değiştirir.Aynı oyunun devamında oynanan ve birbirine benzeyen mum dibi oyununa geçer,bu oyundada masat yanıltmaya yöneliktir ve oyuncular ebenin yaptığını ilk tarif ettiğindeki yapmak zorundadır.Ebe mum dibi der ve elini şamdanın altına uzatır,sonra sırası ile yukarı doru elini kaldırarak mum ortası der,biraz daha kaldırır mum üstü der,biraz daha kaldırır leke çanağı der,biraz daha kaldırır fitili der,biraz daha kaldırır alevi der,biraz daha kaldırır dumanı der ve en son olarak elini havayaya kaldırır uçucu kuşlardan birinin adını söyleyerek uçtu uçtu kuş uçtu der.Bu oyunu tekrar başa dönerek yeniden sıralar kendisi sıralamada bilerek hata yapar(örneğin mum gibi der,sıra atlar veya uçtu uçtu evlek uçtu der) fakat oyuncular bu hatayı yaparsa cezalandırılırlar.Maksat hep birlikte hoşca vakit geçirmektir aynı zamandada daima uyanık olmak hata yapmamak konusundada ders çıkarmaktır. Samut simit Bu oyunu oynayacak oyuncularda odanın orta kısmında daire şeklinde yere iki diz üzeri otururlar,dizler birbirine mümkün olduğunca yakın eller ise arkadadır sadece oyun sırası gelen elini kullanabilir.Ebe hemen yanında oturandan başlamak üzere sağa veya sola doğru dizlerinin üzerine vurarak ilerler, ebeden sonraki oyuncuda kendisine satılan oyunu yanındakine aynı şekilde vurarak satar.Eğer yanlış yapan olursa o oyuncudan bir önceki yani ona oyunu öğreten tekrar eder. Bu oyundada maksat yanıltmaya yöneliktir dikkatlice ebe takip edilerek hangi dizinden başlıyor kaç kişiye vuruyor izlenirse pek yanılma olmaz ancak genede yanılma kaçınılmazdır.Ebe oyunu devam ettirmek isterse sıra kendine gelince vurma sıralamasını veya sayısını değiştirerek devam eder. Deveci biro DEVECİ BİRO Bu oyun üç kişi ile oynanır fakat oyuncu sürekli değişir.Çavuş, Başağalardan aldığı izinle herhangi bir yaran veya misafiri oyuna davet odanın ortasında yere yatmasını söyler yatan oyuncunun ayaklarını havaya kaldırmak için hemen bir kişide yardım eder yerde yatan oyuncunun bağrına oturur ve elleri ile ayaklarını havaya kaldırır.Çavuş oyuncunun ayaklarına tura ile vurarak yüksek sesle seslenir deveci biro diye,yatan oyuncu ona yattığı yerden seslenir kimdir o diye,çavuş tekrar vurur ve sorar deve güder misin diye ,yatan oyuncu cevap verir güderim diye,çavuş tekrar vurur gene seslenir,Samsuna gider misin diye,yatan oyuncu giderim der,çavuş tekrar vurur ve seslenir tütün ekermisin diye yatan oyuncu ekerim der,çavuş tekrar vurur ve seslenir kiminle diye ,yatan oyuncu yerden doğrulur ve herhangi bir kişinin ismini söyler artık ismi söylenen yere yatar biraz önce oyunu öğrenen oyuncu yeni yere yatan oyuncuya aynı şekilde oyunu satar eğer bunda yanılma olursa oyunu öğreten tekrar yere yatar ve onun ayaklarına vurularak bu oyun öğretilir. Topuk dövme (tekerleme) Yaranlar ve misafirlerden oyuna iştirak edecek oyuncular oda ortasında daire şeklinde yere ikiz üstü otururlar.Her orta oyununu gibi bu oyun dada bir ebe vardır,ebe oyunculara sol ayaklarını yanındaki oyuncunun kucağına uzatmasını ister ve hem tekerleme söyler hem de yanındakinin topuğuna yumruk ile vurur.Ayağına vurulan oyuncuda kendinden sonrakine aynı şekilde yapmak zorundadır bu oyun sıra tekrar ebeye gelinceye kadar devam eder. Eğer yanılan olursa bundaki ceza aynı şekilde topuğu yumruklanarak tekerleme öğretilir.Bazen birkaç defa öğretilmiş olmasına karşın öğrenemeyenler veya tekerlemeleri söyleyemeyenlerde olabilir bu oyunculara daha değişik ceza uygulaması yapılır( tura ile el veya ayaklarına vurmak,şarkı veya türkü söyletmek,hayvan seslerini taklit ettirmek gibi).Tekerlemelere örnek Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. enim bir değirmenim var indirmeli bindirmeli pergele verip döndürmeli,indiremezsen bindiremezsen pergele verip döndüremezsen,ver ustasına indirsin bindirsin pergele verip döndürsün. Bütün oyunlardaki temel kural hoşça vakit geçirmektir bu tekerleme ile bir tur atılınca ebe isterse bir başka tekerleme ile oyuncuların bazılarında değiştirerek oyuna devam eder,ayakları değiştirerek oyunu ters yönde de uygulayabilir. Kuşum Düdük Bu oyunda diğer orta oyunların genlinde olduğu gibi odanın ortasında daire şeklinde yere iki diz üzeri oturularak oynanır.Daha önce bu oyunu oynamamış,bilmeyen biri ebe olarak seçilir bu oyuncu genelde genç misafirler arasından seçilir.Önce başka bir oyun oynayarak ebenin dikkati dağıtılır örneğin el el üstünde kimin eli var gibi,bu sırada ebenin sırtına bir düdük iğne ile tutturulur ve oyun değiştirilir ve düdük oyunu başlar ,ebeye oyunda bir adet düdük olduğu söylenir halbuki başka bir düdük daha vardır bu düdük saklanacaktır ve bu düdüğü bulması istenilecektir kendisinden,düdük öttürülür ve elden ele dolaştırılır ebe bu düdüğü ararken sırtına iğne ile tutturulan düdük öttürülerek başka yöne dikkati çekilir ebe o tarafa dönünce diğer düdük öttürülür böylece ebe bir oyana bir bu yana döner taki sırtındaki düdüğü fark edene kadar bu oyun devam eder ebe düdüğü bulunca oyun sona erer. Benim sana verdiğim ne idi Terzi Değirmen Dükkan açma Mahkeme ve daktilo oyunları Berber oyunu Vız vız Düdük Bu oyunda diğer orta oyunların genlinde olduğu gibi odanın ortasında daire şeklinde yere iki diz üzeri oturularak oynanır.Daha önce bu oyunu oynamamış,bilmeyen biri ebe olarak seçilir bu oyuncu genelde genç misafirler arasından seçilir.Önce başka bir oyun oynanarak ebenin dikkati dağıtılır örneğin el el üstünde kimin eli var gibi,bu sırada ebenin sırtına bir düdük iğne ile tutturulur ve oyun değiştirilir ve düdük oyunu başlar ,ebeye oyunda bir adet düdük olduğu söylenir halbuki başka bir düdük daha vardır bu düdük saklanacaktır ve bu düdüğü bulması istenilecektir kendisinden,düdük öttürülür ve elden ele dolaştırılır ebe bu düdüğü ararken sırtına iğne ile tutturulan düdük öttürülerek başka yöne dikkati çekilir ebe o tarafa dönünce diğer düdük öttürülür böylece ebe bir oyana bir bu yana döner taki sırtındaki düdüğü fark edene kadar bu oyun devam eder ebe düdüğü bulunca oyun sona erer. Danışmaz Pamuk sarma Oyunların geneli gibi bu oyunda yerde daire şeklinde iki diz üstü oturularak oynanır.Oyuna iştirak edecek oyuncular belirlenir veya bir başka oyunun devamındada oynanabilir.Ebe sağ veya sol yanında oturan oyuncuya benim sana verdiğim bir kilo pamuk sat der bir eli ile havada taklidi pamuk sarma işlemi yapar,oyuncuda yanındaki oyuncuya aynı şeyi söyler ve aynı hareketi sürekli yapar bu sıra ebeye gelinceye kadar devam eder.Sıra ebeye gelince ebe benim sana verdiğim ne idi diye sorar,oyncuda bir kilo pamuk cevabı verince ebe bir kilo değil iki kilo oldu sar der ve bu kez iki elini havada çevirir,bu sırada ebeye gelinceye kadar devam eder.Ebe bu kez yanındaki oyuncuya yine sorar benim sana verdiğim ne idi diye oyuncudan iki kilo pamuk cevabını alınca iki kilo değil üç kilo oldu sar der ve bir ayağınıda ortaya doğru uzatarak ayağı ilede taklidi pamuk sarma işlemi yapar bu işlem sırasıda ebeye gelinceye kadar devam eder.Ebe bu kez benim sana verdiğim ne idi diye sorupda üç kilo pamuk cevabını alınca üç kilo değil dört kilo oldu sar der diğer ayağı ilede pamuk sarma işlemi yapar.Bu sırada aynen diğer sıralar gibi tamamlanır sıra ebeye gelince yine sorar benim sana verdiğim ne idi diye,dört kilo pamuk cevabını alınca dört kilo değil beş kilo oldu sar der bu kez başı ile daireler çizerek pamuk sarma işlemine devam eder.Oyuncular sıralamayı bozmadan ebenin yaptıklarını yapmağa devam ederler.Sıra tekrar ebeye gelince ebe yine srar benim sana verdiğim ne idi diye ve beş kilo pamuk cevabını alınca beş kilo değil altı kilo oldu sar der ve hafif hafif yerden yukarı doğru kalçası üzerinde zıplamaya başlar bu sıralama son oyuncu aynı hareketleri yapıncaya kadar devam eder ve sona erer Bilmece sorma Bu oyunu başlatan ebe bir bilmece sorar ve birinin eline tura ile vurur o şahıs bu bilmecenin cevabını biliyorsa söyler bilmiyorsa bir başka kişinin ismini söyleyerek falanca ağa bilir der ve ona gönderir,bilmecenin cevabı bilininceye kadar bu şekilde devam eder,cevabı kim bilmişse bu seferde o kişi ebe olur bir bilmecede o sorar bu şekilde devam eder. Duvar örme Hoca oyunu Bak şu ağzımın eğrisine doğrusuna Oyuna iştirak edecek oyuncular odanın ortasında daire şeklinde yere iki diz üzeri otururlar,her oyun gibi bu oyununda bir ebesi vardır. Ebe eller arkada der ve yanındakine dönerek ağzını bir oyana bir buyana oynatarak bak şu benim ağzımın eğrisine doğrusuna,eğri ise eğri,doğru ise doğru,sen benim ağzımın eğrisinin doğrusunun kahyasımısın sat der,ebenin kendisine doğru dönerek bu sözleri söylediği şahısta kendisinden sonrakine dönerek aynı şekilde söylemek zorundadır,taki sıra yeniden ebeye gelene kadar. Yanılanlar veya ağzını oyana buyana iyi çeviremeyenler olursa ebe daha oyun başlamadan önce hazırladığı sabunu bu oyuncunun ağzına sürer birde latife yapar aman arkadaş makinayı iyi yağlayalımki iyi çalışsın diye hep birlikte gülüşülür ve oyun tamamlanır |
|
24 Aralık 2011, 16:20 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak Sohbette Yemek Yeme Sohbette yemek sabaha yakın yenir.Yemekler akşamdan pişirilmeye başlanır.Yemeği alt katta o gün ocak yakanların eşleri hazırlarlar.Eldivan’daki sohbette yukarı katta sohbet devam ederken,odaya girerken alt katta, kadınların yemek hazırladıkları görülür.Büyük bir kazanın içinde su kaynarken kadınlar diğer malzemeleri yandaki odada hazırlarlar.Yemek yerken ufak gruplar oluşturulur.Kuşkusuz,geleneksel yemek yeme biçimi,sohbetlerde de uygulanmaktadır.Sofra bezleri serilip, üzerlerine divan sinileri konur.Çatal, kaşık, ekmek, sinilere konur ve ortaya da çorba tası konur. Çavuş, yüksek sesle Baş ağa’ya ‘Yemek hazır Baş ağam’ diyerek yemeğin hazırlandığını bildirir.Sonra Baş ağalar birbirlerini yemeğe davet ederler.Büyük Başağa, sofralardan ortada olanına oturur.Sonra, diğer yârenler, yaş sırasına göre otururlar. Çavuş ve çalgıcılar da yemek sofrasına otururlar.Yemekten önce ve sonra leğen getirilir ve tutulan ibrikle el yıkanır.El yıkamada Çavuş ve ocak yakanlardan biri yardım eder.Sabun ve havlu da beraberinde getirirler.Gelmiş geçmiş yârânların ruhuna fatiha okunur.El yıkamada yine hiyerarşiye göre hareket edilir. Büyük Başağa kaşığı eline alınca, diğer yârenler de kaşıklarını alırlar.Büyük Başağa besmele ile kaşığını çorbaya uzatır ve içer.Sonra, Küçük Başağa, daha sonra da yaş sırasına göre yârenler çorbaya kaşığı uzatır, içerler.Bu hareket üç kez yinelenir. Bir yâren, çorba içme sırasına hata yaparsa yanındaki veya karşısındaki yâren ona ‘Merhaba yâren ağa’ karşılığını verir.Yemek durur.Yâren adaba ters düşen hareketi ile suçludur.Cezası o an ya da sonradan eğlence bitiminde mahkeme kurulduğunda verilir.Ceza durumu, karalaştırıldıktan sonra yemeğe devam edilir. Çorba bitince sıra ile taslar kaldırılır.Sıra ile pilav konur.Büyük Başağa, kaşığını alır bekler.Büyük Başağa, Çavuş’a hitaben ‘yollu yolsuz var mı?’ der. (yani o hafta içinde suç işleyen yâren sohbetinin adap ve erkanına aykırı hareket eden suçlu var mıdır? anlamında).Çavuş, Baş ağa’nın bu sözüne karşılık eğer suçlu varsa o suçlunun pilav tabağının önüne kaşık diker, ismini söyler. Eğer suçlu, birden fazla yâren ise, hepsinin ismini söyler.Eğer yemekli konuk varsa, bu usule başvurulmaz.O sofrada oturan yârenler ve konuklar, aynı tabaktan yerler. Bir sinide birden faza yemek tabağı bulunmaz.Daha sonra tatlı ve meyveler getirilir.Sofrada birkaç çeşit meyve varsa, Başağa hangi meyveyi alıyorsa Küçük Başağa ve yârenler de aynı meyveyi almak zorunluluğundadırlar.Başka cins meyve alan yâren, o an ya da sonradan cezalandırılır. Buna yaren, sohbetinde ‘Erkan edilme’ denir.Suçlu olmağa ‘Erkan’ denilir.Örneğin ‘Sen bu işte erkansın’ denir.Bazen Büyük Başağa, dikkati kontrol için tabaktaki bir meyveye elini uzatıp, bir başkasını alabilir.Bu durumda yanılıp da adaba uymayan yârenlerin hepsi cezalandırılır.Meyveler oturan yârenlerin sayısına göre önceden konmuştur. Yemek bittikten sonra dua yapılır. Sıra ile önce Büyük Başağa ve sonra Küçük Başağa ve yârenler kalkarlar.Büyük Baş ağa'nın oturuşu gibi eski yerlere geçilip oturulur.Başağa, serbest oturuşa müsaade verinceye değin, oturuş değiştirilmez.Yemekten sonra, yemek üstü kahvesi içilir.Yemeği hazmetmek için ‘Yattı kalktı’ oyunu oynanır.Yine eski uygulamalarda meydan sofrasına Büyük Başağa, Şahnişindeki sofraya da Küçük Başağa geçer.Yâren oturmadıkça kaşık uzanmaz.Ocak sahipleri yemeğe oturmayıp hizmet ederler. Sohbet yemekleri, genellikle pirinç çorbası, etli pilav, hoşaf, ayran, helva gibi yiyeceklerdir.Kuşkusuz, Büyük ve Küçük Baş ağalarda yemek türleri farklılaşır. Eskiden yemekler sınırlandırıldığı gibi, içine konacak malzemeler de önceden kararlaştırılırdı.Örneğin çorbaya kıyma konmayacak dendi mi kimse koyamaz. Eğer hürmet olsun diye konursa, ocak sahibi yolsuz olurdu.Bunun nedeni, yârenler arasında yarışmaya yol açmamaktır.Eğer bu sınırlamalar olmazsa yarışma gerçekleşir ve herkes fazla şeyler yapmak ister.Bu durumda yoksul olan yârenler, güç durumda kalırlar.Eldivan’da yârân yemekleri, genellikle pilav (etli), mantı ve helvadan oluşur. Takım yemeğinde mutlaka ‘Bamya’ vardır.Hazmı kolaylaştırması için. Çünkü yemek, gece yarısı yenmektedir.Takım yemeği, çorba, etli pilav, sebze, tatlı ve bamyadan oluşur.Baş ağanın yemeği sınırsızdır.İstediği yemekleri yaptırabilir. Oysaki diğer üyelerde eşitlik esastır. |
|
24 Aralık 2011, 16:27 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Anadolu Yarenliği ve Yaren Olmak YAREN GÜVECİ : ) 2 kg[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] eti güveç kabında kendi suyuyla pişirilir, 3 baş[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], iki baş[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], 5 adet sivri[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], yarım kg[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ince doğranarak, baharat (karabiber, pulbiber, kimyon), tuz ve bir kaşık salçayla birlikte ete ilave edilir. Doğranarak ayrı bir kapta kızartılan 1 kg[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], güveç kabındaki malzeme ile bir sıra malzeme, bir sıra patlıcan şeklinde yerleştirilir. Üzeri domates ve biberle süslenerek üç bardak su konulmak suretiyle fırına sürülür ve yarım saat pişirilir. |
|
Etiketler |
anadolu, olmak, ve, yaren, yarenliği |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Anadolu Mirasları Seramik Cam ve Çinide Anadolu Medeniyetleri sergisi açıldı | Zeytin | Kültür ve Sanat | 0 | 19 Ocak 2023 10:35 |
Anadolu'da çocuk olmak | NarÇiçeği | Fotoğraf Kulübü | 1 | 18 Aralık 2017 22:45 |