01 Aralık 2010, 11:43 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. "Hey ağalar bir od düştü bağrıma Bir ah çeksem derya dağı yandırır Garip bülbül konar gül budağına Bülbülün feryadı dağı yandırır" Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. Dünyadan bir de Karacaoğlan geçmiş... Birden fazla Karacaoğlan’ın geçtiği de söylenebilir ama en azından bir Karacaoğlan’ın yaşadığı ve giderken şiirlerini bıraktığı kesindir. Halkın gönlüne taht kuran her insan gibi onun hakkında da efsaneler söylenmiş; neredeyse Evliya Çelebi çapında bir seyyah olan Karacaoğlan'ın şiirleri, belki kendisinin bile hayal edemeyeceği şekilde yayılmış, sahiplenilmiş... Ne zamandı yerüstü konukluğu? Karacaoğlan’ın hangi zaman diliminde yaşadığına dair yetersiz bilgilere sahibiz. Eldeki bilgiler, hayatını onbeşinci, onaltıncı ve onyedinci asırlarda aramak gerektiğini gösteriyor. Konuya abartılı bakıldığında kendisine neredeyse üç yüz yıllık bir ömür biçmek zorundayız. İnsan ömrünün o devirlerde bile üç tane asır içine girmesi çok zayıf ihtimal elbette... Mustafa Necati Karaer, Karacaoğlan isimli kitabında; onun onaltıncı yüzyıl başlarında veya onbeşinci yüzyıl sonlarında doğmuş olabileceğini gerçeğe daha yakın görmektedir! Müjgan Cunbur, Karacaoğlan adını verdiği eserinde; şiirlerindeki dil ve edanın Karacaoğlan'ın onyedinci yüzyıldan önce yaşamadığını gösterdiğini iddia etmiştir. Ahmet Köklügiller, Karacoğlan'ın onyedinci yüzyılın ilk yarısında yaşamış bir halk şairi olduğunun söylenebileceği fikrindedir. Köklügiller, Karacoğlan'ın Yaşamı Ve Şiirleri isimli incelemesinde buna dayanak olarak; bestelerini onyedinci yüzyılda yapan Ali Ufkî’nin Mecmua-i Saz-ı Söz adlı kitabında sözleri Karacoğlan'a ait iki beste bulunmasını gösterir. Ali Ufkî’nin önceki adı Albert Babovski imiş ve Sultan İbrahim döneminde tutsak edilmiş, Türkçeyi ve Türk müziğini kısa zamanda öğrenerek besteler de yapmış. Tahir Kutsi Makal ise Karacaoğlan isimli eserinde, Karacaoğlan'ı onyedinci yüzyıl ozanı saymakta; araştırmalar neticesi doğum tarihinin binaltıyüzaltı, ölüm tarihinin binaltıyüzyetmişdokuz şeklinde ortaya çıktığını kabul etmektedir. Bunun bir delilini Karacaoğlan'ın şu mısralarında görürüz: "Karacaoğlan dendi ünüm duyuldu / Binonbeşte göbek adını konuldu". Hicrî bir tarih olan binonbeş, milâdî olarak binaltıyüzaltı tarihine denk gelmektedir. Nerelerde nefes alıp vermiştir? Karacaoğlan'ın nerede doğduğu ve öldüğü hakkında da yeterli bilgiye sahip değiliz. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Erzurum, Kırşehir, Binboğa, Adana muhtemel yerlerdir ama Karaer; Bahçe ilçesinin Farsak köyünde doğduğu ihtimali üzerinde durmaktadır. Bahçe ilçesi Farsak köyünün Karacaoğlan'ın doğum yeri olması Cunbur’a göre de mümkün görünmektedir. Güney illerimizdeki yaygın bir söylentiden söz eder gösterir Kökgiller. Bu söylentiye göre Karacaoğlan, Adana'nın ilçesi olan Bahçe'ye bağlı Farsak (Varsak) köyünde doğmuştur. Karacaoğlan'ın Toroslar'da ve Çukurova'da hayat sürdüğünü, Anadolu’yu, Suriye’yi ve İran’ı gördüğünü ifade eden Makal; nerede doğup büyüdüğünün kesin şekilde bilinemediğini ancak onun katıksız bir Türkmen olduğunu belirtir. Karacaoğlan'ın hayatıyla ilgili belirsizlikler, günümüze gelen kaynakların yetersizliği yanında; onun halkla bütünleşmişliğinden ve çeşitli zaman ve yerlerdeki insanlar tarafından sahiplenilmesinden de doğmaktadır. Cunbur'un da değindiği şekilde, şehirler, kasabalar, köyler onu paylaşamamıştır. Hatta Karacaoğlan'a ait görünen şiirlerin kaçı gerçek Karacaoğlan'a ait, bunu tespit etmek de zor... Gezer ve gezdirir şiirlerinde Karacaoğlan'dan günümüze kalan şiirlerde, yaşadığı devrin insanları, kültürü ve coğrafyası hakkında çok değerli bilgiler buluyoruz. Acaba onca memleketi bizzat gördü mü? Yoksa işitmek ve okumak yoluyla elde ettiği bilgilerden de faydalandı mı? Bu konuda içinde şüphe barındırmayan bir fikir yürütmek zor... Bir gerçeği şurada hemen teslim etmek şart: Karacaoğlan, cihan hâkimiyetini kuran bir milletin ozanıdır. Onun hangi milletin veya devletin atmosferiyle bizzat ilişki kurduğundan çok; ufkunun genişliğidir önemli olan. Hindistan, Yemen, Tunus, Cezayir, Gürcistan, Bosna, Rumeli, Frengistan, Çin, Maçin, Mısır, Akdeniz; İngiliz, Fransız, Moskof, Alaman, Hind, Ermeni, Rum gibi yer ve millet isimlerine şiirlerinde rastlarız. O günün ulaşım şartlarında bir insan ömrünün bu kadar geniş bir coğrafyayı gezip görmek için yeterli olacağı şüphelidir ama imkânsız da değildir. Karacaoğlan, mümkündür ki sözlü ve yazılı kaynaklardan öğrendiği bilgileri de şiirlerinde kullanmıştır. Yukarıda değindiğimiz gibi, asıl önemli olan onun ufkunun genişliğidir. Zaten üyesi bulunduğu millet, ufku geniş olduğu zamanlarda başarılara imzasını atmıştır. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bir bakarsınız Kırım’ı aşar Karacaoğlan, bir bakarsınız Tuna’yı geçer. Karacaoğlan bu, Arabistan’ı verseler beğendiği kızın saçının bir telinden vazgeçmez; bir bakış uğruna Çin’i ve Maçin’i gözden çıkarır! Karacaoğlan’ın bazı dörtlüklerine aşağıda yer verilmiştir: "At ile Kırım'ı aştıktan geri Dizgini boynuna düştükten geri Ak suyun köprüsün geçtikten geri Bu gece Göğsün'de yatalım atım” "Oğlan der ki kız kaleni yıkarım Taşın toprağını suya dökerim Yüksekten üstüne köprü kurarım Geçerim Tuna'nın seli isen de" Sallını sallını gel kız bostana Saçın telin vermem Arabistan’a Gün cemalin görem yazam destana Sen kaşını kaldırmiyon ne fayda” “Görmedim dünyada sen gibi canan Yoktur hey sevdiğim ben gibi yanan İngiliz Fransız Moskof Alaman Çin ile Maçin'i değer gözlerin" Karacaoğlan, sadece ülke ve millet isimleriyle yetindirmiyor bizleri. Yaylasından ırmağına kadar coğrafyanın en özel parçalarına götürüyor. Aynı zamanda şehir şehir, köy köy dolaştırıyor. Şimdi, onun şiirlerindeki şehir, kasaba ve köylerde duraklayalım: Bağdat, Şam, Hama, Humus, Trablus, Basra, Beşh. Buhara, Şiraz, Tebriz. Antep, Adıyaman, Aydın, Bayburt, Bursa, Istanbul, Karaman, Maraş, Mardin, içel, Diyarbakır, Van, Erzurum, Adana. Göğsün, Elbistan, Turgut, Pınarbaşı, Akkale, Çınar, Keban, Pasin, Gündüzlü, Şirvan, Yahyalı, Osmanili, Gürün, Tevcik, Ergene Köyü, Eğrikol, Kefendiz, Ağyar, Hasanpaşa, Tecnis, Öğrek, Suboğan Köyü, Munbuç, Kızılöz, Urban, Çamurlu, Lokmam, Mamalı, Anize, Ceyhan gibi... Karacaoğlan’ın şiirlerindeki dağları, yaylaları, ovaları, dereleri ve gölleri de belirtelim: Binboğa, Koç Dağı, Süphan Dağı, Gâvur Dağı, Bulgar Dağı, Hasan Dağı, Ağrı Dağı, Karadağ, Kırklar Dağı, Keşiş Dağı, Konur Dağı, Ahır Dağı, Akdağ, Beydağ, Erciyes Dağı. Kemnun Gediği, Soğanlı Yücesi, Meryemçil Beli, Barçır Yaylası, Kervan Yaylası. Kozan Ovası, Söğüt Ovası, Gündüzlü Ovası. Aynanoz Gölü, Çalpayız Gölü, Sacur Gölleri, Tuna, Zamantı Irmağı, Balık Suyu, Natak Pınarı, Ceyhan Suyu, Sultan Pınarı, Tıdık Deresi, Tatar Deresi, Al'capınar gibi... Karacaoğlan’ın yer isimleri bulunan bazı dörtlüklerine aşağıda yer verilmiştir: Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. “Medh ederler Karaman'ın ilini Köprüsü yok geçemedim selini Kervan yaylasını Perçem belini Lâle sünbül bürüsün de gidelim” “Gel sevdiğim sığınalım Subhan'a Yavru sahan derler avun kapana Mesel olsun ol yanaktan öpene Âh ü zârım tatlı dilinde kaldı” “Bitti m'ola Şam ilinin hurması Gitti m'ola ala gözün sürmesi Homa'nın Humus'un telli turnası Turna yârin selâm saldı gel diye” “Emme'yi der isen incedir ince Bağdat'ın Mısır'ın gülleri gonca Eşe'nin kaşı da kalemden ince Sevmeye Huri'nin belleri güzel” “Gel benim karşımda salın bir zaman Bizi Mecnun etti bir kaşı keman Hısnımansur derler ol Adıyaman Oradan Tevcik'in geçti yelleri” “Karac'oğlan eydür Van'da gemimiz Üremedik devran ile demimiz Al diye limandan gitmez gemimiz Limansız gitmeye kadir değilim” Sevda üstünedir asıl sözleri! Ama güzeller bahsine geçmeden önce; kimisi peygamber, kimisi veli, kimisi bey olup da, onun yaşadığı çağda hayatta bulunsunlar veya bulunmasınlar, Karacaoğlan'ın hayatına etki ederek şiirlerine girenlere değinelim. Bunları şöyle sıralamak mümkün: Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Hz. Muhammed (S.A.V.), Musa, İbrahim Halil, Ali, Bilâl, Eyyub, îdris, Mehdi, Boz Atlı Hızır, Seyyid Gazi, Sultan Murad, Sultan Süleyman, Yakup, Hallac-ı Mansur, Hacı Bektaş, Mahmut Bey, ismail Bey, Yusuf, Mustafa, Bahri, Ömer, Sarı Haliloğlu, Rıdvan gibi... “Beytullah'ı yapan İbrahim Halil Kadir Mevlâm beni eyleme melil Hakk 'ın birliğine o da bir delil Sen de bilir misin vakt ü zamanı” “Kız da der ki ben bir emlik kuzuyum Anamın babamın iki gözüyüm Şu dağlarda Mahmud Beğ'in kızıyım Yiğit ister koldan kola sarmaya” O diyardan bu diyara savuran sevda rüzgârıdır. "Ak elleri deste deste güllü" kaç güzele gönül verdi acaba? Hangileri uğruna düştü yollara? Hangi ateşlerle yandı kavruldu? Karacaoğlan'ı diyar diyar gezdiren, yüreğine aşk korunu düşüren isimleri belirtmenin tam zamanı: Hatçe, Ayşe, Eşe, Emine, Fadime, Elif, Esme, Zül-ha, Cennet, Meryem, Döne, Kamer, Şirin, Şerfe, Hürü... Bunların hepsine yüreği yandı mı, dahası var mı; belli değil! “Elifi dersen de nazlıdır nazlı Eşme'yi dersen de sırf ala gözlü Söyletme Şerfe'yi bülbül avazlı Söylüyor Zulha'nın dilleri güzel” “El atıp dericek Hatçe'nin gülü Can için sancak Eşe'nin beli İkisi hempalı bir de döneli Emine'm çok içti kandı pınara” İnsanlar, hayvanlar ve tabiatın bütün unsurları, onca şehir, köy, kasaba hep sevdaları yaşamak ve dile getirmek için birer vasıta Karacaoğlan'a... Menekşeden sünbüle, turnadan cerene cins cins çiçek ve hayvan onun şiirlerinin vazgeçilmez süsleridir. Hayvanlar: Ördek, turaç, arı, doğan, sahan, keklik, ceren, bülbül, kuzu, koç, hümâ kuşu, üveyk, ahu, kuğu, at, turna, kurt, tazı gibi... Çiçekler: Leylak, sünbül, gül, lâle, menekşe, nergis, karanfil gibi... Sevda bahsini biraz genişletelim... Karacaoğlan, memleketinin sarp kayalarına öyle her hayvanı yakıştırmaz. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Zaman gelir "çakır doğan"ı bile beğenmez, "şahan" gerek der. Ondaki bütün yollar sevdaya çıktığından ve hayvanları da sevda yollarındaki güzelleri anlatmakta vasıta kıldığından; "çölde gezen akça ceren" veya "kınalı keklik" misali güzelleri avlayabilmek için "şahan" olmak şarttır diye gerekçesini ortaya koyar: “Benden selâm söylen Aydın iline Top kara zülüflü mayalarına Bizim ilde çakır doğan olamaz Şahan gerek bu sarp kayalarına” Aydın ili onun selâmını alıp gereğini ifa etti mi bilemeyiz ama Hümâ Kuşu gibi yüksek uçan gönüller, öyle her güzelin kalbini mekân kabul etmez. En azından Karacaoğlan böyle söylüyor: “Hûma kuşu gibi yüksek uçarsın Pervaz vurup tercümanı geçersin Binbir türlü dala konup göçersin Gönül sana mekân bulduramadım” Karacaoğlan'ın fikri böyle... Onun hesabı her güzeli beğenmemek üzere görünüyor. İşin bir de diğer tarafı var. Acaba; o, gönül dengini bulduğu kanaatine vardığında, gönlünü kapanın tavrı nasıl olacak? Darbe yediği anlar var ki şöyle demiş: “Kız senin elinden düştüm ben yasa Çekindi bülbüller gelmedi tasa Dönüp koyamadım altın kafese Benim yârim öğrenmeden toy gitti” Darbelerin sebepleri çeşitli. Bazen "yâr" yüz vermemiş, bazen yârin babası katı çıkmış... Bakmış kavuşma imkânı yok; basmış feryadı Karacaoğlan: “Karacaoğlan der ki çöktüm oturdum Sağ yanımda yavru bazlar götürdüm Gidip İstanbul'dan ferman getirdim Herkesin sevdiği verilsin deyi” Sevdasına karşılık vermeyen güzeli de suçlamayı ihmal etmez: “Karac'oğlan der ki sıkıldı canım Gelmiyor yanıma muhannet yârim Ezel söz vermezsen n'olurdun zâlim Yıkılmış gönlümü yapabildin mi?” Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Suçlama ve sitemle yetinmeyen Karacaoğlan, yeri geldiğinde ve lüzum hissettiğinde esip-gürlemeyi de bilmiş... Güzeli; ceren, turna, kuğu, ceylan, turaç; kendisini şahin, kurt, doğan yerine sayarsa bu mümkün tabii: “Ala gözlerini sevdiğim dilber Şöyle güzellerin mâhı isen de İndirirler seni yüksek havadan Gözleri dumanlı kuğu isen de” Karacaoğlan'ın sevdalarından söz ederken çiçekleri unutmak olmaz. Ve onun sevdalarına en iyi tercüman "gül"dür. Sevda yollarında çile çektiren "ala gözlü" güzelleri güle benzetmeyi uygun görmüş çoğunlukla... “Ala gözlüm yıktın benim evimi Eğlen şu diyarda kal diye diye Viran ettin bahçem ile bağımı Tomurcuk güllerim al diye diye” Her çileye rağmen, yanakları kırmızı gülden farksız "goncaların" aşkıyla dolanmaktan caymaz. Ozan arar da, gül mü bulunmaz! Bu defa "kömür gözlü"süne tutulur. Hem iyi niyetli görünen bir ihtarı var: Kıymetini bilene var gibilerden... “Yeni açmış has bahçenin gülüsün Kömür gözlüm kıymatını bilene” Kaşı kalem olmuş, lebi mürekkep; kiraz dudaklı, nar gibi yüzlü, ak beyaz üstüne kara gözlü... Selvi ayarınca boylu-poslu; bembeyaz tende elma yanaklı; gözleri şemiş, yüzü kamer... Sürmeli gözlü, ince belli; sümbül saçında al karanfil taşıyan edalı, nazlı... Bu güzellerin hepsi mi Karacaoğlan'ın gönlüne misafir oldu; yoksa o, sadece kendisininkileri söze vurmakla yetinmedi de, şahit olduğu başkalarına ait sevdaların da mı sözcülüğünü üstlendi? Şair gönlü geniştir, her iki ihtimal de mümkün. Ama Karacaoğlan, kendi sevdalarını anlatır gibidir hep... “Elma elma yanakları al gibi Boyu uzar gider selvi dal gibi Seherde açılan gonca gül gibi Sandım kan damlamış karın üstüne” En iyisi, çiçeklerin "gül'den gayrisini işin içine katmadan, gurbetin Karacaoğlan'ı nasıl etkilediğine geçelim. Şiirlerinden ortaya çıkan; Karacaoğlan'ın sıladaki güzelden umduğunu bulamayınca "güzellerden sıdkım sıyrıldı gönül" diyerek ve "turaç"ı bile ötmekten vazgeçirmeye çalışarak yollara düştüğüdür. Ülkeden ülkeye, şehirden şehre, dağdan dağa, ırmaktan ırmağa dolaşarak gurbetin yükünü taşımıştır.. Gurbet, onun sazını ve sözünü beslemiş ama o bundan tamamıyla memnun mu? Gurbetten şikâyetçi olmasa "Çeken bilir ayrılığın derdini" der miydi? Yalnızlıktan kurtulmak ve yüreğindeki yarayı tamir için, kendine hâlden anlar, gurbet gezmiş bir dost arar: “Halden anlar isen haldaş olalım Anasız babasız kardaş olalım Gurbet gezdi isen yoldaş olalım Ucu yâr zülfünde yol gerek bana” Karacaoğlan'ın hedefi belli: Yollar ya yâre varacak (belki de yârin açtığı yarayı onaracak bir başka güzel çıkacak karşısına, buna da bir itirazı yok gibidir), ya da dur-durak bilmeyecek... Araya giren mesafe ve zaman derdine derman olmamış olsa gerek; çünkü "bahar olup yayla yolu açılınca" aklına, "kara çalısı bile gül" kendi iline gitmek düşmüş. Gurbet ellerde nazını çekecek birisi var mı? Yok! Böyle bir durumda ananın-babanın kötü sözleri bile aranır artık: “Şahı sensin dilberlerin emesi Gözüne görünmez dünya var Şimdi bizim ilin karaçalısı Gül oldu gidelim bizim illere” Gurbette koçyiğidin kıymeti bilinmez. Yârden ayırana intizar etmekle ömür tükenmez. Hep seher yelinden medet umarak yaşanır mı? “Seyyah oldum gezdim gurbet illeri Kâr etti başıma yeter ayrılık Söyleyeyim başa gelen halleri Ölümden çok çektim beter ayrılık” Güzel sevmekten ötesi yok mu? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Karacaoğlan inançtan yoksun değildi. Başı dara düştükçe Allah’tan medet umdu. Dünya dertlerini bir tarafa bırakıp Rabbine sığındığı vakitlerde dünya malının göze görünemeyecek derecede kıymetsiz olduğunu fikrindedir. Asıl felâketin cehennem ateşinde yanmak olacağı inancıyla yakarır: “Kadir Mevlâm senden bir dileğim var Muhannes kuluna muhtaç eyleme Cennet-i âlâyı nasib et bana Sırat köprüsünden yolum bağlama” İnsanoğlu, nefsini kolay kolay bir tarafa atamıyor. Bu mesele Karacaoğlan için de geçerli. Rabbine imandan ayırmaması için dua ederken peşinden bir dileğini daha söyler: Yârdan ayrılmamak! “Medet medet âlemleri yaratan Yâri benden ben'imandan ayırma On sekiz bin âlemleri var eden Yâri benden ben'imandan ayırma” Bunu fazla garipsememeli. Karacaoğlan’dan Yunus Emre davranışı beklenemez. Karacaoğlan, ortalarda bir yerde gözüküyor, Karacaoğlan’ın şiirlerinde, dünyanın maddî lezzetlerine ait tutkular açıkça hissedilir. Dünya tutkularının bütün ağırlığıyla yüklenmesine rağmen inançlı bir kişi olan Karacaoğlan, insanları uyarmaktan da geri kalmamış: “Cennet cehennemi yoktur diyenler İl hakkını alıp haksız yiyenler Al yeşil konaktan hük'm eyleyenler Dur bakalım canım beğler kalır mı” “Ustası yapıyı tersine yapar Esnaflar işine hileler katar Zamane kadısı altına tapar Doğru hak şeriat sürülmez oldu” “Şimdiki beylerin sazı çalınmaz Az rüşvet versem o da alınmaz Boynumuza farzdır beş vakit namaz Tanrı'nın namazı kılınmaz oldu” Dilinin ustası bir ozandır. Karacaoğlan, Türkçeyi büyük bir ustalıkla kullanmıştır. Halk tarafından sevilip kabullenilmesindeki sebeplerden birisi dili, diğeri söyleyiş tekniğindeki bütünlüktür. Günümüze gelen şiirleri onun okuma yazma bildiğine, belli bir eğitim gördüğüne delil olarak kabul edilmiştir. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Karaer; içinden çıktığı Türkmen oymaklarının geleneklerine ve göreneklerine, hayat tarzına sıkı sıkıya bağlı ozanımızın, söyleyeceklerini süs gösteriş merakından uzak, en kısa ve en kestirme yoldan, sade ve açık bir dille, konuşma rahatlığı içinde söylediğini belirtir. Makal ise Karacaoğlan'ın pürüzsüz Türkçesine ve halk dilini kullanışına dikkat çeker. Cunbur; Karacaoğlan’ın süsten uzak, akıcı, rahat ve açık söyleyişi sayesinde şiirlerinin yüzyılların yıpratıcılığından korunduğunu ifade eder. Öteki halk şairleri gibi Karacoğlan’ın da şiirlerinde kendi yöresinin dilini kullandığını belirten Köklügiller’e göre, diğerlerinden farkı bu dili kullanmaktaki çok yüksek başarısıdır. Yine Köklügiller’e göre Karacoğlan'ın şiirleri; yabancı etkilere kapalı, bağımsız ve sade halk dilinin en güzel örneklerini oluştururlar. Karacaoğlan’ın bu söyleyişinin hoş, tatlı ve sade olduğunu Karaca oğlan isimli kitapçıkta ifade eden Şevket Rado’ya göre, aşk şiirleri söylemiş halk şairlerinin en ustası anadilini şaşılacak bir rahatlıkla söyleyen Karacaoğlan’dır. Onun deyişleri (koşma, varsağı, semaî, destan, türkü) Türk dilinin ve kültürünün o çağdaki zenginliğini gösterir. Şiirlerindeki kelime ve deyimler, zamanımızda yaşayanı ve unutulmuşuyla kültürümüzle aramızda köprü görevi üstlenmiştir. Sadece onun şiirleri tek örnek olarak incelense bile; yaşadığı zamanın insanları, coğrafyası, milletleri; hayat tarzı, giyimleri, yiyecekleri, tabiat örtüsü, canlı ve cansız varlıkların isimleri gibi merak edilen birçok konuda günümüze tatmin edici bilgiyi ulaştırmaya yeter. Aşağıdaki kelimelerle Karacaoğlan'ın şiirlerinde karşılaşırız: Hazeli, mestane, göçücek, santur, keleş, kıcıh, temren, hazere, kavil, berkçe, kelli, muhannet, mertebe, soyha, terevi, elvan, menzil, kamalak, masala, tor, koyak, turab, kursaksız, merdine, halhal, sabak, melhem, göbelek. Bunlar da Karacaoğlan’dan: Hercai dilber, kutnu zubun, zülâl dudaklar, es-sah sözüm, ışılaşır gider, göve] ördek, ok imiş kirpiği, rahvarh tatar, ibrişim görümcek, ilâzım değil, lâl'ü mercan, melil melil, uğrun uğrun, hayfımı alırım, meles gömlek, yüzünün şulesi, arap atı, çuha şalvar, şıvgacık dal, ikrar verdi, püskürtme benli, eğlim eğlim. Görkemlidir Karacaoğlan’ın mısraları: Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. “Uğrun uğrun aşinalık ederken”, “Sağ gözden sol göze fayda yoğ imiş”, “Başı al valalı sürmeli gelin”, “Alaz alaz olmuş dağların karı”, “Rûz u şeb hayâli iki gözümde”, “Kurt yiyip de çürüyesin dişinen”, “Kadan alsın güzellerin hepisi”, “Gözlerin şemiştir, gün yüzün kamer”, “Meyvanın iyisin ayılar yermiş”, “Atın eşkini de yiğidin kıvı”, “Orda eser bâd-ı sabâ yelleri”, “Muhannetin köprüsünden geçerken”, “Bozulmuş bağlara döndün mü gönül”. Karacaoğlan'a beyitleriyle veda edelim: “Alma yanak kiraz dudak diş sedef İspir ala gözler mil ile oynar” “Dostun bağına gidip derdiğim Lâle midir sünbül müdür gül müdür” “Yüce dağ başında sığınlar gezer Derindir göllerin bahriler yüzer” “Güzel sever diye isnat ederler Benim Hak'tan özge sevdiğim mi var” “Telli marhamasın atmış başına Başı hırızmalı cepkenli kızlar” Erdal Noyan, Karacaoğlan’ı ne güzel anlattı… Kaynak: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ____________________________________ Karacaoğlan Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Türk halk şairi.Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açmıştır.1606'da doğduğu,1679'da ya da 1689'da öldüğü sanılmaktadır.Yaşamı üstüne kesin bilgi yoktur.Bugüne değin yapılan inceleme ve araştırmalara göre 17.yy'da yaşamıştır.Nereli olduğu üstüne değişik görüşler öne sürülmüştür. Bazıları Kozan Dağı yakınındaki Bahçe ilçesinin Varsak (Farsak) köyünde doğduğunu söylerler.Gaziantep'in Barak Türkmenleri de,Kilis'in Musabeyli bucağında yaşayan Çavuşlu Türkmenleri de onu kendi aşiretlerinden sayarlar.Bir başka söylentiye göre Kozan'a bağlı Feke ilçesinin Gökçe köyündendir. Batı Anadolu'da yaşayan Karakeçili aşireti onu kendinden sayar.Mersin'in Silifke,Mut,Gülnar ilçelerinin köylerinde, o yöreden olduğu ileri sürülür.Bir menkıbeye göre de Belgradlı olduğu söylenir.Bu kaynaklardan ve şiirlerinden edinilen bilgilerden çıkarılan, onun Çukurova'da doğup,yörenin Türkmen aşiretleri arasında yaşadığıdır. Adı bazı kaynaklarda Simayil,kendi şiirlerinden bazısında ise Halil ve Hasan olarak geçer.Akşehirli Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Karacaoğlan yetim büyüdü.Çirkin bir kızla evlendirilmek,babası gibi ömür boyu askere alınmak korkusu ve o sıralarda Çukurova'da derebeyi olan Kazanoğulları ile arasının açılması sonucu genç yaşta gurbete çıktı. İki kız kardeşini de yanında götürdüğünü,Bursa'ya,hatta İstanbul'a gittiğini belirten şiirleri vardır.Yine bu şiirlerinden anlaşıldığına göre,Bursa'da ev bark sahibi oldu,evlat acısı gördü.Anadolu'nun çeşitli illerini gezdiği,Rumeli'ye geçtiği,Mısır ve Trablus'a gittiği de sanılıyor.Yaşamının büyük bir bölümünü Çukurova,Maraş,Gaziantep yörelerinde geçirdi. Doğum yeri gibi,ölüm yeri de kesin olarak bilinmemektedir.Şiirlerinden, çok uzun yaşadığı anlaşılmaktadır.Hoca Hamdi Efendi'nin anılarına göre Maraş'taki Cezel Yaylası'nda doksan altı yaşında ölmüştür.En son bulgulara göre ise mezarının İçel'in Mut ilçesinin Çukur köyündeki Karacaoğlan Tepesi denilen yerde olduğu sanılmaktadır. Karacaoğlan Osmanlı Devleti'nin iktisadi bunalımlar ve iç karışıklıklar içinde bulunduğu bir çağda yaşamıştır.Şiirinin kaynağını, doğup büyüdüğü göçebe toplumunun gelenekleri ve içinde yaşadığı,yurt edindiği doğa oluşturur. Güneydoğu Anadolu,Çukurova,Toroslar ve Gavurdağları yörelerinde yaşayan Türkmen aşiretlerinin yaşayış, duyuş ve düşünüş özellikleri, onun kişiliği ile birleşerek âşık edebiyatına yepyeni bir söyleyiş getirir.Anadolu halkının 17.yy'da çektiği acılar,göçebe yaşantısının yoklukları,çileleri,çaresizlikleri,şiirinde yer almaz. Şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır.Ayrılık,gurbet,sıla özlemi,ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır.Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir.Düşündüklerini açık,anlaşılır bir dille ortaya koyar.Acı,ayrılık,ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır.Çıkış noktası yaşanmışlıktır.Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir.Yaşama sevincinin kaynağı güzele,sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur.Güzelleri,yiğitleri över,dert ortağı bildiği dağlara seslenir.Lirik söyleyişinin özünde, halkının duyuş ve düşünüş özellikleri görülür. Göçebe yaşamının vazgeçilmez bir parçası olan doğa, onun şirinin başlıca temalarından biridir.Yaşadığı, gezip gördüğü yörelerin doğasını görkemli bir biçimde dile getirir.Dost,kardeş bildiği,sevgilisiyle eş gördüğü,iç içe yaşadığı bu doğa,onun için sadece bir mekan olmaktan ötedir.Şiirinin başka önemli bir teması olan aşkın varoluşu,doğadaki benzetmelerle güzelleşir.Onunla yaşanan sevinç,onun getirdiği acı doğa ile paylaşılır.Sevgili, şiirinde doğanın ayrılmaz bir parçasıdır. Şiirlerinde yer yer sıla özlemi ve ölüm temasına da rastlanır.Sevdiğinden, ilinden, obasından ayrı düşüşü özlemle dile getirir,yakınır.Ölüm de, ayrılık ve yoksullukla eş tuttuğu bir derttir. Doğa temasının yanı sıra şirinin asıl odak noktasını oluşturan aşk/sevgili kavramını,âşık şiirinin geleneksel kalıpları dışında bir söyleyişle ele alır.Onun için sevgili, düşlenen, bin bir hayal ile var edilen,ulaşılmazlığın umutsuzluğuyla adına türküler yakılan bir varlık değildir;doğa ve insan ilişkileri içindedir. Onu, yaşamdan ve bu ilişkilerden soyutlamadan verir. İlk kez onun şiirinde sevgililerin adları söylenir:Elif,Anşa,Zeynep,Hürü,Döndü,Döne,Esma,Emi ne,Hatice...Karacaoğlan bunların kimine bir pınar başında su doldururken,kimine helkeleri omzunda suya giderken,kimine de yayık yayıp halı dokurken görüp vurulmuştur.Gönlü bir güzel ile eylenmez,bir kişiye bağlanmaz.Uçarılık,onun duygu dünyasının şiirsel söyleyişine yansıyan en belirgin yanıdır. Erotizm, şiirine sevmek ve sevişmek olgusuyla yansır.Kanlı-canlı sevgili,cinsellik motifleriyle daha da belirginleşir,şiirinde etkileyici bir biçimde yer eder.Onun sevgiye ve kadına bakış açısı,âşık şiirine yenilik getirir ve bu gelenek içinde etkileyici bir özellik taşır.Tanrı kavramı ve din teması şiirinde önemlice bir yer tutmasa bile,bu konudaki yaklaşımıyla da kendi şiir geleneğine yine değişik bir bakış açısı getirmiş ve sonraki kuşaklar üzerinde etkileyici yönlendirici olmuştur. Karacaoğlan yaşadığı çağda yetişmiş başka saz şairlerinin tersine, dil ve ölçü bakımından Divan Edebiyatı'nın etkisinden uzak kalmıştır.Güneydoğu Anadolu insanının o çağdaki günlük konuşma diliyle yazmıştır. Kullandığı Arapça ve Farsça sözcüklerin sayısı azdır.Yöresel sözcükleri ise yoğun bir biçimde kullanır.Deyimler ve benzetmelerle halk şiirinde kendine özgü bir şiir evreni kurmuştur.Bu da onun şiirine ayrı bir renk katar.Bu sözcüklerin bir çoğunu halk dilinde yaşayan biçimiyle,söylenişlerini bozarak ya da anlamlarını değiştirerek kullanır. Karacaoğlan,halk şiirinin geleneksel yarım uyak düzenini ve yer yer de redifi kullanmıştır.Hece ölçüsünün 11'li (6+5) ve 8'li (4+4) kalıplarıyla yazmıştır.Bazı şiirlerinde ölçü uygunluğunu sağlamak için hece düşmelerine başvurduğu da görülür.Mecaz ve mazmûnlara çokca başvurması,söyleyişini etkili kılan önemli öğelerdir. Şiirsel söyleyişinin önemli bir özelliği de,halk şiiri türü olan mani söylemeye yakın oluşudur.Koşmalar, semailer, varsağılar ve türküler şiirleri arasında önemlice yer tutar.Bunların her birinde açık, anlaşılır bir biçimde, içli ve özlü bir söyleyiş birliği kurmuştur. Pir Sultan Abdal,Âşık Garip, Köroğlu,Öksüz Dede,Kul Mehmet'ten etkilenmiş,şiirleriyle Âşık Ömer,Âşık Hasan,Âşık İsmail,Katibî,Kuloğlu,Gevheri gibi çağdaşı şairleri olduğu kadar 18.yy ve şairlerinden Dadaloğlu,Gündeşlioğlu,Beyoğlu,Deliboran'ı, 19.yy şairlerinden de Bayburtlu Zihni,Dertli,Seyranî, Zileli Talibî,Ruhsatî,Şem'î ve Yeşilabdal'ı etkilemiştir. Daha sonra da gerek Meşrutiyet, gerek Cumhuriyet dönemlerinde, halk edebiyatı geleneğinden yararlanan şairlerden R.T. Bölükbaşı,F.N. Çamlıbel,K.B. Çağlar,A.K. Tecer ve C. Külebi,Karacaoğlan'dan esinlenmişlerdir.Şiirleri 1920'den beri araştırılan, derlenip yayımlanan Karacaoğlan'ın bugüne değin, yazılı kaynaklara beş yüzün üzerinde şiiri geçmiştir. Vara vara vardım ol kara taşa Hasret ettin beni kavim kardaşa Sebep ne gözden akan kanlı yaşa Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm Nice sultanları tahttan indirdi Nicesinin gül benzini soldurdu Nicelerin gelmez yola gönderdi Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm Karac'oğlan der ki kondum göçülmez Acıdır ecel şerbeti içilmez Üç derdim var birbirinden seçilmez Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm (Karacaoğlan) Üryan geldim gene üryan giderim Ölmemeye elde fermanım mı var Azrail gelmiş de can talep eyler Benim can vermeye dermanım mı var Dirilirler dirilirler gelirler Huzur-ı mahşerde divan dururlar Harami var diye korku verirler Benim ipek yüklü kervanım mı var Er isen erliğin meydana getir Kadir Mevlâ'm noksanımı sen yetir Bana derler gam yükünü sen götür Benim yük götürür dermanım mı var Karac'oğlan der ki ismim öğerler Ağı oldu yediğimiz şekerler Güzel sever diye isnad ederler Benim Hakk'dan özge sevdiğim mi var... Karacaoğlan Kaynak:Kültür Bakanlığı Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Hasan Dağı çatal matal Arasında güller biter Bir yar sevdim bana yeter İki seven del'olmaz mı Hasan Dağı Hasan Dağı Senden yüce dağ olmaz mı Seni yaylayan güzelin Al yanağı bal olmaz mı Şu karşı beyaz damlar Hani sana giren canlar Sevip sevip ayrılanlar Yanıp yanıp kül olmaz mı Hasan Dağı'nın yılanı Akar dolanı dolanı Küçücükten bir yar sevsem Sarsam belini olmaz mı... Şair Karacaoğlan Elif İncecikten bir kar yağar, Tozar Elif, Elif deyi... Deli gönül abdal olmuş, Gezer Elif, Elif deyi... Elif’in uğru nakışlı, Yavrı balaban bakışlı, Yayla çiçeği kokuşlu, Kokar Elif, Elif deyi... Elif kaşlarını çatar, Gamzesi sineme batar. Ak elleri kalem tutar, Yazar Elif, Elif deyi... Evlerinin önü çardak, Elif'in elinde bardak, Sanki yeşil başlı ördek Yüzer Elif, Elif deyi... Karac'oğlan eğmelerin, Gönül sevmez değmelerin, İliklemiş düğmelerin, Çözer Elif, Elif deyi... Şair Karacaoğlan _______________________________ “Karacaoğlan” Dünya Prömiyeri Antalya’da Gerçekleşecek «28 Nisan 2010» Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Etkileyici bir dil ve duygu evreni kurduğu şiirleriyle Türk halk şiiri geleneğinde çığır açan Karacaoğlan’ı konu alan Karacaoğlan Operası dünya prömiyerini Antalya’da gerçekleşecek. 17′nci yüzyılda yaşadığı sanılan göçebe Türkmen obalarında yetişti Karacaoğlan şiirlerindeki insana dönüklüğünün özünde belirgin olan tema doğa ve aşktır. Ayrılık, gurbet, sıla özlemi, ölüm ise şiirinin bu bütünselliği içinde beliren başka temalardır. Duygulanışlarını gerçekçi biçimde dile getirir. Düşündüklerini açık, anlaşılır bir dille ortaya koyar. Acı, ayrılık, ölüm temalarını işlediği şiirlerinde de bu özelliği göze çarpar. Düşten çok gerçeğe yaslanır. Çıkış noktası yaşanmışlıktır. Ona göre, kişi yaşadığı sürece yaşamdan alabileceklerini almalı, gönlünü dilediğince eğlendirmelidir. Yaşama sevincinin kaynağı güzele, sevgiliye ve doğaya olan tutkunluğudur. Kaynak: Opera Türkiye & OperaTube Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. | |
|
01 Aralık 2010, 19:12 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. “Şahı sensin dilberlerin emesi Gözüne görünmez dünya var Şimdi bizim ilin karaçalısı Gül oldu gidelim bizim illere” Ne güzel anlatım olmuş: Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. |
|
06 Eylül 2011, 09:59 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Çıkıp Yücesine Seyran Eyledim Çıkıp yücesine seyran eyledim Gördüm ak kuğulu göller perişan Bir firkat geldi de durdum ağladım Öpüp kokladığım güller perişan Hayal hayal oldu karşımda dağlar Eşinden ayrılan ah çeker ağlar Dökülmüş yapraklar bozulmuş bağlar Bülbülün konduğu dallar perişan Yıkılmış dilberin mamur illeri Susmuş bülbüllerin her dem dilleri Dağılmış sümbülü solmuş gülleri Yüzüne dökülmüş teller perişan Karac'oğlan der ki top avlamadım Arap ata binip boyalatamadım Küstürdüm dilberi hoylatamadım Dilberi küstüren diller perişan Karacaoğlan |
|
06 Eylül 2011, 10:04 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bana Kara Diyen Dilber Bana "kara" diyen dilber Gözlerin kara değil mi Yüzünü sevdiren gelin Kaşların kara değil mi Boyun uzun belin ince Yanakların olmuş konca Salıverirsin kolunca Beliğin ince değil mi Utanırım akar terim Güzellikte yok benzerin En sevgili makbul yerin Saçların kara değil mi Beni "kara" diye yerme Mevlam yaratmış hor görme Ala göze siyah sürme Çekilir kara değil mi Hind'den Yemen'den çekilir Gelir Bağdad'a dökülür Türlü taama ekilir Biber de kara değil mi Göllere konan kuğunun Kanadı beyaz çoğunun Çöldeki Arap beyinin Çadırı kara değil mi İller de konup göçerler Lale sümbül biçerler Ağalar beyler içerler Kahve de kara değil mi Evlerinde sular akar Güzelleri göze bakar Hublar yanağına sokar Sümbül de kara değil mi Karac'oğlan der maşallah Bir gün görürüm inşallah Kara donludur Beytullah Örtüsü kara değil mi.. Karacaoğlan |
|
06 Eylül 2011, 10:10 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. Hicbir zaman varlığını yitirmeyecek, nesilden nesile, dilden dile sürekli; isimleri olsun, şiirleri olsun hep hafızalarda kalacak büyük üstâdlar.. Paylaşım için tşkler.. |
|
27 Eylül 2011, 05:34 | #6 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Halk Ozanı, KaracaoğLan'ın Hayatı + ŞiirLeri. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bülbül Ne Yatarsın Bahar Erişti Bülbül ne yatarsın bahar erişti Ulu sular göl olduğu zamandır Kat kat oldu gül yaprağa karıştı Gene bülbül kul olduğu zamandır Gene bahar oldu açıldı güller Figana başladı gene bülbüller Başka bir hal olup açtı sümbüller Aşıkların del'olduğu zamandır Gene bülbül bilir gülün halinden Yeter deli oldum yarin elinden Aşık aşıp gelir yaya belinden Yardan bize gel olduğu zamandır Gene geldi türlü baharlar bağlar Bülbül figan edip kamuyu dağlar Türlü çiçeklerle bezenmiş dağlar Ulu dağlar yol olduğu zamandır Karac'oğlan der ki geçti çağlarım Meyve vermez oldu gönül bağlarım Aklıma geldikçe durmaz ağlarım Gözüm yaşı sel olduğu zamandır Şair Karacaoğlan [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
|
Etiketler |
halk, karacaoğlanın, ozanı, Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Halk ozanı Aşık Veysel'in vefatının üzerinden 51 yıl geçti | Zeytin | Kültür ve Sanat | 2 | 21 Mart 2024 10:23 |
Halk ozanı Neşet Ertaş vefat 7.yıl dönümünde Anıyoruz | Sır | Özel Günler | 13 | 25 Eylül 2019 14:28 |
Adana Kozan Karacaoğlan İlçe Halk Kütüphanesi Adresi Nedir? | Desmont | Akdeniz Bölgesi | 0 | 10 Kasım 2014 17:08 |
Halk Ozanı, Dadaloğlu'un Hayatı + ŞiirLeri.. | Sevda | Halk Ozanlarımız | 0 | 18 Şubat 2011 05:39 |
Halk ozanı Neşet Ertaş, sahnelere veda ediyor.. | AngeLus | Haber Arşivi | 0 | 11 Kasım 2009 11:52 |