31 Ağustos 2011, 21:01 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Diyarbakır Camileri PROF. DR. ORHAN CEZMİ TUNCER* Geçmişte Amid (Amid), Amida, Kara Amid ve Di*yarı Bekir olarak anılan Diyarbakır, Hazreti Ömer'in halifeliği günlerinde (634-644), 27 Mayıs 638'de Arapların eline geçti (Yayınlar bunu daha çok 639 olarak veriyor). Buraya sırasıyla Emeviler, Abbasiler, Şeyhoğulları, Hamdanoğulları, Büveyhoğulları, Mer*vanoğulları, Büyük Selçuklular (1085-1093), Şam Selçukluları, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular (1183-1232), Mısır ve Şam Eyyubileri (1232-1240), Anadolu Selçukluları (1240-1302), Mardin Artuklu*ları (1302-1394), Timur (1394-1401), Akkoyunlular (1401 - 1507), Safeviler (Şah İsmail 1507- 1515) ege*men oldular ve sonuçta 15 Mayıs 1515'te kent Os*manlılara geçti. (Bazı araştırmacılar bu tarihi 9 ya da 10 Eylül olarak verirler.) Bıyıklı Mehmet Paşa ilk Os*manlı Valisi oldu. Surlarla çevrili kenti, doğu-batı ve kuzey-güney yönünde iki ana cadde dört dilime ayırır. Doğuda Ye*nikapı, güneyde Mardinkapı, batıda Urfakapı ve ku*zeyde Harputkapı olup 2 ana yol bunlarla son bulur. 1515 'te Osmanlılara göre kent, kapıların adını alarak 4 mahalleden oluşur. Müslüman çoğunluk Yenikapı* Urfakapı Mahalleleri eksenindedir. Buna kuzey yarıda eklenirse, güneyde gayrı müslimlerin yoğunlaştığı anlaşılır. Ancak sınır kesin olmayıp yoğunlaşmalar vardır. Çünkü Yenikapı Mahallesinde Hıristiyanlar 554 aile reisiyle birinci sıradadır. Bunu Mardinkapı ve Urfakapı izler. Böylece güney yarıda çoğunluk ka*zanırlar. Buna karşılık yıkıntıları üstüne Ulu Cami yapılan Mar Toma Kilisesi (Katedral) kuzey yarıdadır. Diğerleri güneydoğu çeyreğinde yoğunlaşırı Anlaşıl*dığı kadarıyla, keı,ıti paylaşmak İslam dünyasıyla başlamıştır. Kentte o dönemde Gregoryan (sonraki düzenlemelerde Katolik ve Protestan) Ermenileri, Or*todoks ve Katolik RumIarı, Katolik Keldanileri, Katolik ve Yahudi Süryanileri yaşıyor. Bunların tapınak*ları yanında Yahudilerin dinsel önderleri de vardı. Latin ve Kapusen İtalyanlar sayıca çok az idi. Osmanlıların gerileme ve çökme döneminde, can kay*gusu nedeniyle Diyarbakır'ın güneydoğu diliminde yoğunluğa yönelmeleri ve gettoların varlığı, sonraki zorunluluklardır. Mahalle adlarına dikkat edilirse, bunlar komşu il çıkışlarını yansıtmakta, dinlere göre anılmamaktadır. İç içe yaşandığını 19. yy.'ın birinci yarısındaki salnameler de gösteriyor. Bunu, daha Selçuklu günlerinde diğer illerde de görebilmekteyiz (Sivas vb). 1540 yılında yapılan iki sayım, Osmanlı günlerin*de büyük camilerin sayısının arttığını gösteriyor. Kent güven içinde gelişmiş ve nüfus 2 katı artmıştır. Mahalle sınırları küçülür, sayıları artar. Taceddin ve Şeyhmatar gibi isimlerin, o tarihte yapılan ibadetha*nelerden alındıkları anlaşılıyor. Günümüze erişen yapılardan çok daha fazlasının yıkıldığını belgeler gösteriyor. Evliya Çelebi, gördük*lerinin adlarını vermektedir. 1900 tarihli salnamede burada 24 cami ve 21 mescit adı geçmektedir. Günü*müze erişenlere bakılırsa, Ulu Cami dışında, Akkoyunlulardan daha eskiye ineni yoktur. Hazreti Süley*man Camii pek çok değişiklik geçirmiştir. Büyük Selçuklular kentte ancak Ulu Cami'de ona*rım yapacak kadar kaldılar. Anadolu Selçuklularının burada cami veya mescidi yoktur. Ulu Cami*i onardıkları, yazıtlarından anlaşılıyor. Artuklu yapı*ları ise kent içinde sınırlı kaldı. Akkoyunluları izleyen Osmanlılar da bu yerel ve yöresel (Yukarı Suriye) özelliklerin dışında kalamadı*lar. Bir Akkoyunlu yapısı olan Nebi (Peygamber) Ca*mii, Osmanlı özelliği gösterir. Belki bunu, 1531 yılındaki Üstad Ahmed el Amidi onarımına bağlayabiliriz. Ancak ustanın buralı oluşu yine yerel özelliklerin ağırlığını kanıtlıyor. Klasik Osmanlı Dönemi yapılarından İskender Paşa, Behram Paşa gibi büyük programlı yapılara da aynı özellikler yansır. Mimar Koca Sinan'ın, doğrudan buradaki bir yapıya ayıracak vakti olmadığını, merkezdeki yoğun çalışması göste*riyor. Herhalde planlarını çiz ip bir kalfasını gönder*mesi, bu yerel etkileşimi kolaylaştırmış olmalıdır. Diyarbakır camilerini, kentin mescitlerinden ayır*mak gerekiyor. Yapı boyutu dı*şında, çatkısı merkezdeki kubbe*ye dayalı yığma düzende iken, mescitler hep Orta Çağ' daki gibi çok ayaklı kurgudadırlar. Ayrıca yukarıda değindiğimiz gibi bazı Akkoyunlu camileri, Osmanlı kurgusundadır. Bunu aslında, devletlere değil, o dönemin kub*be gelişim çizgisine bağlamak gerekir. Ne var ki İmparatorluğa adım adım giden Osmanlıların, bu anlayışı geliştirmedeki öncü*lüğünü ve ağırlığını yadsımamak gerekir. Cami ve mescitlerin kent için*deki yerlerine dikkat edilirse kuzeybatı çeyreğinde 7, kuzeydoğu*da 8, güneybatıda 8 ve güneydoğu çeyreğinde 5 tane olduğu gö*rülür. Böylece kuzey yarıda, batı yarıda sayıları 15'leri bulur. Buna karşılık gayrı Müslimlerin yoğunlaştığı güneydoğu diliminde bun*lar en aza (5'e) iner. Böylece iba*dethanelerin kent içindeki dağılı*mıyla İslam yerleşmeleri birbiriyle çakışır. Akkoyunlu yapısı olduğu bilinen veya sanılanların sayısı 12 tanedir. Bunu, 14 ile Osmanlılar izleyecek*tir. Akkoyunlularda çok ayaklı ahşap (vb.) örtülü mescit türü yapı sayısı (7) kubbelilerden fazladır. Os*manlılarda bunlar birbirine eşit olur (yedişer). | |
|
31 Ağustos 2011, 21:01 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Diyarbakır Camileri NEBİ (PEYGAMBER) CAMİİ İnönü Mahallesinde Gazi Caddesi ile İnönü Cadde*si'nin (uzantısı İzzet Paşa Caddesidir) birleştiği kavşakta kuzeybatı köşededir. Akkoyunlu yapısı olan, enine planlı dört sahınlı (kuzeye doğru), ayaklı ve kemerli asıl caminin belgelere göre 1927 yılında üst ahşap kirişlemesi çürüyerek çökmüş ve 1955 yılında Gazi Caddesi batı yöne doğru kamulaştırılıp genişle*tilirken cami ortadan kaldırılmıştı (Fotoğraf 1). Ço*cukluk ve gençlik günlerimde, avlusunun doğusunu sınırlayan ufak dükkanlarını, kemerli avlu kapısını anımsıyorum. Bu arada minaresi de sökülerek şimdi*ki yerine taşındı. Vakıfların restoratör teknisyeni Ca*fer Hanlıoğlu'nu o yıllarda bu işte tanımış, 1966'dan başlayarak yıllarca beraber çalışmıştık. Kendilerini rahmetle anıyorum. Elimizde bulunan eski fotoğraflara göre, 2 taş ko*lon ve bunlara oturan enli 3 taş kemer sıralı, 3 sahın*lı kitlenin kuzeyinde, yine aynı düzende bir son ce*maat yeri olup üstü toprak örtülüydü. Kıble duvarı*nı, birbirinin düşeyinde olmayan, altlı üstlü dörder, doğu duvarı birbirinin düşeyinde (altlı üstlü) ikişer pencere süslüyordu. Kuzey harım duvarında basık kemerli kapı oldukça sade ve üstünde, Ulu Cami'dekine benzer ahşap mükebbiresi, bunların yanlarında altlı üstlü ikişer pencere ile en uçlarda sadece birer üst penceresi daha vardı. Mükebbire içeride müezzin mahfiliyle birleşmektedir. Cami bazalt akça geçmez örgülüydü. Sadece avlu*ya bakan kemerler ile bunların arasındaki dairesel dört pencere almaşıktı. Caminin enine beş kemer fazla gelince, üç enli ve basık kemerle yetinilmiş, kolonlar kısalmış o orantılar bozulmuş idi. Aynı oransızlı*ğın mihrap ve mimbere de yansıdı ğı görülüyor. Almaşık örgülü, kare planlı minarede 1530 yılın*da, hayrat olarak Kasap Hacı Hüseyinin yaptırdığı yazılıdır. Bunlarla ilgili geniş bilgi ve ölçüler Diyar*bakır Camileri (Ankara, 1996) adlı yayınımızda (s. 84) vardır. Diyarbakır, kendi arzusuyla (savaşmaksı*zın) 1515 yılında Osmanlılara geçti. 15. yy. boyunca kente eğemen olan Akkoyunlu varlığının daha bir süre daha devam ettiği anlaşılıyor. Böyle bir hayır kurumu, ibadethanesi için Osmanlıların hoşgörülü davrandığını söyleyebiliriz. Avluyu kuzey yönde medrese çeviriyordu. Bugünkü helaların ne kadarının özgün olduğu bilinmiyor. Bu yıktmlan Akkoyunlu Camii'nin hemen batısın*da, orta kubbeli, buna bağlı az derinlikli iki katlı iki yan kanatlı şimdiki caminin yapılış tarihi bilinmiyor (Çizim 1). Hemen güneyinde Köprülü'lere ait, demir kubbeli açık bir türbe vardır. Diyarbakır'da Osmanlı camilerinin kubbeleri dışa yansır. Giderek bazıları kargir külahla koruma altına alınmış olsalar bile ye*rel bir çözümdür. Şimdiki caminin 15. yy. sonları ve 16. yy. başlarında kubbe veya külah kullanılarak dı*şa yansıtılan akıma uyarak yapıldığı kanısındayız. Akkoyunlu Kasım Padişah Camii de bunu gösteriyor. İçerden üç kubbeli son cemaat yeri, çevre duvarları*nın yükseltilmesi nedeniyle dıştan görünmez. Bu ör*tü türlerinin, Akkoyunluların son döneminde, biraz da Osmanlıdan yararlanılarak gerçekleştirildiğini sa*nıyoruz. Bu taban oluşmasa Fatih Paşa Camii'nde (1515) Şehzade Camii planı öncülüğü olmazdı. Bugünkü avlunun kuzeyini oluşturan helâlı ve üç odalı kanadın asıl şekli tam böyle olmasa bile işlev aynı olmalıdır. Köprülülerden Abdullah Paşa'nın "Peygamber Camii yanında" diye yayınlara geçen Darulkurra'sının bunlarla bağını da bilmiyoruz. Ge*niş bir alan kapladığı, öğrencisinin bol olduğu belge*lerde belirtiliyor. |
|
31 Ağustos 2011, 21:01 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Diyarbakır Camileri PARLI (SAFA) CAMİİ Diyarbakır'ın kuzeybatı çeyreğinde, Melek Ahmet Caddesi'ne kuzey yönde 150 m. kadar uzaklıktadır. Yanlarda ikişer ayağa, kuzey ve güneyde harim ana duvarına da oturan sekizgen kasnaklı, tek orta kubbeli, enine planlı kc1gir bir yapıdır (Çizim 2). Köşe ke*merlerin oturduğu üçgen bingiler, ayakları izleyerek döşemeye kadar iner. Dıştan dışa kitle 22,80x19,88 m boyutundadır. Yan köşelerde birer ufak kubbe ve ara*larında da tonozlar yer alır. Son cemaat yeri beş kubbeli olup, iç yan örtüler de dahil, yükseltilen kalkan duvarları ve dolgusu nedeniyle dışa yansımazlar. Kuzeydoğu köşede taşkın olan minare ile kitle arasında hazire kapısı vardır. Kapı üstündeki yazıt, 1513 yılında iyice onarıldığını belgeliyor. Diyarbakır'a Akkoyunlular 1401 -1515 yılları arasında egemen idiler. Yapı 15. yy.ın üçüncü çeyreğindendir. Evliya Çelebi yapıyı İpariye (Parlı) olarak tanıtır. Yapıda siyah bazalt taşı kullanılmıştır. Son cema*at yeri ve ön yüz üst kesimi ile yan destekleri almaşıktır. Bazalt minare kaidesi, Türk mavisi çinili güzel bir geometrik panoyla son bulurken gövde artık tümüyle ve silindirik olarak beyaz taşla yükselir. Böy*lece süsleme şansı doğar. Maksure kubbesi, sekizgen kasnak ve piramit kü*lahla örtülüdür. Alaturka kiremit kaplıdır. Dört ana yöne birer tepe penceresi vardır. Kasnak dışında ka*lan örtü yanlara akıntılı ve dolgulu olup, sular çörtenlerle akıtılır. Harim, altta altıgen çinilerle kaplıdır. Türk mavisi ve koyusu egemen olup çin bulutu desenli su ile çev*relenir. Çinilerde değişik desenlerin yeğlendiği görülüyor. Oldukça özenli mermer mimber, yer yer boyandığı için kirletilmiş sayılır. Taç kapısı üstünde, tek satırda "Küllema dahalen zekeriyyel-mihrap" yazılıdır. Harim taç kapısı sade olup kemerli girintiyle yeti*nilir. Yanlarda sekileri vardır. 1,40 m. enindeki kapı boşluğunu basık bir almaşık kemer örter. Bunu yazışeridi ve teğet kemerli bir pencere izlemektedir. 3,68 m eninde, 5,17 m. yüksekliğindeki süslü mih*rap, kubbe duvarından 7 cm. taşkındır. Yarım sekiz*gen planlı mihrap girintisi sütuncelerle başlar ve üst*te 10 sıralı mukarnas dizisiyle son bulur. Harimin doğu ve güneyi haziredir. Soldaki Abdülcelil Kümbeti'nin yapıyla ilgisine belgeler değinmi*yor. Güneyindeki medresede, Ları hazretlerinin ders verdiği bilinmektedir. İskender Paşa Camii anlatılır*ken buna biraz daha açıklık getirmekteyiz. LA.LE BEY (LALA KASIM) CAMİİ Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, kendi adıyla anılan mahallede Lale Bey ile Dörtler Sokağı'nın ke*siştiği kavşak güneyinde olup, üç kubbeli son cemaat yeri, bunun batısında, alt katı türbe, üst katı hücre, batısında minaresi olan, tek katlı, tek kubbeli, siyah bazaltla örülü kargir bir yapıdır (Fotoğraf 2). Kareye çok yakın planlı (~1O,24 m.) iç alanı kubbe örter. Dört yöne ikişer pencere yerleştirilmiştir. Türbesine hücre*nin güneyindeki merdivenden inilir. Son cemaat yerinin batısını hücreye bakışımlı olatak minare kaplar. Kuzey yüz, toplam olarak 17,77 m.'dir Kubbesi çökmüş ve ortaya konan 2 kolonla 3 sah*na bölünen ahşap kirişlemeli yapıyı terkedilmiş bul*duk. Evler çevresini sarmış ve kitleyi kaplamıştır. Ka*mulaştırılarak boşaltıldı. Sıva raspasında köşe keme*ri özengileri ortaya çıktı. Rölöve ve restorasyonu ta*rafımızdan yürütülerek vakıflarca, ibadete açılmış bulunuyor. Halkın kısaca Lale Camii olarak adlandırdığı yapı*yı, Diyarbakır'ın ilçelerinden Egil'in beylerinden Lala Kasım'ın yaptırdığını kaynaklar belirtiyor. Plam, Ne*bi Camii'ne (Akkoyunlu IS. yy:ın son 4. çeyreği) ve Kasım Padişah'a (~lS00, Akkoyunlu) benzer. Ayrıca Safa Camii minaresindeki ve kuzey avlu yüzündeki yazılı kare panolardan bunun da pabuç bölü*münde vardır. Bunlar, Akkoyunlu yapısı olma şansı*nı arttırmaktadır. Şeref Han, yapıtında, Şeyh Mu*hammed'in oğlu Lala Kasım'dan övgüyle söz eder. Bu durumda, caminin, Osmanlı günlerinde 16. yy:ın 1 ilk çeyreğinde yapıldığını düşünmek (ıS1S'ten herhalde hemen sonra) doğru olacaktır. Daha önceki ca*milerde Osmanlıların gelişen kubbe yorumuyla, yerel ve özellikle Akkoyunlu ayrıntılarının karışımından söz etmiştik. Bu form (compasition), o yörede kendi koşulları içinde gelişmiş, dengesini bulmuş ve yeni dönemde de (Osmanlı) sürmesini sağlamıştır. Lala Kasım Camii bu arakesitin ürünü olsa gerekir |
|
31 Ağustos 2011, 21:02 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Diyarbakır Camileri KASIM PADİŞAH (DÖRT AYAKLI MİNARE) CAMİİ Özdemir Mahallesi, Yenikapı Caddesi yakasında, yol üstünde, Balıkçılarbaşı semtindedir. Tek kubbeli almaşık örgülü kare prizma gövde silmeyle son bu*lurken içe çekik yine almaşık örgülü sekizgen kasnak ve kurşun kaplı kubbeyle son bulur (Çizim 4). Harimde, yanlarda üçer, kuzey ve güneyde ikişer penceresi olup tümünün iç ve dışında kemerle kapa*nan girintileri vardır. Bugün ikisi de kapatılmış olan kıble duvarı pencereleri içinden yanlara doğru yük*selen merdivenlerle, doğu ve batı duvarı güney pen*cereleri üstüne yerleştirilen ve harim üst yarısına açı*lan ufak mahfillere ulaşılır. Harimin kuzey duvarın*da, son cemaat yerinin üç kubbe özengileri yerinde bırakılarak, eğik (akıntılı) bir betonarme tabliye ile örtülmesi çok hatalıdır. Son cemaat yeri doğu ucun*daki kapıyla, mahfile bağlantı vardır. Bu, Diyarbakır için ilk ve son uygulamadır. Bir bakıma camiden daha ağır basan ve üç monolit kolona oturtulan kare kesitli minare bir sanat ve teknik gösterisidir (Fotoğraf 3). Gövdede almaşık örgüler köşelere varmadan kesilir. Üç ara silme gövde*yi eşit olmayan dört parçaya böler. Peteğin üst yarı*sından fazlası beyaz taştandır. Gövdenin doğu yüzündeki 1500 tarihli yazıtta Akkoyunlu Sultan "Kasım" adı geçmektedir. Bu nedenle halk yapıyı Kasım Padişah adıyla anarken, minaresinden ötürü dört ayaklı minare veya "Muallak" (boşta, boşlukta) ola*rak da tanır. Mutahhar veya bunun kısaltılmış şekliy*le Şeyh Matar adını, daha önce bu yerde Şeyh Mutahhar'ın mezarı olmasına bağlayanlar vardır. Bu ad*la anılan asıl cami, Mardinkapısı'na ilerlerken yol üs*tündeydi ve yıktırılarak yine yola katıldı. Yıkılan ve betonarme tabliyeyle örtülen son cema*at yerinin, harim duvarında kalan özengilerine bakı*lırsa, köşe ön ayaklar, şimdikinden biraz daha uzun ve L kesitliydi. Tek kubbeli camilerin Artuk ve Akkoyunlu günlerinde de sevilerek kullanıldığı, Osmanlı*ların zaten bu kubbe gelişimi üstünde oldukları, ye*rel özelliklerle benimsedikleri anlaşılıyor. BIYIKLI MEHMED PAŞA (FATİH PAŞA KURŞUNLU) CAMİİ Diyarbakır'ın kuzeydoğu dilimindedir. İçkale gü*ney kapısından başlayan yol, güneye uzanarak bu yapı topluluğuna varır. Yapı, Diyarbakır'dakilerin en boyutlu ve özenlisidir. Merkezdeki kubbeyi dört ana yönde dört yarım kubbe desteklerken buna hangi ya*pının örnek olduğu bilinmez (Çizim 5). Bu plana adım adım gelinmiştir. Bu nedenle yapı, cami planla*rı gelişimi içinde önemli bir köşe taşıdır ve Sinan'ın Şehzade Camii'nde doruğa erişir. Dört ana ayak baldaken çatkıyla birbirine bağlanırken, üstte sekizgen kasnak ve buna oturan kubbeyle dışa yansır. Sekiz pencere iç alanı yeterince aydın*latır. Harim kare planlı iken, kub*beli son cemaat yeri iki yanında*ki güneye bakan hücrelerle, avlu yüzünde yatay gelişme sağlanır (35 x 17 m). Bu kitleyi daha bü*yük ve görkemli gösterir. Kuzey avlu yüzü almaşık ör*gülüdür. Her ke*mer koltuğuna, Diyarbakır'da yaygın olarak kullanı*lan, birer atlamalı damla ve rozetler kabartmalı ola*rak yerleştirilmiştir. Sekiz kolon ve başlıkları beyaz mermerdendir. Buna karşılık harim kuzey dış yüzü sıvalıdır. Minare batı uçtadır. Kare kaide siyah taştan olup üst köşelerindeki profıllerle beyaz taşlı gövdeye geçilir. Şerefe korkuluğu yerden 30,52 ve peteği 35,50 m. yüksekliktedir. Minarenin batısına, iki kemerli, üstü kapalı ve kapısı az çok özenli türbe sonradan ekle*nirken, küpün bir bölümünü de kapatır. Avluyu çer*çeveleyen kuzey kapısının lS19'da yıktı*rıldığını kaynaklar belirtiyor. 3,95 m eninde, 5,66 yüksekliğindeki taş mihrap kıble duvarından 11 cm. taşkın olup, yanlarında 12 cm:lik sağırlık bıra*kan ters U çerçeve altı sıralıdır. Dışta özenli mukarnas sırasıyla görsel etkinliği arttırır. Yarım sekizgen planlı girintisi sütuncelerle başlar. 10 sıralı mukarnaslarını üstte 3 dilimli bir kemer izlemektedir. Mermer mimber özenli ve görkemlidir. Köşk bölümü, şebekeleri ve özellikle mer*mer kapı kanatlarına oldukça emek çekildiği görülüyor. Küfı panolar, yazılar, zengerek ve kıvrık dallarla bezenmiştir. Mihrap ve mimberin cami iç hacmiyle olduk*ça orantılı olduğu görülüyor. 4 Kasım 1515 tarihinde Diyarbakır Beylerbeyiliğine atanan ilk Osmanlı vali*si, bazı kaynaklara göre bu kentlidir. Ca*minin hamarnı bugüne erişmez. Halkın "Kürtler Hamamı" dediğini ve yerini Evliya Çelebi, Seyahatnamesi'nde belirtiyor. Medresesinden sadece kuzey kanat dur*maktadır. Güneyine sonradan Şafıiler bir mescit eklediler. Paşa'nın İç Kale'ye bir Hükümet Binası eklendiğini Çelebi belirtiyor. Tekke IS. yy. sonlarında yıkıldı. Di*yarbakır'a yakın Alipınar Köyü Camii'nin arkalarındaymış. Bıyıklı Mehmed Paşa 24 Aralık 1521 Salı günü öldü. Mezarı, cami*in hemen doğusunda hazirededir. Bunun biraz kuzeyine, sonra Özdemiroğlu Os*man Paşa için sekizgen türbe eklenecektir. 16. vali idi ve burada dört sene görev yaptı. |
|
31 Ağustos 2011, 21:02 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Diyarbakır Camileri HADIM ALİ PAŞA CAMİİ Diyarbakır'ın güneybatı çeyreğinde, adını verdiği mahallededir. Medrese, cami ve tekkeden (7) oluşur. Harimin doğusundaki Şafıiler mescidi daha sonraki eklentidir (ı 769-70). Kare planlı, prizmatik gövdeli, sekizgen kasnak ve külahlı cami, Osmanlı dönemi erken türlerindendir (Fotoğraf 5). Son cemaat yerini beş kubbe oluşturur. Minaresi, kuzey yüzü doğu hi*zasının biraz açığındadır. Kitlenin avlu yüzü ile do*ğu ve batısındaki üçer, güney ve kuzeydeki ikişer pencere, teğet kemerle örtülen, almaşık örgülü girin*tiler içine alınmıştır. Lentolu pencereler 1/2 oranına çok yakındır. Beş düşey, dokuz yatay geçmeli demir parmaklıkları özgün değildir. Son cemaat yerinin dört kolonu beyaz taştan ve eksendeki ikisi alt başlıksızdır. Kemerler arasında süslemeye yer verilmez. 14,45 m. kenarlı harim kare planlı olup, köşe ke*merlerinin oturduğu üçgen bingiler, aynı kesitle yere kadar inerken, Safa Camii'ni yineler. Ahşap pencere kanatlarına oldukça özenildiği görülüyor. 3,39 x 4,61 m. ölçülü beyaz taşlı mihrap, yine renk renk boyanarak ve avize takılarak olabildiğince çirkinleştirilmiştir. Yarım sekizgen planlı (Çizim 6) girinti sütun eel erI e başlar ve sekiz sıralı mukarnasla örtülür. Mihrabı izleyen üst pencerenin içliğinin ye*nilendiği görülüyor. Oranlı ve süslü ahşap minberi güzeldir. İç duvar eteklerini kaplayan altıgen mavi renkli çiniler, bir çerçeveyle (su) sarılıdır. Ali Paşa Medresesi, camiin batı yönde açığındadır. Amid'in 6. Osmanlı Valisi Hadım Ali Paşa, burada 1534–37 yılları arasında görev yaptı. Yapının adı sa*dece Tuhfetü'l-Mimarin'de geçer. Böylece Sinan'ın eseri olduğu anlaşılır. Bununla ilgili ayrıntılar, yeni bilgilerle Diyarbakır Camileri (Ankara, 1996) yayını*mızda (s. 135) yer almaktadır. Cami ile medresesi arasındaki örgü farkını, medre*senin sonraki ucuz onarımlarına bağlamak gerekir. Tuğla, taştan daha kolay ve ucuz bir yerel üretim ol*duğundan, kubbe dış kasnağında da sonradan yerini almış görünüyor. Güçsüz dönemde, akıntıyı kesmek için, kubbeyi az eğimli, alaturka kiremitli sekizgen kasnak ve külahla örtmek, kent merkezi ve Silvan il*çesinde de görülmektedir. Eski fotoğrafları, son ce*maat yerinin de aynı gereçle akıntılı olarak örtüldü*ğünü gösteriyor. Pencere oranları, sivri veya teğet kemerli girintiler içine, almaşık örgülü olarak alın*ması, sütunceleri vb. güney geleneği olup Diyarbakır'da da yaygındır. Nitekim Sinan'ın tartışmasız ya*pıtlarından olan aynı kentteki Behram Paşa Camii'n*de de uygulanmıştır. 1956 yılında, camiin kuzeydoğu açığında, hama*mın kalıntıları duruyordu. Gecekondular bunları tü*ketti. Vakfıyesi günümüze erişmemiştir. |
|
Etiketler |
camileri, diyarbakır |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Uşak Camileri | Ecrin | Ege Bölgesi | 0 | 17 Kasım 2011 23:16 |
Istanbul Camileri | Ecrin | Marmara Bölgesi | 1 | 12 Kasım 2011 10:17 |
Trabzon Camileri | Ecrin | Karadeniz Bölgesi | 0 | 01 Ekim 2011 10:00 |
Muş Camileri | Sim | Doğu Anadolu Bölgesi | 0 | 21 Ağustos 2011 03:44 |
Ankara Camileri | Ecrin | İç Anadolu Bölgesi | 0 | 20 Ağustos 2011 13:05 |