05 Haziran 2014, 00:47 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Resimli garip bilgiler (10) Hayvanlar Aleminin En Zehirli Hayvanları Hangileridir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bu sorunun cevabını vermek aslında zordur.Ölçütümüz ne olmalıdır?Bir yılda öldürdüğü canlı sayısı mı yoksa içerdiği zehirli kimyasallar mı?Belki bu hayvanları zehirli ve öldürücü olarak gruplamak daha doğru olur.Buna göre ilk on sırada yer alan dünyanın en zehirli canlıları şunlardır: 1.Kutu Denizanası İlk sırada kutu denizanası yer alır,1954′den beri yaklaşık 5 bin 567 kişiyi öldürdüğü tespit edilmiştir.İnsan vücuduna yapıştığında salgıladığı toksinle kalbi direkt etkileyerek sinir sistemini çökertiyor. 2.Kral Kobra Dünyanın en uzun,zehirli yılanıdır.Boyu altı metreye kadar ulaşabilir.Genellikle yılanla beslenir.Bu yılanın tek bir ısırığı bir insanı anında öldürmeye yeter.Tek bir ısırığı çok büyük bir Asya filini de üç saat içinde öldürür. 3.Mermer Yüzeyli Salyangoz Boyu küçük ama etkisi büyüktür.Listede üçüncü sırada yer alır.Zehir oldukça güçlüdür.Zehrinin bir damlası bile anında yirmi kişiyi öldürmeye yeter.Genellikle tuzlu sularda yaşarlar. 4.Mavi Halkalı Ahtapot Normal boyuttaki bir ahtapottan çok daha küçüktür.Ortalama gol topu büyüklüğündedir.Vücudunda taşıdığı zehirle dakikada yirmi altı yetişkin insanı öldürebilirler.Dünyanın en tehlikeli hayvanları içinde yer alır. 5.Ölüm Avcısı Akrepler Sanılanın aksine aslında birçok akrep zararsızdır.Çok az türleri canlılara zarar verir,zarar verenleri de gerçekten çok tehlikelidir.Bu sarı renkli akrepler dünyanın en tehlikeli canlıları arasında yer alır.Bir insanı soktuklarında direkt komaya sokarak felç eder.Isırdığı canlının sonu da ölümle sonuçlanır. 6.Kaya Balığı Bu balıklar güzellik yarışmasına katılsa herhalde sonlarda yer alırlar.Görüntüleri oldukça çirkin olan bu yaratıklar,balık familyasındaki en zehirli tür olarak bilinir.Taş gibi görünen yüzeyleriyle oldukça öldürücüdürler. 7.Brezilyalı Gezgin Örümcek Guinness Rekorlar Kitabında en zehirli örümcek olarak yerini alan bu örümcek türü bir canlıyı anında öldürür.Zehrinin 0.006 mg.ı bir fareyi anında yok eder.İşin kötü tarafı ise bu örümceklerle günlük yaşantıda karşılaşmak olasılığının olmasıdır. 8.Zehirli Kara Yılanı Sadece bir ısırığı aynı anda yüz insanı ve yirmi beş bin fareyi öldürme gücündedir.Kobra yılanından iki yüz veya dört yüz kat daha zehirlidir.ısırdığı bir insanı en geç kırk beş dakikada alt edebilir. 9.Zehirli Ok Kurbağası Zehirli ok kurbağası,zehrini vücudunun üst yüzeyinde taşıdığından dokunan insana bile zehrini anında geçirebilir.Beş santimetre büyüklüğündeki bu mavi yaratıkların zehrinin iki mikrogramı anında on insanı ve yirmi bin fareyi öldürür. 10.Balon Balığı Omurgalılar içinde en tehlikeli ikinci hayvan olarak bilinir.Japon balığına benzeyen görüntüsüyle canlılar açısından büyük tehlike yaratır.Isırdığında canlıları felç eder.Birçok kurbanı da yirmi dört saat içinde öldürür. İlk Dünya Kupası Nerede Yapıldı? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Dünya Kupası Finalleri ilk kez 1930 yılında Uruguay’da Jules Rimet Kupası adıyla düzenlendi.Kupanın ismi 1930 ila 1974′e kadar Jules Rimet Kupası olarak söylenmiş,1974′te Almanya’da düzenlenen kupa bu tarihle birlikte Dünya Kupası olarak değişmiştir. Bu tarihten itibaren her dört yılda bir organize edilen Dünya Kupası maçları,İkinci Dünya Savaşı nedeniyle,1942 ve 1946 yıllarında oynanmamıştır.Yaklaşık iki yıl süren teknik çalışmalar sonunda ilk Dünya Kupası Finalleri’nin Uruguay’ın başkenti Montevideo’da yapılmasına karar verildi.1930′da yapılan organizasyon ilk Dünya Kupası Finalleri olarak tarihe geçti ancak bu organizasyon birçok ülkenin ulaşım sorunu ve maddi imkansızlıkları nedeniyle on üç ülke milli takımıyla yapıldı.On üç takım turnuvada dörderli gruplar halinde mücadele ettiler ve gruplarda ilk sırayı alan takımlar yarı finale yükseldiler.Avrupa takımları arasında Eski Yugoslavya,ilk dörde kalan tek takım oldu ancak yarı finalde ev sahibi Uruguay’a 6-1 yenilerek elendi ve turnuvaya veda etti.Bir diğer yarı finalist Arjantin de ABD karşısında aynı skoru elde edince finalin adı Arjantin-Uruguay oldu.Finalde Uruguay,Arjantin’i 4-2 yenerek Dünya Kupası’nı ilk kazanan takım oldu. Asansörün Mucidi Kimdir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Eski Roma imparatorlarının sarayların*da, katlar arasında inip çıkan birtakım küçük dolapçıklar bulunurdu. Bu sarayların günümüze dek ulaşan kalıntılarında da görüldüğü gibi, du*varların içindeki boşluklarda inip çıkan ve kat*lar arasında genellikle yemek tepsilerini nak*letmek işinde kullanılan bu dolapçıklar yeryü*zündeki ilk asansörler olmuştu belki de.Ancak şu da var ki, Romalı mimar Vitarius, Milâttan sonra 26 yılında yazdığı bir eserde, Roma’da, Milâttan 236 yıl önce dahi yük kaldırmak işin*de kullanılan birtakım araçların varlığından bahsetmekte idi. Ancak, bunların asansörü andıran araçlar olup olmadığı bugün kesinlikle bi*linmemektedir. Roma saraylarının duvarları içindeki özel boşluklarda iplerin çekilmesiyle aşağı inen veya yukarı çıkan dolapçıkların ise asansörün en ilkel şekli olduğunda fizik adam*ları hemfikirdirler. Ortaçağda ise buna benzer asansörlerin ma*nastırların duvarları dışında faaliyet gösterdi*ği bilinmektedir. Manastırlara yabancıların gir*melerini önlemek amacıyla dış kısımlarda ku*rulan ve yine iplerinden çekilmek suretiyle yukarı-aşağı çalışan bu asansörler, manastıra ge*len yük ve erzakın yukarı çekilmesi, içeri alın*ması işinde kullanılırdı. Aradan on beş yıl geçtikten sonra bu ko*nuda büyük bir devrim meydana geldi… Henry Wattermann adında bir Amerikalı, dev bir dolap ortaya çıkararak bunu New York’taki bir binanın iki katı arasına monte etti. Watermann, bu dev dolabın yukarı aşağı hareket etmesinde basınçlı havadan faydalanmıştı. Sı*kışan havanın verdiği basınç gücü ile yukarı çıkan dev dolap, havanın boşalmasıyla tekrar eski yerine iniyordu. Böylelikle insan gücüne ihtiyaç kalmadan ve çok daha ağır yüklerin ra*hatlıkla kaldırılmasını sağlayan yeni bir sistem ortaya çıkmış oldu. 1867 yılında Edoux adında bir Fransız mü*hendisi, Uluslararası Paris Sergisi münasebe*tiyle yeni bir tip yük kaldırma makinesi yaptı ve adını “assenceur-asansör” koydu. Edoux yap*tığı bu makine ile sergiyi ziyarete gelenleri de: yüksek noktalara kadar çıkarıp indirebiliyordu. Fransız mühendisi bu icadını sonraları daha da tekâmül ettirdi ve 1878 yılındaki Paris sergi*sinde ziyaretçileri 62,5 metre yüksekliğe kadar çıkartmayı başardı. Edoux’nun bu enteresan makinesi 1878 Paris Sergisi’nin en enteresan özelliği ve en büyük ilgiyi toplayan köşe si ol*muştu… İki yıl sonra bu kez ünlü Alman fizikçisi Wer*ner von Siemens yeni bir buluşla ortaya çıktı. Siemens, asansörün çalışmasında elektrik gü*cünden faydalanmayı düşünmüş ve bu esas üze*rinde hazırladığı bir asansör plânını ilk kez 1880 yılında Almanya’nın Mannheim şehrinde açılan sergide tatbik mevkiine koymuştu. Mannheim sergisini ziyarete gelenler, elek*trik gücü ile hareket eden bu asansöre binip hiç yorulmadan en yüksek noktalara kadar çı*karak bütün sergiyi kuşbakışı seyretmek imkân ve fırsatını buldular. Sihirbazların Kullandıkları Hokus Pokus Ve Abrakadabra Kelimeleri Ne Anlama Gelir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Bir sihirbazlık gösterisi izleyenler,sihirbazın sihirli numarasını yaparken ya hokus pokus ya da abrakadabra dediğine sıkça şahit olmuştur.Bu iki tılsımlı sözcük,gösterinin en önemli anlarına işaret eder.Herkes nefeslerini tutarak merakla neler olacağını bekler.Peki,hiç bu kelimelerin bir anlamı olup olmadığını merak ettiniz mi? Hokus pokus ifadesi ilk defa,Thomas Ady’nin 1655 yılında,hakimler ve kanun adamları,cadılarla büyücüler hakkında karar verirken referans alsınlar,faydalansınlar diye yazdığı,büyü ve büyücülüğün ilmi esaslarını ele alan A Candle in the Dark (Karanlıkta Bir Mum) isimli kitabıyla kayıtlara geçmiştir.Thomas Ady kitabın bir yerinde Kral James’in saltanatı sırasında devrin meşhur sihirbazı Mr. Hocus Pocus’un yaptığı gösterilerde abuk subuk ve manasız ‘hocus pocus tontus talontus vede celeriter jubeo’ sözcüklerini tekrarladığını,gösteriyi zaten şaşkınlıkla izleyen seyircinin aklını ve dikkatini bu şekilde daha da karıştırarak numarasını el çabukluğu ile tamamladığını anlatır. On sekizinci yüzyılda bazı sihirbazlar başka anlamsız sözcükleri gösterilerini yaparken kullansalar da hokus pokus bu gösterilerde en sık kullanılan sihirli sözcükler olarak yaygınlaşmıştı.Hiçbir anlamı olmadığı düşünülse de yine o tarihlerde İngiltere Başpiskoposu John Tillotson bu ifadenin kaynağına bir açıklık getirdi.Ona göre bu iki kelime,Roma Kilisesi’nin ekmek ve şarabın takdis edilerek Hz. İsa’nın et ve kanına dönüştürülmesi ayininde dua ederken söylenenhoc est (enim) corpus (meum) (bu benim vücudum) ifadesinin deforme edilmiş şekliydi. Abrakadabraya gelirsek;bu kelimenin kökeni antik dönemlere kadar ve uzanır ve oldukça ciddiye alınan bir sözcüktür.Diş ağrısında sıtmaya kadar ateşli ve iltihaplı hastalıkların tedavisinde kullanılırdı ve bir kağıda yazılıp bir muska gibi hasta kişinin boynuna takılırdı. Kelimenin kökenini daha eskilere dayandıran birçok farklı görüş de bulunur.Mesela Gnostik inanışında tanrı için kullanılan ve nümerolojik olarak harflerin değeri toplandığında 365 çıkan Abraksas kelimesinden türediğini ileri sürenler olduğu gibi,Aramice aura kedabra ve İbranice aberah kedaber (söylediğim gibi yaratacağım) veya yine Aramice’de hastalıkların iyileştirilmesinde kullanılan abhadde ked habhra (bu dünya gibi yok ol) ifadelerinden birinden geldiğini savunanlar da vardır. Sonuç olarak;aslında bu sözcüğün sihirbazlar tarafından neden kullanıldığına dair net bir bilgi yoktur.Belki de gerçekten sadece sihirbazlar tarafından uydurulmuş saçma sapan sözlerdir. Karıncalanma Nedir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Başlıca neden, çevresel sinirler üstündeki basıçtır. Beyin, kol ve bacaklardaki çok sayıdaki sinirden sürekli mesaj alır. Bu mesajları gönderen sinirler, tür ve kalıklık açısından farklılık gösterirler ve bu yüzden çok hafif derecede de olsa herhangi bir hasara verdikleri yanıt değişir. Sözgelimi uzun süre bacak bacak üstüne attığımızda ayağa gien ve dizin iç kısmında yüzeye yakın sinir, altta kalan bacak tarafından sıkıştırılır ve bazı liflerin çalışması bir ölçüde aksar. Sinirler değişik türde olduklarından bu basınca oldukça farklı düzeylerde yanıt verirler. Omurilik hücreleri ve beyinde, gelen mesajları hatalı bir bileşimde almaya başlar ve beynimizin bilinçli bölümüne aktardıkları duyumlar düzensizleşir. Karıncalanma biçimindeki duyuyu ileten sinirler daha etkili biçimde çalıştıklarından, yalnızca bu sinirlerin ilettiği mesajlar geçerli olur. Karıncalanma, etkilenen kol ya da bacağı, söz konusu sinir ciddi biçimde hasarlanmadan daha rahat bir konuma getirmemiz için bizi uyarır.Öte yandan karıncalanma hastalık belirtisi de olabilir.Beyin ve omurilikte sinirlerden gelen mesajları çözümleyen bölgeler hasar aldığında da karıncalanma hissedilebilir.Ancak böyle ciddi durumlarda karıncalanma süreklidir ve bedene bağlı olmak üzere başka belirtilerle birlikte görülür.Bu özellik,ciddi bir hastalık belirtisi olan karıncalanmayı,herkesin zaman zaman hissettiği zararsız türden ayırmakta yardımcı olur. Sinir hastalıklarının çoğu zaman zaman karıncalanmaya neden olabilir. Bunlar sinirlerin iltihabı, zehirli maddeler, şeker hastalığı ya da daha ender olarak bedendeki bir kanserin uzak etkisine bağlıdır. Karıncalanmanın nedeni, hasarın değişik türdeki sinir liflerinin işlevlerini farklı düzeylerde engellemesi sonucu beyinin karmaşık mesajlar almasıdır. Genellikle bu hastalıklar birçok sinire birden zarar verdiği için, karıncalanma iki bacakta ya da kol ve bacakların hepsinde birden olur ve hastanın pozisyon değiştirmesiyle de geçmez. Kemikler ya da dokular tarafından sıkıştırılan sinir de zarar görebilir. Bu duruma daha çok el bileğinde, median sinir’in kemik ve eklem bağlarından oluşan bir tünelden geçmesi sırasında sıkıştırılması nedeniyle rastlanır. Sonuç tıpkı gece yarısı ya da örgü gibi bir el işiyle uğraşırken ortaya çıkan karncalanmaya benzer. Bu sık görülen duruma, karpal tünel sendromu adı verilir ve el bileğine atelleyerek ya da sinir üstündeki baskıyı kaldırmak için yapılan cerrahi girişimle tedavi edilebilir. Yetersiz kanlanan bir bölgede bulunan sinirin bazı lifleri hafifçe zarar görebilir ve tıpkı baskıya uğradığındaki gibi karıncalanma yapar. Sol kolda karıncalanma kalp kirizi sırasında da görülebilir. Kalpten gelen mesajları çözümleyenn omurilik bölgesi aşırı uyarılır ve kalpten gelen ağrı mesajları çok şiddetli olduğundan yayılır beyin bunu, sanki durum kolu da içine alıyormuş gibi yorumlayıp karıncalanma duygusu yaratır. Ayrıca dolaşım bozukluklarının da karıncalanmaya neden olduğu unutulmamalıdır. Bir başka karıncalanma nedeni B12 vitamini eksikliğine bağlı kansızlıktır. Pernisyözanemi adı verilen bu hastalık, hastaya belirli aralıklarla B12vitamini verilerek tedavi edilir. Marduk Gezegeninin Keşfi Ne Anlama Gelir? Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Marduk’un keşfedilmesinin yirmi yılı aşkın bir tarihi vardır.Keşfin öyküsü, NASA’nın 1983 yılında ikinci bir Güneş sisteminin var olup olmadığını görmek için IRAS isimli uyduyu uzaya göndermesiyle başladı. Aylar sonra IRAS, Güneş Sisteminden 50 milyar mil uzaklıkta olan devasa bir gezegen keşfetti. Bu şaşırtıcı keşif, 21 Aralık 1983’te Washington Post gazetesinin birinci sayfasına “Gizemli Bir Gök Cismi Keşfedildi” başlığıyla haber oldu. Marduk’un IRAS uydusu tarafından keşfedilmesinden 7 sene önce Azeri yazar Zekeriya Sitchin Sümerlilerin binlerce sene önceden kalan tabletlerini okuyarak her 3,600 senede bir Güneş Sistemi’ni ziyaret eden Marduk hakkında “12’nci Gezegen” adlı kitabı yayımlamıştı. Sümer yazıtlarına göre, Marduk’un uydularından biri binlerce sene önceki bir ziyarette Tiamat adındaki bir başka gezegene çarparak, bugün Mars ile Jüpiter arasında bulunan Asteroit Kuşağının oluşmasını sağladı. Marduk’un dünyadan ilk olarak görülmesi ise 21 Ekim 2003’te Kaliforniya’daki Mount Palomar Gözlemevi’nden 1,22 metre boyundaki Oschin teleskopu ile oldu. Senelerce bu gökcismini gizliden gizliye takip eden Vatikan Astronomi Merkezi, sonunda konuyu ele almak üzere 19 ülkenin bilim adamını bir araya getirdi. Marduk astronomlar tarafından 2003-UB-13 olarak adlandırıldı. Marduk hakkında yazılmış en ünlü kitabın sahibi Zecharia Sitchin’e göre gezegenin 7 uydusu bulunuyor. Nam-ı diğer Nibiru ve Eris hakkında en ünlü ikinci kitabın yazarı ise Andy Lloyd. Lloyd’a göre Güneş’in ölü ikizi olan Kara Yıldız sistemi, Marduk dâhil olmak üzere 7 gezegen içeriyor. Bu gezegenlerden altıncısı 6 bin sene önce Sümerlilere hayat veren uzaylı Tanrılar olduğu öne sürülen “Annuaki”nin yaşadığı Dünya benzeri bir gezegendir Kara Yıldız sisteminin son ve yedinci gezegeni Marduk ise, Lloyd’a göre 7 uydusu ve arkasında kuyruk gibi uzanan uzay enkazı ile bir savaş üssü hatta savaş gemisi görevi görüyor. Her ne kadar bilim adamları henüz üzerinde tam bir görüş birliğine varmamış olsalar da Marduk’un yaklaşmasının dünya üzerinde de ciddi etkilerinin olabileceği belirtiliyor. Bunların başında ise yerküreyi zararlı ışınlardan korumak gibi hayati bir işlevi de olan manyetik alanın etkilenmesi geliyor. Marduk’un manyetik alan üzerinde ciddi bir sapmaya neden olması neticesinde devasa dalgaların oluşmasından, şiddetli depremlerin görülmesinden, volkanların faaliyete geçmesinden ve yıkıcı hortum ile fırtınaların ortaya çıkmasından korkuluyor. Bu kadar ciddi sonuçlarının olmasından korkulan bu gökcismini bu kadar yakından takip eden ilk kuşak elbette ki biz değiliz. Mayalar, yarattıkları bir takvimde Marduk’un seyrini ve Güneş Sistemi’ne girişine de yer verdiler. Söz konusu bu Haab takviminin sona erdiği gün ise Marduk’un gelişini gösteriyordu. Bu takvimin son günü Gregoryan takviminde yani şu an bizim kullandığımız modern takvimde 21 Aralık 2012’ye denk geliyor. Maya’lara göre Haab takviminin sonu ile 5’inci Güneş Dönemi sona erecek ve insanlık 6’ıncı Güneş Dönemine girecek. Bazı uzmanlar, Haab takviminin sona ermesinin dünyanın kendi ve güneş etrafında dönüş süresinin değişeceğini, yani bir başka deyişle bir gün ve bir yılın uzunluklarının değişeceğini savunuyor. | |
|
Etiketler |
10, bilgiler, garip, resimli |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Resimli garip bilgiler (1) | Nogitsune | Genel Paylaşım | 4 | 05 Haziran 2014 01:02 |
Resimli garip bilgiler (9) | Nogitsune | Genel Paylaşım | 0 | 05 Haziran 2014 00:45 |
Resimli garip bilgiler (4) | Nogitsune | Genel Paylaşım | 0 | 05 Haziran 2014 00:33 |
Resimli garip bilgiler (3) | Nogitsune | Genel Paylaşım | 1 | 05 Haziran 2014 00:25 |
Resimli garip bilgiler (2) | Nogitsune | Genel Paylaşım | 0 | 05 Haziran 2014 00:16 |