25 Mart 2014, 15:29 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Evlilik Yolunun Zorluk Ve Engelleri Evlilik Meselesinde Sıkı Tutum Kız ve erkeğin evliliğe olan ihtiyacı doğal ve zati bir ihtiyaçtır. Şehvet içgüdüsünün saldırısı karşısında uzun bir süre direnmek, kız ve erkek için oldukça zor bir iş olarak gözükmektedir. Bazen uzun bir zaman sürdürülen bu direniş bozulmaya, bozmaya ve evliliğe olan ihtiyacın ortadan kalkmasına sebep olmaktadır. Bazen de içgüdülerin isyanı, bireylerin fesat ve günah çukuruna yuvarlanmasına sebep olmaktadır. Bazen kız ve erkeklerin evliliğine engel olmak birçok sorunlar çıkarmakta, onları çeşitli hastalıklara duçar kılmaktadır. Bazen evlenmek istediği halde bu yolda çıkarılan engeller, meşru olmayan aşklara sebep olmakta, gençlerin iffet ve temizliğini bozmakta, bir ülkenin sermayesi olan gençleri intihara kadar sürüklemektedir. Bazı anne ve babalar, evlilik çağındaki çocuklarını kendilerine evlilik tekliflerinde bulunduklarında onları çocuk olarak kabul etmektedirler ve onların aile kurma hakkındaki tekliflerini hayâsızlık ve utanmazlık olarak saymaktadırlar. Bu konuda çocuklarına saldırarak onları kınamakta ve aşağılamaktadırlar. Onlara kendilerini eziklik içinde hissedecekleri bir şekilde davranmaktadırlar. Eğer onlar güçlü bir imana sahip olmazlarsa kendilerini sapık bir yolda hareket etme zorunda hissederler. Bazı anne ve babalar da, gelin veya damadın ailelerine yapamayacakları çok zor ve mümkün olmayan bir takım önerilerde bulunmaktadırlar. Bu önerilerinde öylesine diretmektedirler ki, böylece kız ve erkeğin evlilik çağı geçmekte ve insanlık bağının gülleri yaprak yaprak dökülmektedir. Bazen bir erkek bir kızı istemeye gitmektedir ama gelin ailesinin kötü ahlâkıyla karşılaşmakta ve o kızla evlenmekten pişman olmaktadır. Bu durumda da kız da evinde kalmakta, ruhi açıdan zarar görmekte ve evlilik çağı geçmektedir. Böyle bir durum bazen de erkeğin evinde ortaya çıkmaktadır. Bazen kız ve erkekler karar alma durumunda olmadıklarından ata erkil veya ana erkil atmosfer dâhilinde evliliğe razı olmamakta ve bu yolla da birçok zararlar görmektedirler. Bazen de bizzat kız veya erkek karşı tarafa ağır tekliflerde bulunarak evlilik işinin gerçekleşmesine engel olmaktadırlar. Değerli İslâm dini bu sıkı tutumları ve inatlaşmaları, insaf ve mürüvvete aykırı, insanlık ahlâkından uzak, ilâhi ve şer’i olmayan bir iş olarak kabul etmektedir. İslâm, böylesine sıkı tutan kimselere bu işlerin dünya ve ahirette insanın bizzat kendi yakasından tutacağı hususunda uyarılarda bulunmaktadır. İslâm, rahmet sahibi Allah’ın işlerde kolaylaştırıcı olan kimselere sıkı davranmadığını ve zorlaştıran kimselere de sıkı davranacağını belirtmiştir. Bu konuda sıkı tutmak, kız ve erkeklerin insani ve doğal arzuları, emelleri, şehvetleri ve içgüdüleri ile savaşmaktır. Hak Teâlâ da şüphesiz sıkı davrananlara sıkı davranacak, onları lütuf ve muhabbetinden mahrum kılacaktır. Hamad b. Osman şöyle diyor: “Bir şahıs İmam Sadık’ın (a.s) huzurunda birisinden şikâyette bulundu. Çok geçmeksizin şikâyet edilen şahıs oraya gelince İmam Sadık (a.s) ona: “Neden falan şahıs senden şikâyet ediyor? ” diye sordu. O şahıs şöyle dedi: Bana borçludur ve ben de son kurşuna kadar bütün paramı almak hususunda diremekteyim.” İmam (a.s) sinirlendiğinden oturma şeklini değiştirdi ve şöyle buyurdu: “Son kuruşuna kadar alacağını ondan almakla kötü olacağını sanmıyor musun? Hak Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerim'deki şu sözünü okumadın mı? : “Kötü hesaptan korkarlar”[112] Sen kötü hesabın Allah tarafından kula zulmedilmek anlamında olduğunu mu sanıyorsun? Hayır! Allah’a yemin olsun ki: “Onlar son zerresine kadar amelden hesaba çekileceklerinden korkarlar.” O halde bil ki, kim hesap işinde bu kadar sıkı davranırsa, şüphesiz kötü iş yapmıştır.” Anneler ve babalar! Erkekler ve kızlar! Bu evlilik işinde sıkı davranmaktan korkunuz. Bu insani olmayan işten sakınınız. Evlilik işini kolaylaştırınız, şartlarını kolay tutmaya bakınız. Kolay şartlarla bir kızı veya erkeği evlendirmek, fesat yatağının ve günah sofrasının açılmasının önünü alır. Kendinizi, Kendiniz İle Diğerleri Arasında Ölçü Kılınız Anne ve babalar kendilerinin de bir gün genç olduklarını ve evlilik iştiyakının ateşinde yandıklarını unutmamalıdırlar. Onlar da bir an önce anne ve babalarının kendilerini evlendirmelerini arzu etmiş ve sıkı tutmadan, zor şartlar ortaya sürmeden, evlilik sofralarını sefa, aşk ve muhabbet atmosferinde sermelerini istemişlerdir. Onlar anne veya babalarının bu mesele hakkında ilâhi temiz sünneti erteleyecek veya bu yolda engel çıkartacak veya anne babaların durumunun buna bir engel çıkardığını gördüklerinde çok rahatsız olmuşlar, ruh haletleri bozulmuş anne ve babalarına karşı kötümser ve sonuç olarak da kin duymaya başlamışlardır. Bugün de kızlarını veya oğullarını evlendirmek istiyorlarsa, kendilerini çocuklarının yerine koymalı, arzu ve isteklerini, şehvet ateşinin taşkınlığını ve yeni bir hayat kurmaya duydukları aşk ateşlerini göz önünde bulundurmalıdırlar. Zira insanın kendisini onun yerine koyması, sıkı tutmaları ortadan kaldıracak, kız veya erkeğin evlilik işini şüphesiz kolaylaştıracaktır. Müminlerin Emiri Ali (a.s) çok önemli bir rivayette insanın kendisini kendisiyle diğerleri arasında ölçü kılma konusunu şu şekilde işaret etmektedir: “Kendini kendin ile başkası arasında ölçü kıl. Kendi nefsin için sevdiğini başkası için de sev. Sevmediğin bir işi başkası için de sevme. Sana zulmedilmesini sevmediğin gibi sen de zulmetme, sana iyilik edilmesini istediğin gibi sen de iyilik et. Başkasına çirkin gördüğün bir şeyi kendine de çirkin gör. Kendinden onlar için razı olduğun şeye onlardan da kendin için razı ol.”[113] İmam Hasan-ı Mücteba (a.s) şöyle buyurmuştur: “İnsanlarla seninle arkadaş olmalarını sevdiğin gibi arkadaş ol.”[114] İslâm’ın bütün insanlardan istediği haklı isteği işte budur. Dinin fayda veren emirleri bunlardır. Bunlar bir arada yaşamayı kolaylaştıran metotlardır. Bu emirler, hayat alanına günahların saldırısını önlemekte ve hayat programını nur, sefa, aşk, vefa, esenlik, samimiyet, sadelik ve kolaylıkla doldurmakta ve tatlı kılmaktadır. Ey anne ve babalar! Gençlik çağınızda evlilik meselesinde kendiniz için sevdiğiniz şeyleri bugün çocuklarınız için de seviniz. Sizler o zaman kendinize denk bir aile ile evlenmek, evlilik işinde her iki ailenin de zor ve tahammül edilmez şartlardan kaçınmalarını, bir an önce evlilikleri için gerekli ortamı sağlamalarını, aşırı giderlerden kaçınılmasını, fazla konuşulmamasını istiyordunuz. Öyleyse aynı işi bugün çocuklarınız için de yapın. Evlilik için aracı olmak, Hak Teâlâ nezdinde birçok sevabın nedenidir. Siz anne ve babalar, diğerlerinden daha önce çocuklarınızın evliliği için aracı olunuz ve bu yolu sonuna kadar aşk, muhabbet, tatlılık ve yücelikle kat ediniz. Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim müminleri evlendirmek hususunda Allah onları bir araya getirinceye kadar çalışırsa, Allah onu bin hur’ul-ayn ile evlendirir. Bu yolda attığı her adım veya konuştuğu her söz sebebiyle kendisine bir yıllık amelin sevabını verir.”[115] Evlilik işinde, kolaylık ve sade tutmayı sağlayabilecekleri halde zorluk çıkaranlar kendilerini Hak Teâlâ nezdindeki büyük sevaptan mahrum kılmaktadırlar. Eğer çocukları bir fesada uğrar, ruhsal veya fikirsel darbelere maruz kalır veya ruhsal bunalımlara girerlerse, korku dolu mahşer sahnesinde ve ilâhi adalet mahkemesinde ne cevap vereceklerdir? ! İmam Musa b. Cafer (a.s) değerli halasına bir mektup yazarak yanındaki falan malı Muhammed b. Cafer’in eşinin mehriyesine yardım için göndermesini istedi. O yüce kadın bu mektubu alınca hemen bu işe teşebbüste bulundu. O mektubun içeriği şu idi: “Allah’ın kıyamette sadece peygamberinin, vasisinin, mümin bir kulu azat eden kimsenin, bir müminin borcunu verenin veya bekâr olan bir mümini evlendirenin nasiplenebileceği bir gölgesi vardır.”[116] Müminlerin Emiri Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En büyük suç Müslüman kimsenin malına saldırıda bulunmaktır. En üstün aracı ise Allah bir araya getirinceye kadar iki insanın evliliği hususunda aracılık eden kimsedir.”[117] İmam Sadık (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “Kim bir bekârı evlendirirse Allah’ın kıyamet günü kendisine lütuf ve rahmet gözüyle bakacağı kimselerden olur.”[118] Hakeza İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Allah kıyamet günü dört kimseye bakar: Geri getirilen malı kabul eden kimseye, bir kalpten hüznü giderene, bir köleyi azat edene ve bir bekârı evlendirene.”[119] Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur: “Kim kararlaştırılmış bir evliliği bozar, kadın ve erkeği birbirinden ayırırsa, dünya ve ahirette Allah’ın azabına ve lanetine maruz kalır. Hak Teâlâ onun başına ateşten bin taş yağdırır. Kim bir kadınla erkeği birbirinden ayırmaya çalışır da hedefine ulaşmazsa, dünya ve ahirette Allah’ın lanetine ve gazabına uğrar ve Hakk’ın rahmetini görmekten mahrum kalır.”[120] Keşke anne ve babalar bütün bunları bilselerdi de bu gerçeklerle amel ederek büyük ilâhi sevaptan nasiplenselerdi! Keşke bu konuları bilenler de bunlarla amel etme noktasında kibre kapılmasalardı da kıyamet günü Hak Teâlâ’nın ebedi azap, lanet ve gazabına maruz kalmasalardı. Kibir İblisin Sıfatıdır Bugün çabuk gelip çatan erginlik çağı insanların sıkıntısını çoğaltmıştır. Bugün yabancıların kültür saldırısı birçok sıkıntılar icat etmiştir. Bugün evrensel küfür medyasının sesli ve görüntülü yayınları halkın, özellikle de gençlerin ruh ve fikrini işgal etmiş durumdadır. Bugün tüm dünyada uygunsuz filimler her yere girmiş bulunmaktadır. Bütün bunlar sadece şehvetleri tahrik etmekte ve içgüdüleri alevlendirmektedir. Dolayısıyla da anne, baba, kavim, zenginler, özetle İslâmi devlet ve milletin şer’i ve ahlâki görevlerinden biri de bütün gücünü gençlerin evlilik işlerini kolaylaştırmaya, yanlış adet ve gelenekleri ortadan kaldırmaya, batılı adetleri yok etmeye, ağır şartları görmezlikten gelmeye, sarf etmelidirler. Böylece genç kız ve erkeklerin iman, ahlâk, davranış ve insani amelleri bir yere kadar korunmuş olur ve bu insanlık bağının gülleri solmaktan ve günah çukuruna düşmekten korunmuş olur. İlâhi emirler ile Resul-i Ekrem ve masum imamların buyruklarını hayata geçirme noktasında kibre kapılmayınız. Ne yazık ki bazı anne ve babalar görüldüğü gibi evlilik toplantılarında güçlü bir şah ve çocukları da şehzade edasını takınmaktadırlar. Nikâh ve evlilik işinde Firavun ve Firavuncular gibi davranmakta; öyle bir takım öneriler ve isteklerde bulunmaktadırlar ki karşı tarafın ailesi şaşkınlığa düşmekte ve çocuklarını evlendirmeye kalkıştıkları için pişman olmaktadırlar. Böylece de sonuç olarak kendi içgüdülerini tatmin etmek için meşru olmayan bir metres aramaya koyulmakta ve kendilerini birçok cinsel günahlara bulaştırmaktadırlar. Kur’ân-ı Kerim hak karşısında kibirlenmeyi İblisin özelliklerinden biri saymış ve şöyle buyurmuştur: “İblis’ten başka bütün melekler secde etmişlerdi. O, büyüklük taslamış ve küfredenlerden olmuştu.”[121] Hakeza: “Ona: “Öyleyse in oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, çünkü sen aşağılıklardansın! ” dedi.” [122] Ali (a.s) ise şöyle buyurmuştur: “Kibirden sakın; şüphesiz kibir, en büyük günah ve en aşağılık ayıptır. Kibir iblisin süsüdür.”[123] Hakeza Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kibirden sakın. Şüphesiz kibir taşkınlığın başı ve Rahman’a karşı isyandır.”[124] Hakeza Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: “En kötü ahlâk, kibirdir.”[125] Allah Resulü (s.a.a) de şöyle buyurmuştur: “Kibirden sakınınız! Şüphesiz kul kibirlenince, aziz ve celil olan Allah şöyle buyurur: “Bu kulumu zorbalardan yazınız.”[126] Hakeza Allah Resulü (s.a.a) Ebu Zer’e (s.a) şöyle buyurmuştur: “Ey Ebu Zer! Kim kalbinde zerre miktarınca kibir bulunduğu halde ölürse, cennetin kokusunu asla alamaz, meğerki ölmeden önce tövbe etmiş olsun.”[127] Gerçekten de nutfeden yaratılmış, dünyevi hayat halinde zayıf ve güçsüz olan, olaylar karşısında gücü ve kudreti bulunmayan ve bu varlık alanında hiçbir şeyin kendi iradesi ile hareket etmediği böyle bir varlığın Hak Teâlâ’ya ve yaratıklara karşı tekebbür etmesinin ve kendisinin diğerlerinden üstün olduğuna inanmasının haklı bir yanı var mıdır? İmam Sadık (a.s) babalarından şöyle rivayet etmektedir: “Selman bir şahısla kavga etti. O şahıs özel bir haletle Selman’a şöyle dedi: “Sen kimsin ki ben seninle muhatap olayım? ” Selman şöyle dedi: “Benim ve senin başlangıcımız necis bir nutfe idi. Sonumuz da kabir evinde kötü kokan bir leş olacaktır. Kıyamet olunca, teraziler kurulunca, kimin terazisi ağır gelirse, yüce olacaktır, kimin de amelleri değersiz ve hafif olursa o da aşağılık olacaktır.”[128] Allame Meclisi de bu tehlikeli hastalığın tedavisi hususunda şöyle buyurmuştur: “Kibri tedavi etmenin ve mütevazı olmanın iki yolu vardır: Biri ilmi, diğeri ise ameli. İlmi yol; insanın hem kendisini hem de Allah’ını tanımasıdır. Bu tanıma, insanın batınının kibirden temizlenmesi için yeterlidir. Zira insan hakikati elde edince ve varlığı hakkında gerçek bir irfana erince, her aşağılık varlıktan daha aşağılık olduğunu, her düşük varlıktan zatı ve kimliği hasebiyle daha düşük bulunduğunu, tevazu, zillet ve teslimiyetten başka bir hakkının olmadığını anlar. Rabbini, afaki ve enfüsi ayetler ve Kur’ân-ı Kerim’de göstereceği dikkat vasıtasıyla tanırsa, o zaman da azamet, kibriya ve yüceliğin Allah’tan başka hiç kimsede olmadığını anlar. Kibri ortadan kaldırmanın ameli yolu ise, Hak Teâlâ ve bütün yaratıklar karşısında mütevazı olması ve mütevazı kimselerin ahlâkıyla ahlâklanmaya özen göstermesidir. İnsan salihleri kendisine örnek almalı ve varlıkların en üstünü olan yüce İslâm Peygamberi’nin haletine dikkat etmelidir. Zira Allah Resulü de yere oturuyor, yemek yiyor ve şöyle buyuruyordu: “Bir kul, Allah’ın diğer kulları gibi yemektedir.”[129] Bu konuya teveccüh ederek evlilik işinde kız ve erkek çocuklarınıza karşı da tevazu gösteriniz. Tevazu sadece doğal şehvetlerin, arzuların ve emellerin zirvesinde olan çocuklarınızı gözetmenizdir; kendi gelenek, adet, ahlâk ve haletlerinizi değil! İlan ettiğimiz şartlar hususunda da zorluk çıkarmayınız. Karşı taraftan beklentilerinizi en aza indirgeyiniz. Böylece bereket dolu bir evlilik vaki olsun, devamı ve kalıcılığı garantilensin, kız ve erkek evlendikten sonra da rahat bir şekilde birlikte yaşayabilsinler. İlginç Bir Hikâye Büyük fakih ve eşsiz bilgin olan merhum Muhammed Taki Meclisi’nin üç bilgin erkek çocuğu ve dört tane de fazilet sahibi kızı vardı. Birinci kızı Amine Begüm (Hanım) dır ki bu kızın, Usul-i Kafi’yi on iki cilt halinde şerh eden değerli ve bilgin eşi Molla Salih Mazenderani ile evlilik macerası çok ilginç, tatlı, arşi, ilâhi ve melekuti bir maceradır. Molla Muhammed Salih, ünlü Şia âlimlerinden biriydi ve çok olaylı bir hayata sahipti. Özetle Molla Salih Mazenderani’nin babası olan Molla Ahmet oldukça fakir bir kimseydi. Öyle ki çocuklarının geçimini temin edemiyordu ve bu yüzden de ona şöyle dedi: Ben senin giderlerini temin etmekten aciz olduğum için kendi geçimini temin etmeye bak.” Muhammed Salih o zamanlar daha yeni yetişmiş bir genç olarak İsfahan’a geldi ve okulların birinde okumaya başladı. Okuduğu bu okul vakıf malı bir okul olup her öğrenciye ilmi rütbesi ölçüsünce bir aylık veriyorlardı. Muhammed Salih’in daha yeni okumaya başladığı için de maaşı oldukça azdı ve geçimine yetmiyordu. Bu yüzden büyük bir rahatsızlık içindeydi. Öyle ki akşamları bir köşede yakılan okulun genel lambasından istifade ediyordu. Ama o, bilahare büyük bir ciddiyet ve yüce bir himmetle kendi mahrumiyetine üstün geldi, yüce makamlara ulaştı ve sonunda da Allame Meclisi Molla Muhammedi Taki’nin derslerine katıldı. Çok geçmeden değerli üstadının özel ilgi ve iltifatına mazhar kaldı ve öğrencilerinin tümünden üstün geldi. Öyle ki Mir’at’ul-Ahval kitabının yazarı şöyle yazmaktadır: Henüz genç bilgin olan Molla Salih sonunda evlenmeyi düşündü. Allame Meclisi de bu konudan haberdar olunca dersten sonra ona şöyle buyurdu: “İzin verirsen senin için bir eş seçeyim.” Molla Salih başını önüne eğdi bir müddet sonra da rızayetini ilan etti.” Allame Meclisi oradan kalkıp evine gitti. Bütün ilimlerde kemal derecesine ulaşmış olan değerli bilgin kızı Âmine Begüm’ü yanına çağırdı ve ona şöyle dedi: “Kızım, sana öyle bir eş buldum ki oldukça fakir ama faziletli salahiyetli ve kemal sahibi biridir. Ama bu iş senin iznine bağlıdır.” O yüce ve fazilet sahibi kız özel bir hayâ içinde şöyle dedi: “Babacığım! Fakirlik erkeklerin ayıbından değildir.” Bu beyanla evliliğe razı olduğunu bildirdi. Birkaç saat sonra da nikâhını kıydılar. Gelini damadın evine göndermeye hazırlandılar. Düğün gecesi mutlu damat gelinin yüzünü açtı, onun eşsiz cemalini gördükten sonra kudreti sonsuz Allah’a hamd etmek için bir köşeye gitti ve derslerini mütalaa etmeye başladı. Oldukça halledilemeyecek bir sorun ortaya çıkmıştı. Âmine Begüm bu konuyu kendine has ferasetiyle çok güzel derk etmişti. Ertesi gün damat ders için evinden dışarı çıkınca Âmine Begüm konuyu izah eden bir mektup yazdı ve onu yerine koydu. Ertesi gece Molla Salih o değerli kadının mektubunu okuyunca, çözülmeyen sorunun fazilet sahibi bu kadının elleriyle çözüldüğünü gördü. Bu yüzden şükür secdesine kapandı ve sabaha kadar ibadetle meşgul oldu. Böylece üç gün boyunca evliliğin gerekleri ertelenmiş oldu. Allame Meclisi olaydan haberdar olunca ona şöyle buyurdu: “Eğer bu kadın senin makamına senin isteğine uygun değilse bana söyle ve sana başka birisini nikâhlayayım.” Molla Salih şöyle dedi: “Hayır bu açıdan değildir. Aksine benim ondan ayrı durmam Allah’ın şükrünü eda etmem içindir. Zira Allah bana öylesine bir nimet vermiştir ki ne kadar çalışsam yine de nimetinin şükrünü eda edemem.” Allame Meclisi bu sözleri duyunca şöyle buyurdu: “Allah’a şükredememenin ikrarı da kulların şükrünün nihayetidir.”[130] Gördüğünüz gibi Allame Meclisi evvela; büyük bir yücelikle kızı için yüce ilmi makamı elde etmesi için gerekli ortamı sağladı ve kızı böylece büyük bir ilmi yüceliğe erişti. İkinci olarak; o yüce kızını iffet, ismet, hayâ kaynağı, İslâmi ahlâk örneği, mütevazı ve kanaatkâr bir kız olarak terbiye etti. Üçüncü olarak; o kızının evliliği hususunda en kolay yolu seçti. Hiçbir sorun çıkarmadan iman, ahlâk ve amel açısından kendisine denk olan birisiyle evlendirdi. Dördüncü olarak; onu Molla Salih ile zorla evlendirmedi ve bu konuda kibre kapılmadı. İlâhi öğretilerin de insana yol gösterdiği gibi eş seçimini kızının iznine ve rızayetine bıraktı. Hepsinden de önemlisi hiçbir kibre kapılmadan şükretme makamında olan Molla Salih’in evliliğinden üç gün geçtikten sonra da evliliğin gereklerinden kaçındığı için onun kızını istemediğini düşünerek bu kızın kendisine layık olmadığı takdirde bunu kendisine söylemesini ve yerine başka birisini seçmesini teklif etti. Hakk’ın velilerinin ve hakikat âşıklarının, salih ve layık erkeklerin, iffetli ve imanlı kızların, pak ve temiz ailelerin ahlâkı işte budur. Bu tür evlilikler ilâhi bereketler içinde dalgalanır. Hak Teâlâ’nın lütuf ve rahmeti bu evin atmosferine hâkim hale gelir. Molla Salih’in o ilim ve fazilet sahibi kadından altı bilgin fakih, edip ve hatip erkek çocuğu ve iki de fazilet sahibi kızı oldu. Bir kızı Ebu’l Meali-i Kebir’in eşi ve Mir Ebu Talib’in annesidir ki bu baba ve çocuğun her ikisi de ünlü âlimlerden olmuşladır. Birinci Meclisi’nin kız tarafından torunu olan Ayetullah’il-Uzma Burucerdi’nin beşinci ceddi Seyyid Muhammed Burucerdi, işte bu Mir Ebu Talib’in damadıdır ve buradan çocukları Meclisi’nin ailesiyle bağ kurmuşlardır. İkinci kızı ise Ayetullah Burucerdi’nin altıncı atası olan Seyyid Abdülkerim Tabatabai’nin eşi ve Seyyid Muhammed Tabatabai’nin de annesidir. Masum imamlardan rivayet edildiği üzere Allah beşerin ihtiyaç duyduğu her şeyi Resulü’ne öğretmiştir. Nitekim bir gün Peygamber Allah’a hamd ve senada bulunduktan sonra şöyle buyurdu: “Ey insanlar! Vahiy emini, gizliliklerden haberdar olan Allah tarafından bana nazil olarak şöyle buyurdu: Bakireler, daldaki meyve gibidir; yetişince onları toplamak gerekir, aksi takdirde güneşin harareti ve rüzgârların esişi onları helak eder. Bakireler de buluğ çağına erişince içgüdülerinin tuğyanı karşısında onları evlendirmekten başka çare yoktur; aksi takdirde bozulabilirler; zira onlar da insandır.”[131] Anne ve babalar şu manaya da dikkatle bakmalılar ki kız gerekli rüşte, evlenme salahiyetine, evleneceği erkeğin yaşıyla münasip bir hale gelince ve gerekli doğal kabiliyetlere sahip olunca, onun evliliği için en sade ve kolay bir yol seçmelidirler ki Hakk’ın emriyle amel etmiş ve bu yolla da sonsuz sevaba ve büyük bir mükâfata erişmiş olsunlar. Şeytani Bir Sıfat Olan Gösteriş Meselesi Bazı kimselerin çirkin adetlerinden birisi de gösteriş meraklısı olmalarıdır. Yani birey veya aile akrabalarının, komşularının ve diğerlerinin yüksek mali durumlarını ölçü kabul ederek mümkün olan her yolla kendisinin de aynı makama sahip olması için çırpınıp durmasıdır. Kız çocuğu, akrabalarındaki maddi durumuna göz dikmekte ve müstakbel eşinin nikâh ve gelin merasimlerinin falan kızınki gibi olmasını arzu etmektedir. Bu yüzden de o düzeyden bir maddiyata ve servete sahip olmayan ama haletiyle uyum içinde bulunan görücülerini kabul etmeme hususunda ısrar etmektedir. Sonunda uzun bir süre evliliği kabul etmediği için de artık evlilik için uygun olan zaman hızla geçip gitmektedir ve mecbur kaldıklarını gördükleri zaman da yaşlı veya eşi ölmüş bir erkekle evlenmek zorunda kalmaktadırlar veya ömrünün sonuna kadar evde kalmayı yeğlemektedirler. Artık evlenseler bile gençlik neşatinden ve ruhi heyecandan mahrum haldedirler. Artık ne eşine tahammül etme gücüne sahiptirler, ne çocuk sahibi olmaya ve ne de çocuk terbiye etmeye! İşte bu yersiz beklentiler, evlilik yolunun engellerindendir çirkin şeytani bir sıfat ve adettir. Kur’ân-ı Kerim Hicr suresi 88. ayette ve hakeza Ta-ha suresi 131. ayette dünya sahibi olanların dünyasına zenginlerin malına göz dikmekten sakındırmıştır. Masum imamların rivayetinde de yer aldığı üzere başkalarının dünyasına göz diken ve onlara ulaşmaya arzulayan kimselerin varlıkları birçok hasretlere ve sonsuz hüzünlere maruz kalacaktır. Evlilik işi, halis bir niyetle ve Allah için olmalıdır. Evlilikten hedef ise Resulullah’ın sünnetini icra etmek, salih evlat sahibi olmak, Hakk’ın rahmet ve lütfü sayesinde temiz bir hayat kurmak olmalıdır. Eğer evlilik bu esaslar üzere gerçekleşirse sağlam ve kalıcı olur. Hz. Hakk’ın atmosferinde tecelli edecek ve manevi meyveler verecektir. Evliliğin ön hazırlıkları görüldüğü zaman etrafındakiler bu programın gerçekleşmesine dikkat etmelidirler, onlar gereksiz müdahaleleriyle bu ilâhi işe karışmaktan sakınmalıdırlar. Kendini tatlı göstermekten, âdil olmayan hükümler vermekten, fitne çıkaran açıklamalarda bulunmaktan ve evlilik işini gevşeten kimseler olmaktan ciddi bir şekilde kaçınmalıdırlar. Ağır Mehriye Mehriye meselesi İslâm’da oldukça önemli, zarif, dakik ve dikkate değer bir konudur. İslâm hafif mehriye alınması hususunda ve ağır mehriye ye karşı nefret duymaktadır. Öte yandan değer ve kıymeti olan mal ve amelden her hangi bir şey kadının mehriyesi olabilir. Bağ, mağaza, arsa, ev, nakit para, ilim öğretmek ve benzeri şeyler kadının mehriyesi olabilir. Kur’ân ayetlerinden sonra Resulullah’tan ve masum imamlardan en muteber kitaplarda çok önemli rivayetler yer almıştır. Bu rivayetlerden bir kısmına teveccüh ediniz. Mehriyenin hafif tutulması ve ağır mehriye almaktan kaçınılması hususunda tekitte bulunan rivayetlerdir bunlar. Zira ağır mehriye talep etmek, gençlerin evlilikten yüz çevirmesine ve kızların evlerde kalmasına sebep olmaktadır: Allah Resulü şöyle buyurmuştur: “Ümmetimin kadınlarının en üstünü, yüzleri en güzel, mehriyeleri ise en az alanlarıdır.”[132] Müminlerin Emiri Ali (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Mehriyeleri fazla tutmayın; şüphesiz bu düşmanlığa sebep olur. [133] Evet, bir genç akrabalarından, komşularından veya herhangi bir aileden bir kızı istemeye gidince ve orada ağır tahammül edilmez bir mehriyeyle karşılaşınca, evlilik işinde yenilgiye uğradığını hissedince, o kıza ve kızın ailesine karşı kin duymaya başlar. Kendinden ümidini keser, Allah korusun fesada yönelir, ömrü heder olur, gençliğine ve neşatine telafisi mümkün olmayan zararlar verir. İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Kadının bereketinden birisi de masrafının az, doğumunun ise kolay olmasıdır; uğursuzluğundan birisi de masrafının çok, doğumunun ise zor olmasıdır.”[134] Allah Resulü (s.a.a) de şöyle buyurmuştur: “Kadınların mehriyesini fazla tutmayın. Zira münezzeh olan Allah sevgi ve muhabbeti kalplere yerleştirmektedir. Para, sevgi ve muhabbet doğurmaz.” [135] Allah Resulü, Havle adında bir kadına şöyle buyurmuştur: “Ey Havle! Beni hak üzere peygamber ve elçi olarak gönderene andolsun ki, kim kocasının üzerine ağır mehriye yüklerse, Allah da onun üzerine ateşten olan ağır zincirler yükler.” [136] Ağır mehriye gençlerin evlenmekten kaçmasına günah ve suç çukuruna düşmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla ağır mehriye isteyen kimseler, gençlerin sapmasında ortak ve bu yüzden de ilâhi azaba müstahaktırlar. Kur’ân Evliliğin Gerçek Mehriyesi Olmaktadır İmam Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bir kadın Allah Resulü’nün yanına vardı ve şöyle arz etti: “Beni evlendiriniz.” Peygamber (s.a.a) yanındakilere şöyle buyurdu: “Sizden hanginiz bunu eş olarak kabul etmek istiyor? ” Bir şahıs ayağa kalkarak: “Ben hazırım” dedi. Peygamber (s.a.a) ona şöyle buyurdu: “Mehriye olarak ne verebilirsin mehriye olmaksızın olmaz.” Adam: “Verecek bir şeyim yoktur” dedi. Peygamber (s.a.a) bu sözünü tekrarladı ama o şahıstan başka hiç kimse cevap vermedi. Üçüncü defa o gönüllü kimseye şöyle buyurdu: “Kur’ân’dan bir şey biliyor musun? ” O şöyle arz etti: “Evet” Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “O kadını, Kur’ân’dan bildiğini kendisine öğretmek şartıyla seninle evlendiriyorum.” İmam Rıza (a.s) da şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz mümin, mümin kardeşinin ailesinden kız ister ve bunun için de beş yüz dirhem mehriye verirse, fakat o mehriye az verdiğinden dolayı kızını onunla evlendirmezse, şüphesiz ona zulüm etmiştir ve Allah’ın da onu rahmetinden mahrum kılması bir haktır.” [137] Söylenildiği üzere İslâm’ın ilk yıllarındaki kadınlardan ve asil bir aileden olan Ümmü Selim, kendisini istemeye gelen bir gence mehriye olarak Müslüman olmasını teklif etti. Bu kadın çocuğunun ölümünde eşine teselli vermiş, sabırsızlık yapmamış, feryat etmemiş, Allah da bu sabır ve direnişine karşı ona bir çocuk vermiş ve bu çocuk muvahhitlerin mevlası olan Hz. Ali’nin en yakın dostlarından biri olmuştur. Muhterem kızlar da dikkat etmelidirler ki, kendilerine denk olan biri kendilerini istemeye geldiğinde, aileleri evlilik hususunda, özellikle de mehriye hususunda zorluk çıkarırlarsa aileleri karşısında tam bir edep ve saygıyla hak bilgiler beyan ederek onların zorluk çıkarmasına engel olmalıdırlar. Zira fazla bir beklenti içinde olmamak, peygamberlerin ve velilerin ahlâkındandır fevkalade seçkin ve yüce bir sıfattır. Resulullah (s.a.a) de bütün dünya kadınlarının efendisi olan değerli kızını Ali (a.s) ile evlendirince, onun mehriyesini çok az karar kıldı ki, bütün ümmet için bir örnek olsun. Ailelerin evlilik hususunda, özellikle de mehriye hususunda aziz Peygamber'e tabi olmamaları ne kadar da çirkindir! (islamkutuphanesi) | |
|
Etiketler |
engelleri, evlilik, ve, yolunun, zorluk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İnternette engelleri aşın! | CeSaRCripS | Ağ, Network ve Networking | 0 | 18 Mayıs 2013 09:19 |
Engelleri Kaldıran Dekorasyon | Liaaa | Ev Dekorasyonu | 0 | 12 Temmuz 2012 18:48 |
Aşk Bütün Engelleri Aşmaktır.. | Afrodit | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 23 Eylül 2010 00:30 |