05 Şubat 2016, 09:57 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Marcus Tullius Cicero ve Ebû Bekr er-Râzî: Ölüm Korkusu Karşısında Felsefî Teselli Cicero, ölüm korkusu sorununu, Tusculan Disputations adlı yapıtının birinci kitabı olan on the Contempt of Death’de31; Ebû Bekr er-Râzî ise, etTıbbu’r-Rûhânî isimli yapıtının el-Havf mine’l-Mevt adlı bölümünde ele alır ve soruna es-Siretü’l-Felsefiyye’de de yeri geldikçe değinir. Her iki filozofun soruna odaklandığı metinler irdelendiğinde, söylem biçimi ve metin inşası açısından köklü bir farklılık gözlenir. Bu farklılık, metinde kullanılan yöntembilimsel yaklaşımda açığa çıkar; zira Cicero, sav ve karşı savları yalın bir biçimde ortaya koymak için, Sokrates-Platon geleneğinde karşımıza çıkan diyalog yöntemine dayanır; kendi söylemiyle bu yöntem hakikate ulaşmak için felsefî açıdan daha doğrudur; Ebû Bekr er-Râzî ise doğrudan ve yalın anlatımı benimser. Fakat onun benimsediği doğrudan ve yalın anlatım, diyalektik söyleme oldukça yakındır; çünkü kritik savlar gündeme geldiğinde o, karşı savların farkında olduğunun altını çizercesine, karşıt savlara dayanan soruları ortaya koyar ve onlara yanıtlar vermeye çalışır. Cicero diyaloga dayalı söylemini A ile M olarak adlandırdığı iki kişi arasında gerçekleşen karşılıklı konuşma ile ortaya koyar. A ve M ile kimin kastedildiği açık olmasa da, A’nın dilinden ölüm korkusunu ve bu korkuya karşı ileri sürülen argümanlara yönelik kuş- kuları, M’nin dilinden ise bu savlar ve kuşkular karşısında Cicero’nun kendi düşüncelerini aktardığı anlaşılmaktadır. Tartışma, A’nın ‘ölüm, hem ölecekler hem de ölüler için kötü bir şeydir’ savıyla başlamakta ve A, onun kötülüğünü sefalet ve her türden hazdan yoksunluk olmasına bağlamaktadır. Ebû Bekr er-Râzî ise metnini, anormal durum olarak nitelendirdiği ölüm korkusunu nefisten atmanın yolunun ancak nefsi ölümden sonra bu dünyadaki yaşamdan daha iyi bir yaşamın beklediği konusunda ikna edilmesiyle gerçekleşebileceği savından hareketle inşa etmeye yönelmektedir. Fakat o, et-Tıbbu’r-Rûhânî’de ölüm korkusu sorununun bilgi vermek ve anlatmak suretiyle değil de, burhân/ kesin kanıt yoluyla araştırıldığında daha doyurucu olacağını ifade etmekte ve konuya yaklaşımındaki sınırlılığa dikkat çekmektedir. Zira onca burhân/kesin kanıt yoluyla konuyu çözümlemek uzun tartışmayı ve bütün din ve mezhepleri incelemeyi gerektirmektedir ve kendi deyişiyle et-Tıbbu’r-Rûhânî adlı yapıtta böyle bir tartışmaya imkan olmadığını, sorunun gerek inceliği ve yüceliği gerekse genişliği ve uzunluğu açısından kitabın sınırını aştığını söylemektedir. es-Siretü’l-Felsefiyye’de soruna değindiği bağlamlarda da analitik çözümlemelere girişmez. Bu açıdan, Ciceron’un, ölüm korkusunu işlediği metnin kapsamı, Ebû Bekr er-Râzî’ninkinden daha geniş ve ayrıntılıdır. Fakat bu farklılığın, daha sonra da göreceğimiz gibi, argümanların niceliğinde köklü bir fark yaratmadığını, sadece argümanların içeriğinde ve Cicero’nun retorik söyleminde nitel farklılıklara yol açtığını kaydetmek gerekir. Her iki düşünür de ölüm korkusundan kurtulmanın gerek mutlu olma gerekse ruh sağlığı açısından zorunlu olduğuna inanmakta; bu korkuyu ise öz olarak, yanlış bilgiye, halk arasında anlatılan yanlış ve gerçek dışı efsanelere, bildik anlamda yaşamdan yoksun olmanın doğurduğu kaygılara, onun ka- çınılmazlığı ve bu kaçınılmazlığın insan aklını sürekli kurcalamasına, ölümle mutlu bir geleceğin kaybolacağı gibi düşüncelere ve genel olarak akıl yerine arzulara, Ebû Bekr er-Râzî’nin özel söylemiyle hevâya uymaya bağlar. Ebû Bekr er-Râzî’nin, hem mutluluk odaklı etik hem de genel felsefî anlayışında, akıl-hevâ karşıtlığı güçlü bir işlev yüklenir ve ona göre, üzüntü ve korkuların temelinde akıl yerine hevâya bağlanma yatar. Şu halde gerek Cicero gerekse Ebû Bekr er-Râzî’ye göre, mutlu olmak için bu korkudan kurtulmak, hevâdan uzaklaşmak ve aklın kılavuzluğundaki felsefeye yönelmek, etik değerlere bağlı bir yaşam sürmek gerekir. Zira her iki düşünüre göre de felsefe, özü gereği ussal bir etkinliktir; bu yönüyle nefsi tedavi edip hevâyı etkisiz kılar ve insanı doğru eylemlere yönelterek ölümsüzlüğe hazırlar. Zira Sokrates-Platon geleneğindeki söylemle, felsefe bir tür ölüme hazırlıktır ve bu hazırlığın temelinde arzuları yenmek yatmaktadır. Cicero ve Ebû Bekr er-Râzî, felsefî antropolojileri açısından, Pythagorasa değin geriye giden ruh-beden düalizmini temel alan bir yaklaşıma sahiptir ve ruhun bedenden sonra yaşayacağına ve bu yaşamın sonsuz olduğuna inanmaktadırlar. Böylesi bir inanca sahip idealist filozofların, ruhun bedenden sonra yok olacağını ya da yaşamın salt bu dünyadaki bedensel yaşamdan ibaret olacağını ileri süren kimselerin görüşlerini eleştirip reddetmeleri beklenirken, her iki filozofun da, öldükten sonra yaşama sahip olmadığına inanan materyalist insanların da ölümden korkmamaları gerektiğini temellendirmeye çalışmaları oldukça ilginçtir. Bu çaba, Ebû Bekr er-Râzî’de daha açıktır. Bu yaklaşım, yani ölüm korkusunu yenmede hem idealist hem de materyalist insanlara seslenme anlayışı, soruna kapsamlı bir açıdan yaklaştıklarını gösterdiği gibi, felsefi çözümlemelerinde nesnel olmaya çalıştıklarına da işaret etmektedir. Nitekim Cicero, A’nın ölümün hem yaşayanlar hem de ölüler için kötü bir şey olduğu savından yola çıkarak, ister ruhun ölümsüzlüğüne inanılsın, isterse inanılmasın, ölümden korkmak için bir nedenin olamayacağını göstermeye çalışacağını söylemekte; Sokrates-Platon gibi intihara karşı çıksa da, yaşamı küçümseyip ölümün yaşamdan daha iyi bir şey olduğunu gerekçelendirmeyi hedeflemektedir. Bu hedefine yürürken söylem belli bir noktadan sonra diyalogdan monologa dönmekte ve M, bilge bir kişi olarak, ölüm korkusu konunda felsefî tesellilerini, retorik bir tarzda sıralamaktadır. O, felsefenin ölüm korkusunu yeneceği konusunda o denli emindir ki, onu kötü değil aksine iyi bir şey olduğunu öğretebileceğini düşünmektedir. Nitekim şöyle demektedir: Sana ölümün yalnızca kötü bir şey olmayıp, açıkça iyi bir şey olduğunu öğreteceğim. Ebû Bekr er-Râzî ise, ölüm korkusunu burhânî/kesin kanıt yoluyla tartışmanın tüm din ve mezhepleri tartışmayı gerektireceğini kaydettikten sonra, ‘bundan dolayı biz, bunu bir kenara bırakarak, hem bedenden sonra ruhun yaşadığı hem de bedenle birlikte ruhun da yok olacağına inanan kişileri ikna etmeye çalışacağız’ demektedir. Burada onun ikna sözcüğünü kullanması, epistemolojik anlamda, ileri sürdüğü önermeleri burhânî/kesin kanıt olarak görmediği şeklinde yorumlanabilir. Aynı şeyi Cicero’nun söylemi için ileri sürmek mümkün değildir; zira Cicero, M’nin dilinden, ortaya koyduğu argümanların amacını kesinlikle gerçekleştirebileceğini ima etmektedir. O, epistemik anlamda ileri sürdüğü argümanların sanki kesin tasdike yol açacağını düşünmektedir. İki düşünürün argümanların epistemik değerine karşı tutumlarına, genel felsefelerinde benimsedikleri kuşkuculuk açısından bakıldığında, Ebû Bekr er-Râzî’nin daha tutarlı davrandığını söylemek gerekmektedir. Cicero gibi, Akademia kuş- kuculuğuna bağlı bir düşünürün kesinlik ima eden sözler sarf etmesi sistemi açısından çok tutarlı olmasa gerektir. Cicero, M’nin dilinden “asılsız olan ölüm korkusunu yok edeceği” yö- nündeki vaadini gerçekleştirmek için, önce ölümün neliğine/ne olduğuna ilişkin felsefe tarihinde karşılaşılan farklı yaklaşımları ayrıntılı bir biçimde ele alır. Ebû Bekr er-Râzî’de ölümün neliği analitik olarak irdelenmek yerine, bir din ve mezhebe inananlar ile inanmayanlar, bir diğer deyişle, ruhun bedenden sonra yok olduğunu düşünenler ile ruhun sonsuz olduğuna inananlar ayrımı gündeme gelmekte, örtük bir biçimde ölümün neliğine ilişkin iki farklı-temel görüşün olduğu ima edilmektedir. Cicero’nun ölümün neliğine ilişkin felsefe tarihine gönderme yapan çözümlemesine bakıldığında, şu görüşlerle karşılaşılır: Kimilerine göre ölüm, ruhun bedenden ayrılması, kimilerine göre ise, ikisinin birbirinden ayrılması değil, birlikte tükenip gitmesi, ruhun bedenle birlikte yok olmasıdır. Onca, ruhun bedenden ayrıldığına inananların bazıları, ruhun boşlukta hemen dağıldığına, bazıları onun uzun süre varlığını sürdürdüğüne, bazıları da sonsuza dek varlığını devam ettirdiğine inanır. Cicero, böylelikle üç gruptan söz etmektedir: Birinci grup, ölümle ruhun hemen dağıldığına ve yok oldu- ğuna inanmakta, ikinci grup, bedenden ayrılan ruhun uzun bir süre yaşadıktan sonra yok olduğunu düşünmekte, üçüncü grup ise, ruhu sonsuz saymaktadır. Cicero’ya göre, ileri sürülen görüşlerden hangisi doğru olursa olsun, aklın kı- lavuzluğundaki felsefî çözümleme, ölümün ya kötü bir şey olmadığını ya da olumlu, iyi bir şey olduğunu gösterebilecek niteliktedir. O, daha sonra Ebû Bekr er-Râzî’de gözlemlediğimiz gibi, kendisinin üç tabakalı Sokrates-Platoncu ruh öğretisine bağlı olduğunu ve ruhun ölümden sonra yok olmayacağına inandığını belirtmektedir ve Sokrates-Platon’un da ileri sürdüğü gibi bu inancın ölüm korkusunu yenme konusunda daha etkili olduğunu belirtmektedir. Aynı yargının Ebû Bekr er-Râzî’de de bulunduğunu belirtmek gerekir.Ancak her iki düşü- nüre göre, daha önce de söz ettiğimiz gibi, bu tezin aksine bile inanılsa ölümden korkmaya gerek yoktur. Hasan Aydın Felsefe Dunyası Dergisi sayı:54
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. | |
|
05 Şubat 2016, 10:21 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Marcus Tullius Cicero ve Ebû Bekr er-Râzî: Ölüm Korkusu Karşısında Felsefî Teselli Doğalı çok olmadığı için ölümü aklına getirmeyen bir çocuğa benziyordu insanlık, aklına getirmiyor ama bir o kadar da korkuyordu. Gerçekler her zaman korkutmuştur insanları. Varlığından, dünyadan ve hayattan beklentisi olanlar ölümden korkarlar, dünyadan ve hayattan bir beklenti içinde olanlar ancak üzüntü sahibi olurlar. Canınızın istediğini yapın, sonunu düşünmeyin çünkü bir gün elbet öleceğiz, her şeyden önce bir gün öleceğimizi kabullenmek bizi özgür kılar. Bu dünyada kendimiz olarak yaşamanın tek yolu budur. Dünyanın en güzel yanı bir gün ölümün olmasıdır. Bir gün ölüm tüm acıları bitirecek bizi hayattan kurtaracak. Hiç birşey sonsuz değildir, tanrı bile öldü ; evren bir deneydi. tanrı'nın bir deneyi. Ancak her şey yolunda gitmedi. Tanrı patladı ve parçaları her yere yayıldı. Buna big bang adı verildi. |
|
Etiketler |
cicero, ebu bekr er razi, ölüm, ölüm korkusu |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Marcus Tullius Cicero ve Ebû Bekr er-Râzî: Felsefî Tutumlarında Kimi Ortaklıklar | Mara | Felsefe | 0 | 05 Şubat 2016 09:51 |
Marcus Tullius Cicero * Kanunların Doğası | Mara | Felsefe | 0 | 20 Ocak 2016 08:59 |
Marcus Tullius Cicero Biyografisi,Marcus Tullius Cicero Hayatı | AftieL | Bilim Adamları | 0 | 18 Mayıs 2014 22:18 |
Ölüm Korkusu | Kalemzede | İslamiyet | 0 | 25 Temmuz 2011 13:54 |
Marcus Tullius Cicero | Nava | Felsefe | 0 | 02 Şubat 2011 23:04 |