29 Haziran 2014, 09:35 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Ioannes Scotus Eriugena Ioannes Scotus Eriugena Kimdir? (810 - 877) İrlandalı olan Ioannes Scotus Eriugena kral olan Kel Karl'ın daveti üzerine Paris'e gelmiştir. "Saray Okulu"nda bir süre hocalık yapmıştır. Eriugena'dan "Dogmanın Paylaşılması Üzerine" isimli bir eser bugün elimizde bulunmaktadır. Açık mistik dinsel eğilimler içeren bu eser, Yeni Eflâtunculuğun güçlü bir biçimde etkisi altındadır; nitekim daha sonra bu nedenle kilise tarafından reddedilmiştir. Eriugena'ya göre doğanın, birbirinden ayrı olan, dört alam vardır. Önce yaratılmamış olan, fakat kendisi yaratan doğa, yani "Allah" vardır. Eriugena yaratmayı Yeni Eflâtunculuktaki gibi anlar. Allah'tan, "Eflatun'un ideleri"ni içeren doğa oluşmuştur. Bu ikinci alanda tüm varlıkların başlangıçsız ve sonrası olmayan örnekleri bulunur. Doğanın bu ikinci alam Allah tarafından yaratılmıştır. Ancak, kendisi de, yaratma gücüne sahiptir. Çünkü doğanın bu bölümünü oluşturan ideler eşyanın meydana gelmesine neden olur. Doğanın üçüncü alanını, yaratılmış olan ve kendileri yaratmaktan yoksun bulunan "cisimler" oluşturur. Son olarak, doğanın bütününde ya da çeşitli alanlarında, yaratılmamış ve artık kendisi de yaratmayan doğaya; yani "Allah"a, sonunda gerçekleşecek olan, yeniden kavuşma "eğilim"i vardır. Eriugena'nın düşüncesine göre, Allah doğanın yalnız başında değil, sonunda da bulunur. Yani evren, Allah'tan başlayıp yine Allah'a ulaşan bir devir hareketidir. Doğanın tüm amacı, dönüp dolaşıp sonunda yeniden Allah'a ulaşmaktır. Eriugena'nın Hıristiyan olmaktan çok Yeni Eflâtuncu olan bu görüşleri, aynı zamanda "olumsuz ilahiyat"ın da başlangıcı olmuştur. Eriugena'ya göre Allah konusundaki tüm savunduklarımız doğru olmaktan çok yanlıştırlar. Çünkü Allah için "mutlak güç sahibidir, bütünlüğün (vahdet) kendisidir vb.." dediğimde bütün bunlar, Allah'ın niteliğini tam olarak ortaya koyamayan ve koyamayacak olan sıfatlardır. Bir cisme bir sıfat yüklediğimiz zaman, aynı zamanda, bu cismin bu niteliğin karşıtı olanlarını dışında bıraktığını söylemiş oluruz. Söz gelişi tebeşire beyazdır demek, aynı zamanda, tebeşir siyah değildir demektir de. Ancak Allah konusunda böyle bir yargıda bulunamayız. Çünkü Allah'ın var olduğunu bile söyleyemeyiz, zira Allah, aynı zamanda, her şeyin içinde kaybolduğu bir uçurumdur da. Görülüyor ki Eriugena için ancak olumsuz ilahiyat mümkündür. Çünkü Allah'a bazı sıfatlar yükleyip de, bunların karşıtlarını kendisinden kaldıramıyoruz. Ayrıca Allah'ı "kavramak" da gelişi güzel bir objeyi kavramaya benzemez. Allah'ı kavramak istersek, yalnızca dikkatimizi kendisine yöneltmek yeterli değildir. Bunun için bilinci tümüyle susturmak, tam bir kendinden geçme durumu (cezbe) sağlamak gerekir. Bu noktada Eriugena felsefesinin tam anlamıyla mistik olan yanıyla tanışmış bulunuyoruz. Bu türden düşüncelere, yani Allah'ı kavramak için kesinkes bilincin sınırlarını aşmak gerektiği ve Allah ile ancak kendinden geçme durumunda birleşebileceği görüşüne, Ortaçağ ve Yeniçağın tüm mistiklerinde rastlarız. Ancak gerçek ve saf Skolastiğin bu gibi mistik görüşleri reddedip, onlarla kavgaya tutuşmasını doğal karşılamak gerekir. Çünkü gerçek Skolastik, Allah'ın niteliğini "yargılarla" anlamaya çalışır. Tüm bu mistik eğilimlerine rağmen, Eriugena'yı tam bir Ortaçağ filozofu sayabiliriz. Çünkü onun felsefesinde de "Allah" asıl konu olarak işlenmiştir. Ortaçağ felsefesi, her şeyden önce, bir teoloji (ilâhiyat)dir. Doğa konulan bu felsefe için ancak ikinci plânda gelir. Ortaçağın ilk dönemleri (V.-X. yüzyıllar) Batı için bir gerileme dönemidir. Bu dönemde, Eriugena'dan başka ismini anmaya değer bir özellikte düşünür yoktur. Fakat aynı dönemde "Doğu"nun özellikle örgütlenme durumunda bulunan "İslâm" dünyasının durumu tümüyle başkadır. Eriugena, Karolenj döneminde İrlanda’dan Avrupa’ya göç etmiş olan çok sayıda bilginden birisidir. Ne zaman doğduğunu tam olarak bilmiyoruz. Bununla birlikte 810 yılı civarında doğmuş olabileceği düşünülmektedir. Adının çok genel bir ad olmasından dolayı yazılı belgelerde yaptığı seyahatlerin takibi de güçtür. Bu yüzden yaşamındaki bazı kısımlar kestirme ifadelerden ibarettir. Büyük bir olasılıkla Atina’da, belki Doğu’da bir merkezde eğitim aldı. Yaklaşık olarak 845 yılında Carolus II’nin (Dazlak Charles olarak da bilinir.) himayesindeki kraliyet okulunda görev aldı. Bu görevinde özellikle özgür sanatlar üzerine dersler verdi. Bu sürede müzik ve tıp ile de ilgilendi (Maurer, 1982: 35; Aspell, 1999: 73). Eriugena hakkında 870 yılına kadar izini sürebileceğimiz belgeler bulunmaktadır. Bu tarihten itibaren ne yaptığını, nereye gittiğini kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bununla birlikte, bir ihtimal İngiltere’ye geri dönmüş ve 877 yılına kadar dersler vermiştir. Birtakım tarihçilerin kuvvetle inandıkları şey, Eriugena’nın bir ders esnasında öğrencileri tarafından kalem saplanarak öldürüldüğüdür. Bazı metinlerde şehit olarak anılmaktadır (Maurer, 1982: 388-389). Özetle; Eriugena’nın yaşamı ve yapıtları Karolenj döneminde İrlanda’dan Avrupa’ya göç etmiş olan çok sayıda bilginden birisidir. 810 dolaylarında doğmuştur. Müzik, tıp ve felsefe ile ilgilenmiştir. Kendisinden önceki önemli filozofların eserlerini Eski Yunanca’dan Latinceye çevirmiştir. Eriugena’nın yapıtları Patrologia Latina’nın 122. cildinde bulunmaktadır. Başlıca eserleri arasında De Divisione Naturae (Doğanın Bölümlenmesi Hakkında), De Divina Praedestinatione (İlahi Kader Hakkında) sayılabilir. Eriugena’nın Tanrı ve Yaratılış anlayışı Eriugena, Tanrı ile dünya arasındaki bağlantıyla ilgilenmiş, bunu bir tür Birlik-Çokluk sorunu olarak görmüştür. Periphyseon’da şeyleri “olanlar” ve “olmayanlar” diye ayırıp doğanın bu ayrımı kuşattığını söyler. Varlık, akıl ve duyularla kavranan her şeydir. Akıl ve duyularla kavranmayan varolanlar da bulunur ki Tanrı bunlardan biridir. Doğa dörde ayrılır: Yaratan ve yaratılmayan doğa, Yaratılan ve aynı zamanda yaratan doğa, Yaratılan ve yaratmayan doğa, Ne yaratan ne de yaratılan doğa. Bu ayrım “Tanrı” ile “yarattıkları” diye ikiye de indirgenebilir. Tanrının özü insanca kavranamaz. Zamanda başlangıcı olmayan ve kendi varoluşu için “nedensiz” bir yapıdadır. Sınırları belli değildir ve bu yüzden kendini tanımlamak ve kavramak bakımından yetersizdir. Bu durum Tanrı’da bir eksiklik olduğu anlamına gelmez. Tanrı ne olduğunu bilmez çünkü o bir “ne” değildir. Herhangi bir varolan belli terimlerle sınırlıdır Tanrı ise sınırsızdır. Yaratılan ve yaratan doğa ifadesiyle ise ilahi idealar kast edilir. İlahi idealar Tanrı’nın, yaratmış olduğu fizik dünyaya “elini değdirmemesi” için gereklidir. Tanrı ancak düşünme aracılığıyla şeylerin formlarını veya özlerini varoluşa taşır. Duyulanabilir şeylerin özü, Tanrı’da zaman ve mekandan bağımsız şekilde yaşamaya devam eder. Tüm yaratılanlarda bir amaçlılık durumu hakimdir. Grekçede “telos” hem başlangıç hem de son/amaç anlamlarını taşımaktadır. Bu yüzden, yaratılışın analiz kısmı, bütün yaratılanların başlangıcı demek olan Tanrı’ya geri dönüşün kesin bir ifadesi olarak karşımıza çıkar. Eriugena’nın insan anlayışı ve insanın evrendeki yeri Eriugena’ya göre yaratılış kesintisiz bir süreçtir ve bireysel olanın vücut bulmasıyla sonlanır. Bunlardan melekler maddi olmayan, insansa maddi varoluşu sergiler. İnsan hem hayvani hem Tanrısal özellikler taşıyan bir varlıktır; tek ve aynı akılsal ruh ile birleşmiş olan bedenden meydana gelir. Bu birleşmiş yapı harika ve anlaşılabilir bir şekilde ikiye ayrılır. Bunlardan bir tanesinin içinde insan, Yaratıcı (Creator)’nın imgesinde (imago Dei) ve benzerliğinde yaratılır. Yaratılış beş parçaya ayrılır: bir yaratılan ya bir bedendir; ya bir canlı varlık; ya duyulanabilir varlık; ya akılsal varlık veya zihinsel varlık. Bu beş parçanın hepsi de her şekilde insanda bulunur. İnsanın Tanrı’nın simgesinde yaratılan kısmı ise ruhtur. Dünya insan için yaratılmıştır. İnsan Tanrı’nın Zihninde ezeli ebedi bir şekilde biçimlenmiş belli bir zihinsel kavramdır. Tanrı’nın zihninde belirlenmiş olan bir kavrayış olduğu için insan bilginin içine doğmuştur. Bilgi, ilahi ve insani olmak üzere ikiye ayrılır. İlahi bilgi, Yaratıcı Bilgelik’te bulunur ve bu bilgi bütün bir yaratılışı için birincil öneme sahiptir. Buna karşılık yaratı lmış olan varlıktaki bilgi ikincil öneme sahiptir ve daha yüksek bilginin etkisini sürdüren bir karakteri bulunmaktadır. İçinde yaşadığımız dünya duyularımıza karşılık gelen bir dünyadır. Duyulanabilir nesne, kesin olarak belli bir zaman ve belli bir mekandadır; oluş ve bozuluşa tabidir. Papa III. Honorius zamanında özellikle içindeki şu üç madde nedeniyle suçlanmış ve yargılanmıştır. Bunlar: 1) Her şey Tanrı’dır; 2) İlahi İdealar yaratılmıştır ve yaratırlar; 3) Dünyanın sonunda (kıyamette) cinsiyet farkı ortadan kalkacaktır. Bu ve benzeri yaklaşımları onun günümüze kadar süren etkisini güçlendiren önemli anlayışlardır. Hazırlayan: Sosyolog Ömer YILDIRIM Kaynak: Ömer YILDIRIM'ın Kişisel Ders Notları. Atatürk Üniversitesi Sosyoloji Bölümü 1. Sınıf "Felsefeye Giriş" ve 2., 3., 4. Sınıf "Felsefe Tarihi" Dersleri Ders Notları (Ömer YILDIRIM); Açık Öğretim Felsefe Ders Kitabı | |
|
Etiketler |
eriugena, eriugena düşüncesi, eriugena eserleri, eriugena felsefesi, felsefede eriugena, ioannes, scotus, scotus eriugena, scotus eriugena düşüncesi |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Duns Scotus | Nava | Felsefe | 0 | 03 Şubat 2011 15:48 |
Johannes Eriugena | Nava | Felsefe | 0 | 02 Şubat 2011 23:25 |