16 Şubat 2012, 18:06 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Lilith - Lilith Kimdir? Musevilik ve Hıristiyanlık inançlarında Âdem'in ilk eşidir. Tevrat'ın ilk bölümü olan Yaradılış bölümünün 1. Bab'ında Âdem ile beraber bir dişi yaratıldığından, 2. Bölümde ise Âdem'in kaburga kemiğinden bir dişi yaratıldığı yazılıdır. Tevrat'ta açıkça yer almamasına rağmen; birçok Musevi dini kaynağı 2. Bölümde sözü geçen dişinin Âdem'in 2. karısı olduğu, birinci bölümdekinin ise ilk karısı olan Lilith olduğuna inanırlar. İnanışa göre Lilith, Âdem ile aynı zamanda ve aynı anda yaratıldıklarından Âdem'in kendisine eşit olduğu görüşündedir (tarihin ilk feministi) bu sebeple de Âdem'e tabi olmayı şiddetle reddeder Tanrı'ya asi olur ve cennetten uzaklaştırılır. Bundan sonra Tanrı Âdem'in kaburga kemiğinden Havva'yı yaratır. Havva sonuçta erkeğinin bir parçasından yaratıldığından ona tabi olur. Âdem ile Havva ilk günahı işleyip cennetten kovulduktan sonra çocukları olur Lilith bunu kıskanır ve bundan sonra Âdem oğullarından doğacak her bebeği öldürmeye yemin eder. İnanışa göre kötü bir ifrit haline gelen Lilith gece hava karanlıktan sonra yeni doğum yapmış evlere girerek lohusa kadınların bebeklerini boğmaktadır. Bu sebeple günümüzde bazı Museviler arasında bir adet olarak, lohusa kadın akşamları evde yalnız bırakılmaz ve akşamları çamaşır ipinde çocuk bezi bırakılmaz, çünkü bunları gören Lilith'in o evde çocuk olduğunu anlamasından endişe edilir. Lilith... Işığın bir meleği mi? İsa'nın dişisi mi? İlk kadın Şaman mı? Neden Musevi ve Hıristiyan erkek fantezileri tarafından rahat bırakılmıyor? Ve başlangıçta Havva'dan önce Lilith vardı. Âdem'in ilk karısı. Gizemli ve baştan çıkarıcı. Kanatları olan ateşli, tahrik edici karaktere sahip olan bir yaratık. Bir tanrıça mı? Bir şeytan mı? Yoksa onu takip edemeyen kaba toprak parçası Adem'in kendisine müdahale etmesinden hoşlanmayan bir kadın mı sadece? Kaynaklar onun hakkında neler söylüyor? Geçmiş ve gelecekte, Lilith hakkında bu kadar ilgi çekici olan şey nedir ki; çoğu zaman sevilmeyen, lanetlenmiş, zaman zaman Havva tarafından yeri doldurulan ve bazı zamanlar ise Tanrı'nın sağında oturan bu kadın popülerliğini yitirmiyor? İnsanlığın öyküsü Âdem ve Havva ile başlıyor, öyle mi? Eski bir Yahudi efsanesine göre, bu öykü Âdem'le Havva'dan öncesine uzanıyor. Yani Âdem'in ilk eşi Havva değil, Lilith adında bir kadındır. Ama, tarih boyunca gizlice aramızda dolaşıp, her kadın-erkek tartışmasında kendini gösterse de onu çok az tanıyoruz. Sözü edilen efsane şöyle başlıyor: Tanrı topraktan Âdem ile Lilith'i yaratır. Mutlu mutlu yaşasınlar diye onları cennete yerleştirir. Ama bu iki insan çifti bir türlü huzur bulamaz. Sorunları mı? Günümüz çiftlerinin sorunlarından farklı değildir. Âdem ilişkide her alanda söz sahibi olmak ister. Ancak Lilith buna karşı çıkar. Özellikle cinsel ilişki sırasında Âdem'in hep üstte yer almasını aşağılayıcı bularak itiraz eder. Kendisinin de Âdem gibi topraktan yaratıldığını, yani eşit olduklarını savunur. Âdem ise kendini, bağışlayan, bereketli gökyüzü; Lilith'i de ürün veren toprağa benzeterek bu şekilde birleşmek konusunda diretir. Âdem tavırlarında ısrar edince, Lilith, birlikte yaşamalarının zor olacağına karar verip Tanrı'nın söylenmemesi gereken adını anarak göğe doğru yükselir. Sahip olduğu olanakları terk eden Lilith'in yeri artık dışlanmışların arasındadır. Çevresindeki cinlerle ve cinlerin kralı Şamael (Şeytan) ile ilişkiye girer ve onlardan çocuklar doğurur. Bu arada cennette yalnız kalan Âdem, Tanrı'ya dua ederek Lilith'i geri ister. Tanrı, Sanvai, Sansanvai ve Semangelof isimli üç meleği geri çağırmak üzere Lilith'e gönderir. Meleklere, dönmediği takdirde her gün yüz çocuğunun öldürüleceğini emreder. Ama o kesinlikle dönmeyeceğini bildirir. Ve tehdit yerine getirilir... Lilith, duyduğu acıyla bundan sonra, bütün hamile ve doğum yapmış kadınların, bebeklerin baş düşmanı olmaya yemin eder. Erkek çocukların doğduktan sonra ilk sekiz gün, kız çocukların ise ilk yirmi gün içinde canını alacaktır. Sadece yakınlarında bu üç meleğin ismi ya da şekli bulunanlara dokunulmayacaktır. Lilith artık kötüler tarafına geçmiştir. Bunun üzerine Tanrı Âdem'in kaburga kemiğinden Havva'yı yaratır. Bu yeni kadın, Âdem'den bir parça olduğu için, ona karşı çıkmayacaktır Aslında Lilith hakkında pek çok efsane ve öykü var. Örneğin Talmud'da (Tevrat'ın başta yazılı olmayıp, sonradan yazılı hale getirilen ikinci bölümü) ondan dişi bir şeytan olarak söz edilir. Bu rolüyle bir hayalet gibi yüzyıllarca tarih sayfalarında dolaşır. Kadın ve çocukları hedef alır, erkekleri baştan çıkararak onlara zarar verir. Yaptıkları bunlarla sınırlı değildir. Bir hayalet gibi kadınların beynine girip, erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını günümüze kadar sürdürür. Bazı efsanelerde de cadı suretinde çıkar karşımıza. Lilith'e hepsi birbirinden farklı, ancak hepsi de kötü yakıştırmaların niye yapıldığını anlayabilmek için geriye dönüp, dinler tarihine ve efsanelere bir göz atmak gerekiyor. Lilith'in geçmişi tek tanrılı dinlerden çok daha önceye, eski Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanıyor. Genellikle Sümer ve Babil mitolojisindeki rüzgâr tanrıçası Lilitu ile ilişkilendiriliyor. Lil, fırtına ya da rüzgar anlamına geliyor. Bir Babil metninde ise, büyük tanrıça İştar'ın tapınak fahisesidir. İştar, eski doğu dinlerinde şehvetli aşkın, tutkunun ve baştan çıkarıcılığın tanrıçası kabul ediliyordu. Bu özellikleri nedeniyle, fahiselerin, özellikle de kült olan tapınak fahiselerinin koruyucu tanrıçasıydı. Tapınak fahiseliği meşru bir işti. Herodot'un bize ulaşan yazılarında, Babil'de her genç kızın bir kez yabancı bir erkekle cinsel ilişkiye girmek zorunda olduğu biliniyor. Ancak, bu tapınak fahiseliği kesinlikle küçük düşürücü bir iş değildi. Babillilerin yabancı erkekleri tanrı olarak gördüğü sanılıyor. Kendilerini onlara teslim eden genç kızlar, simgesel olarak tanrıların eşi haline geliyor ve kutsallaşıyorlardı. Lilith'e bazı özellikler Babil'in kötü tanrıçası (belki de dişi şeytanı demek gerek) Lamatsu'da da görülüyor. Lamatsu halk arasında albastı ya da lağusa hastalığı olarak bilinen rahatsızlığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hamilelere zarar verip yeni doğan bebekleri öldürmeye çalışıyordu. Lilith'in özellikleri Lamatsu'ya aktarılmış olabilir miydi? Yoksa tersi mi yapılmıştı? Lilith'in Yahudi efsanelerinde ne zaman boy gösterdiği bilinmiyor. Çünkü tanrılar ve efsaneler, doğu kültürlerinin birçoğunda ortaktı ya da büyük benzerlikler taşıyordu. Yine de her koşulda, Yahudilerin şeytanla ilgili inanışlarında önemli bir yere sahipti. Erkeklerin aklını başından alan bir şeytan olarak görülüyor ve ondan çok korkuluyordu. Bu konuda en eski kaynak olan Tevrat'a bir göz atıyoruz. Ancak Tevrat'ta bir tutarsızlık göze çarpıyor. Kutsal kitabın bir yerinde "Ve Allah insanı kendi suretiyle yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı." deniliyor. Ancak ilerleyen baplarda daha farklı anlatılıyor: Tanrı doğuda Aden'de bir bahçe yapıyor. Âdem'i oraya koyuyor ve yalnız kalmasın diye kaburgasından kadını yaratıyor. Talmud'a göre Âdem'le aynı anda yaratılan kadının adı Lilith'tir. Çünkü başka türlü kutsal kitaptaki bu tutarsızlığı açıklamak mümkün değildir. Âdem'in ilk eşi Lilith'e daha sonra 9. ya da 10. yüzyıllara ait "Ben Sira Alfabesi"nde rastlıyoruz. Metnin ana kahramanı, M.Ö. 600'lü yıllarda yaşadığı sanılan Ben Sira. Yazarın kim olduğu bilinmiyor. Bu el yazmasına göre Tanrı topraktan Âdem ve Lilith'i yaratmıştı. İlgili bölüm şöyle devam ediyor: "Kısa bir süre sonra birbiriyle kavga etmeye başlarlar. Âdem'e şöyle der: Ben altta yatmak istemiyorum. Ama Âdem: Ben altta değil, üstte yatmak istiyorum, çünkü sen altta yatacak kişi olarak belirlendin. Lilith ona: İkimiz de aynı haklara sahibiz, çünkü ikimiz de topraktan yaratıldık. Ama ikisi de birbirini dinlemez." Bunun üzerine Lilith gökyüzüne yükselerek kaybolur. Üç meleğin Lilith'i geriye dönmeye ikna çabaları işe yaramayınca, Tanrı, Âdem için bu kez Havva'yı yaratır. Bir başka bölümde de Lilith üç meleğe şöyle der: "Ben çocuklara zarar vermek üzere yaratıldım, doğumdan sonraki ilk sekiz gün içinde erkek çocuklarına, yirmi gün içinde de kız çocuklarına. (Ama) Yemin ederim: Sizi ya da görüntünüzü bir muska ya da tılsım üstünde görürsem, o çocuğa hiçbir zarar vermeyeceğim." O günden bu yana çeşitli kültürlerde, yeni doğan çocukların kötü kalpli Lilith'e karşı korunması için özel tılsımlar kullanılmaya başladı. Lilith'in halk inanışlarında varlığını yıllarca korumasının ve bir gün gelip de bir şekilde cadılarla ilişkilendirilmesinin nedeni de budur. Lilith efsanesi Ortaçağ'ın başlangıcında, Yahudilerin ezoterik yazması Kabala'da da (Yahudi ruhbanlarının, asırlardır birbirlerine aktardıkları ve Kutsal Kitap'ın "gizli anlamları" ile ilgilenen bir tür okültizm -gizlicilik- ve mistisizm) yer almaş. Burada erkekleri baştan çıkaran ve uğursuzluk getiren dişi şeytan olarak tarif ediliyor: "Her türlü süs malzemesiyle süslenip cilveli bir kadına dönüşüyor. Onun süsü, gül gibi kırmızı saçları. Sözleri yağ gibi yumuşak, dudakları dünyadaki her şeyden daha tatlı. Ona yönelen ve (afrodizyak olarak yılan zehriyle karıştırılmış) şaraptan içen aptallar onunla zina yaparlar." Ama sonra uyandıklarında onları öldürürü ve cehennemin tam ortasına atar. Aslında onun niyeti sadece erkekleri baştan çıkarıp çok sayıda çocuk doğurmaktır. Kabalacılar için Lilith temiz olmayan, fahise bir kadını simgeliyor. Kabala'daki bir paragrafta, ayrıldıktan sonra Âdem'i yeniden baştan çıkardığı yazıyor. İşlediği bu günahtan sonra Âdem, 130 yıl cinsel perhizli yaşar. Âdem, böyle bir şeyin tekrar başına gelmemesi için, kendini dikenlerle korumaya çalışır. Ancak uyurken Lilith Âdem'in üstüne çıkar ve onu uyararak boşalmasını sağlar. Lilith, bunun ardından "insanlığa ceza" olarak adlandırılan yaratıkları dünyaya getirir. Kabala'nın bir başka yerinde de şöyle yazıyor: "Lilith en sonunda orada burada dolaşarak insanoğullarına sarkıntılık eder ve kendi kendilerini kirletmelerini sağlar." Bunun ardından adı "tohum hırsızı"na çıkar. Kuşkusuz Havva'nın işlediği "günah"tan da o sorumludur. Kabalacıların ana eserinden Zohar'da (İhtişam Kitabı ya da Işık Kitabı) yer alan efsaneye göre adet döneminde olduğu halde, Âdem'le birlikte olma konusunda Havva'yı kandıran o yılan ve fahise Lilith'ti. Lilith'le daha sonra Filistinliler aracılığıyla Yunanlılar da tanıştı. Onu, hayaletler ve diğer hayali görüntüleri yöneten tanrıça Hekate'nin kişiliğiyle birleştirdiler. Bu konu Geç Antikçağ'da Yahudi olmayan gnostik akım yandaşlarının da ilgisini çekti. Onlar tarafından yazıya aktarılan bir efsanede, Lilith'in İsrailli peygamber İlyas'ı nasıl baştan çıkardığı anlatılıyor: Lilith ona şöyle der: "Senden çocuklarım var." Ve o yanıt verir: "Benden nasıl çocukların olabilir, ben bir aziz gibi yaşıyorum." Lilith der ki: "Evet, ama uykunda, rüyalarında sık sık boşaltıldın. Tohumlarını alarak hamile kaldım." Bu metin M.S. 4. yüzyıla ait. Lilith, özellikle bu tarihten sonra hep aynı motifle işlenir. O bir "tohum hırsızı"dır. Lilith efsaneleri, Hıristiyanlık dünyasıyla tanıştıktan sonra, batılıların hayal gücünü harekete geçirdi. Özellikle Kabalacı yazılarının araştırılmasıyla, Lilith bütün dünyada tanınır hale geldi. "Kötü kalpli Lilith" her yerde ilgi gördü. Çünkü o, normalde açıklanması ya da kavranması mümkün olmayan şeyleri rahatlıkla üstlenebilecek bir kişilikti. Bu özelliği, onun "cadılar"la özdeşleştirilmesi için gereken köprüyü oluşturuyordu. Ortaçağ'ın sonlarına doğru başlayan ve inanılmaz bir toplumsal histeriye neden olan cadı ve büyücü furyasıyla birlikte, Lilith'in adı da sık sık anılmaya başladı. Ayrıca o, kadınları baştan çıkarma konusunda Şeytan'ın en büyük yardımcısıydı. Artık, kötü amaçlı kullandığı güzelliği ve baştan çıkarıcılığı ön plana çıkıyordu. İnsanlar bir yandan büyü ve tılsımlarla ondan korunmaya çalışırken, diğer yandan kendilerini onun büyüsünden kurtaramıyorlardı. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde Lilith ressamlar ve edebiyatçılar için sevilen bir motif oldu. Artık dini kimliğinden yavaş yavaş kurtuluyordu. İngiliz ressam Dante Gabriel Rossetti'nin yaptığı "Lady Lilith" tablosunda bu cadı, Victoria Dönemi'nin güzellik anlayışına uygun olarak tasarlanmış ve gösterişli dekoltesiyle uzun kızıl saçlı, biraz dolgun, etli dudaklarla resmedilmiş. Edebiyat dünyasına da girince, şeytan kadın kimliği tamamen kayboldu. Artık ona korku ve nefretle bakılmıyor, hatta sempatik bile bulunuyordu. Her ne kadar şurada ya da burada, nahif ruhlu insanlar dikkatli olmak adına tılsımlarına güvenmeye devam etseler de, aydın fikirliler kötü kalpli şeytan kadın tiplemesini raflardaki tozlu dosyalara kaldırmışlardı. Hoşa giden ve benimsenen, onun baştan çıkarıcı özelliği değildi. Lilith'in Âdem'in ilk eşi olduğunu anlatan efsaneye odaklanılmıştı. Çünkü bu öykü, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne uzanan bir tartışmayı başlatmıştı. Özellikle son yüzyıldır iyice kesinleşen bir tartışmaydı bı: eşitlik, daha doğrusu kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik sorunu. Psikanaliz uzmanı ve araştırmacı Siemund Hurwitz, "Âdem ile Lilith arasındaki güç savaşı"nı, asırlarca süren ve babaerkil sistemdeki erkeğin konumu ile kadınların eşit haklara sahip olma talebini temel alan cinsiyetler arası savaşın aynadaki görüntüsü olarak değerlendiriliyor. Aslında ne Antikçağ, ne Ortaçağ ne de onu izleyen yüzyıllarda bu sorun çok önemsenmedi. Cinsiyetler arasındaki ilişkiyi karşılaştırmaya gerek yoktu: Kadın erkeğin egemenliği altında olmak zorundaydı. Havari Aziz Paulus, "Erkek kadından değil, kadın erkekten yaratılmıştır. Erkek kadının isteklerini değil, kadın erkeğin isteklerini yerine getirmek üzere yaratıldı." demişti. Ne de olsa kadın Âdem'in kaburga kemiğinden yaratılmıştı. Bu bakış açısı, kadının yüzlerce yıllık toplumsal konumunu belirleyen ana etkendi. Kadın, dört büyük dinde de "günah kazanı" olarak görüldü. Bunun nedeni Havva'ya kadar uzanıyor. Yasak meyveyi her ikisi de yemesine rağmen, işlenen günahtaki suçluluk payı eşit değildi: Kandırılan Âdem değil, Havva'ydı. Çünkü, yılanın sözüne inanmıştı. Âdem kuşkusuz inanmamıştı, ancak biricik eşi ile ilişkilerini tehlikeye atmak istememişti sadece. Söz konusu bir günah olsa dahi, günahkar ve suçlu olan kadındı. Şeytanla işbirliği yapması ve cadılıkla suçlanabilmesi için önemli nedenlerdi bunlar. Bu dayanaklardan güç alan erkekler, kadınların kişiliğini adeta baskı altına aldılar ve onları kendilerine ait bir mal gibi gördüler. Geçen yüzyıl içinde yoğunlaşan kadın direnişi buna karşı çıktı. Eşit haklar ve özgürlük için savaşan Lilith'i de kendilerine simgesel figür olarak seçtiler. Lilith'in savaşını başarıyla sona erdirememesi onaları yıldırmıyor. Lilith efsanesi, arzuladıkları toplumsal konuma ulaşmak için onları biraz daha kamçılıyor... Lilith İbranice'de "geceye ait olan" anlamına geliyor. Adından da anlaşılacağı üzere, çağlar boyu kadınlara yakıştırılabilecek bütün olumsuz özelliklerin taşıyıcısı olmuş: Baştan çıkarıcı, ******* cadı, vampir, cinlerin başı, gece canavarı onun unvanlarından bazıları. Saf, edilgen cinselliği ancak yasak meyveyi tadınca öğrenen Havva'nın tersine, başından itibaren gücünün ve cinselliğinin bilincindedir ve yeri gelince kullanmaktan da çekinmez. Kendi başına buyruk, zapt edilemez, denetlenemez olduğundan, özellikle tek tanrılı din adamlarının sürekli abskı altına almaya çalıştıkları bir kadın örneği, erkeğin kadına ve cinselliğe duyduğu korkunun bir simgesi aslında. Dolayısıyla ölümlü insanların arasında yeri yoktur. Yeri bilinmeyen, açıklanmayan kötülüklerin geldiği karanlık güçlerin dünyasıdır. İyi ile kötüyü ayırt etmeyi sağlayan ağacın yasak meyvesinden yemediği için ölümsüz kalmış, cennetin yakınlarındaki bir dağ geçidinde şeytanlarla birleşerek Şeytan'dan "Lilim" adı verilen çocuklar doğurmuştur. Tevrat'ta şöyle yazıyor: "Ve çölün vahşi hayvanları ile kurtlar buluşacak; evet, gece canavarı orada yerleşecek ve kendisi için istirahat yeri bulacak..." Sembolik hayvanı baykuştur. Tablo ve heykellerinde, genellikle ay şeklinde taçla tasarlanmıştır. Yahudi kadınlar, eşlerinin bu şeytan kadına kapılmamaları için yatak odalarının duvarlarına bir daire içinde "Âdem ile Havva buyursunlar içeri, girmesin kapıdan 11 (LILITH-Lilith)" yazıyorlardı. Nümerolojiyle uğraşanlar 11'i kötülükle yüklü olduğu için korkunç bir sayı olarak kabul ediyorlar. Kabalacılara göre bu sayı, iyi ve güzel olan ne varsa tam tersini temsil ediyor. Günah yüklü, zarar verici ve mükemmel olmayı reddetmiş bir sayıdır bu. Modern çağlarda Lilith feminizmin simgesi haline geldi. Bu isimde dergiler çıktı, kafeler açıldı, sadece kadın müzisyenlerin katıldığı "Lilith Fair" adlı gezici müzik festivalleri düzenlendi, "ideal kadın" olarak tanımlanan Havva gibi olmak istemeyen kadınlar, tepkilerini dile getirmek için kız çocuklarına Lilith adını verdiler. | |
|
16 Şubat 2012, 18:08 | #2 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Lilith - Lilith Kimdir? Kitaplarda Lilith Efsanesi 1. GİRİŞ Upuzun, parlak, siyah saçlı bir kadın düşünün... Beyaz tenli, kırmızı dudaklı… Ve de “meşum” ifadeli… Karşısındaki erkeğin her dediğini yapmaya da hazır. Sınırsızca, dolu dolu, istekle, “iştiyakle”, keyifle... Eşinin bilinç altına gizli, yasak arzularını bir, bir bulup çıkarmakta gün ışığına. Böylece de deli etmekte, köle etmekte seviştiği erkekleri… Hem de ta ki öldürene dek! Lilith işte böyle bir tanrıça. Ya da öyle sanılmakta! Genç kızlığımda -mistisizm işine ilk sardığım yıllarda- yaşadığım yaban ellerde, kız arkadaşlarımla seksi siyah elbiseler giyer, garip gümüş takılar takar, gözlerimizi simsiyah, dudaklarımızı kıpkırmızı boyayarak Lilith’cilik oynardık! Erkeklerin karşı koyamayacağı dişilerdik biz. Atak, cazip, küstah, kolay… ama tehlikeli de. Tıpkı Lilith gibi! Yani öyle olduğumuza inanırdık. Bilirdik ki gerçek zevke ancak bizim gibi kadınlarla ulaşılabilir. Ama yine de neden erkeklerin bizden köşe bucak kaçıp; tatlı, sıcak, uyumlu ve neşeli kızları kovaladığına bir anlam veremezdik. Biz seks şeytanı Lilith’dik, ama bunu erkeklere bir türlü anlatamıyorduk nedense! Araştırmacı yazarlığa başladığım yıllarda ise Lilith’i yazmak en büyük tutkularımdandı çoğu bağımsız kadın gibi. Erkeklere anlatmalıydım kimi kovalamaları gerektiğini. Ama ne denli arzulasam da; hangi ölçüde araştırsam da; yazamadım onun hakkında bir türlü. Altı yıl önce, Lilith’i anlatmak için bir kez daha bilgisayarımın başına geçtiğimde, gençliğimde öğrendiklerimden yola çıktım doğal olarak. Herkesin dediğinden yani. Oysa öğrendikçe… Önüme yığılan bilgiler birbirini giderek tutmamaya başlıyordu. Bilgilendikçe sorularıma yanıtlar bulacağıma kafam karışıyor; aklım da, kalbim de artık yadsıyordu beynimdeki önceki yapılanmayı. Sonunda kabullenmek zorunda kaldım. Hiçbir şey bilmiyordum Lilith hakkında. Sözün özü yanılmıştım. Çalışa çalışa sonunda boğuldum. Çıkamayacağımı anladım işin içinden. Çalışmamı bıraktım. Daha kolay, düğümü daha gevşek gizlere yönlendim. İki yıl önce bu kitaba başladığımda ise Lilith, kitapta yer alması kaçınılmaz bir konuydu. Bu nedenle ister istemez yeniden araştırmaya koyuldum. En uzun zamanı verdim onu çözmeye. Üç ay boyunca evden -neredeyse- çıkmadan; beynim kilitlenene dek okudum, okudum. Bu arada şanssızlıklar yakamı bırakmıyordu. Bir sabah kalktığımda sağ gözümün garip bir biçimde şiştiğini gördüm. Yorgunluk?.. Allerji?.. Böcek ısırması?.. Çözemedim. Tam doktora gitmeye karar verdiğimde indi. Sonra yine şişti, yine indi! İki defa -eşimle nedenini bulamadığımız şekilde- Lilith bilgi dosyam silindi. Bir yerde bir salaklık yapmıştım kesinlikle ama ne? Oysa söylemeliyim ki bu salaklığı -o her ne ise- onbeş yıllık bilgisayar kullanma geçmişimde ilk kez yapıyordum. Hem de bir ay içinde peşpeşe! Bir kere de, gün ışıyana dek internette bilgi arama macerası sonrası yorgun argın -deyim yerindeyse sızarak uyuduğum- bir günün sabahında bilgisayarımda nasıl download ettiğimi hatırlamadığım müzikler buldum. Lilith’in bir vampir olduğunu öne süren çarpıcı ve ürkünç bir site kaynaklı… Büyüleyiciydi müzikler de, site de. Eski Lilith’ciliğime doğru akıttı beni dehşet müzik ve resimler. Zor toparladım kafamı. Sözün özü garip şeyler olmaktaydı etrafta! Bu arada -tüm olanlara karşın- sabahları yorgunluktan bunaltı ve baş ağrısı ile kalkıyor; ama beynim, bu saatlerde en dinlenmiş halinde olduğu için hemen başlıyordum yeniden okumaya. Artık bende bir tutku ve takıntı haline gelmişti bilmeceyi çözmek. Bir yandan da Lilith’in sıkıştırıldığı, bağlandığı, gömüldüğü köşeden bana elini uzattığını duyumsuyordum. Deliriyor muydum? Bir gün bilgiler gelmeye başladı bir başka odaktan! Thoth Tarot ile arıyordum artık cevapları. Kendi başıma çıkamamıştım kısacası… diğer çoğunluk araştırmacı gibi! Kopuk kopuktu ama gerçekti bağlantı. Kontağın kurulabildiği nadir seanslarda birbiri ile asla çelişmiyordu söylenenler ne kadar şaşırtıcı olsa da. Kimdi bu bilginin kaynağı? Lilith mi? Bir pozitif varlık mı? Kendi bilinç altım mı? Bilmiyorum. Kim ve ne olursa olsun dostluğu belliydi; çünkü ondan öğrendiğim şeyler sonrasında, kafamdaki “karman çorman” ve çelişik bilgiler, yerine oturmaya başladı. Böylece cevapları nerede aramam gerektiğini çözdüm. İpin ucunu yakalamıştım. Kısa zaman sonra da derinlere gömülmüş parçaları bulup yanyana getirdim ve resmi gördüm. Bu gün bile gün ışığına çıkardığım resimde yer yer dolduramadığım -ve zaman içinde dolduracağıma emin olduğum- boşluklar olduğunu bilmekteyim. Ama görüntü, anlam çıkarılacak kadar belirgin, üstelik inanılmazdır da. Yazacaklarım -belki de saklı gerçeklerin gün ışığına ilk çıkışı olduğu için- okunduğunda dudakların bükülmesine neden olacaktır, ama ben hazırım her şeye… Bu arada -çoğunuza garip ve alışılmadık, hatta belki de komik gelecek olsa da- beni doğru bilgilere ulaştıran ve kendini bilinç altıma “İlinser” olarak tanıtan dost varlığa teşekkürlerimi yollamak gereği duyuyorum. (İçinizden geliyorsa rahat rahat gülebilirsiniz). 2. SABA MELİKESİ (Arap kültründe Lilith) Konuya öncelikle Lilith olduğu öne sürülen bir tarihsel kişilik ile girmek istiyorum. Kraliçenin Lilith olduğunu en çok ünlü araştırmacı Rivkah Kluge öne sürmekte. Birçok mistik tradisyonda da bu bilgi kabul görmüş. Saba kraliçesini tanıtmaya onun gerçek bir kişi olduğunu söyleyerek başlayayım. Yani anlatacaklarım bir masal değil; hepsi de bir zamanlar yaşanmış olaylar. Gerçi çok eski oldukları için öykünün kimi yerleri silikleşmiş, belirsizleşmiş ama yine de okuyucuyu uzak diyarlara sürükleyecek kadar detay var elimde. Bu egzotik hikayeyi bizlere sunan kaynak ise doğunun binbir gece masalları değil; tek tanrılı dinlerin kutsal kitapları! En başta Museviliğin kutsal kitabı Tevrat ondan söz etmiş; ardından İslamın kutsal kitabı Kuran! Ve son olarak Etyopya Hristiyanlığının İncil’i Kebra Negast. Kebra Negast (The Glory of the Kings) İS. 6. veya 9. yüzyıl tarihli Etyopya hristiyanlığının kutsal kitabı. Bu kitap kültürümüzde pek bilinmiyor ama son derece önemli bir yapıt. Etyopya -hatta belki de Afrika- Hristiyanlığının temeli. Ve hemen ekleyeyim ki Etyopya’da Hristiyanlık son derece yaygın ve iddialı. Sözün özü, adı geçen kaynaklarda yer alması nedeniyle Kraliçenin -bir masal kahramanından çok- dinsel bir kişilik olduğunu söyleyebiliriz. Belkıs’ın orijini hakkında konunun üstadları -her zamanki gibi- bir türlü anlaşamıyorlar ve herkesin kafasını -ve belki de inancını- bir güzel karıştırıyorlar. Doğaldır ki hepsi de “benim kaynağım en gerçeğidir” iddiasında. Örneğin araştırmacı Abraham Geiger, Abraham Katsch ve Professor C. C. Torrey Kurandaki öykünün orijinal olmadığını, Targum Sheni to Eshter adlı kitaptan derlendiğini öne sürüyorlar (Targum’lar Tevrat’ın Arami dilinde yazılmış yorumları. Targum Sheni ise bunların en önemlilerinden). Hz. Muhammed’in karılarından bazılarının yahudi olması nedeniyle peygamberin öyküyü bunlardan duyup Kuran’a kattığını söylüyorlar. Kuran’daki bilgilerin “sahte” olduğu iddialarınaysa başta Nisar Muhammed olmak üzere birçok İslam araştırmacısı karşı çıkıyor ve Kuran’da, Tevratta bulunmayan bazı önemli ayrıntılar olduğunu gösteriyor. Bu kez de Musevi araştırmacılar bu ayrıntıların Tevrat’ta yer almasa da, yahudi dini midraşlarının (Museviliğin temel din kitapları) en önemlilerinden olan Midrash Mishle, Midrash Hachefez’de yer alıdığını; ayrıca Alphabet Ben Sira adlı meşhur kitapta da bunlara rastlandığını söylüyorlar. Adı geçen kitaplar kültürümüzde duyulmamış olsalar da tümü batıda yakından tanınan kutsal kitaplar. Özetle Belkıs öyküsünün kime kimden yansıdığının içinden kimse çıkamıyor. Davut peygamber’in oğlu olan Süleyman, bir kral- peygamberdi. İslam dini onu hak peygamberi olarak kabul etse de aslında Yahudi dininin peygamberiydi. Öyle ki Tevrat’ın -neredeyse- beşte biri ona ait! 3000 şiirlik “Süleyman’ın Meselleri”, 1005 mezmurluk “Vaiz” ve meşhur “Neşideler Neşidesi” -bizzat kendisince yazıldığı kuşkulu olsa da- hep onun adını taşıyor. Süleyman’ın emrinde hem dalgıçlık yapan hem de bina kuran cinler vardı; hem rüzgara hükmederdi, hem de kuş dahil birçok hayvanın dilini bilirdi. (Neml 27:17-19) MÖ 961 yılından başlayarak 39 yıl boyunca İsrail’e krallık eden Süleyman, şaşaa ve lüks içinde yaşayan zengin bir kraldı. Bağlar, havuzlar, benzersiz güzellikte bahçelerle bezeli ülkesinde, egzotik müzik aletleri çalan şarkıcılarla dolu sarayında, iki altın aslanın arasına yerleşmiş, altın süslerle işli, kol dayama yerleri som altın olan fildişi tahtında hükmederdi ülkesine (Tevrat, I Krallar 10.bap). Şimdi gelelim Belkıs’a… Süleyman’ın aşkı olan gizemli kraliçeye... Aslında onun hakkında bilinenler öylesine az ki... Hatta adının Belkıs olup olmadığı bile tam olarak belli değil. Zaten bu isim Kuranda geçmiyor, kutsal kitabımız ondan sadece Saba Melikesi diye söz ediyor. Kraliçeden, sadece Kuran’da söz edilmiyor. Tevratta, Musevilerin kanun ve tefsir kitabı Talmud’da, Targum Sheni to Eshter’de, Alphabet of Ben Sira’da da yer almakta. Eşdeyişle temel olarak Musevi dininin kişiliklerinden. Fakat bu kitaplarda da adı belirsiz; tümünde Belkıs diye değil, Saba Kraliçesi şeklinde anılmış. Bizim bildiğimiz Belkıs ismi ise sadece İslam öncesi Arap kaynaklarınca kullanılıyor. Saba Melikesi ile ilgili en detaylı bilgileri ise Kebra Negast’dan öğreniyoruz. Önceden de söz ettiğim gibi Etiyopya Hıristiyanlığının kutsal kitabından… Kabra Negast’a göre adı Makeda olan kraliçe, İÖ. 1020 de, Ofir’de doğmuş. Annesi kraliçe İsmeni, babası vezir Za Sebado; sonradan kral olmuş. Bir hikayeye göreyse kraliçe yılan tanrıya kurban edilecekken Angaboo adlı yabancı tarafından kurtarılmış. Çocukluğunda Makeda’nın başına gelenler bu kadarla da kalmamış; bir çakal tarafından da ısırılmış ve tek ayağında -kapsamı belirsiz- izler kalmış. Kimisi sakat olduğunu iddia ediyor, kimisiyse sadece kötü yara izleri taşıdığını. Babası İÖ. 1005’de ölünce, 15 yaşında kraliçe olmuş Makeda. 40 yıl hüküm sürdüğüne, altı yıl bakire kaldığına ve hiç evlenmediğine inanılıyor. Efsaneler çok çeşitli onun hakkında, ama çoğunun uzlaştığı tek nokta var; o da Saba melikesinin siyah derili olduğu! Kuran’a göre günlerden bir gün kral Süleyman’ın hayvanlardan oluşmuş ordusunun arasında Hüdhüd adlı kuşu görememesi ile başlamış her şey. Yorumculara göre, gerçekte Çavuş kuşu veya İbibik adı ile tanınan bu kuş kutsal. Süleyman çok öfkelenmiş onu görmediğinde; kendisine haber vermeden ordudan ayrılmış olmasına öyle kızmış ki, zavallı kuşu öldürmeyi bile düşünmüş. Oysa Hüdhüd o arada Sebe diyarındaymış ve buralarda ulu musevi Süleyman’ın tanrısı yerine güneşe tapan bir kraliçenin olduğunu keşfetmekteymiş. 27 Neml: 20-24 Bu haberi alan Süleyman, bir mektup yollamış Hüdhüd aracılığı ile kraliçeye, onu ve milletini hak dinine davet etmiş. Eğer dinini değiştirmeyi kabul etmezse güçlü ordusu ile ülkeyi yakıp yıkacağını da eklemiş. Melike de hediye yüklü yeni bir kervan düzmüş; buna ek olarak kervana kendini de dahil etmiş. Elçilerini yollayıp Süleyman’a geleceği haberini vermiş. Öykünün buradan sonrası daha da ilginç. haber Süleyman’a ulaştığında cinleri bir korkudur almış; çünkü Belkıs’ın annesinin cin, babasının insan olduğunu biliyorlar ve Süleyman onu beğenir de evlenirse kendilerine hükümdar olacağından endişe ediyorlarmış. Bu nedenle krallarına gidip önlem olarak -belki de sakat bacağını kullanarak- “Melikenin bacakları kıllıdır, ayağı eşek toynağıdır” demişler. Hem de kıllı bacakları için Arapça’da tel gibi, kıvır kıvır bir şeyi anlatan çok kaba bir kelime kullanarak… (Burada Lilith’in bir diğer adının da “dame with the donkey legs” yani eşek bacaklı kadın olduğunu belirteyim). Süleyman gerçeği öğrenmek için hemen bir plan yapmış, sarayının önüne camdan su akıntısı benzeri bir gölcük oluşturmuş. Buradan geçerken kraliçenin eteklerini kaldıracağını ve kendinin de gerçeği göreceğini tahmin etmiş. Sonunda kraliçe gelmiş saraya; karşılaştığı güzelliklerden şaşmış halde muhteşem kralın düşündüğü gibi eteklerini kaldırıp bacaklarını az buçuk açmış. Böylece Süleyman onun –erkek gibi kıllı olsa da- normal bacaklara; kraliçe de Süleyman’ın benzersiz bir görkeme sahip olduğunu anlamış. Kral onu sevmiş, kraliçe de Süleyman’ın dinini… Öykünün Tevrat -yani ilk- edisyonu ise bazı farklılıklar da içerir. İşin garibi ise Kurandan daha eskidir; ama çok daha gerçekçidir… ve de daha ilginç!.. Tevrat’ta Şeba kraliçesi I Krallar 10. Bapta anlatılır. Sadece 29 ayet boyunca… Ya ilerdeki bölümlerde?.. Kısacık birkaç ayet daha vardır; ama çok şey açıklayan kısacık birkaç ayet… Ama biz bu konuyu da ilerde incelemek için bir kenara bırakıp yine bap 10’a dönelim: Tevrat’a göre “Şeba Kıraliçası” dır Süleyman’ın ününü duyup onun yanına gitmek isteyen melikenin adı… Tehdit altında değildir Kuranda yazdığı gibi. Amacı, bu bilge kralı kimi cevaplanması zor sorularla test etmektir. Yani amaç aşk, meşk değil, bilgidir. Melike, Süleyman ile karşılaşınca “yüreğindeki bütün şeyler hakkında onunla konuşur ve tüm sorularına yanıt alır; öyle ki “kral için kadına cevap vermediği gizli birşey kalmaz”. I Krallar 10:3. Belkıs ülkesine geri döndükten sonra İbrani tanrısını yasal tanrı olarak halkına kabul ettirmiş ve bir daha “güneşe, göğün benzersizliğine, dağlara, korulara, taşlara, ormanların ağaçlarına, sulardaki derinliklere tapılmasını” yasaklamıştır. Kraliçe yeni erkek egemen dininden –Yahudilikten- öylesine etkilenmiştir ki “bundan böyle Etyopya’da kraliçe asla olmayacak, sadece erkekler hükmedecektir” şeklinde bir yasa bile çıkarmıştır. Böylece Etyopya’ya ve Saba diyarına tek tanrıcılığı o götürmüştür. Hem de serbest aşk, bolluk ve cinsellik tanrıçası Astarte tapımını yıkarak. Bir kadın olduğu halde anaerkil bir dine son vermiştir! Şimdi çoğunuzun akılına “anaerkil bir ülke kraliçesi neden tek tanrılı, baskıcı bir sistemin taraftarı oldu?” diye bir soru takıldı biliyorum. Egzotik bir güzel, doğulu kadınların gizemli karizmasına sahip bir afet, üstelik şehvet tanrıçasına tapan bir dinde büyümüş olan Belkıs, nasıl olup da erkek egemen bir dini seçmiştir? Oysa işler çok farklıdır sevgili okuyucum; bilmelisiniz ki Belkıs’ın egzotik afetliğinin tek bir somut kanıtı yoktur biryerde! Yerine, onun savunucusu olduğu inancın seçtiği cins olan erkeklere gayet de yakın olduğuna dair bazı bilgiler vardır! Öncelikle: Kebra Negast’a göre kraliçe Solomon’un karşısına çıktığında erkek kılığındadır! “Eh, ne de olsa onca uzun yolu kadın olarak almak tehlikelidir, bu nedenle Belkıs erkek kıyafeti giymiştir” diyenlere hemen önceki bölümleri hatırlatayım: Önceki bölümlerden anımsayacağınız gibi Süleyman’ın “cam havuz”unun üzerinden geçerken kral onun bacaklarının erkek bacağı gibi kıllı olduğunu görmüştü. İfrit olup olmadığını bilemem ama erkek hormonu açısından bolluk içinde olduğu bellidir. Bu kadının tek tanrıcılığını gösteren bir mit daha var: “True Cross” miti. “Gerçek Haç” şeklinde tercüme edilebilir belki de. Batıda hayli yaygın olarak biliniyor ama bizlere yabancı. Mite göre Adem ölmeden önce Şit peygamber’i cennete girip bir kez daha kendileri için yalvarmaya ikna eder. Böylece Cebrail ile karşılaşan Şit, baş melekten bilgi meyvası ağacının bir dalını alır. Ağaç, Havva’dan beri kararmış ama Mikail insanın yeniden kurtulacağı müjdesini verince tekrar filizlenmiştir. Ama Şit dönmekte geç kalır, geldiğinde Adem’i ölmüş bulur. O da bu dalı bir anı olarak babasının mezarına diker. Ağaç büyür, Süleyman zamanında koca bir ağaç olur. Süleyman onu keser ve kullanmak ister ama başaramaz; çünkü ne yaparsa yapsın ağaç şekil değiştirmekte ve sürekli bir köprüye dönüşmektedir. Kraliçe Şeba ise öyle bir monoteisttir ki, bu köprüyü görünce hemen secde eder ve bizim Yahudi peygamberi Süleyman’ın anlayamadığını bir bakışta kavrayıp üzerine basmaz; yerine kutsal ağacı öper ve bunun İsa’nın çarmıha gerileceği ağaç olduğunun bilgisini veriverir (Mitin kimi versiyonlarına göreyse üzerinden geçerek ördek gibi perdeli ayağını iyileştirir). Neden melike tek tanrıcılığa bu denli yakındır? O güçlerle bir yakınlığı var mıdır? Eğer akrabalık bir yakınlık ise -ki öyledir- kraliçe de “sağ yol” enerjileri denen bu güçlere o denli yakındır; Çünkü Belkıs’ın soyu, tek tanrıcılığın büyük piri hz. İbrahim’e dayanmaktadır: Tekvin 25:1-6 “1: ve İbrahim başka bir kadın aldı, ve onun adı Kketura idi. 2: Ve ona Medan’ı….. ve Yokşan’ı doğurdu. 3:Ve Yokşan Şaba’nın ve Dedan’ın babası oldu…. 4: Ve Midyan’ın oğlulları…. Ve Hanok idiler. 6: “İbrahim cariyelerinin oğullarına ise hediyeler verdi ve henüz hayattayken onları oğlu İshak’ın yanından şarka doğru, şark diyarına gönderdi”. İncil, şark diyarı olarak isimlendirilen Saba’nın tek tanrı inancına çabucak geçeceğini de müjdelemektedir: V Psalms 68:31 “Mısırdan reisler gelecek; Habeş ili Allah’ a ellerini çabuk uzatacak”. Kilometrelerce genişlikteki topraklara yayılmış pagan, seks ile tapınan, Ana Tanrıçaya saygı duyan halkları tek tanrıcı yapmak kolay değil. Tüm Etiyopya ve Arabistan’ı, anaerkil düzen ve serbest aşktan “kurtaran” bu kadının yaptıkları Tanrı “indinde” de önemli olmalı ki İncil üç ayrı yerde onun yaptıklarının altını çizmekte ve melikenin Süleyman’dan çok daha önemli biri olduğunu söylemektedir! Öyle yüce bir şahsiyettir ki melike, ahret günü suçluları mahkum edecek bir gücü de vardır! İncil, Luka 11:31 “Cenup kraliçesi, hüküm günü bu neslin adamlarıyla kalkacak, onları mahkum edecektir; çünkü o Süleyman’ın hikmetini dinlemek için dünyanın öte ucundan geldi; ve işte Süleyman’dan daha büyüğü buradadır.” Bu güzel haberi verenin sadece Hıristiyanlık olmadığını da hemen belirteyim. Tevrat da “Şeba’dan gelecek olan”ın Rabbin yaptıklarını anlatacağını söylemektedir: Tevrat, İşaya 60:1/6 “Kalk, aydınlan, çünkü ışığın geldi ve Rab’bin izzeti üzerine doğdu. Develerin çokluğu, Midyan’ın ve Eyfa’nın hecin develeri seni kaplayacak, Seba’dan onların hepsi gelecektir, altın ve günnük getirecekler, ve Rab’bin hamtlerini ilan edecekler”. İşte kraliçe böylesi bir zat-ı muhterem… Kimine göre kıllı bacaklı, kimine göre sakat, kimine göreyse Lilith’in kendisi. İlginç nokta şu ki herkesin tanıdığı ve bir kimlik yakıştırdığı bu meşhur Saba Melikesinin adı Saba hakkında bilgi veren yazıtların hiçbirinde geçmiyor. Sanki hiç yaşamış gibi… ondan söz eden hiçbir referansa rastlanmıyor … Tabii ki Yahudilerin tanrı kelamı Tevrat dışında… İncil, Matta 12:42 “Cenup kraliçesi hüküm günü bu nesil ile beraber kalkıp onu mahkum edecektir; zira o, Süleyman’ın hikmetini dinlemek için dünyanın öte uçlarından geldi; ve işte, Süleyman’dan daha büyüğü buradadır”. 3. KERAMETİ KENDİNDEN MENKUL BİR KİTAP (Yahudi mistisizminde Lilith) Ülkemizde pek de tanınmayan Lilith, batıda fırtınalar koparacak kadar popüler. Adına dergiler çıkartılıyor, forumlar düzenleniyor, gruplar kuruluyor. Kimliği ve “ne”liği hakkında kimseler tam bir karara varamasa da çoğunluk onu Yahudilik mistisizminden tanımış. Bu nedenle de tanrıya baş kaldırmış bir demoness (dişi cin, dişi ifrit) olduğunda neredeyse herkes hemfikir. Yine de onun hakkında yazılmış yüzlerce kitabın çoğu -sözleşmişçesine- şöyle başlıyor: “Lilith; kaynağı çok karışık ve içinden çıkılması güç bir konudur”. Doğrusu ya; ben de o düşüncedeyim ve sizi baştan uyarıyorum: Konu karışık! Bu nedenle , İyisi mi en baştan -ya da en baş sanılandan- başlayalım incelemeye: Onlarca kimlik yakıştırılmış Lilith’e yüzyıllar boyu. Ama sanırım bunlardan en önemlisi Adem’in ilk karısı olduğu. Yani inanca göre ilk kadın Lilith, Havva değil! Şaşırdınız mı? İş bu kadar da değil. Üstelik Lilith, Adem’e baş kaldırıp onunla eşit olduğunu öne sürmüş, bu nedenle sevişirken kocasının altına yatmayı reddetmiş. Hani Hıristiyan misyonerlerin Afrika’daki özgür zencilere metazori kabul ettirmeye çalışıp, ora kadınlarınca bir güzel alaya alındıkları “misyoner pozisyonu”nda sevişmemiş Lilith. Lilith’in -feministlerin pek sevmesine neden olan- bu kimliğinin en önemli kaynağı Alpha Beth Ben Sira adlı bir kitap. Yazarı belirsiz. 11. yüzyıldan kalma olduğu sanılıyor. Bazı yahudi midraş’larının (Tevrat kökenli, Tevrat’ı yorumlama ve aydınlatma amaçlı efsaneler) derlenmesiyle oluşturulmuş. Araştırmacılar tarafından 600-1000; bazılarınca ise 800-1000 olarak tarihlendirilen Alphabeth kimilerince pek sevilse de, genelde “şüpheli” olarak kabul ediliyor ve Yahudi hahamlarından çok, Pers ve Arap orijinli olduğuna inanılıyor. Şimdi bir bakalım Alphabeth Ben Sira ne demekte: Alphabet of Ben Sira; Soru: 5 (23a-b): (Tercüme: Norman Bronznick) “Bir gün kral Nabukadnezar’ın oğlu ümitsiz biçimde hastalanınca kral, Ben Sira’ya emretti: -Oğlumu iyileştir; yoksa seni öldürürüm- (hemen bir hatırlatma: Kraliçe Belkıs’ın Süleyman’dan olan oğlunun da bir rivayete göre Nabukadnezzar olduğunu anımsatayım). Bu sözler üzerine Ben Sira hemen Tanrının kutsal adıyla bir tılsım yazdı; üzerine de iyileştirici meleklerin adlarını, biçimlerini, kanatlarını, ellerini ve ayaklarını kazıdı. Nabukadnezar ise talismana (tılsıma) bakıp sordu: -Bunlar kim? -Bunlar sağlık melekleri: Snvi, Snsvi ve Smnglof. Tanrı evrenin yaratılış gününün altıncısında Ademi yarattıktan sonra onun hayvanlara ad vermesini emretti. Adem her hayvanının eşinin olduğunu gördü ve yalnızlık hissetti. Hayvanların eşlerini kendine eş seçti ama mutlu olamadı. O zaman yaratıcı “Adamın yalnız olması iyi değil” (Tekvin 2:18) dedi ve Adem’i yarattığı topraktan bir de kadın yaratıp adını Lilith koydu. Ama Adem ve Lilith hemen kavgaya başladılar; çünkü Lilith: -Ben senin altına yatmam, ancak üzerine çıkarsam sevişirim. İkimiz de aynı topraktan yaratıldığımız için eşitiz- diyordu. Öyle kavga ettiler ki, sonunda Lilith Tanrının “ağza alınmaz” adını söyleyip göğe kaçınca, Adem yaratıcıya Lilith’i şikayet etti. Bunu duyan yaratıcı Adem’i uyutup, kaburga kemiğinden “daha uygun” bir kadın yaptı ve de üç meleğini Lilith’i bulmak için görevlendirdi. Dedi ki: -Dönmeyi kabul etmezse her gün yüz çocuğunu öldürün-. Melekler Lilith’I denizin ortasında buldular ama o dönmedi. Dedi ki: -Beni bırakın; ben bebeklere hastalık vermek için varım. Bebek üzerinde eğer erkek ise doğduktan sonraki sekiz gün, kız ise yirmi gün gücüm olacak-. Bu sözleri duyan melekler dönmesi için ısrar ettiler. O zaman o da tanrı adına yemin ederek şöyle dedi: - Bebeklerin üzerindeki bir tılsımda sizlerin adını görürsem, ona gücüm geçmeyecek-. Aynı zamanda her gün 100 bebeğinin ölmesini de kabul etti”. Bu sözlerden sonra Ben Sira konuşmayı sürdürür: “İşte bu nedenle bebeklerin üzerine bu tılsımı koyarız. Lilith isimleri görünce yeminini hatırlayıp çocukları rahat bırakır ve çocuk iyileşir”. Öykü bu… Varsayımları ilginç. Lilith’in ilk kadın olduğunu, eşitlik istediğini, çocuk öldürdüğünü ortaya atıyor. Kimi gülüp geçmiş savlarına, kimisi inanmış. Oysa kesin olan bir durum var ki bebekleri öldürdüğü inancı çok etkili olmuş halk arasında; öyle ki kimi yerlerde öykü unutulmuş, ama bir cinin çocuklara musallat olduğu hep hatırlanarak bebeklerin üzerine tılsımlar takılmış. Günümüzde bile inanan çok. Hatta ülkemizde bile. Kanımca bu inancın yaşamasının nedeni batıda yeni doğmuş bebeklerin ölümüne neden olan bir illet: SIDS (Sudden Infant Death Syndrome; yada halk ardındaki deyişiyle -beşik ölümü-). Sağlıklı bebeklerin -görünürde ortada hiçbir neden yokken, özellikle de geceleri uykularında ölmelerine sebep olan bir hastalık bu. Nedenleri ise hala bulunamamış! 4. VAMPİRLER DİŞİDİR GERÇEKTE (Yunan mitolojisinde Lilith) Yunan mitolojisinde adı da, işlevselliği de az buçuk Lilith’i andıran iki varlık vardır. Kimilerine göre Lilith’in ilk emanasyonlarından (görünümlerinden)’dırlar; kimine göreyse ikisi ayrı mitlerin kahramanlarıdır. Varlıkların ikisi de kadındır; Ekhidna ve Lamia. Öncelikle Ekhidna… bakalım hikayesi neymiş Ekhidna’nın: Ekhidna... "Azgın yürekli" ve "Güzel yanaklı, fıldır fıldır gözlü bakire" olarak nitelenen Ekhidna! Kocası ise Typhon; mitololojide Hıristiyanlık ve Museviliğin Şeytan’ına en çok benzeyen varlık. Adının mitolojik anlamı Engerek olan Ekhidna güzel bir kadındır, ama bir kusuru vardır: Belden aşağısı yılandır. Hemde "benek benek, amansız bir yılan". Ama aynı zamanda bir anadır o. Typhon’la çifleştiği ve yeraltında, yeryüzünde ne kadar korkunç köpek ve canavar varsa hepsini ürettiği, örneğin Mısırdaki Sphinx'i doğurmuş olduğu söylenir. Eski Yunan dininin temel bilgiler kitabının yazarı -kimine göre peygamberi- olan Hesiodos’a bakılırsa, Ekhidna’nın Pontos’la Gaia’nın (Denizin Dalgaları ile Yer) çocukları olan Keto’yla Phorkys’in kızı olması muhtemeldir. Hesiodos, Theogonia: 295 Kallirhoe yenilmez bir ejderha da yarattı Ne ölümlülere, ne de ölümsüzlere benzeyen. Bir mağarada doğdu azgın yürekli Ekhidna. Yarı bedeni bir genç kızdı onun, Güzel yanakları ve gözleri fıldır fıldır, Yarı bedeniyse koskoca bir yılandı, korkunç, 300 her yanı benek benek amansız bir yılan yerin gizli deliklerinde kaybolan; mağarasında otururdu Ekhidna, Aşağıda, oyuk bir kayanın ta dibinde, Ölümlülerden ve ölümsüzlerden uzakta, Tanrılar vermişti ona o ünlü yurdu, Orada, yer altında, Arima ülkesinde, Kapalı yaşıyordu kana susamış Ekhidna. 305 yaşlanmadan, ölmeden, hep genç kalarak. Derler ki Ekhidna, Typhon’la çiftleşmiş, O fıldır fıldır gözlü bakire Taşkın, yasa dinlemez Typhon’la çiftleşmiş, Ve azgın yürekli çocuklara gebe kalmış: Orthos’u dünyaya getirmiş ilkin, Öküz çobanı Geryon’un köpeğini, …………… Pontos Eukseinos’un Yunan kolonileri sakinleri ise, Ekhidna hakkında oldukça farklı bir efsane anlatmışlar. Bu efsaneye göre, Skythia’ya (İskit illeri) gelen Herakles, at sürülerini otlamaya bırakarak uyur, uyandığı zaman atları bulmaz. Onları ararken, bir canavarla karşılaşır. Bir mağarada yaşayan Ekhidna, Herakles’e, eğer kendisiyle aşk beraberliğine razı olursa, atlarını kendisine iade edeceğini dair söz verir. Herakles bunu kabul eder ve böylece ikisinin üç çocukları olur; Agathyrsos, Gelonoi şehrine adını veren Gelonos ve Skythler (İskitler) ırkına adını veren Skythes. Lilith’in ilk emanasyonlarından olduğu öne sürülen ikinci varlık Lamia ise -Diodors, Bibliotheke XX 41, 3-6’dan öğrendiğimize göre- güzeller güzeli bir kraliçedir. Kimisi Libya kraliçesi der ona, kimisiyse Frigya… Hem de öylesine güzeldir ki, günlerden bir gün Zeus tarafından sevilmek bahtsızlığına uğrar. Bahtsızlığına diyorum, çünkü her biri, bir diğerinden daha garabet felaketlere uğratılmıştır Zeus’un kıskanç karısı Hera tarafından. Oysa gariptir ki Hera yüzyıllar boyunca namuslu ev kadınlarının koruyucusu olan “temiz ve hanım” bir tanrıça olarak tanınmıştır. Gerçekten de kimin eli kimin cebinde belli olmayan Olympos’da sevgilisi olmayan nadir tanrıçalardandır. Diğer kurbanlar gibi Lamia da Hera’nın elinden yakayı kurtaramaz. Zeus ile güzel güzel sevişip, bir sürü çocuk doğuradursun, bu ilişki bir gün Hera’nın kulağına gider. Baş tanrının karısı gerçekten çok namuslu bir katildir tüm öykülerinde! Lamia’dan da intikam almak için bir plan hazırlar ve güzel kraliçenin doğurduğu tüm çocukları öldürmeye karar verir… yapar da bunu (aynı Alpahabeth Ben Sira’daki gibi, çocukları melekler tarafından öldürülen demones/kötü dişi motifinin burada da tekrarlandığının altını çizeyim). Bunu gören Lamia dayanamaz çocuklarının tümünü birden kaybetmenin kederine. Öyle bir acı çeker ki, sonunda delirir, yaşadığı çevreden kaçıp bir mağaraya saklanır ve kendisinden daha şanslı olup bebekleri yaşayan anneleri kıskanarak çocuklarını kaçırıp çiğ çiğ yemeye başlar. Bizim namuslu ev kadını Hera’mız bununla da yetinmez ve Lamia deliliği iyice yaşasın diye uyuma yeteneğini de alır elinden. Gelgelelim, Hera höpürse de, köpürse de, Zeus hala sevmektedir zavallı kraliçeyi. Ama baştanrı olsa da, onun da her erkek gibi karısı karşısında yüreği korkudan “üçbuçuk atmaktadır”. Bu nedenle hesap sormaz Hera’dan; ama Lamia’ya istediği zaman gözlerini çıkarma ve böylece uyuyabilme yeteneğini verir. Lamia’cık da -özellikle çok şarap içtiği gecelerde- gözlerini çıkarıp uyur, çocukları rahat bırakır. Lamia efsanesi çok ciddiye alınmış antik çağlarda, öyle ki Horatius, Arspoetica’sında (340) ciddi ciddi Lamia’nın karnından çocukların canlı olarak alınabileceğini anlatmış. Belki de bu nedenle kimi araştırmacılar Kırmızı Başlıklı Kız masalının temasının Lamia efsanesine dayandığını öne sürmüşler. Çocukluğumuzda kimi masallardan korktuğumuz gibi, eski Yunan’da da çok korkulmuş Lamia’dan. Özellikle çocukları korkutmak için pek kullanılmış. Sonra çocukların kanını içtiği söylencesi giderek, istediği biçime girerek erkekleri aldattığı, kanlarını içtiği ve cinsel organlarını koparttığı şeklini almış. Eski Roma’da da delikanlıların kanını emen dişi cinlere Lamia denir olmuş. Sonuçta asıl efsane unutulmuş ve özellikle Roma’da geceleri erkeklere yapışıp onların kanını emen ve erkeklik organlarını koparan vampir ruhların adı olarak kalmış. (Metafizik alemde vampir varlıkların olduğuna tüm okültistler inanır. Bunlar filmlerde izlediğimiz gibi, uzun dişlerini boyunlara batırıp kan emen garip giyinişli, beyaz tenli erkekler değildir tabii ki. Onlar, yaşam enerjisi denilen, hepimizin fazla fazla sahip olduğu (ama değerini hiç de bilemediği) enerjinin peşindedirler. Hem sadece varlıklar mı? Değil; hatta kimi antik çağ tanrıları da! Hatta bazı metafizikçiler kurban olayının gerisinde böylesi bir beslenme gereksiniminin olduğunu öne sürecek kadar ileri de gidiyorlar. Bu konuyu derinlemesine merak eden 3000 Yılının Sırları adlı kitabımdan Tanrılar Kan istiyor adlı bölümü okuyabilir.) Peki Lilith midir gerçekte Lamia? Kimileri öyle olduğunu açıkça ifade etmiş: Örneğin 4.yy. yorumcularından Hieronymous… Lilith, Zeus tarafından terk edilen Lidya kraliçesi Lamia ile özdeşleştirmiş. Ya da soruyu farklı şekilde soracak olursak, Lilith sanılmasına neden olan isminin fonetik benzerliği, işlevselliği dışında başka bir özelliği var mıdır? Lamia’nın bacaklarının eşek bacağı olduğunu söylesem? (Yoksa Süleyman’ın havuzu neden yaptığını unuttunuz mu?). Buna ek olarak Lamia’nın da -aynı Ekhidna gibi- bir de yılan kuyruğu vardır. Yılan bacaklı kadın, Lilith’in ta kendisidir (Hıristiyanlıkta Havva ve Adem’i “iyi ve kötüyü bilme” meyvasını yemeye teşvik eden yılanı sembolize eder. Eşdeyişle yasak meyvayı veren yılan, -ya da Şeytan- Hıristiyanlıkta bir dişi yaratıktır. Ortaçağın son yarısından başlayarak insanın cennetten atılmasına neden olan Şeytan’ın belden aşağısı yılan bir kadın -yani Lilith- olduğu görüşü doğmuştur. Oysa Lilith doğrudan İncil’de yer almaz. Bazı araştırmacılar Lilith ile yılan arasındaki ilişkiyi açıklayan bazı mitler de olduğunu öne sürmüşlerdir; ama bunlardan hiçbiri ulaşmamıştır ne yazık ki günümüze… Lilith’in cennetteki yılan olduğu inancı -özellikle Rönesans döneminde- sanatçılar arasında da hayli işlenmiştir. Örneğin Michealangelo’nun Sistine kilisesindeki resimleri bu konuya örnektir. Vampir mitlerinin kaynağı olarak kabul edilen Lamia, bu işlevselliğinde yalnız da değildir. Zeyna’nın Gabriel’i gibi, Lamia’nın da yanında -adının anlamı “zorla içeri giren” olan Empusa adında bir cin-kadın daha vardır. O da kılıktan kılığa girme özelliğine sahiptir ve genelde yolculara, kanlarını emmek için güzel bir kadın görünümünde saldırır. Onun da ayakları bir gariptir; öyle ki teki eşek pisliğinden, diğeri ise tunçtan yapılmıştır. Çocukları çalıp yiyen Lamia’nın bir dolu rölyefi geçmiş ele. Ama bunlardan bazıları diğerlerine göre daha ilginç. Yani Lamia’yı çocuk yemekten çok daha farklı eylemleri realize ederken gösteriyor. Öyle ki kimi zaman Lamia bir yolcunun üzerine ata biner gibi oturmuş olarak sevişirken gösterilmiş! Bu sevişme pozisyonu ortaçağda cadılar arasında çok tutulduğunu söyleyeyim; çünkü hatırlarsanız Lilith’in Adem’e baş kaldırmasına neden olan pozisyonun tersidir. Demek ki Lamia’nın, kan emmekten başka cinsellikle de ilişkisi var. Zaten filmlerde de kadın vampirler -cinsel arzuları olmasa bile- hep seksi kadınlardır. Erkekleri baştan çıkarıp sevişeceklerine kanlarını emerler. Lamia’nın rölyefinde ise bu eski kraliçe kan emerken değil, basbayağı çırılçıplak sevişirken gösterilmiş ya neyse. 5. 5000 YILLIK ŞEYTAN (Sümerlerde Lilith) Bilginler Lilith’in orijinini İÖ. 3000’de Sümer uygarlığına dek sürüyorlar ve Yahudi mistisizminin, Lilith bilgisini bu kaynaklardan aldığını söylüyorlar. Yani bazıları… Bazıları ise Lilith olduğu sanılan karakterlerin başka başka varlıklar olduğunu iddia ediyorlar. Lilith’in ilk izleri teoriye göre İÖ. 3500 tarihli Sümer- Babil inancında yer alan Lamaştu adlı bir demoneste görülüyor. Kanatları olan dişi bir ifrit Lamaştu ve bebekler ile yeni doğum yapmış kadınları öldürüyor. Bu korkunç varlık ayrıca hamile kadınların bebeklerini düşürmelerine, uyku düzensizlikleri ve kabuslara, hatta erkeklerin kanını içip, etini yemeye dek daha birçok etkinliğe de sahip! Aynı Lamia mitindeki gibi Lamaştu da şekil değiştirip erkek avlamakta birinci. Bu korkunç kimlik yaygın olarak tanınmakta eski çağlarda; öyle ki yapılan kazılarda Asur ve Kenan uygarlıklarına ait buluntularda bile böylesi korkunç bir varlığa karşı korunma tılsımları bulunmuş. Sonraki iz İÖ. 3000 olarak belirleniyor… Ur kentindeki buluntularda gün ışığına çıkan bir tabletteki “Gılgamış ve Huluppu (söğut) Ağacı” öyküsünde küçük bir karakter olarak görülmüş. Öykü, aşk tanrıçası İnanna’nın kutsal ağacına yerleşen bir dişi cin hakkında. Ünlü Sümerolog Noah Kramer adını Lillake diye okumuş ama bu konuda da spekülasyon çok. Adı doğru okunmuş olsa bile bu varlığın Lilith olup olmadığı hiç kesinlik kazanmamış. İnanna, Göğün ve Yerin Kraliçesi: Sümer’deki Hikayeleri (Diane Wolkstein ve Noah Kramer tarafından yayınlanmış versiyon) “İnsanoğlu yaratıldığında, Anum, Enlil ve Ereşkigal gök, yer ve yeraltına sahip olduğunda; Enki yeraltına indiğinde ve deniz sahibinin onuruna dalgalandığında; Euphrates kıyısında kök almış bir Huluppu ağacı vardı, ve onun sularıyla beslenirdi, güney rüzgarınca kökünden sökülmüştü ve Euphrates tarafından sürüklenmişti. Kıyıda dolaşmakta olan bir tanrıça sallanan ağacı gördü ve -Anu ve Enlil’in emriyle- Uruk’taki İnanna’nın bahçesine getirildi. Inanna ağaca sevgiyle baktı, tahtasından bir taht ve yatak yapmak istiyordu. On yıl sonra ağaç büyümüştü, ama bu sürede üzüntüyle gördü ki, ümitleri gerçekleşmeyecek. Çünkü bu sürede ağacın köküne bir canavar yuva yapmıştı, Zu-kuşu tepesinde yavrularını büyütüyor, ve ifrit Lillake ortasına evini kurmuş. Ama Gılgamış İnanna’nın yalvarışını duydu, onu kurtarmaya geldi. Ağır kalkanını aldı, ağır bronz sopasıyla canavarı öldürdü, Zu-kuşu yavrularıyla dağlara kaçtı, ve Lilake korku ile evini yıkıp kaçtı.” Sonra, İÖ. 2400 tarihli Sümer kralları listesinde ve semitik dil konuşan Mezopotamya halkları arasında Lil adlı yıkıcı fırtına ve rüzgarların tanrıçası olarak çıkıyor karşımıza. Babilliler arasında ise rüzgar ruhu ve şehvet demonesi Lilitu diye tanınıyor. İÖ. 2000 tarihli bir rölyefte de resmi bulunmuş Lilith’in. Bu rölyefin Lilith olduğunu Kramer de, Norman Corville de öne sürmüş ama karşı çıkan da çok olmuş. Rölyef, kanatlı, çıplak, kuş pençesinden ayakları olan bir kadını göstermekte. Başında dört boynuzu olan bir şapka, ellerinde de Mısır sembolü “ankh”ın en eski şekillerini taşımakta. Ayrıca ayaklarının altında iki aslan ve yanında iki baykuş da var. Lilith eski çağlarda hep kötü bir tanrıça olarak görülmemiş. Sümerlerde tanrıça İnanna’nın sol eli olduğuna inanılırmış. Görevi ise erkekleri tanrıçanın tapınağında, tapınak kadınlarınca yapılan Tantrik ritüellere getirmekmiş. Yani bu rolde aldatıcı ve baştan çıkarıcı bir kadın ve fahişe olarak algılanmış. Etimolojik bir araştırma Lilith hakkında garip sonuçlara götürebiliyor kişiyi. İnceleyelim. SÜMERCEDE: Lil: Hava. Örneğin baş tanrı, fırtına tanrısı Enlil’in adı En (Tanrı) ve Lil (hava) sözcüklerinden oluşmuş. Lilitu: Ruh, spirit (çoğul). Lilith ile ilgili kullanılmış en eski terim olan Lili, bu sözcüğün tekili. Lulu: Şehvet Lalu: Lüks ve rahatlık. Limnu: Kötülük. SÜMER-BABİL İNANCINDA: Ardatu: Evlilik çağındaki genç kız Ardat Lili: Görevi ise erotik rüyalara neden olup, erkeklerin semenini ve gücünü almak olan genç dişi spirit. Lilu: Çocuk hırsızı demonlar. Bilgi öyle çok ki… Hangisi gerçek, hangisi değil ayırmak çok güç. Ama görülmekte ki eski çağlarda da Lilith’in özellikleri genelde iki başlıkta toplanabiliyor: Çocuk ve hamile kadın katili vampir, erkekleri baştan çıkaran şehvet demonesi. Birbirine çelişik iki kimlik… 6. CANAVARLARIN TOPLANTISI 8. GECELERİN KADINLARI11. LILITH’E KARŞI LILITH Lilith’in karakteri garip biçimde çelişiktir demiştim önceden. O hem çocuk katili vampirdir, hem de erkekleri deli eden fahişe... Çelişkiler Musevilik öncesi kültürdeki kimliğinde de izlenebilir. Örneğin eski Yuna dininin Lilith’i Lamia’yı ele alalım; Lamia’yı kundaktaki çocukları kaçırırken gösteren rölyefler çoklukla ele geçmiştir; ama bazı rölyeflerde ise Lamia bir yolcunun üzerinde ata biner gibi oturmuş şekilde -yani Hristiyanlığın yasakladığı pozisyonda- kadın üstte sevişirken görülmektedir. Yılan-kadın Ekhidna ise hatırlayacağınız gibi Typhon’un karısıdır; ama Vampirler Dişidir Gerçekte bölümünde anlattığım gibi Pontos Eukseinos’un Yunan kolonileri sakinleri, Ekhidna hakkında oldukça farklı bir efsane anlatırlar: Bu efsaneye göre, Skythia’ya gelen Herakles, at sürülerini otlamaya bırakarak uyur, uyandığı zaman atları bulamaz. Onları ararken, bir canavarla karşılaşır. Bir mağarada yaşayan Ekhidna, Herakles’e, eğer kendisiyle aşk beraberliğine razı olursa, atlarını kendisine iade edeceğini dair söz verir. Herakles bunu kabul eder ve böylece ikisinin üç çocukları olur; Agathyrsos, Gelonoi şehrine adını veren Gelonos ve kanlı bir soy olan Skythler (İskitler) ırkına adını veren Skythes. Öte yandan Sümer- Babil inancının çocuk katili Lamashtu’su bazı rölyeflerde aynı bedene sahip iki başlı bir yılan olarak gösterilir, ama yılanların başlarından biri bir yöne, diğeri diğer yöne bakmakta ve sanki ortak vücudu iki ayrı yöne çekmeye çalışmaktadırlar. Etimolojik bir araştırma da Lilith hakkında garip sonuçlara götürebilir kişiyi: Sümerce “Lil” hava demektir. Orneğin baş tanrı, fırtına tanrısı Enlil’in adı, En (Tanrı) ve Lil (hava) sözcüklerinden oluşmuştur. Lilith ile ilgili kullanılmış en eski terim olan Lilinin çoğulu ise “ruh, spirit” anlamındaki Lilitudur. Enteresan nokta ise Sümerce bazı zıt anlam taşıyan kelimelerin Lilith ismi ile olan fonetik benzerliğidir. Örneğin şehvet sözcüğünün karşılığı “Lulu”; lüks ve rahatlık anlamındaki kelime ise “Lalu”dur. Öte yandan kötülük, “Limnu” şeklinde söylenir. Yani şehvet ve kötülük… Lulu ve Limnu… İlginç değil mi? Sümer- Babil inancında ise Ardat- Lili adı ile görülmüştür Lilith. Ardatu, evlilik çağındaki genç kız, Ardat Lili ise genç dişi spirit anlamına gelmektedir. Görevi ise erotik rüyalara neden olup, erkeklerin semenini ve gücünü almaktır. Belit- tseri, yeraltı tanrıçası korkunç Ereshkigal’in önünde eğilen kötü güçtür. Beletseri ise yeraltında insan aktivitelerinin kaydını tutan ve ölümden sonraki yargı gününde öğüt veren bir tanrıçadır. Ona “Çöl Kraliçesi” de denir ve Saba melikesi kimliğinde görünüp tüm Etyopya ve Arabistan’a tek tanrılı dini götüren kadındır. Belili, eski Ana Tanrıça’nın oğlu Tammuz -diğer bir kültürdeki adıyla Dumuzi’nin- kızkardeşidir. Ningishzida’nın karısıdır ve diğer adı “her zaman ağlayan”dır. Belki de bu nedenle araştırmacılar onu Niobe ile eş tutarlar. Niobe’yi bir sonraki bölüm olan Fahişe Ana’da anlatacağım. Mylitta adıyla -Babil ve Asur’a yansımış şekli ile- verimlilik ve çocuk doğumu tanrıçasıdır. Belet-lli olarak ise Sümer’de rahim tanrıçası olarak saygı görür. Neden birbirine zıt özellikler taşıyor Lilith? Ama her kültürde aynı zıt özellikleri? Hiçbir zaman -diyelim- çalışkan ve tembel; ya da cesur ve korkak gibi nitelikler değil? Zıtlık daima cinsellik+ kötülük ile sınırlanmış cinsellik+temizlik çelişkisi ile sınırlı kalıyor. Her zaman değil! Ana tanrıça “göğün kutsal fahişesi” lakabı ve İnanna adı ile anıldığı dönemde yine ana tanrıçanın kendine zıt özellikler taşıyan bir kız kardeşi vardı. Ama o zamanlar henüz cinsellik karalanıp “suç” olarak ilan edilmediği için İnanna’nın kız kardeşi Ereşkigal iyiliği, erdemi veya temizliği değil; ölümü ve acıyı yönetmekteydi! Yer altında yaşardı… korkunçtu Ereşkigal… Kimse onu sevmez, kimse tapmazdı. Yine Kabalaya göz atarsak, bu ikiliğin nedenini çözmenin Kabala içinde de mümkün olduğunu görürüz, çünkü Kabala adı geçen zıtlığın nedenini -yine kıyı bucak da olsa- açıklamaktadır. Moses Cordovero, Pardes Rimmonim 186d “Eskiler iddia ettiler ki iki tane Lilith vardır. Büyük ve Küçük. Büyük olan Samael’in karısıdır, fahişe olan odur; küçük olan ise Ashmodai’nin karısıdır”. R. Ya'aqov and R. Yitzhaq “Tüm demonların büyük kralı Samael, Büyük Lilith ile; demonların kralı Asmodai ise Küçük Lilith ile sevişmiştir.” Böylece androgynous olanın; yani Samael ile bütün doğanın; ve de Havva’nın benzeri yapı taşıyanın “Büyük Lilith” adını aldığını görmüş olduk. Hemen ekleyeyim ki seksli yapısı nedeniyle fahişe olarak anılan da o. Kabala Büyük Lilith’in erkekleri baştan çıkaran Lilith olduğunu itiraf ediyor kendi ağzıyla. Peki o zaman neden biz de vampirlik ve çocuk katilliğinin Küçük Lilith’in işi olduğunu düşünmeyelim? Büyük Lilith cinsel enerji ile beslenen bir ortamın varlığı ise, diğerine de çocuk canı ile beslenen bir ortamın varlığı olmak kalır. Yani vampir tanrılar ortamının… Aslında bu düşünce de eski yazılarda -asla doğrudan itiraf edilmese de- dolaylı olarak kabullenilen bir gerçektir; çünkü Kabala’ya göre bu iki Lilith birbirine ölümcül düşmandır: R. Ya'aqov and R. Yitzhaq “Ve onlar savaştılar; Küçük Lilith ile Büyük Lilith arasında savaş”. Moses Cordovero, Pardes Rimmonim 186d “Yargı günü geldiğinde çöle savaş durumunda çıkacaklar ve o acı çığlıklar atacak, çünkü çığlık atma prensesidir. Ve onlar kutsal yargı günü karşılaştıklarında çölde çarpışacaklar; her ikisi de çabalayacak, ta ki sesleri göğün en yükseğine ulaşana dek, ve toprak feryatlarından titreyecek”. İÖ. 6 veya 7. yüzyıl olarak tarihlendirilen -ve türünün tek örneği olan- bir plaka sanırım bu “iki ayrı Lilith” düşünceleri doğrulamakta. Kuzey Suriye, Arslan Tash’da bulunan bu kabartmanın koruyucu bir tılsım olduğuna inanmakta arkeologlar… yeni doğan bir bebeği korumayı hedefleyen bir tılsım. Ve de içinde Lili kelimeleri geçmekte. Tılsımın tek yanında adı çözülememiş bir tanrı var. Elinde bir asa ile yürümekte. Diğer yandaki şekiller ve yazı ise çok ilginç: Kabartmada birbirinin üzerinde iki yaratık görülmekte; altta kadın-kurt karışımı bir varlık, bir çocuğu yemekte. Bunun üzerinde ise sfenks’e benzeyen bir kadın, sanki altındaki yaratığı kontrol etmeye çalışmakta. Yazılar da -üzerinde biraz düşünülecek olursa- çok şey açıklıyor. Sfenks’in üzerindeki yazı şöyle: “Ey karanlık odadaki uçan demones; Hemen yola çık, ey Lili! (Rosenthal’ın tercümesine göre “tekrar tekrar yola çık”) Dişi kurtun üzerindeyse şunlar yazıyor: Ey, hırsız dişi katil, Defol git! Tılsımın çevresi boyunca da yazılar yer almakta ama bunun hamile kadına hitaben yazıldığı sanılıyor: “Rahmi açılacak ve doğum yapacak! Güneş yükselirken, doğum sancısı çekecek ve doğum yapacak!” Görüldüğü gibi tılsımda anne ve bebeği ilgilendiren iki varlık var; katil dişi kurt ve koruyucu sfenks. Yani yine ikilik. Bu arada Mısırlı sfenksin sanıldığı gibi piramitlerle yaşıt -ortalama 5000 yıllık- olmayıp, çok daha eskiden kalma olduğunu Bostan üniversitesi jeologlarından Robert M. Schoch ortaya atmış bulunmakta. Bu savın tartışmaya açtığı soru ise şu: İÖ. 5000 öncesindeki ilkel insanlar bu eseri nasıl yaptı? Bu konuda tüm bilim adamları her nasılsa aynı noktada uzlaşıyor ve böyle bir şeyin gerçek olamayacağını kabul ediyorlar. R. M. Schoch’un teorisi eğer kanıtlanabilirse, o devirlerde bizlerin bilmediği uygar toplumların yaşadığı gerçeği ortaya çıkmış olacak ve tüm tarih kitapları baştan yazılmak zorunda kalacak! Bu minik nottan sonra yine konumuza dönelim: Peki bu varlıklardan her ikisi de Lilith ise -daha doğrusu Büyük ve Küçük Lilith ise- işler biraz daha çatallaşıyor… Şimdiye dek Büyüğün fahişeliğini, yok efendim erkek düşkünlüğünü, semen avcılığını öğrendik. Peki insan sormaz mı “bu bebek koruyuculuğu ne iş?” diye. Önümüzdeki bölümde biraz da Lilith’in bebek sevgisine ve anneliğine değinelim ve bakalım fahişe-anne nasıl oluyor? KAYNAKLAR MİTOLOJİ Batı Mitolojisi (Tanrının maskeleri) - Joseph Campbell İlkel Mitoloji - Joseph Campbell Türk Mitolojisi - Murat Uraz Eski Yunan Dinde ve Mitolojisinde, Artemis - Güler Çelgin Eski Yunan Edebiyatı - Güler Çelgin Tanrı Yaratan Toprak Anadolu - İsmet Zeki Eyüboğlu Anadolu Uygarlığı - İsmet Zeki Eyüboğlu Klasik Yunan Mitolojisi - Şefik Can Antik Mitolojide Kim Kimdir? - Gerhard Fink Tanrıların Öyküsü (Mitoloji) - Derman Bayladı Ersaneler Dünyasında Anadolu - Derman Bayladı Yunan Mitolojisi - M. Tahsin Kozanoğlu Anadolu Tanrıları - Halikarnas Balıkçısı Anadolunun Sesi - Halikarnas Balıkçısı Hey Koca Yurt - Halikarnas Balıkçısı Anadolu Efsaneleri - Halikarnas Balıkçısı Arşipel - Halikarnas Balıkçısı Tanrıların Vatanı Anadolu - J. W. Cream Yakın Doğu Mitolojisi - Fred Gladstone Yakın Doğunun En Eski Uygarlıkları - James Mellart İnanna.2nın aşkı (Sümer’de İnanç ve Kutsal Evlenme) - Muazzez İlmiye Çığ tarih Sümer’de Başlar - Samuel Noah Kramer Sümer Edebi Tarihi - S.N. Kramer Canaanite Mythology - John C. Gibson Middle Eastern Mythology - S. H. Hooke The Mythology of *** - Sarah Dening A History of Mesopotamian Religion - Thorkild Jacobsen John C. Gibson's Canaanite Mythology S. H. Hooke's Middle Eastern Mythology A History of Mesopotamian Religion - Thorkild Jacobsen TARİH Roma Tarihi - Titus Livius Ege Medeniyetleri tarihi (Mitolojik Dönem Sonrası) - Frederich Willams Antik Çağda Kentler Nasıl Kuruldu? - R. E. Wycherlley tarih Öncesi Ege - George Thomson Troia - Mustafa Aşkın İSLAM Din Bu - Turan Dursun Dinler Tarihi - Emin Şahin Mezhepler Peygamberler Tarihi III - Kasım Göçmenoğlu Gerçek Tarihiyle Kuranda 32 Peygamber ve İslam Dini - Emrullah eraslan İslam’da Büyük Günahlar - Yaşar Nuri Öztürk İslami Kavramlar Ansiklopedisi - I Yaşar Nuri Öztürk İslami Kavramlar Ansiklopedisi II - Yaşar Nuri Öztürk Alevilik Özkaynaklarına Göre) - Rıza Zelyut Hz. Muhammed’in Hayatı (İlk Kaynaklarına Göre) - Martin Ligs Şeriat ve Kadın - İlhan Arsel Tarikatler Ansiklopedisi Milliyet Yayınları Peygamberler Tarihi - Mehmet Dikmen DİN İsa Mesihin Hayatı - J. Jomier The Wars Religions - Dr. Robert Witcombe World's Religions - A Lion Handbook KUTSAL KİTAPLAR Holy Bible - King James Version Holy Bible - Todays English Version Kitabı Mukaddes - Kitabı Mukaddes Şirketi Kuran-ı Kerim - Ömer Rıza Doğrul Kuran-ı Kerim - Basri Cantay Kuran-ı Kerim - Abdülbaki Gülpınarlı Kuranı-ı Kerim Türkçe Tercüme ve Tefsiri - Tan Neşriyat Servisi Kuran-ı Kerim ve Meali Alisi - Fikri Yavuz ANA TANRIÇA Grandmothers of the Light - Paula Gunn Allen The Heart of the Goddess - Hallie Iglehart Austen Indian Legends of the Pacific Northwest - Ella Clark The Storytellerâs Goddess - Carolyn McVickar Edwards The White Goddess - Robert Graves Lady of the Beasts - Buffie Johnson The Book of Goddesses & Heroines - Patricia Monaghan Celtic Gods, Celtic Goddesses - RJ Stewart Ancient Mirrors of Womanhood - Merlin Stone Woman's Encyclopedia of Myths & Secrets- Barbara Walker Ana Tanrıçalar Diyarı Anadolu - Reşit Ergener SÖZLÜKLER - ANSİKLOPEDİLER Mitoloji Sözlüğü - Azra Erhat İslam İnançları Sözlüğü - Orhan Hançerlioğlu Felsefe Sözlüğü - Orhan Hançerlioğlu Dünya İnançları Sözlüğü - Orhan Hançerlioğlu Mitoloji Sözlüğü (Yunan ve Roma) Pierre Grimal Mitoloji Sözlüğü Fernend Comte Meydan Larousse Büyük Cinsel Ansiklopedi - Lynn Barber ANTİK Aineias - Vergilius Hero ile Leandros - Mousaios Şölen - Eflatun Şölen (Ispartalıların Anayasası) - Xenophon Anabasis - Xenohon Seçme Yazılar - Samsat’lı Lukianos Kuşlar - Aristofanes Coğrafya (Anadolu) - Strabon Dönüşümler - Ovidius Hesiodos Eseri ve Kaynakları - Hesiodos Heredot Tarihi - Herodotus The İlliad - (Translated by Robert Fitzgerald) Homer The Odyseia - Homer Heredot Tarihi - Herodotos Pausanias IX-31 Pausanias, Guide to Greece - Greek Geography Diodorus Siculus, The Library of History - Greek History Hyginus, Fabulae - Latin Mythography Aristophanes - Lysistratus KEHANET Nostradamus - Fontbrune The Prophecies of Nostradamus - Erica Chetham Nostradamus, Kehanetleri - V. J. Hewitt, peter Lorrie Notradamus 20. Yüzyılın Kehanetleri - V. J. Hewitt, peter Lorrie Tarot Cards for Fortune Telling - S. R. Kaplan Tarot Divination - Aleister Crowley The Classical Tarot - Stuart R. Kaplan SATANİZM The Black Art - Rollo Ahmed The Satanic Ritals Anton Szandor La Vey The Satanic Bible - Anton Szandor La Vey The sataniz Witch - Anton Szandor La Vey The Tree of Evil - William G. Gray The Book of Black Magic - Arthur Edward Waite Dictionary of Satanism Wade Baskin Grimoire of Chaos Magick - Julian Milde The Prince of Darkness - Joan O’Grady The Satanic Cult - Gerhard Zacharias Satanism and Witchcraft - Jules Michelet Satan Wants You - Arthur Lyons DİĞER Atlantis’in Esrarı - Charles Berlitz Kabala Musevi Mistiklerin Yolu - Berle Epstein ELVİN AZAR |
|
Etiketler |
kimdir, lilith |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
supernatural lilith | Swat | Yabancı Diziler | 0 | 22 Kasım 2014 21:11 |
Lilith Mitiolojisi | Luthien | Felsefe | 0 | 07 Ağustos 2014 17:12 |