05 Temmuz 2014, 19:37 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Evde Kalmış! Özellikle yaş 30’lara dayandığında, kadınların içindeki biyolojik saatin alarmı çalmaya başlıyor. Akranların bir bir evlenmesi ve sonrasında çocuk sahibi olmaları ile kadınlar, arkadaşları için mutlu olmak ve kendileri için endişelenmek arasındaki iki uçta, gel gitli bir ruh haline bürünüyor. Üzerine aile, eş, dosttan gelen ‘Ya, sen ne zaman evleneceksin?’, ‘Bu ilişki nereye varacak?’ soruları da eklenince, birçok kadın için ilişki ve gelecek sorgulamaları başlıyor. Yazın sıcak günleri ile birlikte düğün sezonu da başlarken, bu evlilik konusunu irdelemekte fayda var. Maalesef birçok kadın evliliği bir başarı ölçüsü olarak görüyor. Evlenmiş olmak hayatta başarılı olmanın, evlenmemiş olmak başarısızlığın göstergesi sanki. Hani derler ya evlenmeyen bir pişman evlenen bin pişman, o hesap! Bir kadın orta yaşa yaklaşıp da evlenmediyse etiket hazır; evde kalmış! Nedense evlenmemiş olması bir seçim olarak görülmüyor. Henüz kendisine uygun insanla karşılaşmamış olduğu, hayatını yalnız geçirmek istediği veya kendini evlilik için hazır hissetmediği hiç düşünülmüyor da, evde kalmış olduğuna inanılıyor. Ancak ileri yaşlarda olan bekar erkekler için kullanılan sıfatlar, daha çok durumun erkeğin seçimi olduğuna işaret ediyor; ‘müzmin bekar’, ‘evlilik adamı değil’, ‘aradığı kadını henüz bulamadı’ ve hatta ‘başına dert almak istemiyor’. Toplumun aynı durum karşısında erkek ve kadına gösterdiği farklı yaklaşımlar, henüz çocukken kulaklara fısıldanmaya başlıyor. ‘Kız çocuğu beşikte, çeyiz sandıkta’ anlayışıyla, kız çocukları evlenmek ve evlenilecek doğru aday olmak üzere büyütülüyor. Çocuklukta anlatılan masallarda bile prens ve prenses evleniyor ve hikaye mutlu sonla bitiyor. Kimse ‘asıl hikaye evlendikten sonra başlıyor’ demiyor. Sadece evlenildiğinde, sonsuza kadar mutlu yaşanacağı mesajı veriliyor. Sanki sevmek, sevilmek ve güzel bir ilişki yaşamak, mutlu olmak için yeterli değilmiş, mutluluk ancak evliliğe endeksliymiş gibi. Bu sebeplerle, özellikle bizim toplumuzda büyüyen kız çocukları için, evlenebilmek hayatlarında önemli bir ölçüt. Ailelerine, akrabalarına ve elbette kendilerine, değerli olduklarını kanıtlamanın bir yolu. Evlenilmeye değer bulunmuş olmak, başarılı olmanın göstergesi sanki. Maalesef birçok kadın hayatın masallardan farklı olduğu, hikayenin nikahtan sonra başlayacağı gerçeğini göz ardı ediyor. Tüm bu zaman ve toplum baskısının sonucunda, birçok kadın için evlenme olgusu, evleneceği kişinin kimliğinden daha önemli hale geliyor maalesef. Çünkü öncelikli ihtiyacı, etrafındaki insanlara kendini kanıtlamak. Evlilik teklifi almış olmanın, etrafındaki insanlara başarısını kanıtlayacağına inanıyor ve evlilikten sonra yaşayacağı duyguları çok önemsemiyor. Oysa mutlu bir evlilik için öncelikle mutlu bir ilişki gerekir. Etrafınıza baktığınızda ilişki barındırmayan çok evlilik görebilirsiniz. İlişkinin eksikliği yüzünden, kendini sadece çocuklarına adamış ya da evli olduğu halde ilişkiyi dışarıda arayan çok insan var. Evlilik sorumluluklarını yerine getiriyor olsalar bile, duygusal ihtiyaçları karşılanmadığı için eksik ve mutsuz hissediyorlar. Evliliğin flörtten farklı yanı, sorumlulukların ve mecburiyetlerin artması. Flört döneminde hala bireysel yaşanır. Flörtün, karşılıklı istekle randevulaşmak, güzel görünmek için özenle hazırlanmak, bir olumsuzluk yaşandığında biraz ayrı kalıp özlemeye fırsat vermek gibi oyuncu halleri var. Ancak evlilikte çoğu zaman sorumluluklar ağır basar. Yalnız kalmak istediğinizde evde başka bir insanın varlığı, onu bazen hasta bazen yorgun, her haliyle görmek ve olumsuzluklar yaşandığında bile yerine getirilmesi gereken sorumluluklar evliliğin farklı bir yüzünü oluşturur. Evliliğin güzel getirilerinin yanı sıra, bireyselliği kısıtlayan, çoğul düşünmeyi mecbur kılan taraflarının olacağı göz ardı edilmemeli. Çünkü evlilikte yaşanan bir olumsuzluk, karı kocayı olduğu kadar varsa çocukları, devamında çiftin aile ve yakınlarını da etkileyecektir. Temelde mutlu bir ilişkisi olan çiftler, evliliğin getireceği sorumlulukları ve yükleri zorlanmadan içselleştirir ve uyum sağlar. Oysa temelde sevgi ve saygı hissetmediğiniz birinin hayatınıza getireceği sorumluklar yük olmaktan öteye gidemez ve mutsuzluk kaynağı olur. Bu sava gelen en büyük itiraz, görücü usulü evliliklerde boşanma oranlarının daha düşük olması. Ancak bir evliliğin sürekliliği demek, mutlu sürmesi anlamına gelmiyor ne yazık ki. Sadece çocuklar için veya elalem ne der kaygısıyla, yahut maddi endişelerle sürdürülen çok sayıda evlilik var. Bir ilişkiden çok, belirlenmiş sorumluluk alanlarının nizamıyla yürüyen bu evliliklerde, mutluluktan bahsetmek her zaman mümkün değil. Evlilik ve başarı kelimelerini eşleştirip aynı cümlede kullanacaksak eğer, başarı; mutlu bir evliliği sürdürebilme becerisi olmalı. Hayatın tüm zorluklarına karşı ilişkiyi korumak ve geliştirebilmektir başarı. Evliliğin, bireyin kendisinden vazgeçmesi değil, iki bireyin birbirlerinin hayatına zenginlik katması anlamına gelmesidir. Bir elmanın iki yarısı olmak değil, bir sepette iki elma olmaktır. Keşke çocuklarımıza bunları öğretebilsek. Ya da masallarımız ‘Kırk Kırık Topuk’ adlı kitabımda yazdığım şu kısa masal tadında olabilse... Bir varmış bir yokmuş... Pamuk Prenses ve Prens, evlendikten sonra şatolarına yerleşmişler ve birlikte yaşamları başlamış. İlk zamanlarda her şey yolunda gidiyormuş. Ancak birkaç ay geçip cicim günleri bittikten sonra, Pamuk Prenses’in canı çok sıkılmaya başlamış. Çünkü Prens çok meşgulmüş. Uzun seferlere çıkıyor, boş zamanlarını da avda geçiriyormuş. Sonunda Pamuk Prenses dayanamamış, “Sen artık benimle hiç ilgilenmiyorsun. Demek ki artık beni sevmiyorsun” diye bağırmış. Prens çok üzülmüş ama hemen empati kurmuş. Pamuk Prensesi anlamış. “Seni çok seviyorum hayatım. Özür dilerim ama iş hayatı böyle bir şey. Seni ne kadar özlesem de hem sana iyi bakabilmek hem de kariyerim için bu tatsız seferlere çıkmak zorundayım. Ama ava gitmek zorunda değilim. Senin için seve seve avdan vazgeçerim” demiş. Pamuk Prenses hemen atılmış, “Hayır hayatım vazgeçme. Hobilerine zaman ayırmazsan sen mutlu olamazsın ki. Belki bazen ben de sana katılırım. Ya da senin ava gittiğin zamanlarda, ben de yoga falan yapar, kendimi oyalarım. Merak etme. Sadece beni sevdiğini bilmeye ihtiyacım vardı” demiş. Bundan birkaç ay sonra Pamuk Prenses, Prens’in annesiyle tartışmış. Olanları gelip Prens’e anlatmış. Ancak Prens’in bu duruma ne kadar üzüldüğünü görünce çok pişman olmuş. Gidip ana kraliçeyle konuşmuş. Sorunlarını kendi aralarında çözmüşler ve bir daha gerginlik yaşamamak için daha dikkatli olmaya karar vermişler. Senenin sonuna doğru Prens’in işleri bozulmuş. Eskisi kadar altın kazanamıyormuş. Kara kara düşünmeye başlamış. Pamuk Prenses, “Üzülme hayatım” demiş. Hemen bir bütçe planlaması yapmış. Yoga ve resim derslerini bir süreliğine ertelemiş. Yedi cücelerle konuşup, maaşlarını azaltmış. Uyuyan Güzel’e, Rapunzel’e ve diğer arkadaşlarına haber salmış. Balo elbiseleri dikip para kazanmaya başlamış. Bu tasarruf tedbirleri ve elde ettiği gelirlerle Prens’e destek olmuş. Prens de boş durmamış. Prensesten aldığı destekle, morali hemen düzelmiş. Daha çok çalışmış. Bu zor günleri de ilişkilerini yıpratmadan aşmışlar...” elele | |
|
Etiketler |
evde, kalmış |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Evde Saç Bakımı Nasıl Yapılır, Evde Pratik Saç Bakım Önerileri Nelerdir | taLia | Saç Modelleri ve Bakımı | 0 | 10 Eylül 2013 17:22 |
Evde Kalmış Erkek Olamaz mı? | efLatun | Haftanin Polemigi | 18 | 15 Mayıs 2012 23:02 |
Evde kalmış kız manifestosu | Süslü | IF Ekstra | 0 | 17 Nisan 2010 22:20 |