Yalnız Yazan; HerakLes 13 Şubat 2018, 14:45
koltuğun başına çenemi dayamış dışarıya bakıyorum. müthiş bir sessizlik var dışarıda, müthiş bir karanlık. fırtınanın yaprakları uyutmayışını seyrediyorum. pencereden sızan hafif rüzgarla biraz üşüyor, ürperiyorum. yalnızca yaprakların hışırtısı var, yeryüzü mühürlenmiş gibi. birden sokağa çıkmaya karar veriyorum. saat gecenin dördü. şimdi, geceye ayakkabımın tıkırtısı eklendi. evimin karşısındaki sokak lambasının cılız ışığı altında dikiliyor ve evime bakıyorum. pencerede kendimi görüyorum: koltuğun başına çenesini dayamış, sokağı izliyor. huzursuz oluyorum. belki caddede açık bir dükkan, insanlar, bir yaşam belirtisi vardır ümidiyle yürümek istiyorum. gitmeden tekrar bakıyorum pencereye, kendimi görüyorum. beni izlemiyor. garip. bir aşağı sokağa giriyorum; çok karanlık, sanki ruhlar bana dokunmadan dönüyor çevremde. sonra bir ses duyuyorum, hemen sol yanımdan geliyor; bir ihtiyar, kaldırımın kenarına çökmüş, başı ellerinin arasında öne arkaya sallanıyor. nasıl da fark etmedim? hırıltılı, inler gibi bir ses çıkarıyor; gülüyor mu yoksa ağlıyor mu anlayamıyorum. ne işi var burada? göz göze gelmemek için dua ediyorum. yavaşça kaldırıyor başını. aman allah'ım, göz bebekleri yok. ifadesizce izliyor beni. görür gibi bakıyor. yavaşça gülümseyerek, kızıl parmaklarıyla ardımı işaret ediyor, sesi hırıltılı: "arkana bak". tedirginim. yavaşça dönüyorum arkama. bir soytarı cüce. koşarak taklalar atıyor rengarenk kıyafetleriyle. ne zaman gelmişti? karanlık bir sokaktayım. eve gitmek istiyorum, yürüyemiyorum. sanki dünyada yalnızca üçümüz varız. ihtiyar, şu lanet cüce, bir de ben. evim çok mu uzaktı? *** kan ter içinde uyandım. işlerimin iyi gitmeyeceği hep başından bellidir zaten. yapacak başka şey bulamamamdan mütevellit, uzun zamandır görüşmediğim, yalnızca arada bir twitter'da selamlaştığım bir arkadaşımın buluşma teklifini kabul ettim. öğleden sonra buluşacağız, kız arkadaşıyla gelecekmiş. duşa girdim, bir şeyler atıştırdım, saçımı başımı düzeltip giyindikten sonra artık buluşma mevzuatına inceden geçiş yapalım dedim. abim de kendi arkadaşlarıyla buluşacak, önce onu bırakıp çocukların yanına geçicem. plan bu. abimle evin dışına çıktığımızda kapının önünde beni seven tek çocuk olarak tarihe geçecek olan (kucağıma aldığım koyveriyo zırıltıyı) komşunun oğlu erdem yere oturmuş, bişeyleri ağzına götürüp duruyo. lan bi baktım, herif yerde ne kadar karınca var, haşere var afiyetle yiyo. tık diye vurdum gafasına: - napıyon lan sen? böcek mi yiyosun? bırak. şşş, la bırak? - abi? HerakLes abi? ditti? - hee gitti HerakLes abi. lan oğlum, sen böceği ısırmayacaksın, böcek seni ısıracak. konsepti yanlış anlamışın sen. - ditti? - hee ditti. bak erdemcim, gazetecilikte ilk öğretilen şey budur. adam köpeği dürterse haberdir, ama köpek adamı dürterse... evet, aslında o da habermiş. bak şöyle söylim. ıııı, yeme yavrum o böceği. köpek dürtüklenmez. - HerakLes olm, ne biçim konuşuyosun çocuğun yanında ya? - nooolacak? şimdi erdemcim... - abi? HerakLes abi? ***? - ne ne ne? ne dedi lan bu? - HerakLes sen mi öğretiyosun lan bunları çocuğa? - abi valla... **** lan ne ben öğreticem? - bak hala. - HerakLes abi ***? - lan sussana oğlum. herif daha baba demeden HerakLes abi pç demeyi öğrenmiş. kim öğretti lan bunu sana! (bebeyi sars) - yürü lan manyak. - kanımız yerde mi kalacak agabey! (abiyi sars) - lan yürüsene oğlum. - bi kısa marlboro vercen mi usta? (bakkalı sars). ııı pardon niyazi abi. yanlışlıkla şeyaptım. bi kısa marlboro. neden dumanı gözüme üfledin? atladık arabaya, yardırarak gidiyoruz. fazlasıyla dalgın olmalıyım, abimin "dikkat dikkat dikkat!" haykırışıyla kendime gelip frene asıldım. yolun ortasında yaşlı bir herif, yavrum, gazete okuya okuya gt atıyor; arabaymış kamyonmuş troleybüsmüş, umrunda değil. normal şartlar altında her **** asabiyet yapan, tepki veren taraf benken, dünyanın en naif insanı olarak kayıtlara geçmiş olan abim bu olayda sazı eline almıştı. camdan yarı beline kadar sarkıp herife bas bas bağrıyor: "önüne baksana teyze! kör müsün!". ulan acaba hanginiz kör? herifin sakalı yeri süpürüyor, hala diyo ki "teyze kör müsün?". ulan hala gülüyorum, kırk yılın başı bi asabiyet yapıyım dedi, onu da *** etti. şimdi aslında, benim ve çevremdekilerin genel olarak bir hitap sorunu yaşadığımızı düşünüyorum ben. henüz 18'ime adım attığım günlerde ****** üzere bir cami tuvaletine yöneldiğimde kapıda dikilen en az 80 yaşında, hatta yaşayıp yaşamadığından dahi emin olamadığım bi herife "abi tuvalet paralı mı? ha abi? he mi abi?" gibi sualler yöneltmiştim. ulan herif nuh tufanına şahitlik etmiş, yedinci baharını yaşıyor; ben ısrarla adamın abim olacak yaşta olduğuna ikna çabalarındayım. onu s...r et, sorunun saçmalığına bak. herif orada milletin ****** koklamak için beklemiyor herhalde, belli ki görevli. ayrıca altıma ****** üzereyken helanın paralı olup olmadığını sorgulayarak üçün beşin hesabını yapmam da efsaneymiş harbiden. anaa, cimriymişim lan, şu an fark ediyorum. tabii bizden beterleri de var. o zaman 24 yaşında olan bir arkadaşım (olmaz olsun) dolmuşta inceden hoş bir kızımızın "çok sıcak oldu, camı açtırır mısınız?" minvalli ricası üzerine heyecandan ve uzun süre konuşmamış olmanın verdiği ses kontrolsüzlüğüyle önündeki kore gazisini dürterek "gardaş, camı açsana!" diye haykırarak kulaklarda bir hoş sada bırakmıştı. hani, kore gazisi dediğime bakma, aslında adam bizzat ilk güney kore cumhurbaşkanıydı. (o dönem kore cumhurbaşkanı olmak için 150 yaşında olmak, göz adı verilen gereksiz organı tamamen hayatından çıkarmış olmak, "tatmış ve beğenmiş" adını verebileceğimiz bir yüz ifadesine sahip olmak ve giyim kuşam itibariyle bağ-kur emeklisi olmak, adaylarda aranan başlıca şartlar imiş). lafı uzatmıyorum artık, yeterince anladın sen zaten benim ve çevremdekilerin ne kadar enteresan insanlar olduğumuzu. mesela babam kumandadaki bütün tuşlara basarak trt'deki haberleri bulabileceğine inanan bi insan. - lan oğlum gelin açın şu trt'yi ben beceremedim. - baba o kumanda değil, tetris. - haaa, ben de diyorum niye çubuk gelmiyo. aç trt'yi de haberleri şirinleyelim. evet, ailemiz manyak. *** dönüyorum mevzuya. abimi arkadaşlarının yanına bıraktıktan sonra ben de bizim çocuk ve kız arkadaşıyla buluştum. oturduk yavaştan içiyoruz, muhabbet ediyoruz. fakat sorun şu ki "uzun süre sevgili bulamamış, bulduktan sonra da manasızca **** kalkıp ona buna saran adam" (evet, var hakikaten böyle bir genellemeye tekabül eden insanlar) ile imtihan halindeyim mütemadiyen. bu adamlar bir anda ilişki uzmanı kesilirler, onun bunun sevgili bulamaması hakkında yorumlar yaparlar, civarında sevgilisi olmayan arkadaşlarında hata bulmaya çalışırlar ve sair. şahsım adına söylemem gerekirse bu noktaya kadar bu adamların beni taciz edebilecekleri bir durum olmaz, zira sürekli olarak ya sevgilisi olan, yoksa da birileriyle mutlaka flört halinde olan bi adamım. ha bunu "yalnız kalma korkusu" ile bağdaştırıp çok acayip psikolojik çözümlemelerde bulunacak kardeşlerim hiç merak buyurmasınlar, ben zaten ziyadesiyle yalnız bi adamım. her neyse, bu sonradan görme güruh sadece -her ne sebepten olursa olsun- sevgili yapamamış arkadaşlarına merhametsizce davranmak gibi mevzuatla da sınırlandırmazlar davranışlarını. dokunmamaları, girmemeleri gereken mevzuları, yanında kız arkadaşlarının olmasının verdiği özgüvenle umarsızca ve yavşakça didiklerler. bana dokunan da işte bu mecradır. bu arkadaşımız da tam olarak bu bütün profilin nefis bir örneği. saatlerce kendi kaleminden sevgilisiyle "o kafayla alper asla sevgili bulamaz", "ben sanmıyorum ki kadir'in bi sevgilisi olabilsin" gibi son derece adi ve kibirden ibaret muhabbetler dönerken ben çocuğu izliyordum. küçük burunlu, gözlüklü, biraz kilolu bir eleman. yakışıklı desen değil, karizmatik olabilmenin civarından geçmişliği yok, hani belki sevimli diyebilirsin (ki bence sevimlilik, bir erkeğin başına gelebilecek en talihsiz şeydir), başka bi olayı yok. evet faça janti, ama seninkisi at uzvunda kelebek güzel kardeşim. tabii mevzunun dönüp dolaşıp bana geleceğini tahmin edip erkenden kalkmak gerekiyordu. basiretimiz bağlandı demek ki. geçmişte yaşadığım o trajik ve dahi travmatik hadisenin köküne kadar farkında olmasına rağmen "hacım sen niye dikiş tutturamadın bi yerde yeaa? akıakıakı", "abi sen nolucan böyle? unutamadın mı lan yoksa? ahıaha", "aga senin işin de zor haaa. bak ben sana olayı söyleyim abi, birini sevicen, sonuna kadar o şekil devam edicen" gibi abuk subuk, sonu gelmeyen muhabbetleri uzattıkça içime kapanıyordum. her vuruşunda biraz daha gardım düşüyordu. gerçeği bu kadar yalın yüzüme tükürmesine bilerek ve isteyerek mi müsaade ediyordum? sonra, belki de alkolün etkisiyle içimden mırıldandığımı sandığım o sözler duyuluyor bu cehennem masada: yalnızın iptilasıdır yalnızlığı. belki çok eskiden karaladıklarımdan. karşımdaki kız ifadesizce izliyor beni. görür gibi bakıyor. göz bebekleri yok gibi. sonra kırmızı ojeli parmaklarıyla biraz öteyi işaret ediyor gülerek: karşımdaki çocuk karnını tutuyor. gülmekten takla atacak gibi duruyor. yerimden doğrulup ellerimle avurdunu sıkıyorum, gülmeler kesiliyor. kalkıyorum masadan, dışarı yürüyorum.bir eski sevgili düşüyor aklıma. gittiğinden beri, bir yüzüm kırmızı. *** kan ter içinde uyanıyorum. saat gecenin dördü. beni gerçekten duyuyor musunuz?
__________________ Sırf başlayıp bitirebildiğim bir hikayem olsun diye, bıktım ardımda yarım kalmış hikayeler taşımaktan. Yazmanın eziyeti öğretecek bana; Hayat sahip olduklarımızın dışında kalanlarmış meğer. Konu AttackMan tarafından (13 Şubat 2018 Saat 15:01 ) değiştirilmiştir. Sebep: konudaki uygunsuz içerikler sansürlendi |
Görüntüleme 647
Yorumlar 4
|
13 Şubat 2018, 15:17 | #2 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yalnız resmen devaju!
| ||||
|
13 Şubat 2018, 15:19 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yalnız Bu sefer güldürmedin koca adam, havalar hepimizi bir şeylere mi itiyor ki.Ne kasvetli gün anacım bu..
__________________ Ey iki adımlık yerküre; senin tüm arka bahçelerini gördüm ben. |
|
13 Şubat 2018, 15:31 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Yalnız Bir gün hızını alamayıp boş senede imza atacaksın diye çok endişeleniyoruz. Kimse kimseyi duymaz dostum. İnsan hangi dünyaya kulak kesilmişse diğerine sağırmış. Munch'ın çığlık tablosunu buraya bırakıp kaçıyorum |
|
Etiketler |
erdem, yalnız |
Şu anda bu makaleyi okuyan kişi sayısı: 1 (0 üye ve 1 ziyaretçi) | |
| |
Benzer Makaleler | ||||
Article | Author | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yalnız | lolaBunny | Serbest Kürsü | 2 | 28 Şubat 2011 21:52 |
Yalnız'ca | Frozen | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 03 Şubat 2011 17:25 |
Yalnız Sen | Satuk | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 27 Nisan 2010 05:04 |
Yalnız Sen Sen Sen | Lady | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 25 Nisan 2010 22:38 |
Yalnız | Stan | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 20 Ocak 2010 11:26 |