Haberleri izlemenin artık ruh sağlığını bozduğunu düşünmeye başlasam da, ne yazık ki buna karşı koymak pek de kolay olmuyor ve her gün kanımızı donduran bir haberler mutlaka karşılaşıyoruz.
Bugün haberleri izlerken de, aynı şeyleri hissetmemin yanı sıra bir de utanç duyarak, bu utancı öfkeyle besledim. Kanımı donduran haber, günlerdir aslında ülkeyi yasa boğan Ermenek'teki madencilerin cenazesiyle ilgili ve gerçekten yapılan terbiyesizliğe kelimelerim de yetersiz kalacaktır.
Şimdi siz haberci arkadaşlar, haberci kuruluşlar ve kanallar Ermenek’te hayatını kaybeden maden işçilerinin cenazesi kaldırılırken yaşlı anne ve babalarının, eşlerinin ya da çocuklarının görüntülerini çekip, acılarını ekrana yansıtabilirsiniz, bunu anlayabilirim ama gidip de yırtık ayakkabısını çekip, ”ölümün olduğu yerde daha ciddi ne olabilir?” repliğini akıllara getirircesine, yoksulluklarını o an ekrana yansıtamazsınız. Ben böyle diyorum ama tabii sizler yansıtıyorsunuz, sizler kim oluyorsunuz, sözde iyi haberciler. Cenazenin ortasında, tabutun başında ağlayan aileleri çekerken, gözyaşları dışında ayakkabılarını çekmek iyi habercilik mi oluyor şimdi bizim ülkemizde?
Orada oğlunu kaybetmiş babaya gidip de ” En son ne zaman ayakkabı aldın? ” diye soran habercinin ben aklından da vicdanından da şüphe ederim. Çıkıp ekranlarda da vicdan sorgulaması yapan ama asıl vicdansızlığın sorduğu bu soru olduğunu anlayamayanların insanlığından şüphe ederim, kimse de kusura bakamaz. Sana ne adamın ne zaman ayakkabı aldığından, sana ne en son ne zaman yeni bir şey aldığından, sa na ne? Bu acıların üzerine kurulacak cümleler bunlar mıdır ya da sorulması gerekenler bunlar mıdır? Her şey olduktan sonra gidip de haberini yapıp, bu şekilde dramatize etmeye çalışmalarının mantığı nedir? Daha çok reyting mi? Bakalım en güzel kim konuşturacak acılı anneleri ve babaları yarışı mıdır, yoksa acılarına ortak olmak mıdır amaç? Zaten evladını kaybeden bir insana da gidip ” ne hissediyorsun? ” tarzı sorular soranları da anlamadım hiç, anlamayacağım da. Adı üstünde, evladını kaybetmiş ve o an başka hiçbir şeyin önemi olamaz o insanlar için, azıcık insanlığınız kaldıysa sizler için de olmamalı.
Aynı şeyi Soma'daki faciada da yapmışlardı, hatta sadece bunlarla sınırlı değil ama örneğini buradan vereceğim. Soma'da açıklanan ölü sayısı 301 olsa da, gerek oraya gidenler, gerekse konuştuğum insanların söylediklerine bakıldığında, ölü sayısının 301'den daha fazla olduğunu biliyoruz, burada sayıların bir önemi yok elbette, 1 kişi bile olsa bunun sorumluluğunu hissetmemiz lazım. Yani böyle büyük bir facianın ortasındayken, günlerce süren çalışmalar sırasında, yoksul ailelerin evine gidildi, röportajlar yapıldı ama bu röportajların amacı ailelerin acılarını paylaşmak olmadı hiçbir zaman, çünkü acıyı paylaşırken o insanlara öyle sorular sorulmazdı. Yine yırtık ayakkabılar, eskimiş ceketler, yakası erimiş gömlekler çektiler, bunu hem evlerde hem de maden ocağında yaptılar.
Evet maden ocaklarının durumunu göstermeleri iyi bir şey ama biraz geç olmadı mı göstermeleri? 301+ insan hayatını kaybettikten sonra gidip de oraları çekip, reyting üzerinden vicdan sorgulama çabalarınız biraz ayıp olmadı mı?
Yine bugün sosyal medyaya baktığımız zaman, herkes o amcanın ayakkabılarının fotoğrafını paylaşıp, kendine göre yoksulluk edebiyatı yaparak, acı duyduğunu belirtiyor. Neymiş '' ayakkabılar bile hüzünlü bakıyormuş oğlu giderken! '' Sizce bu konunun, edebiyat yapılacak bir yanı var mıdır? Bu kadar vicdan yoksunu olabilir miyiz sahiden bizler? Evet, ailelerin durumu iç açıcı değil, evet kötü şartlarda yaşıyorlar, evet gelirleri yok ve işsizler ama çocuğunu uğurlayan insanın ayakkabısı umurunda olabilir mi? Onun olmaz ama bizim oluyor, çünkü biz hiç kaybetmedik çocuğumuzu, bilmiyoruz ne demek olduğunu, sadece izlediklerimiz üzerinden yüreğimiz sızlayabiliyor, ötesi yok.
Yine '' Oğlum yüzme bilmez. '' diyen kadını da, bir markaya maskot seçer gibi, ön plana çıkarıp, o kadının saflığından, acısından prim yapmaya çalışanlar oldu. Habercilerin dilinden düşmeyen '' etik habercilik anlayışı '' safsatasıyla, halkın dilinden düşmeyen '' toplumsal ahlak '' kavramının ne kadarı bu vicdansızlığın içinde?
Duygusal bir milletiz biz evet, bunu inkar edemeyiz ama bu şekilde olayı başka yerlere çekerek, insanlara daha çok acı çektirdiğimizi anlamamız gerekir.
Ben bunları yazarken bile içime bir şeyler oturuyorken, oradaki adamın gözlerine bakıp da bu kadar pişkin olabilmeyi nasıl başarıyorlar? Peki ya devlet? '' Devlet, Oğlum yüzme bilmez diyen kadına yardım elini uzattı. '' Haberin başlığı, zaten ölümden çok söylenen cümlelerin öne çıktığını, bunun da üstünün örtüleceğini kanıtlar nitelikte fikrimce. Devlet, gerekli önlemleri almadığı için, bu facialar yaşandı bu ülkede. Devlet, kontrolleri yapmadığı için, ucuza ve çok işçi çalıştıranlara, kaçak işçi çalıştıranlara, iş güvenliği olmasa da insanları buna mecbur bırakanlara tolerans tanıdığı için bu facialar yaşandı. Şimdi çıkıp da, bunun üzerine devletin ailelere sahip çıktığını, süsleyerek haber yapmanın da yine bana göre bir anlamı yoktur. Zaten devlet bunu yapmak zorundadır, sahip çıkmak zorundadır.
Ve lütfen yapması gereken şeyleri yapmayıp, büyük facialardan sonra da çıkıp '' yardım elimizi uzatacağız. '' şeklinde açıklamalarda bulunan, gerek siyasetin içindekilere, gerek bol paralı iş adamlarına fırsat vererek, insanların acılarını maaşa bağlarcasına haber yapmayın, bunu gösterişe dönüştürmeyin.
İnsanlığınızı rant alanına çevirmeleriniz biterse bir gün, o zaman kalkıp toplumun vicdan sorgulamasını yaparsınız ama bu şekilde olmaz bu, olmamalı.
Çünkü benim gerçekten midem bulanıyor.