19 Mart 2012, 17:17 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Annelerimizin Gözünde Nezaman Büyürüz - Elif Şafak Bundan seneler evveldi. Ya Bit Palas’ı yazıyorum ya Mahrem’i. Çekilmişim bir köşeye; bir yolculuğa çıkmışım kendi içime. Masamın üzerinde kitaplar, sözlükler, notlar ve o zamanki bilgisayarım. Yazıyorum. Romanın ortalarındayım. Karakterler ete kemiğe bürünmüş artık. Bir hayal âleminde dolaşıyorum. Derken bir ara içeriden annemin sesi geliyor. Belli ki biriyle telefonda konuşuyor. “Ah ne iyi yaptın Semracım aramakla” diyor. Kimbilir kim bu sohbet ettiği? Ya bir akraba ya eski bir arkadaş. Anlatıyor da anlatıyor. Derken bana geliyor laf. “Eh Elif de iyi, bildiğin gibi. Oku oku devamlı, gözleri bozulacak valla. Ders çalışıyor içeride gene.” Ders mi çalışıyorum?! Üniversite biteli seneler olmuş. Yaptığım işin ders çalışmakla ilgisi alakası yok. Roman yazmak benim işim, mesleğim, tutkum, var oluşum... Ama olsun, ismini kendime soyadı yaptığım annem Şafak Hanım’ın gözünde ben hâlâ öğrenciyim, hâlâ bir hayat üniversitesine devam etmekteyim. Zaman geçiyor bu hadisenin üzerinden. Siyah Süt çıkmış, bir gazeteciyle söyleşi yapmaktayım. Ortam ciddi, sorular haşin. Cep telefonunu sessizde tutuyorum. Pat diye arıyor Şafak Hanım. Dayanamayıp açıyorum. “Elifcim şu anda bir süpermarketteyim. Buradaki kasiyer kız seni çok seviyor. İsmi Nazan. Tunceliliymiş. Bak telefonu veriyorum. Nazan’a merhaba de!” Ben daha “gak” “guk”, “ama meşgulüm...” diyemeden kulağımın dibinde bir yabancının sesi yankılanıyor. Heyecandan sesi titreyen gencecik bir kadın bana, “Merhaba Elif Hanım, yazdığınız her şeyi okudum, çok seviyorum sizi” diyor. O kadar candan ki, öylesine duru, halimize kızamıyorum. Ben de ona içten “Merhaba” diyorum. Karşımda oturan gazeteci bu arada meraklı, müstehzi gözlerle izliyor beni. Kimbilir ne yazacak şimdi hakkımda? Bu vaziyette yaklaşık bir on dakika boyunca, hayatımda hiç tanışmadığım genç bir kadınla sohbet ediyorum. Sonra annem alıyor telefonu. “Ay ne güzel oldu tanıştınız, hadi bay bay!” Bir ya da iki sene sonra yer TÜYAP Kitap Fuarı. Art arda söyleşi ve imza günüm var. Önce uzun bir konuşma vermişim, soru yağmuruna tutmuş okurlar. Sorular, sorular, ardından alkışlar. Derken iç salona geçmişiz. Upuzun bir kuyruk, beraber fotoğraf çektirmek isteyenler, sarılanlar, kitap imzalatmak için iki saat beklemeyi göze alanlar, bir kenarda çekim yapan kameralar, gazeteciler, bir telaş, bir koşuşturma, yoğunluk... Tam o arada Şafak Hanım arıyor. Daha az evvel her şeyi bilen, her konuda söyleyecek sözü olan “bilmiş yazar” havasında konuşan ben, aniden değişiveriyorum. Bir kız çocuğu oluyorum. Fısıldıyorum telefona. “Annecim imzadayım, sonra arayayım seni.” “İmzadasın biliyorum” diyor. “Televizyonda gördüm. Niye söylemiyorsun bana? Niye ben basından öğreniyorum etkinliklerini?” Neyse ki bu imkânsız soruya cevap vermemi beklemeden devam ediyor tam gaz, son sürat. “Sen hatırlamazsın ta Ankara’dan komşumuz Münevver Hanımlar aradı, tebrik ediyorlar. Çocukluğunu bilir onlar senin. Bir kere evlerinde kusmuştun. Dört tane yumurta yedin üst üste, dokundu tabii. Kadıncağız hâlâ anlatır o günü.” Ben çocukken nasıl kustuğumu dinlerken, Doğan Kitap’tan arkadaşlar geliyor yanıma. Editörüm, yayıncım da orada. “Elif Hanım hazırsanız imzaya başlayabiliriz; kalabalık sabırsızlanıyor, kuyruk da çok uzun.” “Tamam, bir dakika içinde kapatıyorum” diyorum boncuk boncuk terleyerek. Annem devam ediyor bu arada. “Komşular da selam söylüyorlar, ta öğretmen okulundan arkadaşlar da aradı. Ay ay ay unutmadan imzalı kitap istiyoruz. Bir tanesi musluğumuzu tamir eden muslukçu Halil için. Adamcağız nişanlıymış. Nişanlısı seni çok seviyormuş. Kızın adı Sümeyra, bak Hümeyra değil Sümeyra, ona imzala oldu mu? Düğünümüze gelsin Elif Hanım dedi muslukçu. Beni de davet etti. Üç tane de kuafördeki kızlara söz verdim.” Bir an etrafımdan kopuyorum. Şu anda ne edebiyat ne sanat, ne felsefe ne kitaplar... Şafak Hanım’ın karmaşık dilini anlamakla meşgulüm. Bu dili çözecek şifre icat edilmedi daha. “Ne kuaförü annecim ya?” diyorum. “Manikürcü kız Firarperest istedi, saçımı boyayan Emin var, çok efendi, o da Baba ve --- istiyor. Ha bir de çay getiren çırak var. O da AŞK istiyor ama ‘Aman pembe olmasın abla’ dedi. Gri kapaktan yolla.” Nihayet telefonu kapatınca “annesinin kızı” kimliğinden “okurlarının yazarı” kimliğine geçmem biraz zaman alıyor. Bir bardak soğuk su içiyorum arada. Sonra gayet ciddi bir edayla başlıyorum kitap imzalamaya. Biz ne zaman büyürüz annelerimizin gözünde? Sahi ne zaman? Kaç kitap yazınca bir romancı, kaç ----- çıkarınca bir müzisyen, kaç tez yazınca bir akademisyen, kaç seçim kazanınca bir politikacı ya da kaç ameliyat yapınca bir doktor, annesinin gözünde artık “yetişkin” sayılır? Bilemiyorum. Belki de hiçbir zaman.. Elif Şafak | |
|
Etiketler |
annelerimizin, büyürüz, elif, gözünde, nezaman, şafak |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Elif Şafak - Ustam ve Ben | Violent | Kitap Tanıtımları | 0 | 22 Ocak 2014 22:04 |
Elif Şafak | Ruj | Şairler / Yazarlar | 3 | 04 Ocak 2013 18:20 |
Şemspare - Elif Şafak | Liaaa | Kitap Tanıtımları | 0 | 30 Haziran 2012 14:19 |
Elif Şafak/Aşk | Ruj | Ne Okumalıyım? | 2 | 29 Ekim 2011 00:15 |
Firarperest - Elif Şafak | AngeLus | Kültür ve Sanat | 0 | 24 Kasım 2010 13:46 |