04 Eylül 2011, 14:20 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Lilith'in Çocukları / İsolde Kurz Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Lilith ve Adem, Çatışmalarla Dolu Bir Aşk İlişkisi Tamamıyla kendine has bir üslupla bizi Lilith’e götürecek yolu, bu yüzyılın başlarında kadın şair İsolde Kurz açmıştır. 1908′de ilk basımı yapılan “Lilith’in Çocukları” adlı şiiri ilginç olduğu kadar gizemli bir orjinaliteye sahiptir ve bugüne kadar henüz bir benzeri yazılmamıştır. Daha yeni bulunmasına rağmen değeri takdir edilmeyen bir hazine gibidir. Şair, mitosun ana hatlarını öyle değiştirmiştir ki zaman zaman okuyucuya gülümsemekten başka bir çare bırakmaz. En sonunda okuyucu, “Evet, sadece böyle olmuş olabilir.” demek zorunda kalır. Zirveler alev alır almaz Ve ilk kuşlar sabah ışıklarının haberini verir vermez Lilith kayalardan oluşan sarayından bedenini çıkarır Ve hımbıl eşini uyandırır “Uyan Adem! Güneş el sallıyor Sislerin hayaletleri gözden kayboluyor Çimenlerin üstünde saklanıyor Her yaprakta çiğler parlıyor Gün bizi selamlıyor Su damlaları ve bülbül sesleriyle Uyan Adem uyan! Tavşanlar su içiyor çaydan Beni bulmak istiyorsan yeryüzünde Veya gökyüzünde O zaman koşmaya hazırlan! Uyan Adem uyan!” Dostu onu duyar Ve uyku sersemi bir şekilde ortaya çıkar Fakat nerededir aşkın ödülü? Yaramaz Lilith kaçmıştır bu arada Böylece günbegün ayrı terane: Erkek gelir kadın kaçar bir yere Bataklık ve çayın olduğu sazlıklarda Saklanır kadın ve aratır onu hızlı adımlarla Dağ ormanlarında kayınların çatısının altında Dikenlerin ve çalıların arasında Lilith! diye bağırır belki yüzlerce Her ovaya her vadiye ayrıca Uzatır kollarını boşluğa Kywitt! diye karşılık gelir ağaçlardan. Orada bir kuş alay ederek oturur O ise öfkeyle bir taş savurur Ah! hayvancağız onun elinden kaçar Yumruklarıyla ağacı köklerinden söker İçinde oturup şarkılar söylediği kuşun Sonra atar kendini ağlayarak çimenlerin üstüne. Ama durun bir gölge geniş ve eğri Düşer yolunun üstüne Adem’in Ve durur karşısında sabahın kızıllığında Aziz Cebrail cennet habercisi: “Beni en yüce kral gönderdi Bakmam için sevgili insan çiftimize.” O zaman Adem ona acılarını iletir: “Ah keşke yaratılmamış olsaydım Yanımda yaşayan bir ateş var Hep kavga etmekte Lilith benimle Bu bir işkence, bir azap Bir ormanların arasında koşturmaca Efendi bize emrettiğinden beri Her şeye bir isim vermemizi Ve her birini tanımamızı: Aslanı, mandayı ve ayıyı Binlerce üyeli çiçekleri, Ve hatta yıldızları, Göğün uzaklarındaki. Ah sen gül, biz onları da biliyoruz Aldebaran ve Formalhaud Yani gördüğümüz hemen hemen hepsini. Gerçi benim dilim biraz ağır ama Tanrı bilir nereden Sanki uçarak geliyor Ona isimler”. Karşısındaki konuşur: Efendi’nin tavsiyesine göre Bizim gibiler keşiş gibi yaşar Fakat seninki gibi komik ve akıllı bir kadın Olurdu benim için hoş bir eğlence. Ve Adem: “Beni umutsuzluğa sürüklemezdi Bunca çalışmadan sonra huzur ve tatmin olsaydı. Ne yaratırsam yaratayım sanki ona az. Hiç bir şeyden almıyor iki kere üst üste haz. Görüyor musun orada parlayan mavi aynayı, Normalde balıkların sonsuz sarayı? Kısa süre önce onun sınırlarını zorladık Bizim oldu sanki bizler de bir balık! Güçlü kollarımızla dalgaları yardık, Bizi kaldıran ve sallayan suyu etrafımıza sardık, Kuğular gibi gururlar yüzdük ve daldık, Çam ağaçlarından sallar yaptık. Daha sonra tüm yaratılanlara şunu duyurduk, Suyu da bu andan itibaren insanlara sunduk. Ama Lilith bana teşekkür etmedi, Tam bitirdiğimi düşündüğü anda kavga etti, Onun hatırı için balık olduğumda, İtmem gerekti gökyüzündeki bulutları da. Ve ertesi gün ummalıymışım bir kuş olmayı Böyle demiş işveli rüyası ona Çünkü uykusunda dahi yok ona huzur. Dinliyorum onu geceler boyu Sonsuz bir masalın anlatılışı gibi, Hayallerin üzerinde bir aşağı bir yukarı çıkmak gibi. Sanki kirpiklerim yerinden düşüyor gibi. Bazen rüyalarımda şarkılar söylediğini duyuyorum Hiç görülmemiş şeylerden bahsettiğini sanıyorum. Bu nedenle bağladım kanatlarını, Güçlü ve uzun saçlarını, Böylece benden kaçamaz, Bulutların üzerinde uçamaz Bana daha önceleri söylediği gibi. Ama yine de her uyandığımda, Titriyorum huzursuzlukla Buna rağmen kaçtı mı diye. Onu kollarımla sardığım zaman, Korkuyorum ellerimin arasından kayacağından. Bu acı tatlı işkenceyle Yakalayıp kaybediyorum onu Günde yüzlerce defa. Ve beni alevlendirdiğinde Sanki her şey onunla birlikte Aslan çalıların arasında ona hizmet ediyor, Bataklıkta ve sazlıkta, Çölde ve toprakta Her şey onu dinliyor! Zehirlerle dolu yılanlar Bedenini sevgiyle sararlar. Ve girdiğimizde ıslaklıklara Gelir balıklar ona bakmaya. Nefret etmek istiyorum ondan Bana yaptığı işkencelerden, Yine de bırakamıyorum onu Sanki çiçekler bile soluyor gibi Lilith kaybolduğunda. Onsuz siz birleşir misiniz bilmem ama Ben acılar içindeyim.” Öfke ve acıyla böyle şikayet ederken İner Lilith yükseklerden neşeyle, Güllerle bezenmiş büyük yuvarlak, Bir taç bezer alnını, Ve altın rengi saçları alevden bir deniz gibidir Bir pelerin gibi arkasından sürüklenir. Uzun sallanan çiçek zincirleri, Sarar uzuvlarını, Bu halde tepelerin ve otlakların üzerinden Gelir bir aşağı bir yukarı sekerken Attığı her adımda güzel kokular saçılır etrafa Ve bir sürü kelebek dolanır havada. Efendinin habercisini gördüğünde Eğilir çaprazlanmış kolları ile Ve atar gülleri onun ayaklarının dibine Karşılamak için misafiri güzel kokularla, Dünyevi aşı beğenmeyen meleğe. Fakat Adem başlar düşmanca bakmaya, İlk selam ona gelmedi diye, Ve kadının kollarında olan çiçek demeti Kendisi toplamadığından sinirlendirir Adem’i. Ve melek konuşur: “Aklını kaçırmışsın sen. Efendi sana bu kız arkadaşı verirken Düşündü, kendini beğenmiş Bencil Kendinden başkasını düşünmeyen seni, Adam edeceğini. Avuntu bul diye verdi sana kederlerden, Onun bedeninin zevk kaynağını. Birini diğerinin iyiliği için yaratmadı mı? Şikayetlerinin hepsi bencilce Hangisinin daha iyi hangisinin daha kötü olduğunu, Sormak senin vazifen değil Kadın, Efendi onu neden yarattıysa onu yapıyor, Sen de O’nun çağrısına boyun eğ!” Bir ok gibi ortadan kayboldu, sözleri ise Sağır kulaklardan döndü. Lilith gönül alarak ona yaklaşmaya çalıştığında, Bağırdı mutsuz adam ona Çiçekten zincirleri kopardı boğazından Ve ayaklarının altında ezdi onları kumda. Hemen başladı kavga alevli bir şekilde: “Mutlu olmam zaten senden kaçtığım zaman” “Biliyorum o yüzden buradan uzaklara kaçacağım” “Öyle olsun senden bugün ayrılacağım” Böylece ikisi de ayrıldı Her ikisinin de kalbi kırıldı, Kadın dereye, erkek kayaya kaçtı, Her biri umutsuzca etrafına baktı Normalde badem yapraklarıyla kaplı ovaları Aratmıyordu bugün bereketsiz çölleri. Fakat çok geçmeden Adem başladı çevirmeye boynunu, Ve Lilith de döndürdü arkaya bakışlarını, Göz göze gelinceye dek, Ayakları kendiliğinden hareket edinceye dek, Bilinçsiz bir şekilde birleşene dek, Temel güçler tarafından birbirini tutan ve sarılan, Gökten inen ateşler gibi öpücükler yağana dek. “Affet beni” dedi Adem yumuşak bir sesle “Ben toprağın en kaba evladıyım Sen bunu anlamazsın aydınlık bir ruh olarak Göğsümdeki hayvan bağırdığında zararlıyım, Ama kötülük yaptıysam da bedelini ödemeye hazırım: Ezdiğim güllerin için, Taştan yakutlar koparacağım senin için, Parıltısını hiç kaybetmeyen güllerdir onlar, Tokalar ve zincirler som altından, Döveceğim ateşte birçok Seni süslesin diye ey yüce kadın. Ama fazlasını da düşündüm, İnşa edeceğim sana taştan bir ev, Taşıyan ve destekleyen sütunlar olacak, Koruyan ve saklayan duvarlar olacak, Ve bu sütun ve duvarların üzerinde ise Hiç solmayan yapraklar ve çiçekler olacak.” Lilith konuşur: “Beni saran kolların Toka ve altınlardan daha güzel, Kalbin ise hem korunak hem ev Tüm üzüntümü atarım orada uyuyarak Ama içinde eylem yapmak için dürtülerin varsa, O zaman ateşi yak ve vur örse Taşı şekillendir ve güzel inşa et, O zaman sevgim hiç soğumaz.” Böylece göğüs göğüse ve diz dize Nefes alıp verdiler iç içe. Gözlerinin ağladığı yaşlardan, Üzerlerine inen aşk parlaklığından, Renkli ve tertemiz, Doğdu başlarının üzerinde gökkuşağı. Havva’nın Gelişi Yaz ortası sessizliği yerler köz gibi, Doğa öğlen uykusuna yatmış gibi, Toprağın elbisesini dağıtan bir rüzgar dahi yok, İşte Adem sen orda ekinlerin arasında yatıyorsun, Bir ayağını uzatmış diğerini kendine çekmişsin, Sol kolunu başının altına koymuşsun, Adeta huzurun tam bir resmi gibisin, Hatta o kadar rahatsın ki horluyorsun. Onda olan tek zayıf taraf: Onu yaratan yeryüzü fazlasıyla iyi davranır Adem’e. Severek yayılır içine, Bırakır tüm dertleri Tanrı’ya, Fakat böyle olduğunda dahi ruhu Lilith’in peşindedir. Lila Lilithno! diye seslenir dili ağırlaşmış bir şekilde, O vakit bir dalgalanma olur altın rengi ekinlerde, Ve buğdayların arasından yılan gibi kıvrılır Sammael: “Ah işte istediğim felaket! Demek böyle buluyorum evrenin en cesur efendisini! Elohim de onun gibi uykunun gözetimi altında, Tüm krallık tüm onurları da uykuda, Bu iyi! Emirin miraşçısı böyle diyor. Demek sen Sammael’in efendisi olacaksın! Hayvan kendini ne kadar hayvan hissetse de Onu topraktan kaldıran yine de Lilith, Ki bulutlar dünyası ondan uzak durmaya yeminli Ta ki uçuşuna Adem de katılana kadar, Örsün üstünde bir çift kanat hazır beklemekte, Başarısız gerçi, serçe ve kumrular alayla bakıyorlar: Havalandırma tüyleri yavaş bütün dizayn kaba. Ama Adem yine de deniyor, deniyor, ta ki başarana kadar Ve bir kere kuşların şansını yakaladıktan sonra, Toprak onu güçlükle geri getirebilir. Evet Sammael senin başyapıtını hazırlama vaktin geldi. Yaratılış gücüm yeterli olmasa da, Çömlekçinin nasıl yarattığını gördüm, Kilden ve balmumundan birçok bebekler yaptım Ve onlara her türlü cazibe ve baştan çıkarıcılığı verdim. Ama boşuna, onlara ruh veren nefes eksikti. Nefesle maddeyi nasıl birleştireceğimi bilmiyorum. Bu nedenle izin ver Adem sana bir şaka yapayım, Elim çabuktur ama sana da acı vermem. Şu çok yorulan kaburga kemiğin var ya, Hani başının altına koyduğun kolunun öne çıkardığı, Onu yerinden sökeceğim ama etin kısa zamanda kapanacaktır yerini, Bundan varolan en zarif şekli meydana getireceğim, Onu düzeltmek çaba ve sanat gerektirir. Eğikliği herhalde sadece ona mahsus bir özellik olarak her daim kalacaktır. Biraz daha yoğurmam lazım! Bedeni gergin ve biçimli olmalı! Ah işte oldu. Bayağı güzel; bu yeni kadın. Nefesini ise Adem’in evinden getirecek kendine, Onu hemen şöyle yanı başına koyayım ki Güneşin kuluçkasında gelişsin. Bir tek eksiği var, hem hata aynı zamanda ise şansı: Bu zarif kaburga parçasının bir beyni yok. Ama Adem’i elde etmesi bu denli ve bir o kadar da kolay olacaktır. Hadi bakalım nefes almaya başladı bile! bu kez oldu galiba.” Sanki uzaktan tınıları dinler gibi, Peçesinin kokuları içinde, Gelir Lilith kayaların üzerinden, Birden bir ses yankılanır kulaklarında, Sadece yarı algılanabilir bir koronun uzaktan sesi gibi, Nasıldı, ne dedi? Yine çınla! Orada yukarıda şarkıların şarkısı söyleniyor Kendinden çok uzakta mı bunlar belli değil. Bitti mi? Kulakları onun çağrısına şimdiden sağırlaştı mı? Gece yarıları böyle sıkça kendini dinliyor kadın Yıldızlar çelenklerini ördüklerinde, Şarkılar söyleyerek dağların üzerine çıkan ayı dinliyor. Ona söylüyor! Hafif ışıltılarla, Tatlı bir lir sesi ruhunu öpüyor, etrafında dolaşıyor ve susuyor, Daha sonra bir damla gibi büyük ve sessiz, Gezegenlerin kardeş topluluğundan, Batıya doğru bir nehir gibi akan, Ve Lilith oturuyor kenarında hareketsiz, Kampın orada sanki donmuş gibi, Ta ki uyanıp eşi onu akılsızlıkla suçlayana kadar. Çünkü geceler ne kadar sessiz olurlarsa olsunlar, Lilith’in kulaklarına dahi nadiren çalınan bu mutluluğu Onun kulakları, bu yıldızlar orkestrasını duymuyor. Bugün ise kadının ruhu çok uçuk Seller halinde onun üstüne iniyor: Zirvedeki öğlen korlarının arasından, Güneş dahi katılıyor şarkıya Ak kendini yukarılara, çok yukarılara atmak istiyor, Onlara yaklaşıp, onlarla birlikte şarkılar söylemek istiyor, Altta bulunan bulutları aşmak istiyor, Onlara yaklaşıp onlarla beraber şarkılar söylemek istiyor! Kanatları ona neden verildi ki? Bu onu yukarıya çeken dürtü niye? Yaratıcı bu ayrıcalığı, Şakıyan dünya ışıklarına gitme yeteneğini ona vermedi mi? Ama yalnız gitmek istemiyor Onsuz olmaz, onsuz olmaz! O ki istediği her şeyi gerçekleştirebilirdi Kısa sürede ilk kanat çırpışını yapacaktır kendisiyle. Etrafına bak Lilith, hayalci! Gözlerin gökte ne aramakta? Dünyevi yaşama alanına dikkatlice bak Nasıl yabancı bir kuş konmuş yuvana Orada zeytinliklerin gölgesinde Saçlarını ören çıplak bir kadın oturmuyor mu? Gözleri yarı baygın bir şekilde açık Ve hala yokluğun uykusu tarafından mahmur. Biraz çekingenlikle Lilith yaklaşır kadına: “Sen de kim oluyorsun yabancı kadın sureti?” Fakat beriki kafası karışmış bir halde yere bakmaya devam ediyor. “Ayağa kalk sana elimi uzatacağım.” Diğer kadın susuyor ve kurşun gibi ağır, Yere iyice bağlı bir şekilde oturmaya devam ediyor. O zaman Lilith onun yanına yere oturuyor. “Uzuvların ne kadar soğuk ve katı!” Sana baktığımda üzerime bir titreme geliyor, Seni gördüğümde kalbim endişeyle kasılıyor, Sanki yanımda bir uğursuzluk varmış gibi. Nasıl da betin benzin attı! Üşüyorsan benim peçemi al, Aslanın kükremelerinde mi korktun, Yoksa yanımızdan geçen çakaldan mı? Söyle zavallı şey derdini?” Boşa çaba! Yabancı ağzı Ne korku ne mutluluk harekete geçiriyor, Hala hiçliğin kucağında Bakıyor gözü yabancı ve ruhsuz Işığın kızı bunu endişeyle görüyor Uyuyan kocasını uyandırmak için koşuyor. “Çayın kenarında oturana bak sevgilim, Et ve kemikten yapılmış bir şey. Canlı görünüyor, hafifçe hareket ediyor, Ama ruhu konusunda endişeliyim.” “Bu görüntü beni nasıl da derinden etkiledi,” Der Adem yabancı kadının üzerine eğilerek, “Benim kemiklerimden bir kemik Ve etimden bir etmiş gibi.” Onun bakışlarından ve selamından sonra, Suret baştan aşağı titremeye başlıyor, Gözleri onun ışığından ışıldıyor, Dudakları titriyor ama konuşmuyor. Isınmaya başlayan uzuvları ve damarlarıyla, Kendini Lilith’in kollarından kurtarıyor. Erkeğin önünde dizlerinin üstüne çöküyor Ve ellerini yukarı kaldırarak dua ediyor. Adem şaşırarak ona sorular yöneltiyor: “Kadın sen kimsin, nereden geliyorsun?” “Ben bütünüyle birleşmek için sabırsızlıkla yanan Bir parçayım.” “Fakat efendi sana ne görev verdi konuş!” “Ben senden başka efendi bilmiyorum Sen benim efendimsin sen ki toprağı Ve gökyüzünü gücünle tutuyorsun, Bakışlarınla çiçeklerin açmasını sağlıyorsun Bütün nehirlerin aktığı sensin, Güneşe yolunu gösteren sensin Hizmetçin burada önünde titriyor ve sana tapınıyor.” Bu Adem’in içinden yağ gibi akıyor: “Bu kadın iyi niyetli olmalı Dudaklarından tatlılık akıyor Sanki peteğinden akan bal gibi.” Ama Lilith kadını hemen yukarı kaldırıyor: “Ah ışığını kaçıran zavallı şey, Yakardığın Tanrı değil Bedeninin içinde yaşayan insandır. Benim eşimdir, sana iyi ve konuksever davranacaktır. Bu nedenle titreme ve gönlünü ferah tut. Seni Manna ile doyuracağım İçecek bir şeyler ve çatı sağlayacağım. Ta ki kendi kendine bakana kadar, Bil ki koruma altındasın.” Ey Lilith, Lilith, algıladığın sınırlara rağmen Sana verilen bilgeliği göz ardı ediyorsun! Yılanı koynunda besleyebilirsin, Ama Adem’in kaburgasından olan şeyi asla! Ama işte gidiyor yumuşakça sarılmış bir şekilde o kadına O kadın ki evin kapısında hala geriye dönüp erkeğe bakıyor. Lilith veda ediyor Havva’nın sayesinde Adem kısa zamanda tamamıyla değişir; –Ama Lilith’in dehşetle farkına vardığı gibi– iyi bir şekilde değil: Adam artık eskiden olduğu kişi değil. Eskiden hızlı ve uysal olan, Şimdi tembel, değişken ve keyfi. Sanatla şekillendirilmiş kanatlar, Kuvvetli tahtalarla tüylerle bezenmiş Atölyede yarı unutulmuş bir halde çürüyorlar. Aletler köşede paslanıyor, Başladığı hiç bir şeyi yerinden oynatmıyor. Gitti çalışkanlık ve azimli sabırlar. Peki bu kimin suçu? Lilith’e sonsuza dek yabancı kalacak olan Havva Ondaki kuvveti durduran o. Onun yanında bön ve ağır Lilith kendini bile tanıyamıyor. Fakat Adem ona yaklaştığında, Bu suret yaşamaya başlıyor. Arzuyla ona doğru sırnaşıyor, Mimiklerini bekleyerek asılıyor. Ve efendisinin tekmelediği bir köpek gibi, Kuyruk sallayarak durmadan yeniden yaklaşıyor. Aşk isteyen nemli bakışları Ve bir bülbülünkine benzeyen sesi ile! Aşağıda Lilith artık dayanamıyor Ekinlerin parlaklığını arkada bırakıyor, Böceklerin güneş şarkısını, Kendinden geçmiş olanları geride bırakıyor ve kaçıyor. Sanki iğneler batmış gibi yukarılara doğru kaçıyor. Kısa sürede ormanı arkasında bırakıyor. Gittikçe daha dik bir şekilde yukarı çıktığının farkına varmıyor bile, Yabani hayvanların üzgünce ona veda ettiğini de algılamıyor, Yukarıya sadece yukarıya çam ağacının bile, Onu izleyemediği, Acılarının gitgide daha derine battığı yere. Kayaların ucu sert ve korkutucu, Peçesini yakalıyor ve parçalıyorlar, Geride kalıyor peçesi dikkat dahi etmiyor. Rüya ve köpükten yapılmış renkli bulutlar, Gittikçe yukarıya. Aşağıda küçük ne kadar küçük, Evi ve onunla birlikte ruhunun acısı. Ah Adem keşke burada onun yanında olsaydın, Senin içinde olan karanlık nasıl uzaklara giderdi, Anlamsız, toprağa bağımlı kuruntuların Kendi kendine karşı olan öfkelerin, Nasıl ondan dünyanın ağırlığı kalktıysa Senin üstünden de kalkardı. Nehirler, ovalar ve göller Sanki üzerinden uçulması için yaratılmış gibi duruyorlar. -Daha parçalanmadı mı? Yol bu kadar uzun mu? Boşluk onu tutuyor mu? Ama dinle, bir ses! O düşmüyor, düşen dünyaydı, O yükseliyor ve Tanrım bu nasıl bir müzik! Ocaktan alevler fışkırıyor Ve Adem’in görkemli sureti Körüklüyor, dövüyor, birleştiriyor Karanlık yüzü korlar tarafından kızarmış. Kayalardan cevherler koparmış. Ve bunları çivilere ve kancalara dönüştürüyor Eseri bugün bitmeli. Kanatlar yaşam enerjisiyle titreşmeye başladı bile Kendiliklerinden uçmak istiyorlar sanki Fakat Adem’in içinde bir huzursuzluk, Endişeli bir karışıklık, Başarının sevinçli duyguları yerine. Onu Lilith’den uzaklaştıran nedir bilmiyor, Oysa tüm hayatı ona bağlı, Kendi kendini de kızdırarak Neden ona her daim hakaret ediyor. Onu göklere götürecek olan hala yeni Ama yine de aynı değişikliklere sadık Onun damarlarına dolgunluk veren Lilith, Bunu biliyor, bunu hissediyor ama neden hala kavga etmeye devam ediyor Çünkü arkalarında Havva baştan çıkarıyor ve gülüyor. Bu sessiz yaratığa bu gücü veren kim? Burada yerde çömelmiş olana, Bakışlarıyla etini titreten, Ve yaptıklarını kontrol eden bu kadına? Kollarında bir kuzucuk var Ve şöyle diyor ona: “Tanrı acısın! Onun için bu kadar çaba gösterip yorulmalı mısın, O ki hiç bir zaman sana teşekkür etmiyor, Bu kısacık varoluşundan tat almıyor musun, Her hayvanın tutkusuz bir şekilde sahip olduğu -Dişisini arar, bir yuva kurar ve ölür - Bir tek sen mi Çaba ve yorgunlukla lanetlendin? Yaratıcı bu kadar acımasız olamaz, Kötü Lilith seni etkisi altına almış. Çalışıp çabalarken aslında ona tapınıyorsun, Çabanla onun ukalalığını kuvvetlendiriyorsun. Onun yıldızlara uçmasını isterdim, O zaman mutluluk neymiş öğrenirdin, Tüm bu çabalarını ve hedeflerini unuturdun, Sevgili beden zevklerinin tadını çıkarırdın, Otlaklarda olan hayvan gibi serbest olurdun, Otlaman için tatlı bir eşin olurdu yanında Sebzeni huzurla ekerdin, Ah kendini nasıl iyi hissederdin!” O zaman Adem’in kolları aşağı düşer Bu sözler sanki kendi içinden çıkmış gibi değil midir, Bir sonsuz zevk şarkısı? Derin bir iç çeker ve bu da tüm uzuvlarını gevşetir neredeyse Ama ağzı yine de itiraz eder: “Mutluluk Tanrının iradesi değildir.” Adem bu aşamada hâlâ Lilith ve Havva arasında gidip gelmektedir; Fakat kısa süre sonra terazinin dengeleri Havva’nın lehine ağırlık kazanacaktır: Gizli bir eğilim beni sana doğru çekiyor Huzursuz, tarafsız ve kendine özgü Boğuk, toprak ağırlığında bir dürtü İçimi acıtıyor ve ölüm korkusu salıyor. Hiç bir şekilde o gün hissettiğime benzemiyor Yani Lilith’i ilk kez gördüğüm güne Tüm hislerimin şöyle bağırdığı güne, Evet şimdi dünya mükemmel oldu; Bu o! Benim içimi kavuran öfkeyle boşalmak zorunda Bir şeylere zarar vermem için itiyor beni, Zarara yönlendiriyor Bana acı veren şeyi parçalarına ayırmak istiyorum, Üçümüzü de felakete sürükleyen şeyi. Ama şimdi havayı karartan ne? Vadimizi çiçek kokularıyla dolduran şey ne? Yükseklerdeki mavilerin arasından geniş açılmış Kanatlarıyla dalıyor güçlü kadın, Varlığıyla ışıklar saçan Sevgiyle dünyevi evini özleyen. Işık tarafından kamaşan gözleri Oradayken dikkat etmiyor, Bu ikisini birdenbire rahatsız ettiğini Korkuyla ondan gözlerini kaçırdıklarını İniyor ve yere konuyor, İlk selamı, bir sevinç çığlığı: “Ah Adem gözün aydın ve sevgiler Bitirdiğin bu muhteşem eser için! Mutluluk günün başladı. Yüce tanrısal güç beni taşıdı, Dünyaları yaratan şarkıyı Dinledim. Seninle bir kere daha dinleyeceğim, Haydi beni izle, ilahi salon Bizi davet ediyor. Gel beni izle sevgilim, bizi güneşler çağırıyor, Sonsuz kuyulardan gerçekler bize akacak.” Fakat Havva şöyle tıslar: “Bu sana yaramaz, Sana sahip olursa sen hizmetkar olursun.” O zaman endişeli sesler Birdenbire öfkeli bir kızıllığa bürünür: “Sana yasakladığım şeyi yaptın, Uzaklaş benden!” Gözleri tehditle bakıyor. “Benimle nasıl böyle konuşabilirsin Adem? Burada efendiler ve hizmetkarlar yok Hepimizin hizmet ettiği bir tek O var, O beni çağırdı ve ben belirdim.” “Ah duyuyor musun, duyuyor musun nasıl övündüğünü!” Diye bağırıyor göğsünde öfke taşıyan öbür kadın. “Bugün zafer senin lehine olmalı, Ona tekmeyi sen atmalısın.” “Efendi benim. Tahtım yapıldı Bu dünya benim, şimşeği ben sallarım Çünkü onu taştan çıkan kıvılcımlardan ben yaptım, Güç benimdir ve akıllı olan da bana itaat eder.” “Efendim tarafından yanıma verilen eşim, Seninle kavga etmek benden uzak olsun. Yıldızların korosunda gerçeği duydum, Hiçbir dünyevi ses beni rahatsız etmemeli. Bana bir tek iyilik yap: orada duran bebeği Kuklayı, gönder yanından! Ondan bize sadece acı gelir Onu senin etrafında gördüğümde nefes bile alamıyorum.” “Ondan ayrılmak mı, hayır asla! Onu kendi etim ve kemiğim gibi seviyorum, Nefes almak için dahi bana ihtiyaç duyuyor, Tüm varlığını benim ayaklarım altına seriyor.” Havva mutluluk çığlıkları atıyor, Lilith titriyor, Ve anlıyor: Mutluluğu bitti, Ve yine de ve yine de bunu kavrayamıyor Ve bir zamanlar sevdiğini bırakmak istemiyor, Ona tekrar sesleniyor: “İlk mutluluğumuzu düşün, Menekşe mağarasını düşün Adem!” Fakat beriki alayla sesleniyor, Araya giriyor:”Onu dinleme, Sen kayıpsın o konuştuğunda.” Ve cinnet getirerek o, kör darbelerle, Korların içine vuruyor, ki alevler yukarılara savruluyor, Vuruyor kırıyor Lilith’in mutluluğunu, Kanatlarının parlayan altın iskeletini. Bu Havva’nın mutluluk çığlıklarını ortaya çıkarıyor, Çünkü artık o Havva’ya ve dünyaya mahkum. Yapar yapmaz bu eylemi, Korkuyla Lilith’e bakakalıyor: O artık kendisi değil! Yabani ve vahşi, İnsanüstü bir suret, Yücelen, ensesini dikleştiren, Mavi gözleri siyah oluyor ve alev alıyor, Altın saçları kalkıyor, çatırdıyor ve parlıyor, Bir dalga, ateş sarısı, Kıvılcımlar onu kırmızıya dönüştürüyor, Kanatları kendiliğinden açılıyor; Değişmiş korkunç görünüyor gözüne, Ateşli çerubimlerin kız kardeşi. Ve birden kayboluyor korkunç surat! Lilith tekrar kendisi, güzel ve aydınlık Mayıs günlerindeki aşk gibi Sadece soluk, acı ve korkuyla yoğrulmuş. Ona normalde zevkler veren ağızdan, Acıma dolu bir veda çığlığı kopuyor: “Elveda Adem. Bir rüzgar beni Koparıyor senden. Ah, bu Tanrının ruhu. Ne yaptın, ah! Artık oldu! Ebediyen-ebediyen-ebediyen tekrar görüşmemek üzere!” Uzunca bir süre Adem arkasından bakakalır. Gördüğü pembe leke oradaki Hani al al boyanan ve mor bir şekilde Günbatımında görünen, o hala Lilith mi? Onun peçesi mi? Bir bulut mu? Şimdi her şey bitti. Lilith gitti. Daha yeni çok net bir şekilde kulaklarında duruyor sesi: “Elveda Adem artık oldu, Ebediyen-ebediyen-ebediyen tekrar görüşmemek üzere!” Gençlik mutluluğu gitti! Ve burada parçalar halinde, Topraktan kendini koparmak için, Sevgiyle yarattığı her şey. Fakat pişmanlığından Ve utancından öfkesi yeniden alevleniyor. Ocaktan büyük yangınlar çıkarıyor, Öfkeyle çatısını ve duvarlarını yakıyor, Kendisinin olan her şeyi yok ediyor. Bu yangın bir daha durdurulamayacak derecede büyüyerek tüm cenneti alevlere boğuyor. Cennetten Kovulma Pişmanlık için çok geç. Kurak ve boş Onun yanmış olan kalbi de; Ki içinden Lilith’in suretini atmıştı kendisi Gençlik gider ve bir daha geri dönmez. Bu sevimsiz ve çıkarı olmayan durumun içerisine, elinde yılanın ısrarlarıyla bilgelik ağacından kopardığı, cennetin altın meyvesiyle dalar Havva. Meyveyi Adem’e şu sözlerle sunar: “Al bunu ye, hoşuna gidecektir Eminim ki aradığın her şeyi onda bulacaksın Benim bilgiye dair bir açlığım kalmadı Ve yediğim her meyve bana çok yarıyor.” Kısa süre sonra yaratıcı, her şey yolunda mı diye bakmak için gelir ve Adem’i ümitsizliğin eşiğinde bulur. Adem bu durumda tüm suçu Lilith’in üzerine atmaya çalışır; ama bunu yaparken – mitolojik ön kayıtların aksine – hiç bir şekilde destek bulamaz. Tam tersine: İnsan korkmuş Ve oturup düşündüğü yerde uyuyakalmış Normalde Efendi’nin çağrısı duyulduğunda Koşardı ona neşeyle. Bugün ise bir çalılığın arkasında endişeyle: “Çıplağım bu yüzden gelemem Hayvan bana kürkünü vermedi Sadece kalçalarım için bir koruma, Verdi bana incir ağacı.” “Sana çıplak olduğunu kim söyledi?” “Efendim Lilith beni rezil etti. Renkli kokulu örtüleri alan oydu Bizim olanları, aldı ve kaçtı. Onlarsız bir daha asla mutlu olamayacağım O zaman sen düzelt: parça parça bütün örtüleri Yeri doldurulamayacakları sen bana geri ver O renkli aldatmaca bizim mutluluğumuzdu.” “Evet gerçekten de aldatmacaydı her şeyi güzel yapan Bu Lilith ve Onun çocukları içindi. Onun etrafına sarınan o güzel peçeler Havva’nın çıplaklığını örtmeye yeterli değil. O ilahi bir suretti, Çerubim’lerin kanındandı, Sen tozdan yapılana gönderdiğim Tek mal olarak da o peçeyi verdiğim Bir de senin sadakatindi ona sunduğum, Sen ise elinde bu tılsımı bulunduranı öylesine kaçırdın elinden Ve böylece insanlığın tüm mirasını da kaybetmiş oldun. Bütün yollar sana açıktı, Sen ise en kötüsünü seçtin. Aşkı sana kanat olsun diye vermiştim, O ise seni tozlara tekrar geri çekti. Her kim ki ilk aşkından vazgeçerse Lilith’in verdiklerini kendinden uzaklaştırırsa Irkının lanetlenmesini hak ediyor demektir. Fakat Lilith senin için dua etti, Bu yüzden seni tamamıyla yok etmeyeceğim. Seni kurtaracak emrim şudur Yeni bir teşvik senin için: Sıkıntı.” Yaratıcı Havva’yı da lanetler: Sen ki istenmeyen, bahçemi Zehirli otlarla dolduran Yine benim sayemde var olan, Yıkıcı, bilgisiz suçlu, Acı ve yokluk içinde de sabırlı olan, Sen de onunla git ve onun emirlerine amade ol, Ve sana çeyiz olarak da erkeğin çılgınlığını veriyorum. Senin içindeki hiçlik onu avutan her şey olmalı Her zaman bir bulmaca ol, asla çözemesin! Yılan da bu Tanrısal öfkeden nasibini aldıktan sonra sürgün tam anlamıyla geçerlilik kazanır. Bu karışıklıkta suçlu olan aslında her iki taraftır, Adem’in suçu hiçbir şekilde Havva’nınkinden daha az değildir: Hala kulaklarımda göklerin gürültüsü Duruyorlar şaşkınca kapıların önünde Suçlu olan o ikisi, kadın ve erkek Kaba postlar örtüyor bedenlerini, Ve izliyorlar sessizce ateşten izleri Tıslayarak kaçmış olan yılanı; Tavırları farklı olan iki yolcu. Çünkü Havva aşkı ile yanmakta yeniden, Fakat Adem’in boynu bükülmüş toprağa doğru Göstermediği sadakatin utancından. “Gel, hala yanımda olan suç ortağım, Lanetim seni sevmeye devam etmektir Çünkü sen bensin Benim bir parçamsın beni tozların içine çeken, Diğeri ise kaçtı, Gençliğimin saflığı ve inancı olan. Kapılar arkamızdan sonsuza dek kapanmakta Uğruna bu kadar fedakarlık ettiğim, izle beni.” Konu Afrodit tarafından (04 Eylül 2011 Saat 14:37 ) değiştirilmiştir. | |
|
04 Eylül 2011, 17:37 | #3 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Lilith'in Çocukları / İsolde Kurz
Bir Okusan Tekrar ,Tekrar Okurdun, Benim Çok Hoşuma Gitti.. | ||||
|
04 Eylül 2011, 17:52 | #5 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Lilith'in Çocukları / İsolde Kurz
Oldukça uzun ama okumak isterim sakin saatlerim de, Güzel paylaşım Tebrikler + Tşkler... | ||||
|
Etiketler |
çocukları, isolde, kurz, lilithin |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Avusturya Başbakanı Kurz, ülkedeki 7 camiyi kapatacaklarını ve 11 imamı da sınır dışı edeceklerini belirtti. | oMeN | Haber Arşivi | 3 | 09 Haziran 2018 01:14 |
28'lik Bakan Kurz: Erdoğan'ı uyarıyorum | yaSmin | Haber Arşivi | 0 | 14 Haziran 2014 11:33 |
Lilith - Lilith Kimdir? | Zen | Felsefe | 2 | 16 Şubat 2012 18:09 |
Tristan ve İsolde Destanı | YapraK | Tarih | 0 | 11 Mart 2010 18:10 |