Bugün Akdeniz, Karadeniz ve Egeliler örneğin lahana ve kiraz kelimelerini ve diğer birçok kelimeyi Yunanca söyleniş tarzıyla söylerler. Yani hala kendi dillerinde söylerler ama bazı insanlar bu yörenin halkına sitem eder neden kelimeleri düzgün telaffuz edemiyorlar diye fakat bu insanlar aslında gerçek söyleniş tarzıyla o kelimeleri telaffuz ediyorlar.
ÖZELLİKLE BUGÜN KARADENİZDE VE EGEDE YAŞLI KÖYLÜLER ESKİ YUNANCA ŞİVESİYLE KONUŞURLAR; GELDUK, CİTTUK, CEZDUK, KAÇDUK GİBİ.
Bugün Türkçe denilen dilde sadece Ermenice, Yunanca 7000-8000 kelime olduğu tahmin ediliyor ve bu kelimeler Yöre halkı tarafından Türkçe kelimeler olduğu sanılıyor. Bugün Anadolunun heryerinde yöresel kelimeler vardır bunların çoğu Yunanca, Rumca, Ermenice kelimelerdir.
Bu kelimeler diğer dillere geçmiş olsada çoğunlukla Yunancadır. 1920’lerde kelime kökenlerini araştıran Etimoloji bilimide yasaklanmıştır ki Anadoludaki insanlar hangi kökenli sözcükler kullandıklarını öğrenemesin.
TDK sözlüğünde 80.000.
Hepsi o kadar mı? Evet. Hayır. İddia ediyorum ki, Türkçede sadece ad olarak 70 milyon sözcük vardır! Hadi bilemedin Ahmet, Mehmet, Ali, Ayşe, Fatma gibi mükerrer olanları çıkaralım, geriye kalsın 50 milyon, bizim ad olarak sözcük hazinemiz budur. Bakın şimdi, aşağıdaki sözcükleri konuşmada ve yazmada kullanıyoruz değil mi:
Şimdi bu kelimeler ad olarak yaşıyor mu, yaşıyor. Bu insanlarla her gün birarada mıyız, biraradayız. Hani 80.000 kelimemiz vardı? Bırakalım bu uyduruk lafları. Herkesten rica ediyorum, bütün bu adların yüzü suyu hürmetine günlük konuşma ve yazılarımızda gözümüzün önüne onları getirip adlarını sıfat olarak da, eylem olarak da kullanalım. İşte Türkçe budur arkadaşlar, ne ferah ne rezzan ve ne şehrazat bir dil! Bu adla bu canlı varlıklar oldukça dilimizin nebahat azimeti kıyamete kadardır. Bir dilin üstünlüğü, rüçhanı, sayıysa işte sayı, anlatım zenginliğiyse işte zenginlik.