Tiyatro Oyunlarından Tiradlar OPHELIA : |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar ANTIGONE : İsmene'm canım kardeşim benim babamız Oidipus'un mirası hiçbir acı, kahır, utanç kaldı mı Zeus'un yaşarken bize tattırmadığı? Şimdi de Kral bütün kente buyruk salmış diyorlar, biliyor musun ne? İşittin mi? En sevgilimizin başına gelecekten belki haberin bile yok senin. (İsmene:Bir şey duymadım ben, bilmiyorum.) Sezmiştim böyle olduğunu, ondan çağırdım seni buraya , sarayın dışına yalnız sen işitesin diye. . . . Kreon yalnız birini gömüyor ağabeylerimizin öbürünü gömütsüz bırakıyor aşağılamak için. Eteokles'in cenazesini doğru dürüst dua ile kaldırttı, saygınlık içinde varsın diye ölüler ülkesine. Ama onunla kucak kucağa can veren Poluneikes'i kimse gömmeyecek demiş, kimse yasını tutmayacak! Kardeşimizi böyle gömütsüz, gözyaşsız leş kargalarına, akbabalara peşkeş çekmiş tatlı bir şölen niyetine. Anlıyorsun ya. Sayın Kreon'un buyruğu seni de beni de yakından ilgilendiriyor... Özellikle beni. Duymayanlar iyice öğrensin diye kendi de geliyormuş buraya. Şakası yok, uygulanacak emir. Yasağa karşı çıkan olursa , halkça taşlanarak can verecek surlarda. Durum böyle, günü saati geldi özündeki mayayı görelim yaratılıştan soylu musun yoksa soylu ataların yozlaşmış bir çocuğu mu? . . . Israr etmiyorum, yardımın eksik olsun, işine bak sen. İlerde gönlünden kopsa bile yardımını kabul etmem artık. Ben gömmeye gidiyorum ağabeyimi. bu uğurda ölsem ne gam? Yan yana yatarız kardeşimle iki sevgili gibi, suçsa kutsal bir suç benim ki. Şu kısacık yaşamda dirilere yaranmaya değer mi? Öte yandan sonrasızlık bekler beni Ölmüşlerime adıyorum sevgimi, sen ama yüz çevirip kutsal yasalardan gönlünce sürdür günlerini. Oyunun adı :Antigone Yazan :Sophokles Türkçesi :Güngör Dilmen |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar LADY MACBETH : Çık, mel' un leke! Çık, diyorum! Bir.İki.Eh öyleyse yapmak zamanı geldi. Cehennem karanlıkmış. Ayıp size efendimiz, ayıp! Hem asker olun, hem korkun! Kimin bildiğinden ne çekinelim nasıl olsa kudretimiz sorgu suale gelmez. Yine de, kim ihtiyarda bu kadar kan bulunacağını zannederdi? . Fife Beyi'nin bir karısı vardı; şimdi nerede? Ne, bu eller hiç temizlenmeyecek mi? Artık yeter; böyle ürkmekle her şeyi bozuyorsunuz. İşte hala kan kokuyor. Arabistan'ın bütün ıtırları şu minicik elin kokusunu tatlılaştıramaz. Ah! Ah! Ah! Ellerinizi yıkayın, geceliğinizi giyin, öyle benzi uçuk durmayın. Tekrar ediyorum, Bangue gömüldü, mezarından çıkamaz ki. . Yatağa, yatağa. Kapı vuruluyor. Gelin, gelin, gelin; verin bana elinizi. Olan bir şey bozulamaz. Yatağa yatağa yatağa! Oyunun adı :MACBETH Yazan :William SHAKESPEARE Türkçesi: Orhan BURİAN |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar JAN DARK : Verin o yazıyı bana (Masaya koşup, kağıdı kaparak parça parça eder) Varın yakın ateşinizi. Fare gibi deliğe tıkılmam ben.Seslerim haklıymış. Sizin ahmak olduğunuzu söylemişlerdi. Bunların güzel sözlerine, merhametlerine güvenilmez demişlerdi. Hayatımı bağışlayacağınıza söz verdiniz. Yalanmış. Yaşamak nedir sizce? Donup taş kesilmemek mi sadece? Ne kuru ekmek bulunca gam, yerim, ne de duru su içmek derttir benim için.Ama gök kubbenin şavkından, o güzelim kırların çayırlarından, çimeninden yoksun bırakmak beni... Dağda bayırda askerlerle at koşturmamayım diye ayağıma pranga vurmak... Bana havasız , nemli karanlığı koklatmak... Sizin bu kötülüğünüz, sizin bu sersemliğiniz beni Tanrı'dan bile soğuturken, gönlümü gene O'nun sevgisiyle dolduracak her şeyi almak elimden, cehennem ateşinden de beterdir. Savaş atımdan vazgeçebilirim. Etekle dolaşmasam da olur. Sancaklar, borazanlar, askerler yanı başımdan geçip gitse de öbür kadınlar gibi geride bırakmayı nefsime yedirebilirim. Yeter ki rüzgârda ağaçların hışırtısını, güneşte öten çayır kuşunu, köyümün sağlıklı ayazında meleyen kuzuları işitebileyim. Akşam çanları bana melek seslerini getirsin gene. Bunlar olmadan yaşayamam ben. Bunları benden ya da başka bir kuldan almaya kalktığınız için siz, biliyorum şeytanın emrindesiniz. Oysa bana yol gösteren Tanrı'dır. Tanrı'nın hikmetine aklınız ermez sizin.Beni ateşlerden geçirip bağrına basacak odur. Çünkü öz evladıyım O'nun. Benimle birlikte yaşamaya layık değilsiniz sizler. Şu güzelim dünyayı yaratan Tanrım. Senin ermişlerine dünya ne zaman kucak açmayı öğrenecek? Ne zaman ulu Tanrım, ne zaman... Son sözüm bu işte. Oyunun adı :Jan Dark Yazan :Bernard Shaw Türkçesi :Sevgi Sanlı |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar EDMUND : Ey tabiat! Benim tanrım sensin! Ben senin kanunlarına kul köleyim. Kardeşimden on, on beş ay sonra dünyaya geldim diye niçin o baş belası göreneklerin zulmüne uğrayayım? Toplumların o titizliği beni niçin haklarımdan mahrum bıraksın? ---mişim, alçağı, sefilin biriymişim, neden? Benim de namuslu, şerefli bir kadının evladı kadar hatlarım düzgün, ruhum asil değil mi? Bedenim babamın kalıbını taşımıyor mu? Öyleyse niçin ---lik, alçaklık damgası vuruluyor bize? Biz tabiatın gizli şehvet anlarında vücut bulurken, evliliğin soğuk, yavan ve bıkkın döşeğinde, uyku ile uyanıklık arasında vücut bulan o ahmaklar sürüsünden daha özlü, daha dinç, daha ateşli unsurlarla yoğrulmadık mı? Ee... meşru kardeşim Edgar, mirasın benim olacak! Babamız, *** Edmund'u meşru oğlu Edgar kadar seviyor. "Meşru oğlu!" Ne de güzel söz!... Hele şu mektup istediğim tesiri yapsın, hele yalanım muvaffak olsun, *** Edmund meşru Edgar'ı nasıl alt edermiş, o zaman görürüz. Büyüyorum artık... Yükseliyorum. Hadi tanrılar, koruyun ---leri! Oyunun adı :Kral Lear Yazan :William Shakespeare Türkçesi: İrfan Şahinbaş |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar BIFF : Okulda altı yedi yıl geçirdim; tek, içimde bir heves uyansın diye. Acentelerde katiplik, seyyar satıcılık, nasıl olursa olsun bir iş bence iyi idi. Oysa öyle yaşamak, yaşamak değilmiş. Sıcak yaz sabahları yer altı trenlerine tıkılmak, ömrün olduğu kadar senet kaydetmek, telefona cevap vermek ya da alıp satmak. Açık havaya çıkıp gömleğini atarak oturmak dururken yılın elli haftasını, iki haftalık tatil uğruna, işkence ile geçirmek. Yanındaki arkadaşlarının bir üstüne geçmekten başka bir şey düşünmemek: İşte, geleceğini güvence altına almak böyle yapmakla oluyor. (Heyecanı artmaktadır.) Savaştan önce evden ayrılalı beri yirmi otuz iş değiştirdim. Hepi, hepsi de sonunda aynı çıkıyor. Bunun farkına ancak son zamanlarda vardım. Nebraska'da sürücülük ettiğim sırada, ondan önce Arizona'da, son kez de Teksas'da. Bu kez onun için eve geldim; galiba bunun farkına vardım da geldim. Son çalıştığım çiftlik var ya, şimdi orda bahardır. On beş kadar tayları olacaktı. Biliyor musun, anasıyla yavru tay kadar iç açan, göze hoş görünen manzara azdır. Hem şimdi oralar ılıktır da. Teksas şimdi ılıktır, bahar içindedir. Benim bulunduğum yerde de ne zaman bahar olsa içimden doğru bir şey depreşir. "Bir baltaya sap olamıyorum," derim; "Ben ne halt ediyorum, haftada yirmi sekiz dolarla yetinip atlarla vaktimi öldürüyorum. Otuz dördüne geldim, kişi ev bark edinmeli vakitken." İşte, öyle zamanlarda koşup eve geliyorum. Ama şimdi buradayım ya, ne yapıp edeceğimi kestiremiyorum. (Biraz durduktan sonra.) Eskiden beri yaşamımı boşa harcamamak baş düşüncemdi. Ama buraya her dönüşte yaşamımı boşa harcamaktan başka bir şey yapmadığımı anlıyorum. Oyunun Adı: Satıcının Ölümü Yazan: Arthur Miller Çeviren: Orhan Burian |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar JULIET Ah, Romeo, Romeo! Neden Romeo'sun sen? İnkar et babanı, adını yadsı! Yapamazsan, yemin et sevdiğine Vazgeçeyim olmaktan ben. Benim düşmanım olan adındır yalnızca Sen sensin, Montague olmasan da Hem Montague nedir ki? Ne eli bir erkeğin, Ne ayağı, ne kolu, ne yüzü, ne de başka bir parçası. N'olur bir başka ad bul kendine. Adın ne değeri var-Şu gülün adı değişse bile Kokmaz mı aynı güzellikte? Romeo, bırak, at bu adı? Senin parçan olmayan Bu ada karşılık al bütün varlığımı. Nasıl geldin buraya söyle, hem niye? Bahçenin duvarları yüksek, zor aşılması, Kim olduğunu düşün bir de, Mezar olur sana bu yer, bizden görürlerse. Bir görürlerse sana kıyarlar. Dünyada hiç istemem senin burada gömülmeni. Biliyorum, gecenin maskesi var yüzümde, Olmasaydı eğer, duyduğun için demin söylediklerimi Nasıl kızardığını görürdün yanaklarımın. Çok isterdim ah bir güzel uyup göreneklere Demin söylediklerimin tümünü inkar etmeyi! Ama uğurlar olsun görgü kurallarına. Seviyor musun beni? ''Evet,'' diyeceksin, biliyorum, Sözüne güveneceğim ben de; ama yemin edeyim deme, Belki de tutamazsın; Zeus alay edermiş derler Sözünü tutamayan aşıklarla. Romeo, beni seviyorsan söyle bana açıkça. Kolayca elde edilmiş sanıyorsan beni eğer, Çatayım kaşlarımı, naz yapıp ''Hayır,'' diyeyim sana, Ta ki sen kapanasın ayaklarıma. Yoksa dünyada yapmam öyle bir şey. Doğrusunu istersen güzel Montague, Çılgınca seviyorum seni; belki de bu yüzden Hoppaca buluyorsundur benim hareketlerimi; Ama inan sevgilim, daha bağlı olacağım sana Daha kurnaz olup da çekingen duranlardan. İtiraf etmeliyim ki, daha çekingen davranmalıydım, Ama farkına varmadan ben, seni sevdiğimi Ağzımdan işitmişsin. N'olur bağışla beni, Hafifliğe yorma sakın, Karanlık gecenin açığa vurduğu çaresizliğimi. ROMEO ve JULIET Wiliam Shakespeare Türkçesi :Özdemir NUTKU |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar GARSON : (Seyircilere yönelerek) Ne güzel bir gün! (Uzun uzun gerinir. Esner. Sonra değişik bir sesle, daha yüksek) Ne güzel bir gün sayın...sevgili seyirciler! Belirli bir kişiye bakarak) Öyle değil mi bayan? (Bir başka kişiye bakarak) Öyle değil mi bayım? (Döner, yürüyerek sahnede küçük bir yuvarlak çizer, eski yerine gelir, gerilerde belirsiz bir noktaya bakar, bağırarak) Öyle değil mi be! (Birden kendini toplar yavaşça) Öyle değil mi be, dedim Be, dedim, özür dilerim. Bilerek söyledim, istedim ki... Neyse, istediklerimi bir solukta söylemiyeyim, daha iyi. Sırası gelince söyliyeceğim nasıl olsa. (Bir susuş) Siz sevgili seyirciler, hepiniz ayrı ayrı ya da ikiniz üçünüz bir arada, işinizden, evinizden, sokağınızdan kalktınız geldiniz buraya. Kapıda, şu bizim tiyatronun kapısında, bir şeyleri bıraktınız. Bu günü, birçok günleri belki de (Bir susuş) Biliyor musunuz,ben bir saatten bu yana hep sizi düşünüyordum işte diyordum, şimdi...Bayan A bulaşıklarını kuruladı, kahvesinin son yudumunu içti sokağa çıkmak üzere. Bay B sinir içinde kızının okul ödevini bitirmesini, daha da beteri karısının hazırlanmasını bekliyor. Ama evet, boşunaymış umutsuzluğu, hazırlandı işte. Onlar da sokağa çıkmak üzre. Bayan C'nin sevgilisi karşı kaldırımda beliriverdi, buraya birlikte gelmek için sozleşmişlerdi. Şöyle bir aynaya baktı, boyasını yeniledi. Çantasını aldı, sokağa çıkmak üzre. Şu işe bakın, hepsi sokağa çıkmak uzre! Hepiniz ayrı sokaklardan, ayrı düşüncelerden, ayrı duygulardan kopup geldiniz...bir birlik oldunuz karşımda. Ama durun, ben de bir birliğim! ("Çevresine bakarak) Şu eşyalarla, şu ışıklarla, daha görmediğiniz içerdekilerle bir birlik. (Gülümseyerek) öyle olsun. Bir susuş) Burası ne, biliyor musunuz? Bir kahve. Yazlık bir kahve. Bir tiyatro kahvesi. Tiyatrolarda bugüne değin gördüğünüz bin b ir kahveden bir kahve. Bir tepenin üstünde. Uzakta deniz. (Bir susuş) Siz bir tiyatro kahvesinin gerçekten daha gerçek olduğunu biliyor musunuz? Ben biliyorum. Ben belki sadece bunu biliyorum. Buna inanıyorum. (Birdenbire) Ya sîz? Siz de inanıyor musunuz bir tiyatro kahvesinin gerçek bir kahveden daha gerçek olduğuna? (Belirli bir kişiye bakarak) Siz bayım, inanıyor musunuz? Ya siz bayan? (Çocuksu güler) Be, demiyeceğim. (Bir susuş) Ya inanmıyorsanız? (Üzgün) öyleyse... ne yaparım ben? Sizi gıdıklayarak güldürmeyi, gözlerinize soğan sürerek ağlatmayı, iki kez ikinin kaç ettiğini sorarak düşündürmeyi bilmiyorum ben. Sonra... sonra.... (Ağlar, Komik ağlama. Sonra mendiliyle gözlerini kurular) Gene özür dilerim. Karşınızda ağladım. Bir oyuncunun gözyaşlarıyla ağladım karşınızda. Soyunma odam da değildi burası. Birdenbire nasıl oldu, ben de anlamadım. (Birden hatırlamıştır) Makyajım? Makyajım ne oldu? (Arka cebinden küçük bir ayna çıkarıp bakar.) Oh, ne iyi, duruyor. Sîz aldırmayın gene. Söyledim ya, bunlar bir oyuncunun gözyaşları! Ama belki de anladınız beni. Ne der size bir oyuncunun gözyaşları? Bilmem orasını. Ama bildiğim bir şey var. (Sesini yükselterek) Bir tiyatro kahvesinin gerçekten de gerçek olduğuna inanmanızı İstiyorum. (Bağırarak) inanmayanları istemiyorum. Hamlet'e inanmayanları istemiyorum. (Bir süre) Burası bîr kahve! Ben de onun garsonuyum. Oyunun adı :Kahvede şenlik var Yazar :Kudret Aksal -uni***... -not : karakter palyaçodur |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar Zilha : Ne diyodum efendicazıma söliyeyim.beni bu eve evledı maneviyatlık aldılar.bir çocugu , birde Şamama’ yı gezdiriyorum.işim o kadar.Şamama evin köpeği.burada medeniyet varmış be.eskiden ayaklarımı aydan aya yıkardım .hemde çorabımı çıkarmadan .oldu olacak ikisi birden yıkansın diye.şimdi hergün banyo yapıyorum .her Allahın günü yıkanan deri ne kadar yumusak olurmus meger .amonyak kokusuna öyle alısmısım ki ,burada temiz hava ilkin cigerime dokandı.(gider,masanın üstünden bir resim alıp gösterir .)Filiz’in babsı Bülent bey, illeti fakir; karısı evden kaçmıs.Adam da böyle sönmüş fenere dönmüş.İhya Bey doktorlara ne paralar yedirmiş , nafile… Malankoll diyorlar ,düşman basına.bana bazen tuhaf koyun gibi bakar.(taklidini yapar)Çok dokanıyor içime .Hani birinci perdede çişini bile unutan bunak profesör vardıya , deli doktoruymus meger o. Küçük beye şimdi o bakıyor.ikide bir evde .benim kılık kıyafetime bile karısıyor.yok sacını şöyle tara , yok gözünü böyle boya .deli mi ne?İhya bey buba adam .tuttugu altın olsun neme lazım.beni kızı gibi sever.sen bizim ailenin maskotusun kız diyor.Uğur getiriyomusum diye arada bir makas da alır.olacak artık o kadar Madam Olga’ya tenbihat geçmiş .bana ,oturup kalkma konusma ögretsin diye. Kimbilir beklide iyi bir kısmet çıkarsa sevabına everecekler .dunyada hayır sahabları daha ölmedi… (kapı vurulur).madam galiba .sen misin madamcıgım ,buyur… Oyunun adı :Keşanlı ali destanı Yazar :Haldun Taner Syf:80/81 |
Cevap: Tiyatro Oyunlarından Tiradlar Oyunun Adı: Nemrut Yazan: Gülşah Banda NEMRUT - (Sinirli, çaresiz) Yüceliğim, büyüklüğüm küçücük aciz bir Topal yüzünden tehlikededir. Hissediyorum, yakınımda, sesini duyuyorum... Soluk alışını duyuyorum çok yakınımda... Benim olan toprakların üzerinde, beni yok etmek için çırpınıyor. Topal! Topal! Çık ortaya... Çık karşıma... Alamayacaksın canımı bu bedenden... Bu beden ebedidir... Ölüm yoktur onun için... Lakin halkın kafasını çelmiştir. Kullarım karşı durmaya çalışmıştır, onlara can veren Nemrut'a. Ben düşemem babamın düştüğü gaflete... Kolay değil Nemrut'un gücünü silmek, yok etmek, ayak altında ezmek. Düzen yeniden kurulacak. Topal'ın canı alınacak ve düzen yeniden Nemrut'un dilediği gibi olacak. Başka kimsenin dilemeğe hakkı yoktur çünkü buralarda. Hak benim... Düzen benim... Can benim... Uzak dur iktidarımdan yarım adam, uzak dur! (Yardımcılarına seslenir. Yardımcıları girer.) Buraya gelin! Buraya gelin! Sakın kimse saraya sokulmasın. Dışardan kimse, halktan kimse içeri alınmasın! Demir odaya kimse yaklaştırılmasın! Sarayın yakınından bile geçirilmesin kimse! Şimdi çekilin karşımdan. (Çıkarlar.) Topal! Topal! Bulacağım seni! Çocuk olmadan, çocuk doğmadan çıkmalısın huzuruma! Zaman geçiyor! Zaman durmuyor! Çık ortaya Topal! Ne yaparım ben böyle? Demir bir odada kıskıvrak? Kim sokmuştur beni bu hale? Kimden korkarım ki çevirdim etrafını demir zırhla? Yeni candan mı korkarım? Yoksa Topal'dan mı? Değil... Kullarımdan mı? Değil... Ölümden mi? Hayır! Ölüm bana değil, kullarımadır. Kullar ölür, Nemrut sağ kalır. |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 09:31. |
Powered by vBulletin® Version 3.8.8 Beta 3
Copyright ©2000 - 2024, vBulletin Solutions, Inc.
Search Engine Friendly URLs by vBSEO
Copyright ©2004 - 2024 IRCForumlari.Net