09 Temmuz 2011, 06:17 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Dünyanın En Komik Tiyatroları PAZARLAMACI ÇOCUK ANLATICI : Kadının evle ilgili sorunlar bir yana, çalışan kadının sorunları hiç bitmiyor zaten. Diyelim ki bütün gün deli gibi çalışmışsınız. İş çıkışı bir otobüse binmişsiniz, otobüs hınca hınç dolu. Memurlar, işçiler ve ısrarla başkasının gazetesini okuyucularla haşır neşir olduktan sonra, otobüs yolculuğunu tamamladınız ve işte nihayet evinizdesiniz. Ters taraftan kadın yorgun argın girer. ANLATICI : Rahatça gerindiniz. Kadın gerinir. ANLATICI : Yorgunsunuz. KADIN : Yorgunum. ANLATICI : Çok yorgunsunuz. KADIN : Çok yorgunum. ANLATICI : Tek bir ses bile duymak istemiyorsunuz. KADIN : Tek bir ses bile duymak istemiyorum. ANLATICI : Ama unutmayın ki hayatın her anında küçük bir sorun çıkabilir. KADIN : (Anlatıcıya döner.) Hayır efendim, sorun falan istemiyorum. Tek bir ses bile duymak istemiyorum. Kapı zili üstüste çalmaya başlar. KADIN : Offf... Kim acaba? Geldim, geldim. Kadın kapıyı açar. Pazarlamacı çocuk kafayı uzatır. PAZARLAMACI : İyi günler hanfendi abla. Kapıyı açmakla ne kadar iyi ettiğinizi birazdan anlayacaksınız. İçeri buyurmaz mıyım? E, gireyim bari. (Girer) KADIN : Ne oluyor be? Sen kimsin? Ne istiyorsun? PAZARLAMACI : Ben bir şey istemiyorum, siz istiyorsunuz. Ama sayemde istediğiniz ansiklopedilere kavuşacaksınız. Körün istediği bir göz, allah mavi lens veriyor, iyi mi? KADIN : Allah allah, sen kimsin çocuğum. PAZARLAMACI : Haklısın abla, tanışmayı unuttuk. Benim adım Cengiz, arkadaşlarım bu yüzden bana Nuri demezler. KADIN : Adın Cengiz ise, arkadaşların sana niçin Nuri desinler? PAZARLAMACI : İyi ya abla, bizde demezler diyoruz. Senin adın ne? Dur! Söyleme, ben tahmin edeyim. (Çıkar, kapı ziline bakar, döner) Şahabettin. KADIN : Saçmalama. PAZARLAMACI : Ama kapı zilinin üstünde Şahabettin yazıyor. KADIN : O babamın adı. PAZARLAMACI : Zil babanın mı? Seni görmeye gelenler bu zili kullanamıyorlar mı? Sizin ailede herkesin ayrı bir zili mi var? Memleket nere Zile mi? KADIN : Yahu sen ne istiyorsun evladım. PAZARLAMACI : Ben ansiklopedi satarım abla. Peşin fiyatına taksitle Gelişim Haşırt. KADIN : Bana ne! PAZARLAMACI : Sana ne olur mu abla, sen alacaksın. KADIN : Bak çocuğum, çok yorgunum, aşırı sinirliyim. Ansiklopedi filan istemiyorum, çık evimden hadi. PAZARLAMACI : Tamam abla, kimseye zorla birşey satacak değiliz. Sen kaç taksit yapacağız onu söyle. KADIN : (Bağırmaya başlar.) Ulan manyak. Sen beni çıldırtmaya mı geldin? Ansiklopedi istemiyorum. Evimi terketmeni istiyorum. Yoksa polis çağıracağım. PAZARLAMACI : Bir dakka hanfendi bir dakka. Siz bana bağıramazsınız. Ben öyle sıradan bir insan değilim. Siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? Ben Mehmet Çubukoğlu'nun kardeşiyim. KADIN : Mehmet Çubukoğlu kim? PAZARLAMACI : Ağbim, tanımazsınız. Kaç taksit yapıyoruz ablacım, peşinat ne veriyorsun? KADIN : Bak evladım, beni neden deli etmek istediğini anlamış değilim. Beni niçin tahrik ediyorsun ha. (Ağlamaya başlar.) Allah kahretsin sinirlerim bozuldu. PAZARLAMACI : Niye ağlıyorsun be abla, değer mi? Gençsin, güzelsin, başkasını bulursun. KADIN : Ne diyorsun be? PAZARLAMACI : Seni terkettiyse kendi kaybeder diyorum. Kaç taksit yapıyoruz abla. KADIN : Yalvarıyorum sana düş yakamdan... Düş evimden... Düş sekizinci kattan. Bak karakol iki bina ötede, seni son kez uyarıyorum. PAZARLAMACI : Abla kalbimi kırıyorsun, farkında değilsin. Sanki biz keyfimizden yapıyoruz bu işi. Benim hayatım keder yüklü. Annem, ben doğmadan ölmüş. Babam daha geçen gün sünnet oldu. Bütün sünnet masraflarını ben karşıladım ya. Kolay mı? Ekmek parası, cüzdan yarası. Kaç taksit yapıyoruz abla, peşinat ne veriyorsun. KADIN : (Telefona sarılır.) Bunu sen istedin. (Numaraları hızla çevirir.) Alo karakol mu? Memur bey iki bina üstünüzde oturuyorum. Gül apartmanı 7 numara. Hemen gelin lütfen. Haneye tecavüz var. Tecavüzcü yanımda. Coşkun mu? Coşkun kim? Evet beyefendi, bana tecavüz etti, şimdi beraber sigara içiyoruz, bir polisi arayalım dedik. bana değil beyefendi haneye tecavüz var. Evet, evet bekliyorum. Lütfen acele edin. (Telefonu kapar.) Şimdi göreceksin sen. Bir insanın ruh sağlığıyla oynamak ne demekmiş göreceksin. PAZARLAMACI : Sen.... Şimdi.... Ansiklopedi.... İstemiyor musun yani? KADIN : Hala soruyor yahu, hala soruyor. İS-TE-Mİ-YO-RUM. PAZARLAMACI : Hayır istemiyorsan açıkça söyle. Kimseye zorla birşey satacak değiliz. Ben prensip sahibi bir insanım. Benim için hayatta önemli sekiz şey vardır. KADIN : Nedir o sekiz şey? PAZARLAMACI : Pamuk Prenses ve yedi cüceler. Kaç taksit yapıyoruz abla, peşinat ne veriyorsun? KADIN : Ulan şimdi seni. Kadın pazarlamacının boğazına sarılacakken kapı çalınır. KADIN : İşte polis geldi. Şimdi görürsün sen. Kadın kapıyı açar. Polis girer. POLİS : Buyrun hanfendi. KADIN : Hoşgeldiniz memur bey. Bu çocuktan şikayetçiyim. Hemen tutuklayın onu. Hatta isterseniz pencereden aşağıya atalım, intihar etti deriz. POLİS : O kolay efendim, onu hallederiz. Yalnız müsaadenizle önce ek işimizi yapalım. (Aniden bir tencere çıkarır.) Şu elimde görmüş olduğunuz tencere uygun fiyat ve taksitlerle sizin olabilir. ÜNİVERSİTEYE HAZIRLIK (SKEÇ-Komedi) Üniversiteyi hedefleyen bir gençle bu yolun başında, koşmadan yorulan bir gencin karşılaşması ve kıyaslanması üzerine... Mustafa: Nerde kaldı bu kız da ya! İşte geliyor. Şimdi bununla tanışmak farz oldu. (Ellerini kaldırır.) Hey büyük Allah’ım! (kızı göstererek) Böyle güzellikleri yaratıyorsun ve bana haber vermiyorsun. Oluyor mu yani? (Kıza bakarak) Allah Allah, bu bir insan olamaz yahu. Bu, başka türlü bir yaratık olmalı. Hayır hayır, bu kesinlikle bir insan olamaz. Ya benim şimdiye kadar gördüklerim insan değildi ya da bu, insan değil. Ortada bir terslik var. Ulan yoksa ben mi insan değilim? (telefon çalar) Hayret bir şey! (Telefonu açar.) Alo! Ha aslanım, şu anda iz üstündeyim. Birisiyle tanışmak üzereyiz. Daha tanışmadık. Kız tanışmak için can atıyor da ben soğuk davranıyorum. O şimdi karşımda. Tren bekliyor. Buradan tren geçmiyor mu? Ben de biliyorum. Zaten ben dolmuş bekliyorum. Daha tanışamadık da evlenince balayına Kanarya Adaları’na gitmeyi düşünüyoruz. Tabi, o da kabul ederse. Herhalde üniversite sınavına hazırlanıyor, görünüşü öyle. Duyuşum, fazlaca inekmiş, ama ben onu evcilleştiririm. Sen dolmuşçuya söyle, geç gelsin. Yok yok, hatta bir yerde kaza falan yapsın, hiç gelmesin. Görüşürüz... Mustafa: Siz de mi dolmuş bekliyorsunuz? Kız: Evet. Mustafa: Aman Allah’ım, bu konuşabiliyor. Konuşuyor, konuşuyor! Kız: Efendim, anlamadım. Mustafa: Ben de dolmuş bekliyorum. Ne güzel, ikimiz de bir dolmuşu bekliyoruz. Dolmuştaki şansa bak. İnşallah bu dolmuş iyice dolmuştur da bizi almaz. Kız: Dolmuş çok gecikir mi? Dershaneye geç kalacağım da. Mustafa: Yok, birazdan gelir. Bizim dolmuşun şoförü kör de dolmuşu yandaki adam kullanıyor. Onun için biraz geç geliyor. Kız: İlginç, o nasıl oluyor öyle? Mustafa: Valla, ben de bilmiyorum, öyle duydum. Siz de mi Eminönü’ne gidiyorsunuz? Kız: Hayır, ben oraya gitmiyorum. Mustafa: Öyle mi, ne tesadüf. Ben de oraya gitmiyorum. Nereye gidiyorsunuz? Kız: Niçin sordunuz? Mustafa: İzninizle ben de oraya gideceğim de. Kız: Ben dershaneye gidiyorum. Mustafa: Dershaneye mi ne güzel! Dershaneyi bitirince ne olacaksınız? Kız: O ne demek? Mustafa: Bizim arkadaşlar dershanenin birine yıllardır gidiyorlar ve üstelik hala aynı sınıftalar. Kız: Dershane bizim için bir basamak. Amacım, iyi bir üniversiteye girerek geleceğe güvenle bakmak. Mustafa: Üniversiteyi bitirenler hep boş geziyorlar ama. Boş gezmek için üniversite bitirmeye gerek yok. Bak, ben üniversite bitirmediğim halde gayet boş gezebiliyorum. Kız: İyi bir üniversiteyi veya iyi bir bölümü bitirenler boş gezmiyorlar. Siz nerde okuyorsunuz? Mustafa: Ben liseyi bitirdim. Kız: Üniversite sınavına girdiniz mi? Mustafa: Evet girdim. Üstelik kazandım bile. Kız: Nereyi kazandınız? Mustafa: Açıköğretim Fakültesini kazandım. Ama babam uzak diye göndermedi. Kız: Benimle dalga geçmeye çalışıyorsunuz herhalde! Mustafa: Hayır, dalga geçtim bile. Kız: Öyle mi? Senin adın Zeki mi? Mustafa: Evet ama o göbek adım. İsterseniz tanışalım. Çünkü adını bilmediğim bir insanla evlenmemi kimse benden bekleyemez, değil mi? Ayrıca, benim adım “Musti”, ama siz kısaca “Mustafa” diyebilirsiniz. Kız: (Biraz bekler, şaşırmıştır.) Bir dakika sayın “kısaca Mustafa Bey”, evlilikle ilgili söylediklerinizi tam anlayamadım da. Mustafa: Tabi, kusura bakmayın. Evlilik ağzımdan kaçtı. Eeee, balayı diyecektim evlilik dedim. Balayına Kanarya Adaları’na gideriz, olmaz mı? Ben gittim, pek beğenmedim ama senin için bir daha giderim. Kız: Siz ne evliliğinden bahsediyorsunuz? Kiminle balayına gidiyorsunuz? Mustafa: Seninle. Ama gitmek istemiyorsan ben de gitmem. Kız: Bakın “kısaca Mustafa Bey”, ne demek istiyorsun anlamıyorum, ama iki dakika önce görüştük, tanışmıyoruz bile. Sen evlilikten bahsediyorsun. Mustafa: Niye, ne var ki? Zaman bunu gerektiriyor. Siz gazete okumuyorsunuz herhalde. Bakın millet akşam tanışıp evleniyor, sabah boşanıyor. Üstelik bunlara sanatçı deniyor. Bizim onlardan ne eksiğimiz var? Üstelik fazlamız var. Mesela ben lise mezunuyum. Kız: Haklısınız da ben kendime onları örnek almıyorum. Benim ideallerim var. Onları gerçekleştirmekten başka bir şey düşünmüyorum. Mustafa: İdealleriniz var demek? Çok iyi, sizin idealiniz ne acaba? Kız: Benim idealim fizikçi olmak. Mustafa: Çok güzel. Bu fizikle ancak fizikçi olunur zaten. Kız: Sizin işiniz gücünüz yok mu Allah aşkına? Mustafa: Şu anda aslında çalışıyorum ben. Kız: İşiniz ne? Mustafa: Babamın parasını yemek. Kız: Aaa! Siz de geleceğe boş gözlerle bakanlardansınız herhalde. Bir amacınız, idealiniz yok. Mustafa: Olur mu ya! İdealim var. Kız: Neymiş o? Mustafa: Babamın ölmesini bekliyorum. O ölünce mirasa konacağım. Sonra da gel keyfim gel! Kız: Çok boş birisiniz. Mustafa: Evet çok boşum. Zaten birisini arıyorum. Ha, adınızı söylemediniz. Kız: Etiketler önemli değildir. Mustafa: Olur mu canım? İsminizi bilmezsem cep telefonunuzu ne adıyla kaydedeceğim? “Sapık” diye kaydedemem herhalde. Konuşmayız, sürekli mesajlaşırız. O daha ucuza gelir. Kız: Benim cep telefonum yok. İhtiyacım da yok. Mustafa: Yapma ya, ne kadar üzücü bir durum. Kız: Bu dolmuş da nerde kaldı? Mustafa: Dolmuşu ne yapacaksınız ki? Gelmese de olur. Ne güzel konuşuyoruz. Kız: Hayır, siz salak salak konuşuyorsunuz, ben de dolmuş gelinceye kadar dinliyorum. Mustafa: Şu anda tanışmış olmamız gerekiyor, ama hala olmadı. Kız: Niye tanışmış olmamız gerekiyormuş ki? Mustafa: Bütün Türk filmlerinde öyle oluyor da onun için. Ama bir eksik var. Siz hızlı hızlı gelirken çarpışacağız. Sonra elinizdeki kitaplar yere düşecek, onları birlikte toplayacağız. Bu şekilde tanışmış olacağız. Bu kısım eksik, istersen çarpışalım. Kız: Allah’ım çattık belaya ya! Nerde kaldı bu dolmuş? Mustafa: Dolmuş kaldı bir yerde zor gelir artık. İstersen bir şiirimi okuyayım sana. Şiir benim ha, kendi ellerimle yazdım. “Ellerinde kitaplarla dolmuş beklersin, Dertlerime yenilerini eklersin. Babam ölsün de gör. Seni hemen alıp kaçarım.” Sonu pek uymadı, ama neyse, her güzelin bir kusuru vardır. Kız: Allah’ım kafayı yemeden şu dolmuş gelseydi. Mustafa: Sıkıldın herhalde. Sana bir şiir daha okuyayım. Kız: Allah aşkına artık tamam! Mustafa: Ama bu şiir benim değil, büyük bir İngiliz şairin. Kız: (Şaşırır) Öyle mi? Oku bakalım. Mustafa: “Good evening Welcome to BBC news And now today’s” Nasıl güzel, değil mi? Kız: Şiir bu mu? Mustafa: Evet. Kız: Bu, İngilizce: “İyi akşamlar, BBC haber bültenine hoş geldiniz. Şimdi bugünün haberleri.” demek. Mustafa: Yok ya! Demek yanlış şiiri ezberledik. Bu şiiri komşunun radyosundan duymuştum. Kız: Allah’ım bana sabır ver! Nerde kaldı bu dolmuş? Mustafa: Sıkıldınız herhalde. Neyse zamanla alışırız birbirimize. Kız: Ne alışması ya? Sizinle bu dünyada bir daha karşılaşmamak için öbür dünyaya, hatta cehenneme gitmeye bile razıyım. Mustafa: Valla, oraya da gelirim. Kız: Allah aşkına yeter! Nerde kaldı bu dolmuş ya? Mustafa: Sonuç olarak benim hakkımda edindiğiniz izlenim nedir? Kız: Bak kardeşim, sizi tanımıyorum, tanımak da istemiyorum, ama sizin hakkınızda edindiğim izlenim şu: Eğer siz dünyaya daha önce gelmiş olsaydınız “aptal” kelimesi sözlüklerde olmazdı. Mustafa: O niye? Kız: Çünkü “aptal” kelimesi hiçbir insana senin kadar yakışmaz. Mustafa: Sen bana aptal demeye çalışıyorsun, ama yazık, üzüldüm yani. Kız: Allah Allah, bu dolmuş nerde kaldı? Mustafa: Ne yapacaksın dolmuşu? Ne güzel muhabbet ediyoruz. Ha, senin baban ne iş yapıyor? Kız: Ne yapacaksın? Mustafa: Benim babam senin babanı döver de onun için sordum. Kız: Benim babam komiser. Mustafa: Yok ya! Gerçekten mi? Zaten benim babam da cumhurbaşkanıdır kendisi. Kız: İstersen araştır bak. Mustafa: Hadi ya! Desene sert kayaya çarptık. Başımızı belaya sokmayalım bari. Allah Allah, nerde kaldı bu dolmuş ya! *SON*
__________________ Rüzgarda savruk, Başına buyruk ~ | |
|
Etiketler |
dünyanın, en, komik, tiyatroları |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
şakaysa hiç komik değil ciddiyse çok komik | Eftamintokoftiden | IF Sözlük | 1 | 06 Ocak 2020 03:10 |
Dünyanın En Komik Piyesi | AngeLus | Tiyatro | 0 | 09 Temmuz 2011 06:16 |
Dünyanın en komik kazası | Chelt | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 2 | 18 Eylül 2006 03:54 |