Lydia’lıların seramik sanatı üzerinde oldukça belirgin bilgimiz vardır.Lydia bölgesinde genellikle iki çeşit seramik elde edilmiştir: 1-Özgün Lydia çanak çömleği 2- az veya çok Helen etkisi gösteren Lydia bölgesi kap kacak örnekleri Lydia seramikçilerinin özgün bir yaratısı olan Lydia adlı küçük kap o zaman ki dünyanın en gözde kremi olan Lydia Myra için kullanıyordu. Lydia seramiğinin bir özelliği dalgalı mermer ve cam kapları anımsatan çizgi öğeleriyle özeli oluşudur.Kapların hamuru ve fonu beyaz, sarı ya ad turuncu rengindeydi.Laydia seramiğindeki figürler hellen etkisi sergilerler. Bu satırların yazarı bayraklı ve daskylion kazılarında güzel örnekler çıkarmıştır. dasklionunda şimdi başarılı çalışmalar yapan Tomris bakır akbaşoğlu yeni güzel buluntular elde etmektedir. Lydia hazinesindeki bir gümüş alabastron doğu hellen sanatının Lydia’lı temsilcisidir. Nokta küçüklüğünde yuvarlıkçılarla bezeli , otlayan geyiklerin yakın benzerleri M.Ö.6. yy ın il yarısında yapılmış olan Klazomen lahitlerinde görülmektedir. Bu nedenle Uşak Müzesi’nde albastromun 6.yy’ın ikinci dörtlüğü sıralarında işlenmiş olduğu kanısındayız. Uşak Müzesi’ndeki Lydia Hazinesi’nde yer alan duvar resimleri Lydia’lıların M.Ö.5. yy.da yani Pers egemenliği dönemde de yüksek düzeyde eserler ortaya koyduklarını açığa vurmaktadır.Olağanüstü nitelikli bu duvar resimleri Thasoslu büyük ressam Polgnotos’un Etkili olduğu dönemde Doğu Helen atölyelerinde yetişmiş İonalı ya da Lydialı bir usta M.Ö.457-450 sıralarında yapılmış olmalıdır. Lydia gömü kabartmalarında altın, gümüş ve bronz paralarda görülen tasvirler Helen etkisi gösterirler. Lydia hazinesinde yer alan bir çok eser yüksek nitelikli Helen ürünüdür. Özellikle bir gümüş Oinochoenin kulpunu oluşturan erkek figürünün uzun saçlarının açıkladığı gibi bu eser Anadolu İon sanatının karakteristik bir yaratısıdır. Uzun saçın ilk örneğini Efes’te M.Ö. 570-560 tarihlerinde yapılmış olan bir rahibe fildişi figürcüğünde ve daha sonra Sisam’da M.Ö.6. yy.’ın son dörtlüğüne ait bir bronz erkek heykelciliğinde bulunuruz. Kanımızca Lydia hazinesindeki bu eser İtalya’ya göç etmiş olan bir İonalı sanatçı tarafından M.Ö.6 yy.’ın son dörtlüğünde meydana getirilmiştir. Herodot’un anlatıldığına göre Lydia Kralı Kroisos Delphi’deki Apollon Tapınağı’na 5 kilo ağırlığında altından bir aslan heykelciği ve bir çok altın ile gümüşten yapılmış kaplarla ziynet eşyası hediye etmiştir. Ne yazık ki figürlü tasvirler konusunda Herodot’un öykülediği roisos döneminde girebilecek pek az Lydia eseri gün ışığına çıkmıştır. Bunlardan en önemlisi şimdi İstanbul Müzesi’nde bulunan fildişinden yapılmış bir heykel damgadan dolayı bu eser ay tanrıçasının kölesi olarak adlandırılmıştır. Fildişi başın fiyıznomik özellikleri değişik bir tip gösterdiğine göre bu eserin bir Lydialı sanatçının yapıtı olduğu kanısındayız. Bir Başka önemli eser Sardes’te Bintepe Tümülüsünde bulunan ve Biritish Museum’da saklanan mermer kabartmadır. Tümülüs mezar odasındaki bir mobilya eserinin parçası olması gereken bu kabartmadaki otlayan geyiklerle üç atlı birinci bize bu eserin M.Ö.6. yy.’ın 2. Dörtlüğünde Helen etkisi altında üretilmiş bir Lydia yapıtı olduğu izlemini vermektedir. Sardest’te bulunmuş olan tarraktotta levhalari ise Larissa Asos ve Phokaia gibi kentlerde bulunmuş tapınak terrakotları gibi Helen sanatının taşralı temsilcileridir. Metropolitan Müzesi’nde geri gelen ve şimdi Uşak Müzesi’nde sergilenen altın ve gümüş eserler, Heroto’un öykülediği Delphi’deki hazinenin yapıldığı tarihten sonra bir döneme M.Ö. 252-450 sürecine, aittirler. Uşak Müzesi’ndeki hazinede bir oniochoe büyük bir olasıkla Anadolu’dan İtalya’ya göç etmiş olan Doğu Helenli bir ustanın eseridir. Buna karşın birçok figürlü tasvir Helen sanatının taşralı örnekleridir. Geri kalan değerli altın ve gömüş eserlerin büyük bölümü Pers kökenlidir.
Lydialıların bir de dünya tarihi bakımından çok önemli bir rolleri olduğu kabul edilir. Nitekim Helen yazılarında göre madeni sikkeleri Lydialılar icat edilmişlerdi. Ancak bu satırların yazarı bir devlet tarafından basılmış olan paranın alışveriş aracı olarak kullanılmasının daha çok Anadolulu Helenlerin becerisi olduğu düşüncesindedir. Çünkü Lydialılar deniz ticaretinden yoksun olduktan başka güvenceli, ulaşımı kolay yollara sahip olmamaları nedeniyle Doğu ülkelerindeki ticaret ve kültür merkezleriyle sürekli bağlantı da kurulamamıştır. Nitekim Lydia sanat eserlerinde Pers işgaline, yani 545 tarihine değin hiçbir Mezopotamya ya da Mısır etkisi görülmektedir. Buna karşılık Anadolulu Doğu Helenler M.Ö.650 tarihlerinden başlayarak bir yüzyıl boyunca bütün Karadeniz çevresinde kurdukları kentler ve Akdeniz kıyılarında sahip bulundukları ticaret üsleri ile o zamanki dünya ticaretinde egemen durumundaydılar. Böylece paranın icadının Helenlerle Lydialıların ortak bir başarısı olarak akla yakın gelmektedir. Beklide altın, gümüş ve bronz madenleri Lydialılar veriyor ve paranın da Anadolu Helen kent devletçikleri sağlıyorlardı. Nitekim para üzerindeki aslan ve boa resimlerinin de Doğu Helen biçiminde olması bunu açığa vurmaktadır.
Zaten madeni figürlü sikkelerin ortaya çıkışı da yıllar önce İngiliz arkeoloğu E.S.C Robindın’ın saptadığı ve bu satırların yazarının da belirttiği gibi M.Ö.630 tarihlerinde olagelmiştir.. Buda Milletos başta olmak üzere Anadolulu kent devletçiklerinin en parlak dönemine rastlanmakta ve paranın kullanılmasını gereken durumun ancak Anadolulu Helen işadamlarına yarayacağını kanıtlamaktadır.