Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
1856 (1272) tarihli Islâhat Fermanının Getirdiği Yenilikler Nelerdir?
1856 (1272) tarihli Islâhat Fermanının getirdiği yenilikler nelerdir? Neden hem Müslümanlar ve hem de gayri müslimler bu fermandan memnun olmamışlardır?
Islâhat Fermanı da tıpkı Tanzimat Fermanı gibi, hukuk tarihimizde temel hak ve hürriyetlerin gündeme getirildiği ilk fermanlardan değildir. Belki Islâhat Fermanı, Tanzîmât Fermanından da kötü bir muhteva arz etmektedir. Zira Tanzîmât Fermanının uygulaması ve hazırlanış gayesi tenkit edilse bile, o dönemde, Tanzimat ya’ni yeniden düzenlemelerin yapılması ve mevcut suiistimallere son verilmesi, bir zaruretti. Tanzîmât’a kimse karşı duramazdı; karşı durulan, yapılan yeni düzenlemelerin şekliydi. Islâhat fermanı ise, bir hak ve hürriyetler beyannâmesi olmak şöyle dursun, suiistimalleri önlemek gayesiyle yapılan bir düzenleme de değildi. Belki Avrupalı Hıristiyan devletlerin baskısıyla, Osmanlı Devleti’ndeki gayrı müslimlere yeni geniş haklar tanımak; Kur’ân ve Sünnet’in vermediğini onlara vermeye kalkışmak ve hatta Müslüman halkı geri plana iterek, gayrı müslimleri ön plana çıkarmak gayesiyle zorla ilan edilmiş bir belgedir. Konuyla ilgili iki otoritenin sözlerini özetleyerek, bu konuyu da kapatmak istiyorum:
Birinci otorite, Hollandalı bir hukukçudur ve II. Abdülhamid’e yazdığı bir Lâyihada Islâhat Fermanı hakkında şöyle demektedir:
"Tanzimat hakkında söylediklerimiz 1856 tarihli Ferman hakkında dahi geçerlidir. Bunda da Bâbı Âli Rusya Devleti aleyhine harp ilan etmesi için dostları olan devletler tarafından yapılan teşvikler üzerine, daha önce yapılan va’dler ve özellikle kanunî ıslâhatlar tekrar edilmiştir. Bundan fazla olarak Osmanlı Devleti’nde mezhep hürriyeti esasının tamamen icra edileceği va’d edilmiştir. Bununla birlikte, İslâm mürtedleri hakkında İslâm Hukukunun ta’yin ettiği cezalar lağv edilmemiştir. Gayrı müslimlerin yargılanması ile alakalı va’dler, da’vaların neşir ve ilanı ile ilgili istekler ve işkencenin kaldırılması gibi hususlar, zaten İslâm Hukukunda var olan hususlardır".
İkinci otorite ise, Osmanlı Hukukunun yıldız simalarından Ahmed Cevdet Paşa’dır ve Islâhat fermanı hakkında şunları söylemektedir:
"1272 senesi içinde en fazla önemle üzerinde durulan konu, gayri müslim teb’anın imtiyazları meselesi idi. Kurulan komisyon bazı kararlar aldı ki, Islâhat Fermanı dediğimiz fermandır.
Bu Ferman’ın hükmüne göre, müslim ve gayrı müslim teb’a, bütün haklarda eşit olacaktı. Daha önce yapıları sulh akdinin maddelerinden biri, Hıristiyanların imtiyazları meselesi idi. Şimdi ise, bütün gayrı müslimlerin imtiyazları mevzu bahis idi. Müslümanların çoğu, "Babalarımızın ve dedelerimizin kanlarıyla kazanılmış olan mukaddes haklarımızı bugün kaybettik. İslâm Milleti hâkim millet iken, böyle bir mukaddes haktan mahrum kaldı. Ehli İslama bu bir ağlayacak ve matem edecek gündür." deyu söylenmeye başladılar. Gayrı müslim teb’a ise, o gün hâkim millet olma sevinci içinde idiler".
Ancak gayri müslimler kendi dindaşlarından aidat toplayamadıklarından dolayı onlar da memnun değillerdi.
Tamamını vermek kitabı maksadından çıkaracağından, sadece mevzu ile alakalı bazı maddelerini sadeleştirerek nakledelim:
Gülhâne’de okunan Hattı Hümâyunum ile ve yapılan Tanzîmât gereğince, her din ve mezhebde bulunan bütün teb’am hakkında, hiç bir istisna söz konusu olmaksızın, can, mal ve namus emniyeti te’kit edilmiştir. Va’dlerin fiile çıkarılması için gerekli tedbirler alınacaktır.
Osmanlı diyarında bulunan Hıristiyan ve diğer gayrı müslim cemâ’atlerine, dedelerim tarafından verilen bütün imtiyazlar ve muafiyetler ibkâ edilecektir. Ancak her bir cemâ’at, belli bir zaman dilimi içinde mevcut imtiyaz ve muafiyetlerini tesbit ederek yapılacak ıslâhat iradelerini tarafımıza arz edecekler; nezâretimizin emri altında ve hususan Patrikhanelerde kurulacak komisyonlarla bu tesbit işlemleri yapılacaktır.
Patriklerin seçim usulleri tesbit ve icra edilecek; Osmanlı devleti ile cemaatlerin ruhanî liderleri arasında yapılacak görüşmeler sonucunda alınacak kararlarla, bunların yemin merasimleri belli esaslara bağlanacak; bu zamana kadar patriklere ve cemaat başlarına verilen hediyeler kaldırılarak, bunun yerine patriklere ve cemaat başlarına belli gelirler tahsis edilecek; diğer papazlara ve görevlilere de rütbelerine göre maaşlar verilecek; ancak Hıristiyan papazlarının menkul ve gayrimenkul mallarına asla dokunulmayacaktır.
Bütün cemaatlerin idareleri ve maslahatlarının görülmesi, aralarından seçilen üyelerden oluşacak bir meclise devredilecek; cemâatlere ait mabedler, mektepler hastahaneler, mezarlıklar ve diğer binaların tamirine mâni’ olunmayacak; bu yerlerin yeniden inşası lazım geldiğinde, cemaat başlarının tasvibi ile durum tarafımıza arz edilecek ve gereken yapılacaktır.
Bir mezhebe tâbi1 olanların sayısı ne olursa olsun, o mezhebin tam bir serbestlik içinde icrası için gerekli tedbirler alınacak; bir sınıf diğer sınıfa üstün tutulmayacak ve hakaret manasını taşıyan sözler söylenmeyecektir.
Her din ve mezhep kendi âyinini serbestçe yapabilecek; hiç kimse bulunduğu dinin âyinini yapmaktan alıkonulmayacak; din ve mezhep değiştirmeye kimse zorlanmıyacaktır.
Devlet memurlarının seçim ve tayini, Padişahın İrâdesine ve tasdikine bağlıdır. Ancak Osmanlı vatandaşları, hangi din ve milletten olurlarsa olsunlar, devletin hizmet ve memuriyetlerine, ehil olmak şartıyla kabul edileceklerdir.
Bütün din ve millet mensupları, askerî ve mülkî mekteplere kabul edilecekleri gibi, her cemaat, maarif ve sanayi’e dair millî mekteplerini açabileceklerdir. Ancak bu mekteplerin meseleleri, bir kısım üyeleri tarafımdan tayin edilecek ve bir kısmı da cemaat tarafından seçilecek bir Medisi Maârif tarafından, Nezâret’in murakabesi altında yürütülecektir.
Müslüman ve gayrı müslimler arasında meydana gelecek ticâret ve ceza da’vaları, Muhtelit Divanlara havale edilecek; divanların da’va meclisleri alenî olacak; şahitler takrirlerini kendi dinleri üzerine yapacaklar ve mezheplerine göre yemin edeceklerdir.
Hukuk da’vaları da eyâlet ve sancaklardaki Muhtelit Meclislerde, vali ve kadı’nın huzurunda şer’an yahut nizâmen görülecektir.
İnsan haklarını adaletin haklarıyle te’lif edebilmek için, sanıklar veya cezaî te’dibe müstahak olanların hapis ve tevkiflerine mahsus olan bütün hapishane ve nezarethanelerde, mümkün mertebe az müddet zarfında ıslâhına gayret edilmesi yoluna gidilecek; her halükârda hapishanelerde cismânî ceza ve işkenceye asla müsaade edilmeyecektir. Aksine hareket edenler, Ceza Kanunnâmesi hükümlerine göre yargılanıp cezalandırılacaktır.
Bütün Osmanlı ülkesinde emniyet ve zabtiye işlerinin herkesin mal ve canlarını koruyacak şekilde tanzimi zaruridir. Vergi adaleti diğer mükellefiyetlerin eşitliğini mucip olduğu gibi, hukukda adalet de vazifelerde eşitliği gerektireceğinden, gayrı müslim teb’a da Müslüman teb’a gibi, askerî vazifeyi ifa konusunda mükellefiyet altında olacaklardır. Bedel vermek ve akçe ödemekle askerî hizmetten muaf olmak ve gayri müslim teb’anın askeriyede istihdamı konusunda ayrıca nizâmnâmeler düzenlenecektir.
Eyâlet ve Liva Meclislerinde gayrı müslim üyelerin seçilmesi konusunda gerekli düzenlemeleri yapmak ve bu Meclislerin terkip ve teşkili hakkındaki nizâmâtın ıslâhına gayret göstermek gerekir.
Alımsatım, menkul ve gayrimenkul tasarrufları hakkındaki bütün kanunlar, Osmanlı vatandaşı olan herkes hakkında eşit uygulanacaktır.
Osmanlı vatandaşları üzerine tarh olunacak olan vergi ve diğer tekâlifin tahsili, sınıf ve mezheplerine bakılmayarak aynı usule tâbi’ olacak; özellikle a’şârın tahsilinde ve bu hususta meydana gelen suiistimallerin önlenmesinde her türlü tedbir alınacak; doğrudan doğruya vergi tahsili usulü yayıldıkça, iltizâm usulünün terki yoluna gidilecek; devlet memurlarının iltizâm almaları şiddetle men’ edilecek; bayındırlık hizmetleri için tayin ve tahsis olunacak meblağları temin etmek üzere hususi vergiler ilâve edilecek ve mahallî vergiler de mümkün mertebe mahsulâta halel vermeyecek tarzda tanzim olunacaktır.
Osmanlı Devleti’nin gelir ve giderlerini gösterecek bütçesinin hazırlanması; mevzu ile alakalı nizâmların icra edilmesi; memurların maaşlarının muntazaman te’diyesi icabeder.
Meclisi Vâlâ’nın üyeleri, gerek normal ve gerekse fevkalade toplantılarda, re’y ve mütâla’alarını, doğruca beyân ve ifâde etmeleri; bundan dolayı asla rencide olunmamaları gerekir.
Fesâd çıkarma, irtikâb ve zulme dâir kanunların hükümleri, bütün Osmanlı vatandaşları hakkında eşit olarak tatbik edilecektir.
Devleti Aliyye’nin sikke usulünün tashih edilmesi; devletin malî i’tibarının artması için banka gibi müesseselere izin ve müsâ’ade verilmesi; servet kaynaklarının kolaylıkla nakli için gereken yolların yapılması ve ticâret ile zirâ’at işlerine engel olan şeylerin bertaraf edilmesi de icab etmektedir.
Bu hükümler, bütün Osmanlı ülkesine neşredilecek ve tatbiki için gereken her şey yapılacaktır.
110 Cemâziyelâhire 1272 /1856.".
İşte hakkında çok şeyler söylenen Islâhat Fermanı’nm asıl maddeleri de bu zikredilenlerden ibarettir. İyi tetkik edildiğinde, yeni bir şey getirmediği; daha önce İslâm Hukukunun kabul ve tesbit edip eski Osmanlı Padişahlarının uyguladıkları hak ve hürriyetleri, uygulamadaki suiistimallerden dolayı tekrar hatırlatarak te’yid ettiği ve gayri müslimlere verilen imtiyazlarda ise, İslâm Hukukunun hükümlerini zorlayacak ve hatta yer yer tecâvüz edecek kadar ileri gittiği hemen görülecektir. Daha fazla ma’lumat isteyenler, Ahmed Cevdet Paşa’nın Tezâkir’indeki ciddi bilgileri mütâla’a edebilirler. Zaten Tanzimat’ın mimarı olan Reşid Paşa da bu fermanı beğenmemiştir. Tanzimat veya Islâhat Fermanlarının eski hukuk nizâmının terk edilerek yeni ve batı kaynaklı bir hukuk nizâmına geçiş olarak değerlendirilmesi ise, Osmanlı Hukuk nizâmının asla bilinmemesi demektir"
Prof.Dr. Ahmet Akgündüz - Sorularla Osmanlı
KAYNAKLAR:
Düstur, I. Tertip, I, sh. 714;
Ahmed Cevdet Paşa, Tezâkir, c. I, sh. 67-86;
Ahmed Refik, "Türkiye’de Islahat Fermanı", TOEM, nr.4(81), sh. 193-215;