14 Mayıs 2013, 16:53 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi Osmanlı tahtına 1512 yılında babasına karşı düzenlediği bir darbe sonucu oturan I. Selim, 1520 yılına kadar tahtta kalmış ve 49 yaşında vefat etmiştir. Osmanlı Devleti’nin bu dönemi şarka yapılan seferler ile anılmış ve devletin, daha çok Müslüman milletlerin liderliğini ele geçirdiği bir evre olarak görülmüştür. Kaldı ki, Venedikli bir konsolosun “Tanrı bizi korumazsa, sonunda bütün Müslümanların hükümdarı olacak[1]” diye I. Selim hakkındaki endişelerini dile getirmesi, bunun açık bir kanıtıdır. Osmanlı-Memlûk İlişkileri Memlûklar ile Osmanlıların ilk münâsebetleri I. Murat Dönemi’nde, dostâne bir çerçevede başlamıştır. Fakat Osmanlı’nın batı yönüne doğru elde ettiği parlak zaferler, doğudaki Memlûkların endişe duymasına sebep olmuştur. II. Mehmet zamanında ilişkilerin en parlak dönemine ulaştığı bir gerçek iken, aynı zamanda bu dönem ciddi sorunların da bir başlangıç noktası olmuştur. Fatih Sultan Mehmet’in cihanşümul hâkimiyet anlayışı, Memlûk Sultanı el-Melik el-Eşref Seyfeddin Aynal’ı giderek tedirgin etmiş ve Memlûk Sultanı, Fatih’e yazdığı mektuplarda ona karşı küçük düşürücü ifadeler kullanmıştır. İstanbul’u fethederek yeni bir çağ başlatan ve aynı zamanda Hıristiyanlar üzerinde giderek artan tahakkümünün kendisine verdiği özgüven ile Fatih, kendisine Kayser-i Rum unvanını vermiş ve kendini Roma’nın mirasçısı saymıştır. Mısır’ın da Roma’nın bir toprak parçası olduğu gerçeği, Fatih’in cihanşümul anlayışı ile perçinlenerek sultanın kendine olan özgüvenini artırmıştır. Ve artık Memlûk sultanına “Sultan-ı Harameyn Babam” hitabının yerine “Hadim-i Harameyn Karındaşım Mısır Sultanı” ifadesini kullanmaya başlamıştır.[2] Yine Fatih zamanında ortaya çıkan Hicaz Su Yolları Meselesi, iki devlet arasında gerginliğe neden olmuştur. Fakat aslında bu sorun, Osmanlı Devleti’nin Memlûklara karşı güttüğü hâkimiyet politikasının sadece görünen, diplomatik bir göstergesiydi. Âşık Paşazâde ve Hoca Sadeddin dışında ilk dönem kroniklerinde Hicaz Su Yolları ile başlayan Mısır meselesi genel olarak yer almamıştır. İki kronikte de, her yıl kutsal topraklara, hacca giden hacıların bu dinî görevlerini kolaylıkla ifa edebilmeleri için hac yolu üzerinde bulunan su kuyularının tamir edilmesinin gerekliliğinden bahsedilir. Hoca Sadeddin, Fatih’in bu tamirat için kendi hazinesinden ya da vakıflar aracılığıyla fon ayrılması için bizzat Memlûk sultanına mektup yazdığını belirtir. Fakat Memlûk sultanı bu isteği, kendisine hakaret olarak değerlendirir ve Osmanlı sultanının, kendi iç işlerine karıştığını düşünerek bunu reddeder.[3] İki kronikte de Hicaz Su Yolları Meselesi anlatıldıktan hemen sonra iki devletin Dulkadiroğulları üzerindeki mücadelesinden bahsedilmesi, Osmanlı-Memlûk arasındaki esas sorunu göstermesi açısından önemlidir. Çünkü Dulkadiroğulları coğrafyası, Memlûklar ve Osmanlı arasında bir tampon bölge oluşturmaktadır. Bu bölge kimin tahakkümü altında olursa, bu coğrafya o devlet için o kadar güvenli olur demektir. Fatih Sultan Mehmet’in, kayınpederi olan Dulkadiroğulları hükümdarını ve kayınlarını himâye etmesi, bu beyliğin Osmanlı için gerekliliğini göstermektedir. Memlûklar ise, Mısır ve Suriye coğrafyalarının güvenliği için bu beyliğin önemini bilmekteydi ve bunun sonucunda Dulkadiroğulları Beyliği’nin iç işlerine müdahale etmişlerdir. Böylece Osmanlı-Memlûk ilişkilerinin temel gerginlik meselesi Dulkadiroğulları olmuştur.[4] Hicaz Su Yolları Meselesi, Osmanlı Devleti’nin diplomatik bir manevrasından ötürü gelmekteydi. Hedeflenen asıl amaç, Mısır’ın fethedilmesi ve dolayısıyla İslâm dünyasında artık etkisi kalmamış olan Abbasi Halifesi’nin yerine Osmanlının liderliğini getirmekti. Çünkü, bir zamanlar putperest Moğolları durduran, Abbasi Halifesi’ni himâye eden, kutsal beldelerin bekçiliğini yapan Memlûklara karşı, çok daha parlak zaferler elde eden Osmanlılar alternatif olmaya başlamıştı.[5] Fatih Sultan Mehmet bunun bilincinde olarak Dulkadiroğulları Beyliği’ni hâkimiyeti altına almayı düşünmüş ve belki de vefat ettiği zaman henüz başlamış olduğu seferinin hedefi Mısır’dı…[6] II. Bayezid Dönemi’nde ise ilişkiler gittikçe gerginleşmeye başlamıştır. Cem Sultan’ı barındıran Memlûk Sultanı, artık Osmanlı Devleti’nin ezelî düşmanı hâline gelmiştir. II. Bayezid’in hükümdarlığı Toros’un ötesinde fazla itibar görmüyordu. Çünkü Anadolu’nun artık bu bölgesinde, Suriye ve Mısır hükümdarı olan Memlûk Sultanı daha itibarlıydı ve arkasına dinin kendisine sağladığı yüksek siyasî konumunu almıştı. Ayrıca bu dönemde Osmanlı’ya boyun eğmekten vazgeçen Dulkadiroğulları Beyi ve Memlûklar ile birçok çatışmaya girilmiş ve Osmanlı kuvvetleri genel olarak yenilgiye uğratılmıştı.[7] Nihayetinde tahta çıkan I. Selim, Yeniçerilerden aldığı biat üzerine devletin o anki en büyük sorunlarından biri olan Şah İsmail sorununu çözmeye eğildi. Bu sorun kısmen çözülünce, Memlûkların ortadan kaldırılma gereği zaruret hâline gelmişti. 1515 baharında, artık devlet için ciddi bir tehlike olan Dulkadiroğulları Beyi Alaüddevle’yi ortadan kaldırmayı amaçlayan Yavuz Sultan Selim amacına ulaşmış ve beyliği resmen hâkimiyeti altına almıştır. Böylece iki devlet arasındaki tampon bölge ortadan kalkmış ve bir savaş kaçınılmaz olmuştur. Seferin Nedenleri Şüphesiz ki her olay ve olgunun en az bir sebebi vardır. Devletlerin gerçekleştirmiş oldukları savaş ve seferlerde ise bu sebepler çok yönlü olmakla beraber, neredeyse hiçbiri birden ortaya çıkmamışlardır. Osmanlı Devleti’nin, I. Selim’in döneminde Mısır üzerine yaptığı sefer de şüphesiz önceden planlanmış ve faydacı bir yaklaşımla bu savaşa karar verilmiştir. Mısır Seferi’nin temel olarak birkaç sebebi vardır. Osmanlı’nın cihanşümul hâkimiyet anlayışı Memlûk ülkesinin fethedilmesini gerektirmekteydi. Ayrıca bu devletin, kutsal toprakların koruyucusu olması da dinî liderliğin bir nişanesidir. Osmanlı Devleti, bu nişaneye kendisi sahip olmak istemiş ve İslâm Dünyası’nın tartışmasız lideri olmayı dilemiştir. Memlûkların, kaçan Osmanlı şehzadelerine kucak açmaları da görülebilir bir sebepti. Memlûkların, Şah İsmail ile nihayet birlik olması da bir sebep olarak gösterilebilir. Akdeniz ticaretinin önemli duraklarından olan Mısır’ın ekonomik değeri de yadsınamaz bir gerekçeydi. | |
|
Etiketler |
mısır, seferi, selim’in, sultan, yavuz |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Yavuz Sultân Selim | MateJaN | Tarih | 0 | 28 Ocak 2013 17:53 |
Yavuz Sultan Selim'den | Kacak | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 30 Kasım 2011 21:48 |
Yavuz sultan selim | Ecrin | Tarih | 0 | 30 Nisan 2011 13:29 |
Yavuz Sultan Selim | Ecrin | Tarih | 0 | 28 Nisan 2011 22:34 |
Yavuz Sultan Selim | YapraK | Tarih | 5 | 02 Şubat 2011 20:03 |