IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  reklamver

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 19 Mart 2012, 22:41   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Barbarossa Harekatı




Barbarossa Harekâtı, Nazi Almanyası silahlı kuvvetlerinin 22 Haziran 1941 günü başlayan Sovyetler Birliği'nin işgali harekâtına Alman kaynaklarında verilmiş olan kapalı adıdır. Aynı zamanda II. Dünya Savaşı'nın Doğu Cephesi'ni açan harekâttır. Tarihin en geniş çaplı askeri harekâtı olarak nitelendirilir.


Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir.


Genel

Mihver Devletleri'ne bağlı 4,5 milyonun üzerinde asker, 2.900 km.lik bir cephe hattı üzerinden Sovyetler Birliği'ni istilaya girişti. Bu birliklerin yanı sıra harekâta 600 bin motorlu araç ve 625 bin at katılmıştır. Barbarossa Harekâtı'nın planlamasına 18 Aralık 1940 tarihinde başlandı. Alman ordularının 22 Haziran 1941 günü Sovyetler Birliği’ne saldırmasıyla başlayan ve 5 Aralık 1941 gününe kadar süren çatışmalarda Alman orduları neredeyse kesintisiz olarak ilerlemişlerdir. Gizlilik içinde devam ettirilen hazırlıklar ve harekâtın kendisi, neredeyse bir yıl sürmüştür. Kızıl Ordu Wehrmacht'ın güçlü darbelerini karşısında Moskova önlerine ve Leningrad'a kadar geriledi. Alman ilerleyişi 5 Aralık 1941 tarihinde ilk kez Moskova önlerinde durduruldu. Bu tarihten itibaren 1942 ilk üç ayı boyunca cephedeki durum, ard ardına gelen Kızıl Ordu karşı taarruzlarıyla bunlara göğüs germeye çalışan Alman ordu birlikleri arasındaki amansız çatışmalar olarak sürmüştür. Sonuç itibariyle Hitler, umduğu zafere erişemedi, Kızıl Ordu Wehrmacht'ın ileri hareketini sonuçta durdurmayı başarmışdı. Alman kuvvetleri taktik olarak parlak zaferler de kazandı. Sovyetler Birliği'nin Ukrayna da dahil olmak üzere ekonomik yönden en önemli bölgelerinden bir kısmında geniş toprakları işgal etmeyi başardı. Bununla birlikte harekâtın operatif hedefleri olan Sovyet kuvvetlerinin ülkenin batı kesiminde imha edilmesi ve Moskova'nın alınması gerçekleştirilemedi. Alman ve müttefiklerine bağlı kuvvetler, cephenin genelinde, izleyen yılın ortalarına kadar yaygın bir taarruza bir daha girişemediler. 1942 yılının baharından itibaren ise Alman ilerleyişi yeniden başlayacak ve SSCB topraklarında derin ve geniş ilerlemeler sağlayacaktır. Barbarossa Harekâtı'nın başarısızlığı Hitler'i, Sovyet topraklarında daha sonraki başarısız harekâtlara yöneltmiştir, Leningrad Kuşatması, Nordlicht Harekâtı, Stalingrad Muharebesi ve Sovyet topraklarındaki diğer harekâtlar gibi.

Barbarossa Harekâtı, katılan insan gücü ve sonuçları itibariyle askeri tarihteki en büyük çaplı askeri harekât olmuştur. Başarısızlıkla sonuçlanması, II. Reich tarihinde bir dönüm noktası olmuştur. En önemlisi de harekâtın Doğu Cephesi'ni açmış olmasıdır. Bu cephede, başlangıçta ve süreç içinde tüm dünya tarihi savaş alanlarının hepsinden daha fazla kuvvet savaşa sürülmüştür. Barbarossa Harekâtı ve etkisi altına aldığı bölgelerde ve kentlerde gerçekleşen en büyük muharebelerden bazılarının ölümcül yırtıcılığıyla, yüksek kayıplarıyla ve her iki taraf için de çok zor koşularıyla, tüm bunlar 20. Yüzyıl'da ve II. Dünya Savaşı'nda tarihin akışını etkilemiştir.

Harekât öncesi

Alman yayılması

Alman ve Sovyet kuvvetlerinin 1939 yılı Eylül ayında Polonya'yı işgalinin ardından Almanya, 1940 yılı Nisan'ında Danimarka ve Norveç'i işgal etti. Aynı yılın Mayıs ayında da Hollanda üzerinden Fransa'ya saldırdı. Paris, 14 Haziran'da düştü ve Fransa, 16 Haziran'da mütareke istedi. General Erwin Rommel'in ve Afrika Kolordusu'nun Şubat 1941'de bölgeye intikali ile Almanya Kuzey Afrika'da harekâta başlamış oldu.

Sovyet yayılması
]

Alman orduları Paris'e girdikleri gün Sovyet Hükümeti Litvanya'ya dokuz saatlik bir ültimatom verdi ve hemen ertesi gün, 15 Haziran 1940'da Kızıl Ordu Litvanya'yı işgal etti. Birkaç gün içinde Estonya ve Letonya da işgale uğradı. Bu üç ülkede de 18 Temmuz'da Kızıl Ordu gölgesinde seçimler yapıldı, yeni hükümet derhal Sovyetler Birliği'ne katılma kararı aldı. Litvanya 3 Ağustos'ta, Letonya 5 Ağustos'ta, Estonya ise 6 Ağustos'ta Sovyetler Birliği'ne katıldılar. Bu üç Baltık Ülkeleri'nin Sovyetler Birliği'e katılmasıyla Sovyetler Birliği, Polonya topraklarından sonra kuzeyde de Almanya ile ortak sınıra gelmişti.

Aynı yılın Haziran ayının 26'sında Stalin, Romanya'dan Besarabya ve kuzey Bukovina'yı boşaltmasını isteyen bir ültimatom verdi. Bir günlük süre tanınmıştı. Aslında Beserabya, Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı'nda Sovyetler Birliği'nin etki alanında kabul edilmişti ama, Bukovina için bir madde yoktu. [26] İngiliz ablukası nedeniyle petrolü deniz yoluyla getiremeyen Almanya, Romanya'dan ithal ettiği petrole bağımlı olmak dolayısıyla, Sovyetler Birliği'in Romanya petrol sahasına bu denli yaklaşmasından ciddi endişe duymak durumundaydı. Besabya ve Kuzey Bukovina 28 Haziran 1941 tarihinde Sovyet birliklerince işgal edildi.

1939–1940 Nazi-Sovyet ilişkileri

Molotov-Ribbentrop Paktı (Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı), Almanya'nın ve Sovyetler Birliği'nin 1939'da Polonya'yı işgalinden kısa bir süre önce imzalanmıştı. Görünüşte bir saldırmazlık anlaşması olmasına karşın geri plandaki gizli protokoller, ana hatlarıyla III. Reich ile Sovyetler Birliği'nin arasındaki sınır devletlerin paylaşılmasını içeriyordu. Pakt, her iki ülke arasındaki karşılıklı düşmanlık ve ideolojik çekişme nedeniyle tüm dünya için bir sürpriz oldu. Paktın bir sonucu olarak Almanya ile Sovyetler Birliği arasında görece sıkı diplomatik ilişkiler ve önemli boyutlarda ekonomik ilişkiler oluştu. İki ülke arasında 1940'da bir ticaret anlaşması imzalandı. Sovyetler Birliği, bu ticaret antlaşmasıyla bir bakıma Alman ekonomisini rahatlatmıştır. Askeri ve endüstriyel malzeme karşılığında Almanya'ya başta petrol olmak üzere hammaddeler satılmıştır. Bu durum, İngiliz ablukasının Alman ekonomisi üzerindeki olumsuz etkilerini hafifletti.

Romanya krizi

Fransa'nın çöküşünün bir başka etkisi de kendini Balkanlar'ın kuzeyinde ortaya çıktı. Macaristan ve Bulgaristan, 1940 yılı yazında Romanya'dan toprak talebinde bulunmaya başladılar. Özellikle Macaristan, I. Dünya Savaşı sonrasında kaybettiği Transilvanya'yı geri alma çabasına girmişti. Bu bölgede çıkabilecek bir çatışma Hitler açısından çok ciddi bir krize yol açabilecektir. Konu yine Romanya petrollerine dayanmaktadır. Gelişmeleri izleyen Hitler, 28 Ağustos'da durum iyiden iyiye kritik bir hal alınca, öncelikle beş panzer ve üç mekanize tümene (paraşütçülerin de dahil olduğu bazı hava kuvvetlerine bağlı birlikler dahil), Romanya petrol bölgesini 1 Eylül'de işgal için hazır olmaları emri vermiştir. Aynı zamanda kendi Dışişleri Bakanı Joachim von Ribbentrop'la İtalya Dışişleri Bakanı Galeazzo Ciano'yu Viyana'ya gönderdi. İki dışişleri bakanı, taraflara arabuluculuklarını ve Hitler'in düzenlemesini kabul ettirdiler. Buna göre Romenler, Transilvanya'nın yarısını Macaristan'a, Güney Dobruca'yı da Bulgaristan'a bıraktılar. İtalya ve Almanya, Romanya'nın geri kalanı için bir garanti verdiler. Romanya'ya verilen bu garanti Stalin'in tepkisini çekmiş, iki ülke arasındaki ilişkileri giderek gerginleştiren bir süreci körüklemiştir.

Yunanistan krizi

İtalyan kuvvetleri 28 Ekim 1940 tarihinde Yunanistan - Arnavutluk sınırını geçtiler. Her ne kadar bir hafta içinde bozguna uğradılarsa da bu durum, Balkanlar'da Almanya'nın durumunu tehlikeye düşürmüştü. Ardından İngiliz kuvvetleri Limnos ve Girit'e, sonrasında Yunanistan'a asker çıkardılar. Bu İngiliz askeri varlığı ile gelen havaalanları, Romanya'daki petrol sahasını tehdit ediyordu.

Yugoslavya'da 26 Mart 1941 gecesi gerçekleşen bir hükümet darbesi, Balkanlar'da Alman istilasını başlatan ateşleme oldu. Hitler'in 27 Mart'ta yayınladığı 25 Sayılı Emir'le hazırlıklara girişildi ve Alman kuvvetleri 6 Nisan 1941 günü sabahı Yugoslavya sınırından taarruza geçti. Nisan ayı sonlarında tüm Balkanlar Alman işgali altındaydı. Yunanistan'a Kuzey Afrika'dan getirilen dört İngiliz tümeni denizden tahliye edilmişti.

Berlin görüşmeleri, Molotov

Gerek Sovyetler Birliği'in Baltık Ülkeleri ve Romanya'nın bir kısmını işgal etmesi, gerek se de Almanya'nın Romanya'ya garanti vermesi, 1940 yılı Eylül ayında ilişkileri gerginleştirmeyi sürdürdü. Her iki taraf da karşı tarafı, Alman - Sovyet Saldırmazlık Paktı'nın, danışmayı gerektiren üçüncü maddesini ihlalle suçlamaktaydı. Dahası Alman Dışişleri Bakanı Ribbentrop, 16 Eylül'de kuzey Norveç'e gönderilecek takviye kuvvetlerinin Finlandiya üzerinden geçeceklerini bildirmesi Stalin'i rahatsız etti, bu birliklerin Finlandiya'da kalacaklarından kuşkulandı. Ayrıca 27 Eylül 1940 tarihinde imzalanan Üçlü Pakt da kuşku yaratmıştı.

Yine de Almanya'nın girişimiyle Mihver Paktı'na Sovyetler Birliği'nin de üyeliği konusunda görüşmeler başlamıştır.

Ribbentrop, tüm bu gerginlikleri ortadan kaldırmak için, 13 Ekim'de Stalin'e yazdığı mektupta Sovyet Dışişleri Komiseri Vyaçeslav Molotov'u Berlin'e davet etti. Hitler, Molotov'la görüşecekti. Bu görüşmede Führer, "her iki ülke arasındaki ilişkilerin gelecekte alacakları biçim konusundaki gürüşlerini şahsen kendisine anlatabilecekti." Konu da kabaca işaret edilmişti, "… dünyanın dört büyük totaliter devlet arasında bölünmesi."

Bu kışkırtıcı teklif Stalin tarafından kabul edildi ve Molotov 12 Kasım 1940 günü Berlin'e geldi. İlk görüşmelerde Alman tarafı, İngiltere'nin yenilmiş olduğunu, bu durumda dört devletin çıkar alanlarının tanımlamanın zamanı geldiği belirtildi. İngiliz İmparatorluğu'nun geniş topraklarının paylaşılması gerekiyordu.

İlk gün öğleden önceki görüşmelere Hitler katılmadı. Molotov, genelde Alman tarafını dinlemekle yetindi. Öğleden sonra Hitler de görüşmelere katıldı. molotov'un tutumu, Alman tarafının, özellikle de Hitler'in beklediğinden çok farklıydı. Biri dışında tüm görüşmelerin tutanaklarını yazan "Dr. Schmidt'in sonradan hatırladığına göre "Hitler'e bir biri ardınca sorular yağdırdı. Benim o zamana kadar bulunduğum görüşmelerin hiç birinde, hiçbir yabancı ziyaretçi kendisiyle böyle konuşmamıştı." O gün ve izleyen gün Molotov Hitler'den bazı bölgeler hakkında net sonuçlar istedi. Öncelikle ele aldığı konu, Almanya'nın Finlandiya'dan askerlerini çekmesini istemek oldu. Hitler, Finlandiya'nın işgal altında olmadığını yeniledi. Ardından Finlandiya konusundaki Sovyet yönetiminin tutumunu sorunca Molotov, "Besarabya çapında bir uzlaşma" yanıtını verdi. Bu uzlaşma doğrudan doğruya ilhak demekti." Stalin'in Finlandiya üzerinden Baltık Denizi'ne açılmayı kafasına koyduğu anlaşılıyordu. Molotov ayrıca Bulgaristan, Romanya ve Türkiye konusunda da net sonuçlar istedi. Öncelikle İtalya ve Almanya tarafından Romanya'ya verilmiş olan garantinin geri alınmasını istiyordu. Stalin'in, Romanya'dan ilave toprak talepleri olabilecek ve bu durum, Romanya petrol bölgesine daha da yakınlaşan bir Sovyet sınırını doğuracaktı.

Hitler görüşmelere bu noktada ara verdi. Akşam yemeğinde (Hitler katılmamıştı) İngiliz bombardıman filoları Berlin'i bombalamaya başladığında sığınağa çekilindi. Sığınakta Ribbentrop, Sovyetler Birliği'nin katılımıyla Dörtlü Pakt haline dönüşecek olan Pakt'ın antlaşma metnini çıkardı. Açıklanacak olan antlaşma taslağı, alışılmış bir saldırmazlık - dayanışma paktı metniydi. Esas önem taşıyan gizli protokollerdi. Özellikle her ülkenin "toprak emellerini" tanımlayan protokol önemliydi. Buna göre Sovyetler Birliği'nin toprak emelleri ulusal toprakları ortasından başlıyor, güneye değin Hint Okyanusu'na sarkıyordu. Ama Sovyet yönetiminin ilgi alanı Hint Okyanusu değildi. Batıya, Baltık Denizi'ne, Balkanlar'a, ve Boğazlar'dan Akdeniz'e uzanıyordu. Molotov, bunları söylerken İsviçre'nin tarafsızlığı konusunda bile Almanya'nın tutumunu sormuştur, Avrupa'yla bu denli ilgiliydi.

Molotov'un Berlin'den ayrılmasından iki hafta sonra, 26 Kasım'da, Stalin'in belirli koşullar yerine getirildiğinde Dörtlü Pakt'a katılacağını bildiren bir yazı, Moskova'daki Alman elçiliğine verildi. Stalin'in koşulları şunlardı.

Alman askerleri … Sovyetler Birliği'nin etki alanına giren … Finlandiya'dan hemen çekilecektir.
S.S.C.B. ile Bulgaristan arasında karşılıklı bir yardım anlaşması imzalanması… Ve uzun vadeli bir kiralama anlaşmasıyla, İstanbul ve Çanakkale Boğazları çerçevesinde Sovyetler Birliği tarafından kara ve deniz üsleri kurularak Sovyetler Birliği'nin boğazlardaki emniyeti önümüzdeki birkaç ay içinde sağlanacaktır.
Batum ve Bakü'nün güneyinde genel olarak İran Körfezi doğrultusundaki bölge Sovyetler Birliği emellerinin merkezi olarak tanınacaktır.
Japonya kuzey Sahalin'deki kömür ve petrol imtiyazlarından vazgeçecektir.

Ayrıca, Türkiye'nin Boğazlar konusunda zorluk çıkarması halinde dört devletin bu ülkeye karşı askeri tedbirler alması istenmektedir.

Almanya buna bir karşılık vermedi.

Gerek bu belge, gerekse de Molotov'la Berlin'de yapılan görüşmeler, Hitler'e Stalin'in kesin olarak Avrupa'yla ilgilendiğini göstermişti. Sovyetler Birliği, Baltık Denizi ve Akdeniz üzerinden, kuzeyden ve güneyden Avrupa'yı kuşatmayı amaçlamış görünmektedir. Oysa Hitler, Sovyetler Birliği'ni Avrupa'dan uzaklaştırmak istiyordu. Öte yandan Stalin, Orta Doğu petrol sahalarının da kendi etki alanına bırakılmasını istemektedir. Bu iki gelişmenin ertesinde Hitler kurmaylarına Sovyetler Birliği'nin olabildiğince erken dize getirilmesi gerektiğini söylemiştir.

Ticari antlaşmalarda birkaç açık konu ve sınırlar konusunda Ocak 1941'de belirlemelere gidilmesine karşın Orta Avrupa'da taraflar arasında çekişmeler de başlamıştı.

Alman planlaması

Yaklaşımlar

Daha 1925'de Hitler, "Kavgam"'da, Alman halkının ihtiyaç duyduğu "Lebensraum"'un (toprak ve hammadde olarak yaşam alanı) doğudaki topraklarda aranması gerektiğini ileri sürmüş, bu bağlamda Sovyet topraklarından bir bölümünü işgal edeceğini açıklamıştı. Nazi ırk ideolojisi Sovyetler Birliği'ni, "Yahudi Bolşevik" seçkinler tarafından yönetilen "untermenschen" (alt - insan) Slav halklar olarak görmektedir. Hitler Kavgam'da, Alman halkının yazgısının altı yüz yıl önce olduğu gibi "doğu toprakları"nda olduğunu, "Rusya'daki Yahudi egemenliğinin sonunun, bir devlet olarak Rusya'nın da sonu olacağını" yazmaktadır. Devamında, "panslav ideallerine karşı bir savaşın kaçınılmaz olduğunu belirtir. Kazanılacak olan zafer, "dünyanın kalıcı efendilerini" belirleyeceğini ifade etmiştir. Diğer yandan, "eğer Ruslar bize destek olurlarsa yolun bir bölümünü onlarla yürüyeceklerini" belirtmiştir. Bu nedenle resmi Nazi politikası, Rus ve diğer Slav halkları öldürmeyi, sürmeyi ve köleleştirmeyi, insansızlaştırılan bu toprakların Alman göçmenlerce yeniden iskan edilmesini öngörmektedir.

Stalin'in kötü ünü, Nazilerin hem saldırılarının meşruluğu iddialarına, hem de başarılarıyla inançlarına katkıda bulunmuştur. 1930'lu yılların sonlarındaki "Büyük Temizlik" sırasında, birçok yetenekli ve deneyimli subayın yanı sıra binlerce sivil öldürüldü ya da hapsedildi. Sonuçta Kızıl Ordu sevk ve idare konusunda ciddi bir sıkıntı içine düştü. Naziler sıklıkla, Slav halkları hedef alan saldırgan propagandalarında, Sovyet rejiminin acımasızlığını vurgulamıştır. Alman propagandası, Kızıl Ordu'nun onlara saldırı hazırlığı içinde olduğunu iddia ediyorlardı. Dolayısıyla Rusya'ya taarruzlarının bir "önleyici savaş" olduğunu ileri sürüyorlardı.

Almanya, 1940 yazında hammadde krizi yaşarken ve Sovyetler Birliği ile Balkanlar'da bir çatışma olasılığı giderek artarken Hitler, Sovyetler Birliği'nin işgaline tek çözüm olarak bakmaya başladı. Sovyetler Birliği'ne saldırmak konusunda Haziran ayında henüz somut bir plan yapılmamışken Hitler bir generaline, Batı Avrupa'daki zaferlerin, Bolşevizm'le nihai olarak hesaplaşmak için kendisine hareket serbestisi kazandırdığını söyledi Hitler'e göre bu, onun gerçek ve en önemli misyonuydu. Yine de generalleri, Batı Rusya'yı işgal etmenin Alman ekonomisini rahatlatmak yerine tersine daha fazla yük getireceğini düşünmekteydiler.

Führer'in öngördüğü ek kazanımlar vardı. Sovyetler Birliği yenilgiye uğratıldığında, ordunun büyük bölümünün terhis olması nedeniyle Alman endüstrisinde yaşanan işgücü eksikliği de giderilmiş olacaktır. Ayrıca Ukrayna, istikrarlı tarımsal kaynaklar sağlayacaktı. Sovyet halklarının köle işgücü kaynağı olarak kullanılması, Almanya'nın jeostratejik konumunu önemli ölçüde geliştirecektir. Sovyetler Birliği'nin yenilgiye uğratılmasıyla Müttefik Devletler, özellikle de Birleşik Krallık, iyice güçten düşmüş olacaktır. Alman ekonomisi daha fazla petrole gereksinme duymasıyla Bakü Petrol Sahası'nın kontrolünü ele geçirmeliydi. Alman Silahlanma ve Savaş Üretim Bakanı Albert Speer, savaş sonrasındaki sorgusu sırasında, istila kararında "petrole olan acil gereksinim, birincil nedendi" demiştir.

Yüksek rütbeli Alman subayları 1940 sonbaharında, Sovyetler Birliği'nin istilasının ortaya çıkaracağı tehlikelere ilişkin bir muhtıra hazırladılar. Ukrayna, Beyaz Rusya ve Baltık Devletleri'nin Alman ekonomisi için daha çok yük getireceğini öne sürmekteydiler. Bir başka Alman subayı, Sovyet bürokrasisinin ülkeyi güçsüz kıldığını, işgalin Almanya için bir kazanç olmayacağını ve yanı başlarında güçsüz bir Bolşevizm'den rahatsızlık duymamak gerektiğini belirtmektedir.

Hitler, ekonomik gerekçeleri red etti ve Hermann Göring'e "Her zaman herkes, Rusya ile savaş tehdidine karşı ekonomik yönden kaygılarını öne sürüyor." demiştir. Bu andan itibaren bu tür konuşmalara kulaklarını kapayacaktı ve kararını vermişti. Bu tür görüşler bundan böyle General Georg Thomas'a iletildi. General, Sovyetler Birliği'nin işgal girişiminin getireceği ekonomik güçlükler hakkında bir rapor hazırlamaktaydı. Bu raporda ana fikir, Sovyetler Birliği tümüyle işgal edilmedikçe, harekâtın ekonomi üzerinde olumsuz etkileri olacağı şeklindeydi.

Öte yandan Alman generallerden bazıları askeri nedenlerle de harekâta karşıydılar. OKH Başkomutanı Mareşel Walther von Brauchitsch, OKH (Alman Kara Kuvvetleri) Kurmay Başkanı General Halder ve Mareşel von Rundstedt'in de aralarında bulunduğu generaller, herşeyden önce Hitler'in ileri sürdüğü gibi, Sovyetler Birliği'in Almanya'ya saldırmaya kararlı olduğuna inanmıyorlardı. Böyle olsa bile savunmada kalmak, Rusya'ya saldırmaktan daha az riskliydi. Mareşal von Rundstedt, Hitler'e Rusya'ya hücum ederken neleri göze aldığınızı tarttınız mı diye sormuştu

Hitler'in kendine güveni, Batı Avrupa'da hızla ulaştığı başarılardan ve Kızıl Ordu'nun Finlandiya'ya karşı yürüttüğü Kış Savaşı'ndaki yetersizliğinden dolayı artmıştı. Doğu'da zaferin birkaç ay içinde kazanılacağına inanıyordu. Sovyetler Birliği'nin yıkımı olacak olan teslim olmanın çabuk gerçekleşeceğine inanılmaktaydı. Bu nedenle kış koşullarına göre hazırlık yapmaya gerek duyulmadı. Birliklerin kışlık giysileri yoktu ve taarruz başladığında uzun süreli bir sefer için hazırlık yapılmış değildi. Öyle ki Kara Kuvvetleri'ndeki eratı sadece % 20'si için kışlık giysi hazırlanmıştı. Bu kuvvet, savaş bitiminde işgal edilen topraklarda bırakılacak kuvvetti, harekata katılacak kuvvet değildi. Kışlık giysi konusuyla ancak Ağustos ayı sonlarından itibaren ilgilenilmeye başladı. Ancak General Guderian'a göre kışlık giysi konusundaki bu hazırlıksızlık sadece Kara Kuvvetleri'nin bir bölümünde söz konusuydu, Luftwaffe ve Waffen-SS birlikleri için bu yönde bir sorun yoktu.

Göring, 1941 yılı Mart ayı başlarında, Sovyetler Birliği'nin istilasının hemen ardından izlenecek ekonomik düzene ilişkin bir dizi öneriyi, "Yeşil Dosya" adıyla ortaya koydu. İstila edilen topraklardaki yerli halkın büyük kesiminin açlıktan ölmesi sağlanacak, böylece Almanya için bol gıda maddesi elde edilmiş olacaktı. Ardından neredeyse insansız kalan bu topraklara Alman göçmenler seçkin bir sınıf olarak yerleşecekti. Nüremberg Duruşmaları'nda (1946) Sir Hertley Shawcross, Doğu Rusya için önceden oluşturulan yönetsel bölgelerden ayrıca çeşitli yeni bölgelerin planlandığını anlatmıştır. Nazi politikası Sovyetler Birliği'ni, "yaşam alanı" bakış tarzına bağlı olarak, geleceğin "aryan" kuşaklarını oluşturmak için siyasi olarak ortadan kaldırmayı amaçlamıştır. "Biz kapıya sadece tekme atacağız, o çürük yapı kendiliğinden çökecektir." Kısa süre içinde işgal edilen Sovyet topraklarındaki Almanya'nın işine yarayabilecek tüm kaynakların (insan kaynakları dahil) sömürülmesi işini düzenleyecek yeni bir organizasyon Alfred Rosenberg yönetiminde "Doğu Toprakları Bakanlığı" (Reich Ministry for the Occupied Eastern Territories) adıyla oluşturuldu.

İstila başlamadan kısa bir süre önce OKW, doğrudan doğruya ve tümen komutanlıklarına varıncaya kadar uzanan bir emir yayınlamıştı. Komiser Emri olarak bilinen bu emre göre sivillere ve savaş esirlerine karşı ciddi boyutta kötü muamele uygulayan personelin askeri mahkemeye verilmeyeceği, bir üst komutanının takdirine göre işlem yapılacağı bildirilmiştir. Bir ceza verilecekse bile bu ceza sadece disiplin cezası olabilecekti. [58] Özellikle siyasi komiserler ele geçirildikleri yerde infaz edilecekti.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet reklamver
Cevapla

Etiketler
barbarossa, harekatı


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Battleaxe Harekatı efLatun Tarih 0 01 Haziran 2012 00:55
Overlord Harekâtı efLatun Tarih 0 26 Mart 2012 20:59
KKTC'ye su harekatı PassioN Haber Arşivi 0 23 Mart 2012 20:32