30 Mayıs 2009, 13:18 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Tarihten Altın Yapraklar... Ağaca Asılan Zekat Parası Fatih Sultan Mehmet Han devrinde bir Müslümanın günlerce dolaşıp yıllık zekatını verebileceği fakir birini arayıp bulamadığından zekatının tutarı olan parayı bir keseye ko***** Cağaloğlu'ndaki bir ağaca asıp, üzerine de:Müslüman kardeşim, bütün aramalarıma rağmen memleketimizde zekatımı verecek kimse bulamadım. Eğer muhtaç isen hiç tereddüt etmeden bunu al diye yazmış. Ve bu kese üç ay kadar o ağaçta asılı kalmıştır. Bitmeyen Osmanlı Sevgisi Balkanlar'dan Orta Doğu'ya kadar büyük bir coğrafyanın 1. Cihan Savaşından sonra elimizden çıkmasına rağmen, o topraklarda yaşayan halkın hala büyük bir hasretle Osmanlı, Osmanlı diye sayıkladığını Budapeşte'den gelen bir yazarımıza bir Boşnak,ın'. Madem ki İstanbul'a gidiyorsun Allah aşkına o şehrin toprağını benim için öp Allah benim canımı İstanbul'u görmeden . almasın dediğini Trablusgarp'daki ihtiyar Cezayirlilerin , boyunlarına muska diye Osmanlı parası taktıklarını Biliyor muydunuz. Kendinizi Türklere Emanet Edin 16. yüzyılda Osmanlı Devleti'nin gelişme yolu üzerinde direnmiş ve Türk orduları ile savaşa tutuşmuş olmasından dolay Katolik Avrupa tarafından kendisine Hıristiyanlığın şövalyesi ünvanı verilen Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğin de, evlatlarına gayet ibretli bir şekilde:Belki de yakında himayeye muhtaç olacaksınız Asla Rus'a yanaşmayın. Haindir, sizi yok eder. Fakat kendinizi Türklere emanet edin. Adil ve merhametlidirler. Türklerde Namus Türklerin nâmuskârlığını yazmak için kendime vazîfe bilirim. Bir çok tanıdıklarımın başına geldiği gibi, dalgınlığımdan dolayı herkesten fazla benim başıma gelmiş bir hâl vardır: Bu dalgınlığıma rağmen Türk dükkânlarında hiç bir zaman tek bir meteliğim kaybolmamıştır; çünkü o gibi vaziyetlerde dükkâncılar peşimden koşturmuşlar ve hattâ eğer dalgınlığımın neticesini anladıktan sonra dükkâna dönmemişsem, unuttuğum şeyi iâde için Beyoğlu'ndaki ikâmetgâhıma kadar adam gönderip bir çok defâlar, beni aratmışlardır. Meselâ bir yelpazeci dükkânında Türklerin sıcaklarda kullandıkları yelpâzeler satılıyordu. Bir çoklarına baktım; düz deriden ve en harc-ı âlem olanlarından birini alıp parasını verdikten sonra çıkıp gittim.Bir gün tesâdüfen o dükkânın önünden geçerken yelpâzeci beni görür görmez çağırıp saatimi elime teslim etti. Ben bu Türk nâmuskârlığının daha yüzlerce misâlini sayabilirim: Bizzât kendi başımdan geçen vak'alar 30'dan fazla olduğu hâlde, bunların hiç birinde hiç bir zaman Türklerin nâmuskârlıktan ayrıldıklarını görmedim. Rumları bu bakımdan medh ü senâ edemiyeceğim için pek müteessirim..." Belgrat'tan Bağdat'a Hadis-i şerifte; "Bir kimse ölünce ameli kesilir, amel defteri kapanır. Yalnız şu üç kimsenin amel defteri kapanmaz: Sadaka-i câriyesi, ilmi bir eseri, kendisine arkasından duâ eden hayırlı bir evladı olan." buyurulmuştur. Resulullahın, birer "sadaka-i câriye" olan, yâni devamlı sevap getiren vakıf sahiplerinin amel defterlerinin kapanmayıp, daima sevaplar yazılacağını, hayır sahibi Müslümanların mezarlarında kemikleri çürümüş olsa bile, vakıflarından istifade edildiği müddetçe bu sevaptan hissedar olacaklarını haber vermesi üzerine; Osmanlı zenginleri, fakirlerin karınlarını doyuracakları aşhâneler, talebelerin barınacakları yurtlar, medreseler, hatta yolcuların istirahat edebilecekleri kervansaraylar inşa' ettirerek, bunları millet hayrına vakfetmişlerdir. Evliya Çelebi, Belgrad'dan Bağdat'a gitmek üzere yola çıkan fakir bir kimsenin, yeme-içme dahil beş kuruş harcamadan, huzur içinde yolculuk yapabildiğini yazmaktadır. İşte gerçek seyahat hürriyeti budur. Seyahat hürriyeti olup, adamın cebinde gezecek parası yoksa, bu nasıl seyahat etsin? Vakıf kervansarayların kapıları akşama kadar açık durur, ortalık karardıktan sonra kapılar kapanır, vakıf sahibinin vazifelendirdiği kapıcılar, kapının arkasında yatarlardı. Gece bir yolcu geldiğinde, kapıları açıp yolcuyu içeri alırlar; vakıftan, hayvan sahibinin hayvanına yem, kendilerine de yemek çıkarırlardı. Gece içeri gireni bir daha dışarı bırakmazlardı. Sabah olduğu zaman duâlarla kapılar açılır, yolcular hazırlanırdı. Bu sırada kervansarayın misâfirleri arasında dolaşan bir görevli bağırırdı: "Ey, Ümmet-i Muhammed! Maldan, candan, elbiseden eksiği olan var mı?" Bu soruya, kervansarayda misafir olan yolcular; "Hiçbir eksiğimiz yoktur. Her şeyimiz tamamdır. Allah vakıf sahibinin hayrını kabul etsin. Hayatta ise kendisine selâmet, vefât etmişse rahmet eylesin" derlerse, kapılar açılır, o zaman görevliler; "Öyleyse, Allah, giden ümmet-i Muhammed'e selametler, kalanlara ise rahatlar versin." Derlerdi. Altın Dolu Kundura Fakir bir kadıncağız, bir beyin yanında hizmet eden fakir, kimsesiz bir erkek çocuğunu, soğuk bir kış gününde yalınayak yürürken gördü. Bu hâle çok üzülüp, partal bir çift kundurayı çocuğa verdi. Çocuğun adı Yusuf idi. Zamanla yokluklara rağmen okudu ve İstanbul'a geldi. Dürüstlük ve çalışkanlığı ile âmirlerine kendisini sevdirdi. Saraya kabul olundu. Zaman geldi Osmanlı Devleti'nin Kaptan-ı Deryâ'sı oldu. Yâni Deniz Kuvvetleri Komutanı. Bu Kaptan-ı Derya, Hanya fâtihi Silahtar Yusuf Paşadır. Vaktiyle kendisine iyilik yapan hanımı hiç unutmamıştı. Bir gün ona, içi altın dolu bir çift patal kundura gönderdi. Bir pusulaya da şunları yazdı: "Anacığım, buzdan donmuş ayaklarına bu kunduraları giydirdiğin o fakir çocuk, sana borcunu ödemeye çalışıyor. Lütfen hakkını helâl et! Beni duâlarından unutma!" Sporcu Padişah 4. Murat Han Osmanlı pâdişahlarından, sporculuğu bakımından en fazla isim yapan Sultan IV. Murat Hân'dır. Geniş omuzlu, iri kemikli, uzun boylu ve son derece kuvvetli olan IV. Murat Hân, kılıç, ok ve mızrağı ustalıkla kullanır, inanılmayacak başarılar gösterirdi. Silâhdarı, Musa Paşa'yı, bir gün kuşağından kavrayıp sağ eliyle havaya kaldırmış, Hasoda'yı birkaç defâ o vaziyette dolaştırıp, hiç yorgunluk eseri göstermeden yere indirmişti. 200 okka (256.5 kg) ağırlığındaki gürzlerle idman yapardı. Hind elçisinin, kurşun ve ok işlemez, diye getirdiği gergedan derisinden yapılma kalkanı, önce kısa mızrak ile sonra da ok atıp 2 yerinden delmişti. Ciritle deldiği 8 Arnavut kalkanını Budin'in Beç Kapısı'na astırmış, yine ok sapladığı 12 zırhı Kahire'ye göndermişti. Attığı ok, tüfek mermisinden uzağa giderdi. Okmeydanı'nda 706.5 m. ok atmış, namına nişan taşı diktirmişti. Topkapı Sarayı'ndaki demir-gümüş karışımından kapıyı okla delmişti. Osmanlı pâdişahları gelenek olarak 9 at beslerken, o cirit oyunları için 40 at bulundururdu. Koşu hâlinde iken, bir attan diğerine atlardı. Türklerde Doğruluk Bu muazzam pâyitahtta (İstanbul'da) dükkâncı herkesçe namaz saatlerinde dükkânını açık bırakıp gittiği ve gece evlerin kapıları alelâde bir mandalla kapatıldığı hâlde, senede yalnız 4 hırsızlık vak'ası bile olmaz. Ahâlisi sırf Hıristiyanlardan mürekkep olan Galata ile Beyoğlu'nda ise hırsızlık ve cinâyet vak'aları duyulmayan gün geçmez. Taşralarda da iffet ve istikâmet ayni derecededir. Son zamanlarda (Daily - News) gazetesinde neşredilen mektubunda bir İngiliz seyyahının anlattığı şu menkıbeyi lütfen dinleyin: (Bugün kendi eşyamla, yol arkadaşım olan eski bir Macar zâbitinin eşyâsını taşımak için bir köylünün arabasını kiraladım. Sandıklar, port-mantolar, denkler, paltolar, kürkler, atkılar hep açıktaydı. Buralarda yatağın hayâli bile mevcut olmadığı için, gece üstüne uzanmak üzere ben biraz kuru ot satın almak isteyince son derece nâzik bir Türk bana refâkat teklifinde bulundu. Köylü de öküzlerini koşumdan çıkarıp bizim bütün eşyâmızla berâber sokağın ortasında bıraktı. Ben onun uzaklaştığını görünce dedim ki: - Burada birisi kalmalı! Yanımdaki Türk hayretle sordu: - Niçin? - Eşyâlarımızı beklemek için. - Â! Ne lüzumu var. Eşyâlarınız bir hafta gece-gündüz burada kalsa bile dokunan olmaz. Ben bu sözü kabul ettim ve döndüğümde her şeyi yerli-yerinde buldum. Şu noktayı da unutmamalı ki, o sırada İslâm askerleri mütemâdiyen gelip geçmekteydi... Bu vak'a bütün Londra kiliselerinin kürsülerinden Hıristiyanlara ilân edilmelidir; içlerinden bâzıları rüyâ gördüklerini zannedeceklerdir: Artık uykularından uyansınlar!) | |
|
Etiketler |
altin, altın, tarihten, yapraklar |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Altın sarı yapraklar | Sarya | Okul Öncesi Şiirler | 0 | 05 Şubat 2021 02:53 |
Gram altın 214 Lira oldu! Peki, yarım altın ve gram altın ne kadar? Altın fiyatları… | Sanem | Ekonomi Haberleri | 0 | 20 Aralık 2018 14:10 |
Yapraklar Evi | Sır | Kitap Tanıtımları | 0 | 08 Mart 2018 23:46 |
Cam Yapraklar | Zen | Tiyatro | 0 | 08 Mayıs 2012 22:21 |
Cam Yapraklar | Zen | Tiyatro | 0 | 04 Nisan 2012 17:14 |