IRCForumları - IRC ve mIRC Kullanıcılarının Buluşma Noktası
  digitalpanel

Etiketlenen Kullanıcılar

Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 27 Mart 2009, 04:23   #1
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0)
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Ayasofya Efsaneleri




Ayasofya Efsaneleri

[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Doğu Roma ve Osmanlı imparatorluklarının, hem yükseliş hem de çöküş dönemlerine tanıklık eden, tarihinin en önemli dini eserlerinden biri olan Ayasofya; gerek Bizans gerekse Türk kaynaklı pek çok efsaneye konu olmuştur. Ancak günümüzdeki Ayasofya'nın, burada yapılan ilk kilise olduğunu düşünmek bizi yanıltır.
Tarihçi Sokrates'e göre 15 Şubat 360 tarihinde burada inşa edilen ilk kilise bir bazilikaydı ve eski bir Roma tapınağı üzerine kurulmuştu. M.S. 4O4'te yanan bazilikanın yerine yapılan ikincisi, İmparator II. Theodosios döneminde 10 Ekim 415 yılında ibadete açıldı. 13 Ocak 532 yılındaki ünlü "Nika İsyanı"nda bütünüyle yanan kilisenin yerine, aynı yıl, İmparator I. Iustinianos'un (Jüstin-yen) emriyle günümüze kadar ayakta kalan Ayasofya'nın inşası başlatıldı.
Tarihçi Prokopios'a göre, Miletoslu Isidoros ve Trallesli Anthemios'un mimarlığını yaptığı kilisenin inşaatında; yüz ustabaşı, bin usta, on bin işçi çalışmış; Suriye, Mısır, Yunanistan ve Küçük Asya'dan gelen gemiler dolusu malzemeyle Ayasofya'nın inşaatı 5 yıl 10 ay ve 24 günde bitirilmişti. 27 Aralık 537'deki açılış törenine patrik Menas'la birlikte gelen imparator, yapının güzelliği karşısında şöyle demekten kendini alamamıştı:

"Bana böyle bir kiliseyi yaptırma şansı verdiği için Tanrı'ya şükürler olsun."

Ayasofya ile ilgili Bizans efsanelerinden birinde ise, bu ünlü mabedin doğuşu gelecek kuşaklara şöyle aktarılıyordu:

"Iustinianos Ayasofya'yı yaptırmak için en ünlü mimarları İstanbul'a davet etti, yaptıracağı kilise için birer taslak çizmelerini istedi. Ancak çizilen hiçbir taslak imparatoru tatmin etmedi.
Bir gece üzgün ve umutsuz uykuya dalan Iustinianos, bir rüya gördü. Ayasofya'nm kurulacağı arsada beliren nur yüzlü bir ihtiyar, sağına soluna bakınıyor, sonra da her köşede biraz durup bekliyordu. Nur yüzlü ihtiyarın yanına giden imparator, onun elindeki gümüş levhayı görünce şaşkınlığa düştü. Levhanın üzerinde çizili olan kilise resmi, onun hayalini kurduğu mabet idi.
Hemen tanrıya dua etmeye başlayan Iustinianos'un yanına gelen garip ihtiyar, elindeki gümüş levhayı imparatora uzattı ve dedi ki 'Al bu resmi Iustinianos, kiliseni bu örneğe göre yaptır!"

Bizans efsanesi burada bitmez doğal olarak. İmparator, sevinçle tapınağın adını ne koyması gerektiğini sorunca, "Ayasofya" der nur yüzlü garip ihtiyar ve anında kaybolur. İmparator, sabahleyin kalkınca mimarını çağırır ve rüyasındaki mabedin resmini tarif ederek çizmelerini ister.
Efsane denilince sonu mu olurmuş?
Mimarını şaşırtmak isteyen Iustinianos, onlardan aldığı cevap karşısında kendisi şaşkınlığa düşer. Rüyasında gördüğü kilisenin tıpkı çizimini kendisine uzatan mimar; o gece bir rüya gördüğünü ve rüyasında gördüğü kilisenin resmini, unutmamak için sabaha kadar çalışıp kâğıda döktüğünü söyler. Ayasofya, işte bu rüyalardaki kilisedir!
İstanbul'un Türkler tarafından fethinden sonra da pek çok efsaneye konu olmuştur bu yüce mabet. Evliya Çelebi'nin anlatılarına göre, Hazreti Muhammed'in doğduğu gece İstanbul'da büyük bir yersarsıntısı olmuş ve Ayasofya'nın kubbesi yıkılmıştı. Bir süre sonra, Buhayra adlı rahibin aracılık etmesiyle, bir rahipler kurulu Mekke'ye gitmiş, o zaman henüz küçük bir
çocuk olan Hazreti Muhammed'in ağız suyundan alıp, zemzem suyu da katarak Mekke toprağı ile bir harç yaparak İstanbul'a geri dönmüşlerdi. Yıkılan kubbenin tamiri, işte bu Mekke'den getirilen harçla mümkün olmuştu.
Bunu biliyor muydunuz?
Mimar Sinan, Selimiye Camii'ni inşa ederken Ayasofya ile yarışmış mıydı? Daye-Zade Mustafa Efendi'nin 1717 yılında yazdığı esere göre, Sinan; yazdığı bir kitapta (bu kitap bulunamamıştır), Selimiye'nin kubbesini Ayasofya'nın kubbesinden dört arşın daha büyük yaptığını ifade etmişti. Ancak yapılan ölçümler, Selimiye'nin kubbe çapının ortalama 31,305 metre, Ayasofya'nın kubbe çapının ise ortalama 33,8 metre olduğunu ortaya koymuştur.
M.S. 537'de tamamlanan Ayasofya'nın kubbesi, son kez 14. yüzyılda olmak üzere, dört defa kısmen veya önemli ölçüde çökmüş; her seferinde onarılarak bugünkü haline ve boyutlarına ulaştırılmıştır. Bu yıkılmalara neden olarak, ilk kubbenin aşırı yayvanlığı nedeniyle taşıyıcı filayaklarına (filpaye) yaptığı basıncın fazlalığının yanı sıra, kullanılan harcın çok yavaş sertleşmesi ve payanda duvarlarının yetersizliği vb. gösterilmektedir. Bu etkiler, kubbe çapının
büyümesine, dolayısıyla çatlayıp yıkılmasına neden olmuştur.
Yapılan basit hesaplar, Ayasofya'nın kubbesinin, bu büyümelerden önceki çapının 31,612 metre olması gerektiğini göstermektedir. Bu çaptan doğan kubbe çevresi ise 99,31 metre veya 10,318 Bizans ayağı uzunluğundadır. 318 sayısı ise, Latin ebced hesabıyla (*) Hz. İsa'nın karşılığıdır. Anlaşılan, mimarlar Anthemios ve Isidoros, kubbenin çapında Hz. İsa'yı sembolize etmek istemişler.
Buna karşılık Selimiye'nin kubbe çapı 31,305 metredir; Osmanlı arşınında 24 adet olarak bulunan boğum cinsinden ifade edildiğinde, 990 boğuma eşit olduğu görülür. 990 sayısı, Osmanlı ebced hesabıyla Hz. Ali'nin karşılığı olan 110 ve Allah'ın karşılığı olan 66 sayılarını içermektedir, zira 990'un karşılığı 15x66 veya 9x110'dur.
Sinan gibi bir dâhinin, Ayasofya'nın kubbesinin orijinal çapını hesaplayamamış olması düşünülemez. Çünkü, bu amaçla filayaklarının düşeyden yaptıkları sapmayı yerinde ölçerek bulması yeterli olurdu. Selimiye'nin kubbesinin, Ayasofya'nın kubbesinin orijinal çapına göre 31 cm. küçük olmasını Sinan'ın önemsemediği anlaşılıyor. Çünkü, bu önemsiz farkı isteseydi
rahatça aşabilirdi. Hem aşmak hem de aynı zamanda Hz. Ali ile Allah'ı anabilmek için gerekli çap ise, ancak 41,70 metre çapında bir kubbe yapmakla mümkün olabilirdi. Bu kadar büyük bir kubbe yapmamayı göze almasını doğal karşılamak gerekiyor. Mimar Sinan sadece Allah'ın adını anmakla yetinseydi, Ayasofya'nın bugünkü çapını rahatça geçmiş olacaktı: 16x66=1056 boğum veya metre cinsinden 33,34!

(*) Eski Sami ve Finike alfabelerinde harflerden ayrı rakamlar yoktu. Rakam yerine her harfe bir sayısal değer verilmişti. İstenilen rakam bu harflerle yazılırdı. Bu gelenek, Finike alfabesinden türeyen Latin alfabelerinde Ortaçağa; Arap alfabesinde ise bugüne dek korundu.


Alıntı.

 
Alıntı ile Cevapla

IRCForumlari.NET Reklamlar
sohbet odaları eglen sohbet sohbet
Cevapla

Etiketler
ayasofya, efsaneleri


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Kapalı
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevaplar Son Mesaj
Adana Efsaneleri PySSyCaT Akdeniz Bölgesi 0 15 Kasım 2014 08:11
Ayasofya efsaneleri Zen Tarih 0 12 Mayıs 2014 22:43
İstanbul Efsaneleri..(Ayasofya) IUSTİNİANOS'un Rüyası Sevda Tarih 1 08 Şubat 2011 19:17
Grip efsaneleri Collettivo Kulak Burun Boğaz Sağlığı 0 06 Ekim 2008 01:59
Ayasofya Efsaneleri! Asimavi IF Ekstra 1 28 Ağustos 2008 05:16