13 Şubat 2016, 19:01 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Enver Paşa ( 1881)- (04.08.1922) Harbiya Nazırı (Milli Savunma Bakan) 1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesi'nde öğrenim gördü. Harp Okulu'nu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdi. 1903 yılında kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisi'nden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi. II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket Ordusu'na katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koydu. 1912 yılında yarbay oldu. 23 Ocak 1913 tarihinde İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşa'nın istifasını sağladı. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükseldi. 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yaptı. Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı. Birinci Dünya Savaşına Almanlar'ın yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Birinci Dünya Savaşı'nın Osmanlı İmparatorluğu'nun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakkili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti. Daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülü'nde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı. Batum'da Türkiye Şuraları Partisi'ni kurarak, Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü. Çeğen köyüne defnedildi. Naaşı, İstanbul'da Hürriyet Tepesi'ne nakledildi. HAKKINDA YAZILANLAR 1.Enver Paşa Cilt: 2 1908-1914 Makedonya'dan Ortaasya'ya Şevket Süreyya Aydemir Remzi Kitabevi / Tarih Anı İnceleme Dizisi 2.Enver Paşa'nın Özel Mektupları Arı İnan İmge Kitabevi Yayınları İttihat ve Terakki'nin ünlü liderlerinden Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun son beş yılına damgasını vurdu. "Enveriye yazısı", "Enveriye bıyığı", "Enveriye kalpağı" moda oldu. Almanlar imparatorluğu "Enverland" diye anmaya başladı. Kimilerince Osmanlı İmparatorluğu'nu gereksiz yere Birinci Dünya Savaşı'na sokup parçalanmasına yolaçmakla suçlanan Enver Paşa, kimilerince de katıksız bir yurtsever, büyük bir asker ve devlet adamı olarak görüldü. 1922 yılında, "Turan" devleti kurma düşlerinin peşinde Tacikistan'da Ruslarla çarpışırken ölen bu siyaset adamının aynı zamanda ateşli bir sevgili olduğunu biliyor muydunuz? Elinizdeki kitap Enver Paşa'nın çalkantılı özel yaşamının birinci elden tanıklığıdır. Büyük bölümü ilk kez basılan bu mektuplar yalnızca tarihçiler için paha biçilmez bir belge hazinesi değil, bütün okurlar için sürükleyici bir serüven niteliğinde. 3.Kendi Mektuplarında Enver Paşa Şükrü Hanioğlu Der Yayınları / Araştırma Dizisi 4.İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkanı Kazım Karabekir Tekin Yayınevi Kurtuluş Savaşımızın başlıca kahramanlarından biri olan rahmetli General Kazım Karabekir'in (1882-1948) bu eseri, 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordularının başkomutanı olarak yenilgiye düşüp Avrupa'ya kaçmış olan Enver Paşa ile Cemal ve Talat Paşalar gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası) kurucuları ve erkanının özellikle Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptıklarını -belgelere dayanarak- anlatır. Önemli belgeler arasında Halk Şuralar Fırkası programı ile İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi de vardır. 1920-23 yıllarını kapsayan bu değerli anılar, Enver Paşa'nın Kafkaslar'dan Orta Asya'daki feci öldürülüşüne kadar geçen bütün yaşamını anlattığı gibi, Onun ve yandaşlarının Kurtuluş Savaşındaki olumsuz etkinliklerini de belirtmektedir. 5.Şehitler Ölmez 4 Ağustos 1922: Enver Paşanın Şahadeti Yeni Avrasya Ağustos 2001 Ağustos ayı, Türk Milleti’nin zaferler ayı. Ama aynı zamanda büyük Türk kahramanlarının da şehit oldukları bir ay. 4 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türk Dünyası Kültür Merkezi’ni süsleyen büyük Türk kahramanı Enver Paşa’nın resimleri de işte böyle büyük bir kahramanın anısını yaşatmaya çalışıyordu. Genç Türkler Hareketi’nin hürriyet kahramanı İsmail Enver, 1880’de İstanbul’da doğdu. Genç bir subayken, Temmuz 1908’de ihtilalin muzaffer bayrağı ile Makedonya dağlarından iniyordu. O artık ordunun ve milletin yıldızı idi. Bu yıldız, onun başkomutan olarak girdiği Birinci Cihan Harbine dek parladı. Savaşın bilinen seyri ve ülkenin içine düştüğü acılar, onun da kaderini belirledi. Kısa ve yoğun bir hayata sığdırılamayacak kadar zafer ve yenilgiyi bir arada yaşadı. Enver Paşa’nın yaşamını sonlandıran, Orta Asya’daki ümitsiz mücadelesi bile, tarihimizde benzeri çok olan bütün arayışların, bir başka büyük örneği olarak yer aldı. Bu hareketi her ne kadar gerçeklerle çelişse de, Türk insanının ruhuyla çelişmeyen bir çıkış, bir atılış olarak hatıralarımızda anıtlaştı. Enver Paşa, Orta Asya’ya koşarken, ona nice övgülerle, "Hakanların Hakanı, Padişahların en büyüğü" diye hitap edilmişti. Onun rüyalarını süsleyen; Gazneli Mahmut’ların, Babür Şah’ların, Timurların bile karşılaşmadıkları jeopolitik kanunlar, yaşanılan çağın ideolojik akımları, silahlı düşmanlardan daha tehlikeli ve güçlü olarak karşısına dikildiler. Üstelik; "Gökkubbe sağırdı. Buhara, Semerkant, Taşkent ufuklarında artık başka rüzgarlar esiyordu. Onun mihnetli günler yaşadığı Duşanbe çevresiyle, Kurgan-Tube, Baysun ve nihayet toprağa düştüğü Balcıvan illeri, geçmişe karşı hafızasızdı. Pamir dağları ise, haşmetli olmaktan ziyade, soğuk ve cesaret kırıcıydı..." (1) Enver Paşa canı gibi sevdiği Türkistan’da sürdürdüğü özgürlük mücadelesinde son ümitlerini de yitirmişti. Önünde Rus ordularınca gerçekler, ardında Pamir dağlarının doruklarınca temiz idealler arasında kuşatılmıştı. İdeal ile gerçeğin, artık aşılması mümkün olmayan sınırına varmış, yol bitmişti. Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa isimli eserinde, onun unutulmaz şahadet anını şöyle anlatır: "Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür... Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir. Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa’ya , altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir. İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin dere-i Hakiyan kısmı ile Çeğan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir. İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çeğan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abıderya suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Çeğan, Balcevan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar. Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir... Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir. Öyle de olur. Ceğan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir. Çeğan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çeğan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment Beyin de cesedi, bu tepede Paşasının biraz berisinde toprağa serilir." (2) Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere, İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına inen Ayvaz Gökdemir; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş, Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür... (1),(2) Makedonya’dan orta Asya’ya ENVER PAŞA, Şevket Süreyya Aydemir, 3.cilt, 1972 İstanbul 6.İstiklal Harbimizde İttihat Terakki ve Enver Paşa 2 Cilt Takım Kazım Karabekir Emre Yayınları / Cumhuriyet Tarihi Dizisi Hazırlayan: Orhan Hülagü İstanbul Haziran 2001 Enver Paşa, Harb-i Umumi'den mağlup çıkılması üzerine Berlin'e kaçmak zorunda kalmıştı. Buradan Rusya'ya geçen Paşa Moskova'da İngiliz emperyalizmine karşı birlikte mücadele etmek için Sovyet devlet adamları ile görüşerek onlardan anadolu hareketine silah yardımı yapmalarını istedi. Ve Rusya'nın desteğiyle kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı cemiyetin başına geçerek Anadolu'da şubeler açmak istedi ve 1920 Eylül'ünde gerçekleşen Doğu Halkları Kongresi'ne katıldı. Bir ara Berlin'e döndüyse de fazla kalmayarak yine Moskova'ya geldi. Ve Ankara hükümetinin temsilcisi ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup yazarak hakkındaki söylentileri ve anadolu hareketinin başına geçeceği iddialarını yalanladı; fakat Yunan saldırısının başlaması ile Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a geldi. Bütün bu gelişmeler olurken beride Anadolu'da gözle görülecek bazı faaliyetler belirdi: Trabzon'da Enver Paşa'ya taraftarlığı ile bilinen Yahya Kahya, mahkum ve kaçaklardan oluşan bir tabur meydana getirerek başına buyruk bazı işler yapmaya ve Enver'in yakında döneceğini açıkça telaffuz etmeye başladı. Diğer taraftan, gelişmeler Büyük Millet Meclisi'nde bulunan kırk civarındaki İttihatçı mebuslarda da yankısını buldu. Bu gelişmelerden rahatsızlık duyan Mustafa Kemal Paşa, Rus hükümetiyle anlaşarak, Enver Paşa'yı devre dışı bıraktı. Rusların desteklerini kaybettiğini ve Anadolu'da da birşey yapamayacağını anlayan Enver Paşa bu kez, Türkistan'a yönelerek, buradaki Türkleri Ruslara karşı istiklal mücadelesi vermek üzere örgütlemek istedi ve bu yolda da can verdi. İlk baskısını 1967'de yapan bu eser; o sırada Şark'ta bulunan Kazım Karabekir'in kendi gözlem, hatıra ve bilgileriyle birlikte, bu maceranın kahramanlarının 1920-23 arasındaki resmi-özel yazışma ve mektuplarının suretlerinden oluşan birinci elden bir kaynak niteliğindedir. Ayrıca, aynı hadiselerle bağlantılı olan Yahya Kahya ile Mustafa Subhi'nin öldürülmesi olayları ve bunlarla ilgili belgeler de, eserde ele alınan konulardandır. Enver Paşa ve İttihat ve Terakki erkanının Milli Mücadeledeki faaliyetlerine dair ilk elden bilgi, belge ve anılar veren eser, İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi, Halk Şuralar Fırkası Programı ve Meclis tarafından Kahya Yahya olayını incelemek üzere Bursa mebusu Mustafa Fehmi Efendi başkanlığında oluşturulan tahkik heyetinin raporu gibi çok önemli belgeri de içermektedir. (Arka Kapak) 7.Enver Paşa Abdullah Recep Baysun Erol Cihangir TURAN KÜLTÜR VAKFI "İdeallerinizi gerçekleştiremiyorsanız, gerçeklerinizi idealleştirin" diyerek "Turan Barışı" için yola çıkan Enver Paşa Hazretleri -Paşam başaramazsanız ne olur? Serzenişine karşılık O'nun, "-başaramazsam öleceğimi biliyorum hiç olmazsa ölümümle Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında manevi bir bağ olurum" dediği üzere gerçekten Enver Paşa Turan yolunda şehit olarak Batı ile Türkistan (Asya) Türklüğü arasında muhkem ama bir o kadar da narin ve nezih bir bağ olmuştur. Yayın Yılı: 2001; 208 sayfa; 3.HAMUR; 14x21 cm; KARTON KAPAK; ISBN:9757893323; Dili:TÜRKÇE ENGLISH BIOGRAPHY İsmail Enver was born on 23 November 1881 in Istanbul. He graduated from the military high-school in Monastir, where his family had moved to when he was 6 years old due to his father’s appointment, and he completed the War Academy in 1899. His political thinking began to be shaped when he was a student at the Staff School and there has been a case when he was taken to the Imperial Palace together with his uncle Halil, who was also a student, and interrogated because of his political opinions. Enver graduated from the Staff School in 1902 at the rank of Captain. His first duty station was the Third Army in Macedonia, where he was appointed to the 13th Artillery Regiment in Monastir. He took active part in operations against Bulgarian bands and was later transferred to infantry regiments in the same region. On 13 September 1906, he was promoted to the rank of Major. Meanwhile, in 1906 when he was in Salonica, founders of the Ottoman Liberty Association, which would later merge with the Committee of Union and Progress (CUP), invited Enver to join them, which he accepted, and gave him the task to establish a branch in Monastir. They were against the rule of Sultan Abdülhamit and their aim was to bring back the freedoms and having the Constitution brought back into effect. When news broke of King Edward and Tsar Nikolai meeting in Tallinn to share the territories of the Ottoman Empire, the CUP decided that it was time to take action. A CUP-led revolution on its way and as a young officer Enver was to play a crucial role. When CUP decided to eliminate the Chief Commander in Salonica, Nazım Bey, he was the one to give the assassination order, although Nazım Bey was his brother-in-law. At the same time when another young officer, Niyazi Bey moved from Resne, Enver went to Tikveş and the revolution began on the mountains of Macedonia. The constitutional regime was inaugurated on 23 July 1908. Realising the threat against his regime, Sultan Abdülhamit had no option but to give the CUP what it wanted. The Sultan reactivated the Parliament and Enver Bey returned to Salonica, where he was greeted as the “Hero of Liberty”. Enver was sent to Berlin on 5 March 1909 as the Turkish military attaché in Germany. Soon after he went to Germany, on 13 April 1909, a counter-revolutionary uprising broke out in Istanbul organised by Muslim fundamentalists, unemployed officers and old regime functionaries. This uprising, known as the “31 March Incident”, because the date of the incident corresponded to 31 March 1325 according to the calendar then in use in Ottoman Empire, was repressed by the “Liberation Army” led by Mahmut Şevket Paşa. Mahmut Şevket’s troops marched on Istanbul and occupied the city on 24 April 1909. Sultan Abdülhamit was deposed and replaced by Sultan Mehmet V (Mehmet Reşad). The Constitution was amended to transfer real power to the Parliament; CUP and the army became the real arbiters of Turkish politics. Meanwhile Enver returned to Istanbul and replaced Mustafa Kemal Bey as the Chief of Staff of the Liberation Army. When Italy invaded the Ottoman province of Trablusgarp (modern-day Libya), the Sublime Porte refrained from officially declaring war, however several Turkish officers went to Libya under cover, to organize the resistance against Italians. Enver was in charge of the Benghazi-Derne front, where he had been successful in stopping the Italian invaders. On 10 June 1912, he was promoted to the rank of Lieutenant Colonel, but soon afterwards, he would leave Libya, because another war had broken out in the Balkans. Turkey made peace with Italy, ending the war in Libya and withdrawing the “Twelve Islands” on the Aegean Sea to Italy. Enver Bey came to Istanbul as the military situation was worsening for Turkey in the Balkans. An armistice was signed on 3 December 1912 and the Peace Conference began a fortnight later in London. Enver, who became the Chief of Staff of X Corps, was thinking that a new Cabinet should be formed and the war had to continue until the lost territories were recaptured. He tried to persuade the Sultan about this, but when it did not work, Enver carried out one of the most audacious acts of his career. On 23 January 1913, he and some CUP gunmen raided the Sublime Porte and forced the government to resign. The Minister of War, Nazım Paşa, was shot to death during the incident. The “Raid on the Sublime Porte” was a turning point for both Enver and the CUP. It marked the beginning of an era, when soldiers replaced the civilians at the top ranks of the party. A CUP-sympathizer, Mahmut Şevket Paşa, formed the new government. The First Balkan War ended with the Treaty of London signed on 30 May 1913, which had ejected Turkey from Europe with the exception of the Çatalca and the Gallipoli peninsula, drawing up boundary lines for Turkey and the Balkan States along the Midye-Enez line. However, the victors had conflicts with each other regarding the sharing of the territory gained in the war and the Second Balkan War began. Turkey used this opportunity to recover some lost ground and Edirne was recaptured on 22 July 1913. Enver Bey was leading the troops entering the former Ottoman capital. The new Grand Vizier Said Halim Paşa, who took the office after the assassination of Mahmut Şevket Paşa, had formed his cabinet with Talat Bey, the de facto leader of the CUP as the Minister of Interior and Ahmet İzzet Paşa as the Minister of War. The CP was considering replacing the latter, who was not deemed as a “man of struggle”. The two candidates were Enver and Cemal. Talat was supporting Enver, but he was worried about his greed. Cemal was also considered but the question was what to do with Enver if Cemal was appointed as the Minister of War. Meanwhile, Enver was thinking that the army should be modernized and the cadres had to be rejuvenated and this could be only done with German support. One day he entered the office of the Grand Vizier and told him that nothing is done to modernize the army and therefore he should be appointed as the Minister of War. Said Halim Paşa said that he is too young to become a Minister but Enver insisted. On 18 December 1913, he was promoted to the rank of Colonel, on 5 January 1914 he became a General and appointed as the Minister of War. Again, he got what he wanted. Two months later, on 5 March 1914, he married Naciye Sultan, a princess from the Ottoman Palace, consolidating his power at the top of the Turkish Army and the entire Empire. Enver Paşa began reforming the army as soon as he became the Minister of War. More than thousand officers over a certain age were removed from the army and younger officers were promoted to important positions. The German military mission increased its influence on the Turkish Army and a German general, Liman von Sanders, was appointed to the command of the First Army. Enver Paşa designed a new hat to be used by Turkish soldiers, called “Enveriye”. He even introduced a new and easier alphabet system to be used in the army, which was called the “Enveri” script, however it was not used effectively. In 1914, when the world was at the brink of war, there were different opinions in the Turkish government about which great power they should align with. Enver Paşa was impressed by German military power, whereas Talat Paşa and several leaders of the CUP were thinking that Britain was the correct choice. Turkey first approached the Allied powers, Britain, France and Russia in order, but rejected by all three. Talat Paşa and the other CUP leaders had no option but to support Enver Paşa’s idea of alliance with Germany. The agreement of Turkish-German Alliance was signed on 2 August 1914 in Istanbul. Enver Paşa was the architect of the alliance with Germany. He was thinking that the Germans would have a quick victory in the war and Turkey would benefit from this victory. He allowed the two German warships, Goeben and Breslau, enter the Dardanelles, without informing the cabinet members. These warships, which eventually joined the Turkish Navy, bombarded the Russian Black Sea ports, thus resulting in Russia’s declaration of war on Turkey. Most of the Turkish cabinet members and CUP leaders were against such a rush entry to the war, but Enver Paşa thought that it was the right thing to do. During the First World War, Enver Paşa commanded an army personally only once. In the Caucasian front, he wanted to encircle the Russians, force them out of Turkish territory and take back Kars and Batumi. He went to the front, took over the command and started the Sarıkamış Campaign. His strategy looked well on the paper, but he had ignored the external conditions such as the terrain and the weather. Tens of thousands of Turkish soldiers froze to death on Allahüekber Mountains without firing a single shot. The campaign turned out to be a disaster and on Enver Paşa returned to Istanbul, having lost the battle and his prestige. Enver Paşa’s message to the army and the people was “war until final victory”. However the living conditions were deteriorating rapidly in the country and there was a growing discontent. When the Russians withdrew from the war after the Bolshevik Revolution, there were some hopes to turn the tide in the war and the Turkish troops even entered Azerbaijan and Iran, capturing Baku. For a moment, Enver Paşa seemed to be approaching his pan-Turkish ideals; however the meltdown in Palestine and Mesopotamia accelerated the end of the war for Turkey. In October 1918, when the Talat Paşa Cabinet resigned, Enver stepped down as the Minister of the War and later that month, the Armistice of Mudros was signed. In the early hours of 2 November 1918, Enver Paşa left Turkey on board of a German submarine, together with other CUP leaders including Talat and Cemal. They disembarked in Crimea, from where Talat and Cemal traveled to Germany. Enver did not join them. He wanted to reach the Caucasus and establish contact with the Turkish army units commanded by Halil Paşa and Nuri Bey. He failed to do so, because the boat taking him to the Black Sea went aground. So, he went to Berlin instead. In Germany, Enver Paşa contributed to the reorganization efforts of the CUP and established contact with where he had relations with German communist figures like Karl Radek. He tried to move to Moscow but he was arrested in Lithuania and after spending 2 months in prison he returned to Berlin. Meanwhile, on 1 January 1919, the new Turkish government expelled Enver Paşa from the Army. He was tried in absentia for crimes of “plunging the country into war without a legitimate reason, forced deportation of Armenians and leaving the country without permission” and setenced to death. Enver Paşa tried once again to go to Moscow, but this time his plane had to a forced landing in Latvia; he was arrested and imprisoned in Riga. Later he was freed and returned Berlin. His third attempt to reach Moscow, in August 1920, was successful. He was received well in Moscow where he had established contacts with representatives from Central Asia and his former comrades from the CUP. He also met with Bolshevik leaders including Vladimir Ilyich Lenin himself. He tried to support the resistance in Turkey and corresponded with Mustafa Kemal, giving him the guarantee that he did not intend to intervene in the movement in Anatolia. Enver Paşa went to Baku between 1-8 September 1920 to take part in the Congress of Eastern Peoples, representing Libya, Tunisia, Algeria and Morocco, but this congress did not produce the desired outcome. He later returned to Berlin where he tried to establish a secret organization that would transfer Russian military assistance to Turkey, an attempt that eventually failed. On 30 July 1921 when the major Greek offensive towards Ankara began, Enver decided to return to his homeland and moved to Batumi, located close to the Turkish border. However, when he heard about the Turkish victory in Sakarya, he changed his plans and traveled to Central Asia to realize his pan-Turkish dreams. After stopovers in Tbilisi, Ashgabat and Merv, he arrived in Bukhara. In February 1922, after a brief imprisonment by a local warlord, Enver Paşa went to the Dushanbe region, joined the Basmachi leaders, organized their forces and rose against his former supporters, the Bolsheviks. On 4 August 1922, as he was celebrating the religious feast at his headquarters near the village of Ab-ı Derya, Russians attacked. Enver Paşa, together with his 30 horsemen, tried to break the Russian assault near the Chegan Hill, which was a futile attempt. He was killed in action. Enver Paşa was buried in the village of Ab-ı Derya in current-day Tajikistan. His grave stayed there for more than 7 decades, before his remains were brought to Turkey and reburied in Istanbul in 1996. HABER Vefat yıldönümünde rahmetle anıyoruz 1881 - 4 Ağustos 1922 (Çeğen Tepesi) Türkistan’ın hürriyeti için Rus Emperyalizmi’ne karşı mücadele ederken yalınkılıç şehadet mertebesine ulaşan Şehid-i âla Gazi-i Namdâr Enver Paşa’yı rahmet ve minnetle anıyoruz... Türk Ocakları Genel Merkezi ...“Uzun zamanda beri Türkistan Türklüğü ile Osmanlı Türklüğü arasındaki irtibat kopmuştur. Ben Osmanlı Ordularının başkomutanı ve İslam Halifesinin damadı olarak oraya gelir ve Türkistan’ın bağımsızlığı uğruna ölürsem Doğu Türklüğü ile bu köprüyü kurmuş oluruz.” Şehit Enver Paşa HABER ENVER PAŞA'NIN EŞYALARI MÜZAYEDEDE Hürriyet 1 Nisan 2015 Enver Paşa'nın özel eşyaları müzayedede satılacak Osmanlı İmparatorluğu'nun son yıllarında etkin olan asker ve siyaset adamı Enver Paşa'nın 122 parçadan oluşan özel eşyaları, İstanbul'da düzenlenecek müzayedede satılacak - Sultan Mehmet Reşad tarafından Enver Paşa'ya hediye edilen 1888 tarihli tüfek 225 bin, altın ve gümüş işlemeli kılıç ise 170 bin liradan satışa sunulacak. Müzayedede Enver Paşa'nın görev yaptığı cephelerdeki fotoğraflarının yanı sıra üniforması, şapkası, kurmaylık diploması, çatal bıçak takımı, madalyaları, Libya ve Trablusgarp cephesine ait fotoğraflar, askeri harita ve tablolar, karakalem çalışmalarıyla eşi Naciye Sultan'a ait fotoğraflarından oluşan 122 parça bulunacağını anlatan Yeğin, çok sayıda eserin meraklıların ilgisine sunulacağını kaydetti. | |
|
Etiketler |
enver paşa |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Enver Paşa'nın Gerçek Ölümü - Aziz Üstel | Erzincan-Kemahlı | Tarih | 0 | 25 Haziran 2015 17:28 |
Osmanlı’yı savaşa götüren Enver Paşa’nın gizli emri | Seth | Haber Arşivi | 0 | 12 Kasım 2014 11:44 |
Enver Paşa Kimdir? | Kacak | Tarih | 0 | 05 Ekim 2011 21:44 |
Enver Paşa | Kalemzede | Atatürk Köşesi | 0 | 18 Eylül 2011 14:57 |
Enver Paşa Alman Hayranı'mıydı | YapraK | Tarih | 0 | 04 Ocak 2010 18:20 |