16 Şubat 2014, 11:55 | #1 | |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Supplementlar ve Kullanımları İle İlgili En Çok Sorulan Sorular ve Cevapları [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] -->Vücut geliştirmeye başladıktan sonra en erken ne zaman supplement kullanılmalıdır? Yeni başlayanlarda suplament kullanımı özellikle ilk 3 ay gerekli değildir. Sebebi yeni başlayanların gerek kas tonusu gerek ise bu kaslara yapılan baskılar suplament kullanımı için yetersiz olup ilerki dönemlerde gerekli ise kullanımı önerilir.. Kişi spora başlamıştır günlük yediği yemeklerden (sabah,öğlen,akşam) almış olduğu kalori yapacağı hafif egzersiz için yeterlidir.. Ama alırsam ne olur derseniz vucut sistemi önceliği sindirim sisteminde parçalanan hücre zarından geçip enerji santraline düşen besinlere yer verir yani yediğimiz yeni başlayan bir kişide doğal yoldan üretilen enerji yeterlidir vucut haricen alınan suplamenti ikinci planda yada yedek olarak tuttuğundan antreman sonunda Alınmış olan gereksiz suplamentin atımı için uğraşır. burada paramızı çöpe atmış oluyoruz yani suplament vucut tarafından tercih edilmeyip öncelik besine veriliyor aldığımız suplament vucutte vucut tarafından atılmaya çalışılıyor.. Buna ben boşa atılan para derim.. İleriki zamanlarda 3. aydan sonra artık standart proğramlar aşılmış adeleler gelişimini tamamlamış hoca çalışkan bölge ile tembel bölgeyi tespit etmiş çalışkan bölgeyi yerinde tutarken tembel bölgeyi tamamlayıcı proğram yazmış kısacası size biraz yüklenmeye başlamıştır.. Eğerki Bu yüklenmelerde yediğinizin yetersiz olduğunu düşünüyorsanız önce hocanızın vereceği suplamentleri kullanın. Çoğu yeni başlayanlarında yapmış olduğu hata direk suplament kullanmaktır gerek ucuz oluşu gerek ise kişiye güç vermesi kişileri yanılgı ve hataya sürükler hatadır çünkü kişi sadece cretine kullanarak performansını arttırır fakat karşılığı (amino asit) olmadığı için vucutta yıkımlar kaçınılmaz olur en yakın şubeden yıkım yaparak hareket halindeki bölgeye takviye yapar vucut haliyle cretinin ve antremanın etkisi ile şişen kolumuzdan zevk alsakta yaptığımız tek taraflı hamle yanlıştır. kullanılan yada kullanacağınız herşey vucut sistemi antreman şiddeti suplamentlerin birbirine olan dayanışması çok önemlidir -->CLA nedir? CLA Konjuge linoleik asit insan ve hayvanlar için esansiyel bir yağ asidi olan linoleik asidin pozisyonel ve yapısal olarak bir veya birden fazla konjuge çift bağa sahip olan oktadekanoik yağ asit izomer grupları için kullanılan bir terimdir. Yapılan araştırmalar CLA' nın; vücuttaki kas ve yağ dengesini etkilediğini, depolanmış yağların azaltılmasında ve yağsız kasların arttırılmasında çok önemli bir rol oynadığını göstermiştir. CLA doğal olarak süt, peynir, biftek, kuzu ve hindi etine ilave olarak çoğu işlenmiş gıda da bulunur. İşlenmiş gıdalara en iyi örnek yüksek oranda CLA içeren Wiz peyniridir (Cheez Wiz). Fakat CLA’ nın aşağıda bahsedilen faydalarını görmek için bu gıdalardan önemli miktarlarda tüketmeniz gerekmektedir. Bu gıdaları çok miktarda tüketmek hem pratik değildir, hem de aynı zamanda aldığınız yüksek kalori ve proteinden dolayı negatif etkilerle vücudunuzu cezalandırmak anlamına da gelmektedir. Bu nedenle, gerekli CLA’ yı elde etmek için daha ekonomik ve etkili yollar araştırılmıştır. Düzenli CLA alımı yağların vücutta depolanmasına yardım eden lipoprotein-lipaz enziminin çalışmasına engel olur ve dolayısıyla vücutta depolanan yağ miktarını azaltır, ayrıca daha önceden depolanmış yağları serbest bırakarak kan akışına dönmesini sağlar. Kan akışına geri dönen yağlar kaslarda enerji kaynağı olarak kullanılır. Bu nedenle CLA alımının bir egzersiz programı ile desteklenmesi kan akışına geri dönen yağların yakılmasını kolaylaştıracaktır. Vücuttaki 1 gr yağ, 1 gr kastan iki kat daha fazla yer kaplar. Zayıflamak için yapılan düşük kalorili bir diyet programı vücuttaki yağ miktarı ile beraber kas miktarını da düşürmektedir. Diyet bırakıldıktan sonra kaybolan kasların yeri yağ ile doldurulacağından, vücut tekrar kilo almaya başlar. Bu nedenle az yağlı bir diyet programı eşliğinde CLA alımı vücuttaki yağ miktarını azaltırken kas miktarını korur ve böylece diyet bırakıldıktan sonra formunuzu korumanıza yardım eder. CLA herhangi bir diyet, kilo verme veya egzersiz programından sonra kullanılırsa jo-jo etkisi denen yeniden hızla kilo alma probleminin giderilmesinde de yardımcı olur. Vücut geliştirme çalışması yapanlar da formlarını korumak ve yağsız kas miktarını arttırmak için CLA kullanabilirler. Beslenme uzmanları Amerika’ da obezitenin (Aşırı şişmanlık) devamlı olarak artmasını, son 30 yıldır CLA oranı düşük veya hiç CLA içermeyen gıdalardaki tüketimin artmasına bağlamaktadırlar. Özellikle besi hayvanlarının meralarda beslenmek yerine suni yem ile beslenmeleri sonucu bu hayvanlardan elde edilen ürünlerin içerdikleri CLA miktarında % 65 oranında düşme görülmüştür. Araştırmalar CLA’ nın sadece vücuttaki yağları azaltırken kas miktarını arttıran veya koruyan bir yağ asidi değil, aynı zamanda dikkate değer bir şekilde antikatabolik, antioksidan, bağışıklık sistemi güçlendiricisi, kolesterol düşürücü ve kanser önleyici etkileri olduğunu da göstermiştir. CLA göğüs kanseri, prostat kanseri ve damar sertliği riskini de azaltabilmektedir. Ayrıca şeker hastalarının kan şekerini kontrol altına almalarına da yardımcı olabilir. Kanserle ilgili araştırmalarda son 30 yılda dünyanın birçok yerinde oldukça önemli maddi harcamalar yapılmış ve kayda değer ilerlemeler olmasına rağmen barsak, meme, prostat, akciğer, pankreas ve böbreklerde metastaz devre ve hastalığın yayılmasının ilerlemesiyle bu hastalıklardan kaynaklanan ölüm oranlarında azalmalar olmamıştır. Çoğu kanser vakaları hem genetik faktörlerden hem de çevre faktörlerden kaynaklanmaktadır. Kanser ölümlerinin yaklaşık olarak %35’lik kısmının diyet kaynaklı olduğu yapılan epidemiyolojik çalışmalarda belirlenmiştir. Tüketilen gıdalar ya kanseri önleyici ya da kanser oluşumuna sebep olan bileşenleri içerebilir. Bugüne kadar birçok izomeri olduğu tespit edilen CLA 1980 yıllarında ABD’de Wisconsin Üniversitesi’nden Michael Pariza ve arkadaşları hamburger etinden elde ettikleri maddenin kanser oluşumunu engellediğini bulmuşlardır. Bu maddenin daha sonra conjugated octadecadienoic acid olduğu belirlenmiş ve kısaca CLA olarak adlandırılmıştır. CLA 8 geometrik izomerden oluşmakla birlikte en yaygın olarak hayvansal dokularda bulunan izomerlerinin cis-9, trans-11 CLA ve trans-10, cis-12 CLA olduğu ve şimdiye kadar bu ikisinin biyolojik özelliklere sahip olduğu bildirilmektedir. Bitkilerdeki CLA oluşumu ısı etkisi altında ve et ve sütteki CLA oluşumu ise rumendeki uzun zincirli yağ asitlerinin mikrobiyel enzimatik reaksiyonların etkisi altındadır. Rumende meydana gelen indirgenme reaksiyonlarında linoleik asit önce cis-9, trans-11 izomerine, daha sonra vaccenic aside (C:18.1 trans-11) ve sonunda stearik aside (C18:0) dönüştürülmektedir. Ruminantlarda yemlerle alınan doymamış yağ asitleri rumendeki bakteriler vasıtasıyla hidrojenizasyonla doyurulmakta, dolayısıyla süt yağı ve et yağlarında cis ve trans yağ asidi izomerleri görülmektedir. Ruminantların dokularında %4-11 oranında trans formda yağ asitleri bulunabilmektedir. Ruminant hayvanlardan elde edilen etteki CLA tamamıyla rumen biyohidrojenizasyonundan kaçan CLA veya stearoyl CoA reduktaz enziminin emilen vaccenic asit üzerine etkimesi sonucu (cis-9, trans-11 CLA) oluşmaktadır. Bu nedenle ruminant hayvanlar ve bu hayvanların ürünleri CLA bakımından en zengin kaynakları oluşturmaktadır. Rasyonda bulunan CLA’nın en yaygın izomeri cis-9, trans -11 izomeridir. Süt ürünlerinin CLA içeriği her gram yağ için yaklaşık olarak 3 ile 9 mg arasında değiştiği ve total CLA’nın %70-90’ı ise cis-9, trans-11 izomerinden oluştuğu bildirilmektedir. İnsan vücudu CLA üretemediğinden yalnızca ihtiyacını günlük olarak tüketmiş olduğu sığır ve koyun eti ile süt ürünlerinden sağlayabilir. CLA’ nın Antikanserojenik Özellikleri Hem çiğ hem de ızgarada pişirilmiş sığır etinin mutagenesisini inhibe eden bir bileşiğin bulunmasıyla antikanserojenik CLA’ya olan ilginin artması Pariza ve Hargraves (1985)’in gözlemlerinden sonra oluşmuştur. Bundan sonraki çalışmada antikanserojenik özelliğe sahip linoleik asidin 4 izomeri tanımlanmış, saflaştırılmış ve epidemiyolojik çalışmalarda kullanılmıştır. İzomerlerin çoğu hayvan türlerinde tümör gelişimini baskıladığı ve çoğu kanserli hücrelerin yayılımını inhibe ettiği görülmüştür. Esasen cis–9, trans–11 izomerine dayanan CLA ile zenginleştirilmiş sığır sütünün insanlarda meme kanseri hücrelerinin gelişimini engellediği ve vücudun savunma sisteminde süperoksit dismertaz, katalaz ve glutathione peroksidaz gibi antioksidantları da arttırdığı bildirilmektedir. Ip ve ark (1991; 1994)’nın ratlar üzerinde yaptıkları çalışmada ise rat memesindeki tümör gelişiminde CLA’ nın önemli bir antikanserojenik etki gösterdiği ve CLA içeren gıdalarla beslenen ratlarda meme tümörlerinin tekrarlanma oranlarında önemli bir azalma olduğunu bildirmişlerdir. Knekt ve ark. (1996), Finlandiya’da 25 yıl boyunca süren epidemiyolojik çalışmalarında insanlarda süt tüketimlerinin artmasıyla meme kanseri vakalarının azaldığı yani süt tüketimi ile meme kanseri sıklığı arasında ters bir ilişkini olduğunu belirtmişlerdir. Obezite üzerindeki etkisi Norveç’te, İskandinavya Klinik Araştırmalar Enstitüsü’nde Kjeller tarafından yapılan araştırmalarda, CLA’nın insanların vücut yağında azalmalara neden olduğu belirlenmiştir. Bir çalışmada haftada 3 defa 90 dakikalık ağır egzersizlerin yapıldığı sağlıklı yaşam merkezinden yaşları 18–30 arasında olan ve aynı diyetle beslenen 20 katılımcı seçilmiştir. Kızıl ötesi ışın kullanılarak ölçülen vücut yağları çalışma boyunca CLA alan grupta plasebo grubuna kıyasla azalmalar olduğu; yine buna benzer başka bir çalışmada ise CLA kullanan obezite bayanlarda 4 haftalık periyotta bel hatlarında özellikle karın bölgesinde 2.54 cm’lik bir azalma olduğu belirlenmiştir. Fareler üzerinde yapılan bir çalışmada ise %0.5 düzeyinde CLA içeren diyet tükettiklerinde vücut yağında %60’lık bir azalma olduğu bildirilmiştir. Bağışıklık sistemi üzerindeki etkisi Delta-6-desaturaz enzimi ile CLA gama linoleik aside dönüşmektedir. Gama linoleik asit sütte, siyah kuş üzümünde ve akşam çuha çiçeğinde yüksek düzeyde bulunmaktadır. Yapılan bir çalışmada kuş üzümü tohumu yağından elde edilen GLA’ nın yaşlı insanlarda immün sistemi fonksiyonlarında uyarıcı bir etkiye neden olduğu bildirilmektedir. Özellikle 65 yaşından daha fazla yaşlı olan ve 2 ay boyunca günde 4.5 g siyah kuş üzümü yağı alan 29 denekte kontrol grubuna (soya yağı) kıyasla %28 daha fazla bir bağışıklık sağlandığı ve yaşlı insanlarda bağışıklık düşüşüne neden olan prostaglandin PGE–2 üretiminde ani bir düşüşe neden olduğu bildirilmektedir. Prostaglandin PGE–2 T hücrelerinin fonksiyonlarını engelleyerek yaşlı insanlarda bağışıklık düşüşüne neden olmaktadır. Cook ve ark. (1993), kemiriciler ve civcivlerde yapılan endotoksin (lipopolisakkarit= LPS) enjeksiyonu sonucunda diyetle alınan CLA’nın bağışıklık sistemine bağlı olarak meydana gelen büyüme baskılanmasını önlediği görülmüştür. Aynı araştırıcılar CLA ile beslenen civcivlerin endotoksin ile enjekte edildikten sonra büyüme grafiklerinde önemli kayıpların olmadığını; aksine kontrol grubunun endotoksin enjeksiyonundan sonra canlı ağırlık kayıplarının meydana geldiğini bildirmişlerdir. Benzer bir çalışmada ise Miller ve ark. (1994) farelerde CLA’nın endotoksine bağlı olarak meydana gelen büyüme baskılanmasını önleme kapasitesini araştırmışlar ve çalışma sonucunda kontrol grubuyla karşılaştırıldığında %0.5 CLA içeren diyetle beslenen farelerde endotoksine bağlı gelişen aneroksiyanın azaldığını gözlemlemişlerdir. Kalp-damar hastalıkları üzerindeki etkileri Besinlerle alınan doymuş yağ asitleri ve kolesterol kalp hastalıkları etiyolojisinde önemli bir rol oynamaktadır. İnsan diyetlerindeki toplam enerjinin %30’dan fazlası yağlardan gelmesi ve özellikle doymuş yağ miktarının fazla olması kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırmaktadır. Besinlerle alınan kolesterol bağırsaklardan emilmekte, karaciğerde sentezlenen kolesterol ile birlikte dolaşıma geçmektedir. Çok düşük yoğunluktaki proteinlerde (VLDL) karaciğerde sentezlenmekte, VLDL dolaşımda LDL’lere dönüşmektedir. LDL’nin yoğunluğunun düşük olması taşıdığı kolesterolün fazlasının atardamarın cidarına bırakmasına neden olmaktadır. HDL yüksek yoğunlukta olması ve daha fazla kolesterol tutma yeteneğine sahip olması damarlarda kolesterolü bırakmasını engellemektedir. Tereyağlı, zeytinyağlı ve yağsız diyetlerden eşit miktarlarda verilen 5 erkek ve 5 kadın üzerinde yapılan çalışmada açlık kan plazmasında insülin, yağ asidi ve kolesterol konsantrasyonlarında önemli bir farklılık görülmezken, %72 civarında oleik asidi içeren zeytin yağ ile beslemede daha düşük trigliserol ve daha yüksek HDL konsantrasyonu tespit edilmiştir. Yağlı gruplarda sindirim sisteminin daha geç boşalması yağsız gruplara göre yemek sonrası kan glikoz düzeyinin düşük çıkmasına neden olmuştur. Hayvanlar üzerinde yapılan birkaç çalışmada, CLA’ nın kardiovasküler hastalıkların oluşum riskini azalttığını ve plazmadaki toplam kolesterol miktarını, trigliserol ve LDL kolesterol oranını düşürdüğü bildirilmektedir. Tüm bunların yanında CLA ile beslenen tavşanların aortlarında daha az arterisklerotik plakların oluştuğunu belirtmişlerdir (Lee ve ark., 1994). Kısaca, CLA ve omega yağ asitleri kötü kolesterolü düşürüp iyi kolesterolü artırmaktadır. Kalp krizinde etken bir rol oynayan trigliserit seviyesini azaltmaktadır. Kanın akışkanlığını sağlayarak kalp tarafından kolayca pompalanmasını yardımcı olmakta böylece damar tıkanıklığı (tromboz) ya da damarlara yağ birikimini (arteroskelerosis) önlemektedir. Cla’nın temel olarak sağladığı faydalar; —Metabolizmanızı hızlandırabilir: Özellikle hipotiroidi gibi metabolizmanızın yavaşlamasına neden olan bir rahatsızlığınız varsa, CLA desteğinden bu sorununuzu çözmede yararlanabilirsiniz. —Vücut yağınızın azalmasını sağlayabilir: Yapılan çalışmalarda CLA desteğinin yağların kullanılmasını sağlayıp depolanmalarını önleyerek vücut yağını azaltmaya yardımcı olabilir. —Kas gücünüzün gelişimini destekler: Metabolizmanızın hızlanması ve kas gücünüzün artmasıyla daha çok yağ yakarsınız. —Kolestrol ve trigliserit seviyelerinizi düşürebilir: CLA desteğinin HDL’ i (iyi kolesterol) yükseltip, LDL’ i (kötü kolesterol) düşürdüğünü gösteren bulgular var. —Bağışıklık sisteminizi güçlendirir: Güçlü bir bağışıklık sistemiyle enfeksiyonlara daha az yakalanırsınız. —Vücudunuz serbest radikallere karşı daha kolay savaşır ve böylece tümör oluşumunu destekleyen etkenleri vücudunuzdan daha kolay uzaklaştırırsınız. —Osteoporozdan korunmanızı sağlar: Özellikle menapoz döneminden sonra oluşan kemik mineral dokusundaki azalmayı CLA desteğinin geciktirebileceği ileri sürülmektedir. —Hücrelerde insülinin kullanılmasını kolaylaştırır: CLA şeker hastalarında ve şişmanlarda sık görülen insülin azaltmada ve yüksek insülin düzeylerini dengelemede etkili olabilir. Şekerin hücre içine girip kullanılmasını sağlayarak kan şekerinin ayarlanmasını kolaylaştırabilir. -->Arginin nedir? Beyaz, kristal yapıda, suda çok kolay eriyen esansiyel bir aminoasid olan L-Arginine Monohydrochloride'nin spermatogenezde etkili olduğu ilk defa 1944 yılında Holt ve Albanase tarafından ileriye sürülmüş , daha sonra çeşitli otörler oligospermili kimselerde Arginin kullanarak oldukça iyi sonuç aldıklarını bildirmişlerdir. Literatürlerde Arginin'in spermatogenezin gelişiminde gerekli olduğu belirtilmektedir. Zira Arginin, nükleoproteinlerin yapısına girmekte ve spermatozoidlerde önemli bir nükleoprotein komponenti olarak bulunmaktadır. Spermatogenezin hem mitoz hem meyoz bölünmesi sırasında çok miktarda nükleoproteine ihtiyacı vardır.Diğer taraftan Arginin, Arginin Fosforikasit şeklinde, Adenozin Trifosfat'ın yeniden sentezinde rol oynayarak normal sperm motilitesi için enerji maddesi sağlanmasında yardımcı olmaktadır.Ayrıca Arginin, Kallikrein-kinin sisteminin yapısını oluşturan peptidlerin en önemli komponenti olması nedeniyle de sperm motilitesinde önemli rol oynamaktadır. Spermatogenez üzerinde çok değişik etkenler rol oynamaktadır. Ancak bütün bu faktörleri ortaya çıkarmak ve özellikle spermatogenez üzerinde ters etki yapan nedenleri bulmak çok zor ve çoğu zaman olanak dışı olduğundan, tedavi büyük bir sorun olmaya devam etmektedir. Sebebi saptanamayan infertilite vakalarında spermatogenezi aktive etmek için de çok çeşitli ilaçlar; * Gonadodrofik Hormonlar * Mesterolon ve diğer androjenler * Klomifen Sitrat * A,E,B ve C gibi ilaç ve vitaminler uygulanmakta, ancak bunlardan alınan sonuçlarda çoğu zaman yetersiz kalmaktadır. Yukarıdaki ilaçlara ek olarak, son yıllarda birde L-Arginine Monohydrochloride yaygın olarak kullanılmaya başlanmış ve insanlarda yapılan Arginin uygulamalarından oldukça olumlu sonuçlar alındığına dair yayınlar yapılmaya başlanmıştır. Schachter ve arkadaşları, 178 oligopermili insanda 2 ila 3 ay süreli Arginin uygulamak suretiyle 111 vakada (%62,3) spermatozoid sayı ve motilitesinde önemli derecede artış olduğunu görmüşlerdir. 21 vakada (%12,3) ise hafif bir artış olmuştur. Arginin'in spermatogenezi inhibisyon yapan maddelerin etkisinden de önemli derecede koruduğu anlaşılmıştır. Yapılan deneylerde, spermatogenez inhibisyona uğratılmış ve günde 8 gr. dozda uygulanan Arginin tedavisiyle spermatogenezin büyük ölçüde aktive edildiği görülmüştür. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bugüne değin sadece erkek infertilitesi tedavisinde kullanılan L-ARGININE'nin, ereksiyon problemlerinin giderilmesi ve Interstitial Cystitis tedavisi konusunda da faydalı olabileceğini göstermektedir. Bilindiği üzere Arginin, vücutta Nitrik Oksit (NO) yapımına yol açmaktadır. Nitrik Oksit ise özellikle 1993 yılından bu yana önemi iyice kavranmış olan bir moleküldür. Ve çalışmalar, özellikle NO'in kalp-damar sisteminde damar açıcı görevi yapması nedeniyle kalp-damar hastalıklarının iyileştirilmesi, damar sertliğini gidererek kan akışını hızlandırması nedeni ile Impotence problemlerinin çözümüne yardımcı olması ve son olarak Interstitial Cystitis tedavisindeki rolü üzerine yoğunlaştırılmıştır. Bu konularda yapılan çalışmalar henüz tam anlamı ile yeterli olmamakla birlikte, uygulamalarda önemli ölçüde yararlı sonuçlar alındığı bildirilmektedir.Gelişmeler büyük bir ilgi ile izlenmektedir. Sihirli molekül olarak kabul edilen Nitrik Oksit(NO)'in işlevlerini keşfeden bilim adamları, peş peşe tıp ödülleri almaktadır. Molekülün; * Kalp - Damar sistemine etkileri, * Sinir Sistemine etkileri * Tümör ve yabancı hücrelere etkileri, * Özgül olmayan bağışık yanıt ve mikroplara karşı etkileri, bugün tüm dünyada konuşulup, tartışılmaktadır. Arginine, nitrik oksit adı verilen kan dolaşımını, bağışıklık fonksiyonlarını, sinir hücrelerini, seksüel fonsiyonları düzenlemek gibi mükemmel etkilere sahip olan bir bileşiğin düzenini sağlar. Travma, yara tedavilerinde ve güçlü bir bağışıklık sistemi için Arginine'e ihtiyaç duyulur. Vücut kendi ihtiyacı olan Arginine'i üretemediği için Arginine, nitrik oksit adı verilen kan dolaşımını, bağışıklık fonksiyonlarını, sinir hücrelerini, seksüel fonsiyonları düzenlemek gibi mükemmel etkilere sahip olan bir bileşiğin düzenini sağlar. Travma, yara tedavilerinde ve güçlü bir bağışıklık sistemi için Arginine'e ihtiyaç duyulur. Vücut kendi ihtiyacı olan Arginine'i üretemediği İçin takviyesi gereklidir. Proteinin diğer yapı taşlarında olduğu gibi Arginine de vücuttaki kas ve yağsız dokuların gelişmesini sağlar. Vücut tarafından ornithine adı verilen diğer amino asite de çevrilebilir. Ornithine büyüme hormonu ve insülin benzeri büyüme faktörü gibi doğal anabolik hormonların salınımını düzenler. Yapılan araştırmaya göre her gün alınan 17 gr'lık bir Arginine ihtiva eden toniğin, yağsız kas dokusunu koruduğu ispatlanmıştır. Arginine'in growth hormone (büyüme hormonu) düzeyini arttırdığı bilinmektedir. Arginine, günümüzde seksüel güçlendirici olarak da ün yapmıştır. Ornithine 80'li yıllarda Arginine'le birlikte güçlü bir growth hormone salgılayıcısı olarak kabul edilmektedir. Lysine vücut tarafindan yağ asitlerinin enerji kaynağı olarak kullanılmak üzere kas hücrelerine taşınmasında anahtar rol oynayan Carnitine'in oluşturulmasında kullanılmaktadır. Bağışıklık sistemi Vücudumuzun savunma sisteminin ana bileşiklerinden olan doğal koruyucu hücreler, arginine takviyesi sayesinde aktivitelerini yükseltirler. Arginine, lysine ile birlikte alınırsa özellikle enfeksiyonlara karşı bağışıklık sisteminin gücünü arttırır. Seksüel Rahatsızlıklar Nitric oxide bir erkeğin ereksiyon sağlamasına ve bunu devam ettirmesine yardımcı olan bir maddedir. Günde 2.8 gr arginine alımının ereksiyon sorunun tedavisine yardımcı olan bileşiğin yeterli miktarda üretilmesini sağlamaktadır. Uygun dozda alındığında arginine, sperm miktarını ve sperm aktivitesini de arttırır. -->Tribulus Terrestris nedir? Tribulus Terrestris, cinsel gücü ve fertiliteyi arttırmak amacıyla tarih boyunca kullanılan bitkiler arasında ilk sıralarda gelmiştir. Eski Hint tıbbı olan Ayurveda kaynaklarında hem erkekler, hem de kadınlar için Tribulus Terrestris içeren reçeteler mevcuttur. Eski Yunan ve geleneksel Çin tıbbında da yeri olan Tribulus Terrestris, Avrupa’da canlandırıcı, güçlendirici, libido ve fertiliteyi arttırıcı bir tonik olarak kullanılagelmiştir. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar Tribulus Terrestris’in geleneksel kullanımda bilinen yararlarını doğrulayıcı sonuçlar vermektedir. Orta yaşla birlikte bozulmaya başlayan hormon dengesi cinsel istek ve performansta düşüş, yorgunluk, güçsüzlük, genel olarak hayata karşı heyecan ve istek kaybı, depresyon gibi belirtilerle kendini gösterir. Araştırmalar Tribulus Terrestris’in içeriğinde bulunan ve saponinler adı verilen bitkisel bileşiklerin cinsel hormon sistemini düzenleyen Luteinizing Hormon (LH) üretimini arttırarak testesteron ve bununla ilişkili hormonların normal seviyelerde dengelenmesine yardımcı olduğunu göstermektedir. Tribulus Terrestris hormonal dengesizlikten kaynaklanan libido kaybı, infertilite, erkeklerde ereksiyon problemleri, kadınlarda menapoz belirtileri, kronik yorgunluk, halsizlik ve depresyon gibi sorunların giderilmesinde yardımcı olabilir. Cinsel hormonların kas gücü, kas gelişimi ve fiziksel dayanıklılık ile olan ilişkisi nedeniyle Tribulus Terrestrissporcular tarafından da performans arttırıcı olarak kullanılmaktadır. Soğuk savaş yıllarında doğu bloku ülkelerinde sporculara verilen ve Doğu Almanya, Sovyetler Birliği, Bulgaristan gibi ülkelerin uluslararası yarışmalarda aldığı iyi derecelerin nedenlerinden biri sayılan Tribulus Terrestrisson yıllarda Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa ülkelerinde de en popüler spor takviyelerinden biridir Steroid kullanan birçok vücut geliştiricinin doğal LH ve testesteron üretimleri bozulmaktadır. Tribulus Terrestris, steroid kullanarak vücut dengesini bozmuş olan bu sporcuların doğal dengelerini yeniden kazanmalarına yardımcı olabilir. Araştırmalarda herhangi bir yan etkisi görülmemiştir. Yalnız hamilelerde, prostat rahatsızlığı olanlarda ve başka rahatsızlığı olan hastalarda kullanılması tavsiye edilmemektedir. 6 haftalık kullanımdan sonra 6 haftalık bir ara verilmesi ve kullanımın bu şekilde devam ettirilmesi tavsiye edilmektedir. Gönüllü denekler üzeninde yapılan bir araştırmada, iktidarsızlık sorunu olan (bu sorun çoğunlukla düşük testesteron seviyesine bağlı olarak gerçekleşir) 200 erkeğe Tribulus Terrestris verilmiştir. Deney sonucunda iktidarsızlık sorunu olan hastaların büyük bir oranında LH ve testesteron seviyelerinin yükseldiği ve sperm üretimi ve hareketliliğinin arttığı görülmüştür. Demir perde ülkelerinde yıllarca doğal steroid olarak kullanılmıştır. Prostat sorunu olan hastalarda kullanılmamalıdır. -->Glukosamin (Glucosamine) nedir? Eklemler sayesinde vücudun her parçası rahatlıkla hareket eder. Dizler, parmaklar, eller, kollar, bacaklar, omuzlar ve boyun eklemler sayesinde hareket edebilir. İnsan vücudunda 200'den fazla eklem vardır ve birçoğu istenilen şekilde hareket olanağı sağlar. İlerleyen yaş işe birlikte er veya geç fiziksel hareketlerde zayıflama ve yaşam kalitesinde azalma problemi ile karşı karşıya kalınacaktır. Eklemler etrafında bulunan dokuların hasar görmesi sonucu kireçlenme görülür Artrit, birbirinden farklı 200’den farklı fazla hastalığı içine alan genel bir terimdir. En sık görülen arterit türleri, osteoartrit (kireçlenme) ve Romatoid arterittir (eklem iltihabıyla ortaya çıkar). Bu iki hastalık birbirinden farklı olmasına karşın, ikisi de bağ dokunun, özellikle de kıkırdak dokunun (kıkırdak doku, eklemlerin yüzeyini kaplayan bir dokudur) yıkımı ile karakterizedir. Kıkırdak aşınınca, kemiklerin uç kısımları korumasız kalır sonuç olarak eklemlerde ağrı, şişlik ve sertlik ortaya çıkar. Son zamanlarda arterite çare olarak ünlenen Glukosamin, kıkırdağı oluşturan bileşenlerden biridir ve vücuttaki bağ dokusunun üretimini uyarır. İnsanlar yaşlandıkça, yeterli miktarda Glukosamin üretemezler. Sonuç olarak, kıkırdak suyu tutamaz ve amortisör olarak iş göremez. Çeşitli çalışmalar, Glukosamin tamamlayıcılarının sadece artrit ağrılarını gidermekle kalmayıp, hastalığın ilerlemesini durdurabildiğini de göstermiştir. Glukosamin, zamanla kıkırdak kaybını restore ederek arteritin altında yatan nedenin üstesinden gelecektir. Anti-iltihapsal ilaçlar, glukosaminden daha hızlı bir şekilde etki etseler dahi, uzun sürede, glukosamin onlardan daha etkilidir; çünkü anti-iltihapsal ilaçların etkisi yine hızla ortadan kalkarken glukosaminin etkisi devam eder. Glukosamin, yine kıkırdakta bulunan chondroitin ve doğal bir hormon olan pregnenolone adlı iki tamamlayıcıyla birlikte daha iyi çalışır. Bu üç tamamlayıcının birlikte alınması, sadece artrit ağrısı gidermekle kalmaz, yeni kıkırdak üretimini uyarır. Glukosamin sülfat (GS) formu osteoartrit (kireçlenme) (OA) için üzerinde en çok klinik araştırma yapılan ve OA için faydalı etkisi kanıtlanan tek formdur. Glukosamin, kıkırdaklarda bulunan ve glikosaminoglikon’ lar (glycosaminoglycans-GAG) olarak bilinen özel moleküllerin üretiminde vücudumuzun gereksinim duyduğu bir maddedir ve kollajen üretimini stimüle eder. Bu nedenle eklem kıkırdağının miktarını ve hareket kabiliyetini arttırabilir, ağrıyı azaltabilir. Günlük yiyeceklerimizde önemli miktarda bulunmaz. Bu yüzden ek gıda olarak karides ve istiridye gibi kabuklu deniz ürünlerinin kabuklarından üretilir. Glukosamin (Glucosamine Sulfate); çeşitli formlarda kullanıma hazır bir ek gıdadır. Molekül yapısı basittir. En yaygın formları; glukosamin sülfat, glukosamin hidroklorid ve N-Asetil-Glukosamin: NAG Glukosamin Sülfat (GS), sodyum klorür (NaCl) ve potasyum klorür (KCl) olarak bilinen iki mineral tuzundan birisi ile stabilize edilir. Her ikisi de GS’ yi stabilize etmek (kararlı hale getirmek) için etkili olmasına rağmen, KCl’ nin stabilizatör olarak kullanımı daha yaygındır (Glukosamin potasyum sülfat). Bunun nedeni günlük yiyecek kültürümüzde NaCl’ nin (Sofra tuzu) yeterince zaten alınması, fakat KCl’ nin yeterli miktarda alınmamasıdır. Glukosamin (GS) tırnak, tendon (kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapılar), deri, göz, kemik ve ligament (Bağ; kemikleri ve başka organları birbirine rapteden bağ) oluşumunda önemli rol oynar. Glukosamin’ in eklemlerdeki en önemli ****olojik fonksiyonu kıkırdak bileşiklerinin oluşumunu sağlamak, bunun yanında da kıkırdağa sülfür (kükürt) girişini sağlamaktır. Özet olarak kıkırdağın sadece oluşumunda değil beslenmesinde de önemli bir rol oynar. İçindeki bileşiklerin osteoartirit etkilerini ve kıkırdak yapısını güçlendirdiğini çeşitli çalışmalar göstermiştir. Tendonlar, bağlar, omurlar arası diskler, eklemler arası yastıklar, hücre zarları ve kartilaj gibi vücutta çeşitli tiplerde bulunan; bağ dokusunun doğal bileşeni olan glucosamine, incinme ve dejeneratif osteartiritin sebep olduğu hasarı tamir edici özelliği ile eklemleri destekler. İzole edilerek saflaştırılmış olduğundan romatizma tedavisinde güvenli ve etkilidir. Araştırmalar glucosamine’in vücut tarafından emiliminin diğer ‘’eklem iyileştiriciler’’ den daha etkili olduğunu göstermektedir. Moleküllerinin küçüklüğü nedeniyle sadece kondroitin sülfatın %13 lük absorbsiyon oranına kıyasla glucosamine sülfat %98 oranında bir absorbsiyona uğramaktadır. İşte bu nedenle glucosamine sulfat’ın neden daha iyi çalıştığını anlamak mümkündür. İlave sinovyal sıvının üretimini stimüle ederek yapılan çalışmalar glucosamine sulfat’ın eklemlerde daha rahat bir vücut devinimine yardımcı olduğunu göstermektedir. Son çalışmalar kıkırdak için hazır absorbe inşa bloku olarak glucosamine sulfat’ın insanlarda kıkırdağın yeniden inşa edici olarak çalıştığını göstermiştir. Romatoid artirt’te, osteoartirit veya incinmelerin sebep olduğu eklem hasarlarında, eklem fonksiyonlarının geliştirilmesinde, kartilaj onarımının stimule edilmesinde beslenme desteği olarak yardımcıdır. Glukosamin içeriğinde ki E vitaminin yararı antioksidan ve membran dengeleyici aktivitesidir. E vitamininin kıkırdak yıkımını baskılama ve yeni kıkırdak bileşenlerinin oluşumunu uyarma yeteneği vardır. Yetersiz C vitamini alınması yaşlılar arasında yaygındır; bu da kıkırdak sentezinde değişikliklere ve kıkırdak onarımında zayıflamaya neden olur. Birkaç araştırmada, E vitamini gibi C vitamininin de kıkırdak oluşumunu koruduğu güçlendirdiği saptanmıştır. Araştırma kıkırdak hücresinde C vitaminin fazla olmasının önemini, daha doğrusu gerekliliğini, ortaya koymuştur. Kobaylar üzerinde yapılan bir deneysel osteoartrit araştırmasında, yüksek dozda C vitamini uygulaması sürdürülen hayvanlarda, kıkırdak aşınmasının çok daha az olduğu saptanmıştır. C ve E vitaminlerinin sinerjik etkileri anlaşılmaktadır. Böylece, C ve E vitaminlerinin her ikisinin de eklem kıkırdaklarını kapsayan karmaşık yapı içindeki sülfatlı proteoglikanların dengesini güçlendirdiği anlaşılmaktadır. Osteoartrit tedavisinde bu vitaminlerin gerek yalnız gerek diğer tedavi yolları ile birlikte dikkatli kullanılması, kıkırdak aşınmasını geciktirerek hastalara büyük yarar sağlayabilir. Uyarı: Glukosamin, nadiren bulantı ya da mide yanması yapabilir. Ancak yemeklerle birlikte alınırsa böyle bir ihtimalle karşılaşma ihtimali azalır Not Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. r.Joanne Jordan’a göre, insanlar yeterli miktarda selenyum alırlarsa diz ya da diğer eklemlerde görülen osteoartritin önlenmesi ya da geciktirilmesi mümkün olabilir. Osteoartrit gelişmiş ülkelerde özellikle erişkin dönem içinde önemli bir sorun, çünkü yürüme sırasında ağrılara ve sonucunda hareket kısıtlanmasına yol açabiliyor. -->Ginseng Nedir? Ginseng, batıda ilk olarak 1970’li yıllarda, Rus atletlerinin rekabet güçlerini korumak için bu bitkiyi kullandıklarının bildirilmesiyle popüler bir hale gelmeye başladı. Rus bilim insanları, Ginseng’in rekabete dayanan sporlarda başarı kazanmak için gerekli özellikler olan güç, dayanıklılık ve konsantrastonu artırabileceğini iddia ediyorlardı. Rus atletlerinin uluslar arası her yarışmada iyi performans göstermeleri ve genellikle batılı atletlere çok büyük farklar atıyor olmaları gerçeği, Ginseng’in ününü daha da pekiştirmişti. Ginseng, sağlık ve esenlik artırıcı olarak tasarlanmış, güçlendirici bir bitkidir. Bitki dilinde, Ginseng diğer şifalı bitkiler içinde en etkili adaptojendir. (vücudun en iyi performansla çalışmasını ve stresten kaynaklanan hastalıkların etkilerine karşı durmasını sağlayan bitkileri tanımlayan bir terimdir). Çok sayıda çalışma, Ginseng’in enerjiyi ve uyanıklılığı artırabildiğini, bağışıklık fonksiyonlarını güçlendirebildiğini ve stresin azaltılmasına yardımcı olabildiğini gösteriyor. Bunun yanı sıra hayvanlardaki kanseröz tümörlerin gelişimini de baskılayabilir. Zengin bir fitoöstrojen kaynağı olan Ginseng, pek çok kadın tarafından ateş basması gibi menapoz belirtilerine karşıda kullanılmaktadır. Ginseng’in botanik ismi olan "Panax", Yunanca "tam iyileşme” anlamına gelen “panacea” kelimesinden türetilmiştir. Ginseng, fiziksel aktiviteleri ve vücut direncini artıran bir bitkidir ve fiziksel ve mental (zihinsel) dayanıklılığı artırır. Ginseng’in uzun bir süreden beri, özellikle erkeklerin üretkenliğini, erkeklik hormonu (testesteron) ve sperm miktarını, cinsel gücünü ve dolaşım sistemlerini (özellikle prostat büyümesine karşı) olumlu bir şekilde etkilediği de bilinmektedir. Ayrıca o, erkeklerde aşırı stres ve yorgunluktan kaynaklanan performans düşüklüğünü de giderebilmektedir. Ginseng’in kadınlar üzerindeki beynin hafıza (bellek) merkezlerini uyarıcı etkisinin bulunması ise yenidir. M.S 1. yüzyıla ait bir Çin metnine göre; Ginseng, zihni güçlendirici, irfan ve bilgeliği artırıcı bir şifalı bitki olarak tanımlanmakta ve düzenli kullanımının yaşam süresini artıracağı belirtilmektedir. Kırmızı Kore Ginseng ise Uzakdoğu ülkelerinde 2000 yıldan fazla bir süredir kullanılmakta olan geleneksel şifalı bitkiler içerisinde en yaygın olanıdır. Ayrıca Uzakdoğu insanları arasında gizemli bir bitki olarak büyük bir ün ve şöhrete sahiptir. Çoğu insan Ginseng’in kuvvet verici bir tonik ve çeşitli hastalıklara karşı bir koruyucu olduğuna inanmaktadır. Çin kaynakları; Kırmızı Kore Ginseng’inin kalp, akciğer, sindirim sistemi organları ve böbrekler üzerinde oldukça etkili bir tonik etkisine sahip olduğunu yazmaktadır. O aynı zamanda ruhsal düzeni sağlayıcı, korkuları giderici, zihni açıcı, anlayış yeteneğini ve yaşam süresini artırıcı bir şifalı bitki olarak da belirtilmektedir. Günümüzde, Kırmızı Kore Ginseng’i sadece Uzakdoğu ülkelerinde kullanılmamakta, aynı zamanda tüm dünyada yaygın bir şekilde kullanılmaktadır. Kırmızı Kore Ginseng’i, diğer ginsenglerden özellikle farklıdır. Kırmızı Kore Ginseng’inin üretimi 6 yıl sürmekte ve diğer ginsengler 8–9 çeşit faydalı madde içerirken, Kırmızı Kore Ginseng’i 22 çeşit faydalı madde (ginsenosides) içermektedir. Aynı zamanda Kırmızı Kore Ginseng’i, yaşlanma etkilerini geciktirici anti-oksidant maddeler ve diğer herhangi bir ginseng türünde bulunmayan insülin benzeri maddeler de içermektedir. Son yirmi yılda bilim adamlarınca Kırmızı Kore Ginseng’inin insan vücudu üzerindeki etkileriyle ilgili araştırmalar, onun vücut üzerinde bir kaç değişik şekilde etki yaptığını bilimsel olarak ortaya koymuştur. Yapılan bu araştırmalara göre; a) Kırmızı Kore Ginseng’ inin Karaciğer Üzerindeki Etkileri: Kırmızı Kore Ginseng; karaciğeri, alkol tüketiminin, toksik ve çeşitli hastalıkların etkisinden korumaktadır. Deney ve araştırmalar; Kırmızı Kore Ginseng’inin vücudun protein, nükleik asit sentezi, karbonhidrat ve yağ metabolizmasını uyardığını göstermiştir. O aynı zamanda vücut tarafından üretilen veya dışardan alınan toksik maddelerin yanmasını ve onların vücuttan atılmasını da hızlandırmaktadır. Bu yüzden Kırmızı Kore Ginseng’i, karaciğer sağlığını korumakta ve karaciğer hücrelerinin yenilenmesini kolaylaştırmaktadır. b) Kırmızı Kore Ginseng’ inin Stres Üzerindeki Etkileri: Araştırmalar, Kırmızı Kore Ginseng’inin stresi azaltıcı ve hatta yok edici etkileri olduğunu ortaya koymuştur. O, fiziksel stresi (radyasyon, soğuk ve sıcaktan kaynaklanan), kimyasal stresi (bazı kimyasal maddelerin ve alkol alımından kaynaklanan) ve biyolojik stresi (virüs veya bakterilerden kaynaklanan) gidermektedir. O, zihni güçlendirmekte, radyasyon veya radyasyon (ışın) tedavisinin yol açtığı hücre tahribatını azaltabilmektedir. Bu yüzden radyasyon (ışın) tedavisi gören hastalar için de oldukça faydalı olabilir. c) Kırmızı Kore Ginseng’ inin Diğer Etkileri: Stres, depresyon veya diğer sert ve olumsuz koşullar altındaki vücut metabolizmasını koruyan bir tonik etkiye sahiptir. Şeker hastalığının iyileşmesine yardımcı olabilir ve kandaki şeker, lipit ve kolesterol seviyesini düşürür. Tümör. Anemiye (kansızlık) karşı iyi gelir ve özellikle kanser hastalarında görülen kandaki bazı eksiklikleri giderebilir. Bağışıklık sistemini güçlendirir ve kalp-damar sistemi üzerinde olumlu etkisi vardır Ginseng adıyla satılan ve Panax Ginseng bitkisinin uzak veya yakın akrabaları olan başka bitki türleri de vardır (Amerikan ginsengi, Tienchi ginseng, Sibirya ginsengi gibi). Ancak hem geleneksel kullanımla hem de bilimsel araştırmalarla etkinliği kanıtlanmış olan ve en yaygın olarak kullanılan tür Kore Ginsengi yani Panax Ginseng'dir. Yan Etkiler ve Toksisitesi; Hayvanlardaki toksisite çalışmaları Sibirya Ginsenginin toksik olmadığını göstermiştir. İnsanlardaki çalışmalarda Sibirya Ginsengi iyi tolere edilmiştir ve tavsiye edilen dozlarda kullanıldığında herhangi bir yan etki beklenmez. Bununla beraber yüksek dozlardaki yan etkiler uykusuzluk, sinirlilik, anksiyete ve melankoli olarak kaydedilmiştir. Kullanım süresi; Sağlıklı kişiler için tavsiye edilen kullanım süresi 6-8 haftadır, sonrasında 2 haftalık bir ara verilir. Bu kür ihtiyaç olduğu sürece tekrar edilebilir (veya günde 1-3 kez 60 gün sürekli kullanılıp 2-3 hafta ara verilerek kürler uygulanabilir). Akut infeksiyonlar sırasında güçlü antimikrobiyal terapi ile kombine olmadığı sürece kullanımına ara verilmesi, etkinliğinin arttırılması açısından tavsiye edilir. Spesifik bir hastalığa karşı ise sürekli kullanım tercih edilebilir. İlaç Etkileşimleri; Drog yüksek tansiyonlu hastalarda ve Digoxin içeren kalp ilacı kullanan hastalarda kullanılmamalıdır. Yan Etkiler ve Toksisitesi; Hayvanlardaki toksisite çalışmaları Sibirya Ginsenginin toksik olmadığını göstermiştir. İnsanlardaki çalışmalarda Sibirya Ginsengi iyi tolere edilmiştir ve tavsiye edilen dozlarda kullanıldığında herhangi bir yan etki beklenmez. Bununla beraber yüksek dozlardaki yan etkiler uykusuzluk, sinirlilik, anksiyete ve melankoli olarak kaydedilmiştir. Kullanım şekli; Çalışmalarda kullanılan yetişkin dozları günlük 1-4 g’dır, bu 2-8 ml/gün 1:2 ekstreye eşdeğerdir. Sağlıklı bireylerde idame dozları düşük olmalıdır ancak hastalıkların tedavisi ve sporcu antrenmanları için daha yüksek dozlar tercih edilebilir. -->Vücut geliştirme yapmıyorum.Supplement kullanmamda sakınca var mıdır? --> C- Supplementler yani sporcu besinleri adı üstünde sporcuların doğal yollardan karşılayamadıkları ekstra besin ihtiyaçlarını karşılamak içindir.Buna rağmen kullanmanız böbrek,karaciğer vb.. hayati organlarda farklı rahatsızlıklara yol açarak sağlığınızı riske atacağı için kullanmamalısınız. -->Sporcularin Supplement Almalari Için 10 Neden? 1- Sporcular (ağırlık sporcuları) en düşük faaliyetlerde de besin borçlanmasına girebilirler: Performans sporcuları üst seviyede faaliyetlerine göre vücutlarında çeşitli besin eksiklikleri ile karşılaşabilirler. Beslenme suplementleri böyle borçlanmaya karşı etkili bir koruma sağlar. 2- Modern beslenme gerekli miktarda bütün beslenme maddelerini vermeyi garanti edemeyebilir: Zamanımızda bütün gerekli beslenme maddelerinin arzu edilen miktarda normal beslenmeyle alınabilmesine inanmak hemen hemen bir hayaldir. Mikroplar (Pestizidler) ve hormonların modern ülkelerde ve doğal endüstrileşmiş ülkelerde besin hazırlama teknikleri besinlerin besleyici değerini düşürmektedir. Bu hakikat hareketsiz insanlarda (Özellikle şehirli insanlar) çok zararlı sonuçlara yol açar, sporcularda da antrenman ve müsabakalarda bedensel sınırlarına *****ürebilir ve bu feci sonuçlar ortaya çıkarabilir. 3- Sporcular az hareket eden insanlardan daha fazla yüksek besleyici madde ihtiyacı duyar: Modern beslenme sadece uygun olmayan besin maddelerini sağlamakla kalmaz. Sporcular ve diğer kurala uygun antrenmanlı sporcular ekseriya besleyici maddelere daha yüksek oranda ihtiyaç duyarlar. Çünkü bedensel dış yüklenme artmıştır.Şayet günlük önerilen beslenme optimum alınsa bile muhtemelen yeterli olmayabilir.Çünkü kurallı antrenman yapanların besin ihtiyacı resmi günlük öneriler ile hemen hemen daima sağlanamaz. 4-Spor disiplinine uygun beslenmede suplement kullanımı seçilmiş bir metottur: Farklı spor disiplinlerinde farklı beslenme ihtiyaçları ortaya çıkar. Örneğin yüksek kuvvet kullanan sporcular daha çok protein, buna karşılık dayanıklılık sporcuları ise daha çok karbonhidrat tüketirler. Birçok durumda suplementlerin alımı sadece sağlık için değil aynı zamanda performansı yükseltmek için sporculara yüksek besleyici madde sağlar. Daha fazla enerji ve dayanıklılık, yağların yakımı etkisi ile daha az yağlı vücut, yüksek testestoron etkisi veya diğer besinlerin etkisi ile daha fazla kas kütlesi sağlarlar. 5- Suplementlerin bir çok önemli maddeleri normal beslenmede yetersizdir: Suplementler alımı ile normal beslenmede alınamayan bazı maddeler vücuda alınabilir. Suplementler bağışıklığı kuvvetlendirme, vücuda uygun yağ yakma metabolizmasının uyarılması,testestoron üretiminin yükselmesi gibi çok yönlü faydaları vardır. Sağlıklı beslenme, daha fazla yağ yakımını artırma ve doğal kas kütlesini büyütmek için gerekli görülürler. 6-Suplementler besin maddelerini ve kalorileri yüksek miktarda almaksızın belirli besleyici maddelerini yüksek miktarda verebilirler: Bazı durumlarda belirli besleyici maddelerin uygunsuz veya optimal olmayan miktarda alımı olabilir.Bunların sağlanması için çok miktarda besin ve kalori alımı gerekebilir.Örneğin vücuda yeterli miktarda pyruvat alımı için teorikte günde 8 kırmızı elma yenmelidir. 7-Belirli besleyici maddeler suplement şeklinde alım ile en iyi şekilde emilir: Bazı çalışmalara göre Folik asit, vitamin K gibi özel besinler vücutta az değerlendirilebilirler. Şayet bunlar normal besin kaynakları yerine suplementlerle alınırlarsa arzu edilen şekilde daha iyi emilirler. 8- Suplementler kalorisi azaltılmış beslenmede depolar için koruyucu bir fonksiyona sahiptirler: Sporcularda kalorisi azaltılmış diyet yapılır. Bu mümkündür. Fakat vücut bu esnada bazı besleyici maddeleri sağlayamaz ve performans düşer. Suplementler faydalı beslenme maddeleri ile vücuttaki borçlanmaya karşı korurlar.Gerekli besleyiciler suplement şeklinde alındığı sırada gerekli olan kaloriler alınır ve diyet tahribatları ortaya çıkmaz. 9- Suplementler psikolojik ve ****olojik olarak sigorta polisleridir: Optimal beslenmeye rağmen vücudun gerekli olan besinleri yeterli oranda alıp alamaması ile performans sporcularının ihtiyacının karşılanması hiçbir zaman kesin olamaz.Testlerde suplementler bakım tedbirleri ve sigorta polisleri olarak bulundu. Bazıları bedensel güç verirken bazıları ise psikolojik ve motivasyonel etki sağlarlar.Güvenli antrenman ve beslenme teknik olarak beraberdirler. Antrenmanı ve beslenmesi iyi olan sporcular kendine daha fazla güvenirler. 10- Suplementler performansı yükselten etkiye sahiptirler: Bunların alımı ile besin borçlanmasından kurtulunur. Suplementler alınırsa performans sporunda faaliyet daha yüksek seviyede yapılabilir. --> Glutamine Nedir? GLUTAMINE Aminoasit "glutamine" in ayrica takviye olarak alinmasi son yillarda son derece popülerlesmistir. Glutamine, aminoasitlerin anasi olarak adlandiriliyor. Teknik acidan bakildiginda beslenme uzmanlari, glutamine´i bir esansiyel aminoasit olarak kabul etmiyor. Zira pek cok diger aminoasitten sentez edilebiliyor. Ama, hastalik ve meselâ agirlik calismasi gibi baski durumunda, vücudun bunu karsilayacak düzeyde yeterli üretimde bulunamadagi ve arastirmalarin, glutamine takviyesinin adale kaybini önledigini gösterdigi bildiriliyor. Glutamine, vücutta nitrojenin tasinmasina da yardimci oluyor. Ayrica glutamine´in adalenin glikojen depolama yeterligine de yardimci oldugu biliniyor. GH salgisini arttirdigi da söylenmekte; agiz yoluyla ekstra olarak 2 gram seklinde alinmasinin GH düzeyini arttirdigi rapor ediliyor. Glutamine, adale dokusunda oldukca bol olarak bulunuyor. Bagirsaklar, bagisiklik sistemi vb. diyet yoluyla yeterli glutamine almadigi zaman, ihtiyac adale dousundan calinmak suretiyle karsilaniyor. Bu da katabolizm yani adale yikimi demek. Adaledeki glutamine düzeyi düstügü zaman, hücre hacminin düsmesi söz konusudur. Bu dogrultuda glutamine takviyesi her ne kadar önemli görünse de, agiz yoluyla alinan büyük dozda glutamine´in yüzde 50 ilâ 85´inin kan akisina erisemedigi bildiriliyor. Bundan dolayi, mega dozlarlar yükleme yapmak yerine, günde 2 ilâ 3 gram aliminin daha uygun olacagi belirtiliyor.Adaledeki glutamine düzeyinin korunmasi icin manganez adli mineralin önem tasidigi söyleniyor. Son arastirmalar, glycine adli aminoasidin glutamine ile birlikte oldugu zaman, hücrenin hacim kazanmasini tesvik ettigini göstermektedir. Ayrica kan sekeri konsantrasyonunun sürdürülmesi icin adaleden glutamine saliverildigi de söylenmekte. Bunlarla beraber, optimum adale metaboluzmasi icin gerekli olan glutamine miktarinin henüz bilinmedigi vurgulanmaktadir. Yine de günde 10 grama kadar ilave glutamine takviyesinin, vücutcular icin faydali olabilecegi de söylenmektedir. Glutamine gibi tefamlarin bes ilâ yedi gün boyunca ensülin salgisini saglayan bazi karbonhidratlar ile birlikte alinmasinin, adale hücresi hacmini arttirabilecegi bildirilmektedir. -->Kreatin nedir? Kreatin; vücudumuzda sentezlenen doğal bir maddedir. Karaciğer,pankreas ve böbreklerde üretilir. Methionin,glisin ve arginin aminoasitlerinden meydana gelir. 70 kg.lık bir insanda yaklaşık olarak 100-120 gr kreatin bulunur. Bunun %95’i kaslardadır. Normal tempodaki bir insanın günlük kreatin ihtiyacı 2 gr dır (Kaslarda 1 gr kreatin mevcuttur. İyi bir beslenmeyle 1 gr kreatin dışarıdan alınır. Et ve et ürünlerinde özellikle ringa balığında bulunur. ). Ancak egzersizler sırasında bu ihtiyaç artar. *Kreatin ne işe yarar? -Adenozin trifosfat (ATP) kasların kasılması esnasında ilk tüketilen enerji kaynağıdır. ATP depoları 5-10 saniyelik egzersizden sonra tükenmektedir ve bundan sonraki tüketilecek enerji depoları keratinfosfat şeklinde depolanmaktadır. Bu depolar da sonraki 5-15 saniye içerisinde tüketilmektedir. -Kreatin;karaciğer,pankreas ve böbrekte üretilip,kaslara geldiği vakit, buralarda fosfat ile birleşir ve kreatinfosfata dönüşür. Kreatinfosfat;kaslardaki enerji kaynağı olan ATP yi parçalar ve sonuçta ADP ve enerji açığa çıkar. Bu olaydan sonra kreatinfosfat yapısındaki fosforu ADP ye aktarır ve tekrar ATP şekillendirir. Yani kreatin deposu ne kadar büyükse ATP üretimi o kadar hızlı ve uzun olacaktır. -Total kreatinin maksimum miktarda depolanması antremanda daha fazla yükle çalışmayı sağlayabilir ve iyileşme sürecini kısaltabilir. Erişkinlerde kreatinin bazal gücü arttıran temel etkisi buna bağlanabilir. Başka çalışmalarda serbest kreatinin kas kütlesini ve gücünü arttıran protein sentezini stimüle ettiğini söylemektedir. Sonuçta ortaya çıkacak olan kilo artışı çoğu zaman kullanan kişi tarafından istenen bir yan etkidir. -Kreatinin ergojenik değerini inceleyen çalışmaların çoğunda kas gücü/kuvvette, sprint performansında ve tekrarlanan maksimal kas kontraksiyonlarındaki performansta belirgin artışlar bulunmuştur. Egzersiz kapasitesindeki artış, TCr (total kreatin) ve PCr (kreatinfosfat) artışına, dolayısı ileATP’nin resentezinin hızlanmasına ve metabolik yeterliliğinartmasına bağlanmıştır. -Sporcuların kas PCr depolarının dolu olması da, aynen kas glikojen depolarının dolu olması gibi müsabaka esnasında kullanılan ATP’nin hızla yeniden sentezlenmesine olanak sağlamakta, sporcunun daha geç yorulmasına ve setler arası daha çabuk toparlanmasına yardımcı olmaktadır. -Kısaca kreatin;güçteki devamlılığı sağlar. Bunun yanı sıra yorulan adalelerin çabuk toparlanmasına olanak verir. -->Kreatin türleri nelerdir? Creatine Monohydrate En genel form budur. Yararı üzerinde en çok araştırma yapılmış olanıdır. Suya bağlanmış creatine moleküllerinden oluşur. Her ne kadar yeni creatine ürünleri piyasaya çıkmış olsa da hala daha en çok kullanılan türdür. Micronized Creatine Creatine Monohydrate'ın daha küçük moleküllere ayrılması (mikronize edilmesi) ile imal edilmştir. Bunun sonucu creatine'in yüzey alanı artmıştır böylece vücut tarafından emilimi kolaylaşmış ve mide ağrısı sorunu yaratma ihtimali düşürülmüştür. Ayrıca su toplama etkisi de daha azdır ve daha etkili bir form olduğu düşünülmektedir. Creatine Phosphate Creatine'in etkinleşmesi için vücutta fosfata bağlanması gerekir. Creatine fosfatın mantığı da bundan ileri gelmektedir. Öte yandan pratikte creatine monohydrate kadar bile etkili olmadığı görülmüştür ve de daha pahalıdır. Creatine Citrate Creatine'in emilimi artırmak için özel moleküllere bağlanmış formudur. 1gramında 400mg efektif creatine bulunur ve çok pahalıdır ancak sıvılara iyi karışır ve fazla mide sıkıntısı yaratmaz. Creatine Ethyl Ester (CEE) Creatine desteklerinin geleceği olarak görülmektedir. CEE'nin normal creatine'e göre 10 kata kadar daha iyi emilime sahip olduğu iddia edilmektedir. Bunu hücreler arasında çok daha rahat hareket edebilmesine borçludur. CEE temel olarak monohydrate formuna ester bağlanmasından oluşmuştur. Ester sayesinde Creatine'in emilimi yükselmiştir. Öte yandan şu ana kadar CEE üzerinde hiçbir bilimsel çalışma yapılmamıştır. Kullananlardan elde edilen bilgiler daha hızlı emilim, daha az dozajla aynı etki ve su toplamama yönleri sayesinde CEE'nin üstün bir ürün olduğunu göstermektedir. Kre-Alkalyn Kre-Alkalyn daha yüksek PH seviyelerinde işlenmiş Creatinedir. Bu yönüyle en hızlı emilen creatine çeşitlerinden biri olduğu iddia edilmektedir. Creatine creatinine'e parçalanmaktadır. Aynısı Kre-Alkalyn için geçerli değildir böylece emilim yükseltilmiştir. Üstün yönleri; hızlı emilim, loading gerektirmemesi, vücutta su tutmaması ve hızlı sonuç alınmasıdır. Creatine Serum Üzerinde tartışma olan türlerdendir. Kimilerince çok iyi sonuç alındığı söylenmekte, kimilerince ise yararsız olduğu belirtilmektedir. Aslında bu ürün bildiğimiz creatine'in suda çözülmüş, vitamin ve aminoacidlerle desteklenmiş halidir. Ancak araştırmalar göstermektedir ki suda bekleyen creatine zamanla creatinine'e dönüşür yani bu ürünün yararı yoktur. Efervesan Creatine Sodyum ve şeker ile kombine edilmiştir. Lezzet ve emilim açısından avantajlıdır ancak pahalı olduğu ve sodyum ile şeker barındırdığından çok da tercih edilmemektedir. -->Protein Tozu çeşitleri nelerdir? Protein Tozları : Piyasada pek çok çeşitleri değişik markalar altında satılan bu ürünler, doğru kullanıldığı takdirde oldukça faydalı olabiliyor. Burada benim sizlere anlatacaklarım markalardan daha ziyade ürün çeşitleri üzerine olacaktır. Protein tozları adı üzerinde yüksek oranda protein içeren toz şeklinde ürünlerdir. Bu noktada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir husus var. Satılan her toz şeklindeki ürün protein tozu değildir. Özellikle eczanelerde satılan ürünlerin büyük bir kısmı gerçek protein tozları değildir.Bunlar zayıflıktan dolayı kilo problemleri olan insanlar için üretilen karbonhidrat ve basit şeker oranı yüksek olan ürünlerdir. Protein oransal olarak %20 den fazla değildir. Bu tip ürünler kas kütlesini geliştirmeye yönelik spor yapan profesyonel yada amatör sporcular için değildir. Gerçek bir protein tozu minimum %70 oranında protein ihtiva eder. Niçin protein tozu kullanmalıyım ? Spor yapan birinin yapmayana göre daha fazla protein ve karbonhidrata ihtiyaç duyacağını sizde biliyorsunuzdur. Burada önemli olan nokta şudur : bu daha fazla karbonhidratı özelliklede proteini bir şekilde aldığınızı varsayarsak bunu nasıl aldığınızdır ? Protein oranı yüksek olan gıdalar et,süt yumurta vs vs, yüksek protein oranlarıyla beraber yüksek oranda yağ ve kolesterol içerir. Performansını artırmak isteyen bir sporcu, zayıflamak isteyen bir insan yada sağlıklı beslenmek isteyen birisi vücudun ihtiyacı olan temel besin maddelerini en düşük yağ ve kolesterol oranı ile almalıdır. Bu noktada aslında protein tozları yalnızca sporcular için değil, zayıflamak isteyen veya sağlıklı beslenmek isteyen herkes için faydalı olabilir. Fakat çok önemli bir konu vardır ki o da şu : Hiç bir zaman bu tip ürünler sizin asıl öğünlerinizin yerini tutmaz. Vücudun proteinlerden başka pek çok şeye ihtiyacı vardır. Aşağıda bahsedeceğim protein tozları bunları sağlayamaz. Dolayısıyla bu tip ürünleri öğün yerine değil, öğün aralarında takviye amaçlı kullanmanız gerekir. Piyasada satılan protein tozlarını sınıflandıralım : 1- Soy protein 2- Milk & Egg protein (Yumurta ve Süt proteini) 3- Whey protein (Consantreted) 4- Whey protein (Isolated) 1 - Soy protein : Adından da anlaşılacağı gibi soya bitkisinden üretilmiş yüksek oranda bitkisel protein içeren ürünlerdir. Not : Bitkisel proteinlerin biyolojik değerleri hayvansal proteinler kadar yüksek değildir. Vücut bitkisel proteinleri, hayvansal olanlarına göre daha zor sindirir. Bu nedenlerle fazla tercih edilmezler. 2- Milk & Egg Protein : Yüksek oranda yumurta ve süt proteinleri ihtiva ederler. Bu proteinlerin biyolojik değerleri yüksektir. Yumurta ve süt tüketmeyi sevmiyorsanız iyi olabilir ama daha iyileri var. Okumaya devam edin. 3- Whey Protein (Consantrated) Evet, yavaş yavaş ağır toplara gelmeye başladık. Peynirin mayalanması esnasında peynir altı suyu diye tabir edilen bir atık ortaya çıkar. Satılan çikolatalar ve bazı hazır gıdaların içeriklerine baktığınız zaman peynir altı suyu ibaresini görebilirsiniz. Pek çok alanda kullanılan bu malzeme, whey protein tozlarının ham maddesidir. Çeşitli işleme teknikleri ile %90 oranlarında protein içeren whey protein tozları ortaya çıkar. Biyolojik değerleri çok yüksek olan bu ürünlerin protein zincirleri yumurta proteini veya sütteki kazain proteinine göre daha kısadır. Not : Kısa zincirli proteinler çok daha hızlı sindirilir ve kana karışırlar. Ayrıca vücudun kendi üretemediği kesinlikle dışarıdan almamız gereken temel bazı amino asitler whey proteinlerde yüksek oranda bulunmaktadır. Ayrıca suya veya yağsız süte çok rahat karışır, kullanımı diğer protein tozlarına göre daha rahattır. 4- Whey Protein (Isolated) Bu guruba girenler biyolojik değerleri en yüksek olan ürünlerdir. Isolated whey proteinler consantrated olanlarına göre daha çok filitrelenmiş ve işlenmiş ürünlerdir. Protein molekülleri aralarındaki bağlar daha kısa dolayısı ile sindirimi çok daha hızlı ve kolaydır. Fakat protein kalitesi olarak consantreted olanlarına göre pek bir farkı yoktur. Isolated whey proteinlerin en önemli özellikleri 10 dakika gibi çok kısa bir sürede sindirilmeleri ve özellikle egzersizden hemen sonra alınırsa daha fazla anabolik etki göstermeleridir. Bu özelliklerinden dolayı pek çok sporcu Isolated whey proteinlerini tercih eder. -->Proteinle İlgili Bilinen Yanlışlar nelerdir? Yalanlar,fabrikasyonlar ve doğru olmayan şeyler nereye dönseniz oradalar.Karşılıklı dövüşün olduğu bir kasaba'da hissedebilirsiniz kendinizi. Hayır, bu sadece sıradan bir spor salonunda proteinle ilgili genel bir tartışma.Aslında gerçekte ,protein basit bir besin.Proteinden gelen aminoasitler vücudun yeni kas oluşturmak için kullandığı tuğlaları temsil eder,eğer protein alımını yeterince yapmazsanız gelişmezsiniz.Basit gördünüz mü? Bu vücutçulara göre neden proteinin bu kadar zamana rağmen diğer yalan supplementlara oranla hala ayakta kalabilmesine bir nedendir.Bu büyümek için gereklidir.Arnold Schwarzenegger den Ronnie Coleman'a kadar herkesin protein başköşesindeki besin olmuştur. Ancak hala gymlerde konuşula konuşula yada internet aracılığyla,proteinin ne kadar gerekli olduğu,ne kadarının sindirilebilir olduğu yada hangi protein formunun gerekli olduğu konusunda yanlış anlaşılmalar vardır.Şimdi size kurgu ve gerçeği,7 büyük yanlış anlaşılmayı ortaya çıkararak göstereceğiz. Mit 1:Protein tozları yemekten daha iyidir. Protein tozlarını sindirmesi kolaydır.Hacim almak için hızlı sindirim önemlidir.Ancak bununla beraber tamamen hayvan kaynaklı protein:yumurta,kırmızı et ve balık eksiksiz aminoasit profiline sahiptir.Bazıları daha iyi aminoasit profiline sahiptir,belkide bu neden Jay Cutler'ın kırmızı et yemeden ciddi bir vücut yapılamayacağını söylemesini açıklar.Cutler ,beslenmesinden kırmızı eti çıkardığında hacim alamadığını ve kilolarını artıramadığını söylemekte.Bu kırmızı etin içindeki B vitamini,demir yada kreatinden mi?Belki.Buda muhtemelen yüksek aminoasit profillerinin protein sentezini artırdığını açıklar.İyi Hacim almak için sırf tozların üstüne beslenmenizi kurmayın. Geniş bir besin portföyü oluşturup tozları sadece idmandan önce ve sonra yatmadan önce ve belki sabah kalkınca alın.Aldığınız protein ve aminoasit kaynaklarını yapabildiğiniz kadar değişken tutmaya özen gösterin,mesela bir gün tavuk diğer gün kırmızı et sonraki gün balık vb...) Mit 2:Protein ihtiyaçları sabittir. Sporcular kaslarını geliştirmek için her gün aynı değerde protein almaya özen gösterirler.Örneğin 200 poundluk bir sporcu güne 300 gram protein ve yeterli karbonhidratı alır.Tabi ki protein ve karbonhidrat kasların oluşumdaki olmazsa olmazlardır.Ancak vücudunuzu bazı günler 400-450 hatta 500 gram protein alarak adapte olmasını engelleyebilirsiniz ve buda daha kaliteli idman ve kas demektir.Bu değişikleri yapmak protein sentezini artırıp daha iyi hacim almanızı sağlar.Her gün aynı protein değerlerini almakta bir sorun yok ama bazın bu tür değişiklikler daha mükemmel hacim anlamına gelir. Mit 3:Herkes her pound başına 1 gram proteine ihtiyaç duyar. Bizim burda söyleyeceğimiz de pek farklı değildir ancak gym'den yatıp kalkan ciddi sporcular için bu değer %50 artmalıdır yani 1.5 gram protein her pound için.Ayrıca eğer yeterli proteini alsanız bile uyuz gibi idman yaparsanız hacim ve kas alamayacağınızı kesinlikle unutmayın. Protein alımınızla anahtar eşleşme yaptığınız idmandır.Eğer yeni başladıysanız bu işi uzun zamandır yapan birisi kadar sert çalışmazsınız-zaten çalışmamalısınız her neyse ,belkide pound başına 1 gramdan daha az protein almazlısınız.Ancak zor kas kazanan birisiyseniz yada ağır çalışıyorsanız ve yeterli hacimi alamadığınız gördüğünüz an tereddüt etmeden protein alımını artırın. Mit 4:Sadece belli bir miktar proteini sindirebilirsiniz. Bir yerlerde hala vücudun 30 gram proteini anca sindirebileceğini konuşuluyor.Bunlar artık eskidi.4 yada 5 ounce tavuğa eşit olan 30 gramla Arnold Schwarzenegger'in hacim alabileceğini düşünebiliyormusunuz?Tekrar düşünün.Vücudunzun bir kerede ne kadar protein sindirebileceği sizin ne kadar sert idman yaptığınıza bağlıdır.Ne kadar ağır basarsanız o kadar ihtiyacınız olur.Basit değil mi? 200 poundluk yetişkin bir erkek ,160 pound gelen bir erkeğe göre daha çok proteine ihtiyaç duyar ve daha çoğunu sindirebilmelidir.Ayrıca protein sindirimi sizin normalde ne kadar protein aldığınızlada ilgilidir.Ne kadar fazla ve düzenli protein alırsanız ,vücudunuz o kadar çok proteini sindirebilme yeteneğine kavuşacaktır. Mit 5:Mandıra ürünlerinden gelen protein yağlanmanın önünü açar. Bu mit hiçbir zaman yok olmayacaktır.Yoğurt, yağsız süt, peynir gibi ürünlerin yağlanmaya yol açtığı fikri tamamen yanlış.Bu ürünlerde hiçbir sorun yoktur.Bu ürünler mükemmel bir protein kaynağı olmakla birlikte az kalorili bir diyetle birleştirildiğinde tatlı bir yağ yakımını beraberide getirir. Bu tür mandıra ürünleriyle ilgili olan yanlış anlaşılma genelde peynirlerledir.(yağsız peynirler dahildir)Bu ürünler fazlaca sodyum içerdiklerinden dolayı su tutumuna yol açarlar ki bu bile abartıdır çünkü sporcular sodyuma daha fazla ihtiyaç duyarlar. Eğer sodyum alımınızı bir anda değiştirirseniz;mesela artırırsanız su tutumu normal olarak bunun sonucu olacaktır.Ancak her gün aynı şekilde alırsanız vücudunuzun herşeye adapte olması gibi bunada adapte olacaktır ve su tutumu azalacaktır. Mit 6:Protein enerji kaynağı olarak kullanılamaz. Bu yanlış anlama diyet yapan sporcularla ilgilidir.Karbonhidrat alımının kesilmesine karşı olan bazı antrenörler ,oluşabilecek bir karbonhidrat açığında kas kaybının oluşabileceğinde ısrar ederler.Bununla beraber diyetteyken protein alımını artırarak,vücudunuza kas dokusunu enerji olarak kullanması (nın) alternafini sunarsınız.Protein alımını arıtırıp yine proteinini içinde bulunan dietary aminoasitleri,kullanarak ,kas dokusu kaybetmeden ,düşük-kalori yada düşük karbonhidrat diyeti yapılabilir.Dışardan alınan aminoasitlerin glukoza dönüşüp enerji olarak yandığı bu olaya ''gluconeogenesis'' denir. Yani sonuç olarak ''karbonhidrat alımını düşürürken protein alımını artırısın,bu sizi kas kaybından korur. Mit 7:Hayvansal olmayan proteinler büyümeye yardımcı olur. 1 kase yulaf 6 gr,1 orta boy ekmek 11 gr,2 kase spagetti 16 gr protein içerir.Yine de çok az değildir. ancak hayvansal olmayan kaynaklardan gelen proteinlerin kas kazanmak için en iyi yol olduğu söylenemez.Çünkü onlar komplike proteinler değillerdir ,yani kas kazanmak için gerekli aminoasitlerin hepsini içermezler. Gerekli olan aminoasitlerin hepsinin bulunabildiği tek bir kaynak vardır;hayvansal proteinler.Balık,kırmızı et,süt,yumurta en iyi kaynaklardır çünkü onlar komplikedir,vücudunuz kas kazanması için gereken aminoasitleri barındırırlar.Vücudunuzun büyümesi için hayvansal proteinlere ihtiyacınız vardır. -->Kreatin ile ilgili bilinen yanlışlar nelerdir? Kreatin/Mitler ve Gerçekler Mit:Fazla Kreatin Alımı Daha İyidir. Gerçek:Günde 10-20 gram kreatin alan hasta vücutçuları görüyorsunuz.Sizce değermi? Nova Scotia'daki St. Francis Xavier Üniversitesi bilim adamlarına göre, her 1 kilo içindeki 0.1 gramda ,24 saat içinde alınan kreatinin %46'sı salgılanır.100 kiloluk bir vücut geliştirici eğer 10 gram kreatin alıyor ise 4.6 gramı gramı boşa gitmiş demektir.Ball State Üniversitesinde yapılan bir diğer araştırmaya göre ise,bilimadamları daha az dozda kreatin monohidrat (5g/1 gün için) alımının daha çok etkisi olduğunu kanıtlamışlardır ve bu sonuç yükleme evresi yapılmadan alınmştır. Mit:Kreatin yüklemesi zorunludur. Gerçek:Tekrardan yukardaki araştırma daha az kreatin alımının daha iyi sonuç almak için gerekli olduğunu gösterir.Yukarda bahsedilen araştırma kreatin yüklemesinin gereksiz olduğunu açıklıyor.Sizce yükleme gereklimi? Genelde muhtemelen değil.Eğer elit bir sporcu,profesyonel bir vücutçu yada müsabık bir powerlifter iseniz kreatin yüklemesini bir daha düşünün.Bizim için 5 gr. bütün ihtiyacınız olan miktardır. Mit:Kreatin Böbreklere ve Karaciğere zarar verir. Gerçek:Eğer özel bir sağlık sorununuz yok ise,kreatin böbrek ve karaciğerinize zarar vermemelidir.Sağlıklı sporcuların 5 yıllık bir süre içinde takip edildiği bir araştırmada,günde 15.75 grama kadar kreatin alan futbol(amerikan futbolu) oyuncularında böbreklerde hiçbir negatif etkiye rastlanmamıştır.Portland'daki Oregon Sağlık Araştırma Üniversitesindeki Dr.Kerry Kuehl tarafından yapılan ve 2000 yılındaki olağan Amerikan üniversitelerinin spor tedavileri toplantısındaki başka bir araştırma gösterdi ki;günde 10 gram kreatin alan 36 sağlıklı kaıdn ve erkek sporcu incelendi,12 haftadan sonra ,Dr.Kuehl kreatinin böbrek işlevinde ters bir etkiye sahip olmadğını buldu. Mit:Kreatin fazla su tutumuna yol açar. Gerçek Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. u daha fazla saçmalıktır.Yapılan son ''placebo-kontrollü'' bir araştırma,3 aylık bir kreatin kullanımında,test hiçbir gözle görülür vücut suyu artışı görmemiştir.Bununla beraber,kreatin grubu vücut kütlesinde ve yağsız kütlede mükemmel artış kaydetmiştir.Ancak bazı 2.sınıf kreatinler gerçekte su toplamayı ve şişkin görüntüye neden olabilirler.Ancak bu kreatinede bağlı olmayabilir,sebebi fazla sodyumdur.Ürün ucuz üretimden geçmişse ürünün son hali fazladan sodyum ihtiva eder. Mit:Kreatin Kramplara Yol Açar. Gerçek:Kreatinin kramplara yol açtıpı iddiasının hiçbir bilimsel dayanağı yoktur.Zıt bir iddaya göre,Klinik araştırmaları gösterdi ki;kreatinin krampla hiçbir ilgisi yoktur.Bir araştırmada,araştırmacılar 16 kreatin ve placebo kullanan erkek sporcu kullamışlardır.Özel dehidrasyon durumlarında, her iki durumdada kramp ve sıkılık rapor edilmiştir,ancak kreatine bağlı olarak büyük bir artış gözlemlenmemiştir.Jonesboro'daki Arkansas State Üniversitesindeki 2 ayrı araştırma da kreatin kullanan 61 1.lig sporcusu idman sırasında hiçbir kas krampı tekrarı yada sakatlık veya hastalık rapor etmemişlerdir. Bu sporcular 15-25 gram kreatin kullanmışlardır diğerleri ise kontrol grubu oluşturmak adına 5 gram kullanmışlardır. Mit:Kreatin Üzüm suyuylu alınmalıdır. Gerçek:Kreatinin şekerle beraber alınmasının ardındaki konsept genelde duyumdur.Ancak yanlış değildir.Fakat önemli olan üzüm suyu değildir.Asıl önemli olan insülinin işlevidir.Kreatinin kas içine pompalanması ,insülinin görevleri arasındadır.Eğer meyve suyu kullanacaksanız her 5 gram kreatin için 100gr meyve suyu aldığınızdan emin olun.Seviyeniz ve hedeflerinize bağlı olarak ,şekerli meyve suyu yerinde olmayabilir.Yeni araştırmalar kreatinin proteinle(meyve suyunun yerine) beraber alınabileceğini göstermiştir.Ayrıca bu araştırma ;5 gr kreatinle beraber 50gr protein/47 gr karbonhidrat alımının ,5 gr kreatinle 96 gr karbonhidrat alımından farklı olmadığını kanıtlamıştır. Mit:Kreatinin sıvı formu daha etkilidir. Gerçek:Eğer sıvı form kullanılıyorsa kreatin yerine kreatinin(kreatin'in ilk hali)bile alıyor olabilirsiniz.Toz kreatin inanılmaz kararlıdır.Eğer kreatin nemli yada asitik bir çevrede uzun süre kalırsa ,hiç değeri olmayan kreatinine dönüşecektir.Kreatinlerin raf ömürlerini uzatmak amacıyla çoğu sıvı kreatinde bulunan sitrik ve fosforik asit,aslında kreatin'in kreatinine dönüşmesini sağlamaktadır.Sonuç olarak kreatin shake'i içecekseniz en geç günün sonunda mideye indirmiş olun. Mit Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. ütün kreatinler aynıdır. Gerçek:100 dolarlık şampanyayla 15 dolarlık şampanyada fark olduğu gibi,kreatinleride 1.ve 2. sınıf kreatin olarak sınıflandırmak yanlış olmaz.Genelde bir çok katkı maddesi(kreatinin,sodyum,dicyandiamide,dihydrotria zine) içeren çin malı kreatinler düşük kalitedir.Alman markası kreatinler daha temiz ve saf ürünlerdir. Mit:Yeni form kreatinler daha çok işe yarar. Gerçek:Gelen haberler hiçbir kreatin formunun ,kreatin monohidrattan daha çok işe yaradığını göstermemiştir.Sıvı ,effervescent yada diğer kreatin formları olsun önemli olan ürünlerin kreatin içermesidir,ve genelde kreatin üzerine yapılan büyük araştırmalar monohidrat form üzerinedir.Ayrıca sayısız araştırma göstermiştir ki kreatin vücut tarafından çok rahat bir şekilde sindirilmektedir.Eğer sokağa atacak paranız yoksa ,monohidrat alın.Açık olmak gerekirse ,monohidrattan daha iyi bir form yoktur. Mit:Kreatin vücudun anabolik hormon fonksiyonlarını etkiler. Gerçek:Kreatin dayanıklılık ve kuru kas sağlarken,anabolik hormonlara idman sırasında ve sonrasında bir etkisi olmadığı Belçika Leuven Üniversitesinde kanıtlanmıştır.Büyüme hormonu ,testesteron ve kortisol bunlara dahildir.Bu araştırma ayrıca göstermiştir ki;kreatini prohormon la almak faydalı olabilir. Mit:Kreatin kullanımı 100% güvenlidir. Gerçek:Kreatin non-toxic iken bile tamamen risksiz değildir.Diğer supplementler de olduğu gibi sağlık sorunları olanlar supplement yada kreatin kullanmamalıdırlar.Örnek vermek gerekirse,En az bir araştırma böbrek iltihaplanması rapor etmiştir.Sonuç olarak supplement kullanmadan önce doktorunuza başvurmanız size fayda sağlar. Mit:Kreatin bütün sporcular için faydalıdır. Gerçek Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. azı sporcular kreatinden çok fayda sağlarken bazıları daha az etki görürler.Güç ,ve hıza ihtiyacı olanlar için kreatin idealdir.Amerikan futbolu,powerlifterlar,vücut geliştiriler,sprinterlar,beyzbol ve basketbolcular kreatin kullanımdan fayda sağlarlar.İstikrar ve dayanıklılık gerektiren sporlarla uğraşanlar kreatinden fayda sağlayamazlar. Mit:Kreatin belli zamanlarda alınmalıdır. Gerçek:Araştırmalar kreatini 1:1 protein/karbonhidrat şeklinde almanın kreatin'den alınan faydayı artırdığını göstersede aslında kreatini almak için kesin bir zaman yoktur.Dışardan supplement olarak kreatin almak ,vücudunuzun kreatin havuzunu artırır.Sabah ,öğlen yada akşam yapılan alımlar bir fark yaratmayacaktır.Ancak idman sonrası protein/karbonhidrat shake'inizle beraber alabilirsiniz. Mit:Kreatini döngüsel(cycle) almak daha iyi sonuçlar verir. Gerçek:Kreatini döngüsel almanın ,sürekli alımdan daha iyi sonuçlar verdiğine dair bir kanıt yoktur.Kreatini supplement olarak dışardan almanın ,vücudun doğal kreatin üretimini negatif etkileyeceğiyle ilgili bir kanıt da yoktur. Mit:Kreatini normal beslenmenizden alabilirsiniz Gerçek:Normal bir insan beslenmesinden günde sadece 1gr kreatin alır.Yemeklerinizi pişirdiğinizde zaten büyük bir miktar kreatinide yok etmiş olursunuz. -->Yağ yakma döneminde whey protein kullanmamın sakıncası var mıdır? kalori oranı yüksek olduğu için isole protein kullanmak daha faydalı olur
__________________ en büyük servet itibardır. | |
|
Etiketler |
cevapları, cok, en, kullanımları, sorulan, sorular, supplementlar, ve, yle, İlgili |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Mamogramla İlgili Sıkça Sorulan Sorular | Zen | Sağlık Köşesi | 0 | 18 Mayıs 2013 13:23 |
Zikir ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular, Sorunlar, Problemler | Zen | İslamiyet | 0 | 31 Ocak 2013 12:49 |
Diyetle İlgili En Çok Sorulan Sorular | Liaaa | Diyet ve Sağlıklı Beslenme | 0 | 15 Şubat 2012 14:55 |
Kurban Kesmekle İlgili Sık Sorulan Sorular ve Cevapları.. + Video | Sevda | İslamiyet | 0 | 14 Kasım 2010 17:19 |
Google Adsense Sık sorulan Sorular Ve Cevapları | aLKoLiK | Google Admob ve Adsense | 1 | 17 Kasım 2007 12:56 |