🔔 Çevrimdışı bildirim almak ister misiniz?
Bir konuya etiketlendiğinizde, özel mesaj aldığınızda, bir mesajınız alıntılandığında forumda olmasanız bile anlık bildirim almak için lütfen izni verin.
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Yüzdesi:(%)
Türkçe kelimeler ve anlamları [A]
A
A'da : Düşmanlar A'lem : Daha iyi bilir, bilirim Ab: Su Ab-ı Efsun : Göz yaşı Ab-ı Hayvan : Dirilik suyu, bengisu Ab-ı Kevser : Kevser suyu Ab-ı Mutahhar : Temiz su Ab-ı Nisan : Nisan yağmuru, söylenceye göre, nisan ayında sedefler, deniz dibinden su yüzüne çıkıp, yağmur danelerini içine alıp. sedef yaparmış.''
Abad : Zengin olma, varlıklı olma, bayındır. Abı-puş : Aba giyen, derviş, fakir Abd : Kul, köle Abdal : Gezgin derviş. Derviş, Tanrı sevgilisi, kırk din ulusundan biri. Saçlarını, kaşlarını, bıyıklarını ve sakallarını usturayla tıraş ettiren, davul ve dümbeleklerle, sancaklarla toplu halde gezen Şii -Batıni bir derviş topluluğu, doğrudan doğruya derviş anlamına da gelir.
Abdal: Abdal donu: Gezgin derviş giysisi, derviş görünüşü. Abes : Boş, asılsız, saçma Abeş: Kula renkte at, alacalı hayvan. Ab-ı zemzem: Kabe yakınlarında bir kuyu ve bu kuyunun Müslümanlarca kutsal sayılan suyu. Abı Hayat : Ölümsüzlük suyu, bengisu Abidane: İbadet edene yakışacak bir surette. Abus : Somurtkan Acem: İranlı. Acem dağları: Batı İran dağları. Acep: Acaba Açak: Açalım Açaram: Açarım Açılcağ: Açılınca gelince. Açılıptur: Açılmıştır. Adib : Edepler, töreler Adalet : Hak tüze Adave : Düşmanlık Adavet : Düşmanlık, buğz, yağılık Adem : İlk peygamberin adı, insan Ademiyet : İnsanlık, insancılılık Adem : Yokluk, hiçlik Adet : Görenek, sayı Adlım: Ünlü, ünü büyük. Adu taşı: Düşman taşı. Adu: Düşman, hasım. Adü : Düşman, yağı Adüvan : Can düşmanı Afak : Ufuklar, gökyüzünün kenarları Ağ: Ak. Ağca: Akça, aka yakın, alacalı. Adu: Düşman. Agah: Vakıf, bilen. Ağ lavaş: Yufka ekmek. Ak undan yapılmış yufka ekmek. Ağ mercan: Ak mercan. [mec. Ak meme, sevgilinin süt gibi ak olan memesi.] Ağca ceyran: Ak ceylan. ''Ağca ceyran sürme çekip gözüne.'' (Ak ceylana benzetilerek sevgilinin güzelliğinin vurgulanması.)
Ağ-gızıl: Ak, kızıl karışığı renk, alacalı Ağıl: Koyun ve keçi sürülerinin gecelediği çit ya da duvarla çevrildiği yer. Ağır sufra: Şölen sofrası. Ağır zürbe: Yabankazı, yabanördeği, turna gibi kuşların uçarken yaptıkları büyük dizi, katar.
Ağlaram: Ağlarım. Ağmak: Akmak, karışmak. ''Sırdaş olup ağ sulara.'' Ağu: Ağı, zehir. Ağyar: Başkaları. Ah ü firaz: Ah edip inlemek, ağlamak. Aharam: Akarım. ''Aharam seller içinde.'' Ahd ü peyman: Yemin, and. Ahd: Vadetme, söz verme. Ahdipeyman-ahdipeyman: Ant, anta dayalı sözleşme, antlaşarak yapılan sözleşme. Ahenger: Demirci. Aheste : Yavaş, ağır, yavaş yavaş Ahıl: Akıl Ahi : Esnafı öğütleyen Fütuvvet ehlinin şeyhi, Kardeşim (Bir esnaf teşkilatı olan ve bilhassa XIII-XVI. yüzyıllarda, Anadolu ve Rumeli'de yaygın bulunan Fütuvvet ehli şeyhlerine de <<ahi>> derlerdi)
Ahibba : Dostlar , sevgililer Ahir: En son, sondaki, nihayet son olarak. Ahlak : Huylar, davranışlar, Etik. Ahmer: Kırmızı , kızıl. Ahsen-i takvim: En güzel kıvama koyma, Cenab-ı Hakkın her şeyi kendisine layık en güzel kıvam, sıfat ve surette yaratılması.
Ahsen : Çok güzel Aht : Sözleşme Ah-u zar: Yüksek sesle ağlama, dövünme. Ahü : Ceylan, güzellerin gözü (Mec,) Ahval: Durum, durumlar. Ahval: Haller vaziyetler , oluşlar . Ahz : Almak Akça : Para Akdem : İlk, önce, önceki, daha önceki Akıl yetirmek: Akıl erdirmek. Akl-ı cüz : Cüz'i akıl, tikel us Akl-ı Küll : Tüm akıl; Tanrı bilgisi Akl-ı Mead : Ahirete dönük akıl Akşamaca: Akşama değin, akşama kadar. Aktöre, Atayi : Armağan. Al: Hile, aldatma işi. Al-i aba : Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin'den oluşan kutsal topluluk
Al-i Yezid : Muaviye'nin oğlu Yezid ve onun soyundan gelenler Al malı: Yağlık, başa bağlanan örtü, al renkli çapı, vala Ala göz: Ela göz. Ala: Ela. Alacabaz: Doğan, aladoğan, ''Eli alacabazlının'' Aladağ salı: Aladağ düzlükleri. Aladağ: Erciş'in kuzeyinde yer alan dağ sırası. Dede Korkut'ta da geçer. Van Gölü'ne dökülen Deliçay, Hacıdere ve Zilan akarsuları Aladağ sır.asından doğar.
Alaik : Alakalar, ilgiler Alak: Alalım. Alakaftan: Alaca kumaştan yapılma giysi. Kınalı kekliğin (dağ kekliğinin) siyah ve pas rengi gerdan ve siyah çizgilerle bezeli yan tüyleri. Alasan: Alasın. Alçağ [alçah]: Alçak yer, yüksel olmayan yer. Alçağa: Alçak yere. Alçak: Yüksek karşıtı, yüksek olmayan yer ova. Al duvağ: AI duvak. Gelinin yüzüne örtülen al renkli ipek örtü, duvak. Alef : Cana yakın, teklifsiz. Alem: Yeryüzü ve gökyüzü nesnelerinin tümü, Evren. Dünya, Acun. Alışaban: Tutuşarak. ''Alışıban yanaram men'' Alışmak: Tutuşmak, alev almak, alevlenmek. Ali: Büyük, yüksek, üstün, yüce, aziz olan. Ali: Hazreti Muhammed'in damadı ve amcası Ebutalib'in oğlu . Alişan: Şan ve şerefi büyük olan, meşhur, bir çeşit lale. Allah-amandır: 1-Şaşma, beğenme duygusunu gösterme. 2-Allah aşkına. Alma: Elma. Alma teki: Elma gibi, elma benzeri. Aluptur: Almıştır. Alvala: Al renkli ipek dokuma yüz örtüsü. Amal: Amel, yapılan iş, eylem, edim. Aman: Sığınca, koruyucu, dayanma gücü, umut. Amana düşmek: Sığınarak bağışlanma ya da yardım dilemek Amanat: Emanet. Amanı aldırma: Umursamazlık, zora koşma Amber: Amber kokusu, güzel koku. [Amberbalığı'ndan elde edilen güzel kokulu kül rengi madde, güzel kokulu kimi maddelerin ortak adı ]
Amel: Niyet, itaat, dini bir emri yerine getirme. (Bi amel: Amelsiz) Anasır: Elemanlar , öğeler. Anber: Amber. Andelip: Bülbül, seher kuşu. Annac-annaç: Karşı, karşı yön. ''Annacımdan gelen güzel'' Aparmak: Götürmek, alıp gitmek. ''Felek can aparır...'' Arabi: Arapça, Arap kavmine mensup. Araram: ararım. Arasın: Arasını Arayı arayı: Araya araya Araz: Aras Nehri. Argaç: Davarların açıkta toplu olarak yattıkları yer, düz dağ sırtları. Arkuru-arkurı inen: Karşı çıkan. Arma: Eskiden erkeklerin, askerlerin bellerine bağladıkları fişeklik. Arş: İslam dini inanışına göre göklerin en yüksek katı, dokuzuncu kat gök. Arz'edilen-arzu ediben: Arzu ederek, arzulayarak. Arzıhal: Sunu, sunma. ''Arzıhal eyledim visal baçımı'' Arzın al: Arzu ettiğini al. (88/3) [arz: Arzu] Arzı'nan Kamber: Yaygın bir halk hikayesinin kahramanları Arzu ile Kamber. Arzuman: Arzu, dayanılması güç istek. Asitan: Dergah, tekke, kapı eşiği. Aslı hariç: Soyu belirsiz, yabancı. Aslı pak : Temiz soylu Aslı kıt: Soysuz, verimsiz. Asuman: (Asman) Gök, sema. Aş: Yemek Aşarsız: Aşarsınız Aşere -i Mübeşşere : Cennete gidecekleri Hz. Muhammed tarafından bildirilen on İslam büyüğü Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha bin Ubeydullah, Zübeyr bin A vvam, Abdurrahhman bin A vf, Ebu Ubeyde bin Cerrah, Sait bin Zeyd, Sad bin Ebi vakkas.
Aşık Emrah: Ercişli Emrah. Aşık mısan: Aşık mısın. Aşıkan : Aşıklan gibi, açıkçasına. Aşırma: Kova, bakraç. Aşikar : Açık, gizli değil Aşina : Bildik, tanıdık Aşiyan : Kuş yuvası, ev , mesken Aşk dolusu: Halk inancına göre Pir'in, Üçler'in, Erenler'in içirdiği aşk şarabı. Aşlak: Aşılama, aşı. Aşna: (Aşina) Bildik, tanıdık, bilen, tanıyan, ahbab. Aşna: Aşına, dost, tanıdık. At: Satranç oyununda iki taşın adı. Ataş-ataşa: Ateş, ateşe. Ataşına: Ateşine. Ataşlara: Ateşlere. Ataşlı: Ateşli. Ati : İyilik, ihsan Atlanıban-atlanuben: Atla, atlanarak, atlı olarak. Attar : Güzel kokular satan, aktar. Avara: Avare, boş, yararsız. Avara: Boşta gezmek, işsiz, oyalanmak. Avare : Başı boş, işsiz. Avatmak : Avutmak, teselli etmek Avaz: Yüksek ses Avcu: Avcı Avdet : Dönüş Avlak: Av alanı. (avlağı-Av alanı) Avn : Yardım, yardım eden Avsın almaz mar: Büyü, tılsım tutmayan yılan. Avsın: Büyü, tılsım. Avurd : Yanağın iç tarafı, boş yeri. Avurmak : Eğilmek, çevirmek Avuni: Avını. Ayakça: Ayak kelepçesi, ayak bağı. Ayan : Belli, açık, meydanda Ayat : Ayetler Aydıvar : Söyler Ayet-i Kurba : Kur'an Şura suresinin 23. ayeti. Burada ''Ya Muhammed sen ümmetine söyle ki; size tebliğ ettiğim din hükümlerine mukabil akrabana (yakınlarına) muhabbetten başka bir şey istemem'' denmektedir. Ayette ''akrabanın karşılığı'' fil-kurba'' sözcüğü bulunduğu için ayet bu adla anılmaktadır .
Ayet: Kur'an'ın herhangi bir cümlesi. Ayine : Ayna Aylak : İşsiz güçsüz Aymak : Söylemek, hitab etmek Aymak: Uyanmak, farkına varmak. Ayn : Göz, göz pınarı, asıl, kendisi, Ayn-el -yakin : Bir şeyi kendi gözüyle görüp öğrenme. Ayn el yakin: Gönül gözü. Tanrı'yı gerçek olarak gözle görerek bilme, sofilere göre bilgi, bilmek, görmek ve olmak aşamalarına ayrılır. Bir şeyi bilmeye ''ilm-el yakıyn'', bilgisini görüş haline getirmeye ''ayne'l* yakıyn'', bilginin oluş haline gelmesine ''Hak el yakıyn'' denir.
Ayn-i irşid : İrşadın ta kendisi. Aydınlatma Ayn-i rah: Yol gözlemek. Ay'nan: Ayla, ay ile ''yeri ay'nan gün'ün arasındadır.'' Aynası: 1. Yüzü, 2. Göksü. Ayrılmanam: Ayrılmam, ayrılamam. Azad: Serbest bırakma, azat. Azim : Kesin karar verme, irade Azimet : Gitme, gidiş Aziz : Sevgide üstün tutulan Azizan : Dostlar , erenler Azl : İşten çıkarma Azheri : Belli Azmış : Yol sapıtmış