04 Ağustos 2013, 16:15 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Mehmet Akif Ersoy Şiir'leri Zulmü Alkışlayamam - Mehmet AKİF ERSOY Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!.. - Boğamazsın ki! - Hiç olmazsa yanımdan koğarım. Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle, Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle! Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum! Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu? Şehitler Abidesi İçin - Mehmet AKİF ERSOY Gökkubbenin altında yatar, al kan içinde, Ey yolcu, şu toprak için can veren erler. Hakk'ın bu veli kulları taş türbeye girmez, Gufrana bürünmüş, yalınız Fatiha bekler. Gönülle Başbaşa - Mehmet AKİF ERSOY Dudakları bir dal ateş, mercan gibi Bakışları masum bir heyecan gibi Yürürken titriyen o narin endamı Pembe bir gül açmış taze fidan gibi Fark edemiyorum gözle gördüğümü Saçlarında bağlı aşkın kör düğümü Bir tatlı rüya mı, bir canlı büyü mü? Elim dokunuyor, fakat yalan gibi... Çanakkale Şehidlerine - Mehmet AKİF ERSOY Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi, - Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya, Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle "bu: bir Avrupalı" Dedirir-yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahut kafesi! Eski Dünya, Yeni Dünya bütün akvam-ı beşer Kaynıyor kum gibi, tûfan gibi, mahşer mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Osrtralya'yla beraber bakıyorsun; Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengarenk. Sade bir hadise var ortada : Vahşetler denk. Kimi Hindu, kimi Yamyam, kimi bilmem ne bela... Hani tauna da zuldür bu rezil istila... Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcut ise hakkiyle sefil, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı! hayasızcasına, Maske yırtılmasa halâ bize affetti o yüz... Medeniyet denilen kahbe, hakikat yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü harab. Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o aslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağımın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürtme de yer O ne müthiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara, vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız tayyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman o orduyu seyret ki, bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram? Çünkü te'sis-i ilahi o metin istihkam. Sarılır, indirilir mevki'-i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Huda'nın ebedi serhaddi; "O benim sun'-i bediim, onu çiğnetme" dedi. Asım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şuheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rukü olmasa, dünyaya eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker! Gökten ecdad inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor Tevhid'i... Bedr'in aslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmeyecek makber'i kimler kazsın? "Gömelim gel seni tarihe" desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitab... Seni ancak ebediyetler eder istiab. "Bu, taşındır" diyerek Ka'be'yi diksem başına; Ruhumun vayhini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyle; Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan; Yedi kandilli Süreyya'yı uzatsan oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına; Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hatırına. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanını Salahaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran... Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a'sara gömülsen taşacaksın... Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber. Sıyrılmış İnmiş - Mehmet AKİF ERSOY Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş ____________________________________________ "Ey dipdiri meyyit, "İki el bir baş içindir." Davransana... Eller de senin, baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin? Hayret veriyorsun bana... Sen böyle değildin. Kurtulmaya azmin neye bilmem ki süreksiz? Kendin mi senin, yoksa ümîdin mi yüreksiz? ... Ye's öyle bataktır ki; düşersen boğulursun. Ümîde sarıl sımsıkı, seyret ne olursun! Azmiyle, ümidiyle yaşar hep yaşayanlar; Me'yûs olan, rûhunu, vicdânını bağlar. ... Feryâdı bırak, kendine gel, çünkü zaman dar... Uğraş ki: telâfi edecek bunca zarar var. Feryâd ile kurtulması me'mûl ise haykır! Yok, yok! Hele azmindeki zincirleri bir kır! 'İş bitti... Sebâtın sonu yoktur!' deme, yılma. Ey millet-i merhûme, sakın ye'se kapılma."
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! | |
|
05 Ağustos 2013, 06:11 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mehmet Akif Ersoy Şiir'leri Ümidin her zaman haib, nasibin daima nekbet; Hayatın geçti hüsranlarla ey gün görmeyen millet! Ne devletsiz başın varmış, ne mel'un tali'in, hayret! Muebbed bir hayat ummuş da içmiştin.. Fakat seyret: Nasıl zehr oldu birden diktigin sahba-yı hurriyet! Meğer altüst olurmuş en muazzam arş-i istiklal; Meğer pamal edermiş en bülend akvami izmihlal; Meğer birden olurmuş altıyüz yıl beslenen amal, Ufuklar, bak, adem rendinde zulmetlerle malamal.. Ne beklerdik, nasıl çıktın sen ey ferda-yi istikbal! Bu istikbalı rüyamızda görseydik inanmazdık! 'Sabah olmuş' dedik, sezmekle bir avare aydınlık. Ne haybettir: değilmiş fecr-i kazıbler kadar sadık! Cahimi bin hatar kat kat yığılmış, gelde yırtıp çık! ilahi! Bir ışık göster, bunaldık büsbütün artık! Fakat hey şaşkın, istimdad için Hak'dan yüzün var mı? Kitabullah'a yüksekten bakan gözler de ağlar mı? Muhakkar gördüğün kuvvet bu gün bir bak, muhakkar mı? Demezdin, ruhu Kur'an'ın o lakaydıyle muztar mı? Ya sen muztar kalır, feryad edersen, aldırırlar mı! Evet, sen böyle bir ferda-yı mahşer-hızı ummazdın, Haberdar eyleyenler oldu; güldün. Pek de kurnazdın! Kudurmuştan beter bir hale geldin, durmadın azdın! Düşen ma'suma çıkmak gayr-i kaabil bin çukur kazdın: Gömüp ahlakı, artık fuhş için bah-name'ler yazdın! Utanmak bilmiyorsun, anladık, lakin ne isterdin: Şu milletin ki levsiyyatı bir 'meslek' deyip verdin? İbadullahı saptırdın, fakat bir yol mu gösterdin? Görürsen nerden bir namus, fuşh-abada gönderdin; Sezersen kimde na-merdane bir fitrat, kanat gerdin! Bıyık kirpik, sakal yontuk da tırnaklar birer parmak; Yıkanmaz bir surat, sol gözde beyzi cam, fakat parlak; Hamamsız ensenin sırtında bir yağ var: kayar yavşak! Şu, kalcınlarla kıvrık pantalon altında, kıskıvrak Seken Osmanlı centilmeninde hiçbir duygu yok mutlak... Utanmak ver, yeter, kaabilse Allah'ım, utandırm
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! |
|
06 Ağustos 2013, 11:29 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Mehmet Akif Ersoy Şiir'leri Meyhane Canım sıkıldı dün akşam, sokak sokak gezdim; Sonunda bir yere saptım ki, önce bilmezdim. Bitince bir sıra ev, sonra bir de virane, Dikildi karşıma bir han kılıklı meyhane: Basık tavanlı, karanlık, sefil bir dükkan; İçinde bir masa, yahut civar tabutluktan Atılma çok ölü görmüş acıklı bir teneşir! Yanında hurdası çıkmış bir eski püskü sedir. Sakat, bacaksız on, on beş hasırlı iskemle, Kırık dökük şişeler, bir de çinko tepsiyle, Beş on kadeh, iki üç testi... Sonra tezgahlık Eden yan üstüne devrilme kirli bir sandık. Sönük sönük yanıyor rafta isli bir lamba... Önünde bir küme: fes, takke, hırka, şalta, aba Kımıldanıp duruyorken, sefil bir sohbet, Bu isli zulmete vermekte büsbütün vahşet: - Kuzum Dimitri, bu akşam biraz ziyadece ver... - Ziyade, anladık amma ya içtiğin şişeler? - Çizersin.. - Öyle mi? Lakin, silinmiyor çetele! Bakın tavan tebeşirden görünmez oldu... -Hele! - Bizim peşin paramız... Anladın mı dün kurusu? - Ayol tükendi mezem... Bari koy biraz turşu. Arattı kendini ustan... Dinince dinlersin! - Hasan be, sende nasıl nazlı nazlı söylersin! Nedir o türkü... Aman başka yok mu?... Hah, şöyle! - Ömer, ne nazlanıyorsun? Biraz da sen söyle. - Nevazil olmuşum, Ahmed, bırak sesim yok hiç... - Sesin mi yok? Açılır şimdi: bir imam suyu iç! - Yarın ne iştesin Osman? - Ne işteyim... Burada! - Dimitri çorbacı, doldur! Ne durmuşun orada? - O kim gelen? - Baba Arif. - Sakallı, gel bakalım... Yanaş. - Selamunaleyküm. - Otur biraz çakalım... - Dimitri, hey parasız geldi sanma, işte para! - Ey anladık a kuzum... - Sar be yoldaşım cigara... - Aman bizim Baba Arif susuz musuz içiyor! - Onun bi dalgası olmak gerek: Tünel geçiyor. - Moruk, kaçıncı kadeh? Şimdicik sızarsın ha! - Sızarsa mis gibi yer, yetmemiş adam değil a. Yavaş yavaş kafalar, kelleler kızışmıştı, Ağız, burun, hele sesler bütün karışmıştı; Dikildi ağzına baktım, açık duran kapının, Fener elinde bir erkek, yanında bir de kadın. Beş on dakika süren bir düşünceden sonra, Kadın girdi o zulmet-sera-yı menfura. (Nefret edilen karanlık yer) Gözünde ebr-i teessür, yüzünde hun-i hicab,(üzüntü gözyaşlari) Vücudu ra'se-i na-çar-i ye's içinde harab,(çaresizlik üzüntüsü) Teveccüh eyleyerek sonradan gelen Babaya: - Demek taşınmalı artık çoluk çocuk buraya! Ayol, nedir bu senin yaptığın? Utan azıcık... Anan da, ben de, yumurcakların da aç kaldık! Ne iş, ne güç, gece gündüz içip zıbar sade; Sakın düşünme çocuklar acep ne yer evde? Evet, sen el kapısında sürün işin yoksa! Getir bu sarhoşa yutsun, getir paran çoksa! Zavallı ben... Çamaşır, tahta, her gün uğraş da, Sonunda bir paralar yok, el elde baş başta! O tahtalar, çamaşırlar da geçti, yok halim... Ayakta sallanışım zorlanır Hüda alim! Çalışmadın, beni hep bunca yıl çalıştırdın; O yavrucakları çıplak, sefil alıştırdın; Bilir mahalleli kim, aldığın zamanda beni, Çehiz çimenle donatmıştı beybabam evini. Ne oldu şimdi o eşya? Satıp kumarda yedin! Evet, kumarda yedin, hem de karşılarda yedin! ..... ..... Herif! Şu halime bak, merhametli ol azıcık... Bırak o zıkkımı, içtiklerin yeter artık. Efendiler, ağalar, siz de bir nasihat edin, Sizin belki var evladınız... - Hasan, ne dedin? - Bırak, köpoğlu kadın amma çalçeneymiş ha! - Benimki çok daha fazlaydı. - Etme! - Elbet ya! Onun için boşadım. Sen işitmedin mi Halim? - Kadın lakırdısı girmez kulağıma zati benim. Senin kadın dediğin adeta pabuç gibidir: Biraz vakti taşınır, sonradan değiştirilir. Kadın bu sözleri duymaz, tazallüm eylerdi; Herif mezar taşı tavriyle sade dinlerdi; Açılıp ağzı nihayet, açılmaz olsa idi! Taşıp döküldü, içinden şu la'net-i ebedi: - Cehennem ol seni hınzır ******, git Boşsun! - Ben anladım işi, sen komşu, iyice sarhoşsun; Ayıltınız şunu yahut! -ilişmeyin! -Bırakın! Herif ayıldı mı, bilmem, düşüp bayıldı kadın! Mehmet Akif Ersoy Bülbül Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım: Nihayet bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. Şehirden çıkmak isterken sular zaten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vadiyi sarmıştı. Işık yok, yolcu yok, ses yok, bütün hilkat kesilmiş lâl... Bu istiğrakı tek bir nefha olsun etmiyor ihlâl. Muhitin hali "insaniyet"in timsalidir sandım; Dönüp maziye tırmandım, ne hicranlar, neler andım! Taşarken haşrolup beynimden artık bin müselsel yâd, Zalâmın sinesinden fışkıran memdûd bir feryad. O müstağrak, o durgun vecdi nâgâh öyle coşturdu: Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. Ne muhrik nağmeler, ya Rab, ne mevcamevc demlerdi: Ağaçlar, taşlar ürpermişti, güya Sur-ı mahşerdi! -Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin. Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? O zümrüt tahta kondun, bir semavi saltanat kurdun, Cihanın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun! Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin hânumânın şen, için şen, kâinatın şen! Hazansız bir zemin isterse, şayet ruh-ı serbâzın, Ufuklar, bu'd-i mutlaklar bütün mahkûm-ı pervâzın. Değil bir kayda, sığmazsın kanatlandın mı eb'ada Hayatın en muhayyel gayedir âhrara dünyada. Neden öyleyse matemlerle eyyâmın perişandır, Niçin bir katrecik göğsünde bir umman huruşandır? Hayır matem senin hakkın değil, matem benim hakkım; Asırlar var ki aydınlık nedir hiç bilmez afakım. Teselliden nasibim yok, hazan ağlar baharımda Bugün bir hanumansız serseriyim öz diyarımda. Ne hüsrandır ki: Şark'ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serapa Garba çiğnettim de çıktım hâk-i ecdâdı! Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu, Salahaddin-i Eyyubi'lerin, Fatih'lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman'ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ'nın! Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma'bedinden Yıldırım Hân'ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan'ın! Ne heybettir ki: vahdet-gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me'vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânmânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm'ın harem-gâhında nâ-mahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâtem! Mehmet Akif Ersoy
__________________ Eğer "dokuz" CanLı oLsaydın biLe En fazLa "sekiz" kez kaçabiLirdin öLümden.. BiLki "yedi" düveLe suLtan oLsan dahi Yerin "aLtı" mekan oLacak sana En fazLa "beş" metre kumaş götürebileceksin Kapatacaksın "dört" açsanda gözünü.. Bu dünya "üç" günLük dünya , AzraiLin yanında "iki" kat oLup yaLvarsanda nafiLe ELbet "bir" gün öLeceksin İşte o gün herşey "sıfır"dan başLayacak..! |
|
Etiketler |
Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Mehmet Akif Ersoy | Sır | Fotoğraf Kulübü | 0 | 31 Temmuz 2013 14:49 |
Uyan - Mehmet Akif Ersoy | Afrodit | Şairler ve Şiirleri | 0 | 30 Aralık 2012 17:24 |
Hüsran - Mehmet Akif Ersoy | Sevda | İslamiyet | 1 | 11 Kasım 2011 08:38 |
Leyla / Mehmet Akif ERSOY | Sevda | İslamiyet | 0 | 06 Eylül 2011 08:41 |
Mehmet Akif Ersoy Kimdir ? | kont_dracula | Kültür ve Sanat | 0 | 18 Haziran 2006 00:29 |