20 Ocak 2008, 22:53 | #61 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. gözlerine gece düşen adam! ağlıyor rüzigar omuzlarında... gelirsen! şehirlere küs avcılarla buluşup dağ başlarında, kedere inat, bir avuç köz bırakacağız ışıltımızla. yeniden başlayamayacak kadarım,sensiz buralarda; şehrime revan düşer, şehrine ayaz, habersiz... üşü(t)meyesin, olmyacağım ben sensiz... ellerine yıldız değen adam! susuyor deniz, kıyılarımda... ben bir yakamozum, denizime her el uzattığında... gelsen! şakıyacak bülbüller gül dallarında ve seslerimizi ancak yüksek tepelerden duyuracağız, yıldızlar eşliğinde, baharları gecelerimize çağıracağız seni baharlar gelmeden önce sevdim /sevgimi serdim,bulutlarda serili yüreğine.../ yüreğimi şiire dönüştüren adam! saydım! yüreğime düşürdüğün her sızıyı /ben hiç bahar görmemiştim/ bundandır! toplanır şairler damarlarımda. seni bedenime deri, dilime lâl, sesime ses bildim. Öyle geldin! Önceleyin. Şiirim! toprağıma yağmursun, yüreğime mışıl mışıl hasret... taş duvarlar dikiliydi karşımızda, aşılmaz yollar, tükenmez acılar, ötelere sevdalar, sıra sıra... alnımızda beyazlığı güzlerin... bakışlarında derinliği sevdanın... “kıyamet” dedin beni benden çok sevdiğinin adına. Kıyamettim! Kıyam ettim! Kıyametindim! Yumruk vuruyordum göğsüme “ah”lardan oluşmuş vuslatlar biçtim adlarına. çarmıha gerdiğim sılalarım, ölmedi gitti, “vur”uluyordum her adını sayıkladığımda. uyut hasretlerimi, gece döşenmiş gölgelerinde şaşırt kainatı,aşket ömrümü sesinle... damarlarımda sensizliği kabul edemeyen ırmaklar çağlar gelsen! çoğalıyorum, umudu yüreğime her davet ettiğinde... gözlerine gece düşen adam! yıldızlarımı topla ve öyle gel... |
|
20 Ocak 2008, 22:54 | #62 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. /özlemin yanar, yakın mesafelerde/ Sancıyarak çıkıyorum merdivenlerden; ağır aksak bir düş benimkisi. Gök deliniyor, yağmurlar bir bir üzerime düşüyor. Savunmasızım, her damla yüreğimi ıslatıyor…Ufukta çizgisini kaybetmiş gelin gibi karalar giyiniyorum. Ve toprakla sözleşen düşlerimi yere yığıyorum / düşlerim buz kesiyor…/ Tabutuma sürme ellerini, ıslak mekanlarda canımı yakıyorum. Mırın kırın ediyor güneş, yüreğime doğmamaya yeminli. Bir yıldıza sürüyorum ellerimi; ellerim yar, yüzüne hasret say ki! Karayım baştan sona, galakside hiçbir yıldızın değilim sahibi. Ses vermiyor içime evren, hürriyetimi kuyularda sessizliğe verdim sanki. Gömleğime bulaşmış sevdanın izi, boğuştukça içime nakşediyorum, yarim gölgeni... Hürriyerim de, sesim de, sözüm de yarim, gözlerinde… b/akıyorum, çaresiz/im. Cesedime sürme gözlerini, kanımın damarlarımdan çekildiğini hissediyorum. Kaçıyor yığınla his, sessizliğe bürünüyor çığlık! Kelepçelerimi sıkıyorlar, bileklerim inciniyor. Avazım çıktığı kadar susuyorum, beni yalnızca korkularım duyuyor. Gözlerime sürülse de kor, yüreğimi kim edebilir kör? Gözlerimi daldırıyorum boşluğa, avuçlarımı dolduruyor hüzünler… Söylesene yarim, sensiz mevsimler hep mi birbirine benzer? Yokluğuna alıştırma ruhumu, ızdırabım dağları deler. İlkim, sonum ve her baharım… adına /dokunulmaz/ şiirler yazdığım… iklimlerce sevdiceğim, ömrüme binlerce sen serptiğim… Kanattığım dünlerden geriye kalan yokluğun, varlığının habercisidir sonuma. Boz bulanık sulardan yüreğime yansıyanım; içimi senden gayrısına açamadım asla. “Tükettiğim” zaman davacı olur mu benden bilmem ama, “tükendiğim” zamana davacı olamam asla! her "zaman" senden bana bir hatıra! Varlığının habercisidir, gözlerime yığılan “öteler” Sarmaşığım… Yüreğine dolanıyor mu içimin haberleri? Yakıyor mu göğüne yağan yağmurlar avuçlarını. Aç kollarını, ufuklar sarılsın boynuna… Yüreğini işgale yeltenmesin hiçbir kimse, takipçisiyim düşlerinin… Kanayarak iniyorum merdivenlerinden düşlerinin… Gözlerini aldım yanıma /Susmuyorlar/ Bu karalar, bu gece rengi ne güzel yakışıyor bana! |
|
20 Ocak 2008, 22:55 | #63 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Sahaf /ne vakit yaşamak düşlesem, kurşun kadar ağır yalnızlıklar gelir kuytulardan. bu yüzden sonsuzluğa yumayacağım gözlerimi, ağırlaşıyor düşlerim.../ ne vakit altından ırmaklar geçen köprüler düşlesem, başıma yağan kızılca kıyametlerle sürülürüm bulunduğum yerlerden. arkamda taşıyamadığım yüküm(sen) sürüklenir(sin) peşimden... doğrulmaya çalıştıkça heybetlenen kurşunî bedenim, vurgun yemiş sırça köşkler gibi çöreklenir acılarıma... “doluyor şöhretin, kan misali, damarlarıma” cemre düşmüş toprakta düşlerimle kalıyorum... bahara yakınmış adım; daha ilk saflarda, tutuşuyor adımlarım... “yüreğimde bir sen var, damarlarımda kanın”. tanıdık geliyor bana, etrafımda duran bakışların. tılsımını, “kabusların terkettiği şehirde bırakmışken” yaşamak, “korkunun pençesinde bir haslettir” kavuşmak. Tırmanırken dağ eteklerinde kalır ellerim, yaralıyım kurşun geçirmez artık bedenim ve büyüdükçe kinim, “donar hislerim”. “merhamet duvarlarıma, gazaplar konmayacak” ne vakit ölmeler düşlesem, boğulur ağır kalabalıklar... ve musallasını arzulayan bedenim, ne kadar da günahkâr. tutuştu saçlarım rüzgarın ateşiyle ve kibirlendi uzaklar, yakınların gelişiyle. hangi ufuk taşır şimdi, bende ki ağırlığı ve hangi yamaçlardır ellerimin mezarı... ”yüreğime ölümler ekerken, nasıl bir yaşamak düşlersin?” dedin ve gittin. Yüreğimde sâlâsı,gidişlerinin ve avuçlarımda firari gelişlerin.. “sen yürek yurdumun misafiri!” misafir dediğin, kalmak için düşlerini kirletmemeli. Düşlerimde “ölüm”, yaşamak “aksak”; ve ölürüm ağır aksak. Ne vakit gelsen, bir yanım dağ, ve gitsen uçurumlar solurum... *Otuzuncuharf* |
|
20 Ocak 2008, 22:55 | #64 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: HiçLiğim.. İnsanın bir ömrü hissettiği yalnızlığı ya da hiçliği anlatmaya yetmez. Kendini yorma Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. |
|
20 Ocak 2008, 22:56 | #65 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. /sevdayla kapanmaz bir yaradır yalnızlık ölümle örtüşür, aşkla depreşir... yalnızlığımın ilk ve tek kahramanına/ ve ölüme yürür gibiydik, olanca heyecanımızı belirsizlikle örterek yığınla gözlerim vardı ve tek olana bakıyordum, benim olana, etraf ne zaman kararacaktı ve ben ne zaman bulanacaktım siyaha göz gözü görmüyordu bu ıssızlıkta bir adım ve bir adım daha ;nelere şahit olduğumu gör: “kendimi bir tünelin sonunda, çıkmazın ortasında buldum” yüreğime soracak olursan yığınlarca sen biriktirdiğimden olsa gerek ki kimsenin sevdasına benzemiyordu benimkisi bilmezdin sabaha dek hatta akşama dek, hatta sonsuza dek seninle olmak arzusuna kadeh kaldırdı martılar yüzbinlerce çığlık eşliğinde sevdim seni yine seviyor olmaktan oldukça m u t l uve hiçkimsenin eline değmediyse elim kulaklarımı hiçbir günaha adamadıysam şu karşıki deniz şahittir ki ölümün çoğulluğundandır, bu dünyadaki sensizliğim… ve evren her an yeniliyorken ölümünü, sen binlerce kez doğuyorken içime bir çığlık kopartıyordu hayat ”hadi beni sev sevgilim, buna çok ihtiyacım var” ellerimden alınmadan ruhum ve seninkine karışmışken içtenlikle söylüyorum ki: “uğultusunu işitmiyorum hiçbirşeyin senin dışında tüm seslerin sağırlığına gebeyim…” ve çıkagelmiştin işte bir bahar vakti yaz mı denir bilmem ellerinin sıcaklığından eriyordu ellerim avuçlarımda biriken sözlerin bana kalsın isterim özlemleri büyük olur ayrılık vakitlerinin… uğultulu bir geceydi ve boynuma sarılmıştı acılar hissizleşmeden, güçsüzleşmeden “hadi beni sev sevgilim, buna çok ihtiyacım var” içimin acıya dönük vakitlerine sıkça rastladığın bir anda maziden kalan ne varsa topla ve açıl okyanusumun bilinmez sularına yarım bırakılmış hiçbirşeyden gönlüm razı değildir bırakma beni, bu karanlıkta bir başıma… /ardına düşemediğim hiçbir yolu sevmiyorum/ uzasın istiyorum seni sevdiğim vakitler ve ben hep seni sevmenin arifesinde olayım gözlerime deniz değmiş gibidir bu vakitler ve sözlerinden çaldığım güneşleri yüreğimle beslerim; ben bir deLi. şehre küskün durma, gülümse hadi ve karışsın şehrimize, gülüşün biraz şahittir ki gök ve şahittir ki yüreğim dinginliğisin içimin ve yüreğim fırtınalarda bir kepez… /bilmezliğinin öncesinde, kanunsuz bir yoldur çizdiğim/ bilmezdin, ben seni özlerdim… günler geçerdi, geceler geçerdi ve ben kalabalıklardan geçerdim ve ilk kez bu kadar sessiz ve ilk kez bu kadar derindim… etkilenmeden gelip geçerdim, örülmüş bir hüzün duvarını aşarak… bilmezdin, ben seni özlerdim… kapılardan girecekmişsin gibi ve beni şaşkın edecekmişsin gibi… bilmezdin, seninle düşlenmiş bir hayatın içinden geçerdim ben.. koşardım, o acıdan bu acıya.. görmek istemediklerimi ardıma gizler ve geçerdim içinden ateşlerimin… bilmezdin… tutkundum gözlerine. ve yine her satırda biraz daha anlatmak istediğim, sevgin beni kendine çekerdi… bilmezdin, öyle sessiz neden direndiğimi…neye direndiğimi… koca bir istasyonun hangi peronundan geleceğini bilmediğim yolcusu gibiydin ömrümün trenin sesiyle irkilirdim. yola koyulma vaktinden bihaberdim ve ellerimi birbirine kenetleyip, güneşin batışının gözüme yansıttıklarını izlerdim… gözüme yansıyan içimdeki sendin bilmezdin, herhalimin sana tutsaklığını... eski bir şarkının ilk mısraları gelirdi dilime ve sen teselli vermezdin… /kanadı kırılmış kuşlar gibiydim; yapayalnız/ * bilmezdin… bilmez... |
|
20 Ocak 2008, 22:57 | #66 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. a. adam / gözleri gördüğü rüyanın etkisinde, uykusuzluğuna karışmış bir gözyaşıydı. bitmeyen gecelerin sürgünü, dudağında hiç eksiltmediği kasemlere, devşirilmiş umutlarını ekliyordu. adam / hiç yaşamamıştı... b. başka / bir şeyleri arıyordu adam. başkalaşmış aşkların suretinden ırak, gölgesinde bir soluk nefesti adam. adım adım kaybolurken hayatın öte berisinde. gözlerinde, kaçak bir korkuydu. başka / şey'ler de vardı kimselerin bilmediği... c. cân / -dı adam; yani kandı. ve biraz da tîne karışmıştı yokluğu. ebediyyet yolunda münzevi bir yıldız, ürkek bir aşk'tı hiç yaşanmamış. adam, daha bir çok şeydi hepsi buna benzer. kayıp adresteki çıkmaz bir sokak, ardına saklanmış eşrûha sevdalıydı. cân / eş zamanlı bir ölümdü... d. dünyada zamansız bir ölüm'dü. yokluğa karışırken apansız, kimliksiz; bir aşkı soluyordu ayrık zaman dilimlerinde, yaşanmış, yaşanmamış, yok ve her an var... başka bir şeyleri ararken adam; başka bir şeyi düşünmüyordu aşkın kuytusunda. tînin tîne, cân'ın câna karıştığı noktada. dünya diyordu adam; dün-yâ... e. eskitilmiş aşkları düşüyordu adam; bir çırpıda ve bir gecede tükenen, yatağın başucundaki kirli bir mendil gibi, tıpkı ve bilakis; tam buna benzer; solumayı unutmuş bir ciğer gibi eskitilmiş aşklar. yürürken eskitilmiş kaldırılarında istanbulun, bir buruk şarkıyı tellendiriyordu adam; "acılarımız tarih kadar eski nefes alıp vermek misali olağan zaman" f. fahz ile memur bir şehrin silüetinde, kayıp gitmektedir bu zaman; firkat zamanı, buruktur yüzler: bu şehirde bir aşk var ikiye bölünmüş ve kısıtlanmış zaman dilimlerinde, yaşanmaya bir o kadar memur olmuş. dil bir kasemi zikr'eder, kalp ile meşhûn. manzûr bir aşktır bu; fevkattahammül... g. gâbin bir gülümsemedir leyl alnımda, çilekeş bir yokluk terennümü, hiçliğin ardındaki adres-i gâib; gâdir-i nefs bir zulümdür... eğer gidersen bir şehir bütün sokaklarıyla, intiharın seyrine selam duracaktır. adını ansa turâb gâh bâ-gâh; bir tohum, toprağı öyle eşeleyecektir; lemyezel... h. hâ-i nisâ'dır bu şehir; arsız, şekilsiz ruhları devşirilmiş muamma bir yokuş. şimdi; ey habâib-i aşk; yok-(sunuz): mecnûnun bütün hâb-u nûşinliği bundan. câlib-i dikkat bir ru'yet üzreyken; zerre(n), rûz-u şeb'imde leyâl-i hasretimdir benim. rüveydâ bir nakkâştır parmakların avucumda, göğe büsbütün elimi açmışlığım yine sana... I. sâyebândır saçların esen rüzgarda; ol ki bir dinlencedir kayıp giden avuçlarımda. ıtr ile müsemma mugattî bir tendir; âb-ı revânımdır, âb-ı dehânın benim. âsımâ gibi kutsal bir şehri solurken ruhun, âsiye bakışların nedendir ki kan revan. hicr üzreyken, ruhum sana şâik; bir ben ki âşık-ı didâr-ı pâkınım senin. |
|
20 Ocak 2008, 22:57 | #67 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. "Aşkın ilk soluğu mantığın son soluğudur" : (Antoine Bret) yine sensizlik çöktü bu şehrin sokaklarına.. nereye gitsem sen'sizlik, nereye baksam sensizliğin kol geziyor köşabaşlarında bu şehrin.. başımı alıp gidesim geliyor.. âh'lar çekiyorum yüreğimden, duymuyorsun.. ömür böyle geçip gidiyor, ve sonuna yaklaşıyorum ömrün.. yirmi iki temmuz iki bin dört.. oysa dün gibiydi çocukluğum; çok şey hatırlamasam da, çocuktum işte.. ama şimdi; sen'siz bir hayatın dingin, yorgun ve sessiz telaşındayım, duymuyorsun.. sen belki de hiç olmadın.. belki de hiç olmak istedin.. belki en az bu şehir kadar bilinmez ve keşmekeş olmak istedin.. bir isim yetmedi, bütün isimlerle seslendim sana.. hangi isminle çağırsam, dönüp bakmadı yorgun yüzün.. bu şehirde, böylesine sensizliğin uçurumlarında haykırışlarım kol geziyor, duymuyorsun.. melankolik diyorlar bana, suçlamıyorum onları çünkü seni bilmiyorlar.. 'aşk' diyorum, 'ilahi' diyorum ve belki de varılacak son nokta diyorum, anlamıyorlar.. bir titrek kemanın esiri oldum şu an.. insan sesinin en ayne'l-yakîn hâli derler.. bir damla gözyaşı, bir ilâhî aşk, varılacak son nokta ve titrek bir keman sesi.. kısaca sen ve senin hatırlattıkların, anlamıyorsun.. artık mantığın öldüğü bir yerdeyim, son soluklarını çoktan verdi, bir 'gece' kollarımda can verdiği an.. habersizdin ve belki yine kimsesizdin veya kimsesiz olduğunu zannediyordun.. belki de bütün 'çekingenliğinle", bütün "tutukluğunla", bütün "saygınla" susuyor... susuyor... ve kaçıyordun... kaçak bir sevdadasın, belki bir daha dönmeyeceksin.. hiç bir liman vermeyecek seni, hiç bir rüzgar kokun dolmayacak.. ama olsun, ben mantığın bittiği yerdeyim, sense kaçak..... |
|
20 Ocak 2008, 22:58 | #68 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. Yine gece..yine sen(sizlik).. yine yağmur.. Kim bilir yokluğunun kaçıncı dirilişi bu karanlık gri! İflâhı kesilmiş bu ses;bu vurdumduymaz delilik benim mi ? Aklı ziyanım! Hangi yanısın dünlerime yas’lanan yarınlarımın ? |
|
20 Ocak 2008, 22:59 | #69 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. Küçük bir merhabayla devralınır yaşam... Aniden bir ses düşer güne, beklenmeyen anın güzelliği buradandır.. Kapıyı açarsınız ve ardındakinin kim olduğunu çok da fazla umursamadan, içeriye davet edersiniz... Gelenin rahatlığından mıdır; yoksa içeriye alanın vurdumduymazlığından mıdır bilinmez ama huzur dolu bir kaç "an", günün sayfaları arasından usulca koparılır... "İki oda arası değişen yaşamlar tanıdım. Birinden diğerine geçerken adımlarını değiştiren insanlar. Gecenin pimini çekerler ihtirasları uğruna ve onlar en çok, mekânlar arasında yerleşemezler aşka." “Cehngiz Cehngiz. Böyle seslenmek istedim sana; çünkü başına ‘sevgili’ koyduklarımız hep gitti, gidiyor…” Adına ne demeliyim diye düşünürken geldi aklıma bu cümle... Sandığınız veya sanmadığınız ya da sanmak zorunluluğunu tıpkı ağır bir sorumluluk gibi üzerinizde taşıdığınız anlam sepetinizden uzakta durmaya çalışsanız da biliyorum çok da başarılı olamayacaksınız. Bir defa başına kondu mu aşk cümlenin, evirseniz de çevirseniz de başka yana alıp da koymak aklınızın ucundan bile geçmez. Biliyor musunuz ben sizin gibiler yüzünden yaraladım tırnak uçlarımı. Sizlere anlatmaya çalışırken düşlerimi hasar verdim en değerli varlığıma. Zararı yok şimdilerde neyin ne kadar, nerede, hangi zamanda kaybolup gittiğine. Çünkü anlıyor ki insan, asıl yaralanan kendisi değilmiş. Şimdi gökyüzüne açılmış gözlerimin baktığı yerde bambaşka bir dünya duruyor. İkimizin arasında, ikimizden olma… Kış mevsiminin en belirgin özelliği karın yağmasıyken, benim için daima bir şeylerin ilke imza atması olmuştur. Duygulara dökülen karların bıraktığı izler, müziğin üşürken tende bıraktığı, o kimi zaman anlatmakla yeri doldurulamayacak ısısı, yahut kimseyle kimsesizliğin karşılaştığı o muhteşem ince çizginin üzerinde, tanık olduklarıma kattığı anlam… Kış başlar, yolculuklar bitti sanırken bir diğerine doğru yola çıkılmıştır aslında. Yolun hemen başında, öykülerinizin çerçevesini belirginleştiren o küçük ayrıntılar saklıdır. Ayrıntıların parantezlerini aralayıp içine bakabilme cesareti içinizdedir. Bütün toplumsal yargılamalar ve toplumun korkuyla salgıladığı değerler, sizin değişkeninizdir. Matematiğin egemenliğinde bir yaşam sürmeyi siz seçmemiş olabilirsiniz; ancak bu onun varlığını yadsımanız yahut hiç yokmuş gibi davranmaya çalışmanız anlamına gelmeyecektir hiçbir zaman. O, oradadır. Bir defa, ince bir hareketle koordinatları belirlenmiştir yeryüzünde. Koordinatları görmezden gelseniz de çoğu zaman, yeri sabitlenmiştir. Belki de yaşamın içerisinde, kimi zaman türlü oyunlarla alt etmeye çalıştığımız, kısaca görmezden gelmeye yeğlediğimiz şeyler, o parantezin içine bambaşka şeyler koymamızı sağlıyor. “Yaşamını kendi eliyle bir başkasına veren insanlar tanıdım; çıkış yolunu ararken kendi çıkışının olduğunu unutan… Olmazların evini giydirirler bir gecede, kadına ve erkeğe. Şırıl şırıl akan bir pınarın kuraklığını avuçlarlar sonra ve onlar en çok, düşlerde karşılamaya çalışırlar kendi çıkış yollarını…” Küçük, minicik bir merhabaydı senden devraldığım, devrilirken… Biliyordum, yine dayanamayıp doğrulacağımı, kendi el yazması düşlerime kaldığım yerden devam edeceğimi. Odanın gürültülü tekilliğini kendi başına bırakıp yerimden kalktığımda, kısa bir süre sonra belli belirsiz bir iniltiyle kapımı çalacağını bilmesem de; buhranlı günlerin kapağının er geç kapanacağını hissediyordum. Böyle anlarda içimden kuvvetli bir çocuk var gücüyle bağırır benim. Onunla uğraşmak, kendimle uğraşmaktan inanın daha zordur. O biçimsiz güzelliğiyle durmadan bir şeyler anlatmaya çalışır. Sus demek isteseniz de susmayacaktır. Canı yanmıştır bir defa içine bıraktıklarınız yüzünden. Sızlamıştır. Uykusuzluktan, her daim yaşadığı gecesizlikten yorulmuştur. İlahi bir ses bırakır dudaklarınıza mırıldanmanız için. Tanrı’nın adı yazgınıza bağlanır o andan itibaren… Yazarken fark edersiniz onu en çok; yazarken ve gözlerini açıp bakarken etrafa… Karşınıza çıkan her bir dokuyu anlamaya çalışırken… Gelir ve ruhundan yükselen sesi içinize, o en sancılı yerlerinize bırakıverir ansızın. Başkalaşımı her saniye hissetmeye başlarsınız; çünkü bu öyle bir şeydir ki aldığınız nefesin hızına bile etkide bulunacak kadar heyecan vericidir… Önce belli belirsiz bir gülümseme yerleşiverir unuttuğunuz çizgilerin üzerine, sonra dolaşan diliniz açılıverir suskunlukları yırtarak… İşveniz, sevdanız, çekilmeyen dününüz yer değiştirir o çocuğun dokunduğu yerden… Tutmak istedikleriniz yeniden canlanıverir başucunuzda, tutamadıklarınıza tatlı bir göz kırpışıyla. En başta aslolanlar çizilir yüzünüzün en tenha köşesine. Kaybolmuşluğunuz devralınır varoluşla. Oysa inkâra yeltenemeyecek kadar varsınızdır aslında… “ Kendi geçmişini seslendirmekten vazgeçen bir erkek tanıdım. Onca yitirilmişliğin ardından, tüm o kayboluşlarını büyük bir güçle kendinden çekip çıkarmaya çalışan… Suskuyu tek kalemde yırtabilecek kadar cesurdu ve o en çok, çocukluğumu alıp saklıyordu göğsüne.” Aylar oldu. Yine o sihirli değnek, bir şekilde kendine bağlamayı başardı yaşanılanları. Ufak hediyelerle tamamladı döngüsünü ve işleyiş her geçen gün kendisine çekmeyi başarıyor tanımlanamayan bir cevapsızlıkta. Belki de ilk defa bir insanın gözlerine baktığımda etrafımdaki her şey birbirine geçiyor olağanca hızıyla. Başım dönmüyor… Ruhum teslim olmuyor… Bedenim yorulmuyor… Bir depremle yaşamımı bir an devraldığını düşündüğüm ekim; yine bir ilk bahar yolcusunu yanına alarak yürümeye devam ediyor. Sonbahar ve ilkbaharın anlamını düşünüyorum, doğum lekemdeki ize bakarak… Bir kez daha doğacağım eylülde. Bir kez daha o hiç görmediğim odanın resmini çizmeye çalışacağım ellerimle. Ellerim, Tanrı'ya en yakın olduğum yer belki de... Adını sevgili koyduklarımız gitti demişti ya lacivert gecelere yakıştığını düşündüğüm o adam, gitmeyesin diye seni sorgulamıyorum... İşte bu yüzden senin bir adın yok. |
|
20 Ocak 2008, 23:00 | #70 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: HiçLiğim.. Bu gece masallarınla yaşlanıyorum.. Bakıştığın,seviştiğin yağmurlu pencerenin en dar eşiğine oturuyorum. Kan çanağı gözlerim,göz kapaklarına yaslanıyor. Kahretsin..Ağlamaktan ziyade geçmişi irdeliyorum ... Ne yazık,kalmakla adam olamamışım... İzmaritsiz sigarama dair gitmeni bekliyorum. Ve mavi sarhoşluğunla ıslanıyorum,ıslanıyorum... Toprağa emiliyorum,gömülüyorum ... Sarhoş misali sorumsuz kalıyorum,sana bana hayata... Denizimi seyir ediniyorum. Of..Getirin...! İçeceğim.... Kadehlerimin ardından bir bakmışsın gece olmuş. Bir de bakmışsın gece hasımın olmuş. Gece mâtemim,uyutmayan sebebim... Uzanan ellerim,genzine takılı birer yağmur... Lâkin unutmadım, Bana sığamadığın en dar vakit gece..! ''00:00'',sesim sende... |
|
Etiketler |
hiçliğim, hicligim |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Hiçliğim Ancak Sende Anlam Kazanır.. | vaLerya | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 14 Ocak 2011 17:26 |