02 Eylül 2010, 03:59 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bugünden yaşamak. Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Hava soğuk; martının umurunda değil.. O suya dalarken telaşlı, süzülürken aheste tavrı ve bitmek tükenmek bilmeyen hırsı.. Martı düşünmüyor... Bütün meselesi bir serseri istavriti havalandırmak, bir an gökyüzüyle tanıştırmak, sonra hırçın dalışların semeresini onu bir lokmada yutarak görmek... Martı mide gurultusu başlayınca, arasıra konup pislediği damlardan havalanacak ve.. hep aynı terane... ... "insan martı değildir.." diye düşündü. Mide gurultusuna dayanabilirdi. Açlık ne ki? Bir simitlik canı var. Garip serçeyi ha sapanla vurmuşsun, ha sahra topuyla... Açlık da öyle... Bir simit, bir kuru ekmek veya kral sofrası. Yani, kuşun canhıraş ciyaklaması... veya geğirti... ... Ya kafanın guruldaması? Kalbin acıkması? Ruh, mide gibi kalender değil... Bir smide denk ucuzluklarla doymuyor... işte mesele... "Ne irfan sofralarında oturdum, kalktım. Ne hakikatler anlatıldı daha önce duymadığım... Ama neden doymadım?.." Başetmek zordu üstüste yığılan sorularla... Hakikati görmek yetmiyordu... Bakmak görmek ve seyretmek.. Hakikatlerin seyirciliği... Martıyı geçmek lazımdı... Ve insana ulaşmak... ... Şu adam tüccar... Sadece sattığı malların değil, hayatının da tüccarı... Üç kuruş için hayatını pazarlıyor.. Telaş, sıkıntı, çırpınış. Bir serseri istavrit için.. Mide gurultusu için.. Yüzü gülmüyor ve beynindeki gurultunun farkında değil. Onun çocukları özel okullarda okuyor, ama onların da yüzü gülmüyor. Bütün mesele bu ticaret yorgunluğu kırksekiz nesil sonrası torunlarının gülmesi için mi?.. "Benim tüccardan farkım ne?" Al bir soru daha Martı, tüccar ve insan... Ve seyretmek hakikatleri... Seyircilik... Kurtulmak istediği işte bu seyircilikti.. Sonra kararsızlık... Sonra arayış... Bütün bunları düşünürken zaman geçiyordu halbuki... O zaman... O zaman, bir an önce yaşamak lazımdı.. Şu karşı kaldırımdaki çocuğa el sallamak lazımdı.. Konuşmayı, koşturmayı kesip; ezanı dinlemek lazımdı.. Şu ihtiyarın elinden tutmak, bazen dükkanın kapısına kilidi vurmak lakzımdı.. Rahatladı.. Yüzü gevşedi.. Bir tebessüm konuverdi, uçuk... Oluyordu işte.. Asık suratlara tebessüm etmek ne güzeldi.. ... Hava soğuk; martının umurunda değil. Ama o üşüdü, ellerini cebine soktu... Sevdi üşüme duygusunu.. Cebinde ellerinin ısınmasını... Vakit erkendi daha.. Şu tüccar adamın koluna girmeli, bir çay ısmarlamalıydı.. Ona "Hey tüccar... sen martı değilsin!.." demeliydi. "Şimdi tebessüm et... sevmeye vaktin kalmayabilir. Ve sen de bir hayatı yaşıyorsun. Kırksekizinci göbekten deden gibi..." Yarına ertelenen güzellikleri hatırladı. Yarını bugünden... şimdi yaşamalıydı. Murat Başaran Sevmek ölmekle başlar kitabından.. Sayfa178-179-180 | |
|
Etiketler |
bugünden, yaşamak |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Çocuklar İçin Köyde Yaşamak mı Şehirde Yaşamak mı Daha İyidir? | Sarya | IF Soruyor | 4 | 04 Mayıs 2024 20:43 |
Bugünden Ötede | Sır | Kitap Tanıtımları | 0 | 23 Mart 2018 19:48 |
Gerçeğim oLdun bugünden geLeceğime.. | pyracantha | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 0 | 23 Mayıs 2010 21:42 |