04 Ekim 2006, 03:30 | #21 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Türküsü İstanbul'da, Boğaziçi'nde, Bir garip Orhan Veli'yim; Veli'nin oğluyum, Târifsiz kederler içinde. Urumelihisarı'na oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum: “İstanbul'un mermer taşları; Başıma da konuyor, konuyor aman, martı kuşları; Gözlerimden boşanıyor hicran yaşları; Edalı'm, Senin yüzünden bu hâlim.” “İstanbul'un orta yeri sinama; Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama; El konuşur, sevişirmiş, bana ne? Sevdalı'm, Boynuna vebâlim!” İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim. Bir fakir Orhan Veli; Veli'nin oğlu, Târifsiz kederler içindeyim Orhan Veli Kanık |
|
04 Ekim 2006, 03:31 | #22 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Yoktu Sen Olmasaydın Ben nice İstanbullar gördüm sana gelinceye kadar Kirli paçavralara benzerdi insanları Dostluktan, vefadan yoksun. Bölünmüş, dağılmış, parçalanmış Ve her biri kendi ağırlığıyla ezilmiş, yorgun. Yüzümde dolaşan birer iğrenç böcekti gözleri Bir tutsam Yapışır kalırdı ellerime en çirkin yerleri Evlerinde bulduğum yalnızlık Sokaklarında bulduğum upuzun bir kahırdı. Günler boyunca Bir başka karanlık gelirdi Karanlığın biri kaybolunca Güneşler doğardı görmezdim. Bir ses durmadan ölüme çağırırdı beni Bilmezdim bu şehirde senin yaşadığını. Bilmezdim... Zindandı bütün meyhaneler Duvarlar karaydı Köhne bir Bizans eskisiydi İstanbul sensiz. Semt semt bir ağır yorgunluktu Sürekli bir aldanıştı sokak sokak Benden en uzak sevgilerde yaşadım yıllarca O büyük yalanlarda yaşadım. Senden habersiz bir ölü gibi Senden uzak zamanlarda yaşadım. Mabetler yıkıldı içimde Umutlar hayaller yıkıldı Bir gün bütün İstanbul yıkıldı. Sokaklar kaydı ayaklarımın altında Gün oldu kalabalık meydanlarında inançlarım yıkıldı Gün oldu Gözlerime çiviler çakıldı merhametsiz. Toz toz oldum, duman duman oldum Aldığını geri vermedi yıllar Yitirdim kendimi bu rezil şehirde Seni buluncaya kadar. Eskiden bir lale hatırlardım Yada mavi mavi bir deniz İstanbul denince Serin rüzgarlar okşardı saçlarımı Rıhtımlar balık balık kokardı. Ne zaman Yumsam gözlerimi bir gemi kalkardı. Vapur düdükleri durmadan öterdi. Eskiden bir İstanbul vardı bilmediğim Bana yeterdi. Sonra kaç yıl yaralı bir hayvan gibi Gezdim sokaklarında Sonra kaç yıl bir sevgi aradım İstanbul'u aradım. Belki de seni aradım bilmeden Ayaklarımın dibinde denizler can çekişti Şehirler parçalandı Bir çağ öldü gözlerimin önünde Benim en güzel çağım öldü. Bizi topraktan yarattılar Gel gör ki... Bu şehirde Benim toprağım öldü. Seni aradım bu şehirde yıllarca Yana yakıla seni.. Sen kimdin, sen neredeydin kim bilir? Hep böyle sensiz miydi bu şehir. Bu şehir İstanbul muydu ? Öyleyse sensiz yaşanmazdı bu şehirde Gemiler demir almazdı Trenler işlemezdi Sen olmasaydın Bir ömür bitip Yepyeni bir ömür başlamazdı içimde Bahar gelmezdi Ağaçlar çiçek açmazdı Seni bulmasaydım Ve ben yoktum İstanbul yoktu Sen olmasaydın. Ümit Yaşar Oğuzcan |
|
04 Ekim 2006, 03:33 | #23 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Ağa Camii Havsalam almıyordu bu hazin hali önce Ah, ey zavallı cami, seni böyle görünce Dertli bir çocuk gibi imanıma bağlandım; Allahımın ismini daha çok candan andım. Ne kadar yabancısın böyle sokaklarda sen! Böyle sokaklarda ki, anası can verirken, Işıklı kahvelerde kendi öz evladı var... Böyle sokaklarda ki, çamurlu kaldırımlar, En kirlenmiş bayrağın taşıyor gölgesini, Üstünde ******lar yükseltiyor sesini. Burda bütün gözleri bir siyah el bağlıyor, Yalnız senin göğsünde büyük ruhun ağlıyor. Kendi elemim gibi anlıyorum ben bunu, Anlıyorum bu yerde azap çeken ruhunu Bu imansız muhitte öyle yalnızsın ki sen Bir teselli bulurdun ruhumu görebilsen! Ey bu caminin ruhu: Bize mucize göster Mukaddes huzurunda el bağlamayan bu yer Bir gün harap olmazsa Türkün kılıç kınıyla, Baştan başa tutuşsun göklerin yangınıyla! Nazım Hikmet |
|
04 Ekim 2006, 03:34 | #24 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Alınyazısı Saati (İstanbul) Yeryüzüne ayı indir o bir şehir olsun Yaklaştıkça büyüyen Ayrıntıları setleri bahçeleri Yumuşak çizgileriyle ortaya çıkan İşte ben o şehri yaşadım yıllarca İstanbul’da parça parça Çeşmelerinde ayı yaşadım Servilerinde ayla birlik bölündüm Ayla birlik yaralandım İstanbul mezarlıklarını aydınlatan ayla Soludum bölük bölük ahiretin Keskin çizgili özgürlüğünü Kanlı canlı özgürlüğünü ay kesmesi İçtim sıcak bir yaz günü içilen buz gibi bir vişne şurubu benzeri Kutsallığın ballı biberli çilekli çile kevserini İstanbul’dur bu otuz yıl kana kana yaşadığım Taşlarına adeta resmim işledi Ben İstanbul’da dağıldım zerre zerre İstanbul damla damla içimde birikti Mermer tozu gelip gelip içimde oluştu bir şehir Bu yeryüzünden ve gökyüzünden ötedeki şehirdir O bir kılıçtır Doğudan Batıya uzanıp Çin ipeğinden örülmüş şeytan kozasını bölen Darbeleriyle Batı çeliğini lime lime eden O Tanrı’nın kılıç halindeki hilali İslam ruhunun kristalleşmiş heykeli İçimin sesi rüyamın öfkesi merhametimin şehri İstanbul’a gel oruç günleri gez gör ve dinle derinden Taştaki oymalarını incele bir er gözüyle Semerkant’tan kalkıp gelmiş erlerin gözüyle gör her yeri Camileri mezarlıkları çeşmeleri ve sebilleri Git Sümbülefendi’ye servilerden sor olan biteni Merkezefendi’de tüket maddeyi yırt maddeciliğin kefenini Bağdat’ta ebedi bağı ruhun ve ilahi hikmetlerin Şam’da son sınırı manevi medeniyetlerin Kozmik bakış metafizik sezgi Bağdat’tan dal, Şam’dan yaprak Diyarbekir’den çizgi Hep İstanbul’da kırık dökük Parçalanmış silinmiş sönmüş Hayaletler gibi kaçmış gizliliklere Loş boşluklara sığınmış kan rengi bir huzur arzusu Sabah Karacaahmet’te öte şafak kırmızısında savaş borusu Sökün eder her sabah ufkun bir ucundan yeniçeriler Su şırıltısından gök gürültüsüne değin Bütün seslere düzen vermiş ebedi mehter Yok olduysa bu şehir ruhu ruhuma sindi Ben yaşadıkça o yaşayacak bende Kimbilir belki o da dirilecek benimle İslam Milletinin dirilişinde O yeniden güneşin güneş ayın ay ve dünyanın dünya İnsanın insan olduğu o günde Ölümün biliyorum ey İstanbul diriliş içindir Öyleyse indir ruhunun teslim bayraklarını indir göm toprağa Doğrul ve kalk ayağa Kemiklerinle etin arasında Sonsuz güç topla korku ve muştuyla Mucize muştusuyla Yüreğim yırtılıyor çınlıyor ağlıyor yüreğim Fırtına yaprak yaprak dökülüyor Gecenin tüyleri savruluyor havaya Ölümümü kutlayan Arz oğullarıyla Mübarek toprağın anlamından bile yoksun Taşın demirin mermerin ve tozun metafizik kadrine bile düşman Kabus ruhumu çalmak isteyen hırsız Madde dönüşür binbir şeye ama ruh kaybolmaz Altın madeni gibi pırıl pırıl kalır ve solmaz Ve ben kardan geldim ama denizi üstlendim Denizi yüklendim adeta denizle evlendim Denizle yaşadım denizle öldüm Öldükten sonra denizin gözlerini gördüm Denizden denize yükseldim Birliğin şarkısını işittim dinledim derinliklerinde Sedeflerinden yapılmış İstanbul camilerinin taşları Beyaz güvercin kanadı köpüklerinde kubbelerini gördüm camilerin -Ama gizleyerek saklayarak itiraf etmeyerek- Bursa’dan gelen yeşil bu denizi boyadı gökten sonra Ve trenler şifreli düdükleriyle trajedileri perdelerken Dönüp bir köşeden ötede kaybolurken Ben kayalarını denizin ahenkleştirdiği kıyılarda Gerçeği koğaladım hayal meyal görünen kelimeler arkasında Ve derken birden karaya sıçradım Ayasofya Padişah türbeleriyle örtülmüş maskelenmiş şehzade mezarlarıyla Kayboldu o deniz o kentle birlikte Rabbim bildir bana olup biteni O yeşil ötesi ışığı o güneşi tahlil eden su çizgisini Ve sen ey Avrupa yerin dibine batacaksın bitmez tükenmez suçlarına karşılık Ve derken Ayasofya yüzüme çarpan karanlık Serin ve kilim nakışlı kızıl gözlü dev bir cam gibi Ve kılıcımın ucunda Ayasofya küçük bir bilya gibi Uçuyorum göklerin kubbesine bir ikram gibi Gök sofrasında bir çeşni bir garnitür gibi Kalk ve kavra ruhum bir kadavra gibi solan bu göksel yapıyı Bir kartal taşırken yere düşmüş Ve kalakalmış kaldığı yerde Sonra karanlıklardan çıkan kartallar tünemiş üstüne Yemişler ötesini berisini Ey kozmiğin kemirdiği bir kent gibi yükselen yapı Ey Allah’a açılan ve kapanan ulu kapı Bir at gibi soluyorsun kulelerinle Deniz öfkenin köpükleriyle benekli Gel barışın köprüsü ol içimizde dışımızda Yeniden sularından içelim kana kana Savaşabilirim bugün bütün dünyayla Gerekirse Ruhumuzun susadığı hakikat olan Evrensel İslam Barışının zaferi için Aşk için Tanrı hakikati aşkı için Göğe çıkan İsa yere insin diye -Fazla çıkardılar göğe- Gel ey Muhammed ve İsa hakikati Burada sizi bekleyen bütün bir insanlık var Bulutlar yaralı insanlar zehir saçan fırtınalar Kara-düşünce fırtınalarıyla yüklü kurşun levha havaları Savaşırım doğudan daha doğu Doğrudan daha doğru olanı bulmak için Zulme karşı savaşabilirim İnsan başı yalnız Tanrı önünde eğilecektir Ebedi hakikat budur Bunun için savaşırım ben Bunun için kanım helal olsun Şehrimin altına özgür Tanrı aşkını yazmak İstanbul’u yeniden Tanrı şehri yapmak Bunun için savaşırım ben Servi için savaşırım çınar için savaşırım Tozlanmamış gün doğuşu için Yıldızlar geceleri yeniden görünsün diye Tuz deniz damlasında gülsün Çam denizle gülüşsün Su tenimizle barışsın Ruhumuzla ışısın diye Savaşçıyım ben atalarım gibi İstanbul için savaşırım Bağdat’ın dervişlik ortağı Şam’ın kılıç kardeşi Olan İstanbul için Benim güneşimden öteye kimse gidemez Benim güneşimin üstüne doğmadığı hayat hayat değil “Benim duvarımdan yüksek duvar haraptır” Gerçek özgürlüktür kölelik değil Tanrı’ya kulluk İstanbul olacak yine gerçek özgürlüğün türküsü Kıyamete kadar söylenecek türkü Sezai Karakoç |
|
04 Ekim 2006, 03:35 | #25 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Barbaros Meydanı Biliyorum, ayıp be manasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. Utanır da belki Anasının sırtındaki Yeldirmeden, Kız bir adım önde gider Sezdirmeden. Beşiktaş’ta Barbaros meydanı Sağı anıt, solu türbe Ortası kare şeklinde, Parkıdır yoksulların Bilhassa yaz ayları. Fidanların, meydanların önünde Yontulu taşlar çepçevre. Yer yer banklar konulmuş Meydana dolmuş millet, Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. Meydanın ilerisi deniz kıyısı Karaya çekilmiş kayıklar, İskele gazinosu yanda Sulara dökülmüş ışıklar, Üsküdar şu karşısı... O nemli topraklara Ana çöker yorgun argın Kalmış gözü arkada Kendi ayakta kızın. En gürültülü şarkılar Çalarken plakta, Onlar orda oturur Denize bakarlar Avunmaya muhtaç gençlik Ey kız anası ihtiyarlar, Ey denizlerden esen serinlik. O dediğim yere yaz mevsiminde Geceleri sık sık giderdim. Elektrik direkleri dibinde Toplananlar yok şimdi. Toz toprak içinde Güreş eder çocuklar Top oynayanlar yok şimdi. Kol kola gezinen genç kızlar, Peşlerinde dolaşanlar yok şimdi. Garip adamlar görürdüm: İçmiştiler, müthiş. Zayıf kadınlar görürdüm: Bitmiştiler, bitmiş. Evlerinde duramamış, Kalkıp gelmişler. O dediğim deniz kenarımda Yavaş sesle konuşan Kadınlar otururdu. Kahkahayla gülüşen Genç kızlar bulunurdu. Hovarda hoyrat itişen Delikanlılar dururdu. Böyle miydi o vakitler burası Mezarların, fidanların önünde Beşiktaş’ın fakir fukarası Hava alır, eğlenir dinlenirdi. Gece yarısına doğru Barbaros meyanı halkı, Evlerine dağılırdı Erkekli kadınlı. Behçet Necatigil |
|
04 Ekim 2006, 03:36 | #26 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. ..:: Bayram ::.. Gelin de bayramı Fatih’te seyredin, zira Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa, Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan, Asırlar ölçüsü boy boy asalı nesle kadar, Büyük küçük bütün efrad-ı belde, hepsi de var! Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar, Biraz gidin; Kocaman bir çadır... önünde bütün, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var? “Caponya’dan gelen insan suratlı bir canavar!” Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin. Diyor: “Kuzum, girecek varsa durmasın girsin.” Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan, “Alın gözüm buna derler...” sedası her yandan. Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele: Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele, Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi İnince binmede artık onun da hemşerisi: “Hak okka çünki bu kantar... Frenk icadı gıram Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam.” “Muhallebim ne de kaymak! “Şifalıdır macun!” “Simit mi istedin ağa!” “Yokmuş onluğun, dursun.” O başta: Kuskunu kopmuş eğerli düldüller Bu başta: Paldımı düşmüş semerli bülbüller Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar, Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar; Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer... Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler, Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran. Davullu zurnalı “dans” eyliyen, coşup bağıran, Bu kainat-ı sürurun içinde gezdikçe, Çocukların tarafındaydı en çok eğlence, Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle, Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle Gelirdi safha-i mevvac-ı ıyde başka hayat.. Bütün sürur u şetaretti gördüğüm harekat, Onar parayla biraz sallandırdılar... derken, Dururdu “Yandı!” sadasiyle türküler birden, - Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de, - Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de. “Deniz dalgasız olmaz Gönül sevdasız olmaz Yari güzel olanın Başı belasız olmaz! Haydindi mini mini maşallah Kavuşuruz inşallah....” Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı, Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor. Gelen geçen “Bu niçin ağlıyor?” deyip soruyor. - Yetim ayol... Bana evlat belasıdır bu acı Çocuk değil mi, ‘salıncak’ diyor... - Salıncakçı! Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevabına say... Yetim sevindirenin ömrü çok olur... - Hay hay! Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine Katıldı ağlamıyan kızların şetaretine. Mehmed Akif Ersoy |
|
Etiketler |
istanbul, siirleri, Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İstanbul’a yeni festival: 1. İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali | CyBeR | Kültür ve Sanat | 0 | 16 Eylül 2021 19:46 |
Şairlerimizden ''İSTANBUL'' Şiirleri... | Sevda | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 9 | 02 Şubat 2013 16:39 |