04 Ekim 2006, 03:16 | #11 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Ağlarken Bir İstanbul tablosunda dolaştım bu sabah. Başlarken gözlerimde yağmur, Ve sürerken kalbimde sağnak Dolaştım İstanbul'u aylak aylak. Alırken nasibini sokaklar rahmetten, Damlarken sular eteklerimden, Dinlerken yağmuru şemsiyemden Ve duyarken vapur düdüğünü Kadıköy'den Düşündüm seni İstanbul ağlarken. Bakarken gökyüzünde martılara, Dalıp gitti gözlerim uzaklara. Hani Beşiktaş' tan Üsküdar'a Tam da Kız Kulesi'nin oralarda Ağlarken İstanbul sen geldin aklıma. Beyoğlu'nda ıslanırken parke taşları Ve Ortaköy' de yağarken son gözyaşları, Isıtırken içimi dost sohbetleri ve çayları, Seni düşündüm İstanbul' da akşamları. Şela Kaspi |
|
04 Ekim 2006, 03:17 | #12 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Mavi Şubat Buz mavisiydi Şubat'ın adı. Aşıklar,ellerinde güllerle siperlerinde. Bir ben beklentisiz,bir ben sensiz Hep bir gri,hep karanlık gecemde. Umutların kadar beyaz karların içinden, Bir Beykoz kadar yeşil,bir Üsküdar kadar turkuaz, Bir Kadıköy gecesindeki coşkulu halinle gel. Rengarenk bir kavuşmaydı özlemin adı, Cıvıl cıvıl bir nihavende başlamışken bizim çocuklar. Anılar uzak,sevgililer duyarsız, Erguvandan laciverde dönen gecemde. Sevinçlerin kadar pembe hayallerin içinden, Bir Sarıyer kadar mavi,bir Beyoğlu kadar kırmızı, Bir Kadıköy gecesindeki tutkulu halinle gel. Sevgilim burası Kumkapı,burası sabaha dek meyhane. Sevgilim burası İstanbul,Sevgilim ben bir virane. Bin yıl sonra da olsa,umutla beklediğim buluşmamıza, Siyah dışında tüm renklerle gel. Mustafa Balaban |
|
04 Ekim 2006, 03:21 | #13 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Hatırası Sandallar yosun rengi deniz göğe boyalı Rüzgar dalgalanıyor bulut dağılmış suya Bir ağ atılmış sanki mavi yeşil oyalı Göreni esir eden şehir yatmış pusuya Sandallar yosun rengi deniz göğe boyalı Yedi tepe yedi renk düşürmüş ebrusuna Köpüklü ninnilerle uyuyor kız kulesi Mehtap pullar yağdırır mavi gelinliğine Şehir sırrını eser kabarıyor nefesi Özgürlüğü fısıldar gece serinliğine Köpüklü ninnilerle uyuyor kız kulesi Kaçar ince gölgesi suyun derinliğine Şehzadeler uyansın gün doğuyor saraya İşte aralanıyor sedef kakmalı kapı Bir karanfil kokusu yayılıyor odaya Güneşin nazarından eriyor tütsü kabı Şehzadeler uyansın gün doğuyor saraya Çiğ düşmüş bulutların parıldıyor kanadı Bir rüyasın İstanbul tarihi müjdeleyen Hayata yol arayan viraneler sendedir Her akşam gün batımı denize ateş süzen Su içre susuz yanan divaneler sendedir Bir rüyasın İstanbul tarihi müjdeleyen İsmimi sayıklayan efsaneler sendedir Bab-ı Ali yazdırır aşkın elifbasını Demlenip koyulaşır sohbet boğaziçinde Kanlıca’da mayalar çoğalan sevdasını Mayhoş bir tad bırakır maşuğunun içinde Bab-ı Ali yazdırır aşkın elifbasını Kapanır ayağına Çamlıca Tepesi’nde Bir selam uçurulur Eyyub’un hanesinden Hüzün bağlar bulutlar çöle yağmur adanır Ravza’da bican düşen kuşların sinesinden İstanbul sultanının duası kanatlanır Bir selam uçurulur Eyyub’un hanesinden Kum damlatır seraba hasreti dalgalanır Düşecek mi hayalim bir gün topraklarına Ey yorgun gölgeleri hayat düşleyen şehir Siyah-beyaz bir resim uzanır mı bağrına Hangi aşık başını dizlerinde eritir Düşecek mi hayalim bir gün topraklarına Şu alnım yazısını hangi taşa söyletir Ab-ı hayat da sensin zümrüd-ü anka da sen Yandığınca dirilen ulu çınar sendedir Destanlardan derilip arzın kalbine düşen Gömüldükçe yeşeren fasl-ı bahar sendedir Ab-hayat da sensin zümrüd-ü anka da sen Yedi rengin terkibi kutlu seher sendedir Pınar Deniz |
|
04 Ekim 2006, 03:22 | #14 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Bir İstanbul Yaşıyorum Bir İstanbul yaşıyorum Haliç’in damar çeperlerinde Efil efil rüzgarını Piyer Loti’den ciğerlerime çekiyorum Sağnak sağnak duaları Eyüp Sultan’ın Binbir tütsülü entarisi mihmandar Sinan’ın Her köşe başında ayrı bir ıtrî letafet Her adımında o büyülü zarafet Süleymaniye kutsal mabet Rahmetini duyuyorum. Bir İstanbul yaşıyorum Her gece yatıya kalan Beyoğlu Zıvanasız, iliksiz kopçalı hayatlardan kinaye devrilen bir tramvay İstiklâl’in gerdanı Devrik bakışlı, lâl kaldırımları Her adım canlı bir hikaye Kenarı sökülen bir İstanbul her adım Cüceyken devleşen serzenişler Ayna tutarken Cihangir’de teatral düşlere Dokuz sekizlik nadan dokunuşlarla Kareli aynalara şehriyar Darağacına mühürler Şehlâ gözlerinde bir veda. Bir İstanbul yaşıyorum Hüznün mavisi umudun beyazına karışıyor Galata’da Bütün şehir emrimde: martılar yok! Heybemde bin asırlık coğrafya Konstantiniyye’den Dersâadet’e Bir rüyaya uyanıyorum Topkapı Sarayı’nda Peşimde cariyeler takunyalarıyla kilitleniyorum Bab-ı Hümayun’da sedef kakmalı Âsitân’a Kutsal Emanetler’le bir yolculukta Med’de batarken Cezir’den doğuyor her lahzâ. Bir İstanbul yaşıyorum Boğaz’da aşkın günbatımları Rumeli’nde Anadolu’nun dikişsiz çığlığı Hisar’ın başında Kavak yelleri Kanatları yosun bağlıyor Nokta değmemiş rıhtımlarda Emirgan’da borçlu kalıyorum bir erguvanın mor bakışına Arnavut kaldırımlarında düşe kalka Şehnişinlerinden sarkarken Tarabya’ya Her gece gözlerinde menekşe İstanbul’u yaşıyorum dört mevsim leyl ü nehar. Bir İstanbul yaşıyorum Saltanat kayığıyla umuda pupa yelken Boğaz’da hizaya çekenler birkaç dizeyi Şairler Kahvesi’nde gün ıslanmadan akşamın feracesinde batıyor Zülfüne dolan/an adaların İyot kokan imbatların Kuytularına saklanıp Düşlerimi Burgaz’dan faytona bindirip Heybeli’ye doğru çekiyorum ağır aksak, yeknesak. Bir İstanbul yaşıyorum başka bir yüz, başka bir ten her seferinde karşıma dikilen Ekmeğin yanına katık edebileceğim Umuda doldurulmuş bir bardak demli çay eşliğinde Tavlayacağım martıları simidimin arta kalanıyla Her cebe sığabilecek hayaller taşırken Ümraniye Alınterine tuz değmiş Yüreği öğütülmemişleri basarken bağrına Kimine yekpare, kimine pare pare bir İstanbul yaşıyorum. Şeyda Emine Gülşener |
|
04 Ekim 2006, 03:23 | #15 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Ah İstanbul! Ah İstanbul! Caddelerde ışıklar yanıyor, Etrafta insanlar geziyor, Gökyüzünde yıldızlar, Birisi diğeri ile kadeh tokuşturuyor Biraz daha ilerliyorum... Birisi sevdiğini almış koluna, Hayata nispet yaparcasına ilerliyor, Deniz karanlığın üstüne vuran ışıkla, Kumsala bir başka gÜzel vuruyor... Rüya kent İstanbul Gene sahte belki de gerçek aşklara Karanlığın arasında şahitlik yapıyor. Ben de bir gÜn tutacağım elinden, Sormayacağım artık seni gelenden,gidenden, Asla çıkarmam seni yÜreğimden Hadi gel de seveyim seni yeniden... Acaba ne yapmaktasın? Biliyorum bensizliğe dayanamazsın. Sen benim yüreğimde taşıdığım cansın Her zaman yaşadığım sevdamsın... Bizim aşkımız yeter her şeye Herkesi kıskandıracak bir gÜn geri geldiğinde Şimdi kaldım sensizlikte Bir gün sana doyacağım seninle.. |
|
04 Ekim 2006, 03:24 | #16 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Bir İstanbul Akşamı Bir İstanbul akşamı Ellerin avuçlarımda Işıklar Boğazın sularıyla öpüşüyor Dudakların dudaklarımda Bir İstanbul akşamı Gözlerin olabildiğince uzakta Aklımda çılgınlıklar geçiyor Kurallar ötesi bir şey söyle Sevdan içime sığmıyor Aşk dolu yüreğim acıyla dolsun Bahara girmeden gençliğim solsun Bu kahpe İstanbul mezarım olsun Senden başkasını Seversem eğer... |
|
04 Ekim 2006, 03:25 | #17 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. Canım İstanbul Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; Onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar. İçimde tüten bir şey; hava, renk, eda, iklim; O benim, zaman, mekan aşıp geçmiş sevgilim. Çiçeği altın yaldız, suyu telli pulludur; Ay ve güneş ezelden iki İstanbulludur. Denizle toprak, yalnız onda ermiş visale, Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale. İstanbul benim canım; Vatanım da vatanım... İstanbul, İstanbul... Tarihin gözleri var, surlarda delik delik; Servi, endamlı servi, ahirete perdelik... Bulutta şaha kalkmış Fatih'ten kalma kır at; Pırlantadan kubbeler, belki bir milyar kırat... Şahadet parmağıdır göğe doğru minare; Her nakışta o mana: Öleceğiz ne çare?.. Hayattan canlı ölüm, günahtan baskın rahmet; Beyoğlu tepinirken ağlar Karacaahmet... O manayı bul da bul! İlle İstanbul'da bul! İstanbul, İstanbul... Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği; Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği. Oynak sular yalının alt katına misafir; Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir. Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar, Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar... Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi? Cumbalı odalarda inletir "Katibim"i... Kadını keskin bıçak, Taze kan gibi sıcak. İstanbul, İstanbul... Yedi tepe üstünde zaman bir gergef işler! Yedi renk, yedi sesten sayısız belirişler... Eyüp öksüz, Kadıköy süslü, Moda kurumlu, Adada rüzgar, uçan eteklerden sorumlu. Her şafak Hisarlarda oklar çıkar yayından Hala çığlıklar gelir Topkapı sarayından. Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar; Güleni şöyle dursun, ağlayanı bahtiyar... Gecesi sümbül kokan Türkçesi bülbül kokan, İstanbul, İstanbul... Necip Fazıl Kısakürek |
|
04 Ekim 2006, 03:26 | #18 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Ağrısı kanatları parça parça bu ağustos geceleri yıldızlar kaynarken şangır şungur ayaklarımın dibine dökülen sen eğer yine İstanbul'san yine kan köpüklü cehennem sarmaşıkları büyüteceğim pancak pancak şiirler tüküreceğim demek yine ben limandaki direkler ormanında bütün bandıralar ayaklanıyor kapı önlerinde boyunlarını bükmüş tek tek kafiyeler yahudi sokaklarını aydınlatan telaviv şarkıları mavi asfaltlara çökmüş diz bağlıyor eğer sen yine İstanbul'san kirli dudaklarını bulut bulut dudaklarıma uzatan sirkeci garı'nda tren çığlıklaıiyle bıçaklanıp intihar dumanlari içindeki haydarpaşa'dan anadolu üstlerine bakıp bakıp ağlayan sen eğer yine İstanbul'san aldanmıyorsam yakaları karanfilli ****ler eğer beni aldatmıyorsa kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine senin emrindeyim utanmasam gozlerimi damla damla kadehime damlatarak kendimi yani şu bildigim attila ilhan'i zehirleyebilirim sonbahar karanlıkları tuttu tutacak tarlabaşı pansiyonlarında bekarlar buğulanıyor imtihan çığlıkları yükseliyor üniversite'den tophane iskelesi'nde diesel kamyonları sarhoş direksiyonlarının koynuna girmiş bıçkın şoförler uykusuz dalgalanıyor ulan İstanbul sen misin senin ellerin mi bu eller ulan bu gemiler senin gemilerin mi minarelerini kürdan gibi dişlerinin arasında liman liman götüren ulan bu mazot tüküren bu dövmeli gemiler senin mi akşamlar yassıldıkça neden böyle devleşiyorlar neden durmaksızın imdat kıvılcımları fışkırıyor antenlerinden neden peki İstanbul ya ben ya mısralarını dört renkli duvar afişleri gibi boy boy gümrük duvarlarına yapıştıran yolcu abbas ya benim kahrım ya senin ağrın ağır kabaralarınla uykularımı ezerek deliksiz yaşattığın çaresiz zehirle kusan çılgın bir yılan gibi burgu burgu içime boşalttığın o senin ağrın o senin eğer sen yine İstanbul'san yanılmıyorsam koltuğumun altında eski bir kitap diye götürmek istediğim sicilyalı balıkçılara marsilyalı dok işçilerine satır satır okumak istediğim sen eğer yine İstanbul'san eğer senin ağrınsa iğneli beşik gibi her tarafımda hissettiğim ulan yine sen kazandın İstanbul sen kazandın ben yenildim kulaklarımdan kan fışkırıncaya kadar yine emrindeyim ölsem yalnız kalsam cüzdanım kaybolsa parasız kalsam tenhalarda kalsam çarpılsam hiç bir gün hiçbir postacı kapımı çalmasa yanılmıyorsam sen eğer yine İstanbul'san senin ıslıklarınsa kulaklarıma saplanan bu ıslıklar gözbebeklerimde gezegenler gibi dönen yalnızlığımdan bir tekmede kapılarını kırıp çıktım demektir ulan bunu sen de bilirsin İstanbul kaç kere yazdım kimbilir kaç kere kirpiklerimiz kasaturalara dönmüş diken diken 1949 eylül'ünde birader mirc ve ben sokaklarında mohikanlar gibi ateş yaktık sana taptık ulan unuttun mu sana taptık Attila İlhan |
|
04 Ekim 2006, 03:28 | #19 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul Destanı İstanbul deyince aklıma martı gelir Yarısı gümüş, yarısı köpük Yarısı balık yarısı kuş İstanbul deyince aklıma bir masal gelir Bir varmış, bir yokmuş İstanbul deyince aklıma Gülcemal gelir Anadolu'da toprak damlı bir evde Gülcemal üstüne türküler söylenir Süt akar cümle musluklarından Direklerinde güller tomurcuklanır Anadolu'da toprak damlı bir evde çocukluğum Gülcemalle gider İstanbul'a Gülcemalle gelir İstanbul deyince aklıma Bir sepet kınalı yapıncak gelir Şehzadebaşı'nda akşam üstü Sepetin üstünde üç tane mum Bir kız yanaşır insafsızca dişi Boyuna posuna kurban olduğum Kalın dudaklarında yapıncağın balı Tepeden tırnağa arzu dolu Sam yeli söğüt dalı harmandalı Bir şarap mahzeninde doğmuş olmalı Şehzadebaşı'nda akşam üstü Yine zevrak-i derunum Kırılıp kenara düştü İstanbul deyince aklıma Kapalıçarşı gelir Dokuzuncu Senfoniyle kolkola Cezayir marşı gelir Dört başı mamur bir gelin odası Haraç mezat satılmakta Bir gelinle güvey eksik yatakta Köşede sedef kakmalı tombul bir ut Tamburi Cemil Bey çalıyor eski plakta Sonra ellerinde şamdanlar nargileler Paslı Acem kılıçları Amerikan kovboyları Eller yukarı Ne kadar da beyaz elbiseleri Amerikan deniz erleri Kocaman bir papatyadan yolunmuşlar gibi Sütten duru buluttan beyaz Beyazın böylesine ölüm yakışır mı dersin Yakışmaz Ama harbederken onlara Bambaşka elbiseler giydirirler Kan rengi, barut rengi, duman rengi Kin tutar kir tutmaz İstanbul deyince aklıma Kocaman bir dalyan gelir Kimi paslı bir örümcek ağı gibi Gerinir Beykoz'da Kimi Fenerbahçe'de yan gelir Dalyanda kırk tane Orkinos Kırk değirmen taşı gibi dönmektedir Orkinos dediğin balıkların şahı, Orkinos mavzerle gözünden vurulur Denizin içinde ağaçlar devrilir Kan çanağına döner dalyanın yüzü Camgöbeği yeşili bulanır Bir çırpıda kırk Orkinos Reisin sevinçten dili dolanır Bir martı gelir konar direğe Atılan Kolyosu havada yutar Bir başkasını beklemez gider Balıkçı gülümser tatlı tatlı Adı Marikadır bu martının der Her zaman böyle gelir böyle gider İstanbul deyince aklıma Adalar gelir Dünyanın en kötü Fransızcası orda harcanır Çalımından geçilmez altmışlık madamların Ağzı dili olsa da tenhadaki çamların Görüp göreceği rahmeti anlatsa insanların İstanbul deyince aklıma kuleler gelir Ne zaman birinin resmini yapsam öteki kıskanır Ama şu Kızkulesi'nin aklı olsa Galata kulesine varır Bir sürü çocukları olur İstanbul deyince aklıma Tophane'de küçücük bir sokak gelir Her Allah'ın günü kahvelerine Anadolu'dan bir sürü fakir fukara gelir Kimi dilenecek dilenmesine utanır Kiminin elinde bir süpürge peyda olur uzun Dudaklarında kirli paslı bir tebessüm Çöpçü olmuştur bugüne bugün Kiminin sırtında perişan bir küfe Kiminin sırtında nakışlı semer Şehrin cümbüşüne katılır gider Kalın yağlı bir kolana koşulur Piyano taşırlar omuz omuza Kendinden ağır yükün altında adamlar Balmumu gibi erir dururlar Sonra kanter içinde soluk alırlar Nazik eşya nazik hamallar ister neylersin Ama onlar kadar piyanoyu ciddiye alırlar mı dersin Nazdan nazik çiniden bilezik eller Derken Karşı radyoda gayetle mülayim bir ses Evlere şenlik Üstad Sinir Zulmettin Hacıyağına bulanmış sesiyle esner: Gamı şadiyi felek Böyle gelir böyle gider İstanbul deyince aklıma Stadyum gelir Güne güneşe karşı yirmibeşbin kişi Hepsinin dudağında İstiklal Marşı Bulutlar atılır top top pare pare Yirmibeşbin kişilik bir aydınlık içinde eririm Canım ağzıma gelir sevinçten hilâfsız İsteseler bir gelincik gibi koparır veririm İstanbul deyince aklıma Stadyum gelir Kanımın karıştığını duyarım ılık ılık Memleketimin insanlarına Daha fazla sokulmak isterim yanlarına Ben de bağırırım birlikte Avazım çıktığı kadar Göğsümü gere gere Ver Lefter'e yaz deftere Stadyum gelir İstanbul deyince aklıma Binlerce insanın aynı anda Aynı şeyi duymasından doğan sevincin Heybetini düşünürüm Birbirine eklenir kafamda Binler yüzbinler milyonlar Sonra bir mısra havalanır ürkek Bir uykuyu cananla beraber uyuyanlar İstanbul deyince aklıma Yahya Kemal gelirdi bir eyyam Şimdi Orhan Veli gelir Deminden beri dilimin ucundasın Orhan Veli Deminden beri senin tadın senin tuzun Senin şiirin senin yüzün Yaralı bir güvercin misali Başımın üstünde dolanır durur Gelir sessizce konar bu şiirin bir yerine Neresine mi arayan bulur Erbabı bilir Deli eder insanı bu şehir deli Kadehlerin çınlasın Orhan Veli İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir Burgaz adasında kıyıda Mavi gözlü bir çocuk büyür döne döne Mavi gözlü bir ihtiyar balıkçı gencelir küçülür İkisi bir boya geldi mi Sait kesilirler Bütün İstanbul'u dolaşırlar elele başbaşa Ana avrat küfrederler uçan kuşa eşe dosta Sivriadada da martı yumurtası toplarlar çilli çilli Ziba mahallesinde gece yarısı Sabaha Galata'dan geçer yolları Maytaba alacakları tutar kahvede Zararsız bir deliyi Ula Hasan derler gazeteyi ters tutaysun Çaktırmadan gazetesini tutuştururlar fakirin Sonra oturup sessizce ağlarlar İstanbul deyince aklıma Sait Faik gelir Taşında toprağında suyunda Fakirin fukaranın yanıbaşında Bir kalem bir bilek bilendikçe bilenir Kıldan ince kılıçtan keskin Hep iyiden güzelden yana Hep kimsesizlerin İstanbul deyince aklıma Sait'in son yılları gelir Hey Allah'ım en güzel çağında Sait'e Dört beş yıl ömrün kaldı denir Sait Sait olur da nasıl dayanır Mavi gözlü çocuk boşverir ölüm haberine İhtiyar balıkçı pis pis düşünür Bir zehir yeşilidir açılır Bir yeşil ki ciğerine işler adamın Bir yeşil ki kasıp kavurur Küçük mavi çocuk İhtiyar balıkçı Ve dilimize bulaşan zehir yeşili İstanbul çalkalandıkça bu denizlerde dipdiri Dilimiz yaşadıkça yaşasın Sait'in şiiri İstanbul deyince aklıma Sabiyem gelir Sabiyem boynundan büyük bir demetle Sarıyer'den gelir Pendik'ten gelir Bahar nereden gelirse velhasıl Sabiyem oradan gelir Ne delidir ne divane Aslını ararsan çingenedir Tepeden tırnağa güneştir Topraktır Anadır Analar içinde bir tanedir Biri sırtında biri memesinde biri karnında Karnı her daim burnundadır Canını mendil gibi takar dişine Yürekten birşeyler katar işine Bir ucundan girer şehrin ötekinden çıkar Alçakgönüllüdür Sabiyem Hem masa satar, hem göbek atar Ver bir çeyrek güzelim der Neyse halin o çıksın falin Canı çıkar Sabiyemin falı çıkmaz Sonra anlatır dün gece başına gelenleri Görürüm üryamda bir sarı yılan Cenabet uğraşır durur benimlen Uyanır bakarım benim bebeler Yatağın ucuna kaymış Ayağımın parmaklarını emer İstanbul deyince aklıma Bir basma fabrikası gelir Duvarları uzun masaları uzun sobaları uzun Dal gibi dalyan gibi kızlar çalışır bütün gün ayakta Kanter içinde mahzun Yüzleri uzun elleri uzun günleri uzun Fabrikada pencereler tavana yakın Al topuklu beyaz kızlar dalga geçmeyin Dışarda ağaçlar dizi dizi Duvarlar duvarlar uzun duvarlar Niçin ağaçlardan ayırdınız bizi Dışarda tarlalar turuncu asfalt mosmor Dışarda dışarda dışarda Mevsim gürül gürül akıp gidiyor Ondokuz yaşında Eyüplü Gülsüm Dalmış beyaz köpüklü akışına ipeklilerin Kötü kötü düşünüyor İpeğin akışına doyum olmaz Ama gel gör ki ipekli emprimeden oğlana don olmaz Bir top Amerikan bezi sakız gibi beyaz Bir top Amerikandan neler çıkmaz Perdeler yatak çarşafları çoluğa çocuğa çamaşır Sakız gibi ağarmış bir top Amerikan bezi Gülsüm'ün gözleri kamaşır Üçüncü oğlanı doğururken Gülsüm Bir top Amerikana hasret sizlere ömür Gülsüm'lerin sürüsüne bereket Yerine bir Gülsüm'cük bulunur elbet Gider Gülsüm gelir Gülsüm Azrail ettiğin bulsun İstanbul deyince aklıma Ağzına kadar soğan yüklü bir taka gelir Sülyen kırmızısı üstüne zehir gibi yeşil Samsun'dan Sürmene'den Sinop'tan Yaz demez kış demez mutlaka gelir Kirli yelkeninde yeni bir yama Demirinin pası gelir dilime Nabzımda duyarım motorunun hızını Canımın içine sokasım gelir İri kalçaları pullu denizkızını İstanbul deyince aklıma Takalar gelir Alçakgönüllü kalender Ya Peleng-i Deryadır adları ya Şimşir-i Zafer İstanbul deyince aklıma Koca Sinan gelir On parmağı on ulu çınar gibi Her yandan yükselir Sonra gecekondular gelir ardısıra İsli paslı yetim Ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip Memleketim Bedri Rahmi Eyüboğlu |
|
04 Ekim 2006, 03:29 | #20 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Yanıt: ..:: İstanbul Şiirleri ::.. ..:: [Yeni] ::.. İstanbul'u Dinliyorum İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda Sucuların hiç durmayan çıngırakları; İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor derken Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık; Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı, Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular, Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başında eski alemlerin sarhoşluğu, Loş kayıkhaneleriyle bir yalı Dinmiş lodosların uğultusu içinde. İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan. Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Bir şey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde. Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum; Dudakların ıslak mı değil mi, bilmiyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Orhan Veli Kanık |
|
Etiketler |
istanbul, siirleri, Şiirleri |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
İstanbul’a yeni festival: 1. İstanbul Uluslararası Oda Müziği Festivali | CyBeR | Kültür ve Sanat | 0 | 16 Eylül 2021 19:46 |
Şairlerimizden ''İSTANBUL'' Şiirleri... | Sevda | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 9 | 02 Şubat 2013 16:39 |