15 Eylül 2008, 15:18 | #1 | |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Tevfik Fikret Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. TEVFİK FİKRET... 26 Aralık 1867’de İstanbul Kadırga’da dünyaya geldi. Asıl ismi Mehmed Tevfik. 1888’de Galatasaray Lisesi’ni (Mekteb-i Sultani) birincilikle bitirdi. Şiire lise yıllarında başladı. İlk şiiri 1883’te yayınlandı. Liseden sonra Maarif Mektubi Kalemi’nde çalıştı. Yüksek Ticaret Okulu’nda ders verdi. Kuzeniyle evlendi. 1894’te, Malumat gazetesinin kurucuları arasında yer aldı. Galatasaray Lisesi ve Robert Kolej’de Türkçe öğretmenliği yaptı. 1896’da Edebiyat-ı Cedide akımını destekleyen Servet-i Fünun dergisi Yazıişleri Müdürü oldu. Halit Ziya, Cenap Şahabettin, İsmail Safa, Mehmet Rauf, Samipaşazade Sezai, Hüseyin Cahit gibi isimlerle birlikteydi. 1905’te babasını yitirdi. Aynı yıl Rumelihisar’ında ölünceye dek oturacağı "Aşiyan"ına (yuva) yerleşti. 1908’te II. Meşrutiyet’in ateşli savunucularından biri oldu. Meşrutiyet’ten sonra Hüseyin Kazım Kadri ve Hüseyin Cahit (Yalçın) ile birlikte "Tanin" gazetesini kurdu. 1909’da Galatasaray Lisesi Müdürü oldu. Daha sonra Robert Kolej’e geçti. 1911’de, gençlere seslendiği "Haluk’un Defteri" yayınlandı. 1914’te sağlığı bozuldu. 1914’te çocuklara seslendiği "Şermin" adlı kitabı yayınlandı. Ağır bir şeker hastalığına tutulmuştu. Kolundan olduğu bir ameliyattan sonra 19 Ağustos 1915’te yaşamını yitirdi ve Eyüp’te aile mezarlığına defnedildi. Döneminde ve 2'nci Meşrutiyet'ten sonraki tüm Türk şiiri ve edebiyatı üzerinde etkili oldu. Şiirimize yön veren isimler arasına katıldı. | |
|
15 Eylül 2008, 15:18 | #2 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Ağustos Böceği İle Karınca Karıncayı tanırsınız Minimini bir hayvandır Fakat gaayet çalışkandır Gaayet tutumludur, yalnız Pek hodgamdır, bu bir kusur: Hodkam olan zalim olur. Bir gün ağustos böceği Tembel tembel ötüp durmak Neticesi aç kalarak Karıncadan göreceği Bürudete bakmaz, gider Bir lokma şey rica eder Der ki: - Acıyınız bize Coluk çocuk evde açız Ianenize muhtacız. Karınca bir yüreksize Layık huşunetle sorar: - Aç mısınız? Ya o kadar Uzun, güzel günler oldu. O günlerde ne yaptınız? Böcek inler: - Açız, açız Bakın benzim nasıl soldu O günlerde gülen, öten Sazla, sözle eğlenen ben Bugün bakın ne haldeyim! Vallah açız, billah açız, Halimize acıyınız! Karınca eğlenir: - Beyim, şimdi de raksedin, ne var? 'Yazın çalan kışın oynar.' |
|
15 Eylül 2008, 15:19 | #3 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Bana Kimsin Diye Sorma Meleğim Bana kimsin diye sorma meleğim Pek güzel dinle de izah edeyim Nam-ı naçizime `Fikret' derler Şi're de nisbetimi söylerler Kaldığım varsa da gah ekmeksiz Kalmadım şimdiye dek mesleksiz Nur bekler gibi nısf-ı şebde Bekledim on iki yıl mektebde Sonra çıktım ne için bilmeyerek Bu da bir cilve-i baht olsa gerek Bab-ı Ali'ye müdavimlendim Ehl-i namus diye mimlendim Şimdi bir hayli eser sahibiyim 'Ahmed Ihsan'da musahhih gibiyim Saye-i lutf-i cihan-banide Hocayım Mekteb-i Sultani'de... |
|
15 Eylül 2008, 15:19 | #4 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Balıkçılar - Bugün açız yine evlatlarım, diyordu peder, Bugün açız yine; lakin yarın, Ümid ederim, Sular biraz daha sakinleşir... Ne çare, kader! - Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur; Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta... - Olur; Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala; Ninen baban, iki miskin, biz artık ölmeliyiz... Cocuk düşündü şikayetli bir nazarla: - Ya biz, Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz? Hala Dışarda gürleyerek kükremiş bir ordu gibi Döğerdi sahili binlerce dalgalar asabi. - Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın; Sakın yedek biraz ip, mantar almadan gitme... Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın; Kayık çocuk gibidir: Oynuyor mu kaydetme, Dokunma aaafine; yalnız tetik bulun, zira Deniz kadın gibidir: Hiç inanmak olmaz ha! Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa. - Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi, balığa? - O gitmek istedi; 'Sen evde kal!' diyor... - Ya sakın O gelmeden ben ölürsem? Kadın bu son sözle Düşündü kaldı; balıkçıyla oğlu yan gözle Soluk dudaklarının ihtizaz-ı hasirine Bakıp sükut ediyorlardı, başlarında uçan Kazayı anlatıyorlardı böyle birbirine. Dışarda fırtına gittikçe pür-gazab, cuşan Bir ihtilac ile etrafa ra'şeler vererek Uğulduyordu... - Yarın yavrucak nasıl gidecek? şafak sökerken o, yalnız, bir eski tekneciğin Düğümlü, ekli, çürük ipleriyle uğraşarak ılerliyordu; deniz aynı şiddetiyle şırak - şırak döğüp eziyor köhne teknenin şişkin Siyah kaburgasını... Ah açlık, ah ümid! Kenarda, bir taşın üstünde bir hayal-i sefid Eliyle engini guya işaret eyleyerek Diyordu: 'Haydi nasibin o dalgalarda, yürü!' Yürür zavallı kırık teknecik, yürür; 'Yürümek, Nasibin işte bu! Hala gözün kenarda... Yürü!' Yürür, fakat suların böyle kahr-ı hiddetine Nasıl tahammül eder eski, hasta bir tekne? Deniz ufukta, kadın evde muhtazır... ölüyor: Kenarda üç gecelik bar-ı intizariyle, Bütün felaketinin darbe-i hasariyle, Tehi, kazazede bir tekne karşısında peder Uzakta bir yeri yumrukla gösterip gülüyor; Yüzünde giryeli, muzlim, boğuk şikayetler... |
|
15 Eylül 2008, 15:22 | #5 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Bir İçim Su Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden Bugün sıcak yine pek, sanki ortalık yanıyor Güzel çocuk senin olsun hayatım istersen Niçin gözüm sana baktıkça böyle yaşlanıyor? Güzel çoban, ne kadar tatlı söylüyorsun sen Yalan da olsa içim doğru söyledin sanıyor Güzel çocuk, bana bak, aldatır mıyım seni ben? İçin bu yaşları boş anlıyorsa aldanıyor! Güzel çoban, bir içim, bir yudum su testinden Bugün sıcak yine pek, sanki her yanım yanıyor |
|
15 Eylül 2008, 15:35 | #6 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Haluk'un Bayramı Baban diyor ki: 'Meserret çocukların, yalnız Çocukların payıdır! Ey güzel çocuk, dinle; Fakat sevincinle Neler düşündürüyorsun, bilir misin? ... Babasız, Ümitsiz, ne kadar yavrucakların şimdi Sıyah-ı mateme benzer terâne-i îdi! Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir; Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin; Biraz güzellensin Şu ru-yı zerd-i sefalet... Evet meserrettir Çocukların payı; lâkin sevincinle Sevinmiyor şu yetim, ağlıyor... Halûk, dinle! |
|
15 Eylül 2008, 15:37 | #7 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Doksan Beşe Doğru Bir devr-i şeamet, yine çiğnendi yeminler; Çiğnendi, yazık, milletin ümmid-i bülendi! Kanun diye topraklara sürtündü cebinler; Kanun diye, kanun diye kanun tepelendi... Eyvah! Otuz üç yıl o zehir giryeleriyle, Hüsranları, buhranları, ehvali, melali, Amal-ü devahisi ve sulh-ü seferiyle Bir sel gibi akmış, mütevekkil, mütehali... Yazsın bunu tarih-i iber hatt-ı zeriyle! Ey bir dem-i rüya gibi geçmiş kara günler, Bir lahza edin seyr-i cahiminizi tekrar; Dönsün bize o derin nazra-i muğber... Heyhat! Otuz üç yıl, otuz üç yıl bütün ekdar Heyhat! Ne bir ders, ne bir fikr-i mukarrer Silmez fakat elvahını tarih-i muanit; Doksan beşi aç! Gölgesi bir tac-ı harisin Saklar mütelaşi, mütereddit, mütemerrit Evca-ı şebengizini bir yevm-i habisin. Hala o vesavis, o desayis, o mefasit. Hala o şebin zeyl-i temadisi bu ezlam; Hala o cehalet, o tecahül ve o techil; Hala vatan hissesi bir tude-i alam; Hala düşünen başlara hep latme-i tenkil, Hala sırıtan dişlere hep lokma-i inam! Hala tarafiyyet, hasabiyyet, nesebiyyet; Hala: ‘Bu senindir, bu benim!’ kısmeti cari; Hala gazap altında hakikatle hamiyyet... Hep dünkü terennüm, sayıdan, saygıdan ari; Son nağmesi yalnız: Yaşasın sevgili millet! Millet yaşamaz, hakka tahassürle solurken Sussun diye vicdanına yumruklar inerse; Millet yaşamaz, meclisi müstahkar olurken İğfal ile, tehdit ile titrer ve sinerse; Millet yaşamaz maşer-i millet boğulurken! Kanun diyoruz; nerde o mescud-i muhayyel? Düşman diyoruz nerde bu? Hariçte mi, biz mi? Hürriyetimiz var, diyoruz, şanlı, mübeccel; Düşman bize kanun mu? Ya hürriyetimiz mi? Bir hamlede biz bunları, kahrettik en evvel. Bir hamle-i mahnum-i tagallüple değiştik Hürriyeti şahsiyyete, kanunu gurura; Heyhat! Otuz üç yıl geri düştük ve mühlik Yoldan şu nedametli ve gafletli mürura Bişüphe o humma-yi cünun oldu muharrik, Ey millete bir sille olan darbe-i münker, Ey hürmeti kanunu tepen sadme-i bidad, Milliyeti, kanunu mukaddes tanıyan her Vicdan seni lanetle, mezelletle eder yad... Düşsün sana meyyal-i tahakküm eğilen ser Kopsun seni –bir hak diye- alkışlıyan eller 1912 |
|
15 Eylül 2008, 15:38 | #8 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Haluk'un İnanci Bir yaratici guc var, ulu ve akpak, kutsal ve yuce, ona vicdanla inandim. Yeryuzu vatanim, insansoyu milletimdir benim, ancak boyle dusunenin insan olacagina inandim. Seytan da biziz cin de, ne saytan ne melek var; dunya donecek cennete insanla, inandim. Yaradilista evrim hep var, hep olmus, hep olacak, ben buna Tevrat'la, Incil'le, Kuran'la inandim. Tekmil insanlar kardesi birbirinin... Bir hayal bu! Olsun, ben o hayale de bin canla inandim. Insan eti yenmez; oh, dedim icimden, ne iyi, bir an icin dedelerimi unuttum da, inandim. Kan siddeti besler, siddet kani; bu dusmanlik kan atesidir, sonmeyecek kanla, inandim. Elbet su mezar hayati zifiri karanligin ardindan aydinlik bir kiyamet gunu gelecek, buna imanla inandim. Aklin, o buyuk sihirbazin huneri onunde yok olacak, gercek disi ne varsa, inandim. Karanliklar sonecek, yanacak hakkin isigi, patlayan bir volkan gibi bir anda, inandim. Kollar ve boyunlar cozulup, baglanacak bir bir yumruklar sangirdayan zincirlerle, inandim. Bir gun yapacak fen su kara topragi altin, bilim gucuyle olacak ne olacaksa... Inandim |
|
15 Eylül 2008, 15:38 | #9 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret Han-ı Yağma Bu sofracık, efendiler - ki iltikaama muntazır Huzurunuzda titriyor - bu milletin hayatıdır; Bu milletin ki mustarip, bu milletin ki muhtazr! Fakat sakın çekinmeyin, yiyin, yutun hapır hapır... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Efendiler pek açsınız, bu çehrenizde bellidir Yiyin, yemezseniz bugün, yarın kalır mı kim bilir? Bu nadi-i niam, bakın kudumunuzla müftehir! Bu hakkıdır gazanızın, evet, o hak da elde bir... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Bütün bu nazlı beylerin ne varsa ortalıkta say Haseb, neseb, şeref, oyun, düğün, konak, saray, Bütün sizin, efendiler, konak, saray, gelin, alay; Bütün sizin, bütün sizin, hazır hazır, kolay kolay... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Büyüklüğün biraz ağır da olsa hazmı yok zarar Gurur-ı ihtiıamı var, sürur-ı intikaamı var. Bu sofra iltifatınızdan işte ab u tab umar. Sizin bu baş, beyin, ciğer, bütün şu kanlı lokmalar... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Verir zavallı memleket, verir ne varsa, malını Vücudunu, hayatını, ümidini, hayalini Bütün ferağ-ı halini, olanca şevk-i balini. Hemen yutun düşünmeyin haramını, helalini... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! Bu harmanın gelir sonu, kapıştırın giderayak! Yarın bakarsınız söner bugün çıtırdayan ocak! Bugünkü mideler kavi, bugünkü çorbalar sıcak, Atıştırın, tıkıştırın, kapış kapış, çanak çanak... Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin, Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin! |
|
15 Eylül 2008, 15:39 | #10 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Tevfik Fikret İzler Kabinde her dakîka şu ulvî tahassürün Minkâr-ı âteşini duy, dâimâ düşün: Onlar niçin semâda, niçin ben çukurdayım? Gülsün neden cihan bana, ben yalnız ağlayım?... Yükselmek âsmâna ve gülmek ne tatlı şey! Bir gün şu hastalıklı vatan canlanırsa... Ey Müştâk-ı feyz ü nûr olan âtî milletin Meçhul elektrikçisi, aktâr-ı fikretin Yüklen, getir -ne varsa- biraz meskenet-fiken, Bir parça rûhu, benliği, idrâki besleyen Esmar-ı bünye-hîzini; boş durmasın elin. Gör dâimâ önünde esâtîr-i evvelin Gökten dehâ-yı nârı çalan kahramânını... Varsın bulunmasın bilecek nâm-ü şanını |
|
Etiketler |
fikret, tevfik |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Tevfik Fikret Kimdir ? | BeSte | Şairler / Yazarlar | 0 | 15 Mayıs 2024 09:09 |
Tevfik Fikret*Sılay | CORDON BLEU | Tarih / Siyaset | 1 | 25 Mart 2022 20:43 |
Tevfik Fikret Sen Olmasan | CyBeR | Şairler ve Şiirleri | 2 | 19 Şubat 2022 20:56 |
Şermin (Tevfik Fikret) | Desmont | Aile Evlilik ve Çocuklar | 0 | 27 Kasım 2014 21:55 |
Tevfik Fikret | AftieL | Şairler / Yazarlar | 0 | 09 Mayıs 2014 21:49 |