15 Eylül 2008, 13:37 | #51 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Saçların Örulmus Olmalı Seni birden hatirlarim aksamlar icinde fevkalade tatli bir sesin soyledigi soyle kolay dokunakli aydinlik ve temiz gittikce yakinlasan bir melodi gibi kalbim artik urperen bir mandoline benzer ne guzel seydir seni hatirlamak saclarin orulmus orulmus olsun ve beyaz ellerin geceye karsi ciplak porselen tabakta yikanmis kayisilar yere dusmus bir kitap bir siir kitabi icinde hurriyetten bahseden misralar insan bir dusunse ne cok sey bulabilir hatirlamak gulmek ve aglamak icin arzularimiz nereye surukluyor bizi neredeydik hangi ruzgara karistik ve simdi ne tur manzaralar cekiyor karanlik icinde acilmis gozlerimizi saclarin mutlaka orulmus olmali mektepli bir kiza benzemelisin aklinda kimbilir kimden bir misra gozlerin nur gibi parlasin saadetten |
|
15 Eylül 2008, 13:38 | #52 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Saklı Sevda cam yeşili bir kız çok kirpikli saçları nasıl karanlık bir kızıl örtülü bir güzellik benzeri olamaz dudaklarındaki kan etkiliyor asıl duyarlığı alıngan gönlü ikircikli ne yazsam ona tutsak / adı şehnaz belki kadın belki çocuk iyice kuşkulu hangi tutku buğulamış camlarını bazen ne çok var bazen ne kadar az kan kırmızı yaşayıp yaz akşamlarını okşaması boğulmak öpmesi uğultulu sabah olsam ona tutsak / adı şehnaz saklı sevda sevdaların en saklanmışı birbirimizde fena boğuluyoruz hiç kimse birbirimizin yerini tutamaz benimle yaşayamadığı ona uygunsuz hiçbir şeye değişmem onunla yaşanmışı uygunsam ona tutsak / adı şehnaz saklı bir sevdadır bulduk sığındık bu büyüylü bir aşk çünkü yasak gizli bir mutluluk ki ne söylesem az bin yılda yaşasak hiç de yaşamasak varımız yoğumuz aşkımız artık hayatım ona tutsak / adı şehnaz |
|
15 Eylül 2008, 13:39 | #53 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Salı Sabaha Karşı salı sabaha karşı telefonla sıçradım ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı gecenin bu saatinde beni kim arayabilir dizimi uyku sersemi bir iskemleye çarptım kıvılcımlar dizi dizi her yanıma dağılıyor doktor sabiha desem yıllar var konuşmuyoruz kanser diye duymuştum sol göğsünü almışlar şu anda izmir'de midir ne yapıyor kimbilir son defa hastahanenin avlusunda konuşmuştuk steteskobu / beyaz gömleği / soğuk ecza kokusu sesi dargın söyledikleri yorgun ve umutsuz sakın mırç olmasın parmaklarıyla oynayan yerli yersiz aramak onun marifetidir olmayacak şeylerden birden heyecanlanıyor radyodaki parazit / asansörün uğultusu bütün gün korkusunu camlarda görmemek için traş aynasında bırakır gözlerini sabahtan o kadar yalnız ki yabancılarla selamlaşıyor tek başına ne tartışmalar sokaklarda geceleyin ben de tuhafım / nereden aklıma gelebilir mırç çoktan ölmedi mi / genç sayılırdı doğrusu içimdeki şehirlerde demek gizlice yaşıyor ister misin aramak aysel'in aklına essin plaj güzeli aysel'in / istanbul'da bir zamanlar küstah sarışınlığını kristal bir zırh gibi gururla taşırdı / dibinde şimdi rakı şişelerinin her gece olay çıkarıyor / arkasından karakollar tozlu ışıklarıyla karanlıkta bir gemidir polisleriyle küfür kıyamet bana telefon ettiği öksürükten boğularak / suratı bütün ter nerde eski aysel / nerde jeanne d'are güzelliği içtiği için mi korkar korktuğu için mi içer salı sabaha karşı telefonla sıçradım ay batıyor / aynalarda giyotin aydınlığı gecenin bu saatinde beni kim arayabilir elektrik tozlarının iyice boğuklaştırdığı ses bildiğim bir ses / kimindir çıkaramadım ' -ben suat'ım / sizi terminal'den arıyorum iner inmez aradım / galiba izliyorlar istanbul çok değişmiş / yalnızım çok yabancıyım gidecek başka yerim yok / korkuyorum' |
|
15 Eylül 2008, 13:46 | #54 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Sen Benim Hiçbir Şeyimsin Sen benim hiçbir şeyimsin Yazdıklarımdan çok daha az Hiç kimse misin bilmem ki nesin Luzumundan fazla beyaz Sen benim hicbir seyimsin Varlığın yokluğun anlaşılmaz Galiba eski liman üzerindesin Nasıl karanlığıma bir yıldız olmak Dudaklarınla cama çizdiğin En fazla sonbahar otellerinde Üniversiteli bir kız uykusu bulmak Yalnızlığı öldüresiye çirkin Sabaha karşı öldüresiye korkak Kulaği çabucak telefon zillerinde Sen benim hiçbir şeyimsin Hiçbir sevişmek yasamışlığım Henüz boş bir roman sahifesinde Hiç kimse misin bilmem ki nesin Ne çok çığlıkların silemediği Zaten yok bir tren penceresinde Sen benim hiçbir şeyimsin Yabancı bir şarkı gibi yarım Yağmurlu bir ağaç gibi ıslak Hiç kimse misin bilmem ki nesin Uykumun arasında çağırdığım Çocukluk sesinle ağlayarak Sen benim hiçbir şeyimsin |
|
15 Eylül 2008, 13:56 | #55 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Sen Beyaz Bir Kadınsın asıl büyük sarhoş benim uzaktaki ben ki tek damla şarap içmedim ekmeğin beyaz zeytinin siyah olduğunu biliyorum asıl büyük sarhoş benim uzaktaki benim kusturucu sarhoşluğum yoksulluğum yüzüme bakmasan da yağmura düşürsen de gözlerini gözlerime bakmasan da ne kadar o kadar aydınlığın gökyüzüme uzanıyor uykularımda nefesinin sıcaklığı o kadar hangi akşam kapımı çalan sen değilsin sen değil misin gizli bir kıvılcım gibi gözbebeklerimde duran umutsuzlandığım her akşam senin rüzgârın almıyor mu uğultulu yorgunluğumu yoksulluğun eşiğinde kapaklandığım zaman ellerimden sımsıkı tutmuyor mu senin iyimserliğin ben bu aaagâhı kurdumsa senin için kurdum senin için dokuduğum basma ve pazen denizin yeşilinden süzdüğüm balık göğün mavisinden çaldığım kuş senin için felsefe okudumsa iktisat okudumsa gece yarıları boğazım kurumuş içim bir kalabalık sıcacık mısralar okudumsa yunus' dan senin için okudum geceyarıları sen beyaz bir kadınsın uzaktaki GÖZLERİN AKLIMDAN ÇIKMIYOR sen beyaz bir kadınsın karanlıkları dinleyen uzaktaki sarmaşıkları duyuyor musun rüzgârda yorgun başını üşümüş yastığına koyuyor musun uyuyor musun |
|
15 Eylül 2008, 13:59 | #56 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| sen burda bir yabancısın bu rüzgarın tadı senin hiç tadmadığın bu yolcular bilmediğin bir yerden geliyor konuştukları dil ömrünce duymadığın gözlerini sakla sen burda bir yabancısın akşam tren raylarına yağmur yağıyor devrilmiş bu sokak ayak basmadığın çarmıha gerilmiş afişler ıslanıyor karanlıkta bir kadın tanımadığın bir şeyler söylüyor anlamadığın şüpheli oteller üstüne geriniyor sen burda bir yabancısın saklanmalısın akşam tren raylarına yağmur yağıyor |
|
15 Eylül 2008, 14:00 | #57 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Sen Yoksun sen yoksun deniz yok yıldızlar arkadaşım ya bu gece harikalı bir şeyler olsun yahut bir bomba gibi infilak edecek başım ağzımda eski mısralar uzanıp kalmışım istanbul minareler odamda gibi gökyüzü temiz ve parlak işte kol kola girmiş en mesut günlerimiz muhalif bir rüzgar karşı sahilden fosforlu ışıklarıyla gökyüzü bir deniz havada kanat sesleri ve çılgın kokular deniz yok yıldızlar uzaklaşıyor ben yine yalnız kalıyorum istanbul minareler kaybolmuş sen yoksun |
|
15 Eylül 2008, 14:01 | #58 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Serüvenin Sonu yankılanır abanoz sokağı'ndan fahişelerin tamtamları tamtamları ingiliz sarayı iki adımlık yer viyana oteli tenha bir liman koridorlarında bıyıkları ıslak gözleri kan çanağı yalnızlık adamları adamları 305'te şüpheli bir cıgara ucunda tel tel dökülen bir çocuk ne yanına dönse simsiyah yağmurun kederli camları camları birini bekliyor ama kimi elleri ter içinde teri soğuk kapıyı dinler arasıra akşamları militan akşamları yukardaki odalar bütün boş fakat merdivenlerde fısıltılar belli belirsiz ayak sesleri birileri mi var o mu çok sarhoş siyasi polis olmasın yoksa serüven bitti mi anlaşılmaz telefonlar çalıyor karanlık anlamları anlamları . |
|
15 Eylül 2008, 14:13 | #59 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Silâhlı Dört Besmele Dört atlı Sarıgöl Boğazı' na devrildiler Rüzgârı burunlarıyla biçip arkalarına dökerek Kara sular gibi boşandı gecenin boşluklarından Köpek havlamaları Dört atlı Sarıgöl Boğazı' na devrildiler Omuzlarında çapraz tüfek , kalpaklı ve siyah çizmeliler Yıldız yıldız sıyrılıp akıyor Padişah karanlığında mahmuzları Hafız Ahmed' in değirmeninde ateşin başına oturdular Önce bir soğan kırdılar Dut pekmezi ve yoğurt sordular Bıyıkları tekmil ayaktaydı Müslüman ve hilâl biçiminde Sonra erkekçe yatsıyı kıldılar Çakal gözleri saattaydı, kulakları köpek seslerinde Acı tütün içilip, sonra bir vakit konuşuldu Cezveler sürülmüş ocaktaydı Atının dizginlerine olduğu kadar Her birisi kendi ölümüne sahip Bir ordu gibi savaşmak kudretinde Bir umutları Kemâl Paşa' daydı Öbürü Ankara Hükümeti' nde Hızlı solumalarla kımıldanıyordu karaağaçlar Ahırda bir beygir aksırdı Munzur Dağları' nın üstünü bir tamam tutmuş Yıldızın neyin kalabalığı Yukarılarda kar altındaki köylerde İhtimal öfkeli kurtlar dolaşıyor '-... Kemâl Paşa' dır çağırdı Demirhan Oğlu gitmemiş olmaz Sakarya toprağında erkekler sofrası kurulmuş Ahkâmlı köşkemli savaşılıyor Yazılmışsa biz dahi azrailin ekmeğinden tadacağız Şehitlik mertebesini Yaşamak cihetinde makbul tutacağız' 'Ankara Hükümeti ne demek Maraş' ta üzümler parmaklarımızdan damlamıyor mu Gümüşâne üzerinde elmalar Amasya' da Adam tarafımızdan yenilecek Ayrıca zeytinin yağı ineğin yoğurdu Anteb' in bulaması da Adam Hünkâr kullarının sabanına koşulmayacağız Biz her nokta-i nazardan insan olmalıyız Acılar gördük Bunun sebebi dünyanın vaziyetini anlamadığımızdır Fikrimiz zihniyetimiz medenî olacaktır Şunun bunun sözüne ehemmiyet vermeyeceğiz Medenî olacağız Bununla iftihar edeceğiz Gözleri iyice birbirinden ayrık Kaşları düz kirpikleri insafsızca kalabalık Kısa boyları ve yaylı ayaklarıyla adamakıllı Türk Bakırcı Hasan, Demirhanoğlu Sadık, Paşoların Süleyman ve Hacı Yörük Silahlı dört besmele halinde göğe baktılar Sabahın ilk horozları çırpınıyordu Besbelli sabahın ayazından ufarak yıldızlar tevatür kırılıyordu Bir kuvayı milliye sabahının kapısını açtılar Karadeniz' deki en son limanımız kadar Rüzgârlı kızgın ve açıktılar Sonu yoktu hiddetlerinin ve ümitlerinin Bir millet olarak çıktılar Sarıgöl Baoğazı' ndan Kendinden ve hürriyetinden emin |
|
15 Eylül 2008, 14:15 | #60 |
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Sevmek İçin Geç Ölmek İçin Erken akşamın acı su karanlığı içinden soğuk kadife teması yalnızlığın şuh bir kahkaha balkonun birinden gizli işareti midir bir başlangıcın sevmek için geç ölmek için erken başbaşa çay elele yürümek derken boğaz vapurları mı iskele sancak telefonda kaybolmak sesini beklerken insan insanı yeniler doğrudur ancak sevmek için geç ölmek için erken içimdeki gökkuşağı besbelli neden bulutların içinden kuşlar yağıyor bir şiire başlarsın birini bitirmeden hiç kimse gözlerine inanamıyor sevmek için geç ölmek için erken sevmek sevildiğini bile farketmeden yaklaştıkça ölüm soğuk bir yağmur gibi sevmek zehir zemberek ve yürekten gecikerek de olsa vuruşur gibi sevmek için geç ölmek için erken |
|
Etiketler |
atilla, İlhan |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Atilla İlhan - An Gelir | Ayışığı | EylulFM Paylaşım | 0 | 29 Ocak 2023 09:15 |
Atilla İlhan Hayatı | Sır | Sanatçılar | 0 | 09 Eylül 2013 10:25 |
Atilla İlhan - Pia | Melodram | Aşk ve Sevgi Köşesi | 0 | 10 Eylül 2011 01:23 |
Atilla İlhan | kont_dracula | Kültür ve Sanat | 0 | 29 Haziran 2007 00:20 |