TV programlarında gelen mesajların bir kısmında aynı “takıntı” var; ondan, bundan kurtulalım da ne olursa olsun! Olmasın beyler olmasın! Amacımız ne ondan, bundan kurtulmak sadece günü geçirmek olsun, ne de “varolan yapının” devam etmesine “su taşımak”!
Sevgili dostlar, bu ülkede 1946 sonrası “temeli atılan”, 1960 darbesi ile perçinlenen ve 1980 sonrası kurulan “sistem” içinde Türk halkının birikimleri “faiz-borçlanmasanal büyüme” üçgeninde “hortumlandı”! Bu “iç-dış” yerleşiklerin “birlikte kurdukları”, “siyaset-medya-ticaret” üçgeninde “pekiştirdikleri” bir yapıydı ve “ne olduğunu kimsenin sorgulamasına” izin vermeden “ülkenin kanı-canı varlıkları” dönüştürüldü, emildi! 1946’da başlayan yapı 2007 yılına kadar kesintisiz “devam etti” ve bu dönemde Türkiye, 2 trilyon dolara yakın sadece faiz ve ana para ödedi! Dikkat edin lütfen “sadece borçlandırılıp, ödettirilen faiz ve anapara”! Buna ödediğimiz silah komisyonları, aldığımız işe yaramaz silahlar, hırsızlıklar, devletten “alınan ve hortumlanan” krediler dahil değil!
Sonuç: Türk halkı neden bir türlü uyanamıyor! Bu ülkenin yıllarca kanını emdiler, öyle bir-iki hükümetin görev süresince değil, onlarca hükümet kurup devirdiler ama “çarklarını” her zaman korudular! 60-70 milyon “yıllar boyu” çalıştı, 5000 gerçek-tüzel “iç ve dış” mihrak “bunların haklarını” ceplerine indirdiler!
Son söz: “O iyidir, bu kötüdür” demiyorum sadece “sistemi” anlatmayı deniyorum, lütfen biraz gözünüzü açın!
Ümit Boyner, Başbakan’a cevap verdi!
TÜSİAD Başkanı bir televizyonda Başbakan Erdoğan‘ın Sansürsüz programında yaptığı açıklamalara cevap vermiş ve konuşmalarını “talihsiz” olarak nitelemiş... Sözleri ile ilgili en küçük bir “notum” yok, öyle görüyordur, öyle söylüyordur!
Benim anlayamadığım; Türkiye’de birçok toplum kuruluşu olmasına rağmen neden TÜSİAD’ın “Hükümetin eş-karşıt parçası” gibi cevap verebildiği! Neden televizyonlarda saatlerce konuşabildiği! Birçok “sivil örgütlenme” var, onların doktora tezine varan çalışmaları da var, var ama onların gazetelerde bile “tek satıra” hakları yok! İşte “çarpıklık” da burada; bu ülkede “zenginler kulübüysen” seçilmiş Başbakan’a bile kafa tutabilirsin, sadece “fikir” sahibi ama “garibansan” adam yerine konmazsın! Bunun adı demokrasi mi yoksa “Parası olanların demokrasi oyunu mu”! Daha açık bir son cümle yazayım; nasıl kazanılmış olursa olsun, parası olanların “demokrasisi” vardır, olmayanların adı bile yoktur!
Hanefi Avcı’yı kimler kullandı?
YÜZLERCE sayfa kitap yazan hatta yazdıkları içine “doktrinler” yerleştiren emniyet müdürlerimiz varsa; bu ülke gerçekten çok şanslı! İçinde hangi fikrin savunulduğu önemli değil, önemli olan polislerimizin bu seviyede “okuryazar”, tez üretebilir hale gelmesi...
Sevgili dostlar, Hanefi Avcı‘nın kitabını bir kez daha okuyup, bazı arkadaşların yazdığı kitaplar ile karşılaştırınca, tesadüflerin “fazla olduğunu” gördüm! Tezlerin kurgusu, olayların “akış içinde” sebep-sonuç kurgusu bazı köşe “babalarına” ve onların “bağlaşık yazarlarına” çok benziyor! Hatta daha ilginç bir tespit yapayım: Kitabın “adını bile” kimin koyduğundan, o arkadaşı çok iyi tanıdığım ve efendi efendi yazdığı kitapların “klasik cümlelerinden” dolayı eminim! Uzun lafın kısası: Avcı kullanılmış! Neye alet olduğunu anladığı zaman iş işten geçmiş, kendisini kullananlar çoktan “Fransa’da şaraplarını” yudumluyor olabilirler!