16 Ağustos 2010, 18:24 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Acımız çok büyük Türkiye'nin kuzeybatasını dün sabaha karşı uykuda yakalayan 6.7 şiddetineki deprem sonucu bine yakın kişi ölürken, beş bini aşan kişi de yaralandı Türkiye'nin kuzeybatı ve batısı dün sabaha karşı saat 03.02'de meydana gelen depremle yıkıldı. Merkez üssü İzmit - Adapazarı olan 6.7 şiddetindeki depremde yaklaşık bin kişi yaşamını yitirirken, beş bini aşkın kişi de yaralandı. Başta Kocaeli, Sakarya, Yalova ve İstanbul olmak üzere, Marmara ve Trakya'yı beşik gibi sallayan, güneyde Marmaris'ten bile hissedilen deprem 45 saniye boyunca sürdü. Türkiye'yi uykuda yakalayarak binlerce binayı harabeye çeviren depremin derinliği, dipten yukarı doğru 16 kilometre 850 metre olarak belirlendi. Afet, mevzuata aykırı biçimde eksik malzemeyle yapılan binaların insanlara mezar olduğu gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Akşam saatlerine kadar süren kurtarma ve enkaz temizleme çalışmaları sonunda resmi kayıtlara göre ölü sayısı 721'i bulurken, yaralı sayısı beş bini aştı. Yetkililer, depremin yıkıcı etkisini hisseden kentlerde enkaz altında çok sayıda insan olduğunu ve bu nedenle can kaybı sayısının artabileceğini belirttiler. Depremden en çok İzmit, Adapazarı, Gölcük, Yalova, Bolu'nun Düzce, Çilimli, Gölyaka, Gümüşova ilçeleri, İstanbul, Bursa, Zonguldak ve Eskişehir etkilendi. Deprem sonucu İzmit Tüpraş tesislerinde yangın çıktı, başta İstanbul - Ankara TEM otoyolu olmak üzere bazı karayolları kapandı, yollarda kayma, asfalt kırılmaları oldu, çok sayıda köprü de kullanılamayacak kadar hasar gördü. Sakarya'da gözyaşı Adapazarı'ndaki çok sayıda bina çökerken komşu binaları da biblo gibi yere savurdu. Eksik malzemeyle bitişik nizam inşa edilen binaların enkazı tüyler ürperten bir manzara oluşturdu. Kentin en işlek caddesi Çarka'da depremin faturası ağır oldu. Şeker ve Hacıoğlu mahalleleri ile Sedat Çiftetepe Caddesi'nde binaların yarısı ağır hasar gördü. Milliyet [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Almanya'dan gönderilen 2 bin 500 çadır, işlemler için gümrükte bekliyor. 83 kişinin öldüğü Hicret Apartmanı faciasında müteahhit 1.5 yılla kurtuldu Deprem Fonu'nda sadece bir milyon lira var. Depremzedeye iki paket sigara. Deprem bölgelerinde salgın hastalık tehdidi büyüdü. Devlet, buna da seyirci. [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Yabancı ülkelerden koşup gelen kurtarma ekiplerine tercüman bile verilemiyor. Ekmek sıkıntısı görülüyor. Elektrik ve su hala kesik. Haberleşme düzelmedi. Milli gelirde Türkiye'nin en zengin ili olan Kocaeli, hastane yoksulu çıktı. Depremin şiddeti bile tam ölçülemedi. Kandilli 6.7 dedi, sonra düzeltti: 7.4. Devletin personeli depremde çalışmadı. Büyük bir yıkım yaşanan Adapazarı'nda kurtarma çalışmaları, resmi personelin görev başına getirilememesi ve araç yokluğu yüzünden yapılamıyor Nazım Alpman Adapazarı Adapazarı'na doğru yola çıktığımızda dünkü Milliyet'in son kalıpları için de kısa notlar geçmeyi planlıyorduk. Normal olarak bir buçuk saatte almamız gereken yolu, depremin olağanüstü koşullarını da dikkate alırsak üç saatte rahat rahat katedebilirdik. Ancak gazetedeki hesap E - 5'e pek uymadı. Gebze'ye kadar gevşek ve akıcı karayolu trafiği, Hereke'de sıkışmaya başladı. Karşı yönden gelen araçların neredeyse tamamı 41 plakalı araçlar... Tüpraş'taki yangının paniği yollara vurmuş, İzmit, İstanbul'a akıyordu. Eski adı Tütünçiftlik olan Körfez ilçesine geldiğimizde kent tamamen boşalmış gibiydi. İzmit yönüne doğru ilerledikçe yol kenarında yalvaran bakışlarla otostop yapan ailelerle karşılaştık. Tüpraş gerçek bir cehennem olmuştu. Otomobili olanlar şanslıydı. Olmayanlar eş dost ve akrabalarının veya komşularının kamyonlarıyla kaçıyorlardı. "Nereye gidiyorsunuz?" "Bilmiyoruz, 'kaçın' dediler kaçıyoruz." İçi tıklım tıkış dolmuş otomobil fotoğrafları çektik. Tam yanımızda bir Toros'un içi insan dolu, yatanlar bile var. Bağaj kapağı açık. Arkada oturmuş iki kardeşin arasından bir tabut uzanıyor! Ağabeylerinin cesedini İstanbul'dan almışlar memlekete götürüyorlar. Körfez çıkışı yol, tam anlamıya kilitlendi. Araçlar ters yönden iki şerit halinde gelmekteydi. Bu koşullarda Adapazarı'na yedi saat sonra girebildik. İstanbul - Ankara trafiği, E - 5 üzerinden şehiriçi formunda ilerliyordu. Adapazarı'na giren Adnan Menderes Bulvarı ürperti verdi. Ama bu daha bir şey değil. Kentin merkezine yaklaştıkça karşılıklı olarak caddeye doğru eğilmiş dev mezar taşları gibi duran apartmanlardan korkmamak mümkün değil. Bir kurtarma çalışması yapılmakta. Otomobillerin farlarının o yöne doğru çevrilmesini istiyorlar. Kurtuluş için sabahı beklemek gerekiyor. Adapazarı'nın merkezi, vilayet binası çevresindeki jeneratör sayesinde etrafa aydınlık saçıyordu. Bu soluk sarı ışık, enkaz altında yakınları olanların da umut ışığı... Meydanın ortasına kurulan "Kriz Masası", yeni krizlere neden oluyordu. "Ben Almanya'dan geliyorum, sizde yaralı ve kayıpların listesi var mı?" "Öyle bir listemiz yok!" "Akrabalarımı arıyorum, evleri yıkılmış..." "Hastaneye bakın." Kriz Masası'nın bu bölümünde sadece yıkıntı altında kalmış olanların kayıtları yapılıyor. Önceki gece yarısına kadar 350 ev için enkaz altında kalmış 2 bin 457 kişinin kayıtları yaptırılmıştı. Masanın önüne yaşlı bir adam geldi. Niyazi Özçelik, eşi, kızı ve iki torunu için yardım istiyordu. "Enkaz altından ses geliyor mu?" "Hayır gelmiyor... Ama benim de sesimi duymamışlardı." "Sen de mi içerdeydin?" "23 saat kaldım, şimdi çıkarttılar." Özçelik, kızıyla bir kere işaretleşmişler. Ona "baba" diye seslenmiş. Sonra bir daha duyamamış. Kriz Masası'ndan vinç, dozer istedi. Ama onların elinde de yok ki! Adapazarı Belediyesi'nin hizmet ve itfaiye binaları çökmüş. İtfaiye araçları enkaz altında... İsmi bizde saklı bir yetkili Adapazarı'nın gerçek hizmet dramını açıklıyor: "Devlet adamlarını toplayamıyor ki..." "Nasıl?" "Adamın evi yıkılmış, karşıda çimenlerde eşi ve çocuklarıyla oturuyor, 'gel çalış' diyorsun gelmiyor." Bu durumu daha sonra Vali Yardımcısı Celal Dinçer daha somutluyor: "Kendi personelimizle iş yapamıyoruz. Şube müdürlerimiz içinde enkaz altında bulunanlar var. 20'den fazla polisimiz öldü. Kendisinde bir şey yoksa evi yıkılmış, annesini ya da babasını kaybetmiş." "Neye ihtiyacınız var?" "Su tankeri, arazöz, battaniye, yiyecek, çadır ve nitelikli eleman istiyoruz." Biz vali yardımcısıyla konuşurken ağlayarak gelen kadın yalvarıyor: "Bakın ben doktorum, insanların hayatlarını kurtardım. Ama şimdi çaresizim. Çark Mahallesi'nde enkaz altında sağ insanlar duruyor. Ev iki gündür yanıyor, n'olur bir şeyler yapın!" Vali yardımcısı "evet" diyemiyor, çünkü elinde araç gereç yok. Tam bu sırada Ankara'dan vinç, dozer ve kepçe getirmiş bir sorumlu geliyor. Celal Dinçer, sevinçle direktif veriyor: "Hemen Çark Mahallesi'ndeki yangına gidin!" "Sayın Valim ben yabancıyım, orasını bilmiyorum." Vali sağa sola bakınıp birini buluyor ve yolluyor. Bu sefer de bir başkası karşısına geliyor. Yapacağı çok şey yok. Ölüm tarlasında doğan umut... Depremden en fazla etkilenen yerlerin başında gelen Adapazarı, sessiz bir "ölüm tarlası"nı andırıyor. Bu talihsiz kentte ölüm nereden ve nasıl geleceğini belli etmiyor. 15 gün önce büyük bir sel felaleti yaşayan Adapazarı'nda bu kez de depremin acı çığlıkları duyuluyor. Bu çığlıklar arasında dün umut dolu bir başka çığlık yükseldi. Genç anne Zehra, kızını ölüm acıları arasında açıkhavada sezaryenle dünyaya getirdi. Bir yanda ölüm diğer yanda doğum... Nazım Hikmet sanki 50 yıl öncesinden onu karşılamıştı: Hoşgeldin bebek / Yaşama sırası sende / Senin yolunu gözlüyor / Tren kazası, uçak kazası, iş kazası / Yer depremi falan..." Milliyet SAKARYA Sakarya'da bulunan Bosna caddesi Saraybosna'dan farksız. Enkazın yüzde 85'ine hic ulaşılamamış durumda. Dün sabah saat 10'da Sakarya'ya ulaşabilen Alman kurtarma ekibinden bir görevli, "Hayatımda böyle bir şok yaşamamıştım." diyor. Sakarya'da depremin tablosunu Bosna caddesi sergiliyor. Deyim yerindeyse cadde yerle bir olmuş. Aslında yalnızca Bosna caddesi değil Sakarya'nın yüzde sekseni yerle bir olmuş. Üstelik Bosna caddesi'ndeki harabe görüntüleri Saraybosna'yı aratmıyor. Aradaki tek fark, Saraybosna'daki Sırp bombardımanına karşılık Sakarya'da deprem bombardımanına maruz kalınması. Bosna caddesinin başında oluşturulan Ambulans parkından peşpeşe çıkan ambulansların enkazlara yanaşıp tekrar siren sesleriyle uzaklaşmaları insan ruhunda garip etkilere yolaçıyordu. Enkazın yüzde 85'i duruyor Dün ikindi saatlerinde depremin üzerinden tam 36 saat geçmişti. Ancak 17 Ağustos günü saat 03.02'da deprem uykusuna dalan Sakarya'nın yüzde sekseninin neredeyse tamamı hala uykudaydı. Yaklaşık 40 noktada yürütülmesi gereken kurtarma çalışmaları çok çok yetersizdi. Ekipleri sevkeden telsizlerin başındaki kişiye soruyoruz, Cevap: "Bırakın tek tek binaları, henüz hiç giremediğimiz mahalleleler var. Sakarya'nın yüzde sekseni enkaz altında. Biz bu enkazın ancak yüzde onunu, bilemediniz yüzde 15'ini kaldırabildik. Herşeye muhtacız..." Kurtarıcı köpekler Almanya ve İspanya'dan gelen sınırlı sayıdaki kurtarma ekiplerinin bir kaç köpeği dün öylesine işe yaradı ki, koca Sakarya'da sağ olarak enkaz altından çıkarılabilen birkaç kişiyi de bu köpeklerin hassas koku alma yetenekleri tesbit etti. Ama koca bir Sakarya'ya bu birkaç köpeğin yetmesi mümkün değildi. Yorulduklarında koku alma yetenekleri zayıflayan bu can kurtaran köpekler belirli aralıklarla dinlendirilmek zorunda kalındı. Türkiye'nin dört bir tarafından gelen kurtarma ekipleri elbette var. Ama örneğin Dağcılık federasyonu ekibinin ya da Ereğli Demir Çelik Fabrikası'nın gönderdiği kurtarma ekibinin beraberinde niye bu cankurtaran köpekler yoktu?.. Deprem kuşağında olan ve belirli aralıklarla ağır sonuçlarla dolu depremler yaşayan Türkiye'nin bu köpeklere ihtiyacı yok mu? Sakarya tükenmiş vaziyette Dün Sakarya'yada herkes bitkindi. Valiliğin önünde oluşturulan kriz merkezinin önünde Türk Telekom'un kurduğu uydu linkleri sayesinde yakınlarına sesini duyurmak için kuyruğa giren insanlar, yan yatmış binaların içerisinde sağlam kalabilmiş bir kaç parça eşyasını çıkarabilmek için bu binalara giren insanlar, öte yandan eline çekiç, balta, keser alıp "Ben sağım" diye bağıran yakınlarını kurtarmak için insan üstü bir çaba sergileyen diğer depremzedeler... Elbette böylesine geniş bir alanı etkisi altına alan yüzyılın en büyük depremlerinden birinde devletin ve halkın eli bir kaç saat içinde heryere ulaşamayabilir. Zaten bu yüzden dün Sakarya'da devlet henüz yoktu. Enkazların altından yükselen, "Bizi kurtarın" seslerine rağmen. Kim ayağa kaldıracak? 7.4 şiddetindeki bir depremin herkesi nasıl şaşkına çevirdiğini, zihinleri nasıl allak bullak ettiğini dün Sakarya'da bütünüyle yaşamak mümkündü. Sakarya dışından yeni gelmiş insanların sokaklara dalıp enkaz yığınlarıyla karşılaşmalarından sonra çığlık atmaları ve "Acaba yanlış sokağa mı girdim?" umuduyla geriye dönmeleri ama tekrar gerisin geriye gelmeleri ve krizlere tutulmaları... Öyle anlaşılıyor ki, Sakarya yardım ekipleri ve enkaz kaldırma çalaşmaları açısından İzmit ve Yalova'nın çok gerisinde. Elbette İstanbul'da da henüz enkazı kaldırılamayan binalar var. Aslında önemli olan enkazları kaldırmak da değil. Henüz hayatını kaybetmemiş insanları kurtarabilmek. Ne yazık ki, dün Sakarya'da böyle bir manzara yoktu. Depremin üzerinden 36 saat geçmişti hala bu manzara yoktu. Peki Sakarya hiç ayağa kalkmayacak mı? Şairin sözüyle sırtına koca bir tarih vurulan Sakarya elbette ayağa kalkacak. Hiç olmazsa bugünden itibaren elinizi Sakarya'ya uzatın, Çünkü Sakaryalı bitmiş, tükenmiş vaziyette... [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Toplu mezar Kamyon mısır tarlasına yanaşıyor. Arka kapağı açılıyor. Çarşafa, battaniyeye sarılı cesetler indiriliyor. Yere yayılıyor. Dozer faaliyete başlıyor. Kepçe toprağı yarıyor, upuzun bir çukur açılıyor. Ölüm çukuru bu. Toplu mezar... Ne kefen ne tören Çocuk, genç, yaşlı cesetler dizi dizi aynı çukura atılıyor. Dozer, çukuru kapatıyor. Ne yıkama, ne kefen, ne tören. Yer, Adapazarı Serdivan tepesi. Depremin üçüncü günü. Çürümüş sahipsiz cesetler salgın tehdidine karşı böyle gömülüyor. Deprem, insanlığı öldürüyor... Milliyet Adapazarı yürek dağlıyor Ölü sayısı 5 bini bulan şehirde, halk adeta çaresizleri oynuyor Bütün Türkiye'yi büyük yasa boğan depremde en büyük hasarı alan Adapazarı, burada olan akrabalarını görebilmek için gelenlerin yüreklerini dağlıyor. Halk sokaklara döküldü. Personel eksikliği sebebiyle yardım ve kurtarma çalışmaları kargaşa içerisinde yapılıyor. Kentin Bosna, İzmit, Kurbanlık ve Çark caddelerinde bulunan evlerin tamamı ya yıkıldı ya da kullanılamaz hale geldi. Kentin ticaret ve sanayi odası, adliye, ordu evi, postane, defterdarlık ve itfaiye binaları yıkıldı. İbadete yeni açılan Bosna Camii de yıkılan birçok camiden birisiydi. Halk çadırkentte toplanacak Şehirdeki evlerin kullanılamaz hale gelmesi sebebiyle bölgede çadırkent kurulacak. Depremzedelere bir yandan devlet diğer yandan da çeşitli sivil toplum kuruluşlarından ve özel firmalardan yardım akıyor. Ancak kente gelen yardımların düzenli bir şekilde yönlendirilmemesi nedeniyle yardımların dağıtımı yardımı getirenlerin inisiyatifine bırakılmış durumda. Sakarya Gençlik Merkezi bahçesinde yapılan yiyecek içecek dağıtımında ise zaman zaman arbede yaşandı. Askeri birlikler şehirde meydana gelebilecek yağmalama olaylarına karşı önlem alırken, çevre illerden yapılan polis ve polis aracı takviyesi ile elektriksiz kentte güvenlik sağlanmaya çalışılıyor. 150 bin nüfuslu Adapazarı'nın yollarında büyük çatlamalar gözlenirken, bariz şekilde görülen müteahhit hatalarına vatandaşlar büyük tepki gösterdi. AKUT yetkilileri, kentte kurtarma faaliyetlerinin kalabalık nedeniyle yavaş ilerlediğini ve istihbarat eksikliği çektiklerini ifade ettiler. Ölü sayısı 5 bini bulabilir Yetkililer ölü sayısının 5 bini geçmesinden endişe ediyor. Öte yandan enkaz kaldırma çalışmaları yapanlarla yakınları enkaz altında kalanlar arasında zaman zaman tartışmalar yaşanıyor. Dozerlerle enkaz kaldırılmasına karşı çıkan vatandaşlar profesyonelce çalışma beklediklerini ifade ettiler. Aradan geçen dört güne rağmen enkaz kaldırma çalışmalarının tamamlanmaması nedeniyle toprak altında kalan cesetler kokmaya başladı. Adapazarı Belediyesi Teftiş Heyeti Müdürü Abdurrahim Tüzün ise aradan geçen 50 saate rağmen toprak altından sağ olarak çıkarıldı. Öte yandan Adapazarı Müftülüğü yetkilileri bugüne kadar 500 kişinin toprağa verildiğini belirtti. Adapazarı Valiliği önünde kurulan kriz masası ise faaliyetlerini hızlandırmaya başladı. Türk Telekom'un burada kurmuş olduğu seyyar santral sayesinde diğer illerde bulunan akrabaları ile haberleşmek isteyen vatandaşlara kolaylık sağlandı. Depremle birlikte şehirde meydana gelen elektrik kesintisi nedeniyle cep telefonlarını dolduramayan vatandaşlara jeneratörden yararlanma imkanı verildi. Kaynak : [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] Konu Kungiman tarafından (16 Ağustos 2010 Saat 19:14 ) değiştirilmiştir. | |
|
16 Ağustos 2010, 18:36 | #2 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız Çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Yarin bizlerin bir olup, dua'lar etmemiz gereken bir gün.. Tüm depremzedelerimin başlari sağolsun. Yarin, bir partinin mitingi için değil. Depremzedelerimiz için, Meydanlarimizi dolduralim.. |
|
16 Ağustos 2010, 19:07 |
Noyan |
Bu Mesaj Noyan tarafından silinmiştir.
|
16 Ağustos 2010, 19:53 | #3 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız 11 yil önce gece 3 surlarinda.. Annemin, telaş ve korku içinde bağirişini hâlâ hatirlarim. Kiş'in soğuk dönemlerinde mahallece kurduğumuz çadirlarda kalirken isinmak için o sobanin etrafinda duran, ekmeğimizi paylaştiğimiz insanlarida hiç unutmam.. Çok ders çıkarttik. Paylaşmanin, dayanişmanin ne demek olduğunu o günlerde anladim. Allah'im kimsenin başina böyle bir aci vermesin. Bizlere o günlerde toprağa sarilmanin, yardimlaşmanin güzelliğini en iyi şekilde gösteren, o ufak yüreklerindeki kocaman kalp atişlara sahip güzel insanima Saygilar olsun.! |
|
16 Ağustos 2010, 22:50 | #4 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız Bu forumdaki linkleri ve resimleri görebilmek için en az 25 mesajınız olması gerekir. Buraya ne yazsam boş geliyor nedense yazıp yazıp sildim bütün yazdıklarımı.. Dökemedim satırlara.. O zamanlardan yüreğimi çok acıtan bişeyi sizlerle paylaşacağım.. Doğduğum ev bu depremde ağır hasar aldı ve yıkıma karar verildi.. Yıkım ekipleri gelmiş babamlarda köşede oturmuş onları izliyorlardı bende babamın yanına oturdum sessizce tutamadım kendimi çocukluk mu dersiniz anılar mı başladım hüngür hündür ağlamaya.. Babam döndü baktı ben dedi noldu? dedim ''baba deprem yıkamadı evimi kepçeler yıkıyor''.. dedi üzülme gülümsedi.. of. |
|
16 Ağustos 2010, 22:55 | #5 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız yaşayanlardanım nasıl bi duygu ancak yaşayan bilir sanıyorum..Çaresizlik ümitsizlik hepsi umut yok bir arada yaşıyorsunuz insanlar var etrafınızda ordan orya koşuşturan amaçsızca siizin sadece ailenizden birilerini arar hep istersinizki onlar yanımızda olsun..Çok zor günlerdi Allah bir daha yaşatmasın çocukların korku dolu bakışları annelerine sığınışlarnı ya annesizlerin o ağlamaklı duıruşları içimi hep sızlattı..Yarabbim sen affet bizi.. |
|
17 Ağustos 2010, 02:09 | #7 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Laz~ 17 Ağustos 1999 yılından itiraban her yıl dönümünde içimin sızladığı gündür. "İnsanın canından bir parça kopması nasıl oluyormuş." anladığım zamandır, 17 Ağustos. Belki Annemi Babamı kaybetmedim fakat kendi ailemden cok sevdiğim, beni yetişiren, okuma yazma öğreten, hasta olduğumda o can alıcı pelisinim iğnesini en ufak acı bile hissettirmeden vuran babamın halasını kaybetmiştim. " Babamın halası " her ne kadar terim uzak kalsada o benim Annemden bile daha kıymetli idi. O benim canımdı. Lakin, bir düğün için " gölcük'e " gittiğimizde o talihsiz gece yakalanmıştı. Belkide bende şuan hayatta olmaya bilirdim. Halamın beni yanında istemeyişi, ben orda cocuğa bakamam diyişi kurtarmıştı beni o kadar benim ağlamama, annem ve babamın israrlarına rağmen. Canımdan can gittiği zamandır, bu gece!
__________________ Alayınızı öpaj! Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
17 Ağustos 2010, 04:22 | #8 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: 17 Ağustos 1999 Unutmadık Unutmayacağız
şeklinde geçiyor bir şarkı sözünde bugünün anısına.. Ölen vatandaşlarımıza Allah'tan rahmet yakınlarına baş sağlığı diliyoruz..Allah bu ülkeye bunun gibi bir acı yaşatmasın...
__________________ Büyümeden yaşlandım ben.Hayat; ilk gördüğüm insanların,ilk gördüğüm gibi olmadıklarını öğretti. Kahraman Tazeoğlu | ||||
|
Etiketler |
17, 1999, ağustos, anısına, unutmadık, unutmayacağız |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
17 Ağustos 1999 - Unutmadık | Che | Özel Günler | 5 | 18 Ağustos 2021 20:17 |
17 Ağustos 1999 - Unutmadık Unutmayacağız | Che | Özel Günler | 1 | 17 Ağustos 2020 13:04 |
17 Ağustos 1999 - Unutmadık Unutmayacağız... | SimHa | Özel Günler | 12 | 18 Ağustos 2015 00:21 |
17 Ağustos 1999 Unutmadık. | Ay | Genel Paylaşım | 26 | 17 Ağustos 2014 13:23 |
17 Ağustos 1999 - Unutmadık Unutmayacağız... | SimHa | Genel Paylaşım | 2 | 17 Ağustos 2013 15:12 |