Çevrimdışı

Selamun Aleyküm değerli IF müdavimleri sizlere çok güzel bir yazı dizisi sunacağım inşa Allah. Bu yazı dizisi Araştırmacı Tarihçi Yazar Sayın 'Ozan Arif BODUR' Beyfendiye aittir...






A.B.D. de büyük bir hastane de görev yapan dünyaca meşhur beş cerrah oturmuş, hangi meslekten olan insanları ameliyat etmenin kolay olduğuna dair derin ve bilimsel bir sohbete dalmışlar…

Söze başlayan ilk cerrah;


"Ben" demiş "Muhasebecileri, hesap uzmanlarını ameliyat etmeyi severim. İçlerini açtığım zaman her şey numaralıdır, hesaplıdır, hiç şaşmaz, ameliyatta gayet kolay olur"

İkinci cerrah hemen lafa karışarak;


"Doğru ama" demiş "Elektrikçilerin, elektronikçilerin ameliyatı daha kolay olur. Her şey ayrı ayrı renktedir, neyin nereye geleceği çok basit şekilde çözülür."

Bu görüşe katılmayan üçüncü cerrah; "Siz bir de kütüphanecileri, arşivcileri görün.’’Demiş ve devam etmiş;’’ Her şey alfabetik sıradadır, onun için onların ameliyatı hepsinden çok daha kolay olur"

Dördüncü cerrah da dayanamayarak;"İnşaatçıların ameliyatı da pek kolay olur" demiş.
"Üstelik onlar iş bittikten sonra içlerinde bazı parçaların ve yabancı maddelerin kalmasına alışıktırlar"

Tüm bu görüşleri soğukkanlılıkla dinleyen beşinci ve en tecrübeli cerrah ise muzip bir şekilde tebessüm ederek;


"Arkadaşlar" demiş…

"Siz her halde hiçbir Amerikan politikacısını ameliyat etmediniz.

Onların ameliyatı en kolay olanıdır. Çünkü onlarda beyin, kalp, ciğer gibi organlar yoktur. İçleri bomboştur. Vicdanları olmadığından kimsenin acısını anlamadıkları gibi acıda duymazlar, bayıltmanıza gerek yok yani. Üstelik içi boş olan kafalarını popoları ile değiştirdiğiniz dede hiçbir sorun yaşamazsınız’’

Evet…

Amerikan politikacıları işte…

Beyin yok, kalp yok, ciğer yok, vicdan yok…

Bu olmayan şeyleri Türk milleti olarak Ermeni ‘’Soykırımı’’ (!) oylamasında bizde gördük…

Ne tarihe, ne bilime ne vicdana sığan bu karar aslında bize Amerikan politika ve politikacısını kavrama ve anlama adına da bir şans veriyor…

 

Çevrimdışı

Amerika nın kızılderelilere, İsraillilerin filistinlilere, Fransa'nın Cezayirlilere, bosna, kore, vs. vs. gibi soykırımlar neden kabul edilmiyor -> Cunku Amerikada'da israil'de Fransa'da Cok güclü Devletler. İsrail, kendisine hakaret edecek bir devlet liderini meclisinin kapisina adamin kafasini koparip asar. Hickimsede birşey diyemez.
Türk milleti böyle olduktan sonra kürt sorunu g.doğu anadolu'da, ermeni sorunu doğuda Serv anlaşmasini hatirlayin, Bir ülkeyi öyle bölemediler ama ancak bu sekil bölebilirler.

 

Çevrimdışı

Tarihi kayıtlar, arşivler, açılan mezarlar, olayların tanıklarının ifadeleri ortada iken Amerikan politikacılarının tarihi bir meseleyi adeta sulandırarak siyasi koz haline getirmeleri de ancak onlara yakışırdı doğrusu…

Ancak kendi evinin önüne bakmayıp sözüm ona bizim mahallenin sözde pisliğinden söz edenler önce muhitlerini temizleseler daha tutarlı bir davranış olurdu. Çünkü bizim tarihimiz; hoşgörünün, kardeşliğin, uhuvvetin, toleransın tarihidir. Referans ve izzeti de ortadadır.

Kendi Kraliçeleri tarafından açlık ve ölüme sürüklendikleri zaman İrlanda halkının yardımına koşanda bizdik, korsanlardan yılmalarından dolayı savunmasız Açe halkının çığlığına ses verende…

Medeni Avrupalılar tarafından kör testereler ile doğranan Yahudilere kucak açanda bizdik, İstanbul da Latin külahına tercih edilende...

Bugün modern Moğolları oynayan zamane Hülaguları Irak’ta milyonlarca can alarak her bir yanı talan ede dursun, bizim ordularımız Mısır Seferi için Gebze Bağlarından geçerken bir üzümü bile alıp midelerine indirmeyi kendilerine yakıştıramamışlardı…

Ancak mutluluklarını başkalarının gözyaşları üzerine kuran coniler, bizde ki hikmeti bir türlü kavrayamayacaklardır…

Her ne olursa olsun hedefe giden her yolu mubah sayan bir anlayış, bizimle coğrafi ve siyasi olarak hiçbir bağlantısı kalmamasına rağmen, mazlum Eritre halkının kendi aralarında topladıkları paraları vergi olarak, Afrika da ki Osmanlı karakollarından Yemen-San’a’ya bin bir güçlük içinde sandallarla getirerek,’’biz sonuna kadar size tabiyiz’’ demelerinde ki sırrı asla anlamayacaktır!

Acaba, Son Osmanlı memurları, işgal edilen Suriye’den Anadolu’ya doğru yola çıkarken kara tabut gibi duran kara trenin önüne yaratarak hıçkırıklar içinde ağlayarak, avazı çıktığı kadar Osmanlı memurlarına doğru ‘’bizi kimlere bırakıp gidiyorsun Türk’’diye söylenen yaşlı Arap’ın bu iç kavuran sedasına, sözüm ona demokrasi götürmeye gittikleri memleketlerden dönerlerken kaç tane A.B.D. Memuru veya askeri muhatap olmuştur? Ey Amerikalı bizi kimlere bırakıp gidiyorsun diyen kaç tane sömürge insanı vardır?

Ben söyleyeyim; hiç yoktur!

İşte şerefli bir maziye sahip olan bir Türk ile Hollywood da para saçarak tarih sahibi olmaya çalışan bir Amerikalı arasında ki en bariz fark budur. Biri bir yerden çıkarken, arkasından nereye gidiyorsun diyen mazlum ve yetim yakarışları duyarsınız, diğerinin arkasından ise ‘’Allah belanızı versin’’söylemi ile biten beddualar…

Çünkü bizim tarihimiz huzur, mutluluk ve güvenin A.B.D.nin tarihi ise işgal, tecavüz ve soykırımın tarihidir…

İşte evlerinin önünde ki pislikleri temizlemeden bizim mağrur tarihimize leş kargaları gibi dadananlar için tarih denilen, açık hava laboratuarından seçtiğim ibretlik örnekler…

 

Çevrimdışı

Amerika kıtası…

Zulmün, gözyaşının ve kavmi taassubun zirve yaptığı acılı coğrafya…

Bu kıta Avrupalılar tarafından ilk defa İspanyol asıllı zalim komutan Columbus tarafından 1492 yılında keşfedilmişti. Bu keşiften sonra Avrupa kıtasında yer alan diğer ülkeler, kendi siyasi çıkarları için adeta bu kıtaya çıkarma yapmışlardı. Önce Karayipler, Meksika ve daha sonra Güney ve Kuzey Amerika derken kıtanın her bir yanı bu işgal hareketinden payına düşeni almıştı…

Yeni sömürge alanları elde etmek ve Avrupa da var olan ekonomik ve siyasi krizden çıkmak için İngilizler, İspanyollar, Portekizliler, Almanlar, İskandinavlar, İrlandalılar ve Fransızlar birbirleri ile de mücadele ederek kıtayı sömürgeleştirmeye başlamışlardı…

Bu işgal hareketi içinde kıtaya gelen Avrupalılar kendilerinden binlerce yıl önce buraya gelip yerleşik ve köklü bir medeniyet inşa eden yerlilerle karşılaşmışlardı. Amerika’nın ilk sahipleri diyebileceğimiz bu insanlar; Kanada ve Alaska bölgesinde, Kıta’nın Güney Batısında ve Doğu kıyısında, yoğun olarak yaşamaktaydılar. Aralarında bizon avcılığı ile hayatlarını sürdürenlerde vardı, ormanın vahşi doğasından yaşam çıkaranlarda…

Yaklaşık 200 adet farklı dilin ve kültürün barındığı bu coğrafyanın en önemli yerli unsurları; Apache, Arapaho, Cherokee, Cheyenne, Chipewa, Crow, Comanche, Hopi, İrokesere, Lokata, Nez, Perce, Sioux, Pawnee, Publo, Seminole, Shawnee, Shoshone ve Ute’lerdi. Ancak zamanla bu yerli kabilelerden sadece numunelik örnekler kalacaktı…

Örneğin, geçtiğimiz günlerde deprem felaketi ile sarsılan Haiti’ye1492 de elli adamı ile çıkan Columbus, burada 8 milyon kişilik Arawaks yerlileri ile karşılaşmıştı ancak inanması zor ama bu yerli unsurların 22 yıl sonra ki sayısı 28.000’e kadar düşecekti…

Meksika dada durum farklı değildi…

Bir diğer İspanyol zalimi olan Cortez,1519 da yılında Meksika’ya ilk geldiğinde 12 milyon olan yerli nüfusu 1600 yılına gelindiğinde 1 milyona kadar düşmüştü…

Bu işi yapan sadece İspanyollar değildi…

Portekizliler, Almanlar, İskandinavlar, İrlandalılar ve Fransızlar da bu yöntemleri uygulayarak insanlık dışı yöntemlerle yerlileri soykırıma tabi tutuyorlardı…

Peki, kimdi bu Avrupalılar?

El cevap; Bugün ki Amerikaların ataları…

Ve bu soykırımcı anlayış atalarından torunlarına miras kalmıştı…





Öyle ki 1850 yılında California ilk kez ABD egemenliğine girdiğinde İspanyol zulmünden bir şekilde kurtulabilen 700.000 yerliden 500.000 ‘i fiziki katliamlarla yok edilmişlerdi. Geriye kalan 200.000 kişinin içinde ki direnme potansiyeli olan en dişli kabilelere mensup olan yerlilerden 10.000 savaşçı ise köle pazarlarında satılmıştı. Bu politikalar sonunda 2 sene içinde California da ki yerli nüfusu 85.000’e on sene sonra da 35.000’e kadar düşmüştü. Çünkü Pomo, Yuki ve Yama gibi yerli kabileler neredeyse hiçbir ferdi kalmamacasına yok edilmişlerdi…

24 Eylül 1863 tarihinde Minnesota bölgesinde ABD devleti her bir yerli kellesi için 200 dolar vereceğini açıklamıştı. Bu çağrı doğrultusunda Nebraska da 150,Lokatas ve Idaho da 500 yerli öldürülmüştü. Bu katliamlar o kadar bayağı bir hal almıştı ki zamanla ölü başına biçilen para 5 dolara kadar düşmüştü…

Milyonlarca yerlinin katili olan ABD’nin uyguladığı en büyük ve vahşi yerli katliamlarından biri olan Wounded Knee katliamının sorumlularından Amerikalı Binbaşı John Vance Lauderdale yerlileri bu şekilde katletmelerinin sebebini ise şöyle açıklamıştı;

‘’… Rahatsızlıktan kurtulmak için yeryüzünde ki bütün Kızılderililer, kesinlikle öldürülmelidir. Bunlar kırsal kesimde yaşayan korsanlardır. Yeryüzü için iyi bir varlık değildirler. Zamanla yeryüzünden gitmeleri medeniyetimiz için şarttır!’’

 

Çevrimdışı

Tabii yerlileri yok etmenin tek yolu bu şekilde teker teker öldürmekte değildi. Amerikalılar bazen İngilizlerden öğrendikleri çiçek hastalığı mikrobunu battaniyelerin içine yerleştirerek hastalığı onlar arasında yayıp toplu öldürme yöntemlerine de başvuruyorlardı…

Massachusetts ve Virginia bölgesinde bu yöntemler sıklıkla uygulanarak yüz binlerce yerli öldürülmüştü…

Bölge boşaltma adına uygulanan yöntemler bulunanla da sınırlı değildi bazen de tehcir ve tehcir esnasında katliam metoduna başvuruluyordu…

1776,1780 ve 1803 yıllarında Virginia Valisi Jefferson bizzat Amerikan Cumhurbaşkanının emri ile Shawnees,Cherokees yerlilerini Ohio’dan Missisipi’ye tehcir etmişti.Aynı vali savaş bakanlığına gönderdiği raporlarda mutlaka bu yerlilerin yok edilmesinden söz ediyordu.Yine bu plan çerçevesinde aynı vali tarafından hem de Anadolu da ki Ermeni tehcirinden 100 yıl önce yüz binlerce yerli Güney Doğu Amerika’dan Oklohama bölgesine tehcir edilmişti.Bu tehcir sırasında adeta İngiliz askerlerin kucağına atılan Choctows,Cherokees ve Creek yerli kabilelerine mensup 12.000 kişi hunharca öldürülmüşlerdi…

Yerlilerin yoğun biçimde tehcir uygulamasına tabi tutuldukları Georgia, Kentucky, Texas, Dokatas, Oregon ve California gibi eyaletlerde bir süre sonra yerli nüfusu adeta yok olmuştu.1900 yılı itibarı ile eskiden yoğun olarak yerlilerin yaşadığı bu bölgelerdeki nüfusun %98’ini Anglo-Amerikan ırkına mensup kişiler oluşturmaya başlamıştır. Çünkü bu toprakların gerçek sahipleri ya sürülmüş, ya da öldürülmüşlerdi…

Resmi bir rapora dayanan ve bir eyalete ait yerli nüfus oranlarını katliamdan önce ve katliamdan sonra olarak veren aşağıda ki tablo aslında her şeyi daha net anlatmaktadır;















































































*Kaynak: Lonore A.Stiffarm with Phil Lane Jr.,The Demogrephy of Native North America:A Question Of America Gnecide,Colonization and Resistance,South End Pres,Boston,Massachusetts,1992,s;37. Aktaran:Sefa M.Yüksel,Batı Tarihinde İnsanlık Suçları,Marmara Grubu Stratejik Araştırmalar Vakfı Yayınları,2.Baskı,İstanbul,s;49.





Amerikalıların yerlilere yaptığı soykırım bilinçli ve devlet destekli idi bunun en mühim örneği ise ırkçı ABD Başkanlarından Theodore Roosevelt’in katliamlar için söylediği şu sözlerdi;’’Ben en iyi Kızılderili ölü Kızılderili’dir diyecek kadar ileri gitmek istemiyorum ama onda dokuzu böyledir ‘’

Roosevelt’in bu tipte söylemlerde bulunmasının asıl sebebi ise Black Hills bölgesinden Kuzey Dakota’ya kadar olan kısmını yerlilerden temizlemek istemesiydi. Bu istek gerçek olacaktı ama bu rüya, binlerce yerli kadın ve çocuğun ölmesine sebep olacaktı…

ABD Kıtanın her bir yanından yerlileri temizleyerek kendisine güvenli yaşam alanı oluşturuyordu ama bunu yaparken de çeşitli yöntemlerle milyonlarca insanın kanına giriyordu. Bu toplu soykırımlar; hastalıkları yaymak suretiyle, işkence ile öldürme suretiyle, ürünleri ve hayvanları yok edip yerli halkı aç bırakmak suretiyle yapılıyordu.

Farklı yöntemlerde yok değildi…

Örneğin bazı bölgelerde Kızılderili kadınları zorla kısırlaştırılıyorlardı. Bu biyolojik bir soykırımdı! Her yıl Indian Health Service (Sağlık Ocakları) de ortalama 3.000 kadın kısırlaştırılıyordu. Bunun örneklerinin en yoğun yaşandığı bölge ise Oklahama idi.

Amerikalılar tehcir, soykırım ve işkencelerle yok edemedikleri Kızılderilileri ise asimilasyon yani kültür emperyalizmi ile dillerini, dinlerini ve kültürlerini yok ederek hizaya getirmeye çalışıyorlardı. Özellikle bu yöntemi yerli çocukları içinde uyguluyorlardı. Jesuit Tarikatı’nın örgütlemesi ve devlet desteği ile zorla yatılı okula alınan yerli çocuklar, sömürgeci Amerika’nın Hıristiyan kültürüne göre yetiştiriliyorlardı. Pensylvanya da ki Charlis Indian Industrial okulunun kurucusu olan Capt.Richart H.Pratt’ın ‘’insanları korumak için yerlileri öldürmeliyiz’’sözü aslında tüm yapılan eğitim faaliyetlerinin yerlileri bir şekilde kültürel olarak öldürmek olduğunu açıklamaktaydı…

 

Çevrimdışı

Sonunda bu yöntemlerle Amerika ‘’beyaz ırkın ‘’ kontrolüne geçecekti ama o zihniyetin insanlıkla problemleri bitmeyeckti. ABD’nin devlet bilincine iyice yerleşen bu gaddar anlayış seneler sonra Zenci sorunlarında da kendini gösterecekti.

Tabii iç politikasında bunu yapanlar dış politikada neler yapar orasını sizin yüksek anlayışınıza bırakıyorum…

CIA eliyle Arjantin de Samoza’nın yaptıkları ve Guatemala da General Gastilo Armas’ın binlerce insanın kanına girmesinde hep ABD’nin rolü vardı…

Vietnam da 5 milyon insanın ölümüne sebep olan ABD acaba oraya da demokrasi ve barış için mi gitmişti?

Küba da Batista’yı destekleyerek yüz binlerce vatansever Kübalının ölümüne göz yuman ABD oraya insan hakları ve barış getirebilmiş miydi?

Endonezya da 1965 sonrasında 1 milyon insan ABD silahları ile öldürülmemiş miydi?

Ya Kamboçya da ölen 3 milyon insanın hesabı kime ait?

Ya Irak Ya Afganistan?

Obama tarihle hesaplaşmaktan korkmamalı diyor ama bunu önce ABD politikacıları kendileri için yapmalı. Bakalım bu hesaplaşma sürecinde ellerine bulaşan kanların hesabını verebilecekler mi? Böyle moğolvari A’li –Cengiz oyunları ile bırakın insanı, göçmen kuşlar için bile kuş sarayları inşa eden bir medeniyeti katillikle, soykırımla suçlayabilirsiniz ama kendi tarihinizin on senelik hesabını bile veremezsiniz?

Bilmem anlatabildin mi?

Bay Yanki…