09 Mart 2010, 05:43 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Amerika'nın oluşturmak istediği Yeni Dünya Düzeni Yeni Dünya Düzeni: Yeni dünya düzeni denildiğinde aklımıza pek çok şey gelmektedir. Ancak biz Amerika Birleşik Devletleri’nin yapmak istediği “yeni dünya düzenini” inceleyeceğiz. Kuşkusuz bir kavramı inceleyebilmek için o kavramın ilk başladığı noktaya gelmek gerekmektedir. Bu bağlamdan yola çıkarak öncelikle A.b.d hakkında kısada olsa bilgi sahibi olmamız gerektiği inancındayım. Krisof Kolomb 12 Ekim 1492 yılında Amerika'yı keşfettikten sonra Avrupa'dan buraya göçler başladı. İspanyol ve Brezilyalılar, kıtanın daha güney bölgesine, İngiliz, Fransız ve diğer Avrupalı milletler ise kuzey bölgesine gittiler. Kızılderili olarak anılan Amerika yerlileri, vaktiyle yüksek medeniyet kurmuş bir millet. Fakat ateşli silahları tanımadıkları [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]çin Avrupalılara karşı koyamadılar. Geniş kıta [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]çinde dağılarak, hakimiyeti tamamen yeni gelenlere kaptırdılar. İngilizler, ilk defa 1607'de Virginina'da Jamestown'a yerleştiler. İngiliz kültür ve geleneğini temel alan bu koloniler, İngiltere'nin denetiminde onun sömürgesi durumunda idiler. 1774 yılında koloniler, durumlarını görüşmek için Philadalphia'da ilk parlamentolarını topladılar. Bundan sonra İngiltere aleyhinde ve bağımsızlık lehinde çalışmalar yoğunlaştı. 19 Nisan 1775'te Amerikan Bağımsızlık savaşının ilk kurşunları Massachusetts'in Lexington şehrinde atıldı. 4 Temmuz 1776'da 13 Amerikan kolonisi bir istiklal beyannamesi yayınladılar. 17 Ekim 1781'de İngiliz ordusu kolonilere yenildi ve teslim oldu. 1787'de yeni Anayasa kaleme alınarak kabul edildi ve 1789'da George Washington ilk cumhurbaşkanı seçildi. Bu tarihten sonra Amerika dünya sahnesinde ki yerini aldı. Amerika bağımsızlığıyla birlikte göç almaya bundan ötürü nüfusunu arttırmaya ve ekonomik olarak da güçlenmeye başladı. Amerika ekonomik gücünden kaynaklı olarak sırasıyla; 1808, 1853 ve 1867’de olmak üzere üç defa toprak satın aldı. Napolyon Louisiana’yı 15 milyon dolara ABD başkanı Jeferson’a sattı. Meksika sınırındaki topraklar da Fransa’dan 10 milyon dolara satın aldı. 1867’de Rus Çar’ı ll. Aleksanr, Alaska’yı 7.200.000 dolara sattı. Yeni kurulan bir devlet olmasına rağmen giderek güçlenen Amerika gelecekte ki en büyük dünya kutup merkezlerinden biri olacağı tahmin edilemedi. Yukarıda da belirttiğimiz üzere Amerika devleti bu şartlar altında kurulup ekonomik gücünden kaynaklı olarak toprak genişliğine ve siyasi bir güce sahip olmuştur. Yakın tarihimize geldiğimizde 90’lı yılların başlarında Amerika başkanı George w. H. Bush’un yeni sömürü sistemi olan neo-liberalizmi uyguladığını görmekteyiz. Kısaca neo-liberalizmi açıklamak gerekirse; Emperyalizmin 70'li yıllardan itibaren içine girdiği krizden çıkış yolu olarak belirlediği ve 80'lerde temelleri atılmakla birlikte esas olarak 90'ların başında yaygın uygulama şartlarına sahip olduğu yeni sömürü modelinin adı neo-liberalizmdir. Geçmişin liberal ekonomi modelinden esinlenerek tanımlanan bu politikalar, teorik kuruluşu bakımından daha eskilere gitse de yaygın biçimde ABD'li iktisatçı Milton Friedman'a bağlanır. Geçmişten günümüze kadar yapılan savaşların çoğu sebebi sömürgecilik anlayışıdır. Güçlü olan ülkeler bazen bunu açık olarak bazen ise gizli olarak gerçekleştirmişlerdir. Amerika devleti kurulduğu günden itibaren sömürgeci bir zihniyetten geldiğinden ötürü güçlenmesiyle birlikte günümüzde birçok devleti farklı isimlerle, sistemlerle yahut metotlarla gizli sömürüsü haline getirmiştir. Neo-liberalizm bunlardan yalnızca bir tanesi olmakla birlikte Amerika’nın planlarının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Neo-liberalizm için önemli olan sermayeye ulaşmasında karşılaşacağı engellerin yok edilmesi, ortadan kaldırılması gerekmektedir. Kapitalizmin bir türevi olan neo-liberalizm sermayenin kendisine akması için gerekirse bir ulusu yok etmeyi benimsemiştir. Amerika’nın 1990 yılında çıkarmış olduğu suni olduğuna inandığım Körfez Savaşı neo-liberalizm için bulunmaz bir fırsat olmuştur. Avrupa ve bir çok orta doğu ülkesinden destek alan George w. H. Bush Kuveyt’in sözüm ona toprak bütünlüğünü korumak için iktidar yaptıkları Saddam Hüseyin’in ordusunu zorla sınır dışı etmiş Kuveyt’in petrol zenginliklerini kurmuş olduğu uluslar arası şirketler aracılığı ile yıllarca sömürmüştür. Petrol bakımından zengin olan Orta Doğu ülkelerini sömürü haline getirebilmek için bazen fiili bazen ise proje kapsamında bir çok çalışmada bulunmaktan kaçınılmamıştır. Neo-liberal sistem ve onu benimseyenler için bir başka devletin ya da diğer insanların pek bir önemi yoktur. Onlar için önemli olan tek şey sömürebilecekleri daha fazla ülke köleleştirebilecekleri daha fazla insan. Daha önce belirttiğimiz gibi sömürgecilikte bazen fiili bazen ise proje bazında çalışmalarda bulunulmuştur. Yukarıda az önce örneklediğimiz Amerika’nın yapmış olduğu fiili bir çalışmaydı. Sömürü projelerinin fiili müdahalelerden farkı daha geniş zamana yayılmış olmasıdır. Örneğin Büyük Ortadoğu Projesi’ni ele alalım. Ortadoğu projesinin öncelikle ne olduğunu bir inceleyelim. Büyük Ortadoğu Projesi, [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]'nin batıda [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], doğuda [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], kuzeyde [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...] ve [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...], güneyde Arap Dünyası'ndan [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]'ye kadar uzanan bir coğrafyada yer alan ülkelere yönelik siyasi, hukuki, bilgi/eğitim, ekonomi, sosyal ve güvenlik boyutlarını içeren kapsamlı bir "İslam Coğrafyası" dönüşüm stratejisi olup, bu alanlarda uzun vadeli bir değişimi hedeflemektedir. Bu haliyle bakıldığında çok masum görünen ve diğer ülkelerin gelişmesinin hedeflendiğini belirten bu masum projeyi derinlemesine incelediğimizde altından nasıl bir yüz çıkacağını az çok tahmin etmek mümkündür. Bu tahminlerimiz bazı insanlar tarafından komplo teorisi olarak nitelendirilse de Amerika’nın kendinden başka bir gücü kabul etmeme egosu ve sömürgecilik faaliyetleri akla geldiğinde komplo teorisi diyenlerin kime ve neye hizmet ettiklerini merak etmemek içten bile değil. Büyük Ortadoğu Projesi ile aklıma ilk gelen şey konumuzun en başında anlatmış olduğum Amerika’nın kuruluş sürecinde ki yayılmacı tavrıdır. Kısa adıyla BOP’ un hedeflerini maddesel olarak sıralamak gerekirse;
Mustafa Kemal Atatürk’ün de söylemiş olduğu gibi “Muhtaç olduğun kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur”. Amerika’nın ya da diğer neo-liberalizm kavramını benimseyen dinimizin ve milletimizin düşmanlarına karşı dik durabilmemizin en önemli yolu okullarımızda ki en başarılı bireyler haline gelip çok iyi nesiller yetiştirebilmektir. Slogan milliyetçiliği yaparak 1957’den bu yana kurulmuş bir planı bozmamız takdir edersiniz ki çok zor olacaktır. Yeni nesillerin iyi birer Türk ve Müslüman gibi yetişmesi yönünde teşvikte bulunarak yozlaşan toplumumuzda ki güçler dengesini istediğimiz doğrultuda yönlendirebiliriz. Türkiye Cumhuriyeti’nin Ortadoğu’da ki gerek stratejik yeri gerekse siyasi gücünden ötürü Amerika ve yandaş güçleri bu topraklar üzerinde hâkimiyete sahip olabilmek adına bizimle işbirliği içinde görünebilirler. Ancak hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nin kontrolleri dışında güçlenmesini istemeyecek ve bunu engellemek için suni gündemler ve olaylar yaratacaklardır. İşte en büyük örneklerinden biri pkk terör örgütü kamplarında askeri eğitimi amerikan askerlerinin yani bizim en büyük müttefikimiz olan bir devletin emri ile onların kolluk güçlerinin veriyor olması gibi. Bu örneği yukarıda bahsettiğimi körfez savaşında, demokrasi getirme bahanesi ile Irak’ın işgal edilmesinde ya da Afganistan’ın işgal edilmesinde görebiliriz. Amerika’nın birçok devlet üzerinde zaten psikolojik olarak bir üstünlük kurmuş durumdadır, fakat burada asıl dikkat edilmesi gereken husus bu psikolojik gücün oluşumunda ki yapmış oldukları stratejik hamlelerdir. Nedir bu hamleler sorusuna gelecek olursak kuşku yoktur ki en büyük güçleri sinemadır. Yaptıkları her filmde Müslümanlar dünyayı yok etmeye çalışır amerikan askerleri ise son anda dünyayı kurtarır. Müslümanların yok etmeyeceği dünyaya bir meteor ya da büyük bir doğal afet tehlikesi sarar ve yine amerikan bilim adamları dünyayı yok olmaktan kurtarır. Gerek Avrupa gerekse Asya ülkelerinden bir sahnede bir amerikan vatandaşı sert bir müdahale ile karşılaştığında “ben amerikan vatandaşıyım bana bu şekilde yaklaşamazsınız” diyerek karşıda ki insanları tehdit eder ve bir şekilde ellerinden kurtulur. İşte bu filmleri izleyerek yetişen bir nesil bilinçaltında Amerika’ya karşı ciddi bir korku besler. Çünkü o dünyanın en büyük gücüdür. Amerika hem bu sayede gücünü insanların bilinçaltına dayatır hem de kendi dillerini evrensel dil haline getirmiş olurlar. Şimdi bir düşünün Amerika’nın gücünü bilinçaltında bekleten bir insan bir ülkenin yönetici olduğunda Amerika’nın çıkarlarına ters düşecek bir karar alabilir mi? İşte uzun vadede ve en büyük yapmış oldukları proje budur. Kitlesel olarak insanların bilinçaltına nüfuz edebiliyor olmaları. Bilinçaltları ele geçirilmiş insanlar yarının neo-liberalizminin çok büyük ölçüde kölesi olmaya adaydırlar. Eğer neo-liberalizm bu sayede sermayeyi ele geçiremiyorsa bir yalan bularak o ülkenin topraklarına müdahale eder ve sermayeyi ele geçirir. Neo-liberalizmin yöntemlerinden bir başkası da IMF veya Dünya Bankası gibi kuruluşlarla ülkeleri borçlandırmak daha sonra kendi çıkarları doğrultusunda ülkenin kaynaklarını kullanmaktır. Bu konuyu açmak gerekirse sanırım John Perkins'in kaleme aldığı “Bir Ekonomik Tetikçinin İtirafları” kitabını incelemek yeterli olur. Kitapta Perkins, 'Görevimiz ülkelere, hiçbir zaman ödeyemeyecekleri borçların altına girmelerine yardımcı olmak. Bu amaca ulaşmak için ise kullandığımız araçlar arasında sahte finansal raporlar, hileli seçimler, rüşvet, zorbalık, seks ve cinayet bulunuyor' diyor. Perkins kitabında söyle devam ediyor; üçüncü dünya ülkelerinin içine düştüğü ya da düşürüldüğü borç tuzağı, bu ülkelerin sahip olduğu doğal kaynakların hükümetler gözetiminde şirketler tarafından yönetilmesi ve petrol rezervlerinin ve kontrolünün ele geçirilmesi, bunun için darbeden sahte finansal raporlamaya kadar birçok aracın kullanılmasını, İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan ve günümüzde varlığını tüm şiddetiyle hissettiren Amerikan hegemonyasının nelere muktedir olduğunu gözler önüne seriyor. İşte bu yöntem ve metotları kullanan Amerika dünyada tek kutuplu bir güç dengesi olmayı amaçlıyor. Amerika’nın bu tek kutuplu dünya düzenini oluşturmasında ki en büyük rolü ise yer altı ve yer üstü kaynaklarından ötürü Ortadoğu ve dolayısıyla Türkiye oynuyor. Güçlü bir Türkiye Amerika’nın bütün planlarını yok etmekle birlikte bunca yıldır yapmış olduğu çalışmaları da yerle bir edebilir. Türkiye’nin güçlü bir ülke olabilmesi için karar mekanizmalarının olduğu mevkilere Türklük bilincini özümsemiş gençlerimizin gelmesi gerekmektedir. Bunun için yapılması gerekenler ise üzerimize düşen en önemli şey okullarımızda başarılı olmaktır. | |
|
09 Mart 2010, 06:50 | #2 | ||||||||||||||||
Guest
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
| Cevap: Amerika'nın oluşturmak istediği Yeni Dünya Düzeni
Evet yazar Mustafa Yıldırım'ın Sivil Örümceğin Ağında isimli kitabında bahsettiği gibi demokrasi projesi kapsamıyla İslam dünyasının ileri gelenleriyle (Şehyler, hocalar, alimler vb.) görüşüyorlar. Önce onlarla sahte dostluklar kuruyorlar. Sonra ise demokrasi projesi adı altında bütün karanlık işlerini yaptırabiliyorlar.
Günümüzde bu forumda bile Hristiyanlılaştırma ve Sosyal Darwinizm amaçlarının eserlerine rastlayabilirsiniz. Onlar Çanakkale Savaşı gibi birçok mücadelemizde bizlerin bu tip yöntemlerle değiştirilemeyeceğimizi ve yok edilemeyeceğimizi öğrendiler. Bu onları farklı yöntemler uygulamaya sevketti. Bu yöntemlerin en başında bizim kalbimize ve inancımıza giden yolun önce gözümüzden, sonra nefsimizden geçtiğini öğrendiler. Gözlerimize gerek tv kanallarıyla, gerek diğer yayın kuruluşları ve gerekse ülkede yaptıkları yatırımlarla alengirli ve eğlenceli somut görsellikler işlediler. ***** kanallar, can sıkıcı olmayan eğlence kanalları, spor kelimesinin yanına bile yaklaşamayacak sözde sporlar, ürettikleri zararlı gıda ürünleri, gösterişli giyim kuşam eşyaları ve daha neler neler. Bizi bu tip örneklerle değiştirip, bu örneklerin üzerinden yavaş yavaş inançlarımızı kendi istedikleri gibi yorumlamaya başladılar. Bizde bu yorumları doğru olarak kabul edip gerçekte İslam kapsamında varmış gibi kabul edip benimsedik çoğu zaman..
Slogan milliyetçiliği sözüyle yazarımız burada çok güzel bir noktaya değinmiş. Başı sıkışınca düşünen, bolluk ve ferahlıkta uyuyan bir yapıya sahip oluverdik artık. Düşünsenize normal bir günde milli değerlerimiz uğrunda halk kaç kere sokağa dökülüyor? Şehit mi vermemiz lazım? Yazık günah değil mi?
Eğer aranızda izlemiş olan varsa hatırlar. Hafızalarınızı yoklamanızı rica edeceğim. Son 10 yıldır garip filmlere rastladık. Bu filmlerin konuları; art niyetli insanlar tarafından bilimadamları aracılıklarıyla virüs üretilip çeşitli kitlesel yoğunluklarfa fısfıs yöntemiyle yayılması ve birilerinin de bu virüsü anti-virüs ile yok etmesiydi. Bu tip konulardaki filmler sizce Sars Virüsü ve Domuz Gribi habercisi değil miydi? Yada Sars Virüsü ve Domuz Gribi sessizlik sonrası fırtına değil miydi? Domuz Gribi vakasında babamla aramda geçen bir diyalog vardı. Babama bu hastalığın yalan olduğunu ve ilerde bunun ispatlanacağını söyledim. Çok değil 1 ay sonra dediğim harfiyyen çıktı haberlerde. Konunun yazarı Ruhadam'a vermiş olduğu değerli bilgilerden ötürü teşekkürlerimi sunar, devamını büyük bir ilgi ve merakle beklediğimi bildirmek isterim. Rica ederim.. Konu Noyan tarafından (09 Mart 2010 Saat 22:06 ) değiştirilmiştir. | ||||||||||||||||
|
09 Mart 2010, 12:31 | #3 |
Çevrimiçi
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Amerika'nın oluşturmak istediği Yeni Dünya Düzeni Bu isgal konusunda.. Muslumanlara aslinda buyuk is dusuyor. Birbirlerine sahip cikmak. Ama ne yazikki isgal edilmis Musluman ulkelerinde goruyoruz, din kardeslerin sessizligini..
__________________ Ey Türk Bayrağım,Vatanımın sembolu,Namusum ! Korkma yılma senin yanında bizler varız Vatanımızın sembolü. Bayragim. Bizler Osmanli Torunlariyiz. Senin yanındayiz asla yılma korkma. Sen daima dalgalanacaksın Kullanıcı imzalarındaki bağlantı ve resimleri görebilmek için en az 20 mesaja sahip olmanız gerekir ya da üye girişi yapmanız gerekir. |
|
Etiketler |
amerikanin, amerikanın, dunya, duzeni, dünya, düzeni, istediği, istedigi, olusturmak, oluşturmak |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Emel Müftüoğlu - Düzeni Bozuk Dünya | Amelia | D, E, F, G | 0 | 07 Şubat 2014 20:17 |
Osmanlı İmparatorluğu Son Dünya Düzeni | Liaaa | Tarih | 0 | 21 Mart 2012 16:45 |
Küresel Ekonomik Kriz ve Yeni Dünya Düzeni | aLya | Haber Arşivi | 0 | 15 Kasım 2011 08:26 |