24 Ekim 2009, 23:16 | #41 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler LÂİK MİYİM, DEĞİL MİYİM? Evet, sevgili gençler, daima benim gibi konuşmaya çalışın. Çünkü davamız çeşm-i bülbül kadar naziktir, yere düşürüp kırmayalım. Bir gün, mahkemede bana hâkim sordu. Dedi ki: “-Kuzum Necip Fazıl, zapta geçirmeyeceğim, hükümde de esas teşkil etmeyecek, şahıs olarak, dost olarak, dostluğa kabul ediyorsanız, bir sual soracağım.” “-Buyursunlar.” Dedim. “-Siz lâik misiniz, değil misiniz?” Dedim ki: “-Efendim, böyle sual olur mu? Ben belki bunun için huzurunuzdayım. Ve şimdi anlayacaksınız lâik miyim, değil miyim! Fakat bir şartla cevap veririm. Hem zapta geçmesi hem de hükme tesir etmesi şartıyla...” Ve devam ettim: “-Ben Allah’a inanıyorum, yani Halik’a... Bütün âlemlerin Rabbına... Nasıl istersiniz ki, Allah’ı ve onun emirlerini dünyanın dışında kabul edeyim. Şimdi ben lâik miyim, değil miyim, siz karar verin!” Dikkat edilirse burada bir incelik var; lâik miyim, değil miyim, sen karar ver!.. (İslâm Ve Öbürleri’nden) |
|
27 Ekim 2009, 23:39 | #42 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler LÜKS GEMİ VE TUVALET Bir gün büyük şair Necip Fazıl Kısakürek'e sahilde rastlayan bir hayranı; ''Üstad, senin bütün mücadelelerin güzel, hizmetlerin eşsiz ama şu ....... tarafın olmasa diye tenkit eder.. Bunun üzerine Necip Fazıl tebessüm ederek: ''şu boğaz'dan geçen lüks ve güzel gemiyi görüyor musun? Bak ne kadar lüks ve konforlu değil mi? İşte böylesine lüks geminin tuvaleti de vardır.'' der... |
|
01 Kasım 2009, 18:45 | #43 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler MANTIK KABUL EDER, RUH KUSAR! Bir yaz günü... Sofra kurulmuş, yemek yenilecek... Her şey hazır... Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, masanın üzerindeki içi su dolu "viski şişesi"ni görünce sorar: "Bu ne?" Cevap verir, oğlu; "Baba; soğuk su için.... Buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz da!..." İtiraz eder üstad: "Olmaz!.." İzaha çalışır oğlu... "Baba inan ki çok iyi temizledik, bol sabun ve kaynar sularla yıkadık." Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından: " O halde oğlum; yarın lazımlık satan bir dükkana gideceksin ve oradan el değmemiş bir lazımlık alacak, çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin! İçebilir misin?... Elbette içebilirsin... Hiçbir mahzuru da yok... Amma velakin; mantığın kabul etse de, ruhun kusar bu çorbayı!" ........................ 28 aralık 2007/ Hasan Karakaya (Vakit Gazetesi'nden alıntıdır.) |
|
03 Ocak 2010, 01:27 | #44 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler MARAŞ DONDURMASI Alaeddin Özdenören, birgün Büyük Doğu'nun yönetim evinde derginin çıkmasıyla ilgili hizmetlerini yerine geitirirken Üstad onu dondurma almaya gönderiyor ve: "Roma dondurması al" diye tembihinde bulunuyor. Olay 1960'lı yılların ortaları. O tarihte henüz Maraş dondurması tanınmıyor. Alaeddin Özdenören Nuruosmaniye Caddesinde Roma dondurması aranırken, bir muhallebicide Maraş dondurması satıldığını görüyor ve tereddüt etmeden Maraş dondurmasından alıp büroya dönüyor. Üstad, Alaeddin'in elinde farklı bir dondurma görünce: "Bu ne?" diye soruyor. Alaeddin de: "Maraş dondurması Üstadım" diye cevap veriyor, arksaından da: "Maraş dondurması Roma dondurmasından iyidir" diyor. Üstad, Maraş dondurmasının tadına bakıyor ve: "Filvaki bu da fena değilmiş ama, sen niye talimata uymuyorsun?" diye çıkışıyor ve açıklamasını da getiriyor: "Bir gün büyük kampana çaldığında sizin emirlere riayet edeceğinizde nasıl emin olabilirim?!" (Rasim Özdenören - Bir Karakter ve Birkaç Nükte) ---------- MAYMUNA DÖNMEK Necip fazıl kısakürek, sakal bırakmaya karar verir ve bırakır. Sakallı halini görenler şaşırırlar. Hatta bazıları hakaret etmek bile ister. Fakat üstad bu. Hiç lafın altında kalır mı? Adama laik olduğu cevabı verir. Üstadın sakallı halini gören biri, üstada hakaret etmek için karşısına geçip sakallı halini kastederek; -“Yahu Maymuna dönmüşsün!” der. Bu söz üzerine üstad adama haddini bildirir: -“Öylemiii, peki o zaman arkamı döneyim!.." |
|
03 Ocak 2010, 23:10 | #45 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler MESELE Bizzat şahit olmadığım, ama, sevgili Üstadımdan, Yerebatan Caddesi ile Alayköşkü Caddesi’nin kesiştiği köşede, şimdi yerinde bir işhanının yükseldiği iki katlı küçük binanın, birinci katındaki Büyük Doğu idarehanesinde dinlediğim bir anıyı nakledeceğim. Bir yandan, aylık, BD-RAPOR kitapçıklarını “Necip Fazıl ve Dostları” imzasıyla yayına hazırlarken, bir yandan Büyük Doğu’nun günlük gazete olarak neşrinin altyapısı ile meşgulüz… Sanırım, “Aynadaki Yalan” isimli romanının ilk basımı için gelen dizgilerin tahsisi ile meşgulüz… Masasında oturuyor, ben masanın önündeyim… Masada dizili formalar… “Geçerken uğradım…” tarzında gelen ve Üstadımın sohbeti kısa keserek uğurladığı bir ziyaretçinin arkasından; gözlüklerinin üzerinden bana bakarak: “-Yalçın…” dedi. -Buyur Üstadım… -Biliyor musun, bana, mesele denebilecek bir mesele ile gelecek insanların hasreti içindeyim… Ben geldim!.. Hoş geldin!.. O kadar… Bana bir meseleyle gel… Meselesi olan adam gelsin bana… -……………. -Bir gün, sabah erken saatlerde, evimin kapısı çalındı… Hayırdır inşallah… Açtım… Karşımda bir adam… -Selamünaleyküm… Aleykümselam… Ben falanca… Evet?.. Sizi görmeye geldim. Mesele neydi? Hiç… Sadece görmeye geldim. Sadece görmeye mi?.. Evet. (Yüzünü sağa dönerek sol profilden, sola dönerek sağ profilden ve sonra cepheden adama gösterişini tarif ederek) Gördün mü?.. Evet… Haydi uğurlar olsun!.. Bana, benim için değil, meselem için gelsin, gelecek olan!.. Sesi, bugün gibi kulaklarımda… Ve, 18 yıldır, “mesele”sini soluyanlar hariç; bir sürü adam, her yıldönümü, “ömrünü verdiği mesele” yerine O’nu konuşuyor, O’nu anlatıyor, kendilerini pazarlıyorlar… Mekanı cennet olsun. Yalçın Turgut BALABAN Vakit Gazetesi 25 Mayıs 2001 |
|
09 Ocak 2010, 00:25 | #46 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler MİKROP Bir gün bir doktor bana dedi ki: —Yahu Necip Fazıl Bay! (Pastör)ün mikrobu keşfettiği bir asırda insan nasıl dine inanır, Allah'a inanır? Hiç telâşa lüzum yok... Ona şu cevabı verdim: —Siz ne kadar sahte adamlarsınız! Senedini getirdiğiniz adamın o senedi, hangi büyük itibarî senettir? Hangi noktaya dayandığını bilmez ve ona göre iddia edersiniz! Pastör diyor ki: Bütün dünya Allah'ı inkâr etse bir mikrobun hayatı O'nu bana ispata kâfidir. Bunlar Pastör'den senet alıp onu bize kullanmaya kalkıyorlar! Fakat bu cevabı verecek insanlara ihtiyacımız var... Muhtelif konferanslarımda bir misâlim var. Onu burada da söyleyeyim: Hani bilirsiniz hastanelerde Çemişgezeğin filân köyünden, filan yerin filân yerinden gelmiş bir köylü vardır. Beyaz gömlek giyer hastahanede, hademe olur. Orada işi gücü cerahat dökmektir. Pislik temizlemektir. Fakat köyüne döndüğü zaman orada doktor geçinir. Bütün Avrupa mütehassısları, bizim memleketde cerahat döken hastahane hademelerinden farksızdır!.. (Türkiye ve Komünizm'den) |
|
09 Ocak 2010, 00:40 | #48 | ||||
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler
Fırsat buldukça "fikir ve çile" insanını buraya neşrediyorum gadam. Üstadı anlamak herkeze nasip olmuyor ama malesef... | ||||
|
10 Ocak 2010, 17:18 | #50 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Necip Fazıl KISAKÜREK'den Nükteler MİLLÎ ŞEF HEYKELİ Akademide Hasan Âli Yücel'in reisliğinde profesörler heyeti toplantısı... Vekil, şimdiye kadar seleflerinden hiç birinin bu makamda kendisi kadar kalmadığını, Köy Enstitüleri, klâsiklerden tercümeler, ansiklopedi gibi büyük hamlelere girişileceğini, akademiden de sanat plânında büyük işler beklendiğini anlatmakta ve sözü o zaman birdenbire modalaşan ve göze girme vasıtası haline getirilen "Millî Şef" heykellerine getirmektedir. İnönü heykeli... At üstünde Millî Şef... Akademinin bir pavyonunda yapılmaya başlamış ve yüksekliği damı aştığı için çatıyı delmek zoru doğmuştur. Akademiye girerken sol taraftaki hangar biçimli binanın tepesinde garip bir manzara... İnönü'nün, denizden başını çıkarması ve "ce!" demesi gibi, çatının içinden fırlama kafası... Gövdesi ve atı içeride kalıyor. Anlattıklarına göre, yerini aldığı zâta ait, nerede ve ne şekilde heykel varsa o da aynını istiyor. Meramı Taksim âbidesinin arka plândaki ikinci, üçüncü adamlar kadrosundan çıkmak, başı doldurmak... Nitekim, işte banknotların üzerindeki eski resim de kaldırılmış ve yerine onun kellesi oturtulmuştur. Selefine "Ebedî Şef" ünvanının yakıştırılmasına karşılık ona "Millî Şef" yaftası uygun görülmüş, fakat bu az gelmiştir. Profesörler meclisinde heykel meselesi konuşulurken Mistik Şair, önündeki kâğıt üzerine birtakım sıkıntı karalamaları döküyor ve bu hareketi vekil Beyefendinin dikkatini çekiyor: - Ne karalıyorsun kâğıda, şair? - Sıkıntımı karalıyorum! - Bu bahis sana sıkıntı mı veriyor? - Bir şey veriyor ama, sıkıntı mı, yıkıntı mı, bilemem! - Söyle açıkça fikrini, çekinme! - Birazdan, müdür odasında arzederim. Hasan Âli, Mistik Şair'in, fikrini bildirmesi için mahremlik aradığını sezdi ve toplantı bitince müdür odasında, beraberlerinde yalınız Burhan Toprak, onu konuşmaya davet etti. - Söyle bakalım! - Efendim, yabancılar arasında siz bir Maarif Vekilisiniz ve bu sıfatla pek dik çıkacak olan sesime tahammül edemiyebilirsiniz. Fakat aramızda bir arkadaşlık tarafı olduğu için, tenhada, müsamahanıza güvenerek size fikrimi söyleyebilirim. - Dinliyorum. - Şu heykel işini şöyle yapsak: Avrupa’ya, ayakta, at sırtında, şu veya bu biçimde şanlı gövdeler ısmarlasak; boyun yerlerini de burgulu yapıp, ölen ölünce kafasını çıkarsak ve yenisinin başını oraya burgulayıversek; nasıl olur? Burhan Toprak, kahkahadan kırılmamak için ağzını eline gömmüş, sarsılırken, Hasan Âli kıpkırmızı; ve yüzünün sol tarafiyle resmî, sağ tarafiyle de hususî olarak, ağlamaklı ve gülümsemeli!.. ( Bâbıâli'den ) |
|
Etiketler |
fazil, fazıl, kisakurekden, kisakÜrekden, necip, nukteler, nükteler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Canım İstanbul – Necip Fazıl KISAKÜREK | Vesaire | Şairler ve Şiirleri | 0 | 05 Aralık 2014 12:57 |
Necip Fazıl Kısakürek - Hayatı ve Eserleri..( Necip Fazıl Biyografisi) | Sevda | Edebi Şahsiyetler | 1 | 31 Temmuz 2011 08:01 |
Çocuk - Necip Fazıl KISAKÜREK | Sevda | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 1 | 20 Haziran 2011 15:27 |