25 Mayıs 2012, 13:37 | #1 | |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Bir Peygamber Gölgesi Ben Hur - Nazan Bekiroğlu Görkemli yapıtın bütün özelliklerini taşır “Ben Hur” filmi. Dijital teknolojilerin dokunmadığı teknik görkeminin yanı sıra bir metin olarak da görkemlidir. Üstelik bu görkem, tümüyle masumken haksızlığa uğramış bireyin intikam tutkusunun gerekçelerini sınarken yeterince de evrenseldir. Çünkü Ben Hur’un üzerinden bir peygamber gölgesi geçmiştir. Hur Prensi, hiç hak etmediği halde dostu Mesala’nın hırsına kurban giderek bir anda özgürlüğünü ve ailesini kaybetmiş, kendisini kadırgaya zincirli halde bulmuştur. Oysa küreğe her asıldığında bu ihanetin intikamını almaya yemin etmesine yetecek denli ateşli bir nefes çekmektedir içine. Yıllar sonra geri döndüğünde güç artık onun elindedir. Ve gücünü işlevsel kılan öfkesinden vazgeçmek niyetinde de değildir. Çünkü bilir ki öfkenin zihin üzerinde yarattığı yanılsama, sağduyu geri döndüğünde gücünü yitirecektir. Oysa ona sağduyu değil intikam lâzımdır. Öyleyse ona öfke lâzımdır. “Mesala böyle değildi, onu da Roma yok etmiş”tir. Öyleyse Ben Hur’a Mesala’dan da öte, tümüyle Roma’ya yönelik bir öfke ve intikam duygusu lâzımdır. Haksız da sayılmaz. Roma her şeyin üzerinde dururken Roma’nın varlığı için sadakat ve şefkat gibi insanî duygular bile o kadar geçersizdir ki tahtının merdivenlerini indiği anda Ben Hur’a “dostane” tavsiyelerde bulunan Vali Pilatus, o merdivenleri tırmanıp da tahtına oturduğu anda sadece Sezar’ın eli olur ve bu el Roma’ya uzanan her eli kırmaya hazırdır. Oysa el elden üstündür bu hesapta. Ve filmin Uvertür’ü gibi Antrakt’ında da meşhur tablodan alıntılanmış detaya bakılırsa bu, İsa’nın elidir. Ve İsa, görece ahlâk gibi gerekçesi kurulmuş haklı kötülüğü de öyleyse tümüyle zulmü lânetlemektedir. Kolay değildir Ben Hur’un bu çağrıya evet demesi. O, sırtını dönüp giderken, bir siluet olarak görüntüye giren İsa, kalabalıklara hâlâ affetmeyi öğütlemektedir. O İsa ki henüz ağzından tek kelâm çıkmadan bile, bakışlarını üzerinde gezdirdiği kalabalıklar onun önünde rüzgâra tutulmuş buğday başakları gibi eğilmektedir. Doğrulmak için önce eğilmek gerekir çünkü bu hasatta. “Buğday tanesi yeşermek için toprağa düşmek mecburiyetindedir”. Oysa Ben Hur hayata duyduğu bütün öfkeyle, ölürken bile arınmayı reddeden Mesala’dır şimdi. Kişisel intikam macerasında düşmanının yok olması bile yetmemiş, bütün insanlık adına bir ilke olarak yok etmek istediği şeye dönüşmüştür. Ama Mesala insanın sadece bir yanını, saf kötülük yanını temsil ederken İsa da saf iyi yanını temsil eder. Ben Hur ise insandır, bu ikisinin karışımından ibaret bir varlıktır. Âdem de, Faust da odur şimdi. Öyleyse ona bir aydınlanma lâzımdır. Aydınlanma aniden, bilâsebep gelebildiği gibi sevilen bir kadının etkisiyle de yalımlanabilir zihinlerde. Böyle düşerler Nasıralı İsa’nın yollarına. Oysa sokaklar bomboştur ve O yargılanmaktadır. Kör dilenci bile O’nun hiçbir şey yapmadığını görmektedir de en yakınları görememektedir. Vali Pilatus ellerini yıkamaktadır habire. Sadece bilenler anlar onun ne söylediğini. “Ben bu günahtan berîyim”. Sezar’ın eli olarak verdiği karara, etiyle kemiğiyle Pilatus’un elleri isyan edince kendini mi aklamak istemektedir? Ama el elden üstündür bir kez daha. Gördüğünü önce yalanlar nihayetinde tanır Ben Hur. Ve ki bu ihtişamlı tanımanın gerçekleşmesi için bir çarmıh gerekmiştir. “Bunu hak edecek ne yaptı”? İsa’nın çarmıhı dibinde Yahudi prensi bunu sormaktadır hâlâ. Tümüyle masum bir insanın üstelik peygamberken bu akıbete duçar olması insanı bütün “doğrulardan” saptırabilir. Bu sorunun, kilisenin asırlar içinde biçimlenen öğretisine göre bir cevabı vardır elbet. Ama evrensel, bireyin şahsî acısına tatmin edici bir cevap getirebiliyorsa evrensel demektir. Ben Hur, Nasıralı İsa’yı o halde görünce cevabı anlar ki “dünya bildiğimizden öte”dir. O zaman bir cüzamlının da ellerinden ve gözlerinden öpülebilir. Çünkü onların da üzerinden bir öte’lik, bir peygamber gölgesi geçmiştir. Kör değildir gerçi Ben Hur ama açılır gözleri: Çok korkunçtur. Ama yine de artık korkmuyordur. 24 Ekim 2010, Pazar | |
|
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Nun Masalları - Nazan Bekiroğlu | Afrodit | İslamiyet | 0 | 01 Eylül 2013 13:38 |
Bâb-ı Cümel - Nazan Bekiroğlu | Afrodit | Makaleler | 0 | 30 Ağustos 2013 18:48 |
Nar Ağacı - Nazan Bekiroğlu | Liaaa | Kitap Tanıtımları | 0 | 24 Ekim 2012 16:05 |
Nazan Bekiroğlu Sözleri | Liaaa | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 1 | 08 Haziran 2012 18:44 |
Be'nin Noktası/Nazan Bekiroğlu | Afrodit | Makaleler | 1 | 22 Ekim 2011 22:48 |