10 Mart 2009, 22:57 | #12 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Çanakkale Şehitlerine Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. -Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya- Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde-gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir-Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm-ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. Yedi iklimi cihânın duruyor karşında, Avusturalya'yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk-i asil, Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz... Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel'undaki tahribe müvekkel esbâb, Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb. Öteden sâikalar parçalıyor âfâkı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a'mâkı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz-ı beşer... Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o nâmerd eller, Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller. Veriyor yangını, durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyâre. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler... Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis-i İlahi o metin istihkâm. Sarılır, indirilir mevki-i müstahkemler, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. Beşerin azmini tevkif edemez sun'-i beşer; Bu göğüslerse Hudâ'nın ebedi serhaddi; 'O benim sun'-i bedi'im, onu çiğnetme' dedi. Asım'ın nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmusunu, çiğnetmiyecek. Şühedâ gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar... O, rükû olmasa, dünyâda eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, Bir hilâl uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. Sana dar gelmiyecek makberi kimler kazsın? 'Gömelim gel seni tarihe' desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb... Seni ancak ebediyyetler eder istiâb. 'Bu, taşındır' diyerek Kâ'be'yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, ridâ namıyle, Kanayan lâhdine çeksem bütün ecrâmıyle; Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyyâ'yı uzatsam oradan; Sen bu âvizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtâbı getirsem yanına, Türbedârın gibi tâ fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile âvizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana... Yine bir şey yapabildim diyemem hâtırana. Sen ki, son ehl-i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslam'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, rûhunla beraber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Mehmet Akif Ersoy Âhiret Yolu sokakta sâde bir 'âmîn! ' sadâsıdır gidiyor: mahalle halkı birikmiş, imam duâ ediyor. basık bir ev; kapının iç yanında bir tâbût, başında çınlayan âvâzı dinliyor, mebhût; denildi: 'fâtiha! '; âmîni kestiler bu sefer, göğüsler inledi, derken, açık duran eller, hazîn alınları bir kerre okşayıp indi; deminki zemzemeler bir zaman için dindi. duyuldu sonra imâmın nidâ-yı mağmûmu, diyordu: - söyleyin allâh için şu merhûmu, nasıl bilirsiniz ey müslümanlar? - iyi biliriz! -yarın huzûr-i ilâhîde toplanıp hepiniz, bu yolda hüsn-i şehâdet edersiniz ya? - evet! - imâm efendi, helâllık da iste, merhamet et... - helâl edin hadi öyleyse şimdi hakkınızı. - helâl edin hadi bekletmeyin adamcağızı! cemâatin yüreğinden kopup 'helâl olsun! ' nidâ-yı saffeti, birden cenâze, ah-ı derûn, misâli uğradı evden; fezâda yükseldi içerde başladı bir cûş-i nevhadır şimdi; baş örtüsüyle kadınlargözüktü pencereden: -bıraktın öyle mi, en sonra kardeşim, bizi sen! -yıkıldı dostlar evim, barkım... ah gitti kocam! .. -dayım melek gibi insandı; ben nasıl yanmam! -tamam otuz senedir komşuyuz da bir kerre, kızıp da 'ey! ' demiş insan değildi, hemşîre! -zavallı remziye! boynun büküldü evlâdım... -babam ne oldu? -baban... öldü. -etme ayşe hanım, bu söylenir mi ya? hicrân olur zavallı kıza... ayol, şu öksüzü bir parçacık avutsanıza... açın da cumbayı etrâfa baksın ağlamasın... göründü cumbada baktım ki tombalak, sanşın, sevimli bir küçücek kız... beiinde ancak var. donuk yanakları üstünde parlayan yaşlar, zavallının eriyen ruh-i bî-günâhı idi. benim o mersiye yâdımda ağlıyor ebedî. sefine pâre ki sırtında mevc-i bî-hissin, yüzer... önünde ademden nişâne bir engin, çeker durur onu sâhil-cüdâ açıklarına; bakar mı bir taşın üstünde durmuş ağlıyana? cenâze dûş-i cemâatte çalkalandıkça, o tahta pâreye benzerdi, düşmüş emvâca. nasıl duyar ki uzaklarda inleyen kadını? nasıl görür ki yetîmin huruş eden yaşını? bu hây ü hûy-i kıyâmet-nümûn içinde söner, samîm-i hilkati sûzân eden enîn-i beşer. değilmiş öyle geniş nâlenin hudûdu meğer: sokak bitip dönülürken kesildi mâtemler. o tahta pâre-i câmid, o iğbirâr-ı samût, güzer-gehindeki eşbâhı bir mehîb sükût içinde haşr ederek dalgalarla seyrediyor; zemîne bakmıyor artık semâ deyip gidiyor. bu mahmilin neye sık sık değişsin efrâdı? suâli fikre büyük bir hakîkat anlattı: evet bekâ ezecek cism-i zâr-ı fânîyi, vücûd çekmiyecek ömr-i câvidânîyi, bu bâr-ı müdhişin altında titreyip dizler, dayanmıyor üç adımdan ziyâde dûş-i beşer! ağır ağırgidiyorken cenâze kâfilesi, nihâyet oldu musallâ birinci merhalesi. çıkınca üstüne son minberin hatîb-i memât, açıldı dîde-i im'âna perde perde hayât. ******* senin en son serîrindir şu bî pervâ uzanmış taş; ki nermin hâb-gâhından çıkar, bir gün vurursun baş! elinden yok halâs imkânı, mâdâme'l-hayât uğraş... o, mutlak sedd-i râhındır, aşılmaz.. muktedirsen aş! ' musallâ: müncemid bir mevcidir eşk-i yetîmânın; musallâ: ahıdır, berceste, mâtem-zâr-ı dünyânın; musallâ: minber-i teblîğidir dünyâda, ukbânın; musallâ-: ders-i ibrettir durur pîşinde, irfânın. bu minberden iner nâsûta en müdhiş hakîkatler, bu yerden yükselir lâhûta en hâlis kanâ'atler. civârından geçer zulmette bî pâyan hayâletler: kefen-ber-dûş geçmişler, kalan üryan sefâletler! babam, kardeşlerim, evlâdım, annem... belki bunlardan muazzez bildiğim kıymetli birçok yâr-ı can el'ân bu taştan atfeder zanneylerim dünyâya son im'ân... benim rûhum bu heykelden duyar hâmûş bin efgân! serîr-i saltanatlar devrilir, alt üst olur dünyâ; müşeyyed bürc ü bârülar düşer bir bir, bu taş hâlâ, zamânın dest-i tahrîbiyle, durmuş, eyler istihzâ; bütün mevcûda hâkim bir adem timsâlidir gûyâ. namaz kılındı; duâ bitti. kârban, yoluna düzüldü taht-ı memâtın girip birer koluna. yarım sâat henüz olmuştu. yolcular durdu; demek ki; komşusu dünyânın âhiret yurdu. cenâze indi omuzdan yavaş yavaş, sonra, sokuldu servilerin ortasında bir çukura, atıldı üstüne üç beş kürek kemikli çamur kabardı toprağın altında bir an, bir ur! evet, çıban, ki yatan duymuyorsa dehşetini, dönün de arkadakinden sorun fecâ'atini· sükûn içinde uyurken şu bir yığın toprak ilel'ebed o küçük rûh çırpınıp duracak! ... Mehmet Akif Ersoy |
|
10 Mart 2009, 22:57 | #13 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Bayramdan Kalan Hani, titrer içi bir çocuğun... Hani, bir kedinin kaptığını görür ya, yerdeki ekmek kırıntısının peşindeki sevdiceğini; daldaki kumru! .. Göğsünün ak tüyleri savrulan yârine son bakışı titrer o kuşun senin de gözlerinde... Ve hani... Ve hani; bitmiş bir yıldız, parlasa da bilirsin ya; sönmüştür artık feri, ışıktan gözlerinin! .. Bilirsin, uyusan; yorgun ışık dışarda kalacak! .. Hani, titrer içi bir çocuğun... Hani, mekâna zamânın yazdığı satırlar gibi görünmeez, ama okunur; hissedilerek! .. Hani ellerin üşür, bir avuç bulamadığından kendine; zarfı olmayan mektuplar gibi... Titreer, titrer kelimeler! .. Zarf bulsaan, adresi olmaz; yorulursun kaybolduğun sokaklarda... Veya, teneke kumbaralarda terkedilmiş geçmez paralar gibi tıngırdar parmakların; adressiz zarfların içinde donmuş nefessiz cümleler gibi!.. Hani, titrer içi bir çocuğun; Çayırdaki papatyayla sevişirken üstüne sürü salınmış bir turuncu tırtıl gibi!.. Hani, titrer içi bir çocuğun; Bilmez, niye!.. Sen, çocuktan hüzn'emersin!.. Çocuk, boncuktur; nazârına!.. Üzülür. Üzülür ve ceplerine sokar ellerini... İşte o an; durur yanağının en tepesinde, düşmekten vazgeçen damla!.. Işıldar, ıslak gözleri, ve... Bayramdan kalma şekeri sevinçle çıkartıp cebinden, soyar ve koyar dilinin üstüne!.. Hani titrer için bir çocuk gibi; korkarsın, üşürsün,, üzülürsün,,, ağlarsın ve cebine sokarsın ya ellerini... Ordayım! Sevgilerim "senin" cebinde!.. Avuçla, ısın,, teselli bul,,, sil bana gözlerinin yaşını... Ve koy dilinin üstüne; Bayramdan kalmış bir şeker gibi!.. Muammer Erkul |
|
10 Mart 2009, 23:01 | #14 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Bebeğe İhtar Geçmişte yağmanın hasat dönemi Acele gel diye çağırdım seni Şimdi iş değişti dur, dinle beni Dokuz aylık yolu altmış ayda çek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Emmin, dayın annen, baban kereste İşçi, memur, çiftçi, çoban kereste Çarşa, pazar, yazı-yaban kereste İnsanlar ya mertek, ya orta direk Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Doğarsan üç günlük iş bulamazsın Acıkırsın, ekmek, aş bulamazsın Ucuz toprak, beleş taş bulumazsın Yaşamak rezillik, rüsvaylık demek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Arı peteğinde ağulu bal var Kaçıp kurtulmaya ne yön, ne yol var Sıkıver dişini, annene yalvar Buradan rahattır orda beklemek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Kurtlar sülük oldu, sıyrıldı posttan Kaçan kurtuluyor, ahbaptan dosttan Değişti bahçıvan, bozuldu bostan, Hıyarlar acıdır, karpuzlar kelek Beş sene dolmadan doğma ha bebek. Vaziyet bambaşka vaziyet oldu Yaşamak işkence, eziyet oldu Dalkavukluk üstün meziyet oldu. Sanatkârlar sansar, dâhiler şebek Sözümü dinlersen hiç doğma bebek. Abdurrahim Karakoç |
|
10 Mart 2009, 23:01 | #15 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler YOLCU Bugün son sinek de soğuktan öldü Son gül soldu,son yaprak döküldü Ay bulutların içine gömüldü Son ahbap da diyar-ı ahirete göçtü Bir bu heyhula kaldı buracıkta O da ölümünü bekliyor küçük bir odacıkta Bir damla su misali küçük bir kovacıkta Bir mezardır istediği kdüz bir ovacıkta Halini soran yok mu bu kimsesize Sorarlar bir gün bunun hesabını size Muhtaç bu garip bir çift söze Basar bağrını küçük bir köze Cemil Meriç HÜZÜNLÜ GURBET Güz mevsiminin ortasındayız Dağların tepelerinde kar var Kar bir yük gibi binmiş dağlara Benim hüzünle yüklendiğim gibi adeta Dağ nice yükler kaldırır daha Oysa ben Diyar-ı gürbette Küçük bir han odasında Mum ışığının altında Bilmem daha ne kadar yük kaldırabilirim Bilmem daha ne kadar dayanabilirim gurbete HÜZÜNLÜ GURBETE Karlar eridiğinde mi kavuşurum acaba Geride bıraktığım ahbaba Kader güldürür benim de yüzümü elbet Biter elbet bu HÜZÜNLÜ GURBET Cemil Meriç |
|
10 Mart 2009, 23:05 | #16 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Biz Bu Vatanın Neyi Oluyoruz? İmkanın olsa asacaksın Elinde olsa keseceksin Kendine göre biçeceksin Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! İstiyorsan hep susalım Senin korkundan pusalım O kadar değil dur bakalım Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Anayasayı babayasayı Sen istiyorsan bütün payı Bu yaptığını yapmaz ayı Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Bizler Allah ın mülkündeyiz Ve O nun verdiğini yeriz Sırası gelince deriz Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Sen istiyorsun biz ölelim Tahrik olup sana teslim olalım Ülkeyi sana teslim edelim Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Hürriyet midir yaptığınız? Nedir sizin yaptığınız? Tümden suçtur varlığınız Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Güya bizi çarparsınız Lehimizde kırparsınız Siz bu vatanda yaşarsınız Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Büyükler emrinizdedir? Hakaretiniz dizdedir. Kem gözleriniz bizdedir, Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Bize hakaretler aldı gidiyor Eller atına bindi gidiyor Gençlik İslam a daldı gidiyor Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Biz Allah ı sevenlerdeniz Ve O na gönül verenlerdeniz Gerekirse ölenlerdeniz Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Biz savaştık biz çalıştık Eller doyarken acıktık, Kadın, erkek yola çıktık, Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Söz bizim temel hakkımız Biz Hakk a en yakınız Siz kalleş ile farkımız, Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Meşhur Yaşar yaşamaz gibi Öyle istiyorsun sen bizi Alırız hakkımızı bal gibi, Biz bu vatanın neyi oluyoruz? ! Be kefere, be kitapsız Senin Hak dediğin haksız. Yaşamak hakkımız, tutsaksız Biz bu vatanın neyi oluyoruz? Emine ŞENLİKOĞLU Kelepçeli Kaleminden DAVA ERİ Bütün zaferlerin ardında, Dert yatar, çile yatar Dava eri denilen kişi Tozda yatar, çölde yatar Kim ne derse desin O sadece Hakka bakar. FEDAKAR OLMAK Senin sermayen O’nu yalnızca bilmek değildir. O’ndan gelen her şeyi, O’na verebilmektir. HAYAL Asırlar önceydi o, yıldızlar elimizde, Şimdi o yıldızların hayali zihnimizde. KENDİNE İnsanın kendine verdiğini bir dünya veremez. Kendine yaptığını da, hiç kimse yapamaz. NEFSİME Ey nefsim, bak şu mezara, ibret al Ölüm hayatla kardeş, ona göre zevke dal. ÖLÜM Annem veya ben ondan önce, Öleceğim muhakkak vadem gelince, Düşünüyorum ölümü ta derinden, Gerçek ince, fikirdeki zardan ince TABİATCI’YA Desem, şu duvar kendi kendine dizilmiş Bana ağız eğerek der; imkansız bir iş Mikro aleminden makro alemine dek İnci inci kaideler, mükemmel gidiş Görür bunları da yine inanmaz Hiç aklım almadı, bu nasıl iş! .. YAKIŞIR MI? Bırak davayı ne demek? İnsan Allah’ı bırakır mı? Hiç çile çekmeyen nas’a, Söyle; cennet yakışır mı? Emine ŞENLİKOĞLU Ey Sevgili.. Uyurken seni seyretti Misil misil uyuyordun daldim gittim; Hayaller alemine daldim görmedin beni, Seni alip götürdüm cennet bahcesine Çiçekler icinde cenneti seyrettin Tahtin ortadaydi, layik oldugun yer, Aman ne güzelmissin sen meger Davanin çiçekleri bitmis üstünde Uykudan eser kalmamis gözunde Uyku olur mu diyorsun cennet icinde? Kevser kiyisindan ucuyorsun haz icinde. Iste dünya da çektiklerim, iste ben Sen git diyorsun bana, hayal istemem Derken hayal alemim biti verdi Ey sevgili yar! Korkma, Hayalle gerçek arasinda, ramak var. Emine ŞENLİKOĞLU |
|
10 Mart 2009, 23:06 | #17 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Bedava Bedava yaşıyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; Dere tepe bedava; Yağmur çamur bedava; Otomobillerin dışı, Sinamaların kapısı, Camekanlar bedava; Peynir ekmek değil ama Acı su bedava; Kelle fiyatına hürriyet, Esirlik bedava; Bedava yaşıyoruz, bedava. Orhan Veli Kanık |
|
10 Mart 2009, 23:07 | #18 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Dinlede Yıldızları Dinle de yıldızları, şu hutbe-i şîrînine; Nâme-i nurîn-i hikmet, bak ne takrîr eylemiş. Hep beraber nutka gelmiş, hak lisaniyle derler "bir kadîr-i zülcelâlin haşmet-i sultanına Birer bürhan-ı nur-efşanız, biz vücûd-u sânia Hem vahdete, hem kudrete şâhidleriz biz..." Şu zeminin yüzünü yaldızlıyan Nâzenin mu'cizatı çün melek seyranına. Şu semanın arza bakan, cennete dikkat eden, Binler müdakkik gözleriz biz. Tûba-i hilkatten semavat şıkkına. Hep kehkeşân ağsânına. Bir cemîl-i zülcelâlin dest-i hikmetiyle takılmış Pek güzel meyveleriz biz. Şu semavat ehline; birer mescid-i seyyar, Birer hâne-i devvar, birer ulvî âşiyâne, Birer misbah-ı nevvar, birer gemi-i cebbar, Birer tayyareleriz biz... Bir kadîr-i zülkemâlin, bir hakîm-i zülcelâlin; Birer mu'cize-i kudret, birer hârika-i san'at-ı hâlikane, Birer nâdire-i hikmet, birer dâhiye-i hilkat, Birer nur âlemiyiz biz... Böyle yüzbin dil ile, yüzbin bürhan gösteririz, İşittiririz insan olan insana. Kör olası dinsiz gözü, görmez oldu yüzümüzü, Hem işitmez sözümüzü, hak söyleyen âyetleriz biz r30; Sikkemiz bir, turramız bir, rabbimize müsebbihiz, zikrederiz abîdâne. Kehkeşanın halka-i kübrâsına mensub birer meczublarız biz!.." BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ |
|
10 Mart 2009, 23:07 | #19 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler Bayramlar Hürmetine Çift bayram tanırız ışıktan, nurdan Birisi Ramazan, birisi Kurban... Ya Rab, bayram eyle bayramımızı Yıka gönülleri kirden, çamurdan Abdurrahim Karakoç |
|
10 Mart 2009, 23:10 | #20 |
Çevrimdışı
Kullanıcıların profil bilgileri misafirlere kapatılmıştır.
IF Ticaret Sayısı: (0) | Cevap: Şairlerimizden Seçme Şiirler UTANSIN Tohum saç, bitmezse toprak utansın! Hedefe varmayan mızrak utansın! Hey gidi küheylan, koşmana bak sen! Çatlarsan, doğuran kısrak utansın! Eski çınar şimdi noel ağacı; Dallarda iğreti yaprak utansın! Ustada kalırsa bu öksüz yapı, Onu sürdürmeyen çırak utansın! Ölümden ilerde varış dediğin, Geride ne varsa bırak utansın! Ey binbir tanede solmayan tek renk; Bayraklaşamıyorsan bayrak utansın! Necip Fazıl KISAKÜREK |
|
Etiketler |
sairlerimizden, secme, siirler, Şairlerimizden, şiirler |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevaplar | Son Mesaj |
Tek Resimli Şiirler -Romantik -Duygusal -Aşk Şiirleri.(En Güzel Resimli Şiirler) | Sevda | Resimli Şiirler | 422 | 22 Ekim 2019 19:26 |
Top 20 Şiir (Şairlerimizden) | YapraK | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 20 | 07 Şubat 2016 00:47 |
Mustafa Kemal ATATÜRK \ Şiirler (Kendi Yazdığı Şiirler) | Sevda | Atatürk Köşesi | 1 | 17 Nisan 2010 09:16 |
Seçme şiirler | Feod4L | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 4 | 14 Şubat 2008 00:18 |
Seçme Şiirler | Mlock | Şiir, Hikaye ve Güzel Sözler | 10 | 16 Ekim 2006 00:03 |